UMH, Vatiyye Hava Üssü saldırısının intikamını almak isterken, LUO, Libya'nın doğusunda ‘Türkiye'nin askeri varlığına’ karşı savaş sözü verdi

Dün Bingazi'deki Libya Ulusal Ordusu (LUO) Genel Komutanlığı’nda yapılan bir toplantının ardından çekilen hatıra fotoğrafı (LUO)
Dün Bingazi'deki Libya Ulusal Ordusu (LUO) Genel Komutanlığı’nda yapılan bir toplantının ardından çekilen hatıra fotoğrafı (LUO)
TT

UMH, Vatiyye Hava Üssü saldırısının intikamını almak isterken, LUO, Libya'nın doğusunda ‘Türkiye'nin askeri varlığına’ karşı savaş sözü verdi

Dün Bingazi'deki Libya Ulusal Ordusu (LUO) Genel Komutanlığı’nda yapılan bir toplantının ardından çekilen hatıra fotoğrafı (LUO)
Dün Bingazi'deki Libya Ulusal Ordusu (LUO) Genel Komutanlığı’nda yapılan bir toplantının ardından çekilen hatıra fotoğrafı (LUO)

Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) güçleri, Libya'daki mevcut krize siyasi bir çözüm bulmayı amaçlayan uluslararası müzakereleri tehdit eden karşılıklı bir askeri gerilimin ortasında, başkent Trablus'un 140 kilometre güneybatısında yer alan Vatiyye Hava Üssü’nü hedef alan bombardımanlara sert tepki gösterirken üsse yönelik saldırıyı, Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu (LUO) üstlendi. Ukbe Bin Nafi olarak da bilinen stratejik üsse yönelik bombardımanda Türkiye’nin konuşlandırdığı hava savunma sisteminin ve radarların tahrip edilmesinden bir gün sonra Hafter, dün (Libya’nın doğusundaki) Bingazi şehrinde LUO liderleri, bölüm şefleri ve askeri operasyon odalarının yöneticileriyle bir toplantı yaptı.
Toplantının ardından çekilen hatıra fotoğrafında Hafter'in elinde tuttuğu kırmızı kalem, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'nin  ‘Libya'daki Sirte ve Cufra şehirlerinin ülkesinin kırmızıçizgisi’ olduğu şeklindeki açıklamalarına açıkça yapılmış bir gönderme olarak yorumlandı. Hafter’in ofisinden yapılan açıklamaya göre toplantıda bir sonraki aşama için gerekli düzenlemelerin ve planların yanı sıra LUO’nun görevleri ile ilgili her türlü önemli dosya ele alındı.
Dün LUO tarafından yayınlanan ve iki gün öncesine ait olduğu belirtilen bir video kaydında Hafter LUO güçlerine hitaben, “Umarım yakında Libya hava sahasını bozan ve rahatsız etmeye çalışan tüm unsurların varlığını sona erdireceksiniz. Böylece halkımızı dilediği mutluluk, istikrar ve güvenliğe ulaştıracaksınız” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Mısır Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan resmi bir açıklamada, Cumhurbaşkanı Sisi’nin dün Mısır Silahlı Kuvvetleri’nin Mısır'ın batısını ve Libya ile ortak sınırları güvence altına alma planlarını ve çabalarını tartıştığını duyurması dikkat çekti.

