Mezopotamya Bataklıkları, biyolojik çeşitlilik ülkesi ve son Sümer uygarlığının hikayesi

Bataklıkların kurutulması ve çevrenin tahrip edilmesinin hikayesi sadece hayvanlar için değil herkes için trajik. (sosyal medya siteleri)
Bataklıkların kurutulması ve çevrenin tahrip edilmesinin hikayesi sadece hayvanlar için değil herkes için trajik. (sosyal medya siteleri)
TT

Mezopotamya Bataklıkları, biyolojik çeşitlilik ülkesi ve son Sümer uygarlığının hikayesi

Bataklıkların kurutulması ve çevrenin tahrip edilmesinin hikayesi sadece hayvanlar için değil herkes için trajik. (sosyal medya siteleri)
Bataklıkların kurutulması ve çevrenin tahrip edilmesinin hikayesi sadece hayvanlar için değil herkes için trajik. (sosyal medya siteleri)

Uruk'taki bataklıkta 11 levha üzerine çivi yazısı ile yazılmış halde bulunan ilk dönem Sümerlerin rivayetlerine göre Gılgamış ölümsüzlüğün sırrını öğrenmek istediğinde, kötülüğü temsil eden Humbaba’ya karşı zafer kazanmak için bilinmeyen bir bölgedeki pirinç tarlalarına gitti.

Sümerlerde ölümsüzlüğün sırrı
İnsanlık tarihinin ilk destanı, Kral Gılgamış’ın Sümer doğumlu cesur arkadaşı Ankidu ile bir yolculuk yaptığı MÖ 18. yüzyılda Üçüncü Ur hanedanı dönemine kadar uzanıyor.
Iraklı Arkeolog Taha Bakır’ın Sümer kaynaklarından tercüme ettiğine göre ilk rivayet Mezopotamya’nın özelliklerini ve iki nehir arasındaki ülkelerin hikayesini anlatıyor. Bu, ölümü yenmeye çalışan ilk insanın hikayesidir..
Ölümsüzlüğü bulma sorumluluğunun bataklık çevresindeki 4 Krallık’a verildiği anlatılıyor: Ur, Sümer, Eridu ve üç aşamada devam eden ve MÖ 3500-1600 yılları arasında Irak tarihindeki en uzun dönemi temsil eden Uruk Krallığı.

Bataklıklar ve uzantıları
Sümer, hükümdarları ve tanrıları olan özerk küçük devletlerden oluşuyordu. Bataklıklarda hayat olması nedeniyle insanlar Mezopotamya vadisi üzerine yayıldı. İki nehir arasındaki Irak'ın güneyini kaplayan bir grup su kütlesinden oluşan bölge armut şeklinde olduğu için Araplar buraya sularla kaplı olduğu ve sazlıklar içlerinde büyüdüğü için "el-Bataih (geniş yataklı vadi)" adını verdiler. 
Kışın sel baskınları yüzünden her zaman tehdit altında kalan Irak’ın güneyindeki Maysan, Zi Kar ve Basra şehirleri buranın üzerine kuruldu.

Bataklıklar su ve toprak arasındaki zıtlığın denklemi
Irak'ın güneyindeki bu su, kuşlar ve balık türleriyle kaplı, Lübnan alanını aşan, 35-40 kilometrelik bir alandaki bataklık ortamı, su ve toprak arasındaki sonsuz zıtlığın denklemini oluşturuyor. Irak ve Arabistan arasında zengin ve verimli ortamın doğal bir uzantısı olarak uzanıyor.
Bataklık çevresi, ekologlar tarafından onaylandığı gibi 371 canlıyı kucakladığı ve üç ana bataklığa (4 bin yıllık tarihe sahip Huveyze, el-Hammar ve Envaru’l Fırat bataklıkları) ayrıldığı için çevresel ve biyolojik çeşitlilik ile ön plana çıkıyor.

