IMDb'deki birinciliğini yıllardır sürdüren Esaretin Bedeli'nin sırrı ne?

Filmin başrollerinde unutulmaz performans sergileyen Tim Robbins ve Morgan Freeman var (IMDb)
Filmin başrollerinde unutulmaz performans sergileyen Tim Robbins ve Morgan Freeman var (IMDb)
TT

IMDb'deki birinciliğini yıllardır sürdüren Esaretin Bedeli'nin sırrı ne?

Filmin başrollerinde unutulmaz performans sergileyen Tim Robbins ve Morgan Freeman var (IMDb)
Filmin başrollerinde unutulmaz performans sergileyen Tim Robbins ve Morgan Freeman var (IMDb)

Esaretin Bedeli (The Shawshank Redemption) bir sinema başyapıtı olması dışında IMDb’nin en iyi filmler listesinin zirvesindeki yerini istikrarlı şekilde koruyor.
1994’te, yapımcıların Stephen King’in işlerini beyazperdeye uyarlamak için adeta birbirini yediği bir dönemde çekilen film, yazarın kısa öykülerinden birinden uyarlandı.
Filmin başrolünde Tim Robbins, eşinin kendisini aldattığını öğrendikten sonra onu ve gizli aşığını öldürmekten haksız yere hüküm giyen Andy Dufresne’yi canlandırıyor. Shawshank’te yatarken hapishane hayatının içini dışını öğreniyor ve Morgan Freeman’ın canlandırdığı Red’le tanışıyor. Karakterin görünürdeki sükunetinin ardında gizli bir kaçma isteği yatıyor.
Screen Rant'ta yer alan habere göre Esaretin Bedeli şimdi yaygın olarak tüm zamanların en iyi filmlerinden biri kabul edilse de Frank Darabont imzalı bu film için başarı kolay gelmedi. Film gişede bekleneni verememiş, Akademi o senenin Oscar Ödülü adaylıklarında Andy’nin özgürlük arayışının farkına varmış ama yapımı ödülsüz bırakmıştı. 
Televizyon yayınları ve video kayıtlar sayesinde Esaretin Bedeli yavaş yavaş daha büyük kitlelere erişti ve saygınlığı, film hakiki bir klasik kabul edilene kadar artmaya devam etti. Esaretin Bedeli an itibarıyla IMDb’nin en iyi 250 film listesindeki uzun soluklu liderliğini sürdürüyor.

Fikirlerin sürekli değiştiği bir sektörde Esaretin Bedeli bu denli tutkulu bir kitlesel çekimi nasıl koruyabiliyor?
Öncelikle Esaretin Bedeli her yönüyle gürleyen bir sanatsal başarı. Sadece Freemon ve Robbins’in tüm zamanların en iyileri içinde yer alan performanslarıyla değil film aynı zamanda baş karakterler kadar ilginç ve sürükleyici, harikulade şekilde ortaya konmuş yardımcı karakterlerle dolu.
Çoğunluğu çok da göz kamaştırıcı olmayan bir hapishane ortamında geçse de Esaretin Bedeli, Darabont ve efsanevi görüntü yönetmeni Roger Deakins’ten şahane görseller sunuyor.
Karakter odaklı hikayenin doğal dinamizmi, izleyenin Andy ve Red’in hikayesinin canlandığı anlarda karakterlerle beraber sürüklenmesine olanak sağlarken gerilimi yüksek, daha karanlık kesitlerde heyecanı doruğa çıkarabiliyor.

Esaretin Bedeli gerçekten de IMDb’nin sıralamasının öne sürdüğü gibi “tüm zamanların en iyi filmi” mi?
Düşük gişe rakamları, ödül töreni gecesinden eli boş dönmesi ve olumlu eleştirilerin dahi Esaretin Bedeli’nin büyüklüğünü zamanında fark etmemiş olması göz önüne alınınca takdir görmesi bu kadar uzun sürmüş bir filme gerçekten de “en iyisi” olarak itibar edilebilir mi?
Esaretin Bedeli’nin film olarak niteliği bir yana halis saygınlığının arkasında başka etkenler olduğu da söylenebilir.
Film belli bir türün kapsamında değil; suç unsurları tali ve tipik bir gerilim filminden beklenebileceğinden daha fazla mizahi öğe içeriyor. Esaretin Bedeli daha ziyade hemen hemen herkesin ilişkilenebileceği evrensel konuları ele alıyor. Bu da “tüm zamanların en iyi film” titri için onunla rekabet eden filmlerin hepsiyle paylaşmadığı bir özellik.
Francis Ford Coppola’nın Baba ve Baba 2’si de (The Godfather, The Godfather Part 2) yapılmış en iyi filmlerden biri olarak gösteriliyor ama gangster filmleriyle çok da ilgilenmeyenler için filmi öven eleştiriler çok da karşılık bulmayacaktır.
Diğer yandan Citizen Kane ve 12 Angry Men gibi filmler, filmlerin bir zamanlar renksiz de çevrildiğini bilmeyenler için çok çekici olmayacaktır, Ucuz Roman’ın (Pulp Fiction) doğrusal olmayan olay örgüsüyse ana akım seyirci arasında fikir ayrılıklarına neden olabilir.
Independent Türkçe'de yer alan habere göre, Kara Şövalye (The Dark Knight) süper kahramanlara dönük belli bir ilgi gerektirirken, Yüzüklerin Efendisi (The Lord of the Rings) kılıçlı ve büyülü fantazi kurgularına benzer bir yakınlık istiyor. Schindler’in Listesi (Schindler’s List) olağanüstü bir film ama kolay bir seyir olmaktan uzak.
Esaretin Bedeli’nin adalet, umut, dostluk ve insanlık hikayesi türlerin ve çağların ötesine geçerken ana akım seyirciyle sıkı sinefiller arasındaki ayrıma köprü oluyor.
Bu konuların zamana dayanıklılığı çoğu filmdekinden daha fazla. Esaretin Bedeli’nin IMDb’nin ilk 10’undaki rakiplerinin pek çoğu sırtını artık aşılmış belli dönem kurgularına veya özel efektlere dayıyor.
Diğerleri, orijinalleri kadar iyi olmayan devam filmlerinden veya dahil oldukları türlerin doyuma ulaşmasından kötü etkilenmiş ama bunların hiçbiri Esaretin Bedeli için geçerli değil.
“Tüm zamanların en iyi filmi” tartışması özünde göreceli ama tüm olası rakiplerin arasında Esaretin Bedeli çoğu insanın içinde keyif alacak bir şey bulabileceği bir film.



