Irak Başbakanı Kazimi’nin önündeki yeni sorun: Sınır kapılarında devlet kontrolünü sağlamak

Irak ile İran arasındaki Eş-Şelamce Sınır Kapısı  (Arşiv_Reuters)
Irak ile İran arasındaki Eş-Şelamce Sınır Kapısı (Arşiv_Reuters)
TT

Irak Başbakanı Kazimi’nin önündeki yeni sorun: Sınır kapılarında devlet kontrolünü sağlamak

Irak ile İran arasındaki Eş-Şelamce Sınır Kapısı  (Arşiv_Reuters)
Irak ile İran arasındaki Eş-Şelamce Sınır Kapısı (Arşiv_Reuters)

Ahmed es-Suheyl
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi, sınır kapılarındaki yolsuzluklara son vermek ve kapılarda devlet kontrolünü sağlamak için hamle yapma konusunda işaretler vermeye devam ediyor.
Bazı gözlemciler, Kazimi’nin bu meseleyi çözebilme gücüne sahip olduğuna şüpheyle yaklaşırken, diğer bazı gözlemciler ise böyle bir adımın sınır kapılarında büyük bir etkiye sahip olan çetelerin ve silahlı grupların geçiş güvenliğini tehlikeye atmalarına sebep olabileceğine dikkat çekiyorlar. Gözlemciler ayrıca Kazimi’nin verdiği sözler arasında bu sorunun çözümünün de yer aldığına işaret ediyorlar.

Başbakan Kazimi’nin verdiği sözler
Ülke sınırlarında denetimin sağlanmasına ilişkin taahhüdünü birçok münasebetle dile getiren Kazimi, daha önceki bir açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Kapılarda yılda milyarlarca dolar zarar ediyoruz. Bazı zamanlarda çeteler, silahlı gruplar, haydutlar ve nüfuz sahipleri kapıları kontrol ediyor. En yakın zamanda devlet içindeki bazı idari mevkileri değiştirmek için bir dizi önlem alacağız. Bunun akabinde de hükümetin hamlesini çarpıtma kampanyalarına tanık olacağız. Çünkü bu değişikliklerden zarar görenler olacak. Kapılarda kontrolü yeniden sağlamak için yakında bir hamle yapacağız” ifadelerini kullanmıştı. Sınır kapılarından elde edilen vergiler halkın malıdır, nüfuz sahipleri veya kamuoyu çıkarının aleyhine olacak şekilde iradelerini dayatan silah sahiplerinin değil.”
Başbakanlık Sözcüsü Ahmed Molla Talal, 30 Haziran’da yaptığı açıklamada, “Ülke genelinde sınır kapılarının devletin kontrolüne almasını hedefleyen kararlı faaliyetlerin başlaması yakındır” dedi.

Meselenin boyutları
Kazimi hükümeti bu adımını sadece ekonomik sıkıntıların ülkede hakim olduğu bu ortamda bütçeye kaynak sağlamak amacıyla değil bunun yanı sıra İran destekli silahlı güçlerin etkisine son verme çabaları kapsamında da değerlendirmek gerekir. Zira gözlemci ve milletvekillerin aktardıklarına göre, bazı silahlı gruplar sınır kapılarındaki kaçakçılık ve yolsuzluklardan fayda sağlıyor.
Sınırları kontrol altına almak amacıyla yapılacak hamlenin yaklaştığı yönündeki tahminlerin giderek artması ve İran’ın ekonomik kriz nedeniyle Iraklı silahlı örgütlere cılız fonlar aktardığına ilişkin yapılan sızdırmalar, Kazimi’nin bu gruplara baskı uygulamak için siyasi ve ekonomi araçlara başvuracağı varsayımını güçlendiriyor.
Kazimi’nin tüm bu sorunları çözmeye güç yetirebileceğine ihtimal vermeyen gözlemciler, buna gerekçe olarak Kazimi’nin, verdiği sözleri tutmak için gerekli olan özgürce hareket etme imkanını engelleyen siyasi iradeye bağımlı olduğunu ve adımlarını destekleyecek bir Meclis şemsiyesinden mahrum olduğunu ifade ediyorlar.

