IMF, Lübnan’ı ‘reformların ertelenmesine’ karşı uyardı

Lübnan’dan göç etmek isteyen vatandaşlar, 13 Temmuz’da vize talebiyle Almanya’nın Beyrut Büyükelçiliği önünde toplandı (EPA)
Lübnan’dan göç etmek isteyen vatandaşlar, 13 Temmuz’da vize talebiyle Almanya’nın Beyrut Büyükelçiliği önünde toplandı (EPA)
TT

IMF, Lübnan’ı ‘reformların ertelenmesine’ karşı uyardı

Lübnan’dan göç etmek isteyen vatandaşlar, 13 Temmuz’da vize talebiyle Almanya’nın Beyrut Büyükelçiliği önünde toplandı (EPA)
Lübnan’dan göç etmek isteyen vatandaşlar, 13 Temmuz’da vize talebiyle Almanya’nın Beyrut Büyükelçiliği önünde toplandı (EPA)

Uluslararası Para Fonu (IMF), 13 Temmuz’da Lübnan makamlarını, gerekli reformların uygulanmasındaki gecikmelere ve mali kayıpları azaltma girişimlerine karşı uyarıda bulundu.
Lübnan, yakın tarihinin en kötü ekonomik kriziyle boğuşuyor. On binlerce Lübnanlı işini ya da maaşlarının bir kısmını kaybetti ve satın alma güçleri de son derece azaldı. Dolar rezervleri buğday, ilaç ve yakıt gibi hayati sübvansiyonları ithal etmek için tükendi.
Lübnan, geçen Mart ayında tarihinde ilk defa, toplam değeri 30 milyar doları aşan Eurobond senetlerini ödeyemedi ve daha sonra IMF’den yardım istedi. İki aydır Lübnan’ın talebi üzerine IMF ile, sonuncusu cuma günü olan ve elektrik meselesinin görüşüldüğü 17 müzakere oturumu düzenledi.
AFP’nin haberine göre IMF’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika Başkan Yardımcısı Athanasios Arvanitis, video konferans aracılığıyla düzenlediği basın toplantısında “Bu aşamada verimli tartışmaların devam edebilmesi için yetkililerin hükümet planı etrafında birleşmesi son derece önemlidir. Gerekirse planı geliştirmek için onunla çalışmaya hazırız” dedi.
Arvanitis, “Ancak kayıplara ilişkin daha az bir değerin gösterilmesi nedeniyle endişeliyiz. Zor uygulamaların ertelenmesi, toparlanmayı geciktirerek ve en savunmasız kişilere zarar vererek krizin maliyetini artıracaktır” ifadelerini kullandı.
Müzakere oturumları sırasında devletin ve finansal bankaların toplam zararlarına ilişkin tahminler ile Merkez Bankası ve Bankalar Birliği tahminleri arasında açık bir tutarsızlık görüldü.
Hükümet, bu kayıpları 241 trilyon lira olarak tahmin ediyor. Parlamento ise soruşturma komitesi aracılığıyla müdahalede bulunarak, kayıpların 60 ila 91 trilyon lira arasında değiştiğini bildirdi. Ancak IMF, hükümet rakamlarını gerçeğe daha yakın buluyor.
Lübnan, 5 yıl süren ve geçen nisan ayı sonunda hükümet tarafından onaylanan kemer sıkma planına ilişkin IMF ile yürütülen müzakerelere güveniyor. Müzakerelerde maliye politikası, ödemeler dengesi, alt yapı, borçların ve bankaların yeniden yapılandırılması da dahil olmak üzere çeşitli düzeylerde reformlar önerilmişti. Aynı şekilde en büyük finansal yük olarak görülen elektrik sektörü de dahil alt yapıya ilişkin esas reformlar ortaya koyulmuştu.
Hükümet planı, birçok siyasi partiden ve devlet borcunun büyük kısmına sahip olan bankalardan eleştiriyle karşılaştı.
Mevcut ekonomik kriz, kalkınmanın uzun yıllar boyunca yavaş olması, devletin yapısal reformlar yapamaması, kamu hizmetlerini iyileştirememesi ve yolsuzluk sonucu olarak ortaya çıktı. 
Kaynaklara göre IMF, hükümete ‘döviz kurunun serbestleştirilmesi, Lübnan Bankası hesaplarının cezai takibi ve sermayenin resmi kaydı’ da dahil olmak üzere hızlı önlemler alma çağrısında bulunuyor.
Müzakerelerin başlamasından bu yana döviz kuru, karaborsada dolar karşısında 4 bin 9 bin lira değer kaybetti. Son günlerde 7 bin liraya kadar geriledi. Bankalar mevduat üzerinde sıkı kısıtlamalar uygularken müşterilerin dolarlarını çekmelerini de önlemeye başladı. Resmi döviz kuru ise halen bin 507 lira.
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian geçen hafta reformları hızlandırma çağrısı yaptı. Le Drian, “Lübnanlı yetkililer, kontrolü yeniden ele geçirmek zorunda. Size gerçekten yardım etmeye hazırız. Ancak size yardım etmemiz için bize yardım edin” ifadelerini kullanmıştı.

