Kovid-19 ve insanlığın geleceği

Kovid-19 ve insanlığın geleceği
TT

Kovid-19 ve insanlığın geleceği

Kovid-19 ve insanlığın geleceği

Yaşamayı umduğumuz geleceğe ulaşamayacak olduğumuz gerçeğinin idrakine varmak için belki de bir salgının patlak vermesi, dünya genelinde bir buçuk milyar insanı etkileyen izolasyon tedbirlerinin alınması gerekiyordu.
Hepimiz biliyoruz ki her an her şey değişebilir. Ancak nasıl değişeceği sorusu gizemini korumaya devam ediyor. Koronavirüsün değiştirdiği gelecek üzerine bir vizyon geliştirmek amacıyla iki uluslararası uzmana danışan Quartz web sitesi, söz konusu isimlere önümüzdeki beş yıl içinde dünyanın göreceği değişikliklerle ilgili görüşlerini sordu.

2025
Bu noktada, World Wide Web'in mucidi ve Dünya Çapında Ağ Konsorsiyumu (W3C) Başkanı Tim Berners-Lee’nin görüşlerini paylaşacağız. Berners-Lee’nin 2025’e yönelik görüşleri şu şekilde:
“2025’te olduğumuzu varsayalım; dünya yeniden çalışıyor. O yılki hayatımı 2020 ile karşılaştırayım mı? 2020 pek çok açıdan korkunç bir yıldı. Korkunç bir salgın patlak verdi, bu durumda dünya elinden geleni yapamadı. Bugünkü durum ise oldukça farklı. Birçok düzeyde toplumların ve aktif organların bir parçasını teşkil ettiğimi, bu grupların kriz hakkında ulaştığı çözümlerin bir parçası olduğumu hissediyorum. Güvendiğim haber ve bilgi kaynaklarım mevcut. Bunları daha da güvenilir hale getirmede rol oynuyorum. En önemlisi ise ekonomi çarkının nasıl döndürülmesi gerektiği konusunda farklı öncelikler ve fikirler olsa da dünyadaki diğer çoğu insanın aynı gerçek ve aynı bilim üzerinde çalıştığını hissediyorum. 2020 krizi sonrasında dünya çapında alınan toplumsal kararları yönetmekten gurur duyuyorum. Kağıt kullanımını bıraktığımız, petrolü yer altına terk ettiğimiz için mutluyum. 2020 ve 2022 salgınlarında sağlık, tıbbi ve genetik verilerini dolaşıma açan insanlara sağladığımız gizlilik ile gurur duyuyorum. İnsanların bu verileri kontrol edebilmesinden, bunları gerekli yerlerde sağlayabilmelerinden de memnunum. Kullandığım tüm uygulamaları aynı dilde sağlamak için uğraşan insanların varlığı gurur veriyor. Sahip olduğum dijital hayat; hem bana ait bir dünya, hem de bana ait bir kimlik. Dijital hayatımı yaşamak için elbette ki her türlü cihazı kullanıyorum. Zira onları aynı dünyaya açılan farklı pencereler olarak düşünüyorum. Ancak asıl mesele cihazlar veyahut uygulamalar değildir. Asıl mesele tüm verileri tek bir dünyada birleştirmenin sağladığı olağanüstü faydadır. Sanırım, 2020'den beri hayatımın özü ve şahit olduğu temel değişiklik işte bu.”

