Libya’da fırtına öncesi sessizlik

Libya’da fırtına öncesi sessizlik
TT

Libya’da fırtına öncesi sessizlik

Libya’da fırtına öncesi sessizlik

Libya, bugünlerde fırtına öncesi sessizliği yaşıyor gibi görünüyor. Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) tehditleri ve Türkiye’nin Libya’ya sağladığı askeri takviyeler bunu gösteriyor. Sakinliğin devam etmesi ve fırtınanın patlak vermesi, sahil kenti Sirte’nin ve güneydeki el-Cufra üssünün kaderini belirleyecek iki etken sayılıyor. UMH’nin bu iki mevzii üzerindeki kontrolünün, Türkiye’nin mücadeleye daha fazla katılımı olmadan gerçekleşemeyeceği açık. Bu durum ise Ankara’yı Kahire ile doğrudan karşı karşıya getiriyor ve bu da söz konusu iki tarafın geçmelerini engelleyen bir ‘kırmızı çizgi’ çiziyor.
Şu ana kadar UMH yandaşlarını açık bir hayal kırıklığına sürüklese de Türkiye, Sirte ve Cufra savaşının acil olmadığını savunuyor. Türkiye ayrıca, Libya konulu Berlin Konferansı, geçtiğimiz Ocak ayında sona erdikten sonra takip ettiği rotaya benzer bir rota izliyor gibi görünüyor. Konferansta Türkiye, diğer ortak ülkelerle birlikte, Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına uygun olarak Libya’ya silah gönderimini durdurma taahhüdünde bulunmuştu. Ancak sahada ise Türkiye, Berlin Konferansı’nın mürekkebi kurumadan önce doğrudan, binlerce Suriyeli paralı askerin, büyük miktarlarda silahlı ve gelişmiş askeri teçhizatın transferini içerecek şekilde, UMH’yi desteklemek için bir hava ve deniz köprüsü kurdu. Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu (LUO) yandaşlarının, bu dönemde Türklerin yaptıklarına benzer davranışlar sergilediği net değil. Bilindiği üzere NATO’nun bir üyesi olan Ankara, Trablus şehrinin güney bölgelerinde ve Libya’nın batısının farklı alanlarındaki savaşın dengesini değiştirmeyi başardı. UMH güçleri, geçtiğimiz Mayıs ayında LUO’yu ülkenin batısındaki tüm alanlardan geri çekilmeye zorladı. LUO, Libya’nın batısında kendi yanında savaşan Wagner grubundan Rus paralı askerlerin arenadaki varlığını defalarca yalanladı. ABD, Wagner ile ilgili iddiaların varlığını savunurken ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM), 14 MiG-29 ve Suhoy Su-24 savaş uçağının Libya’ya gelişini gösteren uydu görüntüleri ve videolar yayınladı. AFRICOM, bu çerçevede bu uçakların, Wagner pilotları tarafından yönetildiğini ve Sirte- Cufra üslerinde savaş operasyonlarına katıldığını ifade etti. LUO ise, bu iddiaları yalanlarken, bu uçakların, bombardımanlara katılan hava kuvvetleri olduğunu savundu.
Gerçekte Sirte- Cufra savaşı devam ederken, Mısırlılar da geçtiğimiz Haziran ayında bu bölgelerin ‘kırmızı çizgileri’ olduğunu ifade etti. Daha önce Misrata şehrinin savaşçılarını içeren UMH güçleri, Libya’nın batısından hızla geri çekilmesi sonrasında LUO’nun zayıflamasından faydalanarak, Sirte’ye doğru ilerlemeye çalıştı. Ancak savaş uçakları, Misrata ve Sirte arasındaki çölde bulunan savaşçıları bombalamayı durdurmadı.
UMH ve LUO tecrübeleri, hedeflerine ulaşmak için çölde uzun mesafeler kat etmek zorunda kaldıkları Libya savaşının gerçekliğine ışık tutuyor.
Sirte savaşı, beraberinde de Cufra çatışması duraksarken çatışma tarafları, UMH’nin tehditleri uyarınca çatışmaları yeniden devam ettirmeye çalışıyor. Fayiz es-Serrac başkanlığındaki bu hükümet güçleri, Sirte yönünde olası bir savaş beklentisiyle ana toplanma noktası olarak, Misrata şehrine takviyelerde bulunmak için savaşın sakinliğinden faydalandı. Bu çerçevede UMH güçleri, ülkenin batısındaki tüm savaşçıları bir araya getirebilecekleri ve planlanan Sirte savaşına dahil edebilecekleri bir insan sıkıntısından mustarip gibi görünüyor. Libyalı savaşçıların yanı sıra UMH güçleri, Libya’da savaşmak üzere Türkiye tarafından sağlanan yaklaşık 10 bin Suriyeli paralı askerle ek bir insani bileşene sahip. Bu paralı askerlerin maaşları da UMH tarafından, Libya devlet hazinesinden ödeniyor. Kağıt üzerinde bu rakamlar, Mareşal Hafter yanlısı hesaplar tarafından yayınlanan video görüntülerine göre bu şehri savunmak için büyük kalabalıklar göndermiş olmasına rağmen sadece Sirte savaşı için 10 bin savaşçının seferber edilebileceğine inanılmayan LUO karşısında UMH açısından sayısal bir avantaj sağlıyor.