Lübnan’dan para kaçakçılığı
Diğer yandan geçen yıl ekim ayında halk protestolarının patlak vermesi sonrasında, yurt dışındaki Lübnan bankalarından transfer edilen fonlar meselesi iç taraflar arasındaki siyasi gerginlikler ve suçlamalar sahnesinde bulunmamasına rağmen canlılığının bir kısmını geri kazandı.
Resmi ulusal bilgi ajansına göre Temyiz Mahkemesi Başsavcısı Sabbuh Süleyman, Lübnan Merkez Bankası’ndaki özel soruşturma heyetine bir mektup yazdı. Süleyman, 17 Ekim 2019 ve 31 Aralık 2019 arasında gerçekleşen ve toplam 160 milyon 441 bin dolara ulaşan, yurtdışına banka havalelerine yönelik soruşturmanın genişletilmesini talep etti.
Sabbuh Süleyman, bankaya 44-2015 sayılı Kara Para Aklama ile Mücadele Kanunu’nun 4’üncü maddesi uyarınca, özellikle de bir milyon ABD dolarına eş değere ya da daha fazlasına sahip hesaplar olmak üzere, bu hesaplara dair soruşturmaları doğrulama çağrısı yaptı. Aynı şekilde bankaların söz konusu kanunun 7’inci maddesi uyarınca yurt dışına aktarılan hesaplardan şüphelenilen her banka hesabı hakkında Özel Soruşturma Komisyonu Başkanı’nı bilgilendirmesi talep edildi.
Bankalar tarafından verilen yanıta göre heyet, daha önce bu kişilerin hesaplarına ilişkin herhangi bir şüphe bulunmadığından yurt dışındaki mevduat sahiplerinin isimlerini yargıya vermekten kaçınmıştı. Yargı, İsviçre’den bu konuda olumsuz bir cevap aldı. Aynı şekilde İsviçre’deki banka hesaplarına aktarılan paranın ‘aksi kanıtlanana kadar temiz’ olduğu belirtildi.
Aynı şekilde Financial Times gazetesinin haberine göre istifa eden Maliye Bakanlığı Genel Müdürü Alan Bifani, Lübnan bankalarının, ülke finansal bir krize girerken yurt dışına yapılan transferlerin durdurulmasına rağmen, ekim ayından bu yana yaklaşık 6 milyar dolar kaçırdığını söyledi.
Bifani, bankaların, mevduat sahiplerinin 100 dolardan fazla para çekmesini engellemesi öncesinde 5,5 milyar dolar ile 6 milyar dolar arasında bir meblağın yurt dışına kaçırıldığını belirtti. Eski yetkili, “Bu değerlendirme, bankacılık sektörü verilerini incelenmesine ve Bankacılık Denetleme Kurumu ile istişarelere dayanmaktadır” dedi.
Alan Bifani, politikacıları ve bankacıları en ufak bir zarara uğramadan sistemden yararlanmaya ve çöküş bedelini Lübnanlılara yaşatmaya çalışmakla suçladı.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu eski Başkanı Samir Hammud, aynı dönemde bankacılık birimlerinden İsviçre’ye yaklaşık 2,3 milyar dolar transfer yapıldığına dair bir rapor yayınladı. Hammud, söz konusu dönemde “Sağlanan bilgiler, Lübnan’daki banka sahiplerine ait transferlerin yanlış olduğunu ve gerçekle bir ilgisi bulunmadığını gösteriyor” açıklamasında bulunmuştu. Hammud son açıklamasında şunları söyledi:
“Kurumdaki bilgiler, sadece 5 bankanın değil, tüm bankaların 17 Ekim 2019’dan 10 Ocak 2020’ye kadarki dönemde İsviçre’deki bankalara transferde bulunduğunu gösteriyor. Ancak kurum, bu transferleri gerçekleştirenleri bilme konusunda yasal hakka sahip değil.”
Özel Soruşturma Komisyonu, Yargıtay Başsavcısı Gassan Uveydat’tan gelen talebe şu yanıtı verdi:
“Transferleri (aynı dönemde) gerçekleştiren tüm bankalar, herhangi bir işlem şüphesinin veya hesaplardaki fon kaynağına ilişkin şüphelerin olmadığını belirtti. Bu nedenle transferleri yapan isimler mevcut değil. Bu hesaplarla ilgili herhangi bir karar vermeleri veya bankalardan kendilerine isim verilmesini istemeleri yasal olarak imkansızdır. Çünkü bu isimlere ilişkin herhangi bir şüphe mevcut değil.”



