Tunus’ta Fahfah’ın istifası sonrasında siyasi sahne

Tunus’ta Fahfah’ın istifası sonrasında siyasi sahne
TT

Tunus’ta Fahfah’ın istifası sonrasında siyasi sahne

Tunus’ta Fahfah’ın istifası sonrasında siyasi sahne

“Ülke, mevcut durumdan daha ciddi ve daha karmaşık bir krize tanık olmadı. Devlete ve kurumlarına karşı tehlikeli iç ve dış birçok komplo var.”
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, ‘Nahda Hareketi ve parlamento liderliğiyle ilişkilerin gerilmesi, İlyas el-Fahfah hükümetinin istifası sonrasında siyasi partiler arasındaki oluşan gerginlik, ‘yerel ve yabancı kuruluşların’ devletin meşru kurumlarını baltalaması, devletin ve birçok büyük ekonomik kurumunun parlamentonun işleyişini bozma faaliyetlerine dahil olduklarının ortaya çıkması’ sonrasında Tunus’taki yeni siyasi sahneyi bu ifadelerle tanımladı.
Gündemde ise şu sorular var:
Cumhurbaşkanlığı Sarayı, parlamento ve eski hükümet koalisyonu arasındaki gerilimin ve ayrıca Fahfah hükümetinin yerini alacak yeni bir hükümet oluşturma sürecinin başlatılmasının ardından yeni Tunus siyasi sahnesinin özellikleri nelerdir? Hükümetteki, parlamentodaki, sendikalardaki bloklar ve iş adamları arasındaki ilişkiler nasıl gelişecek?
Siyasi gözlemciler, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in hasım ve rakiplerine yönelik tehditlerinin takibine yöneldi. Eski Bakan ve tarihçi Adnan Manser gibi önde gelen analistler de ordu kışlalarından, Savunma ve İçişleri bakanlıklarının merkezlerinden üst düzey yetkililerin de katılımıyla parlamento ve Nahda Hareketi’ne yönelik doğrudan ya da dolaylı tehditlerin yönlendirilmesi gibi Cumhurbaşkanı’nın siyasi açıklamasının gelişimine dair bazı notların üzerinde durdu. Meclis Başkanı’nın ‘üst düzey askeri ve güvenlik liderlerinden oluşan Ulusal Güvenlik Konseyi üyelerinin çoğunluğunun yer aldığı toplantılara’ kasıtlı olarak katılmaması da Adnan Manser tarafından ‘anayasa dışı bir uygulama’ olarak kabul edildi.
Gözlemciler bu yokluğu, Said’in ‘ülke için tek liderin varlığı’ ve ‘üç başkan’ formülü açıklamasına muhalefetiyle ilgili ifadeleri ile ilişkilendirdi. Tunus’taki politikacılar ve gazeteciler, 2011 yılından bu yana parlamento başkanı, başbakan ve cumhurbaşkanından söz ederken ‘üç başkan’ terimini kullanıyor. Ancak eski Adalet Bakanı ve Nahda liderlerinden Nureddin el-Bahiri ise Said’in ifadeleri hakkında açıklamada bulunurken, “Seçtiğimiz bir cumhurbaşkanımız var. Ama aynı zamanda seçilmiş bir parlamento başkanı, seçilmiş parlamentonun ekibi ile seçilen bir başbakanımız da var” dedi..

