Husilerin seferberlik kursları, kaynakları tüketiyor

Husilerin Saada’da çocuklar için açtıkları kursların fotoğrafları, sosyal medyada paylaşılıyor
Husilerin Saada’da çocuklar için açtıkları kursların fotoğrafları, sosyal medyada paylaşılıyor
TT

Husilerin seferberlik kursları, kaynakları tüketiyor

Husilerin Saada’da çocuklar için açtıkları kursların fotoğrafları, sosyal medyada paylaşılıyor
Husilerin Saada’da çocuklar için açtıkları kursların fotoğrafları, sosyal medyada paylaşılıyor

Birkaç yıl önce üniversiteden mezun olan ve Sana’da anlaşmalı memurluk yapan Ahmed, “Husilerin mezhepçi nitelikteki kurslarına katılmak, hem terfi etmenin hem de aylık maaşı düzenli olarak ödeyen yerlerde iş bulmanın ön koşullarından sayılıyor” ifadelerini kullanıyor. Kendisinin de ailesinin rızası olmamasına rağmen bu kurslara gittiğini, böylece Husi Ensarullah örgütüne bağlı idari yapının üst seviyelerinde çalıştığını belirtiyor.
Ahmed’in Şarku’l Avsat’a konuşan babası, oğlunun Sana’da aralarında en çok da kamu görevlilerinin ve sıradan vatandaşların olduğu Husi milislerin toplanıp mezhepsel düşünce derslerine tâbi tutulduğu gizli bir eve gidip gelmesine karşı çıktığını söylüyor. Ancak Ahmed, kurslara gitmediği taktirde işte tutunamayacağını ve terfi edemeyeceğini söyleyerek bunun geleceğini sağlama alacak bir mesele olduğu gerekçesiyle babasına karşı çıkıyor.
Sana’da yaşamak için Taiz’den ayrılan bir aileye mensup olan genç Ahmed, ailesinden ayrıldıktan bir ay sonra geri döndüğünde, milislerin ideolojisini benimsemiş haldeydi. O, bugün ise ön cephelere götürülenlerden farklı olarak bir işi ve maaşı olan şanslı kişilerden biri.
Sana'da örgütün kontrolündeki hükümet dairelerinde çalışan memur ve yetkililer, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, binlerce hükümet çalışanının bu kurslara katılmaya zorlandığını bildirdi. Örgütün iktidar koridorlarına yakın iki kaynak ise, on binlerce kadın ve erkek çalışan ve vatandaşın düzenli olarak yapılan bu kurslara kaydolduğunu ifade ediyor. Bu kursların Husilerin düşmanlarının ele geçirilen evlerinde veya grup liderlerine ait, bir tür kapalı kampa dönüştürülmüş evlerde düzenlendiğini de belirtiyor.  
Sana'daki bu evler, mezhepçi ideoloji ve siyasi seferberlik konularında çeşitli eğitimler almış tecrübeli üyeler tarafından yönetiliyor; sabah namazında başlayan dersler, akşam namazı sonrasında sona eriyor. Kursların gelirleri hakkında net bir bilgi olmasa da, buralara gelip gidenler; vergi ve iletişim gelirleri ve diğer devlet kaynaklarından milyarlarca Yemen riyalinin grubun askeri ve ideolojik yönlerine harcandığına işaret ediyor.
Bu kursa katılan memurlardan biri, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, yaşadığı yerdeki Husi yöneticinin kendisine bu kurslara gitmesinin onu çevrede güvenilir kılacağını, birkaç yıldır sürdürdüğü memuriyetinde terfi kapısı açacağını söylediğini ifade ediyor.
Aynı zamanda, “Yaşadığım yerden toplanan yaklaşık 20 kişi, Sana’ya transfer edildi. Burada şehrin güneyindeki bir villaya götürülen bu kişilerden telefonlarının teslim edilmesi istendi, aynı zamanda onlara ders verecek olan kişiler kursun sıkı talimatları hakkında onları bilgilendirdi” ifadelerinde bulunuyor.
