Irak Kültür Bakanı Hasan Nazım Şarku’l Avsat’a konuştu: Öncelikli görevim bakanlığın bozulan idari altyapısında reform yapmak

Dr. Hasan Nazım
Dr. Hasan Nazım
TT

Irak Kültür Bakanı Hasan Nazım Şarku’l Avsat’a konuştu: Öncelikli görevim bakanlığın bozulan idari altyapısında reform yapmak

Dr. Hasan Nazım
Dr. Hasan Nazım

Iraklı aydınlar, akademisyen, mütercim ve eleştirmen bir şahsiyet olan Dr. Hasan Nazım’ın Kültür Bakanı seçilmesini iyiye işaret olarak görüyorlar. Irak’ta ilk kez hizipçilik ve mezhep kotasından bağımsız bir isim Kültür Bakanı seçildi.
Nazım, 1996’dan bu yana akademisyen olarak çalıştı. Üniversitelerde Arap Dili ve Edebiyatı dersleri verdi. Arap dünyasındaki bazı üniversitelerde ve batılı araştırma merkezlerinde çeşitli tezlere danışmanlık yaptı. Londra’daki Middlesex Üniversitesi’nin İslami Yüksek Araştırmalar Fakültesi için eğitim müfredatı hazırladı. Arap Dili ve Edebiyatı bünyesinde Hadis Edebiyatı ve Belagati dersleri verdi. Bakan olarak atanmadan önce Kufe Üniversitesi’nde UNESCO Kürsüsü Müdürlüğü’nü yürütürken ayrıca ABD’deki Georgetown Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulundu. Arap Dili ve Edebiyatı alanında birçok makale ve çeviri kitapları bulunuyor. Dr. Hasan Nazım, Kültür Bakanlığı’nı ‘Aydınlar Bakanlığı’ yapma vizyonu ve Irak’taki kültürel çalışmalarla ilgili Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.

- Bağımsız bir isim olarak Kültür Bakanlığı koltuğunu devraldınız. Bakanlığın durumuyla ilgili elinizde tam bir fotoğraf var mı? Diğer bakanlıklardan yönelimleri, stratejisi ve doğası farklı olan Kültür Bakanlığı için bir vizyon hazırladınız mı?
Ben, akademik ve kültürel çevrelerde yetiştim. Kültür Bakanlığı çalışmalarıyla ilgili bilgim, İran-Irak Savaşı’nın patlak verdiği 1980’li yıllara uzanır. Bakanlığın savaşı destekleyici politikası ve yaklaşımı vardı ve hatta o dönem Bakanlık tarafından savaş planını desteklemek amacıyla yüzlerce karar ve talimat çıkarıldı. 2003’deki değişim sonrasında farklı politikalar oluşturuldu. Ancak söz konusu tarihte Bakanlık kargaşanın, kaosun, yolsuzluğun ve bunun gibi durumların kapsam alanına girdi. Bakanlığın durumu, Paul Bremer’den bu yana diğer bakanlıkların içinde bulunduğu durumla aynı. Hatta birbirini izleyen hükümetler Bakanlığın kadroları ve politikalarıyla ilgili bir yığın eleştiriler aldılar. Yeni siyasi rejimde ve atmosferde de önemli ve temel bir Bakanlık olarak görülmedi. Bu bana göre büyük bir sorun.

Bakanlığın yalnızca Irak’ta değil bilakis Arap dünyasında ve bölgesel çapta bir kamuoyu oluşturmanın ana omurgası olarak görülmediği kanaatindeyim. Irak kültürü, Arap kültür havzasının temeli olsa da Türkiye ve İran gibi çevre ülkeleriyle iç içe bir kültür. Irak’ta ekonomik, toplumsal ve siyasi rejim değişikliğinden bu yana Bakanlık rutin çalışmalarına devam etti ve sanki ortada değiştirilmesi mümkün olmayan bir şey varmış gibi eski rejimin yöntem ve metotlarını takip etmeyi sürdürdü. Farklı etkinliklerle ve farklı şekillerde olsa da çalışma noktasında rutin bir gidişat var. Bu Bakanlığın vizyonlarından biri de üzerinde çalıştığı temeli değiştirmeye çalışmaktır. Yalnızca idari yapı içerisinde orda burada değişiklik yapmayı kastetmiyorum bilakis mevcut vizyonun değişmesinden bahsediyorum. Bence en önemli şey, bu değişimi olumlu istikamette götürecek programların yapılması ve bu sayede Bakanlığın, diğer bakanlıklar gibi, söz konusu değişime şu ya da bu şekilde direnmek zorunda kalmamasıdır. Bakanlığın Irak’ta gerçekleşen bu değişime bir katkısı bulunmuyor. Bence zorluklar cesaretleri kırabilir. Zira hükümetin ömrü kısa ve ülkenin mali sorunları, petrol fiyatı ve aynı şekilde koronavirüs salgını gibi sorunları var. Hem Irak’ta ve hem Irak dışında bizimle yol yürümek isteyenler programlarını netleştirmelidir. Bir tarafta istek ve elverişli koşulların diğer tarafta zorlukların olduğu bu ortamda başta Körfez olmak üzere bölge ülkelerinin terör eylemleriyle imha edilen yapıların yeniden inşası için Irak ile işbirliğini arzuladıklarını iddia ediyorum.