Salgın sonrası felsefesi
San Diego'daki Kaliforniya Üniversitesi bünyesinde Tasarım ve Jeopolitik Merkezi Direktörü olarak görev yapan görsel sanatlar profesörü Benjamin Bratton ise gelecekteki olası bulaşıcı hastalıklar konusunda tetikte ve uyanık olmamız gerektiği görüşünde. Kendi web sitesinde yer alan bilgilere göre çalışmaları felsefe, sanat, tasarım ve bilgisayar bilimi gibi alanları kapsayan Bratton, Quartz’a şu açıklamalarda bulundu:
“Kovid-19 zorla veya isteyerek, herkesi birer epidemiyolog haline dönüştürdü. Bu virüs, epidemiyologların insan toplumlarının, kültürel uygulamaların toplamından daha az olduğunu söyleyen antropoloji hakkındaki görüşleri netleştirmeye yardımcı oldu. Salgın sonrasında ise toplumun epidemiyolojik görüşünün yaygınlaştırılması, insanların kendi bedenlerini nasıl anladıkları, dokunma ve birisi tarafından dokunulma hakkındaki varsayımlı ve gerçek deneyimler hakkında çelişkili tepkilere neden olacak. Bunun dışında risk ve salgın kelimeleri de bir görülüp bir kaybolacaktır. Bazı insanlar mesafeyi sosyopatik noktalara taşırken diğerleri ise göze çarpan kaynaşmalara doğru kuruntusal zorlamalar gösterecektir. Salgının neden olduğu biyolojik, sosyal ve ekonomik krizlere yönelik tepkilerimiz, kör sarmaşıklar gibi amaçsızca birbirleri etrafına dolanacak.  Peki; 2020-2030 yıllarının ortaları bize neler gösterecek? Şu ana dek diyabet hastaları ve hipokondriyaklar ile sınırlı kalan vücut sıvıları ölçümü, günlük hayatın klasik kaygıları haline gelecek. Biyomedikal girişimlerin dalgaları, hedeflenen psiko-demografik verilere özel teşhis platformları sunacak. Özel dağıtım hizmetleri ise evden laboratuara taşıdıkları tonlarca tükürük, kan ve idrar örnekleri için yeni protokoller geliştirmek zorunda kalacaklar. Biyo-ticaret hakkında devletlerarası yetki tartışmaları, kuzey Meksika’da bu tür birçok laboratuarın kurulmasını da beraberinde getirecek. Diğer yandan aşı fobisi artacak ve çeşitli kollara ayrılacak. Çin’de en iyi ikinci ve üçüncü ilaç dalgasının başarılı bir şekilde geliştirilmesinin ardından Çin ve Çin kültürüne duyulan nefrete yakalanan gruplara tanıklık edeceğiz. Grip aşıları yıllık döngüsü sıradan ve ertelenebilir bir görevdense tebriklerle dolu siyasi bir eyleme dönüşürken kimin aşıyı bulduğu kimin bulamadığı tartışmalı hale gelecek. Otomatik dağıtım hizmetlerine yönelik artan güven, ardiye çalışanları için daha iyi çalışma koşulları yönündeki mücadeleler devam ederken bir silahlanma yarışını da beraberinde getirecek. Uzun mesafeli uzaktan kontrollü robotlar, çağrı merkezlerindeki gibi, ABD şehirlerindeki imalat ve hizmet endüstrilerinin diğer kıtalardan insanları kolayca istihdam etmesine izin verecek. Diğer yandan, robotlar, çeşitli siyasi güdüler, teknofobi gibi nedenlerle suiistimal edilecek. Otomasyon, ev arabulucusunun şehir hariciyle ilişkisini yeniden kodlayacak. Kent mimarisi, dokunulmamışlık ilkesine adanmış yeni protezler geliştirecek. Tasarım okulları ise bu veya şu planın politikalarıyla tartışan estetik çıkarlara sahip stüdyoları bir araya getirecek. Eşyaların bireysel olarak geçici kilit veya anahtar altında tutulduğu kilitli büyük dolap dizaynından vazgeçilerek daha özel bölmelere kayılacak. Görünen o ki daha çoğulcu halka açık yerler, yalnızca daimi sakinlerin erişimine açık olacak. Apple ve Nike, akıllı maske piyasasının en büyük hisselerini ele geçirecek. Apple, telefonlarındaki kullanıcı nefesini ve harici hava kalitesini izleyen sensörleri içeren bir platform geliştirecek. Ancak federal onay alma süreci nedeniyle lansman gecikecek. Tahmini metriklerin kişisel sağlıkla ilgili diğer akışlarla düzenli entegrasyonları, bu teknolojiyi daha geniş bir pazarda (örneğin Çin) kabul edilebilir hale getirecek. Sporcuların ilk seçimi ise Nike’ın serileri (gerçek zamanlı kan oksijenasyon analizi ve diğer önemli performans göstergeleri) olacak. Her zamanki gibi tarihsel aylaklık, evlerimizde ve ahlak kurallarımızda meydana gelen değişikliklerin çoğunu ‘Kovid-19 sonrası permütasyonlar’ olarak adlandırmamızı engelleyecek. Zira bunlar yeni normalin doğası haline gelecek. Yeterli imkanlara sahip kişiler, o sırada yenilenmiş bir itina ile hazır bulunacak. Bunlardan yoksun olan kişiler ise hizmet şekline dikkat çekecek ya da bu ihtimamın dışında kalacak. Epidemiyolojik eğilim, beş yıl sonrasında, havaalanındaki bagaj tarayıcılardan, kalori sayımından, el dezenfektanı kullanan veya aşı yaptıran yolculara teşekkür etmekten öteye gitmeyecek sıradan bir acil durum olarak kalacak.”