Lübnan: İsrail saldırısında hayatını kaybedenleri anmak için Ayn el-Hilve Kampı’nda grev

TT

Lübnan: İsrail saldırısında hayatını kaybedenleri anmak için Ayn el-Hilve Kampı’nda grev

Lübnan: İsrail saldırısında hayatını kaybedenleri anmak için Ayn el-Hilve Kampı’nda grev

Lübnan'ın güneyinde bulunan Sayda şehrinin güneyindeki Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı’nda, İsrail'in işlediği ‘katliamı’ kınamak için genel grev düzenlendi.

Sayda'daki devlet okulları ve özel okullar, Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı’na düzenlenen İsrail saldırısının kurbanlarını anmak için bugün kapılarını kapattı.

zsxde
Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı yakınlarındaki bir okul, dün akşam Sayda kentinde İsrail hava saldırısı sonucu çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesi üzerine kapatıldı. (Reuters)

İsrail hava saldırısı, kampın alt caddesindeki Halid bin Velid Camii’nin yakınında bulunan bir spor sahasını hedef aldı. Saldırı sırasında sahada çok sayıda genç erkek ve çocuk bulunuyordu. Saldırıda 14 kişi hayatını kaybetti, 28 kişi yaralandı; yaralılar Sayda kentindeki hastanelere kaldırıldı.

İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, “Lübnan'ın güneyindeki bir Hamas eğitim kampında çalışan militanları hedef aldık” denildi.

Açıklamada, “Hamas militanları, Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı’nda hedef alınan kampı eğitim ve rehabilitasyon amaçlı kullanıyordu” ifadesi yer aldı.

sdf
Lübnan'ın güneyindeki Sayda'da bulunan Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı’nda kapalı dükkanların arasında yürüyen insanlar (Reuters)

Aynı bağlamda, Lübnan’ın doğusundaki Baalbek kentinde bazı okullar ve iş yerleri sabah saatlerinde kapılarını açmadı. Bu adım, dün eş-Şaravne bölgesinde aranan kişilerle yaşanan çatışmada iki askerin hayatını kaybetmesi ve üç askerin yaralanması üzerine Lübnan ordusuyla dayanışma amacıyla atıldı.

scd
Lübnan'ın güneyindeki Sayda'da bulunan Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı’nda dükkanlar kapandı. (Reuters)

Lübnan, İsrail'i 27 Kasım'da ABD ve Fransa'nın arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasını ihlal etmekle suçluyor. Lübnan, İsrail'in kendi topraklarında hava saldırıları düzenleyerek ve askerlerini bölgede tutarak anlaşmayı ihlal ettiğini iddia ederken, İsrail ise Hizbullah'ı askeri gücünü yeniden inşa etmekle suçluyor.