‘Kemik kırma savaşı’
Eski Kültür Bakanı Mehdi Mebruk, akademisyen Zuheyr İsmail ve insan hakları aktivisti Eymen Bouhganmi de dahil çok sayıda araştırmacı Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, son cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinden bu yana Tunus’ta siyasi olarak ‘popüler akımın artan etkisine’ dikkat çektiler.
Tunus Üniversitesi’nde Ekonomi ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nde siyaset bilimi araştırmacısı olan Sami İbrahim, ‘popüler siyasi pozisyonların’, Komünist İşçi Partisi Genel Sekreteri Hammat el-Hammami gibi sol muhalefet liderleri arasında geliştiğine ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda, parlamentoda, bazı laik, İslamcı ve milliyetçi partilerde etkisinin de arttığına dikkat çekti. Birkaç ay önce Said’e yakın bir konumda olan eski bakan Adnan Manser,‘İlyas Fahfah hükümetinin istifası sonrasında popülist söylemin, bazı ‘aceleci’ tutumların ve İlyas el-Fahfah hükümetinin istifası sonrasındaki gerginliklerin, ülkeyi, bir taraftan yürütme makamı ve parlamento başkanları diğer taraftan da Kays Said’in yandaşları, Nahda Hareketi ve Tunus’un Kalbi ile Onur Koalisyonu partilerindeki müttefikleri arasında ‘eşit olmayan ve tehlikeli’ bir çatışmaya doğru sürükleyebileceğini belirtti.
Sosyolog ve siyasal yazar Habib Bouajila, İlyas el-Fahfah hükümetinin yerini alacak bir hükümetin kurulmasından sorumlu ismin ilanı öncesinde siyasi ve ekonomik lobiler ve mafyalar arasında rekabet ve çatışmanın yoğunlaştırılmasına ilişkin yürütülen siyasi pazarlıkların yansımalarına karşı uyardı.
Söz konusu hareket, Nahda Hareketi liderleri, Tunus’un Kalbi, Onur Koalisyonu, Nahda lideri ve ‘parlamento başkanı Raşid el-Gannuşi’nin görevinin sonlandırılmasını isteyen liberal ve solcu modernistler’ tarafından yönetilen çoğunluk arasında, parlamentoda bir ‘kemik kırma savaşıyla’ birlikte başta Kartaca ve Kasbah sarayları olmak üzere yürütme organının kurumlarının faaliyetleriyle de çakıştı. Gannuşi muhalefetine, Avukat Abir Musa liderliğinde Ocak 2011 öncesinde hükümete bağlı olan Özgür Anayasa Partisi başkanlık ediyor.

Yıkıcı tehlike
Ancak Cumhurbaşkanı Said’in ‘yurtiçinde ve yurt dışında devlete karşı komplo kuranlara yönelik’ tehditleri sonrasında Tunus’ta gözlemcileri meşgul eden sorular şunlar:
Cumhurbaşkanı anayasanın 80’inci paragrafının kullanımını haklı gösterecek şekilde, ‘ülkenin tehlikede olduğunu düşünmeye’ yönelecek mi? Başbakanın yetkilerini kullanmak, bazı kurumların normal işleyişini aksatmak ve makamları ‘geçici olarak’ bölmek de dahil olmak üzere istisnai yetkiler kullanacak mı?
Tepkiler, senaryoyu hoş karşılama ve senaryoya şiddetle karşı çıkma arasında değişiyor. Tunus Üniversitesi’nde anayasa hukuku profesörü Selsebil el-Kalibi, Cumhurbaşkanı Said’in halka seslenişi sırasında 80’inci paragrafa dikkat çektiğini belirttiği açıklamasında “Anayasada var olan yasal araçlar bugün mevcut. Ancak bir fırlatma rampasındaki füzeler gibiler” dedi. Kalibi, “Cumhurbaşkanı 80’inci paragrafı etkinleştirmeye devam ediyor çünkü mevcut durumda devlet çarklarının normal işleyişini bozma hususundaki müdahalelerinde söz konusu olan durum budur” ifadesini kullandı.
Ancak 80’inci paragrafın, olağanüstü halden farklı olarak istisnai durumları düzenlemesi dolayısıyla bu paragrafın siyasi savaşlarda kullanımı hakkında Tunus medyasında çekinceler oluştu. Hukuk uzmanı Amin Mahfuz, Said’in ‘parlamento başkanı ve milletvekilleri karşısında’ ‘devlet çarkının işleyişini bozma’ yönündeki ifadelerinin kendisine geniş yetkiler veren anayasanın bu paragrafına başvuru ilanının bir tür girişi olduğunu söyledi. Selsebil el-Kalibi ise bu paragrafa başvurmanın son derece ciddi bir mesele olduğuna dikkat çekerek olağanüstü halin ilanının ‘başbakanın yetkilerine müdahale, yürütme, yasama ve yargı makamlarının ayrılması ilkesine göre işlerin bir süre askıya alınması da dahil’ cumhurbaşkanına ‘tüm tedbirleri’ alma yetkisi verdiğini belirtti.
 Bununla birlikte Tunus anayasası 80’inci paragrafta,‘devlet çarkının normal işleyişini mümkün olan en kısa sürede güvence altına almak ve anayasanın dışına çıkmamak için istisnai önlemler almak’ amacıyla ‘kalıcı olamayacak geçici bir durum’ olarak sınırlar olduğunu ortaya koyuyor.
Uluslararası hukuk uzmanı olan Tunus Üniversitesi’nde Hukuk ve Siyasi Çalışmalar Birimi Başkanı olan Heikal bin Mahfuz, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada söz konusu paragrafın etkinleştirilmesi durumunda Cumhurbaşkanı’nın parlamentoyu dağıtamayacağını ve Temsilciler Meclisi’nin kalıcı bir toplanma halinde olacağını söyledi. Bin Mahfuz, “Yani bir parlamento tatile giremez. Ayrıca hükümetin güven listesi yönlendirilemez” dedi.
Bu çerçevede eski devlet yetkilileri ile bazı muhalefet ve sendika yetkilileri, bu paragrafın yürütme makamları ve parlamento başkanları arasındaki çatışmayı çözmeyeceği görüşünde.

