Tunus’ta Fahfah’ın istifası sonrasında siyasi sahne

Tunus’ta Fahfah’ın istifası sonrasında siyasi sahne
TT

Tunus’ta Fahfah’ın istifası sonrasında siyasi sahne

Tunus’ta Fahfah’ın istifası sonrasında siyasi sahne

“Ülke, mevcut durumdan daha ciddi ve daha karmaşık bir krize tanık olmadı. Devlete ve kurumlarına karşı tehlikeli iç ve dış birçok komplo var.”
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, ‘Nahda Hareketi ve parlamento liderliğiyle ilişkilerin gerilmesi, İlyas el-Fahfah hükümetinin istifası sonrasında siyasi partiler arasındaki oluşan gerginlik, ‘yerel ve yabancı kuruluşların’ devletin meşru kurumlarını baltalaması, devletin ve birçok büyük ekonomik kurumunun parlamentonun işleyişini bozma faaliyetlerine dahil olduklarının ortaya çıkması’ sonrasında Tunus’taki yeni siyasi sahneyi bu ifadelerle tanımladı.
Gündemde ise şu sorular var:
Cumhurbaşkanlığı Sarayı, parlamento ve eski hükümet koalisyonu arasındaki gerilimin ve ayrıca Fahfah hükümetinin yerini alacak yeni bir hükümet oluşturma sürecinin başlatılmasının ardından yeni Tunus siyasi sahnesinin özellikleri nelerdir? Hükümetteki, parlamentodaki, sendikalardaki bloklar ve iş adamları arasındaki ilişkiler nasıl gelişecek?
Siyasi gözlemciler, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in hasım ve rakiplerine yönelik tehditlerinin takibine yöneldi. Eski Bakan ve tarihçi Adnan Manser gibi önde gelen analistler de ordu kışlalarından, Savunma ve İçişleri bakanlıklarının merkezlerinden üst düzey yetkililerin de katılımıyla parlamento ve Nahda Hareketi’ne yönelik doğrudan ya da dolaylı tehditlerin yönlendirilmesi gibi Cumhurbaşkanı’nın siyasi açıklamasının gelişimine dair bazı notların üzerinde durdu. Meclis Başkanı’nın ‘üst düzey askeri ve güvenlik liderlerinden oluşan Ulusal Güvenlik Konseyi üyelerinin çoğunluğunun yer aldığı toplantılara’ kasıtlı olarak katılmaması da Adnan Manser tarafından ‘anayasa dışı bir uygulama’ olarak kabul edildi.
Gözlemciler bu yokluğu, Said’in ‘ülke için tek liderin varlığı’ ve ‘üç başkan’ formülü açıklamasına muhalefetiyle ilgili ifadeleri ile ilişkilendirdi. Tunus’taki politikacılar ve gazeteciler, 2011 yılından bu yana parlamento başkanı, başbakan ve cumhurbaşkanından söz ederken ‘üç başkan’ terimini kullanıyor. Ancak eski Adalet Bakanı ve Nahda liderlerinden Nureddin el-Bahiri ise Said’in ifadeleri hakkında açıklamada bulunurken, “Seçtiğimiz bir cumhurbaşkanımız var. Ama aynı zamanda seçilmiş bir parlamento başkanı, seçilmiş parlamentonun ekibi ile seçilen bir başbakanımız da var” dedi..