UMH: Yanıtımızı bekleyin
Diğer yandan UMH Başkanı Fayiz es-Serrac, Vatiyye Hava Üssü’ne düzenlenen bombardımanın üzerinden iki gün geçmesine rağmen saldırıyla ilgili herhangi bir açıklamada bulunmazken, UMH’den yapılan kısa açıklamada, Serrac’ın Malta’ya resmi bir ziyarette bulunacağı ve Malta Başbakanı ile karşılıklı kaygılarla ilgili görüşmeler yapacağı belirtildi.
Serrac, Avrupa ülkelerini arayarak ziyaret talebinde bulunmuştu. Alman Die Welt gazetesi tarafından yayınlanan ve Hafter'e karşı verilen savaşta daha fazla destek arayan makalesinde Serrac,  uluslararası toplumun, UMH güçlerine verdiği askeri destek için Türkiye'ye tekrar teşekkür etmeden önce Hafter’in saldırılarını durdurmaya yardımcı olması gerektiğine inandığını söyledi. Serrac makalesinde, “Hükümetimiz asla teslim olmayacak ve Libya'nın yeniden diktatörlükle yönetilmesine izin vermeyecektir” ifadelerini kullandı.
UMH'ye bağlı askeri birliklerin sözcüsü Albay Muhammed Kanunu yaptığı açıklamada, “Vatiyye Hava Üssü’ne düzenlenen hain hava saldırısı, Hafter'i destekleyen yabancı bir uçak tarafından gerçekleştirildi” dedi. Albay Kanunu pazar akşamı yaptığı açıklamada, “Bombardımanın amacı, (Hafter yanlısı milisler ve paralı askerlerin) morali yükseltmek ve destekçilerine hala güçlerimizin ilerlemesinin önünde durabileceklerini düşündürmeye çalışmaktı” ifadelerini kullandı. Bu saldırının,  UMH güçlerini Libya’nın tamamını kontrol etme stratejisinden vazgeçiremeyeceğini vurgulayan Albay Kanunu, kararlı bir mücadele verdiklerini belirttikten sonra saldırgan ülkeler olarak tanımladığı taraflara hitaben, “Yanıtımızı bekleyin” dedi.
Türkiye, UMH güçlerinin 18 Mayıs'ta kontrolünü ele geçirdiği Vatiyye Hava Üssü’ne düzenlenen hava saldırısını gerçekleştiren uçağın kimliğine ilişkin herhangi bir açıklama yapmazken sadece askeri kaynaklar tarafından yapılan açıklamada ‘kimliği belirlenemeyen’ bir uçak olduğu belirtildi.

LUO: Saldırı LUO ve müttefiklerinin bir ortak eylemi
Kimliğinin gizli tutulması şartıyla Şarku’l Avsat’a konuşan LUO’nun üst düzey bir askeri yetkilisi, Vatiyye’yi hedef alan hava saldırısının, LUO ve müttefiklerinin bir ortak eylemi olduğunu söyledi. Sözünü ettiği müttefiklerin kimler olduğuna değinmeyen askeri yetkili, “Bombardıman, tam koordinasyon ve işbirliği içinde gerçekleştirildi. Öncesinde istihbarat, havadan keşif ve uydu görüntüleri elde edildi” şeklinde konuştu.
Bombardımanı gerçekleştiren uçağın ve ait olduğu ülkenin kimliği belirlemekten kaçınan askeri yetkili, “Bu ilk değildi. Türkiye’nin Libya topraklarındaki askeri varlığı devam ettiği sürece de son olmayacak” ifadeleri kullandı. LUO unsurlarının son gelişmeler ve askeri değişikliklere hazırlıklı olmak için üst düzey alarm durumuna geçtiğini söyleyen askeri yetkili daha fazla detay vermekten kaçındı.
Bir diğer gelişmede ise Libya'nın doğusundaki Bingazi hükümeti, pazar günü Bingazi’de on binlerce vatandaşın sokağa döküldüğü halk hareketini desteklediğini açıkladı.
Tobruk Temsilciler Meclisi (TM) ve LUO yanlısı, Abdullah es-Sani başkanlığındaki Bingazi hükümetinden dün yapılan açıklamada meşru taleplerinde halkın arkasında durulduğu vurgulanırken uluslararası topluma, Libya'ya karşı yapılan saldırganlıkları engellemeye yönelik sorumluluklarını üstlenmesi çağrısı yapıldı. Halk hareketinin tebrik edildiği açıklamada, hareketin Türkiye’nin ‘saldırgan tutumu’ ortadan kalkıncaya kadar devam edeceği vurgulandı. Son olarak Bingazi hükümetinin halkın bir hukuk devleti ve kurumlarının kurulması talebini yerine getirmeye devam ettiği belirtildi.
Öte yandan UMH'ye bağlı güçler tarafından yürütülen Burkan al-Gadab (Öfke Volkanı) Operasyonu Basın Ofisi, mayın ve savaş kalıntılarını temizleme çalışmaları yapan yerel bir grubun iki üyesinin başkent Trablus'un güneyindeki Ayn Zara’daki yerleşim bölgelerindeki çalışmaları sırasında bir mayının patlaması sonucu hayatlarını kaybettiklerini duyurdu. Açıklamada, Rus güvenlik şirketi Wagner'e mensup paralı askerler, söz konusu mayınları döşemekle suçlandı.
Trablus’taki Libya Ulusal Petrol Şirketi (NOC) Başkanı Mustafa Sanallah, yabancı güçleri (ülkenin doğusundaki) Sidre Petrol Limanı’na girmek ve limanı askeri faaliyetler için kullanmaya çalışmakla suçladı. Pazar akşamı televizyon kanalında açıklamalarda bulunan Sanallah, 25 gün önce de Wagner paralı askerlerinin bölgeyi koruyan güçlerle işbirliği yaparak Şerara Petrol Sahası’na girdiklerini söyledi.
Başında bulunduğu NOC’un Şerara Petrol Sahası’nda Wagner paralı askerlerinin olduğuna dair kanıtlar bulduğuna dikkati çeken Sanallah, 2011 yılından bu yana Libya petrol sektöründe yaşanan kapanışlar nedeniyle toplam kaybın 231 milyar dolar olduğunu açıkladı. Sanallah ayrıca birkaç gün önce ülkenin doğusundaki el-Harika Petrol Limanı'nda yapılmak istenen akaryakıt kaçakçılığının engellendiğini sözlerine ekledi.
Yabancı güçlerin Ocak ayından bu yana ham petrol sahaları ve petrol limanlarının faaliyetlerini sürdürme çabalarını engellediklerini söyleyen Sanallah, bölgedeki bazı ülkelerin Libya petrolünün piyasadan çekilmesi için görüşmelerde bulunduklarının düşünüldüğünü ifade etti. Sanallah açıklamasında, “Şu anda Libya'yı yurt dışından kimin kontrol ettiği çok açık. Petrolle ilgili bu karar, Libya’yı kimin kontrol ettiği ile ilgili” şeklinde konuştu.