Silahlı grupların finans kaynaklarını kurutmak
Yapılan sızdırmalara göre, Kazimi sınır kapılarını kontrol altına alma görevini Terörle Mücadele Kurumu’na devretti.
Hükümete yakın kaynaklar, “Sınır kapılarını kontrol etme meselesinin, hükümetin yolsuzlukla mücadele ve gelir kaynaklarını çeşitlendirme kararlılıkla bağlantılı olduğu kadar, yasa dışı bazı silahlı grupların finans kaynaklarını kurutulmasıyla da ilgili olduğunu” söylüyorlar.
Gözlemciler, sınırları kontrol etmenin Terörle Mücadele Kurumu’nun görev sınırları içinde yer almadığını savunurken, kaynaklar “bu kapıların artık yasadışı silahlı gruplara çalıştığını ve bu durumun Terörle Mücadele Kurumu’na müdahale hakkı tanıdığını” belirtiyorlar.
Irak’ta ithalat hacminin yaklaşık 60 milyar dolara ulaştığına işaret eden uzmanlar, yıllık ithalat gelirinin 8 milyar dolara kadar çıktığını ancak bu paradan devletin kasasına giren miktarın 800 milyon doları geçmediğine dikkat çekiyorlar.

İran Devrim Muhafızları Ordusu ile yapılan anlaşmalar
Iraklı Bağımsız Milletvekili Basim Haşşan, Independent Arabia’ya verdiği demeçte, “İslami partiler ve silahlı gruplar, Irak’ın güneyindeki sınır kapılarını kontrol ediyor. Sınırın diğer tarafını da İran Devrim Muhafızları Ordusu kontrol ediyor. Bu durum bazı ticaret çeşitlerinin birbiriyle anlaşma yapan silahlı gruplar ile Devrim Muhafızları Ordusu arasında sınırlı kalmasına neden oluyor. Bununla rekabet etmek mümkün olmuyor” dedi.
Haşşan, konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Irak’ın kuzeyinde de Kürt partiler aynı yolu izliyor. İran ile yapılan resmi ve gayri resmi ticaretin hacmi, devasa boyutlara ulaşıyor. Gerçek ticaret hacmine dair rakamlar gizleniyor. Sınır kapılarından 10 milyar bandını aşan gelirler elde edilebilir. Kapıların kontrol altına alınmasıyla ilgili harekete geçilmesi halinde kapıları kontrol eden siyasi partiler ve silahlı gruplar gerginliği tırmandırma yolunu seçebilirler. Bu noktada İran’daki ekonomik kriz nedeniyle silahlı gruplara yapılan yardımların durduğunu ve bu grupların sınır kapılarını ve kaçakçılığı şu an tek gelir kaynağı olarak gördüklerine dikkat çekmek gerekir. Silahlı gruplar ve siyasi gruplar, İran ve Suriye’den buğday ve arpa alarak bunları piyasada Irak menşeli diyerek satıyorlar.”

Silah, para ve uyuşturucu kaçakçılığı
Siyasi Düşünce Merkezi Başkanı İhsan eş-Şammari, “Ülkenin mali sorunlar yaşadığı bu dönemde kamu bütçesine yardımcı olacak bir kaynak olması nedeniyle sınır kapılarının kontrol altına alınması artık bir zorunluluk haline geldi” dedi.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’ya aktardığı habere göre Şammari, “Bu adım, hükümet ile siyasi grupların çatışmasına neden olacak. Çünkü bu kapılar artık söz konusu grupların en önemli gelir kapılarından biri haline geldi. Bunun yanı sıra resmi olmayan sınır geçitleri silah, para ve uyuşturucu kaçakçılığı aracına dönüştü. Sınır kapılarının kontrol altına alınması yalnızca gelir çeşitliliği oluşturmak için değil, aynı zamanda devlet otoritesi ve iç güvenliği sağlamak ve siyasi partiler ile bunların silahlı kanatlarının bu gelirlerden nemalanmasına son vermek için gayet önemli. Bu görevin başarısı, devletin aldığı kararları sınır kapılarında ne ölçüde uygulayabileceğine bağlı” ifadelerini kullandı.

