LUO: UMH unsurları ve Türk kuvvetleri ağır bir yenilgiye uğratılacak

18 Aralık 2019 tarihinde Libya’nın doğusundaki Bingazi şehrinde düzenlenen miting sırasında Mareşal Halife Hafter’e bağlı savaşçılar (AFP)
18 Aralık 2019 tarihinde Libya’nın doğusundaki Bingazi şehrinde düzenlenen miting sırasında Mareşal Halife Hafter’e bağlı savaşçılar (AFP)
TT

LUO: UMH unsurları ve Türk kuvvetleri ağır bir yenilgiye uğratılacak

18 Aralık 2019 tarihinde Libya’nın doğusundaki Bingazi şehrinde düzenlenen miting sırasında Mareşal Halife Hafter’e bağlı savaşçılar (AFP)
18 Aralık 2019 tarihinde Libya’nın doğusundaki Bingazi şehrinde düzenlenen miting sırasında Mareşal Halife Hafter’e bağlı savaşçılar (AFP)

Fayiz es-Serrac başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) askeri operasyon hazırlıkları kapsamında stratejik öneme sahip kıyı kenti Sirte çevresindeki güçlerinin büyüklüğünü ve çeşitliliğini artırdı. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Şu anki çatışma hatları boyunca ateşkes ilan edilirse, bu hükümet bundan faydalanmaz” şeklindeki açıklamasıyla UMH’nin Türkiye’nin en önemli müttefiki olarak kabul edilmesinin ardından Sirte çevresinde bir savaşın patlak vereceği yönünde spekülasyonlar ortaya atıldı.
Ancak Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’nun (LUO) üst düzey askeri yetkililerinden biri Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Bu ifadelere cevap sahada verilecektir” dedi. LUO güçlerinin herhangi bir saldırıyı püskürtmeye hazır olduğunu vurgulayan yetkili, “UMH unsurları, Türk kuvvetleri ve Ankara'ya sadık paralı askerler ağır bir yenilgiye uğratılacak” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Sirte-Cufra Ortak Operasyon Dairesi komutanı Tuğgeneral İbrahim Ahmed Beytulmal Fayiz es-Serrac ile görüştükten saatler sonra yaptığı açıklamada pazar akşamı yapılan görüşmeyi, Sirte ve Cufra arasındaki bölgede yaşanan gelişmeleri, LUO güçlerinin yoğun seferberliklerini ve hareketlerini değerlendirmek için UMH güçleri tarafından başlatılan Zafer Yolları Harekâtı operasyonun komutanları ile gerçekleştirilen istisnai bir toplantı olarak nitelendirdi.
Serrac’ın çağrısı üzerine UMH’ye bağlı üç askeri bölgenin komutanlarının katılımıyla yapılan toplantıda, Zafer Yolları Harekâtı bölgesine daha fazla teknik destek verilmesi ve savunma sistemini geliştirmesinin kararlaştırırken yakında zafer kazanma sözü verildi.
Diğer yandan UMH güçleri, Batı bölgesinin giriş ve çıkışlarını emniyete almak ve silahların hareketini kontrol etmek için Trablus Savaşı'na katılan birimlerden ‘ortak bir güç’ oluşturulduğunu açıkladı. UMH Operasyon Odası Komutanı General Usame Cuveyli, bin 500 savaşçının yer alacağı bu ortak gücün ülkenin batısında güvenliği sağlayacağını söyledi.
Bu gelişme, ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Sözcüsü’nün Libya'da askeri bir çatışma olasılığı hakkında yorum yapmayı reddettiği bir dönemde yaşandı. Ancak Şarku’l Avsat’a konuşan AFRICOM Sözcüsü, “Libya çatışmasına kalıcı bir askeri çözüm yok. Siyasi süreç yoluyla barış sağlanmalı” yorumunda bulundu.
AFRICOM, UMH hükümetinin kontrolündeki Hava Kuvvetleri Üssü'nü hedef alan hava saldırısı konusunda sessiz kalırken Sözcü, “Geçtiğimiz hafta Vatiyye Hava Kuvvetleri Üssü'ne yönelik bir hava saldırısı raporlandığını biliyoruz. Bildirilen bir olay hakkında herhangi bir analiz veya söylemde bulunamayız” dedi.
Bununla birlikte ABD'nin Trablus Büyükelçiliği’nden yapılan yazılı açıklamada, ‘sözde Arap Silahlı Kuvvetleri’ olarak nitelendirilen Hafter liderliğindeki LUO’ya sert eleştirilerde bulunulurken ‘dış destekli çabaların Libya Ulusal Petrol Kurumu'nun (NOC) hayati görevini engellemesinden rahatsızlık duyulduğu ve bu çabaların Libya'da çatışma tehlikesini arttırdığı’ vurgulandı.
Büyükelçilik açıklamasında, şu ifadeler yer aldı:
“(Rus güvenlik şirketi) Wagner paralı askerlerinin NOC tesislerine düzenledikleri baskınların yanı sıra dış ülke başkentlerinde tasarlanan ve sözde LUO’nun aktardığı çelişkili mesajlar, daha güvenli ve refah içinde bir gelecek için çabalayan tüm Libyalılara zarar veriyor. Uzun zamandır beklenen bankacılık sektörüne yönelik denetimin yasadışı bir şekilde engellenmesi, tüm Libyalıların ekonomik şeffaflık arzusunu baltalıyor. Hayal kırıklığı yaratan bu eylemler, Libya'nın egemenliğinin korunması, kalıcı ateşkesin sağlanması ve Libyalıların ortak düşüncesi olan petrol gelirlerinin şeffaf yönetiminin desteklenmesi için Büyükelçilin, UMH ve (Tobruk merkezli) Temsilciler Meclisi (TM) gibi sorumlu taraflarla çalışma kararlılığını engellemeyecektir.”
‘Silahlarını bir kenara bırakacak ve çözümün parçası olmak için barışçıl diyalogda buluşacak herkese kapılarının hala açık olduğu’ vurgulanan açıklamada, ‘Libya ekonomisini baltalayanlar ve askeri gerilimi tırmandıranlar izole edilecekler ve yaptırım tehlikesiyle karşılaşacakları’ uyarısında bulunuldu.
Açıklamada Meraşal Halife Hafter’e atıfla “Libya halkının, kimin ülkenin ilerlemesine yardım etmeye hazır olduğunu, kimin buna kayıtsız kalmayı seçtiğini açıkça gördüğünden eminiz” ifadeleri yer aldı.
Büyükelçiliğin açıklamasına göre ABD Dışişleri Bakanlığı Libya’nın doğusundaki geçici hükümeti kınadı. Büyükelçilik açıklamasında ayrıca, “tüm dünyanın gözü önünde uluslararası meşruiyete açıkça meydan okunarak Suriye'den yabancı paralı askerlerin getirilmesi için harcanan Libyalıların Trablus’taki Libya Merkez Bankası’nda bulunan tasarruflarının akredite edilmemiş ve süresi dolmuş Serrac hükümeti tarafından yasadışı bir şekilde kullanılmasından duyulan rahatsızlık” dile getirildi.
Büyükelçilik, meşruiyetini Libya halkından ve seçilen parlamentodan aldığını belirten LUO başta olmak üzere çeşitli Libyalı tarafları birlikte çalışmaya çağırdı.
İngiltere’nin Trablus Büyükelçiliği de Libya ekonomisine büyük ve kalıcı bir zarar veren Libya petrol ihracatının bir kez daha durdurulmasını kınadı. Büyükelçilikten dün yapılan açıklamada, “NOC’un, herhangi bir engel olmadan faaliyetlerine devam etmesine izin verilmeli” denildi.
Buna karşın UMH’ye bağlı NOC, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) Libya petrol ihracatının bir kez daha durdurulmasından sorumlu ülkelere hesap verdirilmesi çağrısında bulundu. Şirket yaptığı açıklamada, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini azaltmak için Libya'dan yapılan tüm petrol ihracatında mücbir sebep ilan etmek zorunda olduğunu belirtirken LUO güçlerini geçtiğimiz cumartesi günü yapılan müzakereler sırasında gösterdiği tutumun aksine petrol ihracatının durdurulması için emir almakla suçladı.
Ancak Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Karkaş dün yaptığı açıklamada, ülkesinin ‘ortaklarıyla işbirliği içinde, Libya'daki petrol üretiminin mümkün olan en kısa sürede yeniden başlaması çağrısında bulunduğunu ve petrol gelirlerinin çatışmanın uzamasını veya körüklemesini önleyecek tedbirlerin alınmasını vurguladığını’ belirtti. Karkaş, Twitter hesabından yaptığı kısa açıklamada ülkesinin, ‘ateşkesin öncelenmesi ve siyasi sürece dönüş için siyasi ve diplomatik faaliyetlerine devam edeceği’ sözü verdi.