*Tribune Medya hizmetlerinden Quartz



NASA araştırmacısından yeni uzaylı teorisi: "Sıkılmış olabilirler"

Dr. Robin Corbet, Samanyolu'nda mütevazı sayıda dünya dışı medeniyetin bulunduğunu öne sürüyor (AFP)
Dr. Robin Corbet, Samanyolu'nda mütevazı sayıda dünya dışı medeniyetin bulunduğunu öne sürüyor (AFP)
TT

NASA araştırmacısından yeni uzaylı teorisi: "Sıkılmış olabilirler"

Dr. Robin Corbet, Samanyolu'nda mütevazı sayıda dünya dışı medeniyetin bulunduğunu öne sürüyor (AFP)
Dr. Robin Corbet, Samanyolu'nda mütevazı sayıda dünya dışı medeniyetin bulunduğunu öne sürüyor (AFP)

Uzaylıların bizi görmezden gelmesinin bir nedeni var mı? Belki de denemekten sıkılmışlardır? Bu, yaygın inanışın aksine uzaylıların bizimkine benzer teknolojiler kullandığını ve bu nedenle insanları tespit edemeyeceğini öne süren bilim insanlarının son teorisi.

Bunu "radikal sıradanlık" diye adlandırılan yeni bir makale, galakside teknoloji kullanan dünya dışı medeniyetlere (extraterrestrials civilisation / ETC'ler) dair kanıt eksikliğinin, Fermi paradoksu olarak da adlandırılan durumun açıklamalarını inceliyor.

Fermi paradoksunu açıklamak için insanlığın gökteki bir hayvanat bahçesine hapsedilmesinden, uzaylıların tanınmaz formlara dönüşmesine kadar birçok teori ortaya atıldı.

Drake denklemine göre bizimle temas kurabilecek kadar yakın ve gelişmiş birçok medeniyet olmalı. Akıllı yaşamla temas kurma olasılığını tahmin etmeye çalışan denklem, bu ihtimalin yüksek olması gerektiğini öne sürüyor.

Ancak NASA'nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi'nden Dr. Robin Corbet, Samanyolu'nda mütevazı sayıda medeniyet bulunduğu ve "hiçbirinin büyük ölçekli astro-mühendislik çalışmaları yapmaya yetecek teknoloji düzeyine ulaşmadığı veya bunu yapma isteği taşımadığı" teorisini ortaya atıyor.

ETC'lerin diğer medeniyetlerle iletişim kurmak için çok güçlü işaret vericiler veya sondalar gönderebileceğini ancak bunun muazzam miktarda enerji gerektireceğini ve yanıt almanın milyonlarca hatta milyarlarca yıl süreceğini söylüyor. Bu durum, böyle bir teknolojiyi kullanmak için çok az motivasyon sağlıyor; bu da uzaylıların temas kurma çabasını sürdürmekten vazgeçmiş olabilecekleri anlamına geliyor.

Ayrıca galakside makul sayıda ETC varsa, Dünya'nın "ziyaret için pek de ilgi çekici bir yer olmayacağını" da ifade ediyor.

Kıdemli araştırmacı bilim insanı sıradanlık ilkesinin, bir uzaylı istilası olasılığının göz ardı edilebilir düzeyde olduğu anlamına geldiğini de ekliyor.

"A Less Terrifying Universe? Mundanity as an Explanation for the Fermi Paradox" (Daha Az Korkunç Bir Evren mi?" Fermi Paradoksu'nun Açıklaması Olarak Sıradanlık) adlı makalede Dr. Corbet şöyle yazıyor: 

Bu değerlendirme, robotik sondalar kullanılsa bile hiçbir ETC'nin Galaksi'nin büyük bir bölümünü ele geçiremeyeceği ve uzun süreli, yüksek enerjili işaret fişeklerinin olmadığı beklentisini de beraberinde getiriyor.

Bilim insanı, ETC'lerin diğer gezegenlerden görülebilen güçlü ve uzun süreli işaret fişekleri gönderebileceğini ve bunun sonucunda kendilerini açığa çıkarabileceklerini söylüyor.

Ancak ETC'ler, tespit edilmelerini sağlayan "üst düzey bilim seviyelerine yakın bile olmadıkları" için bu gerçekleşmedi. Bu da radikal sıradanlık ilkesine işaret ediyor.

Yine de yalnız olmadığımızı umanlar için bir umut ışığı var; Dr. Corbet, ETC'lerle temas kurmamızın "makul bir ihtimal" olduğunu ancak tespitin "bizi biraz hayal kırıklığına uğratabileceğini" belirtiyor.