‘Kemik kırma savaşı’
Eski Kültür Bakanı Mehdi Mebruk, akademisyen Zuheyr İsmail ve insan hakları aktivisti Eymen Bouhganmi de dahil çok sayıda araştırmacı Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, son cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinden bu yana Tunus’ta siyasi olarak ‘popüler akımın artan etkisine’ dikkat çektiler.
Tunus Üniversitesi’nde Ekonomi ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nde siyaset bilimi araştırmacısı olan Sami İbrahim, ‘popüler siyasi pozisyonların’, Komünist İşçi Partisi Genel Sekreteri Hammat el-Hammami gibi sol muhalefet liderleri arasında geliştiğine ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda, parlamentoda, bazı laik, İslamcı ve milliyetçi partilerde etkisinin de arttığına dikkat çekti. Birkaç ay önce Said’e yakın bir konumda olan eski bakan Adnan Manser,‘İlyas Fahfah hükümetinin istifası sonrasında popülist söylemin, bazı ‘aceleci’ tutumların ve İlyas el-Fahfah hükümetinin istifası sonrasındaki gerginliklerin, ülkeyi, bir taraftan yürütme makamı ve parlamento başkanları diğer taraftan da Kays Said’in yandaşları, Nahda Hareketi ve Tunus’un Kalbi ile Onur Koalisyonu partilerindeki müttefikleri arasında ‘eşit olmayan ve tehlikeli’ bir çatışmaya doğru sürükleyebileceğini belirtti.
Sosyolog ve siyasal yazar Habib Bouajila, İlyas el-Fahfah hükümetinin yerini alacak bir hükümetin kurulmasından sorumlu ismin ilanı öncesinde siyasi ve ekonomik lobiler ve mafyalar arasında rekabet ve çatışmanın yoğunlaştırılmasına ilişkin yürütülen siyasi pazarlıkların yansımalarına karşı uyardı.
Söz konusu hareket, Nahda Hareketi liderleri, Tunus’un Kalbi, Onur Koalisyonu, Nahda lideri ve ‘parlamento başkanı Raşid el-Gannuşi’nin görevinin sonlandırılmasını isteyen liberal ve solcu modernistler’ tarafından yönetilen çoğunluk arasında, parlamentoda bir ‘kemik kırma savaşıyla’ birlikte başta Kartaca ve Kasbah sarayları olmak üzere yürütme organının kurumlarının faaliyetleriyle de çakıştı. Gannuşi muhalefetine, Avukat Abir Musa liderliğinde Ocak 2011 öncesinde hükümete bağlı olan Özgür Anayasa Partisi başkanlık ediyor.

Yıkıcı tehlike
Ancak Cumhurbaşkanı Said’in ‘yurtiçinde ve yurt dışında devlete karşı komplo kuranlara yönelik’ tehditleri sonrasında Tunus’ta gözlemcileri meşgul eden sorular şunlar:
Cumhurbaşkanı anayasanın 80’inci paragrafının kullanımını haklı gösterecek şekilde, ‘ülkenin tehlikede olduğunu düşünmeye’ yönelecek mi? Başbakanın yetkilerini kullanmak, bazı kurumların normal işleyişini aksatmak ve makamları ‘geçici olarak’ bölmek de dahil olmak üzere istisnai yetkiler kullanacak mı?
Tepkiler, senaryoyu hoş karşılama ve senaryoya şiddetle karşı çıkma arasında değişiyor. Tunus Üniversitesi’nde anayasa hukuku profesörü Selsebil el-Kalibi, Cumhurbaşkanı Said’in halka seslenişi sırasında 80’inci paragrafa dikkat çektiğini belirttiği açıklamasında “Anayasada var olan yasal araçlar bugün mevcut. Ancak bir fırlatma rampasındaki füzeler gibiler” dedi. Kalibi, “Cumhurbaşkanı 80’inci paragrafı etkinleştirmeye devam ediyor çünkü mevcut durumda devlet çarklarının normal işleyişini bozma hususundaki müdahalelerinde söz konusu olan durum budur” ifadesini kullandı.
Ancak 80’inci paragrafın, olağanüstü halden farklı olarak istisnai durumları düzenlemesi dolayısıyla bu paragrafın siyasi savaşlarda kullanımı hakkında Tunus medyasında çekinceler oluştu. Hukuk uzmanı Amin Mahfuz, Said’in ‘parlamento başkanı ve milletvekilleri karşısında’ ‘devlet çarkının işleyişini bozma’ yönündeki ifadelerinin kendisine geniş yetkiler veren anayasanın bu paragrafına başvuru ilanının bir tür girişi olduğunu söyledi. Selsebil el-Kalibi ise bu paragrafa başvurmanın son derece ciddi bir mesele olduğuna dikkat çekerek olağanüstü halin ilanının ‘başbakanın yetkilerine müdahale, yürütme, yasama ve yargı makamlarının ayrılması ilkesine göre işlerin bir süre askıya alınması da dahil’ cumhurbaşkanına ‘tüm tedbirleri’ alma yetkisi verdiğini belirtti.
 Bununla birlikte Tunus anayasası 80’inci paragrafta,‘devlet çarkının normal işleyişini mümkün olan en kısa sürede güvence altına almak ve anayasanın dışına çıkmamak için istisnai önlemler almak’ amacıyla ‘kalıcı olamayacak geçici bir durum’ olarak sınırlar olduğunu ortaya koyuyor.
Uluslararası hukuk uzmanı olan Tunus Üniversitesi’nde Hukuk ve Siyasi Çalışmalar Birimi Başkanı olan Heikal bin Mahfuz, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada söz konusu paragrafın etkinleştirilmesi durumunda Cumhurbaşkanı’nın parlamentoyu dağıtamayacağını ve Temsilciler Meclisi’nin kalıcı bir toplanma halinde olacağını söyledi. Bin Mahfuz, “Yani bir parlamento tatile giremez. Ayrıca hükümetin güven listesi yönlendirilemez” dedi.
Bu çerçevede eski devlet yetkilileri ile bazı muhalefet ve sendika yetkilileri, bu paragrafın yürütme makamları ve parlamento başkanları arasındaki çatışmayı çözmeyeceği görüşünde.