Zor bir mesele
Gazeteci yazar Felah ez-Zehebi, Kazimi’nin yolsuzluk ve kontrol dışı silahlara karşı iyi bir sınav veremediğini ve bu durumun sınır kapılarını kontrol etme hamlesinin oldukça zor geçeceği izlenimi verdiğini söyledi.
Independent Arabia’ya konuşan Zehebi şunları kaydetti:
“Sınırlarda kontrolü sağlamak, siyasi irade ve Meclis çatısı altındaki siyasi gruplarla birtakım anlaşmaları gerektirir. Çünkü bu gruplar Başbakan Kazimi’yi düşürebilirler. Bu gruplar Kazimi ile bu konuda asla müzakere kapısını açmayacak. Çünkü bu kapılardan faydalanıyorlar. Bu mesele yalnızca Iraklı aktörlerin iradeleriyle çözülemez bilakis bu meselenin çözümü için bölgesel ve uluslararası anlaşmalar gerekiyor.”

Medya manevrası
Güvenlik konularında araştırmalar yapan Ahmed eş-Şerifi, Independent Arabia’ya verdiği demeçte, “Kazimi yaptığı hareketlerde, icraat yapmaktan ziyade daha önce medyada yaptığı açıklamasından manevra yapmaya odaklandı. İcraata geçtiği vakit, bu yönde vereceği çabalar daha önce ABD güçlerinin hedef alınmasını engellemeye dönük çabaları gibi başarısızlıkla sonuçlanacak. Hükümet, partilerin finans kaynaklarını kurutmayı arzuluyor ancak bunu yapacak gücü yok” dedi.
Şerifi, Terörle Mücadele Kurumu’nun resmi sınır kapılarında kontrolü sağlama gücüne sahip olup olmadığı konusunda, “Bu bağlamda en önemli mesele, kota sistemine göre şekillenen idari birimleri değiştirmektir” ifadesini kullandı.
Ülkedeki güvenlik kurumlarında yaşanan yolsuzluklar nedeniyle gayri resmi yollardan yapılan kaçakçılığın durdurulmasının mümkün olmadığını belirten Şerifi, konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Terörle Mücadele Kurumu, sınırların alanlarının çok geniş olması ve kaçakçılık için kullanılan güzergahların sürekli değişmesi nedeniyle bu alanların tamamını kapsamı altına alma gücüne sahip değildir.”
Irak Sınır Kapıları Kurumu’ndan önceki gün yapılan açıklamada, Kurum Başkanı Ömer el-Vaili ile Başbakan Kazimi arasında yapılan toplantıyla ilgili bilgi verildi.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Sınır kapılarında çalışma mekanizmasının denetimini sıkılaştıracak bir dizi tedbir alınması hususunda uzlaşı sağlandı. Gelirleri artıracak planlamaların yapılması, amacı devletin gücünü hafife almak olan her türlü dış müdahalenin engellenmesi ve sınır kapılarında çalışanlara güvenli bir ortam hazırlanmasına vurgu yapıldı.”
Toplantı sırasında sınır kapılarında kontrolü sağlamak amacıyla önemli kararlar alındığına dikkat çekilen açıklamada, sınır kapılarında güvenlik kontrolü, inceleme, denetleme ve kontrol işlemlerinin tavizsiz bir biçimde yürütülmesi için yasalar ve yönetmeliklerin tanıdığı yetkilerin kullanılacağı belirtildi.



Heglig petrol sahasının kaybı Sudan devletinin temellerini yeniden şekillendirecek mi?

Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
TT

Heglig petrol sahasının kaybı Sudan devletinin temellerini yeniden şekillendirecek mi?

Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)

Heglig, Babanusa ve tüm Batı Kordofan eyaletinin Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) kontrolüne geçmesiyle birlikte, Sudan’daki savaşın haritası sahadaki askeri ve jeopolitik dengeleri yeniden şekillendirmeye doğru gidiyor. Özellikle Heglig’te yaşananlar, petrol hattının kesilmesine ve bölgedeki ordu savunma hatlarının çökmesine yol açtı. Bu gelişme, nüfuz alanlarının yeniden düzenlendiği yönünde değerlendirmelere neden olurken, Port Sudan’daki hükümetin askeri ve siyasi hesaplarını gözden geçirip durumu geçici bir gelişmeye çevirmekte başarılı olamaması halinde, güç dengesinin HDK lehine kayacağı yorumlarını güçlendiriyor.

Uzmanlar, iki taraf arasındaki çatışmaların daha da genişleme ihtimalinin yüksek olduğunu belirtiyor ve bunun Darfur’un en batısından başlayarak üç stratejik eyaleti kapsayan Kordofan’a kadar uzanan yeni bir askeri tabloyu yansıtabileceğini ifade ediyor. Analizlere göre HDK’nin bir sonraki hamlesi, Güney Kordofan’daki şehirler (başkent Kadugli, Dilling ve Ebu Cubeyhe) yönünde ilerlemek olabilir. Ayrıca Kuzey Kordofan’ın merkezi el-Ubeyd’in, ardından Um Ruvabe ve er-Rahd’ın hedef alınması da muhtemel görülüyor. Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda, HDK’nin Kordofan ve Darfur bölgelerinin tamamını kontrol altına alması söz konusu olacak ki bu iki bölge Sudan yüzölçümünün yüzde 46’sından fazlasını oluşturuyor.

Petrolün kaybı manzarayı değiştirecek mi?

HDK’nin Babanusa, Heglig petrol sahası ve tüm Batı Kordofan’ı kontrol altına alması, yalnızca ilerleme isteğini değil, devletin temellerini, sınırlarını ve hem merkezi hem de taşra alanlarının geleceğini yeniden şekillendirme arzusunu da ortaya koyuyor. Port Sudan hükümeti için son mali dayanak olarak kalan petrol, bugün Kordofan ve Darfur’daki çatışma hatlarıyla doğrudan kesişiyor.

Emekli Tümgeneral ve askeri uzman Kemal İsmail, mevcut askeri tabloyu ve savaşın Sudan toplumuna etkilerini Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede sert bir şekilde özetledi: “Bu savaşta kazanan yok ve hiçbir tarafı zafer elde edemez. Tek kaybeden, yalnızca Sudan halkıdır.”

İsmail, ordunun el-Faşir, Babanusa ve Heglig’ten geri çekilmesini klasik bir askeri çekilme olarak nitelendirmeyerek şu ifadeleri kullandı: “Olan bir çekilme değil, açık bir kaçış ya da en iyi ihtimalle düzensiz bir geri çekilme… Her bir asker silahını bırakıp kaçıyor; bu bir çekilme değil.”

Garnizonların düşüşü bir felaket

Yaşananları ordunun moralinin zayıflaması olarak değerlendiren İsmail sözlerini şöyle dedi: “Ne bir komuta yapısı ne de kontrol var; sahada bulunanlar arasında operasyonel bir koordinasyon yok.” Bu durumun subay, astsubay ve askerlerin moralini ciddi şekilde düşürdüğünü ve tamamen çöktüğünü belirten İsmail, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bence durum çöküşe doğru gidiyor; her gün yeni garnizonlar düşüyor ve bu çok büyük bir felaket.”

dfgtrh
Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı almak için sıraya giren yerinden edilmiş insanlar (AFP)

İsmail’in değerlendirmesi yalnızca askeri çöküşle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda bunun bölünme ve nüfuz alanları üzerindeki risklerle bağlantılı olduğunu ve sivil halka, bölünme sürecini kontrol altına alma sorumluluğu düştüğünü vurguluyor.

