Iraklı terör uzmanı Haşimi neden ve kimler tarafından hedef alındı?

Iraklı güvenlik ve terör uzmanı Dr. Hişam el-Haşimi önceki gece Bağdat’ta evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Arkadaşları, Haşimi’nin Hizbullah Tugayları tarafından öldürüldüğünü iddia etti

Hişam al-Haşimi / Fotoğraf: Twitter
Hişam al-Haşimi / Fotoğraf: Twitter
TT

Iraklı terör uzmanı Haşimi neden ve kimler tarafından hedef alındı?

Hişam al-Haşimi / Fotoğraf: Twitter
Hişam al-Haşimi / Fotoğraf: Twitter

Irak Gazeteciler Sendikası Sözcüsü Mueyyed Lami'nin açıklamasına göre 2003 yılından itibaren ülkede 500'e yakın gazeteci öldürüldü.
Irak’ta sadece gazeteciler değil, 2003 yılından bu yana 100’lerce siyasi aktivist ve muhalif ya suikast sonucu öldürüldü ya da ülke dışına çıkmak zorunda kaldı.
Ülkede 1 Ekim 2019’dan beri işsizlik, altyapı yetersizliği, ülkenin içişlerine yönelik dış müdahale gibi gerekçelerle hükümet karşıtı düzenlenen gösterilerde 600 civarında protestosu öldürülürken, binlerce kişi de yaralandı.
Bunlara son eklenen kişi de Bağdat’ta evinin önünde silahlı sonucu hayatını kaybeden güvenlik ve terör uzmanı Dr. Hişam el-Haşimi oldu. 
Haşimi, İran’a yakın Şii milis grupların devlet karşıtı tutumlarını eleştiriyor ve mezhepler üstü bağımsız bir hükümet görüşünü savunuyordu.
Arkadaşları, Haşimi’in İran destekli Şii gruplar tarafından defalarca tehdit edildiğini ve suikastın Hizbullah Tugayları’nın işlediği konusunda hem fikir.
Başbakan Mustafa el-Kazimi faillerin yakalanıp adalete teslim edilmesi için söz verdi ancak, Haşimi suikastı gibi aydınlanmayı bekleyen yüzlerce dosya var.
Ancak, Haşimi’nin arkadaşları faillerin yakalanıp adalete teslim edilmesi konusunda pek umutlu değil.

"Haşimi, DEAŞ ve El Kaide liderlerin yakalanmasında kilit rol oynadı"
Haşimi’nin birçok sırrını paylaştığı ve öldürülmeden birkaç saat önce konuştuğu gazeteci arkadaşı Gays el-Tamimi, dostunun neden ve kimler tarafından hedef alındığını Independent Türkçe’ye anlattı.
Terör uzmanı ve araştırmacı yazar Haşimi’nin suikastını alçakça yapılmış bir eylem olarak niteleyen el-Tamimi, arkadaşının terörle mücadele ve radikalleşme konusunda akademik olarak önemli katkılarda bulunduğunu söyledi.
Haşimi’nin Irak’ta DEAŞ ve El Kaide’ye karşı verilen mücadele önemli bir rol oynadığını kaydeden el-Tamimi, hem DEAŞ hem de El Kaide örgüt liderlerinin yakalanması ve etkisiz hale getirilmesinde kilit rol oynadığını kaydetti.

"Hizbullah Tugayları ile ilgili önemli bilgiler elde etmişti"
Haşimi’nin terör örgütleri ile ilgili resmi kurumlara önemli bilgiler sağladığını ifade eden el-Tamimi, şunları söyledi:
"Terör örgütleri ile ilgili çalışmalarıyla önemli kuruluşlara katkı sağlıyordu. Irak emniyeti, güvenlik güçleri, Irak istihbaratı ve terörle mücadeleye önemli bilgiler sağlamıştır. Hişam suikastı kendisine yönelik tehditlerin ardından geldi. Bize gelen bilgiler suikastın Hizbullah Tugayları tarafından gerçekleştirildiği yönünde. Çünkü ölümünden önce beni aradı ve Hizbullah tarafından ölüm tehdidi aldığını söyledi. Örgütle ilgili önemli bilgiler elde ettiğini ve bu bilgilerin güvenilir olduğunu söylemişti. Zaten silahlı örgütler konusunda uzmandı."