Parlamento feshi eylül ayında
Bazı gazeteciler ve politikacılar, Cumhurbaşkanı Said’e parlamentoyu feshetme çağrısı yapıldığını ancak anayasa hukuku uzmanlarının çoğunun bu siyasi seçeneğe itiraz ettiğini aktardılar.
Anayasa hukuku uzmanı Salim el-Lağmani, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada 77’inci paragrafın cumhurbaşkanına ‘anayasa tarafından öngörülen hallerde parlamentoyu fethetme izni verdiğini’ belirtti. Lağmani sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yasama seçimlerinden sonra meclisin güvenini alan ilk hükümeti takiben 6 ay boyunca ya da cumhurbaşkanlığı veya parlamento döneminin son altı ayında ‘parlamentonun dağıtılmasına’ izin verilmez.”
Yani Said’in gelecek eylül ayı öncesinde parlamentoyu feshetme hakkı bulunmuyor. Ancak uzman Bin Mahfuz, 89’uncu paragrafa göre 4 ay geçmesine rağmen parlamentonun seçimlerden sonra ikinci kez hükümeti kurmak için başkan adayına oy vermemesi durumunda cumhurbaşkanının Halk Temsilcileri Meclisi’ni feshetme ve yeni yasama seçimleri yapma hakkına sahip olduğuna dikkat çekti.

Halk referandumu
Diğer yandan Tunus Genel İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteri Nureddin et-Tabbubi, Cumhurbaşkanı Said ile yapılan oturumların ardından Tunus’un Ocak 2014 anayasasının onaylanmasından bu yana benimsediği ‘değiştirilmiş parlamenter siyasi sisteme’ ilişkin olarak siyasi ve elit sınıf içerisindeki anlaşmazlığın şiddeti nedeniyle anayasada değişiklik yapmak için ‘halk referandumu’ düzenleyerek, mevcut siyasi krizden çıkış çağrısında bulundu. Bununla birlikte Ulusal Kurucu Meclis Başkanı Mustafa bin Cafer ve yardımcısı Meherzia Labidi de dahil parlamento içindeki ve dışındaki yasal ve siyasi uzmanların çoğu, anayasanın 82’inci paragrafının cumhurbaşkanına ‘parlamentoya sadece 4 konuda halk referandumu düzenlemesi önerisinde bulunma’ hakkı verdiğini vurguladı. Bu konuların ise ‘anlaşma onayıyla ilgili yasa tasarıları, özgürlükler ve insan hakları, kişisel statü ve Halk Temsilciler Meclisi tarafından onaylanan hususlar’ olduğu belirtildi.