Bu, teknoloji seviyemizde çok fazla ilerlemeye yol açmayacak olması ve "genel olarak yaşamın epey yaygın olduğu" anlamına geleceğinden kaynaklanıyor.

The Guardian'a konuşan bilim insanı, "Fikir şu; daha gelişmişler ama çok da gelişmiş değiller. Sanki iPhone 17 yerine iPhone 42'ye sahip olmak gibi" diyor.

Bu daha mümkün, daha doğal geliyor çünkü çok uç bir şey önermiyor. Işıktan hızlı teknolojileri yok, karanlık enerjiye, karanlık maddeye veya kara deliklere dayalı makineleri yok. Yeni fizik yasalarından yararlanmıyorlar.

Dr. Corbet, Maryland Üniversitesi Baltimore County kampüsünde kıdemli araştırmacı bilim insanıdır.

Independent Türkçe


ABD pasaportu ilk 10'dan düştü

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

ABD pasaportu ilk 10'dan düştü

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

ABD, saygın bir endeksin 20 yıllık tarihinde ilk kez dünyanın "en güçlü pasaportları" sıralamasında ilk 10'dan düştü.

2014'te 1 numarada rakipsiz olan Amerikan pasaportu, Henley Pasaport Endeksi'nde bu yıl 10. sıradayken artık 12. sıraya geriledi ve Malezya'yla aynı konuma geldi.

Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği'nin (IATA) verilerine dayanan sıralamada bir ülkenin konumu, vatandaşlarının vizesiz gidebildiği ülke sayısına göre belirleniyor.. Amerikan pasaportu sahipleri dünya çapında 227 ülkeden sadece 180'ine önceden vize almadan erişebiliyor.

Henley & Partners, ABD pasaportunun düşüşü ve 10. sıradan 12. sıraya gerilemesinin bir dizi erişim değişikliğinden kaynaklandığını açıkladı.

Nisanda mütekabiliyet eksikliği nedeniyle Brezilya'ya vizesiz erişimin kaybedilmesi ve ABD'nin Çin'in hızla genişleyen vizesiz erişim listesinin dışında kalması, düşüşün başlangıcı oldu.

Bunu Papua Yeni Gine ve Myanmar'ın ABD'nin puanını daha da düşürürken diğer pasaportları yükselten düzenlemeleri takip etti.

Son olarak Somali'nin yeni e-vize sistemini devreye alması ve Vietnam'ın ABD’yi son vizesiz giriş listesine dahil etmeme kararı son darbeyi vurarak ABD'yi ilk 10'un dışına itti.

ABD, bir ülkenin kaç milliyeti vizesiz kabul ettiğini ölçen Henley Açıklık Endeksi'nde de düşük bir performans sergiliyor. Sadece 46 ülke vatandaşının vizesiz girişine izin veren ABD, 199 ülke arasında 77. sırada.

Ana pasaport gücü listesinde ilk üç sırada Singapur (193 ülkeye vizesiz erişim), Güney Kore (190) ve Japonya (189) var.

4. sırada Almanya, İtalya, Lüksemburg, İspanya ve İsviçre yer alırken, Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, İrlanda ve Hollanda 5. sırayı paylaşıyor.

Birleşik Krallık pasaportu, bir zamanlar (2015'te) en üst sırada yer almasına rağmen, temmuzdan bu yana iki sıra gerileyerek 6. sıradan 8. sıraya düştü ve endekste şimdiye kadarki en düşük konumuna geriledi.

Henley & Partners Yönetim Kurulu Başkanı ve Henley Pasaport Endeksi'nin yaratıcısı Dr. Christian H. Kaelin şu yorumu yaptı:

ABD pasaportunun son 10 yılda azalan gücü, sıralamadaki bir değişiklikten daha fazlası; küresel hareket kabiliyeti ve yumuşak güç dinamiklerinde köklü bir değişime işaret ediyor. Açıklık ve işbirliğini benimseyen ülkeler öne geçerken, geçmişteki ayrıcalıklarına güvenenler geride kalıyor.

Independent Türkçe


Rekortmen K-Pop animasyonunun canlı çekim uyarlaması gelecek mi?