İsmini N.A olarak kodlayan bir memurun anlattığına göre, bu kurslara katılanlar akşam saat 21.00’da uyumak zorunda kalıyor. Sabah 04.00’te uyanan öğrenciler, hazırlanmış olan dualar ediyor, sabah namazlarını kılıyor, sporun ardından kahvaltı yapıyor. Tüm bu etkinlikleri yoğun bir ders programı, siyasi seferberlikle ilgili Lübnan Hizbullahı üyeleri tarafından hazırlandığına inanılan film okumaları izliyor. Söz konusu memur, sözlerine şu şekilde devam ediyor:
“Öğlen yemeği ve öğlen namazının, aynı zamanda ikindi namazının ardından, herkes Yemen’e özgü uyuşturucu ‘gat’ bitkisi çiğniyor; milis lideri Abdulmelik el-Husi tarafından kaydedilmiş dersler de dahil olmak üzere mezhep dersleri dinlemeye tabi tutuluyor. Tüm bu dersler, cinayete, Husi ideolojik fikirlerinin ve dini miras hakkında iktidarını haklı çıkaran beyanların yüceltilmesine teşvik ediyor. Aynı zamanda Yemen’i ve milisleri hedefleyen küresel bir komplonun varlığından abartılı bir şekilde bahsediliyor.”
Milislerin binlerce çalışanın farklı illerden transferi, gıda, spor giyim, mobilya ve ödül masrafları da dahil olmak üzere bu kurslara yıllardır milyarlarca riyal harcamasına rağmen, öğretmenler ve sağlık çalışanları da dahil olmak üzere yüz binlerce hükümet çalışanı aylık maaşlarından mahrum bırakılmaya devam ediyor. Milislerin üst düzey liderleri ise toplumun inancını değiştiremediklerini, siyasi sadakat kazanmadıklarını dile getiriyor.
Sözde ‘Devrim Komitesi’nin bir üyesi olan Muhammed el-Makale, gruba hitaben şunları yazdı:
“Halkın yarısını kültür kurslarına çağırdınız. Milyonlarca riyal ile insanları doyurma hakkını kaybettiniz. Sonuç ise sıfır. Sadakati yanlış yerde arıyorsunuz. Devlet ve vatandaşlık adına insanlara hizmet vermek yerine, sorunun dini eksiklik olduğunu düşündünüz. Bunun aslında dinden soğutmak olduğunu bir gün göreceksiniz.”
Binlerce militanı seferber etmeye ve işe almaya devam eden, savaş çabası adı altında milyarlarca riyal harcayan grup, aynı zamanda ailelere, kabilelere ve tüccarlara şantaj yapıyor.
Zamar ilindeki seçkinlerden birinin ifade ettiğine göre, aileler milis saflarında savaşmaları için çocuklarını askere göndermeye zorlanıyor. Grup, bazı aileleri ise diğer bölgelerden savaşçı satın almak için büyük miktarlarda para ödemeye mecbur bırakıyor.
Kırsal kesimdeki bazı aileler, yoksulluk ve işsizlik nedeniyle, milislerin cephelere kayıtlı olanlara ödenen aylık maaşı almak için çocuklarını zorla askere yolluyor. Askere gönderilen bu çocuklar, milislerin dağıttığı yemeklerle ve gat bitkisiyle yetinirken, aldıkları maaşları ise ailelerine yolluyor.



Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani: Suriye-Rusya ilişkileri yeni bir döneme giriyor

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)
TT

Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani: Suriye-Rusya ilişkileri yeni bir döneme giriyor

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)

Suriye Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanı Esad Şeybani, Suriye-Rusya ilişkilerinin karşılıklı saygıya dayalı yeni bir döneme girdiğini belirtti.