Çatlak büyüyor
Siyasi ve parlamenter mozaik ışığında ortaya bir soru çıkıyor: İlyas el-Fahfah hükümetinin görevden alınmasından ve yeni hükümetin en fazla bir aylık bir süre içinde kurulmasından sonra bir atılım meydana gelebilir mi yoksa tam tersi bir durum mu olur?
Tunus Projesi Partisi Başkanı ve Beci Kayid es-Sibsi liderliğindeki Nida Partisi’nin eski liderlerinden Muhsin Merzuk, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Bu hükümet de öncekilerden farklı olmayacak ve uzun sürmeyecek” dedi. Eski Bakan Sadık Şaban da “Bu hükümet doğsa bile hemen devrilecek ve ölmekte olan bir politik sistemin kaymalarından biri haline gelecek” ifadesini kullandı.
Ancak Maliye Bakanı Nizar Yaiş, eski Ticaret Bakanı Muhsin Hasan ve istifa eden Başbakan İlyas el-Fahfah’a göre Tunus demokrasisine yönelik en ciddi tehdit ülke tarihinde ilk kez işsizlik oranı yüzde 20’nin üzerine çıkarken yıllık büyüme oranının yaklaşık yüzde 9 oranında düşeceği beklentisiyle finansal, ekonomik ve sosyal sorunların birikmesidir.

Nahda’ya karşı siyasi-sendika ittifakı
Tunus’taki olaylar günlerdir hızlanıyor. Kartaca’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Kasbah’taki Başbakanlık Sarayı, parlamento, parti ve sendika genel merkezlerinin kulislerinde ardı ardına hareketlilikler yaşandı. Koşulların, ilerleyen günlerde ekonomik ve toplumsal koşulların bozulması, Cumhurbaşkanı ve sendika liderlerinin Nahda Hareketi ile çatışmaya dahil olması nedeniyle daha karmaşık hale gelmesi bekleniyor.
Tırmanış eski Meclis Başkanı Mustafa bin Cafer de dahil bazı arabulucuların durumu kontrol altına alma çabalarıyla çakışırken herkes 2014 seçimlerinden bu yana ülkede hüküm süren siyasi sahnenin çöktüğüne ikna olmuş görünüyor. Aynı şekilde birçok gerçek, ülkenin ‘uyumsuz iki yeni cepheye’ bölündüğünü doğruluyor. Bu çerçevede ilk cephe, Nahda Hareketi ve Müslüman Kardeşler’e (İhvan-ı Müslimin) şiddetle karşı çıkan ve sendikalardan, laik, solcu ve milliyetçi partilerden unsurlar da içeren Abir Musa’nın partisi tarafından yönetiliyor. İkinci cephe ise Nebil el-Karvi liderliğindeki Tunus’un Kalbi Partisi, Nahda Hareketi liderleri, Avukat Seyfettin Mahluf liderliğindeki Onur Koalisyonu içerisindeki müttefiklerden oluşan ‘parlamenter çoğunluğu’ içeriyor.
Tarafların her biri ‘Zeynel Abidin bin Ali’nin devrilmesinden bu yana ülkeyi yöneten siyasi sistemin çöktüğünü’ düşünürken bakan Muhammed Abbu gibi istifa eden Başbakan İlyas el-Fahfah yandaşları da Kayid es-Sibsi liderliğindeki ‘eski rejim’ partileri, öğrencileri ile Nahda Hareketi ve müttefikleri arasındaki eski kırılgan uzlaşının nihayetinde her iki tarafın da hataları nedeniyle çöktüğü görüşündeler.
Bu yorum, eski bakan ve akademisyen Halid Şevkat ve sosyoloji alanında araştırmacı Munzir Baldiyafi de dahil Şarku’l Avsat’a konuşan bir dizi politikacı ve akademisyenin siyasi sahneye ilişkin değerlendirmelerini de destekliyor. Diğer yandan araştırmacılar ve uzmanlar da Tunusluların, hukukçuların ve kadınların çoğunun ilk kez Nahda Hareketi hususunda aynı taraf olduğunu, Raşid el-Gannuşi’yi parlamento başkanlığından uzaklaştırmak için çalıştığını, ayrıca anayasada ve siyasi sistemde şu anda kabul edilen değiştirilmiş parlamenter sistemden vazgeçme yönünde bir halk referandumunun düzenlenmesinden yana olduğunu belirtti. Bu durum ise Abir Musa’nın Gannuşiye karşı siyasi bir cephe oluşturmadaki başarısı ile de kanıtlandı. Duruma kısa bir süre sonra ise Bin Ali yönetiminin eski muhalifleri, sendikal sola bağlı liderler, insan hakları örgütleri, Arap ve liberal partiler de dahil oldu.