İsrail’de 7 Ekim saldırısını soruşturan hükümet komisyonunun yetkilerini aşırı sağcı bakanlar belirleyecek

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
TT

İsrail’de 7 Ekim saldırısını soruşturan hükümet komisyonunun yetkilerini aşırı sağcı bakanlar belirleyecek

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)

İsrail Kabine Sekreteri Yossi Fuchs dün yaptığı açıklamada, iktidardaki Likud Partisi’nden Adalet Bakanı Yariv Levin’in, Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihindeki saldırısıyla ilgili başarısızlıkları soruşturmakla görevli tartışmalı hükümet komisyonunun yetki alanını belirlemek üzere bir bakanlar komisyonuna başkanlık edeceğini duyurdu. Bu karar, hükümetin muhalifleri tarafından sert şekilde eleştirildi.

Fuchs, hükümet üyelerine gönderdiği mektupta, komisyonda Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in yanı sıra Smotrich’in lideri olduğu Dini Siyonizm Partisi’nden Yerleşim ve Ulusal Görevler Bakanı Orit Strook ve Ben-Gvir liderliğindeki Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) Partisi’nden Miras Bakanı Amihay Eliyahu’nun yer alacağını belirtti.

Komisyon, Adalet Bakanı Levin’in Likud Partisi’nden meslektaşları da dahil olacak. Bunlar arasında Tarım Bakanı Avi Dichter, Bilim ve Teknoloji Bakanı Gila Gamliel, Diaspora İşleri Bakanı Amichai Shikli ve Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar liderliğindeki Yeni Umut partisinden Maliye Bakanı Ze'ev Elkin yer alıyor.

İsrail gazetesi The Times of Israel'e göre bakanlar komisyonuna, 7 Ekim’i soruşturan komisyonun görev tanımı, araştırılacak konular ve zaman çerçevesi dahil olmak üzere tavsiyelerini hükümete sunması için 45 gün süre verilecek.

Elkin dışında komisyondaki tüm bakanlar, Hamas liderliğinde binlerce unsurun Gazze çevresindeki yerleşim yerlerine saldırarak yaklaşık bin 200 kişiyi öldürdüğü ve 251 kişiyi rehin aldığı 7 Ekim saldırısı sırasında görevdeydiler.

Başbakan Binyamin Netanyahu'ye eleştirenler, Hamas saldırısında hayatını kaybedenlerin aileleri de dahil olmak üzere, saldırı öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşanan siyasi ve istihbarat alanlarındaki başarısızlıkları araştırmak üzere resmi bir komisyon kurulmasını talep ediyorlar. Kamuoyu yoklamaları, İsraillilerin büyük çoğunluğunun saldırıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonu kurulmasını desteklediğini gösteriyor, ancak Netanyahu, komisyonun kurulmasının yargı tarafından belirleneceği gerekçesiyle bunu reddediyor. Netanyahu liderliğindeki mevcut hükümeti, yargı reformu yoluyla yargıyı zayıflatmaya çalışıyor.

İsrail hükümeti geçtiğimiz pazar günü ‘mümkün olan en geniş halk desteğiyle2 kendi özel soruşturma komisyonunu kurmak için oylama yaptı.

Fuchs’un açıklamasına yanıt olarak, diğer muhalefet yetkilileriyle birlikte hükümetin soruşturmasını reddeden ana muhalefet lideri Yair Lapid, bakanların ‘soruşturmayı yürütmek için ahlaki veya yasal yetkiye sahip olmadıklarını’ söyledi.

Bazı komisyon üyelerini de eleştiren Lapid, önce komisyon başkanı Levin'e, 7 Ekim'den önce ‘güvenliğin ihmal edilmesinin’ nedeninin onun yargı reformu olduğunu söylediğini hatırlattı, ardından ‘Gazze'ye nükleer bomba atılmasını öneren’ Miras Bakanı Eliyahu'ya eleştirilerde bulunan Lapid, Strook’u “İsrail ordusunu, rehinelerin bulunduğu bölgelerde, bu onların hayatını tehlikeye atsa bile savaşmaya çağırdı” diyerek eleştirdi. Son olarak Smotrich'e değinen Lapid, “(Smotrich) çocukları aç bırakmanın haklı ve etik olduğunu açıkladı” dedi ve Ben Gvir'in, ‘rehinelerin istismara uğramasına neden olduğunu’ söyledi.

