Libya’da fırtına öncesi sessizlik

Libya’da fırtına öncesi sessizlik
TT

Libya’da fırtına öncesi sessizlik

Libya’da fırtına öncesi sessizlik

Libya, bugünlerde fırtına öncesi sessizliği yaşıyor gibi görünüyor. Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) tehditleri ve Türkiye’nin Libya’ya sağladığı askeri takviyeler bunu gösteriyor. Sakinliğin devam etmesi ve fırtınanın patlak vermesi, sahil kenti Sirte’nin ve güneydeki el-Cufra üssünün kaderini belirleyecek iki etken sayılıyor. UMH’nin bu iki mevzii üzerindeki kontrolünün, Türkiye’nin mücadeleye daha fazla katılımı olmadan gerçekleşemeyeceği açık. Bu durum ise Ankara’yı Kahire ile doğrudan karşı karşıya getiriyor ve bu da söz konusu iki tarafın geçmelerini engelleyen bir ‘kırmızı çizgi’ çiziyor.
Şu ana kadar UMH yandaşlarını açık bir hayal kırıklığına sürüklese de Türkiye, Sirte ve Cufra savaşının acil olmadığını savunuyor. Türkiye ayrıca, Libya konulu Berlin Konferansı, geçtiğimiz Ocak ayında sona erdikten sonra takip ettiği rotaya benzer bir rota izliyor gibi görünüyor. Konferansta Türkiye, diğer ortak ülkelerle birlikte, Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına uygun olarak Libya’ya silah gönderimini durdurma taahhüdünde bulunmuştu. Ancak sahada ise Türkiye, Berlin Konferansı’nın mürekkebi kurumadan önce doğrudan, binlerce Suriyeli paralı askerin, büyük miktarlarda silahlı ve gelişmiş askeri teçhizatın transferini içerecek şekilde, UMH’yi desteklemek için bir hava ve deniz köprüsü kurdu. Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu (LUO) yandaşlarının, bu dönemde Türklerin yaptıklarına benzer davranışlar sergilediği net değil. Bilindiği üzere NATO’nun bir üyesi olan Ankara, Trablus şehrinin güney bölgelerinde ve Libya’nın batısının farklı alanlarındaki savaşın dengesini değiştirmeyi başardı. UMH güçleri, geçtiğimiz Mayıs ayında LUO’yu ülkenin batısındaki tüm alanlardan geri çekilmeye zorladı. LUO, Libya’nın batısında kendi yanında savaşan Wagner grubundan Rus paralı askerlerin arenadaki varlığını defalarca yalanladı. ABD, Wagner ile ilgili iddiaların varlığını savunurken ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM), 14 MiG-29 ve Suhoy Su-24 savaş uçağının Libya’ya gelişini gösteren uydu görüntüleri ve videolar yayınladı. AFRICOM, bu çerçevede bu uçakların, Wagner pilotları tarafından yönetildiğini ve Sirte- Cufra üslerinde savaş operasyonlarına katıldığını ifade etti. LUO ise, bu iddiaları yalanlarken, bu uçakların, bombardımanlara katılan hava kuvvetleri olduğunu savundu.
Gerçekte Sirte- Cufra savaşı devam ederken, Mısırlılar da geçtiğimiz Haziran ayında bu bölgelerin ‘kırmızı çizgileri’ olduğunu ifade etti. Daha önce Misrata şehrinin savaşçılarını içeren UMH güçleri, Libya’nın batısından hızla geri çekilmesi sonrasında LUO’nun zayıflamasından faydalanarak, Sirte’ye doğru ilerlemeye çalıştı. Ancak savaş uçakları, Misrata ve Sirte arasındaki çölde bulunan savaşçıları bombalamayı durdurmadı.
UMH ve LUO tecrübeleri, hedeflerine ulaşmak için çölde uzun mesafeler kat etmek zorunda kaldıkları Libya savaşının gerçekliğine ışık tutuyor.
Sirte savaşı, beraberinde de Cufra çatışması duraksarken çatışma tarafları, UMH’nin tehditleri uyarınca çatışmaları yeniden devam ettirmeye çalışıyor. Fayiz es-Serrac başkanlığındaki bu hükümet güçleri, Sirte yönünde olası bir savaş beklentisiyle ana toplanma noktası olarak, Misrata şehrine takviyelerde bulunmak için savaşın sakinliğinden faydalandı. Bu çerçevede UMH güçleri, ülkenin batısındaki tüm savaşçıları bir araya getirebilecekleri ve planlanan Sirte savaşına dahil edebilecekleri bir insan sıkıntısından mustarip gibi görünüyor. Libyalı savaşçıların yanı sıra UMH güçleri, Libya’da savaşmak üzere Türkiye tarafından sağlanan yaklaşık 10 bin Suriyeli paralı askerle ek bir insani bileşene sahip. Bu paralı askerlerin maaşları da UMH tarafından, Libya devlet hazinesinden ödeniyor. Kağıt üzerinde bu rakamlar, Mareşal Hafter yanlısı hesaplar tarafından yayınlanan video görüntülerine göre bu şehri savunmak için büyük kalabalıklar göndermiş olmasına rağmen sadece Sirte savaşı için 10 bin savaşçının seferber edilebileceğine inanılmayan LUO karşısında UMH açısından sayısal bir avantaj sağlıyor.