Parlamento feshi eylül ayında
Bazı gazeteciler ve politikacılar, Cumhurbaşkanı Said’e parlamentoyu feshetme çağrısı yapıldığını ancak anayasa hukuku uzmanlarının çoğunun bu siyasi seçeneğe itiraz ettiğini aktardılar.
Anayasa hukuku uzmanı Salim el-Lağmani, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada 77’inci paragrafın cumhurbaşkanına ‘anayasa tarafından öngörülen hallerde parlamentoyu fethetme izni verdiğini’ belirtti. Lağmani sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yasama seçimlerinden sonra meclisin güvenini alan ilk hükümeti takiben 6 ay boyunca ya da cumhurbaşkanlığı veya parlamento döneminin son altı ayında ‘parlamentonun dağıtılmasına’ izin verilmez.”
Yani Said’in gelecek eylül ayı öncesinde parlamentoyu feshetme hakkı bulunmuyor. Ancak uzman Bin Mahfuz, 89’uncu paragrafa göre 4 ay geçmesine rağmen parlamentonun seçimlerden sonra ikinci kez hükümeti kurmak için başkan adayına oy vermemesi durumunda cumhurbaşkanının Halk Temsilcileri Meclisi’ni feshetme ve yeni yasama seçimleri yapma hakkına sahip olduğuna dikkat çekti.

Halk referandumu
Diğer yandan Tunus Genel İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteri Nureddin et-Tabbubi, Cumhurbaşkanı Said ile yapılan oturumların ardından Tunus’un Ocak 2014 anayasasının onaylanmasından bu yana benimsediği ‘değiştirilmiş parlamenter siyasi sisteme’ ilişkin olarak siyasi ve elit sınıf içerisindeki anlaşmazlığın şiddeti nedeniyle anayasada değişiklik yapmak için ‘halk referandumu’ düzenleyerek, mevcut siyasi krizden çıkış çağrısında bulundu. Bununla birlikte Ulusal Kurucu Meclis Başkanı Mustafa bin Cafer ve yardımcısı Meherzia Labidi de dahil parlamento içindeki ve dışındaki yasal ve siyasi uzmanların çoğu, anayasanın 82’inci paragrafının cumhurbaşkanına ‘parlamentoya sadece 4 konuda halk referandumu düzenlemesi önerisinde bulunma’ hakkı verdiğini vurguladı. Bu konuların ise ‘anlaşma onayıyla ilgili yasa tasarıları, özgürlükler ve insan hakları, kişisel statü ve Halk Temsilciler Meclisi tarafından onaylanan hususlar’ olduğu belirtildi.

Çatlak büyüyor
Siyasi ve parlamenter mozaik ışığında ortaya bir soru çıkıyor: İlyas el-Fahfah hükümetinin görevden alınmasından ve yeni hükümetin en fazla bir aylık bir süre içinde kurulmasından sonra bir atılım meydana gelebilir mi yoksa tam tersi bir durum mu olur?
Tunus Projesi Partisi Başkanı ve Beci Kayid es-Sibsi liderliğindeki Nida Partisi’nin eski liderlerinden Muhsin Merzuk, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Bu hükümet de öncekilerden farklı olmayacak ve uzun sürmeyecek” dedi. Eski Bakan Sadık Şaban da “Bu hükümet doğsa bile hemen devrilecek ve ölmekte olan bir politik sistemin kaymalarından biri haline gelecek” ifadesini kullandı.
Ancak Maliye Bakanı Nizar Yaiş, eski Ticaret Bakanı Muhsin Hasan ve istifa eden Başbakan İlyas el-Fahfah’a göre Tunus demokrasisine yönelik en ciddi tehdit ülke tarihinde ilk kez işsizlik oranı yüzde 20’nin üzerine çıkarken yıllık büyüme oranının yaklaşık yüzde 9 oranında düşeceği beklentisiyle finansal, ekonomik ve sosyal sorunların birikmesidir.