Filistin Yönetimi ve Hamas görüşmelerinden beklenmedik sonuçlar

Filistinli gruplar Gazze'de ertesi gün konusunda anlaştı. (AFP)
Filistinli gruplar Gazze'de ertesi gün konusunda anlaştı. (AFP)
TT

Filistin Yönetimi ve Hamas görüşmelerinden beklenmedik sonuçlar

Filistinli gruplar Gazze'de ertesi gün konusunda anlaştı. (AFP)
Filistinli gruplar Gazze'de ertesi gün konusunda anlaştı. (AFP)

İzzeddin Ebu Ayşe

Kahire'de Filistin Devlet Başkanı Yardımcısı Hüseyin eş-Şeyh ile Hamas'ın Siyasi Büro Başkan Vekili Halil el-Hayye arasında yapılan görüşme, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze için savaş sonrası planlarıyla tamamen uyumluydu.

Son iki gün içinde Filistin Yönetimi, Gazze Şeridi'ndeki çözülmemiş sorunları görüşmek üzere Hamas ve diğer gruplarla bir araya geldi. Siyasi analistler, görüşmede tarafların ulusal bir uzlaşıya varmasını bekliyordu, ancak sonuçlar beklentilerin altında kaldı.

Taraflar, Filistin Yönetimi ile diğer gruplar arasında ortaklığa dayalı bir ulusal uzlaşmaya varmak ya da meşru kurumların Gazze Şeridi’ne geri dönmesi yerine başka bir yol izledi. İki taraf, harap olmuş Gazze Şeridi’ni uluslararası vesayet altına koyma ve onun üst yönetimini Gazze ve Ortadoğu Barış Konseyi’nin başkanı olan Trump’a devretme konusunda anlaştılar.

Filistin Yönetimi tarafından yönetilen Batı Şeria ile Hamas'ın kontrolündeki Gazze Şeridi arasında 18 yıl süren bölünme ve bu uzun yıllar boyunca tüm ulusal uzlaşma girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından, rakip taraflar (Filistin Yönetimi ve Hamas), yavaş yavaş toparlanmaya hazırlanan Gazze Şeridi’nin güvenlik ve siyasi durumu konusunda rekor sürede bir anlaşmaya vardı.