Sahadaki savaşçıların sayısı, savaş kararı almak için ana unsur sayılmazken Türkiye, Berlin Konferansı’ndan sonra Trablus savaşına hazırlandığı gibi Sirte savaşına da hazırlık yaptı. Bu çerçevede Ankara, Libya’nın batısındaki UMH kontrolü altında bulunan alanlarda konuşlandırılmak üzere ‘Hawk’ türü füze savunma sistemleri gönderdi. Böylece sadece bu bölgeler için hava korunması sağlanmakla kalmadı, aynı zamanda merkezi, Libya atmosferini kapsayacak şekilde genişletildi. Aynı şekilde Ankara, Tunus sınırına yakın olan batı bölgesinde Mareşal Hafter kuvvetleri için kilit noktalardan biri sayılan el-Vatiyye üssünde (Ukbe bin Nafi üssü olarak da biliniyor) füze sistemlerini devreye soktu. Bununla birlikte Türk füzelerinin el-Vatiyye’ye gelmesiyle ve faaliyete geçmeden önce kimliği bilinmeyen uçaklar, 5 Temmuz gecesi üsse hava saldırısı başlattı. Saldırıyla birlikte üsteki Türk teçhizatları da yok edildi. Türkiye, saldırıların el-Vatiyye’deki ekipmanlarını hedeflediğini kabul etti, ancak kayıpların hacmiyle ilgili ayrıntıyı gizli tuttu. Öte yandan UMH, el-Vatiyye’ye yönelik saldırının gelişmiş Mirage 2000-9 türü yabancı uçaklar tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. AFRICOM liderliğinin ‘Wagner Grubu’nun Libya’ya konuşlandırdığını söylediği Rusya yapımı ‘Sukhoi 24’ uçağının gerçekleştireceği bir durum olarak, bu iddianın teyit edilmesi halinde de tüm Türk füze sisteminin yok edilme başarısının sırrı ortaya çıkacak. Bir bombardıman uçağı olan Sukhoi 24 hakkındaki söylentilerin doğruluğu bilinmiyor. Wagner’in Libya’da konuşlandırdığı diğer uçaklara gelince, AFRICOM’a göre bu uçakların bazılarının, bir MiG-29 olduğu biliniyor.
Türkiye, Ukrayna’dan satın aldığı S-125 sistemlerini çeşitli bölgelere konuşlandıracağını, en az birini Sirte Havalimanı’nda etkinleştirmeyi planladığını belirterek, Libya’daki hava sistemini yeniden inşa edeceğini söyledi. Türklerin bir füze savunma sistemi kurduğu Trablus’taki Mitiga Havalimanı’na ek olarak, ayrıca Türklerin, liman ve havaalanlarını Libya’ya silah ve teçhizat taşımak için kullandıkları Misrata şehrinin yanı sıra el-Vatiyye, elbette yeni füze sisteminin konuşlandırılması için olası bir yer olacak.
Türkiye’nin bu füze sistemlerini Libya’da kullanmasına izin verilip verilmeyeceği belli değil. Ancak el-Vatiyye’yi bombalamak üzere ‘Mirage 2000’ kullanılması, sadece Sirte ve Cufra çevresinde değil, aynı zamanda Türkiye’nin Libya topraklarında kalıcı üsler kurmasına izin vermenin önünde kırmızı bir çizgi olduğunu gösteriyor. Bu durum, Sirte ve Cufra etrafına kırmızı çizgiyi çeken ve Mirage 2000’in sahibi olan Mısır’ın, el-Vatiyye’yi bombaladığı anlamına gelmiyor. Aynı zamanda UMH medya organlarının, saldırıyı gerçekleştirenin Mısır dışında bir devlet olduğunu belirttiği biliniyor.
Ancak eğer Sirte ve Cufra cepheleri, UMH tehditleri uyarınca ‘fırtınadan önceki sessizliğe’ tanık oluyorsa, o halde Libya’daki çatışmanın diğer cephelerinde ne olacak?
UMH için mevcut seçenek, LUO’yu Libya’nın batısını boşaltmaya zorlaması sonrasında Sirte ve Cufra’ya yönelmek ya da Fizan bölgesinde Mareşal Hafter kuvvetlerinin kontrolündeki alanlara doğru ilerlemektir. UMH, Sirte’ye hava örtüsü olmadan ilerlemenin acısını tatması dolayısıyla güneye ilerlemeye çalışmadı. Çünkü aynı zamanda durum, çölde açık alanlarda uzun mesafeler kat etmek anlamına geliyor. UMH, yandaş kuvvetlerin Vadi el-Hayat yakınlarındaki el-Fil Petrol Sahası’nı kontrol ettiği Libya’nın güneyinde sınırlı dağıtım bölgelerine sahip. Ancak ana konuşlanması, batı dağlarında başlayan ve Libya’nın güneyindeki en büyük alan sayılan Sebha’nın kuzeyindeki Barah eş-Şati’nin eteklerine ulaşan uzun bir şerit boyunca uzanıyor. Geçtiğimiz saatlerde güneydeki UMH kuvvetlerinin ilk hareketleri, bölgede çizilebilecek ‘kırmızı çizgiler’ tecrübesiyle kaydedildi. Bu güçler, Barak eş-Şati ve havalimanına 40 km uzaklıkta olan ed-Dabvat projesi alanında ilerledi. Bu alanda da UMH güçleri saldırılara maruz kaldı. Bu durum, çatışan Libya kuvvetlerinin mevcut dağıtım haritasında herhangi bir değişikliği önleyen olası bir kırmızı çizgi olduğunu gösteriyor. Bu bağlamda UMH yandaşı medya organları, Fransa’nın da Libya’nın güneyinde kuvvet konuşlandırdığını savunduğu biliniyor. Ancak bu doğrulanamıyor.
Fransızlar, “El-Kaide ve DEAŞ gibi radikal grupların Libya çölünde yayılmasını önlemeye çalıştıklarını” iddia ediyor. Çünkü durum, Afrika Sahel bölgesinde bu iki örgüte karşı savaşan Fransa ordusunun çabalarını etkiliyor.