- Bakanlık programınızda öne çıkan noktaları öğrenebilir miyiz?
Önceki Bakanlık tarafından kabul edilen bir program var. Genel olarak bakıldığında uygulanmasında kararlılık gösterilmesi halinde iyi noktalar içeriyor. Bence her bakan, temel hedefleri belirleme meselesine eğildiği zaman bu hükümetin kriz ortamında protestolardan ve eski hükümetin istifasından sonra kurulduğunu, tam bir görev süresine ve uygun bir fona sahip olmadığını ve hedeflerin gerçekleştirilmesi için gerekli doğal koşulların sağlanmadığını göz önünde bulunduruyor. Yani hiçbir şey gerçekleştirmesek bile biz yapabileceğimizden daha fazlasını istemeliyiz. Aynı şekilde başta DEAŞ olmak üzere terör gruplarının imha ettiği bazı yapıları yeniden inşa etmeliyiz. Dediğim gibi, başta Körfez olmak üzere çevre ülkeler Irak’taki tarihi eserlerin yeniden inşası veya restorasyonu noktasında işbirliği için istekliler. UNESCO ile işbirliği içinde ve Irak Kültür, Turizm ve Eserler Bakanı gözetiminde Musul’daki El-Nuri Camii ve Hadba Minaresi, Et-Tahire Kilisesi, Saat Kilisesi’nin yeniden inşası, DEAŞ’ın tahrip ettiği Musul Müzesi ve Kanatlı Öküz heykelinin yanı sıra Başbakan’ın -ben ve ilgili bakanların da katıldığı- Musul ziyareti sırasında bilgi aldığı diğer tarihi eserlerin restorasyonu yapılacak.

- Bazılarının yolsuzluğun yayılmasıyla suçladığı Bakanlığın idari yapısını nasıl düzeltmeyi düşünüyorsunuz? İdari yapının düzeltilmesine yolsuzluk açısından mı bakıyorsunuz?
Bakanlıktaki idari statüko ve idari yapı üzerinde yeniden düşünürsen aynı zamanda buradaki mevkilerin ve bu mevkileri işgal edenleri de düşündüğün anlamına gelir. Bu yapıyı yeniden düzenlerken ne zamana kadar faydalı olacağını hesaplarsın. Tabi bu mesele, uzmanlar tarafından tartışılması ve araştırılması gereken bir mesele. Örneğin bir birimi diğeriyle birleştirerek yeni bir birim oluşturmak gibi. Bu da haliyle bu birimlerin yöneticilerinin değişmesi demek oluyor. Daha etkin bir idari yapı için birimleri birleştirecek misin yoksa lağvetme yoluna mı gideceksin? O zaman bu mesele kişileri veya yöneticileri belirli sebeplerden ötürü hedef alma meselesi değildir kesinlikle. Buradaki esas mesele, Bakanlığın temel altyapısı ve bunun daha fazla nasıl etkili olabileceğiyle ilgilidir.
Bence başlangıç olarak Kültür Bakanlığı’nın tahrip olan idari yapısı üzerinde yeniden düşünmek için acil araştırmaların yaptırılması gerekiyor. Bakanlığın içinde gizli kadrolar ve çalışamayan büyük bir insan kütlesi var. Bu nedenle karar vermelisin. Kendilerinden faydalanılamayan binlerce memur var. Bunlar o veya bu şekilde mevcutlar. Başbakan ve Bakanlar Kurulu kararları, idari yapılara el atmaya odaklanıyor. Kültür Bakanlığı’nda 22 daire yani 22 genel müdür var. Bu rakam, daha önce Turizm ve Tarihi Eserler Bakanlığı ile Kültür Bakanlığı’nın birleşiminden ortaya çıkan böyle bir bakanlık için oldukça büyük bir rakam ve etkili bir şekilde yönetimi zor. Bu birinci zorluğu oluşturuyor. Bence bu, soruna en gerçekçi yaklaşım genel yapı üzerinde yeniden düşünmemizdir. Yasalar içinde kalarak Bakanlıkta yeni bir birimin kurulmasını engelliyor veya kurulmuşsa lağvediyoruz. Bu İdari yapının oluşturulması için plan ortaya koymayı sürdürüyorum. Bu konuda Irak içinde veya dışındaki stratejistlerden ve ayrıca Bakanlığın dışındaki uzmanlardan yardım alıyorum.