"Elinde ABD Büyükelçiliği’ne yönelik saldırı hakkında da bazı bilgiler vardı"
Geçen aralık ayında ülkeden çıkması için Haşimi’yi uyardığını belirten el-Tamimi, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ancak kendisi Irak hükümeti tarafından korunma garantisi aldığını söyledi. Bu rağmen suikasta uğradı. İşin doğrusu Hizbullah’ın Haşimi’yi hedef almasının nedeni, örgütle ilgili bazı bilgilere ulaşmasıydı. Bu bilgiler de, örgütün koalisyon güçleri ile Irak hükümetinin ortak kullandığı karargahlara yönelik katyuşa füzesi saldırılarını içeren bazı bilgilerdi."
Haşimi’nin Bağdat’taki Yeşil Bölge’de ABD Büyükelçiliği’ne yönelik saldırı hakkında da bir takım bilgiler elde ettiğini kaydeden el-Tamimi, “Irak’ta dış ülkeler tarafından fonlanan ve desteklenen silahlı grupların mevcut olmaması yönünde sürekli söylemleri vardı. İşte Hişam’ın suikasta uğramasının sebepleri bunlar diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

"Haşimi, İran ve Hizbullah hakkında yazılar yazdığı için hedef oldu"
Haşimi suikastını bir diğer arkadaşı ve onun gibi defalarca ölüm tehdidi aldığı için ülke dışında yaşamak zorunda kalan gazeteci Ömer el-Cenabi’ye sorduk.
El Cenabi’de Haşimi’nin Irak’ın güvenliğini etkileyen ve bazı taraflara yakınlığı ile bilinen gruplarla ilgili son zamanlarda derin ve etkili bilgiler elde ettiğini söyledi.
Haşimi’nin ekranlarda ve sosyal medyada askeri üs ve Yeşil Bölge’ye füze fırlatan silahlı gruplar ve silahlı milisler hakkında konuştuğunu, İran etkisindeki Hizbullah hakkında yazılar yazdığını söyleyen el-Cenabi, "Tüm bunlar onu hedef haline getirdi. Medya, basın ve sosyal medyada birçok kişi kendisine doğrudan saldırdı. Çoğu kişi onu Amerikan ve İngiliz elçiliklerinde çalışmakla suçladı. Bu da, daha önce de öldürülen birçok kişi gibi onun da hayatını tehdit etmesi için yeterli bir neden" diye konuştu.

"Güvenlik güçleri suikastı gerçekleştirenlerin nereden geldiğini nereye gittiğini biliyor"
Haşimi’nin öldürülmesinde Irak hükümeti ve güvenlik güçlerinin ihmalinin olduğunu ileri süren el-Cenabi, devamında şunları söyledi:
"Güvenlik güçleri, silahlı gruplara karşı gerekli mücadeleyi göstermiyor. Füze fırlatma hazırlığında olan bazı Hizbullah üyelerinin yakalanmasının ardından ne olduysa hükümet, bu kişileri serbest bıraktı. Yani demem o ki Haşdi Şabi’yle bağlantısı olan kişiler haricinde kimse Bağdat’ın ortasında her tarafın kamerayla izlendiği bir yerde böyle bir suçu işleme cesareti gösteremez. Herkes biliyor ki, Irak güvenlik güçleri bu suikastı gerçekleştirenlerin nereden geldiğini ve nereye gittiğini gayet iyi biliyor."
Haşimi gibi kendisinin de İran’la ilişkili silahlı gruplardan düzinelerce tehdide maruz kaldığını belirten el-Cenabi, suikasttan kurtulmak için sürekli hareket halinde olduğunu ve kişisel önlemler aldığını aktardı.

"İranlı milislerin devlet üzerindeki kontrolünü sona erdirmek için çalışıyordu"
Haşimi’nin neden ve kimler tarafından suikasta uğradığını anlatan bir diğer arkadaşı da Shaho Alkaradaghi.
Haşimi’yi Iraklı bir kalem ve ulusalcı bir yazar olarak niteleyen Alkaradaghi, devleti ve yasal kurumlarını destekleyen Haşimi’nin İran yanlısı milis grupların devlet üzerindeki kontrolünü sona erdirmek için çalıştığını söyledi.
Haşimi’nin araştırma ve yazılarıyla milislerin gayrı meşru ilişki ve gerçek yüzlerini çıkarmaya gayret ettiğini kaydeden Alkaradaghi, "Hişam halktan gelen bir sesti. Başbakan Kazimi’nin İran’a yakın Şii milisleri bertaraf etme adımlarını destekliyordu. Hizbullah milisleri defalarca onu tehdit etti. Gizleme gereği bile duymadan sosyal medyada öldürülmesi için teşvik kampanyaları düzenlendi. Terörist Hizbullah’ın suikastın arkasında olduğu açık ve nettir" diye konuştu.
"Bunlar fikirlerine karşı çıkan herkesi öldürüyor"
Yapılan suikast yönteminin Iraklılar tarafından bilindiğini anlatan Alkaradaghi, sözlerini şöyle tamamladı:
"Irak’ta bu tarz suikastın kimler tarafından yapıldığını herkes biliyor. Daha önce de birçok aktivist ve gazeteci aynı yöntem ile öldürüldü. Bu terörist saldırı ülkede milis, çete ve mafyanın ne kadar etkili olduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi. Bunlar fikirlerine karşı çıkan herkesi öldürüyor. Terörist zihniyetin yapacağı ancak bu kadar olur."



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.