Ancak büyükelçi Muaviye et-Tom, ordunun karakollardan ve şehirlerden çekilmesini savunan ordu yanlısı platformlarda yayılan açıklamalara katılmıyor. Et-Tom, “Savaş bağlamında bir mevziyi kaybedebilirsiniz ama bu, savaşı kaybettiğiniz anlamına gelmez; özellikle disiplinli ve profesyonel ordular için. Resmî ve analitik raporlarla gözlemlenen çekilme, büyük kayıplardan kaçınmak veya başka zaman ve yerde karşı saldırıya hazırlanmak için yapılan taktiksel yeniden konumlanma ile uyumludur” ifadelerini kullandı.

Yeni bir siyasi gerçeklik

Siyasi düzeyde ise analist Hatem İlyas, durumun yalnızca bir devlet içi güç dengesinin değişmesinden ibaret olmadığını vurguladı: “Aslında bu bir güç dengesi değişikliği değil; karşımızda Sudan devletinin ayrılma eşiği ya da en azından yeni bir siyasi gerçeklik, hatta yarı devlet niteliğinde bir oluşum var.”

İlyas, “Dünya boşluklardan korkuyor; çünkü bu boşluğu kimin dolduracağını tahmin edemiyor. Özellikle de aşırı cihatçı hareketlerin etkisi devam ettiği sürece, bu gruplar boşluğu doldurmaya en yakın olanlar” dedi. Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte ordunun ve müttefiklerinin tükenmişlik ve zayıflık içinde olduğunu, bunun ‘çöküşe en yakın durum’ olduğunu belirten İlyas, “HDK’nin Güney Kordofan ve şehirlerindeki kontrolü, uzun sürmeyecek bir zaman meselesi. Dünya Sudan’ın merkezi otorite altında birleşik kalmasından söz ediyor, ama gerçekler ve dönüşümler onu yeni oluşan askeri ve siyasi bir gerçeği tanımaya zorlayabilir” şeklinde konuştu.

İstila korkusu

Bu dönüşümlerin merkezinde Güney Kordofan öne çıkıyor. Sudan Halk Kurtuluş Hareketi – Kuzey (SPLM-N), HDK ile birlikte Sudan Kurucu İttifakı içinde yer alan müttefik olarak, “Kadugli ve Dilling’in kurtarılmasının sadece zaman meselesi” olduğunu açıkça ilan etti.

SPLM-N, ‘Kadugli ve Dilling’in kurtarılmasının yalnızca zaman meselesi olduğunu, şehirlerin teslim edilmesinin ise masum sivillerin kanının dökülmesini önlemek ve kentleri yıkımdan korumak için en doğru adım olacağını’ belirtti.

HDK’nin desteklediği SPLM-N, yayımladığı açıklamada, Sudan ordusu ve müttefikleri içindeki ‘onurlu ve sağduyulu’ unsurlara acil geri çekilme ve çatışmasız teslim çağrısı yaptı. Ayrıca sivillerin tahliyesi için güvenli koridorlar açılması isteniyor. Bu açıklamayla SPLM-N, Kadugli ve Dilling’i fiilen doğrudan tehdit altına alıyor; düzenli ordunun çekilmesini ve siviller için çıkış hatlarının açılmasını talep ediyor. Bu tablo, daha önce benzer kaderi yaşamış diğer Sudan kentlerinin tecrübelerini hatırlatıyor.

Heglig'ten sonraki tiyatro

Heglig ve Babanusa’nın kontrol altına alınmasının ardından muhtemel askeri gelişmelere ilişkin saha analizinde bulunan siyaset aktivisti Muhammed Halife, bir sonraki aşamaya dair ayrıntılı bir tablo ortaya koydu. Halife, HDK’nin ikinci hamlesinin Güney Kordofan ve buradaki Kadugli, Dilling ve Ebu Cubeyhe şehirlerine doğru olacağını söyledi.