2006 yılında Hamas, o dönemde yapılan yasama seçimlerini kazandı ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas tarafından görevden alınan bir Filistin hükümeti kurdu. Ancak hareket, başkanlık kararlarına uymayı reddetti ve silah zoruyla ulusal hükümeti devirdi.

Hamas, Gazze'yi uzun yıllar kontrol etti ve bu dönemde Gazze Şeridi kuşatma altındayken, başta Suudi Arabistan, Yemen, Mısır, Katar, Çin ve Rusya olmak üzere çeşitli ülkeler Filistin uzlaşma anlaşması imzalamaya çalıştı. Ancak bu çabalar, El Fetih ve Hamas arasında ortak bir Filistin yönetimi etrafında odaklanmış olmasına rağmen, tamamen başarısızlıkla sonuçlandı.

Gazze'deki savaşta İsrail, Hamas'ın altyapısının büyük bir bölümünü yok etmeyi başardı ve dünya Filistinli gruplara karşı cephe aldı. Bu noktada, Gazze Şeridi'ni kontrol eden hareket iktidarı bırakmaya karar verdi ve silahlarını meşru Filistin makamlarına teslim etmeye karşı çıkmadı, bu da çatışmaların ardından çözüm bulunmasına katkıda bulundu.

Barış ve refahın ikinci aşaması

Trump, bölgede süregelen gerginliğe neden olan Gazze sorununu çözmek için Gazze Şeridi'ndeki tüm güvenlik, siyasi ve hatta ekonomik sorunları ele alan kapsamlı bir plan hazırladı. Barış ve refah planı, savaşı sona erdirmek, ölenlerin cesetlerini teslim etmek ve hayatta kalan rehineleri serbest bırakmak gibi sorunları ele alarak başladı ve bu ilk aşama tamamlanmak üzere.

Trump, planın ikinci aşaması için Gazze'deki önemli sorunlara çözümler geliştirdi. ABD Başkanı’nın ele aldığı bu sorunların en önemlileri, silahsızlanma, teknokrat bir komite kurulması, yıkıma uğramış bölgenin uluslararası vesayet altına alınması, şiddeti sona erdirmek ve normalleşmiş ilişkiler kurmak için bir barış konseyi kurulması, ekonomik kalkınma ve yıkıma uğramış bölgenin yeniden inşası.

Şarm eş-Şeyh toplantısında ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze planı onaylandı. (AFP)Şarm eş-Şeyh toplantısında ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze planı onaylandı. (AFP)

İsrail, Filistinliler ve bölgesel aktörler dahil tüm taraflar Trump'ın planını kabul etti. Filistin Yönetimi, Hamas ve El Fetih planı kamuoyuna desteklediklerini açıklasa da uluslararası siyasi gözlemciler bu desteğin samimiyetinden şüphe duyuyordu. Anlaşma ve uygulama aşamasında, ABD'nin barış çabalarını baltalayan sorunlar ve engeller ortaya çıktı.

El Fetih'ten değil, Filistin Yönetimi'nden bir heyet

Savaş sonrası ilk Filistin toplantısında amaç Gazze Şeridi'nin geleceğini tartışmaktı. Beklentilerin aksine, alınan önlemlerin tamamen farklı olduğu ortaya çıktı ve hatta bir sonraki aşama konusunda önemli ilerleme kaydedildi, böylece Trump'ın planının ikinci aşaması yürürlüğe girebildi.

Mısır'da guruplar toplantısındaki farklı prosedürlerle ilgili olarak, siyaset araştırmacısı Saib Kerim, “El Fetih, önceki Filistin uzlaşma turlarında olduğu gibi Hamas liderleriyle görüşmek için Mısır'a gitmedi, aksine Filistin Yönetimi Kahire'ye gitti” dedi.

Kerim, ‘siyasi partiler ile Filistin Yönetimi arasında bir fark olduğunu, çünkü Filistin Yönetimi'nin Filistinlileri temsil eden tanınmış resmi bir kurum olduğunu’ düşünüyor. Bu nedenle, El Fetih gurubu yerine meşru otoriteden üst düzey bir heyet gönderildi, bu da meselenin ciddi olduğunu ve ele alınan konuların resmi hale geldiğini ve gurup düzeyinde değil, devlet düzeyinde müzakere edildiğini gösteriyor.

Kerim, Filistin Devlet Başkanı Yardımcısı Hüseyin eş-Şeyh'in, Filistin Yönetimi’nin İstihbarat Şefi Macid Ferec'le birlikte Hamas Siyasi Büro Başkan Vekili Halil el-Hayye ile bir araya geldiğini belirterek, Filistin Yönetimi temsilcilerinin ülkedeki en üst düzey iki isim olduğunu kaydetti.

Eş-Şeyh, Hamas liderleri ve diğer gruplarla ikili ve genel toplantılarda bir araya geldi ve Filistinli taraflar, herhangi bir engel veya tartışma olmadan Gazze'nin siyasi, güvenlik ve ekonomik sorunlarına hızla çözüm buldu.

Teknokratlar, barış konseyi ve uluslararası güçler

Mısır'da bir araya gelen Filistinliler, Gazze'nin yönetimini, bağımsız ve teknokratlardan oluşan geçici bir Filistin komitesine devretmeyi kabul ettiler. Bu komite, Birleşmiş Milletler'in (BM) Gazze Şeridi'ndeki uluslararası misyonu ile iş birliği içinde temel hizmet ve imkanların yönetiminden sorumlu olacak. Savaşın yıktığı şehrin üst düzey yönetimi, Trump'ın başkanlık ettiği barış konseyinin eline geçecek.