James Gandolfini televizyon tarihine geçen rolünü neredeyse alamıyordu

Gandolfini'nin menajeri Nancy Sanders, ünlü aktörün Tony Soprano rolünü kabul edip etmeme konusunda kararsız kaldığını söylüyor (HBO)
Gandolfini'nin menajeri Nancy Sanders, ünlü aktörün Tony Soprano rolünü kabul edip etmeme konusunda kararsız kaldığını söylüyor (HBO)
TT

James Gandolfini televizyon tarihine geçen rolünü neredeyse alamıyordu

Gandolfini'nin menajeri Nancy Sanders, ünlü aktörün Tony Soprano rolünü kabul edip etmeme konusunda kararsız kaldığını söylüyor (HBO)
Gandolfini'nin menajeri Nancy Sanders, ünlü aktörün Tony Soprano rolünü kabul edip etmeme konusunda kararsız kaldığını söylüyor (HBO)

Televizyon tarihinin en ikonik karakterlerinden Tony Soprano'yu, James Gandolfini dışında birinin canlandırdığını hayal etmek bile imkansız. Ancak dizinin yaratıcısı David Chase, başta bu konuda o kadar da emin değildi.

"Tony Soprano'yu buldum galiba"

New Jersey'li bir mafya babasının özel hayatı ve iş dünyasındaki çatışmalarını konu alan The Sopranos'un yaratıcısı Chase, Gandolfini'yi başrol için ilk izlediğinde tereddüt yaşamış. Jason Bailey'nin yeni kitabı Gandolfini: Jim, Tony, and the Life of a Legend'da (Gandolfini: Jim, Tony ve Bir Efsanenin Hayatı) yer alan ve Vulture tarafından yayımlanan bir bölüm, dizinin oyuncu seçim sürecini ve Chase'in başlangıçtaki çekincelerini detaylandırıyor.

Gandolfini'nin adı, menajeri Nancy Sanders pilot bölümün senaryosunu okuduğunda gündeme gelmiş. Senaryoyu eline alır almaz "Aman Tanrım, Tony Soprano'yu buldum galiba" diye düşündüğünü anlatıyor.

Ancak Gandolfini'nin kayıtlarını izledikten sonra Chase, "Bence çok iyi bir oyuncu ama tek bir endişem var. Yeterince tehditkar mı?" diye sormuş.

Sanders bu söz karşısında şaşkına dönmüş. "Eğer bana 'Biraz kilolu' ya da 'Saçları dökülüyor' deseydiniz anlar, kabul ederdim. Ama yeterince tehditkar mı? Bu adam tam sizin aradığınız kişi" diyerek Gandolfini'nin rol için mükemmel seçim olduğunu savunmuş.

Üç aday kaldı

Gandolfini ise senaryoyu çok sevmesine rağmen rolü alacağından pek umutlu değilmiş. Asıl endişesiyse Chase'in çalışması zor biri olma ihtimaliymiş. Deneme çekimlerinden önce Chase'le kahvaltıda buluşması istendiğinde hiç de hevesli değilmiş. Ama buluşma düşündüğünün aksine son derece keyifli geçmiş. 

Sonunda Tony Soprano rolü için üç aday kalmış: James Gandolfini, Mike Rispoli ve daha sonra dizide başka bir karaktere hayat verecek Steven Van Zandt. Deneme çekimleri sırasında Chase'in tüm şüpheleri dağılmış:

Sonunda kendini verip gerçekten okumaya başladığında, işte o anda her şey belli oldu.

Sonrasında The Sopranos, televizyonun altın çağını başlatan yapımlardan biri oldu. 1999-2007'de 6 sezon süren dizide Tony Soprano'ya hayat veren Gandolfini, televizyon tarihinin en etkili karakterlerinden biri olarak anılıyor. 

2013'te 51 yaşında kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Gandolfini, bu performansıyla üç Emmy, 5 SAG (Screen Actors Guild) ve bir Altın Küre kazanmıştı.

Independent Türkçe, Entertainment Weekly, Vulture