Halife, beklentilerin aksine bir sonraki hedefin Kuzey Kordofan’ın merkezi olan el-Ubeyd olmayabileceğini belirtti. Halife, “Benim izlenimlerime göre, HDK’nin Heglig’ten sonraki hamlesi, Güney Kordofan’a doğru olacak; burada müttefiki SPLM-N’ye destek vermek için. Bu hareket Kauda kasabasını kontrol ediyor” değerlendirmesinde bulundu.

Halife’ye göre HDK’nin savaş stratejisi, ordunun kontrolündeki bölgeleri ‘izole adalara’ dönüştürmek üzerine kurulu.

yh6u7
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)

Halife, HDK’nin askeri stratejisinin ilk bölümünü tamamladığını ve ikinci aşamayı hayata geçirmek için sahayı hazırladığını belirtti. Bu strateji, Babanusa ve Heglig’in ele geçirilmesi ile Kadugli ve Dilling’in kuşatılmasını kapsıyor.

HDK’nin Heglig’i lojistik bir merkez ve ikmal noktası olarak kullandığını vurgulayan Halife, “Kadugli ve Dilling üzerindeki kuşatmayı yoğunlaştıracaklar, ki bu şehirler zaten insani krizle karşı karşıya” dedi.

Halife, Kadugli sakinleri arasında endişelerin arttığını ve bazı kişilerin şehri terk etmeye çalıştığını, ancak askeri makamların çıkışlarına izin vermediğini belirtti. Halife, “Bu büyük bir suç ve olası bir Kadugli savaşında sivillerin canlı kalkan olarak kullanılmasının altyapısı” diye uyardı.

Halife, yetkililere vatandaşların güvenli bir şekilde şehirden çıkışına izin verme çağrısında bulundu ve sivillerin, muhtemel ihlallerin medya üzerinden uluslararası kamuoyuna yansıtılmasında araç olarak kullanılmaması gerektiğini vurguladı.

Halife’nin değerlendirmesi, Heglig’in lojistik ağırlığı ile Kadugli ve Dilling üzerindeki kuşatmanın sıkılaştırılmasını, şehirlerde yaşanan insani krizleri ve sivillerin dışarı çıkışının engellenmesini, şehrin kapalı bir savaş alanına dönüştürülmesini bir bütün olarak ele alıyor.

Sırada ne var?

Tümgeneral Kemal İsmail’in ‘ordunun tamamen çökmesi’ ve Sudan’ın bölünme tehlikesi uyarıları ile Hatem İlyas’ın ‘yarı devlet’ tanımı arasında, askerî açıdan karanlık bir tablo ortaya çıkıyor. Bu durum, savaşın artık yalnızca iktidar mücadelesi veya hükümet değişikliğiyle sınırlı olmadığını gösteriyor.

Yaşanan gelişmeler, ekonomik, askerî ve siyasi haritaları yeniden çizdi; yerleşim bölgelerini çatışma hatlarının içine yerleştirdi. Ancak hâlâ yanıt bekleyen soru şu: “Savaşın durdurulmasını talep eden sivil ses başarıya ulaşabilecek ve silahların gürültüsü ile çatışan güçlerin hesaplarına karşı etkili olabilecek mi, yoksa Sudan parçalanarak birbirine düşman adacıklara mı bölünecek; bu adacıkları savaş ve ekonomi mi yönetecek, yoksa devletin ve hukukun mantığı galip gelecek mi?”


Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
TT

Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)

Hamas yanlısı Filistinli bir araştırmacının, hareketin siyasi büro üyelerinden birinden kamuoyu önünde özür dilemesi, özellikle bu özrün söz konusu üyenin siyasi bir açıklamasına yöneltilen eleştirinin ardından gelmesi nedeniyle Hamas destekçileri arasında tepkiye yol açtı.