Sahadaki savaşçıların sayısı, savaş kararı almak için ana unsur sayılmazken Türkiye, Berlin Konferansı’ndan sonra Trablus savaşına hazırlandığı gibi Sirte savaşına da hazırlık yaptı. Bu çerçevede Ankara, Libya’nın batısındaki UMH kontrolü altında bulunan alanlarda konuşlandırılmak üzere ‘Hawk’ türü füze savunma sistemleri gönderdi. Böylece sadece bu bölgeler için hava korunması sağlanmakla kalmadı, aynı zamanda merkezi, Libya atmosferini kapsayacak şekilde genişletildi. Aynı şekilde Ankara, Tunus sınırına yakın olan batı bölgesinde Mareşal Hafter kuvvetleri için kilit noktalardan biri sayılan el-Vatiyye üssünde (Ukbe bin Nafi üssü olarak da biliniyor) füze sistemlerini devreye soktu. Bununla birlikte Türk füzelerinin el-Vatiyye’ye gelmesiyle ve faaliyete geçmeden önce kimliği bilinmeyen uçaklar, 5 Temmuz gecesi üsse hava saldırısı başlattı. Saldırıyla birlikte üsteki Türk teçhizatları da yok edildi. Türkiye, saldırıların el-Vatiyye’deki ekipmanlarını hedeflediğini kabul etti, ancak kayıpların hacmiyle ilgili ayrıntıyı gizli tuttu. Öte yandan UMH, el-Vatiyye’ye yönelik saldırının gelişmiş Mirage 2000-9 türü yabancı uçaklar tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. AFRICOM liderliğinin ‘Wagner Grubu’nun Libya’ya konuşlandırdığını söylediği Rusya yapımı ‘Sukhoi 24’ uçağının gerçekleştireceği bir durum olarak, bu iddianın teyit edilmesi halinde de tüm Türk füze sisteminin yok edilme başarısının sırrı ortaya çıkacak. Bir bombardıman uçağı olan Sukhoi 24 hakkındaki söylentilerin doğruluğu bilinmiyor. Wagner’in Libya’da konuşlandırdığı diğer uçaklara gelince, AFRICOM’a göre bu uçakların bazılarının, bir MiG-29 olduğu biliniyor.
Türkiye, Ukrayna’dan satın aldığı S-125 sistemlerini çeşitli bölgelere konuşlandıracağını, en az birini Sirte Havalimanı’nda etkinleştirmeyi planladığını belirterek, Libya’daki hava sistemini yeniden inşa edeceğini söyledi. Türklerin bir füze savunma sistemi kurduğu Trablus’taki Mitiga Havalimanı’na ek olarak, ayrıca Türklerin, liman ve havaalanlarını Libya’ya silah ve teçhizat taşımak için kullandıkları Misrata şehrinin yanı sıra el-Vatiyye, elbette yeni füze sisteminin konuşlandırılması için olası bir yer olacak.
Türkiye’nin bu füze sistemlerini Libya’da kullanmasına izin verilip verilmeyeceği belli değil. Ancak el-Vatiyye’yi bombalamak üzere ‘Mirage 2000’ kullanılması, sadece Sirte ve Cufra çevresinde değil, aynı zamanda Türkiye’nin Libya topraklarında kalıcı üsler kurmasına izin vermenin önünde kırmızı bir çizgi olduğunu gösteriyor. Bu durum, Sirte ve Cufra etrafına kırmızı çizgiyi çeken ve Mirage 2000’in sahibi olan Mısır’ın, el-Vatiyye’yi bombaladığı anlamına gelmiyor. Aynı zamanda UMH medya organlarının, saldırıyı gerçekleştirenin Mısır dışında bir devlet olduğunu belirttiği biliniyor.
Ancak eğer Sirte ve Cufra cepheleri, UMH tehditleri uyarınca ‘fırtınadan önceki sessizliğe’ tanık oluyorsa, o halde Libya’daki çatışmanın diğer cephelerinde ne olacak?
UMH için mevcut seçenek, LUO’yu Libya’nın batısını boşaltmaya zorlaması sonrasında Sirte ve Cufra’ya yönelmek ya da Fizan bölgesinde Mareşal Hafter kuvvetlerinin kontrolündeki alanlara doğru ilerlemektir. UMH, Sirte’ye hava örtüsü olmadan ilerlemenin acısını tatması dolayısıyla güneye ilerlemeye çalışmadı. Çünkü aynı zamanda durum, çölde açık alanlarda uzun mesafeler kat etmek anlamına geliyor. UMH, yandaş kuvvetlerin Vadi el-Hayat yakınlarındaki el-Fil Petrol Sahası’nı kontrol ettiği Libya’nın güneyinde sınırlı dağıtım bölgelerine sahip. Ancak ana konuşlanması, batı dağlarında başlayan ve Libya’nın güneyindeki en büyük alan sayılan Sebha’nın kuzeyindeki Barah eş-Şati’nin eteklerine ulaşan uzun bir şerit boyunca uzanıyor. Geçtiğimiz saatlerde güneydeki UMH kuvvetlerinin ilk hareketleri, bölgede çizilebilecek ‘kırmızı çizgiler’ tecrübesiyle kaydedildi. Bu güçler, Barak eş-Şati ve havalimanına 40 km uzaklıkta olan ed-Dabvat projesi alanında ilerledi. Bu alanda da UMH güçleri saldırılara maruz kaldı. Bu durum, çatışan Libya kuvvetlerinin mevcut dağıtım haritasında herhangi bir değişikliği önleyen olası bir kırmızı çizgi olduğunu gösteriyor. Bu bağlamda UMH yandaşı medya organları, Fransa’nın da Libya’nın güneyinde kuvvet konuşlandırdığını savunduğu biliniyor. Ancak bu doğrulanamıyor.
Fransızlar, “El-Kaide ve DEAŞ gibi radikal grupların Libya çölünde yayılmasını önlemeye çalıştıklarını” iddia ediyor. Çünkü durum, Afrika Sahel bölgesinde bu iki örgüte karşı savaşan Fransa ordusunun çabalarını etkiliyor.