Tüm bu kişilerin Netanyahu'nun kendisini aklamak ve 7 Ekim olayının sorumluluğundan kurtulmak için atadığı bakanlar olduğunu söyleyen Lapid, “Bu işe yaramayacak” diye ekledi.


Gazze İstikrar Gücü... Görevi belirsiz ve uygulanabilirliği koşullara bağlı

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)
TT

Gazze İstikrar Gücü... Görevi belirsiz ve uygulanabilirliği koşullara bağlı

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin, ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze Şeridi’ne yönelik barış planını onaylaması, bölgeye uluslararası istikrar güçlerinin gönderilmesinin önünü açtı. Karar, Arap ve resmi Filistin makamları tarafından desteklenirken, Hamas başta olmak üzere bazı Filistinli gruplar çekincelerini korudu.

Hamas ve diğer Filistinli grupların çekinceleri, söz konusu güçlerin rolü ve özellikle Gazze Şeridi’nde silahsızlandırma görevini üstlenme olasılığıyla ilgili. İsrail ise bu sürecin hızla uygulanmasını talep ediyor. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, güçlerin rolünün, ABD Başkanı Donald Trump’ın başkanlığında kurulacak Barış Konseyi ile netleşeceğini, bu süreçte BM’nin herhangi bir denetiminin bulunmayacağını belirtti. Uzmanlar, “Silahsızlandırma krizi öncelikle siyasi uzlaşı ve bölgesel katılım gerektiriyor; böylece güçlerin gelecekteki rolüne dair herhangi bir kararın güvenilirliği ve uygulanabilirliği sağlanabilir” ifadelerini kullandı.

Güçlerin rolü

BM Güvenlik Konseyi, 13 üyenin onayı ve Rusya ile Çin’in çekimser kalmasıyla, ABD tarafından sunulan ve Gazze Şeridi’ne ‘geçici bir uluslararası istikrar gücü’ gönderilmesine izin veren karar tasarısını kabul etti.

gt
Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında yıkılan bir evin enkazından ceset çıkaran Filistinliler (Arşiv – AFP)

BM Güvenlik Konseyi, Barış Konseyi’nin kurulmasını da memnuniyetle karşıladı. Konsey, ‘uluslararası hukuki kişiliğe sahip geçici bir idari organ’ olarak tanımlandı ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşasına yönelik kapsamlı plan çerçevesinde çalışma yapacak, finansmanı koordine edecek bir yapı olarak öngörüldü. Konseyin, Filistin Yönetimi reform programını tatmin edici biçimde tamamlamasının ardından Gazze Şeridi’nde kontrolü yeniden sağlayabilmesi hedefleniyor.

Karar, Barış Konseyi ile iş birliği yapan üye devletlere ve Barış Konseyi’ne, Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak üzere ‘Barış Konseyi tarafından kabul edilen geçici uluslararası bir güç oluşturma’ yetkisi veriyor. Bu güç, katılımcı ülkeler tarafından sağlanan askerlerden oluşacak, Mısır ve İsrail ile yakın iş birliği ve danışma içinde faaliyet gösterecek. Ayrıca, uluslararası hukuk ve insani hukuk çerçevesinde gerekli tüm tedbirleri alma yetkisine sahip olacak.

Karara göre uluslararası güç, Barış Konseyi’ne ateşkesin uygulanmasını izleme ve kapsamlı planın hedeflerini gerçekleştirmek için gerekli düzenlemeleri yapmada destek sağlayacak.

Şarku’l Avsat’ın AFP ve Reuters’tan aktardığı son karar tasarısı, istikrar gücünün İsrail, Mısır ve yeni eğitilmiş Filistin polisi ile iş birliği içinde sınır bölgelerini güvence altına almak ve Gazze’de silahsızlandırmayı sağlamakla görevlendirileceğini; bunun içinde silahların imha edilmesi ve askeri altyapının yok edilmesi gibi görevlerin de bulunduğunu ortaya koyuyor.

xscdfgt
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Deyr el-Balah'ın batısındaki yerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Mısırlı askeri uzman Semir Ragıb, BM kararının onaylandığını ancak güçlerin rolünü detaylı biçimde açıklamadığını söyledi. Ragıb, bunun, gücün BM tarafından doğrudan denetlenmeyeceği anlamına geldiğini belirterek, ilerleyen dönemde bu önemli detayların açıklanmasının tüm endişeleri netleştireceğini ifade etti.