Irak'taki büyük bir doğalgaz sahasındaki çalışmalar İHA saldırısının ardından askıya alındı

Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)
Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)
TT

Irak'taki büyük bir doğalgaz sahasındaki çalışmalar İHA saldırısının ardından askıya alındı

Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)
Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)

Irak Kürdistanı'ndaki Kormor gaz sahasındaki mühendisler, dün yaptıkları açıklamada, insansız hava aracı (İHA) saldırısının sahadaki faaliyetlerin askıya alınmasına neden olduğunu duyurdular.

Kürdistan Bölgesi Doğal Kaynaklar ve Elektrik Bakanlıkları ortak bir açıklamada, saldırının ardından bölgedeki tüm elektrik santrallerine gaz arzının durdurulduğunu açıkladı. Güvenlik kaynakları, sahadaki depolama tanklarını vuran saldırının yangına yol açtığını ve bazı işçilerin yaralandığını bildirdi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre bir işçi, çalışanların daha fazla saldırı korkusuyla sığındıkları sahadaki sığınağın içinden, "Bir İHA, sahadaki büyük bir gaz depolama tesisine saldırarak büyük hasara yol açtı ve yangın hala devam ediyor" dedi. Rudaw'ın X internet sitesinde yayınladığı bir videoda, saldırının ardından bölgeden dumanların yükseldiği görülüyor

Ortak açıklamada, iki bakanlıktan ve sahayı işleten BAE merkezli şirket Dana Gas'tan ekiplerin şu anda olay yerinde inceleme yaptığı belirtildi. Saldırının faillerinin kimliği henüz belirlenemedi.

Bu, son günlerde sahaya yapılan ikinci İHA saldırısı. Pazar akşamı, Irak Kürt güvenlik güçleri, sahaya ulaşmasını engellemek için bir İHA’yı düşürdü.