İsrail ordusu Gazze'de sağlık görevlilerinin öldürülmesinde ‘mesleki hatalar ve emir ihlalleri’ olduğunu kabul etti

İsrail'in dün Gazze Şeridi'ndeki Han Yunus'a düzenlediği hava saldırısının ardından yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in dün Gazze Şeridi'ndeki Han Yunus'a düzenlediği hava saldırısının ardından yükselen dumanlar (AFP)
TT

İsrail ordusu Gazze'de sağlık görevlilerinin öldürülmesinde ‘mesleki hatalar ve emir ihlalleri’ olduğunu kabul etti

İsrail'in dün Gazze Şeridi'ndeki Han Yunus'a düzenlediği hava saldırısının ardından yükselen dumanlar (AFP)
İsrail'in dün Gazze Şeridi'ndeki Han Yunus'a düzenlediği hava saldırısının ardından yükselen dumanlar (AFP)

İsrail ordusu dün yaptığı açıklamada, geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde 15 sağlık görevlisi ve kurtarma görevlisinin öldürüldüğü olayı “tam olarak rapor etmediğini” kabul etti ve olaydan sorumlu subayın görevden alındığını duyurdu.

Ordu tarafından yayınlanan soruşturma özetinde şöyle denildi: “Yapılan incelemede çeşitli mesleki hatalar, emir ihlalleri ve olayın tam olarak rapor edilmediği tespit edilmiştir.” “Golani Keşif Taburu komutan yardımcısı, saha komutanı olarak sorumluluğu ve olay sonrası değerlendirme oturumu sırasında eksik ve yanlış bir rapor sunması nedeniyle görevinden alınacaktır.”

On beş Filistinli öldürüldü, bunlardan altısının daha sonra Hamas ‘teröristleri’ olduğu tespit edildi” dedi ve ekledi: “İsrail ordusu olaya karışmayan sivillere verilen zarardan dolayı üzüntü duymaktadır.

İsrail başlangıçta sağlık görevlilerinin araçlarının askerler tarafından ateş altına alındıklarında acil durum işaretleri taşımadıklarını iddia etmiş, ancak daha sonra bu iddiasını geri çekmiştir. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre bir sağlık görevlisinin cep telefonundan elde edilen video, İsrail'in ateş açılmasına ilişkin ilk açıklamasıyla çelişti.

Askeri soruşturma, tabur komutan yardımcısının “gece görüş mesafesinin düşük olması nedeniyle” ambulansların Hamas militanlarına ait olduğunu düşündüğü sonucuna vardı. Olaydan elde edilen görüntülerde ambulansların ışıklarının yanıp söndüğü görülüyor.

15 sağlık görevlisi ve yardım çalışanı 23 Mart'ta vurularak öldürüldü ve BM ve Filistin Kızılayı yetkililerinin bir hafta sonra cesetlerini bulduğu sığ bir mezara gömüldü.