Arap Birliği, İsrail'e silah satışının durdurulmasını istedi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Arap Birliği, İsrail'e silah satışının durdurulmasını istedi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Arap Birliği, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine İsrail'e silah ve mühimmat ihracatını durdurma çağrısı yaptı.

Arap Birliği, İsrail ordusunun 200'den fazla gündür saldırılarını sürdürdüğü Gazze Şeridi'ndeki gelişmeleri görüşmek üzere daimi temsilciler düzeyinde olağanüstü toplandı.

Mısır resmi haber ajansı MENA'nın haberine göre birlik, "İsrail'in Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Mescid-i Aksa'da Filistin halkına yönelik saldırganlığını ve soykırım suçunu devam ettirmesini” şiddetle kınadı.

İsrail ordusunun Refah kentine saldırı niyetinin Filistin halkına yönelik yeni bir katliam anlamına geleceği uyarısında bulunan birlik, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin, İsrail'in ateşkese uymasını ve insani yardım girişini güvence altına alan BM Antlaşması'nın 7. bölümündeki maddeler uyarınca bir kez daha karar almasını istedi.

Birlik, ABD'nin Filistin'in Birleşmiş Milletler'e (BM) tam üyelik başvurusunu veto etmesini de kınadı.

Arap Birliği, vetonun, ABD’nin bölgede barış, güvenlik ve istikrarın gerekliliklerini ve esaslarını yerine getirmekte başarısız olduğunu gösterdiğini ve iki devletli çözümü destekleyen beyanıyla çeliştiğini bildirdi.

Konsey, “ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine İsrail’e silah ve mühimmat ihracatını durdurmaları ve İsrail'in Filistin halkına karşı soykırım suçunda kullandığı insansız hava araçlarının üretimini finanse etmeyi bırakmaları" çağrısında bulundu.

“Bölgede ve dünyada barış şansını kurtarmak, güvenlik ve istikrarı sağlamak için Filistin Devleti'ni tanımayan tüm ülkelere bir an önce tanımaları" çağrısında bulunan Arap Birliği, Gazze Şeridi’ndeki Şifa ve Nasır Hastaneleri’nde ortaya çıkarılan toplu mezarlarla ilgili uluslararası adalet kurumlarından bağımsız soruşturma yürütmesini talep etti.

Filistin 22 Nisan'da Arap Birliği'ni Gazze Şeridi'nde Filistin halkına yönelik "soykırım suçlarını" görüşmek üzere acilen toplanmaya çağırmıştı.


Güney Afrika Ulusal Meclisi Milletvekili Mandela: Filistinlilerin kararlılığından ilham alıyoruz

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Güney Afrika Ulusal Meclisi Milletvekili Mandela: Filistinlilerin kararlılığından ilham alıyoruz

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Nelson Mandela'nın torunu Nkosi Zwelivelile Mandela, Filistinlilerin kararlılığından ilham alarak Filistin davasını uluslararası topluma taşıma konusunda mücadele ettiklerini söyledi.

Filistin konusunda görüşmeler yapmak üzere İstanbul'a gelen Güney Afrika Ulusal Meclisi Milletvekili Mandela, AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

Mandela, "Biz Güney Afrikalılar için Filistin meselesi her zaman kalbimize yakın ve değerli olmuştur. Ulusumuzun demokrasisinin kurucu babası, benim de büyükbabam olan Başkan Nelson Rolihlahla Mandela, 1995 ve 1997 yıllarında Gazze'yi ziyareti sırasında, Filistin halkının özgürlüğü olmadan bizim özgürlüğümüzün eksik kalacağını söylemiş ve Filistinlilere bu yönde bir taahhütte bulunmuştu. Bu nedenle biz Güney Afrikalılar, vefatından bu yana bayrağı onun bıraktığı yerden devraldık, temsil ettiği ve savunduğu davaları savunmaya devam ediyoruz. Filistin mücadelesini zamanımızın en büyük ahlaki meselesi olarak gördüğünden bu, onun kalbine yakın ve değerli meselelerden biriydi." ifadelerini kullandı.

- "Çok iyi biliyoruz ki bu dava uzun yıllar sürebilir"

Hem Arap coğrafyasında hem de dünyada Filistin davasını destekleyen sivil toplum kuruluşlarının (STK) şemsiye örgütlerinden Küresel Filistin'e Dönüş Kampanyası'nın da elçisi olan Mandela, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesindeki (UCM) davalara atıfla "76 yıldır soykırım, etnik temizlik, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işleyen siyonist gaspçı varlığı ilk kez sorumlu tutmayı başardık." dedi.

Mandela, 76 yıldır cezasız kalan İsrail'in ilk kez Güney Afrika tarafından UAD ve UCM'ye götürüldüğünü ve uluslararası mahkemelerde açılan davanın amacına ulaştığını kaydederek "Ancak çok iyi biliyoruz ki bu dava uzun yıllar sürebilir ve İsrail ya da gaspçı varlık cezasız kalmadan hareket etmeye devam edebilir. İnsani yardım çalışanlarına nasıl saldırdıklarını ve bazılarını vahşice öldürdüklerini gördük. Bu nedenle bizim için Filistin mücadelesini ilerletmeyi sağlayacak daha birçok eylemin devam etmesi gerekiyor. Dolayısıyla hükümet düzeyinde neler yapabileceğimize dair daha geniş yollara bakıyoruz, UAD ve UCM'nin tek yol olmadığına inanıyoruz." diye konuştu.

Küresel kurumlardaki reform ihtiyacının altını çizen Mandela, şunları söyledi:

Güvenlik Konseyi'nde, Birleşmiş Milletlerde (BM) nasıl reform yapabileceğimize bakmamız gerekiyor. BM bünyesinde bir önerge verildiğinde, bunun suçluların soykırım, etnik temizlik, savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlemeye devam etmesini sağlayan tek bir üye devlet tarafından sürekli olarak veto edildiğini gördük. Artık bunun herhangi bir karşı eylem olmaksızın devam etmesine izin veremeyiz. Küresel güneydeki pek çok kişi gibi biz de çok kutupluluğa odaklanacak bir yapı ya da oluşuma bakmamız gerektiğine ve çözümün bu olacağına inanıyoruz.