Gazze Şeridi'nin yeniden inşasının finansmanını ve uygulanmasını denetlemek üzere uluslararası bir komite kurulması ve Filistin Yönetimi'ne Gazze Şeridi'nin yönetiminde bir rol verilmesi konusunda anlaştılar. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre ayrıca, ilgili bir BM kararının çıkarılması koşuluyla, Gazze Şeridi'ni denetleyecek bir BM komitesi aracılığıyla güvenlik ve istikrarın sağlanması için gerekli tüm önlemlerin alınması konusunda da anlaştılar.

Anlaştıkları önemli konular arasında, Refah Sınır Kapısı’nın işleyişine Filistinlilerin resmi katılımının organize edilmesi, Filistin silahları sorunu ve bunun Filistin resmi makamlarına emanet edilecek yerel güvenlik mekanizmaları içinde kontrol edilme yolları konusunda mutabakat sağlanması ve bu görevi üstlenmek üzere Mısır'da eğitim almış personel ve subayların Gazze'deki diğer personel ve subaylarla birlikte görevlendirilmesi yer aldı.

Filistin Yönetimi bir ortak ve kilit aktördür

Filistin Ulusal Girişim Hareketi Genel Sekreteri Mustafa el-Bergusi, Kahire görüşmelerine katıldı ve görüşmelerde neler yapıldığına ilişkin olarak, “Bölgenin istikrarını sağlamak amacıyla Gazze Şeridi'nde barış gücü konuşlandırılması ve ateşkesin izlenmesi konusunda anlaşmaya vardık. Silahlar konusu, Filistinliler tarafından uluslararası meşruiyet kurallarına uygun olarak kararlaştırılan mücadele biçimlerinin belirlenmesi bağlamında ele alınacak” dedi.

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım, “Toplantılarda İsrail ile ilişkiler, grupların silahlarının akıbeti ve BM güçlerinin varlığı konusunda diyalog ele alındı. Bunlar, yönetim düzenlemeleri gibi Başkan Trump'ın planındaki tüm konularda iç anlaşmaya varmayı amaçlayan ciddi ve derinlemesine ulusal tartışmalardır” ifadelerini kullandı.

Gazze Şeridi kesin çözümler beklerken, kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya olmaya devam ediyor. (AFP)Gazze Şeridi kesin çözümler beklerken, kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya olmaya devam ediyor. (AFP)

Kasım, görüşmelerin ulusal uzlaşma değil barış ve refah planına dayandığını kabul ederken, yıllarca süren çekişmelerin ardından Filistin Yönetimi'nden de övgüyle bahsetti: “Filistin Yönetimi, göz ardı edilemeyecek Filistinli kuruluşlardan biridir. Bir sonraki aşama için pratik adımlar üzerinde onlarla birlikte çalışıyoruz.”

Hamas, Gazze Şeridi'ni başkalarına devretmek için acele ediyor gibi görünüyor. Zira Kasım yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nin yönetimini devralmak ve yeniden inşa etmek için görevlerini yerine getirmek üzere üzerinde anlaşmaya varılan komitenin bir an önce kurulmasını istedi.

Teknokratlar ve kapalı kapılar ardında katılım

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN, Hamas'ın Gazze Şeridi'ni yönetmek için teknokrat bir komite kurma konusundaki aceleci tavrını, Arap arabulucuların bilgisi dahilinde olsa da o hükümetin üyelerinin seçimine gizli bir katılım olarak yorumladı.

KAN, Hamas'ın hükümet kadrosunun yarısını kendi destekçileri ve ilkelerini destekleyen kişilerden oluşturduğunu, teknokrat kadrosunun diğer yarısının ise Filistin Yönetimi tarafından seçildiğini belirtti. Bu adım, hareketin gizli bir kapıdan Gazze Şeridi'nde nüfuzunu korumasına olanak tanıyacak.

İsrail Maliye Bakanı Yardımcısı Zeev Elkin, “Tel Aviv, Hamas unsurlarının Gazze Şeridi'ni kontrol etmesini kabul etmeyecektir. Hareketin kayıtlı üyelerinin bu hükümete katılmalarına izin verilmemelidir” ifadelerini kullandı.

El Fetih Sözcüsü Cemal Nazzal ise “Gazze Şeridi'nde toplum destek komitesinin kurulması Filistin Yönetimi'nin sorumluluğundadır ve bu komite, barış konseyi ile tam koordinasyon içinde Gazze'yi yöneten Filistin hükümetinden bir bakan tarafından yönetilmektedir. Teknokratlar herhangi bir anlaşmazlığa dahil değildir; bu konuda Filistinliler arasında ortak bir anlayış vardır” dedi.

Nazzal sözlerini şöyle sürdürdü: “Filistin Yönetimi Gazze Şeridi'nden uzak kalamaz, çünkü başka hiçbir alternatif başarılı olamaz. Uluslararası güçler Filistin yasalarına göre hareket edecek. Bunu uygulamak için Filistinliler ve Filistin güvenlik güçlerinden daha iyi kim olabilir? Hamas bu noktayı anladı ve kabul etti.”