Fransa Yakın Doğu Enstitüsü araştırmacısı Geraldine Chatelar bölgeyi şöyle ifade ediyor:
"Bataklık haritası şu andakinden farklıydı. Altı bin yıl önce, hatta iki bin yıl öncesine kadar çok daha geniş sınırlar vardı. Bölge su ile çöl arasında, olağanüstü bir çeşitlilik içinde büyük medeniyetlerin ortaya çıkmasına tanık oldu.”
Su ve toprak arasındaki bu uyum, hayvanların yaşamı, zenginliği ve çeşitliliği üzerindeki etkilerini ve Iraklıların atasözlerinde “Kimse Irak'ta açlıktan ölmez” olarak geçen hayvan ve bitki kaynaklarının bolluğunu ortaya koyuyor. Bölge halkı yiyecek sepetlerini bataklıkların sakladığı balıkla dolduruyor ve suda yetişen sazlıkları evlerini yaz sıcağından ve kışın da soğuktan korumak için  kullanıyorlardı.

Karada ve suda evler
Bataklıkların dışındaki topraklarda yollar boyunca dağılmış sazlık evler mevcuttu. Papirüs ve sazlıklarla dolu üç bataklığın çevresinde son Sümerler asırlar boyu petrol, katran ve gaz kaynakları yakınında yaşadı. Tekneleri katranlarla kaplıydı. Böylece bataklıklarda su almıyordu. Bunlar, oryantalistlerin “Venedik” adını verdikleri bir ortamda birbirine geçen kamış çiftlikleri arasındaki bataklıkları geçen bir veya iki kişiyi taşıyan küçük teknelerden oluşuyordu. Bataklıklar insan, balık, papirüs ve kuşlar olarak dört bileşeni bir araya getiriyordu.

Bataklık kuşları
Bataklık kuşları, kışın soğuk bölgelerden bataklıklara doğru sonsuz bir yolculuğa çıkarak binlerce kilometre sonra sıcak bu bölgeye gelerek yumurtalarını bırakıyordu. Ancak 80'li yıllarda Irak ve İran arasındaki savaş sonucu bataklıkların kurutulması kararı alındı. Bu da ılık sulara ulaşan kuşlların ölmelerine, yuvalarından veya sığındıkları ortamdan uzaklaşmalarına yol açtı. 

Savaş sonucu bataklıkların kurutulması
Bataklıkların kurutulması ve çevresinin tahrip edilmesi hikayesi sadece hayvanlar için değil, daha geniş çaplı bir trajedidir. Bataklık en büyük doğal rezervlerden biriydi. Bu ortamda asırlardır yaşayanların gıda kaynakları da yok oldu. Saddam Hüseyin rejimi bataklıkların kurutulması kararını İran sızıntısını durdurmak için aldı. Özellikle Irak ordusunun ve güvenlik birimlerinin ağır kayıplara yol açtığı cephelerde bataklık limanlarından sızmalar yaşanması nedeniyle ortaya çıkan güvenlik ihlallerine tanıklık eden Huveyze bataklıklarında büyük kayıplar yaşandı.
Bataklığı kurutma ve yanmış bir toprağa dönüştürme kararı sonucu  bölgedeki sulak alanlar kaldırıldı. Bölge sakinleri, çevresel özellik bakımından farklı olan bitişik alanlara göç ettirildi. Ülkenin güneyindeki Iraklılar bataklıkların yaşadığı devrimleri hatırlattılar. Tıpkı Abbasiler döneminde devlete karşı ayaklananların bataklıklara sığındıktan sonra bölgenin boşaltılarak kurutulması emri verilmesi gibi...
Ancak, 1980'lerin sonunda bataklık tamamen kurutuldu. Biyo Çeşitlilik Uzmanı araştırmacı Casim el-Esedi'nin verdiği bilgilere göre nüfus 60 binden 6 bine düştü. 