Sadr, Irak’ta iki ilde askeri kanadını dondurdu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Sadr, Irak’ta iki ilde askeri kanadını dondurdu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Irak’ta Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr, Salı günü yaptığı açıklamada, hareketin askeri kanadı olarak bilinen “Seraya es-Selam”ın Basra ve Vasıt (Kût) vilayetlerinde faaliyetlerinin dondurulmasına karar verdiğini duyurdu. Açıklama, hareket mensuplarının bir kamu görevlisini darp ettiği görüntülerin sosyal medyada yayılmasının ardından geldi.

Irak makamları zaman zaman, belediye mevzuatına aykırı biçimde inşa edilen yapıları yıkım kararıyla kaldırıyor. Yerel halk arasında “tecevüz” olarak bilinen bu kaçak yapılar sorunu, çoğu zaman siyasi ve toplumsal gerilimlere neden oluyor.

Son olarak, sosyal medyada paylaşılan videoda Sadr Hareketi’ne bağlı kişiler olduğu belirtilen bir grup, Basra’nın merkezinde kaçak yapıların yıkımından sorumlu Makal Belediyesi Müdürü Esir el-Ubeydi’yi darbediyor. Görüntülerde, Ubeydi’nin, hareket mensuplarına ait olduğu öne sürülen kaçak bir evi yıktığı için hedef alındığı belirtiliyor. Video ülkede geniş yankı uyandırdı ve tepkiye yol açtı.

Basra’daki kaynaklara göre, yıkılan ev Sadr Hareketi’ne bağlı din adamı Şeyh Kusay el-Esedi’ye ait. El-Esedi’nin dinî eğitim gören, cuma imamı ve Seraya es-Selam’da görevli bir isim olduğu aktarılıyor. Ev, kentin en değerli bölgelerinden birinde izinsiz olarak kullanılıyordu.

Sadr’a yakınlığıyla bilinen ve X platformunda açıklama yapan “Salih Muhammed el-Iraki” isimli hesap, Seraya es-Selam’ın Basra ve Vasıt’ta altı ay süreyle “dondurulması ve tüm merkezlerin kapatılması” talimatını duyurdu. Açıklamada, kararın, “Seraya es-Selam’ın adını kirleten ihlallerin ve hakaretlerin önüne geçmek amacıyla” alındığı belirtildi.

Iraki mesajında, söz konusu davranışların “harekete karşı dış çevreler tarafından kasıtlı olarak yapılmış olabileceğini” öne sürerek “Seraya es-Selam’ın itibarı benim için varlıklarından daha önemlidir” ifadelerini kullandı.

Seraya es-Selam mensupları, 2014’ten bu yana özellikle Samarra kentinde yoğun şekilde konuşlanmış durumda. Kentte, 2006’da El Kaide tarafından bombalanan İmam Ali el-Hadi ve İmam Hasan el-Askeri türbeleri bulunuyor ve saldırının ardından bölgede mezhepsel çatışmalar patlak vermişti.

Örgütün ayrıca Bağdat ve Şii nüfusun çoğunlukta olduğu orta ve güney vilayetlerinde yaygın merkezleri bulunuyor. Hareket mensupları geçmişte de sosyal medyada Sadr’a yönelik sert eleştiriler yapan kişilere saldırmakla gündeme gelmişti.

sdvfg
Irak'ın güneyindeki Basra kentinde bulunan Şatt el-Arab sahil şeridinin önünden araçlar geçiyor (AFP)

Sadr hareketi, son hükümette ve parlamentoda temsil gücünü kaybetmiş olsa da, Seraya es-Selam ve hareket tabanı pek çok bölgede hâlâ ciddi nüfuza sahip.

Basra Valisi Esad el-İydani, saldırı sonrasında Sadr ile iletişime geçtiğini açıklayarak, “Sadr bu ihlali reddetti ve sorumluların cezalandırılacağını söyledi” dedi.