Siyasi araştırmacı Eymen er-Rakab, “Filistin Yönetimi’nin Kahire'deki gruplarla yaptığı görüşmeler, Trump'ın planının bir sonraki aşamasına zemin hazırlıyor. Bu aşama, silahsızlanma ikileminin çözülmesini sağlayacak ve Gazze Şeridi'ni uluslararası vesayet ve barış konseyinin denetimi altına alacak yerel ve uluslararası güvenlik düzenlemelerini içeriyor. Söz konusu mutabakatlar, Trump'ın ikinci aşamadaki barış ve refah planının şartlarıyla aynı” değerlendirmesinde bulundu.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Kuzeydoğu Suriye: Federalizm çözüm değil entegrasyonun zamanı geldi

Dergi/a.F.B
Dergi/a.F.B
TT

Kuzeydoğu Suriye: Federalizm çözüm değil entegrasyonun zamanı geldi

Dergi/a.F.B
Dergi/a.F.B

James Jeffrey

Gazze ateşkesi, Ortadoğu'daki siyasi sahnenin dramatik bir şekilde yeniden şekillenmesinin doruk noktasını işaret ediyor. Zira DEAŞ’ın 2019'da siyasi bir güç olarak nihai yenilgisinden bu yana, İran nükleer programı, silahlı ağları ve balistik füze cephaneliğiyle desteklenen geniş vekil ağı aracılığıyla Suriye ve Yemen'de, 2023'ten bu yana da Gazze'de çatışmaları körükleyen en önemli bölgesel tehdit olarak öne çıktı.

Ancak 2025’in ortalarına gelindiğinde, Husiler hariç, bu İran tehdidinin unsurları önemli ölçüde geriledi ve bu da Ortadoğu sahnesinin, Kuveyt'in kurtuluşundan bu yana ilk kez, ulusal veya ideolojik düzeyde doğrudan bir bölgesel tehditten arınmasını sağladı. Bu, yalnızca bölgesel siyasette değil aynı zamanda Başkan Trump'ın Riyad, Kudüs ve Şarm el-Şeyh'teki konuşmalarında da belirttiği gibi, yüz milyonlarca insanın hayatında radikal bir dönüşümün kapısını aralıyor.

Bu dönüşümlerle birlikte, bölgenin geleceği, ideolojik çatışmaların azaldığı ve bir miktar istikrar ve refahın hakim olduğu Güney Amerika'nın son otuz yıldır tanık olduklarına daha yakın olabilir. Ancak Ortadoğu, Ekim 1973’teki savaşın ve ardından 1991'de Kuveyt'in kurtuluşunun akabinde de benzer iyimserlik dönemleri yaşamıştı. Ne var ki bu iyimserlik on yıl içinde hızla dağıldı ve yerini yeni radikalizm ve şiddet dalgalarına bıraktı. Bugün birçok kişi, özellikle bu yeni umudu tehdit etmeye devam eden iki önemli konu olan Filistin-İsrail çatışması ile Suriye'deki durum sebebiyle tarihin tekerrür etmesinden endişe ediyor.

Ancak Gazze'deki ateşkesin sağladığı göreceli sakinliğe ve Trump'ın “Yirmi Maddelik Planı”nın tetiklediği iyimserliğe rağmen, Suriye bölgede uzun vadeli istikrarın sağlanmasının önündeki en önemli engel olmaya devam ediyor. Bu nedenle, aralarında üst düzey ABD’li yetkililerin de bulunduğu uluslararası gözlemciler, yeniden inşa ve sürdürülebilir istikrar için Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasının bir ön koşul olduğunu vurguluyorlar.

Aynı zamanda, bu gözlemciler bireysel hakların korunmasının, azınlıkların kültürel özelliklerine saygı gösterilmesinin ve bazı bölgelere bir dereceye kadar yerel yönetim ve öz güvenlik yetkileri verilmesinin kabul edilmesinin önemine dikkat çekiyorlar. Bu dengeyi sağlamak ise kolay değil.

Yine de mantıklı başlangıç ​​noktası, mart ayında çok az ilerleme kaydeden müzakere turlarını başlatan bir birleşme anlaşması imzalayan, Kürt çoğunluğa sahip kuzeydoğu Suriye'de bulunuyor.

Dolayısıyla Kürtlerin, Şam'ın bölgeleri üzerindeki egemenliğini kabul eden sembolik bir bildirge yayınlamaları ve buna paralel olarak, yerel yönetim ve güvenlik güçlerinin entegrasyonu gibi daha karmaşık konularda diyaloğu sürdürmeleri gerekiyor.

2006 sonrası Irak modeli, Irak Kürt Yönetimi Bölgesi’nin (IKBY) Suriye'de tekrarlanması zor olan özel durumu açısından olmasa da merkezi hükümet ile Irak'ın geri kalanındaki yerel hükümetler arasında yetki dağılımı mekanizmaları ve merkezi hükümete dolaylı olarak bağlı yerel güvenlik güçlerinin varlığına müsamaha gösterilmesi açısından faydalı olabilir.

Suriye'nin Ortadoğu'nun geleceğindeki rolü

Suriye, uzun bir zaman iç ve bölgesel istikrarı sarsmakta merkezi bir rol oynadı. Üç komşusuna (İsrail, Ürdün ve Lübnan) karşı savaşlara girişti ve uzun bir süre terör örgütü olan Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) liderine ev sahipliği yaptı. 2011'den 2024'e kadar süren Suriye iç savaşı sırasında Suriye, el-Kaide'nin halefi olan DEAŞ’ın ortaya çıktığı kuluçka merkezi haline geldi. İran'ın “Şii Hilali” olarak bilinen vekiller imparatorluğunun omurgasını oluşturdu.