K-Pop: İblis Avcıları, 236 milyon izlenmeyle Dwayne Johnson, Ryan Reynolds ve Gal Gadot'un başrolünde yer aldığı Red Notice'i geride bırakarak platformun en çok izlenen yapımı olmuştu (Netflix)
K-Pop: İblis Avcıları, 236 milyon izlenmeyle Dwayne Johnson, Ryan Reynolds ve Gal Gadot'un başrolünde yer aldığı Red Notice'i geride bırakarak platformun en çok izlenen yapımı olmuştu (Netflix)
TT

Rekortmen K-Pop animasyonunun canlı çekim uyarlaması gelecek mi?

K-Pop: İblis Avcıları, 236 milyon izlenmeyle Dwayne Johnson, Ryan Reynolds ve Gal Gadot'un başrolünde yer aldığı Red Notice'i geride bırakarak platformun en çok izlenen yapımı olmuştu (Netflix)
K-Pop: İblis Avcıları, 236 milyon izlenmeyle Dwayne Johnson, Ryan Reynolds ve Gal Gadot'un başrolünde yer aldığı Red Notice'i geride bırakarak platformun en çok izlenen yapımı olmuştu (Netflix)

K-Pop: İblis Avcıları'nın (KPop Demon Hunters) ortak yönetmen ve senaristleri Maggie Kang'le Chris Appelhans, filmin canlı çekim versiyonuna dair çıkan haberleri yalanladı.

İkili, animasyon müzikalin büyük başarısının ardından Netflix'in bu yönde bir adım atabileceğine dair iddialar üzerine BBC'ye yaptıkları açıklamada böyle bir planın kendileri açısından mümkün olmadığını belirtti.

"Hayal etmek çok zor"

Kang, "Filmin tonunu ve mizahını oluşturan çok fazla unsur var ve bunlar animasyona özgü. Bu karakterleri canlı çekim bir dünyada hayal etmek çok zor" dedi.

Gerçek dünyada fazla 'ayakları yere basan' bir hale gelirlerdi, bu yüzden bana göre işe yaramaz.

Appelhans da aynı görüşte:

Animasyonun en güzel yanlarından biri, imkansız özellikleri bir araya getirebilmenizdir. Rumi, hem komik bir karakter hem de şarkı söyledikten hemen sonra döner tekme atıp gökyüzünde serbest düşüşe geçebilecek kadar uçuk.

"Donuk ve yapay görünüyor"

Appelhans sözlerine şöyle devam etti:

Animasyonun nereye kadar ilerleyebileceğini görmek çok keyifli. Pek çok animeyi canlı çekime uyarladılar ama çoğu zaman sonuç biraz donuk ve yapay görünüyor.

Netflix henüz resmi bir açıklama yapmasa da devam filminin hazırlık aşamasında olduğu bildiriliyor.

Haziranda Netflix'te yayımlanan K-Pop: İblis Avcıları, platform tarihinin en çok izlenen filmi olarak rekor kırmış ve kısa sürede kültürel bir fenomene dönüşmüştü. 

Animasyon müzikal, K-pop kız grubu HUNTR/X üyeleri Rumi, Mira ve Zoey'nin hikayesini anlatıyor. Grup, stadyumları dolduran kapalı gişe konserlerin ve müzik listelerindeki birinciliklerin arasında, şeytani tehditlerle savaşan birer iblis avcısına dönüşüyor.

HUNTR/X, bu kez ruhlarını ele geçirip hayranlarını çalmak isteyen iblislerden oluşan rakip erkek grubu Saja Boys'la karşı karşıya geliyor.

K-Pop: İblis Avcıları'nın müzikleri, 2025'in Billboard listesine en yüksek sıradan giren film müziği albümü olmuştu. Albümün çıkış parçası Golden, Billboard'un küresel listelerinde bir süre zirvede kalmıştı.

"Bu yolculuk nasıl başladı?"

Yönetmen Maggie Kang, geçen yaz Entertainment Weekly'ye verdiği röportajda olası devam filminin neyi konu alabileceğine değinmişti.

"İzleyici için yepyeni bir konseptle, 'köken hikayesi olmayan bir tür köken hikayesi' yapmaya çalışıyorduk" diyen Kang, ilk filmin yaratım sürecinin zorluklarını anlattı.

Bu kızları HUNTR/X grubuna ne getirdi? Neden iblis avcısı oldular? Her birinin geçmişinde ne var? Bu yolculuk nasıl başladı?

Ancak bu soruların tamamına filmde yer veremediklerini belirten Kang, şunları ekledi:

Filmde tüm bu detaylara yer açacak alan yoktu. Bu yüzden hikaye açısından en gerekli unsurları seçmek zorundaydık. Devam filminde ise bu geçmişin daha fazlasını gösterebileceğiz.

Independent Türkçe, Entertainment Weekly, BBC, CNN