‘Mutsuz bir durumdayım’

Saldırıya uğrayan belediye yetkilisi Esir el-Ubeydi, yaşananları “mutsuz ve trajik bir durum” olarak tanımladı. Basra valisine gönderdiği ses kaydında, “Bu muameleyi hak edecek ne yaptığımı bilmiyorum” ifadelerini kullanarak korunma talep etti.

Ubeydi, görevini güvenlik güçleri ve yıkım ekipleri eşliğinde yürüttüğünü belirterek, evinin iki gündür akrabaları tarafından korunmak zorunda kaldığını anlattı. Yaptığı açıklamada, “Dört gündür uyuyamıyorum. Şikâyet için karakola gittiğimde bile hareket mensupları benden önce oradaydı” dedi.

Basra’da kaçak yapıların sayısına ilişkin net veri bulunmasa da, kentte nüfus artışı ve çarpık kentleşme nedeniyle sorun giderek büyüyor. Yerel yönetim son dönemde çok sayıda kaçak yapıyı yıktı ancak bu operasyonlar çoğu zaman bölgede gerginliklere yol açıyor.


Gazze’de hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk 17 Filistinli hayatını kaybetti

32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
TT

Gazze’de hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk 17 Filistinli hayatını kaybetti

32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal, bölgede etkili olan şiddetli yağışların başlamasından bu yana 17’den fazla binanın tamamen çöktüğünü açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Filistin Safa Haber Ajansı’ndan aktardığına göre Basal, hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk olmak üzere 17 kişinin aşırı soğuktan hayatını kaybettiğini, diğer can kayıplarının ise bina çökmeleri sonucu meydana geldiğini belirtti.

erf
Gazze şehrinde yağmurlu bir günün ardından su basmış bir çadırda ağlayan yerinden edilmiş Filistinli kadın (Reuters)

Basal, 90’dan fazla konut binasında tehlikeli düzeyde kısmi çökmeler yaşandığını, bunun da binlerce kişinin hayatı için doğrudan tehdit oluşturduğunu söyledi. Basal ayrıca, Gazze Şeridi’ndeki barınma merkezlerinin yaklaşık yüzde 90’ının, sel suları ve yağmur nedeniyle tamamen sular altında kaldığını ifade etti.

Tüm bölgelerde vatandaşlara ait çadırların zarar gördüğünü ve su bastığını kaydeden Basal, bunun binlerce ailenin geçici barınaklarını kaybetmesine yol açtığını; giysi, yatak, döşek ve battaniyelerin zarar görerek halkın insani sıkıntılarını daha da artırdığını vurguladı.

sd
Gazze şehrindeki sahilde kurulan geçici mülteci kampında, annesi çamaşır yıkarken, bir Filistinli çocuk annesinin yanında duruyor. (AP)

Basal, alçak basınç sistemlerinin başlamasından bu yana sivil savunma ekiplerinin vatandaşlardan 5 binden fazla yardım ve imdat çağrısı aldığını aktardı.

sdv
Yoğun yağışlar nedeniyle Gazze'nin merkezindeki ez-Zevayide mahallesinde kısmen suya batmış bir araba (AP)

Uluslararası topluma bir kez daha acil çağrıda bulunan Basal, vatandaşlara yardım ulaştırılması ve acil insani ihtiyaçların karşılanması için derhal harekete geçilmesi gerektiğini söyledi. Çadırların yetersiz kaldığını belirten Basal, ilgili kurum ve uluslararası kuruluşlardan çadır gönderilmemesini talep ederek, derhal ve acil şekilde yeniden imar sürecinin başlatılması, insan onurunu koruyan ve hayatı güvence altına alan kalıcı ve güvenli konutların sağlanması çağrısında bulundu.


Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
TT

Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)

İsrail medyasında, Binyamin Netanyahu hükümetinin Gazze Şeridi’ndeki uygulamaları nedeniyle Mısır ile İsrail arasındaki gerilimin son dönemde arttığına dair haberler yer alırken, Mısırlı üst düzey bir yetkili Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Mısır makamları İsrail’in Şarm eş-Şeyh Anlaşması’nı ihlal eden uygulamalarını tespit etti, bunlara ilişkin bir dosya hazırladı ve Washington’ı bilgilendirdi” dedi.