Bu tarih, yüksek eğitimli nüfusu, Arap ve İslam dünyasındaki geleneksel konumu ve Maşrık (Levant) bölgesinin kalbindeki coğrafi konumuyla birleştiğinde, Suriye'nin istikrarlı bir bölgesel düzene entegrasyonunun başarısı veya başarısızlığı tüm Ortadoğu'nun geleceği için hayati önem taşıyor.

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda) ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Başkomutanı Mazlum Abdi, SDG'nin devlet kurumlarına entegre edilmesi için bir anlaşma imzalıyor, Şam, 10 Mart 2025 (AFP)Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda) ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, SDG'nin devlet kurumlarına entegre edilmesi için bir anlaşma imzalıyor, Şam, 10 Mart 2025 (AFP)

Nüfusun yarısını yerinden eden, 500 binden fazla insanın ölümüne yol açan, çoğu şehri yerle bir eden ve boğucu ekonomik yaptırımların devam etmesine neden olan iç savaşın yıkıcı koşullarına rağmen Suriye, Esed rejiminin devrilmesinden bu yana Devlet Başkanı Ahmed Şara'nın liderliği ve Şam'daki yeni hükümeti destekleme konusunda nadir görülen bir mutabakat gösteren uluslararası toplumun desteği sayesinde birliğini korudu.

İsrail'in tutumu hâlâ tartışmalı olsa da Washington'un teşvikiyle askeri saldırıların durdurulması ve Şara hükümetiyle müzakereler yürütmesi, yeni Suriye'ye bir şans vermeye hazır olduğunu gösteriyor.

Türkiye, İsrail, ABD, Arap devletleri, Avrupa ve BM arasında iç savaş sırasında ortak bir mutabakatın yokluğu savaşın uzamasına katkıda bulunduğu için bu uluslararası mutabakat önemli bir değişimi temsil ediyor.

İsrail'in tutumu hâlâ tartışmalı olsa da Washington'un teşvikiyle askeri saldırıların durdurulması ve Şara hükümetiyle müzakereler yürütülmesi, yeni Suriye'ye bir şans vermeye hazır olduğunu gösteriyor

Suriye bugün, etkileri bakımından iç içe geçen ve birbirinden ayrılması zor iki temel zorlukla karşı karşıya bulunuyor. Bu zorluklardan ilki, özellikle Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve sivil yönetimi tarafından kontrol edilen ülkenin kuzeydoğusu ile İsrail sınırında bulunan ve İsrail’in doğrudan destek verdiği Dürzi bölgesi başta olmak üzere, yarı özerk silahlı bölgelerin varlığının devam etmesi sebebiyle ulusal birliktir. Sahil kesimindeki Alevi bölgeleri de sivil ve silahlı direniş hareketlerine sahne oluyor. Bu durum merkez-çevre ilişkilerindeki artan gerginliği yansıtıyor.

Mart ayında, Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve SDG Lideri Mazlum Abdi, kuzeydoğu bölgesini siyasi, ekonomik ve askeri olarak Suriye devletine entegre etmek için bir anlaşma imzaladı. Gelgelelim mart ayında merkezi hükümet ile Alevi milisler arasında, ardından hükümet güçleri ve Bedevi milisler ile haziran ayında Süveyda'da Dürziler arasında çıkan çatışmalar, Şam'ın üniter devlet görüntüsünü pekiştirme çabalarına büyük bir darbe vurdu, uluslararası bir eleştiri dalgasına yol açtı ve SDG ile yapılan anlaşmanın uygulanmasını dondurdu.

Buna rağmen yeni hükümet, bu etkilerle, Suriyelilerin önceki rejim döneminde alışkın oldukları yaklaşımdan farklı bir yaklaşımla başa çıktı. Askeri olarak tansiyonu yükseltmek yerine, hükümet güçleri gerginlik bölgelerinden çekildi ve bunlardan etkilenen taraflarla diyalog kanalları açtı. Bu taraflar arasında, Dürzileri desteklemek için Esed döneminden kalma ağır silahlara ve İran nüfuzunun kalıntılarına karşı askeri operasyonlar yürüten İsrail de vardı.

Hükümet ayrıca şiddet olaylarıyla ilgili soruşturmalar başlattı, resmi raporlar yayınladı ve bazı sanıkları tutukladı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu adımlar birçok gözlemcinin gözünde tam bir çözüm olmaktan uzak olsa da Suriye ve Lübnan ile Irak gibi komşu ülkelerin iç krizleri sırasında sahne olduklarına kıyasla, devletin davranışlarında somut bir değişimi yansıtıyordu.

Aynı zamanda, Şara hükümeti bazı eksikliklerine rağmen geçiş seçimleri düzenledi, son zamanlarda askeri güçlerin entegrasyonu ve bazı sembolik konularda ilerleme kaydeden SDG ile diyaloğunu sürdürdü.

Çökmüş ekonomi

İkinci zorluk, ülkenin sanayi ve enerji sektörleri ile ulusal para biriminin neredeyse tamamen felç olması nedeniyle yaşanan kapsamlı ekonomik çöküştür. Suriye, yıkıcı iç savaşın etkilerinden tek başına kurtulamaz; yatırım, yeniden inşa ve halen kaldırılmayan ABD ve BM yaptırımlarının kaldırılması da dahil olmak üzere insani yardımın ötesine geçen geniş kapsamlı uluslararası desteğe ihtiyaç duyuyor.

Bu iki zorluk -iç birlik ve ekonomi- birbiriyle yakından ilişkili. Uluslararası ekonomik destek ve hatta yaptırımların hafifletilmesi, Suriye'nin iç bölünmeleri aşma ve tekrar çatışmaya girmekten kaçınma becerisine bağlı kalacaktır.