Bataklıklara yeniden hayat kazandırmanın zorlukları
Bataklıklara tekrar hayat vermek neredeyse imkansızdı. 2003’te yaşanan olaylardan sonra Irak’ta ve dünyada çevreyi savunan gruplar bataklıkların restorasyonunu küresel ve insani görev olarak görmeye başladı.
İlgili bakanlık, bataklıkla ilgili yaptığı açıklamada suyun ulaşmasını engelleyen kiri gidermek için bir program başlattığını duyurdu. Uzmanlar ve bölge halkı söz konusu alanların yeniden hayat bulması için yoğun çabalar sarf ettiler. Ayrıca bataklığın yeniden su ile dolması ve bölgedeki yerleşimlerin korunması başlıklarında karşılaşılan zorluklarla birlikte mücadele edilmesi için çağrıda bulundular.

Bataklıklar Dünya Mirası Listesi’nde
UNESCO'nun Dünya Mirası Listesi’ne dört bataklığı ekleme kararı, uluslararası alanda faaliyetler yürüten çevreciler tarafından da olumlu karşılandı.
Üç kentin bataklıklarının çevresindeki Ur, Eridu ve Urku kentleri de Dünya Mirası Listesi'ne alındı. Bu kararın desteklenmesi için 70'ten fazla ülke oy kullandı. Ardından bölgenin savaşlardan korunması için atılan adımlar uluslararası çapta bir zafer olarak kabul edildi. 

Uluslararası koruma kararı neyi garanti etti?
UNESCO Ulusal Kültür Koordinatörü Kahtan el-Ubeyd, Dünya Mirası Listesi’ne herhangi bir alanı dahil etme hedefinin onu koruma görevini yaygınlaştırdığını belirtti. Kahtan el-Ubeyd, konuya dair şunları söyledi:
“Bu nedenle uluslararası bir kuruluş olarak bölgeyi yeniden düzenleyerek savaştan korumak ve turistlerin bataklık alanlarına erişimini kolaylaştırmak için çalışmalıyız.”
Eski Irak Sulama Bakanı ve Dünya Mirası Listesi'ne bataklıkların dahil edilmesinden sorumlu komisyonun CEO'su yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
"Bu listeye eklenme sürecine eşlik eden koşullar oldukça ciddiydi. Ancak başarı konusunda ısrar edildi. Birçok engelle karşı karşıya olduğumuzu ve halen gerçek bir kriz içinde bulunduğumuzu gizleyemem. Su yoksa bataklıklar da olmayacak. maalesef bu krizi aşma duygusu da yok olacak.”
Bataklık ortamının karşı karşıya olduğu en önemli zorluklardan biri İran'ın siyasi nedenlerle Irak ve İran'daki bataklıkların kıyısındaki bataklıkların ana kaynağı olan Karun Nehri'nin döküldüğü bölgeyi yönetmesi olarak biliniyor.

Barajlar bataklık ortamı için engel
Bugün bataklıklarda yaşam yeniden kuruluyor. Ancak Fırat üzerine inşa edilen barajlar ve İran'ın Irak'a nehirleri ve bataklıklarını akıllıca ve ekonomik bir su politikası izlenmesi çerçevesindeki itirazıyla, Karun Nehri'nin seyrini saptırmasıyla çevrelenmiş durumda. Bu nedenle bolluk ve sel zamanları tarihin tozlu sayfalarında kaldı.
Şair Seyyab'ın dediği gibi; "Ey suların ülkesi, Ey susuzluk ülkesi."



Zayıflamak için Akdeniz diyetinden daha etkili bir beslenme biçimi bulundu

Tayland'ın kuzeyinden gelen fasulyeler, vegan yiyecekler yapmak için kullanılan diğer malzemelerle birlikte sergileniyor (AFP)
Tayland'ın kuzeyinden gelen fasulyeler, vegan yiyecekler yapmak için kullanılan diğer malzemelerle birlikte sergileniyor (AFP)
TT

Zayıflamak için Akdeniz diyetinden daha etkili bir beslenme biçimi bulundu

Tayland'ın kuzeyinden gelen fasulyeler, vegan yiyecekler yapmak için kullanılan diğer malzemelerle birlikte sergileniyor (AFP)
Tayland'ın kuzeyinden gelen fasulyeler, vegan yiyecekler yapmak için kullanılan diğer malzemelerle birlikte sergileniyor (AFP)

Yeni bir çalışmaya göre vegan beslenmeye geçmek, iltihaplanmayı azaltarak zayıflamaya katkı sağlayabilir.