Lübnan, İran'ın Hizbullah'ın silahlarına ilişkin ısrarını reddetti

Meclis Başkanı Nebih Berri, Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati'yi kabul etti, (Temsilciler Meclisi Başkanlığı)
Meclis Başkanı Nebih Berri, Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati'yi kabul etti, (Temsilciler Meclisi Başkanlığı)
TT

Lübnan, İran'ın Hizbullah'ın silahlarına ilişkin ısrarını reddetti

Meclis Başkanı Nebih Berri, Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati'yi kabul etti, (Temsilciler Meclisi Başkanlığı)
Meclis Başkanı Nebih Berri, Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati'yi kabul etti, (Temsilciler Meclisi Başkanlığı)

Lübnan dün, İran'ın Hizbullah'ın silahlarına verdiği sürekli desteği reddettiğini yineledi. Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, "Bizim için su ve ekmekten daha önemli olan, egemenliğimiz, özgürlüğümüz ve ülkemizi mahveden ve bizi yıkıma sürüklemeye devam eden ideolojik sloganlardan ve sınır ötesi bölgesel gündemlerden uzak, iç karar alma mekanizmalarımızın bağımsızlığıdır." dedi.

Lübnan'dan gelen bu ret cevabı, İran Dini Lideri'nin uluslararası ilişkiler danışmanı Ali Ekber Velayeti'nin, "Hizbullah'ın bugünkü varlığı Lübnan için vazgeçilmezdir" demesinin ardından geldi. Velayeti, "Siyonist oluşumun Lübnan'a karşı işlediği devam eden saldırılar ve suçlar, (Hizbullah'ın) varlığının Lübnan için günlük ekmekten daha önemli hale geldiğini gösteriyor" dedi.

Benzer bir bağlamda, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn ile Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, iki ülke arasındaki deniz sınırı belirleme çalışmalarının tamamlandığını duyurarak, anlaşmanın ikili ve bölgesel iş birliğinde yeni aşamaya kapı açan stratejik bir dönüm noktası teşkil ettiğini vurguladılar.

Aynı zamanda İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, "İsrail'in güvenliği garanti altına alınmazsa Lübnan'ın barışa kavuşamayacağı" uyarısında bulunarak, Lübnan ile deniz sınırı belirleme anlaşmasından çekilme tehdidinde bulundu.


Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
TT

Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)

Rabia Abdusselam

Cezayir siyaset sahnesini takip edenler, Cebhetu’l-Adale ve’t-Tenmiye (Adalet ve Kalkınma Cephesi) lideri ve İslami eğilime sahip olan önde gelen isimlerden biri olan Abdullah Caballah’ın açıklamalarının ardından İslamcı siyasi partilerin liderleri arasında bazı anlaşmazlıklar olduğunu gördü. Caballah, Hareketu Muctemeu’s-Silm’in (Barış Toplumu Hareketi) merhum lideri Mahfuz Nahnah'ın bunu yapan ilk kişi olduğu yönündeki yaygın görüşe aykırı şekilde kendisinin ‘ülkedeki Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) hareketinin gerçek kurucusu’ olduğunu söyledi.

Bu kısa açıklama, Cezayir'deki İslami eğilimleri liderler arasında, Cezayir'de İslam düşüncesini veya siyasal İslam'ı yayma konusunda tarihi bir hakka sahip olanın kim olduğu konusunda çeşitli tepkilere ve açıklamalara yol açsa da İslamcı cenah arasındaki ‘liderlik’ sorunu olduğunu, bu sorunun İslamcılar üzerinde nasıl olumsuz bir etki yarattığını ve 1980'li ve 1990'lı yıllara kadar uzanan anlaşmazlıkların halen var olmaya devam ettiğini kanıtladı.

Çelişkili ifadeler ve tanıklıklar

Caballah’ın sözlerinin satır aralarında, İslamcılar arasındaki ‘liderlik’ ikilemi hakkında çok şey okunabilir. Örneğin (Cezayir’deki en büyük İslami eğilimli muhalefet partisi) Barış Toplumu Hareketi lideri olmaktan vazgeçmeyeceğini vurguladığını ve destekçilerinin Barış Toplumu Hareketi’nin kuruluşuna ilişkin tarihi anlatılarını her zaman savunduğunu görebiliriz. Onlara göre Şeyh Mahfuz Nahnah, ‘Cezayir'deki Müslüman Kardeşler'in gerçek kurucusu’ ve Barış Toplumu Hareketi’nin eski lideri Ebu Cerrah Sultani'nin de teyit ettiği üzere, İslami tebliğ için sağlam bir temel oluşturmaya çalışan ilk kişi. Ebu Cerrah Sultani, konuyla ilgili yaptığı açıklamada Abdullah Caballah'ın komünist hareketi üniversiteden kovmaya odaklandığını, Nahnah'ın ise İslam dininin yayılması için sağlam bir temel oluşturmaya çalıştığını söyledi. Ayrıca, iki adamın önceden anlaşma yapmadan coğrafi bölgeyi aralarında paylaştıklarını da sözlerine ekledi.