- "Uluslararası Özgürlük Filosu"

Mandela, Gazze'ye insani yardım götürmesi planlanan "Uluslararası Özgürlük Filosu" girişiminin önemine dikkati çekerek Güney Afrikalıların kurtuluş mücadelesinin sadece silahlı mücadeleden ibaret olmadığını, dünya çapında sivil toplumu harekete geçirerek sağlanan boykot ve yaptırım gibi bileşenlerin kullanıldığını hatırlattı.

"Özgürlük Filosu"nun, aslında UAD'nin insani yardımın Gazze'ye serbestçe girmesine ve Filistinlilere ulaşmasına izin verilmesi gerektiğini belirten kararının uygulanması yönünde bir hareket olduğunu aktaran Mandela, kendisinin de bu özgürlük filosunun hedefine ulaşması, Gazze üzerindeki kuşatmayı ve ablukayı kırmasını sağlamak için çalıştığını dile getirdi.

- "Batı medyasının bu yalanları sürdürmek için siyonist varlıkla işbirliği yaptığını biliyoruz"

Mandela, siyonizmin kolektif bir mücadele ile mağlup edilebileceğine, Güney Afrika'nın da apartheid rejimden bütün küresel güneyi harekete geçiren kolektif bir mücadeleyle kurtulduğuna dikkati çekti.

Bu çerçevede tüm Filistinli grupları birlikte hareket etmeye çağıran Mandela, Arap Birliği gibi uluslararası kuruluşların Filistin davasına tam destek vermesi ve aynı zamanda diasporada yaşayan 6 milyon Filistinlinin kendi kurtuluş mücadeleleri için en ön safta yer alması gerektiğini dile getirdi.

Mandela, 6 milyon Filistinlinin uluslararası toplumun sesi olarak Gazze'den aldıkları haberleri aktarmaları sayesinde dünyanın dört bir yanında düzenlenen eylemlerle gidişatın Filistinliler lehine dönmeye başladığını vurguladı.

İsrail propagandasının kırılmaya başladığını söyleyen Mandela, sözlerini şöyle tamamladı:

Elektronik İntifada sayesinde Gazze'den ve Batı Şeria'daki işgal altındaki topraklardan gelen haberleri gerçek zamanlı olarak tüm dünya kamuoyuna ulaştırabiliyoruz. İşte bu nedenle diasporadaki her Filistinliyi bu haberleri alacak ve kendi topluluklarında, şehir ve kasabalarında, bulundukları ülkelerde paylaşacak ön cephe askerleri olarak harekete geçirmek bizim için önemlidir. Böylece tüm küresel medyayı gerçekte neler olup bittiğiyle donatabiliriz. Batı medyasının bu yalanları sürdürmek için siyonist varlıkla işbirliği yaptığını biliyoruz. Bazı Batılı güçler, liderler, bu yalanları sürdürmek için kamuya açık platformlara çıktılar. Biz umudumuzu kaybetmedik. Filistinlilerin kararlılığından ilham alıyoruz ve onların hikayelerini ve içinde bulundukları kötü durumu uluslararası topluma taşıma konusunda Filistinlileri kesinlikle hayal kırıklığına uğratmayacağız.


Edward Said'in kızı Najla Said, Columbia Üniversitesi'ndeki protestoları değerlendirdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Edward Said'in kızı Najla Said, Columbia Üniversitesi'ndeki protestoları değerlendirdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Filistinli ve Amerikalı akademisyen ve siyasal aktivist Edward Said'in kızı Najla Said, Columbia Üniversitesi'nin, Filistin destekçisi öğrencilerin protestolarına verdiği tepkiden dolayı "hayal kırıklığına" uğradığını söyledi.

Najla Said, Columbia Üniversitesi'nde Filistin destekçisi öğrencilerin, okulun Filistin işgalini ve Gazze'deki soykırımı destekleyen şirketlere süren finansal yatırımlarını protesto etmesine ilişkin AA muhabirine konuştu.

Babasının hayatta olsaydı Columbia öğrencileriyle "son derece gurur" duyacağını söyleyen Said, "(Babam) Muhtemelen Columbia Üniversitesi Rektörü Minouche Shafik'le konuşup durumun bu hale gelmemesi için çabalardı. Bu da çok üzücü çünkü keşke burada olsaydı diyorum." şeklinde konuştu.

Said, "Birçok insan gibi ben de Columbia yönetimi konusunda derin bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Bu işin nereye varacağından emin değilim. Konunun şu ana kadar ele alınma şekli beni çok şaşırttı. Bu denli agresif ele alınmaya devam ederse şaşırmam." ifadelerini kullandı.

Protestoya ilişkin görüntülerin kendisini çok duygulandırdığını ve gösterilere katılmaya karar verdiğini belirten Said, "Olağanüstüydü. Çoğu elinde babamın kitabını tutuyordu. Filistin'le ilgili kısmın sayfaları katlanmıştı. (Öğrenciler) İnanılmaz güçlüler ve çok gençler." dedi.

Protestoların en başından itibaren "sakin ve barışçıl" olduğuna dikkati çeken Said, ABD Kongresinden iki senatörün Ulusal Muhafız birliklerinin kullanılması çağrısının "absürt" olduğunu ifade etti.

Protestolara katılan öğrencilere normal bir ABD vatandaşına davranılması gerektiği gibi davranılmadığını belirten Said, "Emin olmamakla birlikte durumun sakinleşeceğini umuyorum ancak medya ve bazı kuruluşların bu durumu körüklemesinden endişeliyim." dedi.