Bilim insanları bitkisel beslenmeyle, "Akdeniz diyeti" adı verilen ve orta düzeyde balık, kümes hayvanları, süt ürünleri ve yumurta içeren bir beslenmeyi karşılaştırarak bunları tüketmeyi tamamen bırakmanın vücudun asit üretiminde net bir azalmaya yol açtığını tespit etti.

Hakemli dergi Frontiers in Nutrition'da yayımlanan 4 aylık çalışmadaki araştırmacılar, az yağlı vegan diyete geçmenin vücudun genel asit seviyesini düşürebileceğini saptadı. Bu değişiklik kilo kaybıyla ilişkilendiriliyor. 

Araştırmanın yazarlarından Hana Kahleova, "Et, yumurta ve süt ürünleri gibi asit üreten gıdalar tüketmek, diyet asit yükünü ya da tüketilen asit miktarını artırarak kilo alımıyla bağlantılı iltihaplanmaya neden olabilir" diyor.

Dr. Kahleova "Ancak hayvansal ürünleri yeşil yapraklı sebzeler, kırmızı orman meyveleri ve baklagiller gibi bitkisel gıdalarla değiştirmek kilo kaybını desteklemeye ve sağlıklı bir bağırsak mikrobiyomu oluşturmaya katkı sağlayabilir" diye açıklıyor.

Çalışmada aşırı kilolu 62 yetişkin 16 hafta boyunca Akdeniz diyeti veya düşük yağlı vegan diyet yapmak üzere rasgele bir şekilde iki gruba ayrıldı. Daha sonra 4 haftalık arınma süresinin ardından her grup 16 hafta boyunca diğer diyeti uyguladı.

Araştırmacılar katılımcıların beslenme kayıtlarını yakından izleyerek yediğimiz gıdalardan vücutta oluşan net asit üretiminin ölçüsü olan asit yükünü hesapladı.

Örneğin bilim insanları et, balık, yumurta ve peynir gibi gıdaların vücudun daha fazla asit üretmesine neden olduğunu, bunun da kronik enflamasyonla bağlantılı bir değişiklik olduğunu ve vücut ağırlığının artmasına yol açabileceğini söylüyor.

Buna karşılık bitkisel beslenme biçimlerinin daha alkali olduğunu ve kilo kaybı, gelişmiş insülin duyarlılığı ve daha düşük kan basıncıyla ilişkili olduğunu söylüyorlar.

Araştırmacılar asit yükü vegan beslenme biçiminde önemli ölçüde azalırken, Akdeniz diyetinde kayda değer bir değişiklik yaşanmadığını tespit etti.

Bilim insanları bu azalmanın, önemli derecede kilo kaybıyla ilişkili olduğunu ve kalori alımındaki değişiklikler hesaba katıldıktan sonra bile devam ettiğini belirtiyor.

Çalışmaya katılanlar vegan beslenmede 5 kilograma kadar kilo kaybı yaşarken, Akdeniz diyetinde herhangi bir değişiklik olmadı.

Bilim insanları yeşil yapraklı sebzeler, brokoli, pancar, kuşkonmaz, sarımsak, havuç ve lahana gibi alkalileştirici gıdaların yanı sıra kırmızı orman meyveleri, elma, kiraz, kayısı veya kavun gibi meyvelerin daha fazla tüketilmesini öneriyor.

Mercimek, nohut, bezelye, fasulye veya soya gibi baklagillerin ve kinoa veya darı gibi tahılların da alkalize edici bir etki yaratabileceğini söylüyorlar.

Araştırmacılar şu sonuca varıyor: 

Vegan beslenmenin alkalileştirici etkisi, vegan beslenmenin kilo kaybını teşvik ettiği bağımsız bir mekanizma olabilir.

Independent Türkçe