Mısır’da görev yapmış bazı eski askeri yetkililere göre ise Kahire, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki adımlarını, üzerinde uzlaşılan Trump planından kaçınma girişimi ve sarı hat olarak bilinen bölgede kalıcı bir İsrail askeri varlığı tesis etme çabası olarak değerlendiriyor. Bu durumun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit ettiği ifade ediliyor.

Sarı hat, 10 Ekim’de Şarm eş-Şeyh’te ABD Başkanı Donald Trump’ın katılımıyla imzalanan ve Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan barış planı kapsamında, Gazze Şeridi’ni iki bölüme ayıran bir ayrım hattı olarak tanımlanıyor. Buna göre hat, Filistinlilerin kontrolündeki batı bölgesindeki toprakların yüzde 47’sini, İsrail’in kontrolü altındaki Gazze’nin yüzde 53’ünden ayırıyor. Gazze’deki Filistinlilerin neredeyse tamamının, bu hattın batısındaki bölgeye göç etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.

xsdf
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında Gazze barış planını görüşmek üzere bu ayın sonlarında bir zirve yapılması bekleniyor. (AFP)

İsrail Kanal 14 televizyonunun yayımladığı bir raporda, İsrail ordusunun sarı hat olarak bilinen bölgede faaliyet yürüttüğü ve Gazze Şeridi’nin coğrafi yapısını değiştirdiği öne sürüldü. Kanalın aktardığına göre Kahire, bu durumu ‘bölgesel çıkarlarına yönelik doğrudan bir tehdit’ olarak değerlendiriyor. Raporda, söz konusu faaliyetlerin Mısır’ı öfkelendirdiği ve Kahire’nin, Gazze Şeridi’ni ikiye bölmeye, bölgenin demografik ve coğrafi yapısını değiştirmeye çalıştığı gerekçesiyle İsrail’i ABD’ye şikâyet ettiği belirtildi.

Rapora göre Kahire, özellikle İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in sarı hata ilişkin açıklamalarının ardından Gazze’de yaşananları büyük bir endişeyle izliyor. Zamir’in bu hattı yeni bir savunma ve saldırı hattı olarak nitelemesine dikkat çekilirken, İsrail ordusunun kontrolü altında bulunan bölgede tünel altyapısını tahrip etme ve evleri yıkma gibi faaliyetlerinin, Kahire’de Gazze’de uzun vadeli bir askeri varlık tesis edilmesine yönelik hazırlık olarak yorumlandığı ifade edildi. Bu durumun, Mısır’ı Washington nezdinde acil diplomatik girişimlerde bulunmaya sevk ettiği kaydedildi.

Mısır Askerî İstihbaratı eski Başkan Yardımcısı ve İstihbarat Dairesi eski Başkanı Korgeneral Ahmed Kâmil ise Mısır’ın İsrail’in üzerinde uzlaşılan barış planından kaçınma girişimlerine karşı büyük bir öfke duyduğunu belirtti. Kâmil, İsrail’in sarı hattaki hamlelerinin Gazze’de ve Mısır sınırına yakın bölgelerde kalıcı bir askeri varlık oluşturma niyetine işaret ettiğini, bunun da Mısır’ın ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.

uı
Kaynaklar, Mısır'ın Sisi ve Netanyahu arasında bir zirve düzenlenmesi için şartlar belirlediğini bildiriyor. (İsrail medyası)

Kâmil, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Mısır’ın tutumunun ulusal güvenliği ilgilendiren bir dizi temel konuda açık, net ve değişmez olduğunu söyledi. Kâmil, bu tutumun, barışın Mısır dış politikasının temel ve stratejik hedefi olması, Kahire’nin İsrail tarafıyla imzalanan anlaşmalara bağlılığı ve İsrail’in iki taraf arasında imzalanan anlaşmalara saygı göstermesi gerekliliğine dayandığını ifade etti.