Öte yandan, ekonomide kademeli bir iyileşme ve devam eden uluslararası destek, yeni devlet ile entegrasyon seçeneklerini değerlendirirken, azınlıklar için Suriye'yi daha cazip hale getirecektir.

Son olarak, bağımsız yargı, ifade ve medya özgürlüğü, din ve dil özgürlüğü ve özgür seçimler gibi temel bireysel özgürlüklere yönelik bir hükümet ve toplum taahhüdü, azınlıklar açısından güveni artıracak, uluslararası toplumla bağları güçlendirecek ve özellikle ulusal toparlanmanın hayati bir ayağı olan özel sektör aracılığıyla ekonomik büyümeyi teşvik edecektir.

Hem Şam hem de SDG, ABD Merkez Komutanlığı Komutanı’nın, DEAŞ’a karşı ortak eğitim de dahil olmak üzere, istihbarat ve operasyonel iş birliğini güçlendirme konusundaki önerilerini takip etmelidir

Suriye ve bölgede istikrara giden yol, iki eş zamanlı adımla başlıyor gibi görünüyor; geçiş meclisinin kurulması ve işleyişiyle başlayarak, temel özgürlüklere yönelik sürekli hükümet desteği ile azınlıkların merkezi devletin egemenliğini tanıma adımları. SDG, bu bağlamda en önemli taraf sayılıyor. Benzer zorluklara rağmen Dürzi bölgesinin sınırlı bir büyüklüğe sahip ve İsrail tarafından destekleniyor olması, onu ertelenmiş bir konu haline getiriyor. Buna karşılık, kuzeydoğu bölgesi, milyonlarca nüfusa ve önemli bir ekonomik ağırlığa sahip, ülkenin geniş bir alanını oluşturuyor.

Mart ayında Mazlum Abdi ile yapılan “Şam Anlaşması”, entegrasyon sürecinin tamamlanması için son tarih olarak yıl sonunu belirledi. Bu kadar karmaşık bir anlaşmanın bu süre içinde tamamlanmasını hayal etmek zor olsa da Ankara'nın PKK’nın bu kolunun Türkiye'ye dost bir ulus-devlete daha etkili bir şekilde entegre edilmesini istediği göz önüne alındığında, Şam'ı rahatlatmak ve Türkiye'nin daha sabırlı olmasını sağlamak için ilk adımların atılması bir gerekliliktir.

 ABD güçleri ve SDG mensupları, Kürt güçlerine karşı yeni bir harekât düzenleme tehdidinde bulunan Ankara ile artan gerilimin ortasında, 4 Kasım 2018'de kuzeydoğu Suriye'nin Türkiye sınırına yakın Kürt beldesi Derbesiye'de devriye geziyor (AFP)ABD güçleri ve SDG mensupları, Kürt güçlerine karşı yeni bir harekât düzenleme tehdidinde bulunan Ankara ile artan gerilimin ortasında, 4 Kasım 2018'de kuzeydoğu Suriye'nin Türkiye sınırına yakın Kürt beldesi Derbesiye'de devriye geziyor (AFP)

Bu makalenin yazarının Washington Yakın Doğu Politikaları Merkezi tarafından hazırlanan bir raporda önerdiği bu adımlar arasında, Arap çoğunluklu Deyrizor şehrinin idari ve güvenlik kontrolünün Şam'a devredilmesi, merkezi hükümetin kuzeydoğuda Türkiye ve daha sonra Irak ile uluslararası sınır kapılarını yönetmesine olanak tanınması, kuzeydoğu ile Şam arasındaki gayriresmî petrol ticaretinin belgelenmesi ve Şam'ın onayı ve kontrolü olmadan hidrokarbon kaynaklarının ihraç edilmeyeceğine dair yazılı taahhütlerin sunulması yer alıyor.

Hem Şam hem de SDG, ABD Merkez Komutanlığı Komutanı’nın, DEAŞ’a karşı ortak eğitim de dahil olmak üzere, istihbarat ve operasyonel iş birliğini güçlendirme konusundaki önerilerini takip etmelidir.

Model olarak Irak

Yıl sonuna kadar her iki taraf da yerel yönetim, askeri güçlerin entegrasyonu ve merkezi hükümet ile ilişkilerinde şehirlerin yetkilerinin tanımlanması gibi temel konularda ilerleme kaydetmiş olmalılar. 2006 sonrası Irak modeli, Baas diktatörlüğünden halkçı demokratik sisteme geçiş açısından Suriye'ye en yakın örneği temsil ettiği için faydalı olabilir.

Bu makalenin yazarı federalizmi Suriye için uygun bir seçenek olarak görmese de yetkilerin net bir şekilde bölünmesi ve hakların tanımlanması, üniter bir devlet fikri ile uyumludur. Kuzeydoğu bölgesindeki Kürtlerle varılan mutabakatlar, Dürziler ve Aleviler başta olmak üzere Suriye'nin geri kalan bileşenlerine de uygulanmalıdır.

Irak Anayasası’nın 4. maddesi, azınlık hakları ile ilgili açık bir taahhüt içermekte ve Arapça ile Kürtçeyi resmi diller olarak tanımaktadır. İkinci Kısım'ın 1. ve 2. bölümleri de bireysel haklar, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı gibi temel özgürlükleri ele almaktadır.