Katar’da yaşayan ve Hamas’a desteğiyle bilinen Filistinli siyasi araştırmacı Mahmud Hamid el-İle, salı akşamı X platformunda, hareketin yine Katar’da bulunan siyasi büro üyesi Muhammed Nazzal’dan özür diledi. El-İle, özrünü bir ay önce aynı platformda Nazzal’ın Hamas’ın silahları ve Gazze Şeridi’ndeki geleceğine ilişkin açıklamalarının ardından paylaştığı bir mesajda yer verdiği ifade nedeniyle yaptı.

Krizin kökeni, geçen yıl ekim ayında Reuters’ın yayımladığı bir habere dayanıyor. Haberde, Nazzal’a Hamas’ın Gazze Şeridi’nde silah bırakıp bırakmayacağı sorulduğunda verdiği yanıt aktarılmıştı. Nazzal, “Evet ya da hayır diyemem” ifadesini kullanmış, ardından “Silah meselesi genel bir ulusal konudur ve yalnızca Hamas’la ilgili değildir. Sahada silahlı gücü olan başka gruplar da var” demişti.

Bu açıklamalar Hamas içinde geniş çapta tepki çekti. Tepki gösterenler arasında, sözlerin muğlaklığı nedeniyle eleştiriler yönelten araştırmacı Mahmud el-İle de vardı. El-İle, açıklamaların hem siyasi büro üyesi tarafından yapılmış olmasına hem de hareketin farklı kademelerindeki, özellikle Gazze’de yaşayan veya aslen Gazze kökenli olan diğer yöneticilerin tutumlarıyla çelişmesine dikkat çekmişti.

Nazzal’ın sözlerine yönelik itirazların büyümesi üzerine Hamas bir açıklama yayımlayarak beyanların ‘bağlamından koparıldığını’ bildirdi.

Paylaşımına gelen tepkilerin ardından birkaç gün sonra eleştirisini silmek zorunda kalan el-İle, krizin bu noktada sona erdiğini düşünüyordu.

Özrün sebebi neydi?

Ancak özrün yayımlanması, bunun nedenine ilişkin yeni soru işaretleri doğurdu. Daha sonra X platformundaki bazı Hamas yanlısı kullanıcıların paylaşımlarına ve Katar’daki hareket kaynaklarının Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalara göre, olayın arka planında Muhammed Nazzal’ın attığı adım bulunuyor. Buna göre Nazzal, uzun yıllardır ikamet ettiği Doha’da Katar resmi makamlarına Mahmud el-İle hakkında şikâyette bulunarak, kendisine hakarette bulunduğu ve manevi zarar verdiği iddiasını gündeme getirdi.

ghy
Katar'ın başkenti Doha'da İsrail’in hava saldırısı düzenlediği bina (Reuters)

Kaynaklardan birine göre, pek çok kişi, aralarında bazı üst düzey yöneticiler de olmak üzere, arabuluculuk yaparak anlaşmazlığı çözmeye çalıştı, ancak Nazzal, kendisine yönelik ifadeler nedeniyle X platformu üzerinden kamuoyuna açık bir özür yayınlanmasında ısrar etti. Bu şart yerine getirilince, Nazzal’ın başka bir talepte bulunmaması ve anlaşmazlığın kapanması üzerinde uzlaşıldı. Buna rağmen Nazzal’ın ‘maddi tazminat talebinde ısrar ettiği’ ifade edildi.

Hareketle ilişkili başka kaynaklar ise ‘Mahmud el-İle’nin özrünün krizi çözmek için yalnızca ilk adım olduğunu, sürece müdahil olan bazı kişilerin Nazzal’ın öfkesini yatıştırmak ve onu şikâyeti geri çekmeye ikna etmek amacıyla el-İle’yi bu yöne yönlendirdiğini’ aktardı.