Nahda’ya karşı siyasi-sendika ittifakı
Tunus’taki olaylar günlerdir hızlanıyor. Kartaca’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Kasbah’taki Başbakanlık Sarayı, parlamento, parti ve sendika genel merkezlerinin kulislerinde ardı ardına hareketlilikler yaşandı. Koşulların, ilerleyen günlerde ekonomik ve toplumsal koşulların bozulması, Cumhurbaşkanı ve sendika liderlerinin Nahda Hareketi ile çatışmaya dahil olması nedeniyle daha karmaşık hale gelmesi bekleniyor.
Tırmanış eski Meclis Başkanı Mustafa bin Cafer de dahil bazı arabulucuların durumu kontrol altına alma çabalarıyla çakışırken herkes 2014 seçimlerinden bu yana ülkede hüküm süren siyasi sahnenin çöktüğüne ikna olmuş görünüyor. Aynı şekilde birçok gerçek, ülkenin ‘uyumsuz iki yeni cepheye’ bölündüğünü doğruluyor. Bu çerçevede ilk cephe, Nahda Hareketi ve Müslüman Kardeşler’e (İhvan-ı Müslimin) şiddetle karşı çıkan ve sendikalardan, laik, solcu ve milliyetçi partilerden unsurlar da içeren Abir Musa’nın partisi tarafından yönetiliyor. İkinci cephe ise Nebil el-Karvi liderliğindeki Tunus’un Kalbi Partisi, Nahda Hareketi liderleri, Avukat Seyfettin Mahluf liderliğindeki Onur Koalisyonu içerisindeki müttefiklerden oluşan ‘parlamenter çoğunluğu’ içeriyor.
Tarafların her biri ‘Zeynel Abidin bin Ali’nin devrilmesinden bu yana ülkeyi yöneten siyasi sistemin çöktüğünü’ düşünürken bakan Muhammed Abbu gibi istifa eden Başbakan İlyas el-Fahfah yandaşları da Kayid es-Sibsi liderliğindeki ‘eski rejim’ partileri, öğrencileri ile Nahda Hareketi ve müttefikleri arasındaki eski kırılgan uzlaşının nihayetinde her iki tarafın da hataları nedeniyle çöktüğü görüşündeler.
Bu yorum, eski bakan ve akademisyen Halid Şevkat ve sosyoloji alanında araştırmacı Munzir Baldiyafi de dahil Şarku’l Avsat’a konuşan bir dizi politikacı ve akademisyenin siyasi sahneye ilişkin değerlendirmelerini de destekliyor. Diğer yandan araştırmacılar ve uzmanlar da Tunusluların, hukukçuların ve kadınların çoğunun ilk kez Nahda Hareketi hususunda aynı taraf olduğunu, Raşid el-Gannuşi’yi parlamento başkanlığından uzaklaştırmak için çalıştığını, ayrıca anayasada ve siyasi sistemde şu anda kabul edilen değiştirilmiş parlamenter sistemden vazgeçme yönünde bir halk referandumunun düzenlenmesinden yana olduğunu belirtti. Bu durum ise Abir Musa’nın Gannuşiye karşı siyasi bir cephe oluşturmadaki başarısı ile de kanıtlandı. Duruma kısa bir süre sonra ise Bin Ali yönetiminin eski muhalifleri, sendikal sola bağlı liderler, insan hakları örgütleri, Arap ve liberal partiler de dahil oldu.



Şam, federal sistemi reddetmeye devam ederken Kürtleri orduya katılmaya çağırdı

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack, dün Şam'daki cumhurbaşkanlığı sarayında bir araya geldiler (AFP)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack, dün Şam'daki cumhurbaşkanlığı sarayında bir araya geldiler (AFP)
TT

Şam, federal sistemi reddetmeye devam ederken Kürtleri orduya katılmaya çağırdı

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack, dün Şam'daki cumhurbaşkanlığı sarayında bir araya geldiler (AFP)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack, dün Şam'daki cumhurbaşkanlığı sarayında bir araya geldiler (AFP)

Suriye hükümeti tarafından dün yapılan açıklamada federal sistemin reddedildiği bir kez daha ifade edilirken Kürt güçlerine orduya katılmaları çağrısı yapıldı. Kürt ve resmi Suriye kaynaklarına göre bu karar Cumhurbaşkanı Ahmed Şer'in Suriye Demokratik Güçleri Komutanı Mazlum Abdi ile ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın katıldığı bir toplantıda alındı.

Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı AFP'den aktardığı habere göre Suriyeli bir Kürt yetkili, Şara ve Abdi, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni (KDSÖY)Suriye devletine entegre etme çabalarını görüşmek üzere bir araya geldiğini ifade etti.

Kimliğinin gizli tutulması şartıyla konuşan yetkili, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack'ın da toplantıya katıldığını söyledi.