Bu makalenin yazarı, federalizmi Suriye için uygun bir seçenek olarak görmese de yetkilerin net bir şekilde bölünmesi ve hakların tanımlanması üniter bir devlet fikri ile uyumludur

Irak Anayasası'nın 122. maddesi, bölgeler dışında kalan illere, kanunla düzenlenmek kaydıyla, kendilerini ademi merkeziyetçi yönetim ilkesine göre yönetmeleri için geniş idari ve mali yetkiler veriyor. İl meclisleri mali bağımsızlığa sahipler ve bakanlıklar veya merkezi kurumlar tarafından denetlenemezler.

Bu modelin önemi, hakların ve özerkliğin Lübnan'da olduğu gibi mezhepsel veya etnik temelde değil, bireysel ve coğrafi temelde, yani iller düzeyinde verilmesinde yatıyor. Bu, etkili yönetimin ve devletin istikrarının sağlanması açısından temel bir farktır.

Irak Anayasası, tüm askeri güçlerin merkezi hükümetin yetkisi altında olmasını da öngörüyor. Ancak özellikle Şii milisler, 2007'den sonra Sünni “Sahva” güçleri ve 2006'dan beri Kürt “Peşmerge” güçlerine karşı uygulamada esnek olunmuştur.

Bazı Peşmerge unsurları, özellikle Irak ordusunda daha önce deneyimi olan subaylar, ulusal orduya entegre edildiler. Dahası bazı tugaylar orduya tamamen entegre edilmiş olsa da Kürdistan Bölgesi’nde konuşlanmayı sürdürürken, diğer birlikler ise fiilen bölge yönetiminin kontrolü altında kalmaya devam etti.

Yerel yönetimler ayrıca, illerin sakinlerinden oluşturulan yerel polis güçleri üzerinde de önemli bir kontrole sahip. Bu düzenlemeler SDG için uygun olabilir.

ABD ve büyük Arap devletlerinin öncülüğünde uluslararası toplum, Şam ve Kürt yetkilileri bu süreci başlatmaları konusunda teşvik etmeli ve desteklemelidir; çünkü bu sadece Suriye için değil, tüm bölgenin istikrarı için de kritik öneme sahiptir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


İsrail Deyr el-Belah'ı bombalıyor... ABD İHA'ları ateşkesi izliyor

Ateşkes anlaşması kapsamında İsrail'den gelen kimliği belirsiz Filistinlilerin cenazeleri Deyr el-Belah'ta bir toplu mezara gömüldü (AP)
Ateşkes anlaşması kapsamında İsrail'den gelen kimliği belirsiz Filistinlilerin cenazeleri Deyr el-Belah'ta bir toplu mezara gömüldü (AP)
TT

İsrail Deyr el-Belah'ı bombalıyor... ABD İHA'ları ateşkesi izliyor

Ateşkes anlaşması kapsamında İsrail'den gelen kimliği belirsiz Filistinlilerin cenazeleri Deyr el-Belah'ta bir toplu mezara gömüldü (AP)
Ateşkes anlaşması kapsamında İsrail'den gelen kimliği belirsiz Filistinlilerin cenazeleri Deyr el-Belah'ta bir toplu mezara gömüldü (AP)

Filistin medyasına göre, dün Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el-Belah'ın doğusundaki Kastal Kuleleri yakınlarında İsrail bombardımanı iki Filistinliyi öldürdü.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre resmi İsrail verileri baz alınan bir sayımda Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e düzenlediği saldırıda bin 221 kişi hayatını kaybetti.

Hamas yönetimindeki Gazze Sağlık Bakanlığı'na göre İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği iki yıllık askeri operasyonlarda 68 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti.

Filistinliler, Gazze Şehri'ndeki el-Şifa Hastanesi arazisinden savaşta öldürülen yakınlarının cesetlerini çıkarıyor (EPA)Filistinliler, Gazze Şehri'ndeki el-Şifa Hastanesi arazisinden savaşta öldürülen yakınlarının cesetlerini çıkarıyor (EPA)

Birleşmiş Milletler Uydu Analiz Programı'na (UNOSAT) göre savaş, 8 Temmuz 2025 tarihi itibarıyla Filistin Şeridi'nde çeşitli tiplerde yaklaşık 193 bin binayı yıktı veya hasara uğrattı. Bu, Hamas'ın İsrail'e saldırısının ardından savaşın başladığı 7 Ekim 2023 tarihinden önce olan binaların yüzde 78'ine denk geliyor.

Bu gelişme, New York Times (NYT) gazetesinin, ABD ordusunun İsrail ile Hamas arasındaki ateşkesi izlemek için Gazze Şeridi üzerinde insansız hava araçları (İHA) kullandığını bildirmesinin ardından geldi.

Gazete, izleme misyonunun, yönetimin İsrail'den bağımsız olarak Gazze Şeridi'nde neler olup bittiğini bilmek istediğini gösterdiğini belirtti.

NYT, İsrailli ve Amerikalı askeri yetkililerin, keşif İHA'larının güney İsrail'de yeni kurulan ABD-İsrail Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'nin misyonuna yardımcı olduğunu ve İHA'ların İsrail'in onayıyla Gazze'deki gelişmeleri izlediğini söylediklerini belirtti.

Bu konu sorulduğunda ne ABD Savunma Bakanlığı ne de İsrail ordusu gazetenin haberine yanıt verdi.

Ancak gayriresmi olarak, İsrail hükümet yetkililerinin İHA kullanımını alışılmadık bir durum olarak nitelendirdiği bildirildi. Ayrıca, geçen hafta ABD hükümet kaynakları, İsrail'in kırılgan ateşkesi sürdürmek için tüm anlaşmalara gerçekten uyup uymayacağı konusunda şüphelerini dile getirdiler.