- Yahudi karşıtlığı suçlamaları

Said, protestocuların "Yahudi karşıtlığıyla" suçlanmasına ilişkin, bunun öğrencilerin gözünü korkutmaya yönelik bir girişim olduğunu söyledi.

Protestocuların arasında çok sayıda Yahudi öğrencinin bulunduğunu belirten Said, "(Öğrenciler) Dikkatleri Gazze'ye çekmeye çalışıyor, kendilerine ya da başka bir şeye değil. Bunu insan hakları ve Filistin halkı için yapıyorlar." ifadelerini kullandı.

Said, "Yahudi karşıtlığı kavramı, arkasında herhangi bir dayanak olmadan kullanıldığında anlamını yitiriyor ve gerçekten var olan Yahudi karşıtlığından muzdarip insanlara zarar veriyor." diye konuştu.

- "Babam öğrencilerle gurur duyardı"

Babasının vefat etmeden önce internetin Filistin konusunda büyük fark yaratacağını ve insanların farklı kaynaklara ulaşma imkanının olacağını öngördüğünü ifade eden Said, "(Babam) Çok mutlu olurdu ve bu öğrencilerle gurur duyardı." dedi.

Said, "(Öğrencilerin) eğitim aldığını ve bu eğitimi kullandıklarını belirtmek istiyorum. Babamın ve diğer insanların çalışmaları, tarih, edebiyat, sanat ve tüm bu alanları okuma biçimlerimizi böyle değiştirdi." açıklamasında bulundu.

- "ABD'nin Gazze politikası hayal kırıklığı"

ABD Başkanı Joe Biden'ın Gazze politikasına ilişkin de görüşlerini ifade eden Said, ABD'nin "ne olursa olsun" İsrail'i desteklediğinin farkında olduğunu ancak yine de "çok hayal kırıklığına" uğradığını belirtti.

Lübnan'da olduğu sırada İsrail tarafından bombalandığı zamanı anlatan Said, "Parasını ödediğim bombalar tarafından hedef alındığım hissini yaşamıştım, bu çok berbat ve korkunçtu." dedi.

Said, "İnsanlar, çoğu zaman Biden'ın çok empati yapan birisi olduğunu söylüyor. Empatisinin sadece Filistinli olmayanlar için geçerli olmasının ne kadar incitici olduğunu anlatamam." ifadelerini kullandı.

Yaptıkları yüzünden Biden yönetimini affetmeyeceğinin altını çizen Said, "Bu berbat, açık açık yapılıyor ve çok incitici. Tam bir hayal kırıklığı." diye konuştu.

- ABD'deki üniversitelerde Filistin protestoları

Columbia Üniversitesinde Filistin destekçisi öğrenciler, okulun, Filistin işgalini ve Gazze'deki soykırımı destekleyen şirketlere devam eden finansal yatırımlarını protesto amacıyla kampüsün bahçesinde oturma eylemi başlatmıştı.

Polis, 108 öğrenciyi gözaltına almış, okul yönetimi de eyleme karışan 80 civarında öğrenciye okuldan uzaklaştırma cezası vermişti.

Columbia Üniversitesindeki Filistin yanlısı gösteriler, New York Üniversitesi (NYU), Yale, Massachusetts Teknoloji Ensititüsü (MIT), Tufts Üniversitesi, The New School ve Kuzey Carolina Üniversitesi gibi ABD'nin diğer önde gelen yükseköğrenim kurumlarına da yayılmıştı.


Rapor: Mısır, İsrail'in Refah'taki hamlelerini durdurmak için Gazze müzakerelerini ilerletmeye çalışıyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta yerinden edilmiş Filistin kamplarının uydu görüntüsü (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta yerinden edilmiş Filistin kamplarının uydu görüntüsü (AFP)
TT

Rapor: Mısır, İsrail'in Refah'taki hamlelerini durdurmak için Gazze müzakerelerini ilerletmeye çalışıyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta yerinden edilmiş Filistin kamplarının uydu görüntüsü (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta yerinden edilmiş Filistin kamplarının uydu görüntüsü (AFP)

Arap Dünyası Haber Ajansı (AWP), İsrail Yayın Kurumu'nun bugün (Perşembe) ismini açıklamadığı kaynaklara dayandırdığı haberinde, Mısır'ın, İsrail'in Refah'taki hamlelerini durdurmak için İsrail ile Hamas arasında esir takası anlaşması müzakerelerini ilerletmeye çalıştığını bildirdi.

Ajans ayrıca İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin en güney bölgesine yakın bir zamanda gireceğinin konuşulmasıyla birlikte, İsrail'in ‘Hamas'la müzakerelerin temelini oluşturacak yeni ana hatlar’ olarak tanımladığı taslakları hazırlamaya başladığını belirtti.

AWP, müzakereler hakkında bilgi sahibi olduğunu söylediği iki kaynağa dayandırdığı haberinde, Güvenlik Kabinesi üyelerinin bugün yapılması beklenen oturumda, müzakere ekibinden, görüşmelerin bir özetini alacağını bildirdi.

Mısır dün (Çarşamba) Gazze'de acil ve sürdürülebilir bir ateşkes sağlanması, esir değişimi ve insani yardımların ulaştırılması gerekliliği konusundaki kararlılığını vurguladı.

Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli, ‘Filistin'in Refah kentindeki askeri gerilimin ciddiyeti ve bölgeyi istikrarsızlığa itebilecek yansımaları’ konusunda uyarıda bulundu.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Mısır, Katar ve ABD, Gazze Şeridi'nde ateşkes ve esir takası anlaşması sağlanması amacıyla arabuluculuk yapıyor. Ancak ocak ayından beri süren arabuluculuk çabaları şu ana kadar başarısızlıkla sonuçlandı.

Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri geçtiğimiz hafta CNN'e verdiği röportajda, “Görüşmeler devam ediyor, hiç kesintiye uğramadı. Sürekli fikirler ortaya atılıyor ve hedefe ulaşılana kadar da bunu yapmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.


El Kassam: İki İsrail kuvvetini Gazze Şeridi'nin merkezindeki bir mayın bölgesine çektik

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (EPA)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (EPA)
TT

El Kassam: İki İsrail kuvvetini Gazze Şeridi'nin merkezindeki bir mayın bölgesine çektik

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (EPA)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği baskınlar sonucu yükselen dumanlar (EPA)

Arap Dünyası Haber Ajansı'nın haberine göre Hamas hareketinin askeri kanadı olan İzzeddin El Kassam Tugayları dün (Çarşamba) iki İsrail kuvvetini mayın yerleştirdikleri iki bölgeye çektiğini duyurdu.

Kısa açıklamada, üyelerinin İsrail güçleri tarafından Gazze Şeridi'nin merkezindeki El-Muğraka bölgesinde iki ayrı pusuda, F-16 uçağından fırlatılan ancak patlamayan patlayıcı madde ve füzeler kullandığı belirtildi.

Açıklamada, iki kuvvetteki insan kayıpları hakkında bilgi verilmedi.


Stephanie Khoury, BM misyonu başkanlığı görevlerini üstlenmek üzere Libya'nın başkentine geldi

BM Siyasi İşler Misyonu Başkan Yardımcısı Stephanie Khoury (Misyon)
BM Siyasi İşler Misyonu Başkan Yardımcısı Stephanie Khoury (Misyon)
TT

Stephanie Khoury, BM misyonu başkanlığı görevlerini üstlenmek üzere Libya'nın başkentine geldi

BM Siyasi İşler Misyonu Başkan Yardımcısı Stephanie Khoury (Misyon)
BM Siyasi İşler Misyonu Başkan Yardımcısı Stephanie Khoury (Misyon)

Arap Dünyası Haber Ajansı'nın (AWP) Libya medyasından aktardığına göre Birleşmiş Milletler Siyasi İşler Misyonu Başkan Yardımcısı Stephanie Khoury, BM elçisi Abdullah Bathiliy’nin istifasının ardından başkent Trablus'a gelerek dün (Çarşamba) çalışmaya başladı.

Khoury, BM misyonunun görevlerini üstlenmenin yanı sıra, siyasi işler dosyasının sorumluluğunu da sürdürmeye devam edecek. Bu arada Libya Al-Marsad gazetesi, Khoury'nin dün misyon uçağıyla "lojistik nedenlerden dolayı" gelememesi nedeniyle ticari bir uçakla Libya’ya geldiğini bildirdi. Bathiliy, BM Güvenlik Konseyi'ne ülkedeki durumla ilgili gelişmeler hakkında sunduğu ve Libyalı liderlerin iyi niyet göstermediğini belirttiği brifing sonrası, geçen hafta görevinden istifa ettiğini açıklamıştı.


Husiler: Aden Körfezi ve Hint Okyanusu'nda 3 askeri operasyon gerçekleştirdik

Gemileri Husi saldırılarından korumak için Kızıldeniz'de bulunan bir Amerikan destroyeri (ABD Ordusu)
Gemileri Husi saldırılarından korumak için Kızıldeniz'de bulunan bir Amerikan destroyeri (ABD Ordusu)
TT

Husiler: Aden Körfezi ve Hint Okyanusu'nda 3 askeri operasyon gerçekleştirdik

Gemileri Husi saldırılarından korumak için Kızıldeniz'de bulunan bir Amerikan destroyeri (ABD Ordusu)
Gemileri Husi saldırılarından korumak için Kızıldeniz'de bulunan bir Amerikan destroyeri (ABD Ordusu)

İran'ın desteklediği Husiler, dün akşam (Çarşamba) Aden Körfezi ve Hint Okyanusu'nda, bir Amerikan gemisi ve destroyeri ile bir İsrail gemisini hedef alan 3 askeri operasyon gerçekleştirdiğini duyurdu.

Husi askeri sözcüsü Tuğgeneral Yahya Saree, Yemen silahlı kuvvetlerine bağlı Husilerin, Aden Körfezi'nde Amerikan gemisi Maersk Yorktown'a uygun sayıda deniz füzesi ile askeri operasyon düzenlediğini ve isabet kaydettiğini duyurdu.

Saree, Hava Kuvvetlerinin iki askeri operasyon düzenlediğini, bunlardan birinin Aden Körfezi'nde çok sayıda drone ile Amerikan destroyerini hedef aldığını, diğer operasyonun ise Hint Okyanusu'nda çok sayıda drone ile İsrail gemisi "MSC Veracruz"u hedef aldığını belirtti. Saree, her iki operasyonun da hedeflerine başarıyla ulaştığını ifade etti.


Irak’ta terör suçundan hüküm giymiş 11 kişi idam edildi

Başkent Bağdat'ın genel görünüm (Arşiv- Reuters)
Başkent Bağdat'ın genel görünüm (Arşiv- Reuters)
TT

Irak’ta terör suçundan hüküm giymiş 11 kişi idam edildi

Başkent Bağdat'ın genel görünüm (Arşiv- Reuters)
Başkent Bağdat'ın genel görünüm (Arşiv- Reuters)

Fransız Haber Ajansı’nın (AFP) iki güvenlik ve sağlık yetkilisine dayandırdığı haberinde dün (Çarşamba) " Iraklı yetkililer bu hafta en az 11 kişiyi "terör suçları" ve DEAŞ'a üye olma suçlaması ile asarak idam etti.