Kâmil, Mısır’ın İsrail ile gerilimin düşürülmesine yönelik şartlarının, Gazze anlaşmasının ABD Başkanı Donald Trump’ın girişimi doğrultusunda tüm aşamalarıyla uygulanmasını kapsadığını belirtti. Buna göre, herhangi bir engelleme ya da geçersiz gerekçeler olmaksızın ikinci aşamaya derhal geçilmesi, kalıcı ateşkesin tesis edilmesi ve barış sürecine geçilmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca İsrail’in anlaşmayı eksiksiz uygulaması, mutabık kalınan miktarlarda insani yardımların girişine izin vermesi ve Refah Sınır Kapısı’nın iki yönde açılması şartlarını sıraladı.

Kâmil’e göre diğer şartlar arasında, Mısır’ın Gazze Şeridi sakinlerinin zorla ya da gönüllü göçe zorlanmasını kesin olarak reddetmesi, İsrail’in Batı Şeria’da yerleşim kurulmasına ve bölgenin İsrail’e ilhakına yönelik adımlarına karşı çıkılması, İsrail ordusunun Philadelphia Koridoru da dahil olmak üzere Gazze Şeridi’nin tamamından çekilmesi ve 7 Ekim 2023 sınırlarına dönülmesi yer alıyor. Kâmil, mevcut İsrail varlığının, anlaşmanın aşamalarının uygulanmasına bağlı geçici bir durum olduğunu, sarı hat da dahil olmak üzere tüm hatların fiili ve hukuki geçerliliği olmayan, varsayımsal çizgiler olduğunu ifade etti.

Dördüncü şartın ise Netanyahu ve hükümetinin, Arap Barış Girişimi kapsamında yer alan açık Arap taleplerine ne ölçüde yanıt verdiğiyle ilgili olduğunu belirten Kâmil, bunun; işgal altındaki Arap topraklarından çekilme, iki devletli çözüme onay verilmesi ve Filistinlilerin Gazze ya da Batı Şeria’dan zorla yerinden edilmesinin reddedilmesi gibi başlıkları içerdiğini söyledi. Ayrıca İsrail’in iyi komşuluk ve saldırmazlık yönünde iyi niyet göstermesi, nükleer silah tehdidinden arındırılmış bir bölge oluşturulmasına ilişkin uluslararası taleplerle uyumlu adımlar atması ve bu alandaki uluslararası anlaşmalara katılması gerektiğini vurguladı.

d
Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarını, ateşkes anlaşması kapsamında İsrail güçlerinin geri çekildiği ‘sarı hat’ içindeki bir bölgeye götürüyor. (Arşiv – Reuters)

Mısır’ın, ABD ve İsrail’in Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında bir görüşme düzenleme girişimlerine, İsrail’in barış ve bölgesel istikrara dair açık ve uygulanabilir bir girişimde bulunmadan yanıt vermeyeceği değerlendiriliyor.

İsrail medyasının aktardığına göre ABD, Sisi, Netanyahu ve Trump’ın katılımıyla Washington’da üçlü bir zirve düzenlemeyi denedi. Ancak bu girişim, Mısır’ın şartları nedeniyle İsrail açısından ‘kabul edilemez’ bulundu. Aynı raporlarda, Kahire’nin, Trump’ın bu ay sonunda Florida’da Netanyahu ile yapacağı görüşmede İsrail’e yönelik baskı yaparak Gazze’deki adımlarını sınırlaması yönünde rol oynayacağını beklediği kaydedildi.

Mısırlı strateji uzmanı Tümgeneral Semir Ferec, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına büyük önem atfedildiğini ve Trump’ın, adını taşıyan Gazze Barış Planı’nın uygulanması konusunda Netanyahu üzerinde kesinlikle baskı kuracağını söyledi.

Ferec, Mısır’ın pozisyonunun, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına bağlı olarak değerlendirileceğini, ancak aynı zamanda İsrail’in sarı hat ya da Gazze’nin herhangi bir bölgesinde kalıcı askeri varlık tesis etmesini asla kabul etmeyeceğinin açık ve net olduğunu vurguladı. Ferec’e göre Mısır, Netanyahu hükümetinin tüm hareketlerinin, İsrail ordusunun Gazze’nin tamamından çekilmesini öngören barış planını engellemeye yönelik girişimler olduğunun farkında.