Ebu Cerrah Sultani’nin açıklamasına göre Caballah'ın ekibi, herhangi bir koruma ya da destek olmaksızın küresel bir ideoloji ve bölgesel bir örgütlenmeye dayanırken Nahnah'ın ekibi, 1974 yılından itibaren uluslararası grubun desteği ve onayıyla kapsamlı bir ideoloji ve örgütlenme benimsemişti. Ta ki hapis cezası bu bağı koparana dek.

Cezayir’de özellikle 1970'li yıllarda marjinalleştirilen Müslüman Kardeşler uluslararası yapılanmasının literatürünü temsil eden Mısır'dan gelen referanslar ve kitaplarla tanışmasının bir sonucu olarak, bu yolu izleyen ilk kişilerden biri olduğunu belirten Caballah, bu ideolojiyi benimsemesinin, Müslüman Kardeşler’in uluslararası veya Mısır'daki yapılanmasıyla herhangi bir örgütsel bağı olmadan, İhvan teorisyenlerini okumasından kaynaklandığını söyledi.

Uzun konuşması sırasında Caballah, kendisini İhvan’ın resmi temsilcisi ilan ettiğini reddederek, 1974'te başlayan ortak bir çabanın parçası olarak bu fikri Cezayir'e tanıtma girişiminde bulunduğunu ifade etti.

Liderliğini yaptığı hareketin 1985 yılından önce üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanmasını parçası olmadığını aktaran Caballah, o dönemde sadece fikirlerin hakim olduğunu ve resmi olarak örgütlerin olmadığını vurguladı. Caballah’a göre 1985'ten önce Caballah Grubu olarak bilinen kendi grubu dışında, üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanması yoktu ve sadece 70'li ve 80'li yıllarda tebliğ ve eğitim yöntemlerindeki temel farklılıkları vurgulamaya çalıştı.

Liderlik meselesi, İslamcı partileri yeniden siyasi çatışmaya sürükledi.

Caballah'ın öne çıkardığı İslami çizgideki isimler arasında, Barış Topluluğu Hareketi'ni kuran, öldüğü güne kadar liderliğini yürüten Cezayirli vaiz ve siyasetçi Mahfuz Nahnah ile Cezayir'deki İslami hareketin en önemli figürlerinden biri olan çağdaş düşünür, reformcu ve vaiz Şeyh Muhammed Buslimani yer aldı. Ancak Caballah, bu şahsiyetlerin örgütsel olarak değil bireysel olarak hareket ettiklerini belirterek, 1980'lerin ortalarına kadar Cezayir üniversitelerinde herhangi bir organize tebliği faaliyeti olmadığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Caballah'ın görüşlerini destekleyenler arasında, onun açıklamalarının o dönemde ya da daha sonra yapılmış olmasına bakılmaksızın ‘doğru’ olduğunu düşünen İslami eğilimli eski milletvekili Muhammed Salihi de vardı. Salihi, 1970'lerde aktif olan ve yerel olarak ‘eş-Şark’ grubu diye bilinen örgütün Mısır ve Suriye’deki Müslüman Kardeşlerin yaklaşımını benimsediğini belirtti. Bu kanat örgütsel ve yüzde 80 entelektüel açıdan Hassn el-Benna, Seyyid Kutub, Muhammed Kutub, Ali Cirişe, (Uluslararası Müslüman Alimler Birliği'nin eski başkanı ve kurucusu) Yusuf el-Kardavi, Muhammed el-Gazali, (Suriyeli vaiz) İsam el-Attar, Muhammed Ahmed er-Raşid ve Abdulkerim es-Savvaf’tan oluşuyor.

dfrgt
Cezayir'deki el-Fetih Meydanı'nda düzenlenen mitinge katılan İslami Kurtuluş Cephesi'ne (FIS) yakın İslam İşçi Sendikası (SIT) aktivistleri, 16 Mayıs 1991 (AFP)

Öte yandan kendisini meşru ‘lider’ olarak gören İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) de var. Bu da partinin 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında özellikle daha sonra iptal edilen 1991 yılındaki yasama seçimlerinin ilk turunda elde ettiği ezici zaferin ardından kazandığı halk desteğine dayanıyor. Bu tarihi olay, o dönemde Cezayir'deki gidişatı değiştirdi.