Aktivistler arasında öfke

Hamas’ın içinden ve dışından birçok isim özür meselesine tepki gösterdi. Tepki verenler arasında Filistinli gazeteci Muna Havva da vardı. Havva, sosyal medya hesabında, “Filistin’deki özgürlük hareketlerinin tarihinde, ne yaşanırsa yaşansın, bir liderin kendi mensuplarından birini üçüncü bir tarafa ya da başka bir otoriteye şikâyet ettiği tek bir örnek dahi yoktur. Bu davranış ne ulusal örgütlerin ahlakıyla ne de kabile geleneklerinde kabul gören en basit sığınma kurallarıyla bağdaşır. Utanç verici, acı verici, üzücü” diye yazdı.

Havva bir başka paylaşımında ise şu ifadeleri kullandı: “İsrail’in bugünkü genişlemesi kadar tehlikeli bir dönem görülmedi; tarih de Gazze’de halkımızın yaşadığı kadar vahim bir katliama tanıklık etmedi. Bu felaketin ortasında, halkımızın önde gelen isimlerinden biri, bir gencin attığı bir tweet yüzünden onu başka bir devlete şikâyet ediyor; geçimini ve güvenliğini riske atıyor. ‘Direniş’in liderleri halkımızdan ateş altında direnmelerini isterken, tek bir eleştiri cümlesine dahi tahammül edemiyor.”

Ayrıca Hamas gibi gruplara verdiği destekle bilinen aktivist Cemil Mikdad da konuya ilişkin paylaşım yaptı. Mikdad, “Hamas’tan bir yönetici, Katar’da yaşayan bir Filistinliyi, hakkında Katar mahkemelerinde dava açtıktan sonra uzun bir özür metni yayımlamaya zorladı; üstelik yalnızca kendisini eleştirdiği bir önceki paylaşım yüzünden!” ifadesini kullandı. Mikdad sözlerini şöyle sürdürdü: “Harika gerçekten… Nereye geldik? Halk olarak eleştirme hakkına sahip olduğumuz ve bizi dinlemekle yükümlü olan liderlerimiz, şimdi Arap mahkemelerini bize karşı bir güç olarak kullanıyor. Bu da ne demek oluyor? Siz ne hale geldiniz böyle, cahiller?!”

Hamas’ın silahlı yapısının geleceği, hareketin üst düzey isimlerinin açıklamalarında uzun süredir farklılık gösteren bir başlık olarak öne çıkıyor. Hamas’ın yurt dışı sorumlusu Halid Meşal, geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul’da düzenlenen bir panelde, “Hamas’ın ancak bir Filistin devleti kurulması hâlinde silah bırakabileceğini” söyledi.

Buna karşın, Meşal’in açıklamasından yalnızca bir gün sonra, Hamas yetkilisi Basim Naim AP’ye yaptığı değerlendirmede, hareketin kapsamlı bir güvenlik ve siyasi düzenlemenin parçası olmak kaydıyla ‘silahların depolanması ya da dondurulması gibi seçeneklerin görüşülmesine açık olduğunu’ belirtti.

Hamas’ın siyasi büro üyelerinden Husam Bedran ise salı günü yaptığı açıklamada, sürecin ikinci aşamaya geçmesinin ‘İsrail’in ihlalleri durdurmasına’ bağlı olduğunu ifade etti. Öte yandan Hamas’ın birçok lideri ve sözcüsü, aralarında Halil el-Hayye ve Hazım Kasım’ın da bulunduğu isimler, hareketin ikinci aşamaya geçmeye ‘hazır olduğunu’ vurgulayan açıklamalarını sürdürdü.


Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
TT

Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)

ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Mike Waltz dün Kudüs'te yaptığı açıklamada, Başkan Donald Trump'ın Gazze barış planının ikinci aşamasına ilişkin gelişmeler hakkında "yakında" duyurular beklediğini belirterek, Washington'un Hamas'ın yeniden yapılanmasına izin vermeyeceğini vurguladı.

Waltz, planın ana bileşenlerinin, hizmetleri yönetecek teknokrat bir Filistin yönetimi, ilgili tarafların maliyetleri karşılamasını sağlayacak bir finansman mekanizması ve son olarak uluslararası bir istikrar gücü olduğunu açıkladı.