Zikar Valiliği'nden (güney) bir güvenlik yetkilisi, "11 DEAŞ teröristine idam cezası, Adalet Bakanlığı'na bağlı bir çalışma ekibinin gözetiminde Nasıriye şehrindeki El-Hout hapishanesinde infaz edildi." dedi. Zikar Valiliği Sağlık Departmanından bir tıbbi kaynak ise "İdam edilen 11 sanığın cenazesinin pazartesi günü Nasiriye kentinde bulunan Al-Hout hapishanesine götürüldüğünü" belirtti.


Suriye Demokratik Konseyi, “Ulusal Eylem Topluluğu” ve “Üç Bölge Belgesi” girişimlerini memnuniyetle karşıladı ama imzalamadı

Suriye Demokratik Konseyi’nin Suriye'nin kuzeydoğusundaki el-Haseke kentinde bulunan merkezi
Suriye Demokratik Konseyi’nin Suriye'nin kuzeydoğusundaki el-Haseke kentinde bulunan merkezi
TT

Suriye Demokratik Konseyi, “Ulusal Eylem Topluluğu” ve “Üç Bölge Belgesi” girişimlerini memnuniyetle karşıladı ama imzalamadı

Suriye Demokratik Konseyi’nin Suriye'nin kuzeydoğusundaki el-Haseke kentinde bulunan merkezi
Suriye Demokratik Konseyi’nin Suriye'nin kuzeydoğusundaki el-Haseke kentinde bulunan merkezi

Suriye Demokratik Konseyi (SDK), Suveyda, Dera ve Halep illerinden muhalifler ile aktivistler tarafından 8 Mart'ta yayınlanan, Suriye’nın kıyı bölgeleri, İdlib şehri ve işgal altındaki Golan Tepeleri'nden isimler tarafından imzalanan ‘Ulusal Eylem Topluluğu’ ve ‘Üç Bölge Belgesi’ girişimlerini memnuniyetle karşıladı. Şarku’l Avsat’a telefon aracılığıyla açıklamada bulunan SDK Başkanı Dr. Mahmud el-Meslat, Suriye krizine yönelik ulusal çözümlerin ‘Suriyeliler arasındaki mutabakata bağlı olduğunu’ söyledi.

SDK, resmi internet sitesinde yayınladığı açıklamada, Ulusal Eylem Topluluğu’na katılma ve Üç Bölge Belgesi’ni imzalama konusundaki nihai tutumunu belirtmezken bu tür girişimlere açık olduğunu ifade etti. Açıklamada, “Suriye coğrafyasında ortak eylem birliğine duyulan ihtiyaç, ulusal diyaloğa bağlılık ve Suriye’nin egemen kararının bağımsızlığı, ülkedeki zalim rejimin sona ermesine, onurlu bir yaşam ve özgürlüğün sağlanmasına, hakların korunmasına ve eşit vatandaşlık haklarının teyit edilmesine yol açacaktır” denildi. SDK, bu tür girişimlerin siyasi çabaları birleştireceğini, arzu edilen siyasi çözüme ulaşılacağını ve ülkede demokratik bir geçiş sağlanacağını vurguladı.

ABD liderliğindeki DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) tarafından desteklenen Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) siyasi kanadı olan SDK, söz konusu girişimleri, ‘ötekini kabul etme, karşılıklı tanıma ve bölünmüşlük halini sona erdirmek için herkes arasında diyalog kurma’ temel ilkeleriyle örtüşen olumlu bir adım olarak görüp memnuniyetle karşılasa da kendisi bu girişimlere dahil olmadı. SDK açıklamasında ‘güven inşa etmek ve birlikte çalışmak için köprüler kurma ve kimseyi dışlamadan herkesi kabul etme’ çağrısında bulundu.

Suriye içinde ve dışında Suveyda, Dera ve Halep kırsalından aralarında akademisyenlerin, aktivistlerin ve aydınların bulunduğu Suriyeli muhalifler, 7 Mart'ta ‘Üç Bölge Belgesi’ni açıkladı. Üç Bölge Belgesi, Suriye rejimine karşı halk ayaklanmalarının başlamasının üzerinden geçen 14 yılın ardından geçtiğimiz 7 Mart'ta ‘Vatana selam’ sloganıyla duyuruldu.

Beş ana hat

Muhalefet kanadının ortak bir söylemde buluşturulmasının yanı sıra, ayrılıkçılığa ve fanatizme sürüklenmemesi çağrısı yapılan belgeler, beş ana hat üzerine inşa edildi. Bunlardan ilki, siyasetin millileştirilmesi ve Suriye'nin egemen kararının hiçbir yabancı tarafa teslim edilmemesi, ikincisi, yaşam, özgürlük, haysiyet ve tüm Suriyelilerin haklarının korunması, üçüncüsü, Suriye'nin ve Suriyelilerin birliğinin ve Suriye'nin bir mezhep ya da etnik grubun devleti olmadığının vurgulanması, dördüncüsü, koordinasyon, diyalog ve ortak eylem çağrısı ve beşincisi, güven inşa etme ve Suriyelilerin birliğini çoğunluk ile ilişkilendirme.

SDK Başkanı Dr. Mahmud el-Meslat, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, son dönemdeki bu girişimleri memnuniyetle karşıladıklarını, bu tür siyasi hareketleri ve girişimleri kabul eden bölgelerin sakinleri tarafından ortaya koyulan ortak belgeleri ilgiyle takip ettiklerini söyledi. Suriye krizine sadece Suriyelilerin uzlaşı yoluyla siyasi çözümler üretebileceğini vurgulayan Dr. Meslat, “Suriyeliler olarak bizler, vatan sevgimizle birleşmiş, mükemmel ve ülkesini başkalarından kıskanan vatanseverleriz. Tarafgirliklerin ötesine geçerek, ulusal sabiteler üzerinde anlaşmalıyız” ifadelerini kullandı.