Şeybani, Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile yaptığı görüşmede, “Suriye’nin yeniden imarını tamamen ulusal bir iradeyle sürdürmeye kararlıyız ve tüm taraflarla dengeli ilişkiler kurmayı hedefliyoruz” dedi. Şeybani ayrıca, “Ekonomik durumu iyileştirmek için Suriye’ye yatırımlar çekmek üzere çalışıyoruz” ifadesini kullandı.

efrty7u
Geçtiğimiz temmuz ayında Moskova’da, Rusya Dışişleri Bakanlığı binasında Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rus mevkidaşı Sergey Lavrov arasında yapılan müzakere oturumundan bir kare (DPA)

Lavrov ise görüşmede çeşitli başlıkların ele alındığını belirterek, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasının önemine vurgu yaparak iki ülke arasındaki ikili iş birliğinin güçlendirilmesi gerektiğini kaydetti.


İsrail, Lübnan’ın güneyindeki Nebatiye bölgesine hava saldırıları düzenledi

İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)
İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)
TT

İsrail, Lübnan’ın güneyindeki Nebatiye bölgesine hava saldırıları düzenledi

İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)
İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)

Lübnan Ulusal Haber Ajansı NNA, bugün (Çarşamba) İsrail savaş uçaklarının ülkenin güneyinde yer alan Nebatiye bölgesine bir dizi hava saldırısı düzenlediğini bildirdi. İsrail ordusu ise saldırıların, güneyde Hizbullah’a ait olduğunu öne sürdüğü “roket fırlatma noktalarını” hedef aldığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Lübnan Ulusal Haber Ajansı’dan aktardığı habere göre İsrail ordusu, Nebatiye bölgesindeki Nemiriye Vadisi’ne yönelik bir dizi hava saldırısı gerçekleştirdi. Bunu, birkaç dakika sonra Humin Vadisi’ni hedef alan bir başka hava saldırısı izledi.

Öte yandan İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, Hizbullah’a ait roket fırlatma mevzilerinin hedef alındığını belirtti. Adraee, “İsrail Savunma Kuvvetleri kısa süre önce Güney Lübnan’ın çeşitli bölgelerinde Hizbullah’a ait çok sayıda roket fırlatma noktasına hava saldırısı düzenledi. Saldırılar sırasında, son dönemde Hizbullah unsurlarının faaliyet yürüttüğü askeri binalar ve ilave terör altyapıları imha edildi” ifadelerini kullandı.

Ordu sözcüsü, hedef alınan fırlatma noktalarının varlığının, İsrail ile Lübnan arasındaki mutabakatların ihlali anlamına geldiğini savundu.

Bu gelişmeler, İsrail’in, taraflar arasında Kasım 2024’te yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasının ardından Hizbullah’ın savaş sırasında uğradığı ağır kayıplar sonrası askeri kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek amacıyla Lübnan’ın farklı bölgelerine hava saldırıları düzenlemeyi sürdürdüğü bir dönemde yaşandı.

Anlaşma uyarınca, Lübnan ordusunun sınır bölgesinde konuşlanması ve hükümet tarafından kabul edilen bir plan çerçevesinde Hizbullah’ın silahsızlandırılması öngörülüyor.

Plan kapsamında, sınırdan yaklaşık 30 kilometre uzaklıktaki Litani Nehri’nin güneyini kapsayan ilk aşamanın, yıl sonuna kadar Lübnan ordusu tarafından tamamlanması bekleniyor.

Öte yandan Lübnan, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasının hızlandırılması konusunda ABD ve İsrail’den artan baskılarla karşı karşıya bulunuyor. Bu baskılar doğrultusunda Lübnanlı yetkililer, ay başında eski büyükelçi Simon Karam’ı, ABD, Fransa, Birleşmiş Milletler ve İsrail’in de yer aldığı Ateşkes Denetim Komitesi toplantılarına sivil temsilci olarak atadı.


Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
TT

Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi’nde, Hamas ve İsrail’i ateşkese ikna etmede belirleyici bir rol oynadı. İki yıl süren savaşın sona erdirilmesini öngören ateşkes anlaşmasına giden süreçte Washington’un aktif diplomasisi öne çıktı. Savaş boyunca Filistinliler, can kayıpları ve maddi yıkımın yanı sıra sağlık, çevre ve altyapı alanlarında ağır bedeller ödedi.

Trump yönetiminin, Joe Biden döneminde yoğun çabalara rağmen sonuç alınamayan ateşkes girişimlerini başarıyla sonuçlandırdığına dikkat çekiliyor. Biden yönetiminin çabalarının, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğindeki hükümetle yaşanan görüş ayrılıkları nedeniyle başarısız olduğu, Netanyahu’nun ise Trump’ın yeniden iktidara dönüşünü beklediği ifade edildi. Ancak Trump’ın bu dönüşü, ilk başkanlık döneminde İsrail’e sunduğu Kudüs’ün başkent olarak tanınması, Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğinin kabulü ve İbrahim Anlaşmaları gibi adımlarla bire bir örtüşmedi.

Hamas’ın tutumunun kabulü

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Trump’ın, Filistin meselesi ve genel olarak bölgeye ilişkin birçok kararı Netanyahu ve hükümetine dayattığı belirtiliyor. Özellikle Gazze savaşı konusunda Trump’ın, Hamas’a sunulan ateşkes planına hareketin verdiği yanıtı kabul etmesi, İsrail tarafında şaşkınlık yarattı. Bu durum, Netanyahu hükümetini fiili durumu kabullenmeye zorladı ve sonuçta ateşkes anlaşmasına varıldı.

Her ne kadar bu gelişme Trump yönetiminin hanesine bir başarı olarak yazılsa da, İsrail’in son derece kırılgan olan ateşkesi sık sık ihlal etmesinin anlaşmayı tehlikeye sokabileceği uyarıları yapılıyor. Öte yandan, iki yıl süren savaşın Filistinli silahlı grupların, özellikle Hamas ve İslami Cihad’ın askeri kapasitesini büyük ölçüde tüketmesi, tarafları ABD’nin hedeflediği ateşkesin ikinci aşamasına geçmeye zorlayabilir. Bunun için arabulucuların desteği kritik önem taşıyor. Arabulucular, bir yandan Hamas ile İsrail arasında, diğer yandan ABD ile taraflar arasında görüş ayrılıklarını gidermeye çalışıyor. Bu çerçevede ABD’nin rolü, Netanyahu hükümetine anlaşmaya uyması yönünde baskı yapmak olarak öne çıkıyor. Nitekim Washington, İsrail’in Hamas’ın ihlallerini gerekçe göstererek Gazze’ye açılan geçişleri yeniden kapatma girişimlerini birçok kez engelledi; aynı zamanda ticari ve insani yardım taşıyan kamyon sayısının artırılması için baskı uyguladı.

Sembolik baskılar eleştirisi

Buna karşın, Filistinli gruplar ve Gazze’deki durumu yakından izleyen çevreler, bu baskıların bazı durumlarda sonuç verse de çoğu zaman tali konularla sınırlı kaldığını savunuyor. Asıl ihtiyaç duyulanın, Gazze halkı açısından hayati öneme sahip başlıklarda daha etkili baskı kurulması olduğu vurgulanıyor. Bu başlıklar arasında yaşanabilir nitelikte çadırların sağlanması, konteyner evlerin bölgeye sokulması ve ciddi bir yeniden imar sürecinin başlatılması yer alıyor. İsrail’in ise Hamas ve diğer grupların silahsızlandırılmasını, Hamas’ın Gazze’deki yönetimden çekilmesini istediği; bu konuların hâlen ateşkesin ikinci aşaması kapsamında yoğun müzakerelere konu olduğu belirtiliyor.