Amerikalı strateji uzmanı Irina Tsukerman ise Gazze’de görevlendirilen istikrar güçlerinin, geçici bir güvenlik mekanizması olarak tasarlandığını söyledi. Tsukerman’a göre bu güçlerin rolü sadece devriye gezmek veya düzeni sağlamakla sınırlı değil; aynı zamanda insani yardım, yeniden inşa ve yönetim reformlarının uygulanabilmesi için gerekli koşulları hazırlamak.

Tsukerman, bu gücün amacının ‘silahlı grupların hemen müdahale edemeyeceği bir ortamda teknokrat bir yönetimin çalışabilmesi için zaman ve alan sağlamak’ olduğunu vurguladı.

Çelişkiler

Güçlerin silahsızlandırma konusundaki rolüne ilişkin tartışmalar devam ederken, Hamas, karar tasarısının kabul edilmesinin ardından yaptığı açıklamada, “Karar, Gazze Şeridi üzerinde uluslararası vesayet mekanizması dayatmaktadır; bu, halkımız ve güçlerimiz ile gruplarımız tarafından reddedilmektedir” ifadelerini kullandı.

Hamas tarafından yapılan açıklamada, “Uluslararası gücün Gazze’deki görevleri, özellikle direnişin silahsızlandırılması, gücün tarafsızlığını ortadan kaldırmakta ve onu işgal lehine çatışmanın bir tarafı haline getirmektedir” denildi.

Aynı şekilde, İslami Cihad Hareketi de dün ABD kararını reddettiğini duyurdu. Hareket, uluslararası bir gücün Filistinli grupları silahsızlandırma görevini üstlenmesinin, onu tarafsızlıktan çıkarıp İsrail’in gündemini uygulayan bir ortak haline getireceğini belirtti. Ayrıca, Filistinlilerin ‘işgale karşı her türlü meşru direniş hakkının’ uluslararası hukuk tarafından garanti edildiğini ve grupların silahlarının bu hakkı güvence altına aldığını vurguladı.

Buna karşılık İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisi, Trump’ın Gazze planını memnuniyetle karşıladı ve planın bölgeye ‘barış ve refah’ getireceğini belirtti. Ofis, sosyal medya platformu X’te yaptığı açıklamada, “Başkan Trump’ın planının barış ve refah getireceğine inanıyoruz; çünkü plan, silahsızlandırmayı, Gazze’nin askeri kapasitesinin ortadan kaldırılmasını ve bölgede aşırılıkların kökünün kazınmasını öngörüyor” ifadelerini kullandı.

Semir Ragıb, İsrail’in karara karşı çıkmasına rağmen özellikle istikrar güçleri maddesine odaklandığını belirterek, bunun temel yükümlülüklerden kaçış niteliği taşıdığını ve en başta Gazze’den tam çekilmenin ertelendiğini ifade etti. Ragıb, Hamas ve İslami Cihad’ın itirazının ise anlaşmayı tamamen reddetmekten değil, silahsızlandırma konusuna karşı durmaktan kaynaklandığını ve silahsızlandırmanın önceden sağlanacak uzlaşılarla yürütülmesi gerektiğini vurguladı; aksi takdirde güçlerin rolü Filistinlilerle çatışmaya dönüşebilir.

Tsukerman ise gücün rolünü iki yönlü olarak değerlendiriyor: “Güç, güvenilir, kapsayıcı ve bölgesel destekle birlikte çalışırsa yeniden inşa ve siyasi normalleşme için bir nefes alanı sağlayabilir.”

Çözümün bölgesel katılımda yattığını belirten Tsukerman, “Bölgesel katılım yoksa, gücün meşruiyeti çöker, uygulanması aksar ve Hamas’ın etkisi güçlenir. Böylece görev, Filistin egemenliğine köprü olmak yerine dış kontrolün simgesi haline gelir. Bölgesel katılım bir lüks değil, zorunluluktur. Yoksa görev hedeflerine ulaşmakta zorlanır ve anlaşmanın özü zayıflar” dedi.