Toplantının, ‘KDSÖY ile Şam hükümeti arasındaki ilişkiler ile ekonomik ve askeri konuların’ görüşülmesi için düzenlendiğini de sözlerine ekledi.

Bu toplantı, Şara ve Abdi arasında henüz uygulanmayan bir ikili anlaşmanın imzalanmasından dört ay sonra gerçekleşti.

Şara’nın 10 Mart'ta ABD’nin himayesinde Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Abdi ile imzaladığı anlaşma, ‘Suriye'nin kuzeydoğusundaki tüm sivil ve askeri kurumların, sınır geçişleri, havaalanı, petrol ve gaz sahaları dahil olmak üzere Suriye devletinin yönetimi altına alınmasına’ ilişkin maddeler içeriyordu.

Ancak KDSÖY, anayasal bildirinin ardından hükümetin çeşitliliği yansıtmadığını söyleyerek yönetimi eleştirdi. Kürt güçler geçtiğimiz ay ‘merkezi olmayan demokratik’ bir devlet talebinde bulunmuş, Şam ise buna ülkede ‘bölünme girişimlerini’ reddettiğini vurgulayarak yanıt vermişti.

Suriye hükümetinden bir kaynak dün devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, “Suriye devleti, ‘tek Suriye, tek ordu, tek hükümet’ ilkesine sıkı sıkıya bağlı olduğunu yineler ve Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne aykırı her türlü bölünme veya federalizm biçimini kesin bir şekilde reddeder” ifadelerini kullandı.

Kaynak, “Suriye ordusu, tüm vatandaşları birleştiren ulusal bir kurumdur. Devlet, SDG'den Suriyeli savaşçıların anayasal ve yasal çerçeve içinde ordunun saflarına katılmasını memnuniyetle karşılıyor” dedi.

Kaynak ayrıca, ‘imzalanan anlaşmaların uygulanmasındaki herhangi bir gecikmenin ulusal çıkarlara hizmet etmeyeceği, aksine durumu karmaşıklaştıracağın ve Suriye'nin tüm bölgelerinde güvenlik ve istikrarın yeniden sağlanmasına yönelik çabaları engelleyeceği’ uyarısında bulundu.

Cumhurbaşkanı Şara, geçtiğimiz yıl aralık ayında İslamcı grupların ittifakının başında eski Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimini devirerek Şam'da iktidarı ele geçirdi. O tarihten bu yana Şara, Suriye'deki tüm askeri grupların lağvedilmesini savunuyor.

Ancak Suriyeli Kürtler, on binlerce erkek ve kadından oluşan askeri güçlerini korumakta ısrar ediyorlar.

Suriye'nin birliğini korumak ve ülkede güvenliği yeniden tesis etmek, yeni yetkililer için başlıca zorluklar arasında yer alıyor.

On yıllardır ötekileştirilmeye ve dışlanmaya maruz kalan Suriyeli Kürtler, bugün yeni iktidarın karar alma sürecini merkezileştirme ve geçiş döneminin yönetiminden önemli unsurları dışlama çabalarını eleştiriyorlar.

SDG lideri Abdi, mayıs ayı sonlarında bir televizyon röportajında “Şam ile yaptığımız anlaşmaya bağlıyız ve şu anda uygulama komiteleri aracılığıyla bu anlaşmayı hayata geçirmeye çalışıyoruz” dedi. Ancak ‘Suriye'nin merkezi olmayan, tüm bileşenlerinin tüm haklarına sahip olduğu ve kimsenin dışlanmadığı bir ülke olması’ konusunda kararlı olduğunu da vurguladı.

Şara, Şam’da iktidarı devralmasının ardından tüm silahlı grupların feshedileceğini açıklamasına rağmen, ABD destekli Kürtler, DEAŞ’ı 2019 yılında son kalesinden de kovana kadar mücadelede etkinliğini kanıtlamış olan organize askeri güçlerini korumakta ısrar ediyorlar.

Kürt özyönetim, Suriye'nin kuzeyinde ve doğusunda, Şam’daki kaynaklara ihtiyaç duyduğu en önemli petrol ve doğalgaz sahalarını da içeren geniş bir alanı kontrol ediyor. Aralarında binlerce yabancının da bulunduğu DEAŞ üyelerini de kamplarda ve gözaltı merkezlerinde tutuyor.

Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani daha önce yaptığı bir açıklamada, KDSÖY’le imzalanan anlaşmanın maddelerinin uygulanmasında ‘oyalanmanın ülkedeki kaosu uzatacağını’ söylemişti.