‘Liderlik’ kompleksi

‘Liderlik’ meselesi, İslamcı partileri yeniden alevlenen siyasi çatışmaların labirentine sürükledi. Siyasi analist Ahsen Hallas, Caballah’ın açıklamalarını, devlet, Sufi çevreler ve zaviyeler tarafından desteklenen ‘geleneksel İslam’ın yerini almak üzere ortaya çıkan ve gelişen ‘İslami uyanışın’ ortaya çıkışına ve camilerde ve üniversitelerde yaygın olarak verilen vaazlara odaklanan açıklamalarına dair değerlendirmesinde bunu bu akımlar içinde gizli kalmış veya bastırılmış bir tartışma olarak gördüğünü söyledi. Hallas, Şeyh Caballah’ın basında kendisinin her zaman Cezayir'de liderlik peşinde olan Müslüman Kardeşler üyesi olarak gösterilmesinden ötürü, ‘liderlik sevdasında olduğu’ gibi kendisine yöneltilen suçlamaları çürütmek için bunu kullanmaya çalıştığını belirtti.

Hallas: “Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açması gayet doğal.”

Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açmasının gayet doğal olduğunu söyleyen Hallas, “Özetle bu durum, entelektüel durgunluğun gölgesinde, yenilik yapma ve mevcut durumla ilgili çözümler ve öneriler sunma beceriksizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir düşünme sürecidir” dedi.

Nahda Hareketi'nin eski lideri Caballah'ın açıklamalarına sert tepkiler verilirken geriye Müslüman Kardeşler üyeleri arasında sert sözlü tartışmaların yaşandığı gergin bir atmosfer bıraktı. Bu tablo, Cezayir'deki Müslüman Kardeşlere yakın iki siyasi partinin (Barış Toplumu Hareketi ve Adalet ve Kalkınma Cephesi) liderleri arasındaki derin anlaşmazlığı yansıttı. Aynı cenahtan gelen partiler arasında tam bir dayanışma ve siyasi uzlaşı eksikliği hakim ve bu durum 70’li ve 80’li yıllardaki kuruluş aşamasının ötesine geçiyor. Öyle ki 2019 yılında ülkeyi içinde bulunduğu krizden çıkarmak için bir yol haritası çizmek üzere önde gelen muhalif isimleri bir araya getiren Mazafran’da ve (Cezayir'in batısındaki) Ayn Benian'da düzenlenen ünlü iki sempozyum gibi ortak siyasi toplantılarda da bunu görmek mümkün. Katılımcılardan birine göre bu toplantılara katılan parti liderleri arasında tartışmalar yaşandı. Tartışmalar bir noktada partilerin çekilme tehdidine kadar vardı.

Cezayir'de Müslüman Kardeşleri temsil etme hakkının tarihsel olarak kime ait olduğu konusunda çelişkili açıklamalar hakkında yorum yapan Mohamed Khider Biskra Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Medya Bölümü öğretim üyesi ve araştırmacısı Cedu Fuad, “Şeyh Caballah'ın açıklamaları, Cezayir'deki İslami uyanışın başlangıcı ve Şeyh Mahfuz Nahnah, eş-Şark Grubu ve Cez’ara Grubu’nun bu karmaşık tarih içindeki konumu hakkında bize kapsamlı bir bakış açısı sağlayamıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Müslüman Kardeşlerin kuruluşu hakkında ideoloji ve örgütlenme arasında süregelen tartışma, Cezayir’deki İslami hareketin çok sayıda partiye bölünmesi olgusunu ele almamızı gerektiriyor. Cadallah’ın ‘doğuş patlaması’ olarak adlandırdığı bir olay meydana geldi ve bu da Cezayir'de Müslüman Kardeşler ideolojisini kimin yaydığını ve bu ideolojiyi ülkede yayma konusunda tarihsel hakka kimin sahip olduğunu belirlemeyi zorlaştırdı.