7ıko9
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Gazze halkının büyük bölümünün, Trump yönetiminin ateşkesi dayatmasının ardından daha somut ve kapsamlı başarılar beklediği ifade ediliyor. Diplomatik girişimler, arabulucular üzerinden kurulan baskı ve Trump’ın zaman zaman dile getirdiği tehditlere rağmen, ABD’nin anlaşmanın tam anlamıyla uygulanması ve Gazze’de yaşam koşullarının iyileştirilmesi konusunda henüz yeterli adımı atmadığı görüşü yaygın. Oysa Gazze’deki sıradan vatandaş için öncelik, siyasi taleplerden ziyade yaşam koşullarının düzelmesi ve yeniden imarın başlaması olarak öne çıkıyor.

İkinci aşama

Hamas ile Trump yönetimi arasında gerçekleştiği belirtilen ve İsrail için sürpriz olan doğrudan temaslar, ateşkesin ikinci aşamasına daha sorunsuz geçilmesi ihtimalini gündeme getirdi. Hamas’ın, arabulucular aracılığıyla sunduğu çeşitli önerileri doğrudan ABD’li yetkililerle ele almak istediği, ancak İsrail’in bu temaslara itiraz etmesi nedeniyle görüşmelerin ertelendiği kaydediliyor. Buna rağmen bazı sızıntılar, bu görüşmelerin gizli şekilde yapıldığına işaret etse de, ne Hamas ne de ABD tarafından resmi bir doğrulama geldi.

rgt
Hamas militanları, 20 Şubat 2025'te Han Yunus'ta İsrailli rehinelerin cesetlerinin Kızılhaç'a teslimi sırasında tabutlardan birini taşıyor (DPA)

Hamas’ın, Trump yönetiminin Ortadoğu’yu ABD ulusal güvenlik stratejisinde “askeri açıdan uzun vadeli angajman değil, ortaklık bölgesi” olarak tanımlayan yaklaşımını dikkatle analiz ettiği ifade ediliyor. Buna göre Washington, Trump döneminde, kendisini düşman olarak sınıflandırdığı aktörlere dahi, etkili ortaklar olabileceklerini kanıtlamaları hâlinde kapıyı tamamen kapatmıyor. ABD açısından belirleyici olanın, kimin yönettiğinden ziyade, işlevsel ve çıkar temelli ortaklık olduğu vurgulanıyor.

Çifte kazanç hesabı

Bu çerçevede Hamas’ın, Trump yönetiminin açtığı bu alanı, Orta Doğu’daki dış politika düğümlerini çözmek için devlet dışı aktörlerle temas kurma arayışında değerlendirmek istediği belirtiliyor. Böyle bir sürecin, Trump açısından Nobel Barış Ödülü hedefi doğrultusunda diplomatik bir kazanım, Filistin meselesi açısından ise İsrail’le çatışmanın geleceğini etkileyebilecek emsalsiz bir anlaşma doğurabileceği ifade ediliyor.

dfgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Gazze savaşını sona erdirmek için 13 Ekim 2025'te Mısır'ın Şarm el-Şeyh kentinde bir araya geldi (Reuters)

Ancak Hamas içinde, ABD’ye temkinli yaklaşan bir kanadın da bulunduğu aktarılıyor. Bu kesim, geçmişte verilen ancak hayata geçirilmeyen Amerikan vaatlerini hatırlatıyor. Örneğin, ABD vatandaşı olan İsrailli asker Eydan Alexander’ın, Trump’a jest olarak serbest bırakılmasının ardından sınır kapılarının açılması ve yardımların artırılmasına dair örtük bir anlaşma yapıldığı, ancak İsrail’in bu anlaşmayı uygulamadığı belirtiliyor. Benzer şekilde, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının teslimine ilişkin mutabakatın da yerine getirilmediği hatırlatılıyor. Bu durumun, ABD’nin İsrail üzerinde gerçek ve etkili bir baskı kurmadığı sürece Gazze’de somut ve kalıcı kazanımlar elde etmesinin zor olacağına işaret ettiği değerlendiriliyor.