SDK'nın Suriyeliler için bir kurtuluş yolu olarak siyasi çözüme inanan tüm muhalif grupları, demokratik ulusal güçleri ve şahsiyetleri barındıran kapsayıcı bir ulusal proje geliştirilmesinden yana olduğunu belirten Dr. Meslat, “Ülkedeki bölünmüşlük halini sona erdirilmeli ve Suriye ulusal kimliğinin kapsayıcılığı temelinde geleceğin çoğulcu, demokratik Suriye'si inşa edilmeli” şeklinde konuştu.

Suriye'nin kıyı bölgesi şehirlerinden bağımsız Suriyeli isimler, Ulusal Eylem Topluluğu'nun kurulduğunu ve Suveyda, Dera, Halep kırsalı, kıyı bölgeleri, İdlib şehri ve işgal altındaki Golan Tepeleri’nden önde gelen şahsiyetlerin yanı sıra, ülkenin kuzeydoğu bölgelerinde faaliyet gösteren en önemli siyasi oluşum olan SDK tarafından memnuniyetle karşılanan Üç Bölge Belgesi'ne katıldıklarını açıkladılar.

Dr. Meslat, SDK'nın geçtiğimiz yıllarda konferanslar düzenleyerek ve muhalif taraflar ve şahsiyetlerle doğrudan görüşmeler yaparak, ilgili uluslararası kararlar çerçevesinde siyasi bir çözüme ulaşmak için doğrudan diyalog yoluyla ülkedeki tüm bileşenler ve siyasi güçler arasındaki güveni güçlendirmeye çalıştığını vurguladı. Dr. Meslat, “Söz konusu girişimlerde SDK'da aradığımız ilkelerden biri olan Suriye'nin tüm bölgeleriyle koordinasyon ve diyalog arzusu, ötekini kabul etme, karşılıklı tanıma ve hepimizin sıkıntısını çektiği bölünmüşlük halini sona erdirmek için herkesle diyalog ilkesini bulduk” dedi.

Suriye'nin kuzeyindeki Rakka şehrinde düzenlenen dördüncü SDK konferansından

SDK, 2015 yılında Suriye kuzeydoğu bölgesinde kurulan Demokratik Birlik Partisi (PYD) liderliğindeki özerk yönetimde yer alan siyasi partilerden oluşan geniş bir siyasi ittifak olarak dikkati çekiyor. Geçtiğimiz yıl haziran ayında muhalif Demokratik Değişim İçin Ulusal Koordinasyon Kurulu (UKK) ile birlik sağlayan SDK, 2020 yılının ağustos ayında Halkın İradesi Partisi ile de bir mutabakat zaptı imzaladı. Ancak Suriye muhalefetinin müzakere organında temsilcisi bulunmayan SDK, Cenevre'deki Birleşmiş Milletler (BM) destekli, şu an dondurulmuş haldeki görüşmelere katılmadı. 


Mısır Dışişleri Bakanlığı, Mısır sınırında Filistinliler üzerinde artan baskıya karşı uyardı

Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı’nda bekleyen Filistinliler (DPA)
Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı’nda bekleyen Filistinliler (DPA)
TT

Mısır Dışişleri Bakanlığı, Mısır sınırında Filistinliler üzerinde artan baskıya karşı uyardı

Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı’nda bekleyen Filistinliler (DPA)
Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı’nda bekleyen Filistinliler (DPA)

Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ahmed Ebu Zeyd, “Mısır sınırındaki Filistinlilere daha fazla baskı uygulama girişimi” olarak tanımladığı duruma karşı uyarıda bulundu ve bunun İsrail ile ilişkileri gereceğini söyledi.

Ebu Zeyd, dün gece (Çarşamba) MBC Mısır televizyonuna verdiği demeçte, Mısır ile İsrail arasındaki barış anlaşmasının ‘ihlallerini’ ele alacak mekanizmaların mevcut olduğunu söyleyerek, iki ülke arasında onlarca yıl süren savaş halini sona erdiren 1979 tarihli anlaşmaya atıfta bulundu.

Ebu Zeyd İsrail ile yapılan anlaşmanın ‘on yıllardır istikrarlı’ olduğunu belirterek, anlaşmanın uygulanmasını takip eden mekanizmalar olduğunu belirtti.

İsrail, Gazze Şeridi'nde 7 Ekim'den bu yana 34 binden fazla kişinin ölümüne ve 77 binden fazla kişinin yaralanmasına neden olan savaşı sürdürürken, Mısır doğu sınırında aylardır bir ateşkes anlaşması arayışında.

Kahire, ABD ve Katar'ın da katılımıyla İsrail ile Hamas arasında dolaylı görüşmelere ev sahipliği yapıyor; ancak şu ana kadar savaşı durdurmayı başaramadılar.

Gazze'nin kuzeyini ve ardından Han Yunus'u işgal eden İsrail, Gazze Şeridi'nin Mısır sınırındaki en güney bölgesi olan Refah'ta büyük bir askeri operasyon tehdidinde bulunuyor.

Ebu Zeyd “Refah'ta herhangi bir askeri operasyona sadece Mısır'ın değil uluslararası toplumun da karşı olduğunu” söyledi ve bölgenin ‘daha fazla gerilime ve insani acıya dayanamayacağı’ uyarısında bulundu.

İsrail'i, ‘Gazze Şeridi'ni yaşanmaz hale getirme girişimlerine işaret eden’ uygulamalarda bulunmakla suçlayan Ebu Zeyd, bölgenin ‘Filistin davasını tasfiye etme’ girişimleriyle karşı karşıya olduğunu söyledi.