- 2003’ten bu yana ilk kez kota sisteminden uzak bir isim olarak Kültür Bakanlığı’na atandınız. Bundan da önemlisi kültür çevrelerinde aydın ve akademisyen kimliğinizle biliniyorsunuz. Bu faktörler programınıza ne ölçüde yansıyacak?
Irak kültür dünyasının içinden ve parti aidiyetlerinden bağımsız bir şekilde Bakanlığa gelişimin olumlu yönleri var ancak bu olumlu yönler aynı zamanda içinde zorlukları barındırıyor. Bağımsız oluşum ve herhangi bir partiye üyeliğimin olmaması muhtemelen daima bir yardımcı unsur olmaz. Siyasete ihtiyacın var. Örneğin 2003’ten bu yana Meclis’te kabul edilemeyen bir dizi yasaları ben hazırlıyorum. Başbakan’ın danışmanları, bir dizi aydın ve tarihçiyle Irak Ulusal Günü üzerine toplantı yaptık. Bütün Iraklıları temsil edecek ve tüm vatandaşların üzerinde uzlaşacağı, Meclis’ten oybirliğiyle geçecek bir gün belirlemek istiyoruz. Bu nasıl gerçekleşir? Bunun gerçekleşmesi senin, kurumunun, düşünce yapının kabul görmesiyle, yaptığın çalışmanın Iraklıların tamamının çıkarına hizmet etmesiyle mümkündür. Bu Bakanlık ve hatta Bakanlar Kurulu tarafından çözülecek bir mesele değil. Bun Meclis’teki siyasi güçler çözer.
Şimdiye kadar iki Kültür Bakanı’nın takibini başlattığı ancak açılmayan yolsuzluk dosyaları var. Kültür Bakanı Dr. Hasan Nazım olarak bu dosyalarla yüzleşecek mi? Bu dosyalar sizin için büyük sorun teşkil ediyor. Örneğin söz konusu yolsuzluk dosyaları arasında ‘Arap Kültür Başkenti Bağdat’ projesi ile ‘Bağdat Operası ve Reşid Tiyatro Salonu’ projeleri bulunuyor.
Bu meselede detaylara girmenin bir faydası yok ancak istediğini vereceğim.  Arap Kültür Başkenti Bağdat projesi üzerinde şüphe var ve karmaşık bir dosya. Şu an geçirdiğim süre içinde bu konuda bir yol alabileceğimi zannetmiyorum. Ayrıca yolsuzluğun belli bir formu bulunmuyor. Yolsuzluk davaları Irak Şeffaflık Kurumu’nu ilgilendirir. Bu çalışmayı yürütecek merci Şeffaflık Kurumu’dur. Mesele Bakanlığın veya Bakan’ın ve soruşturma komitelerinin inisiyatifinde değil. Devlet ve hükümet içinde farklı şekillerde bu dosyalar için gerekli olan çalışmalar yapılıyor. Şeffaflık Kurumu’na sevk edilen bu ve daha birçok yolsuzluk dosyası var. Burada bizim sınırlarımız var. Şöyle ki biz yolsuzluğu tespit ederiz, soruşturma komisyonu kurarak bununla ilgili kanıtları toplar ve dosyayı Şeffaflık Kurumu’na sevk ederiz. Bu noktada kovuşturmayı başlatacak olan mercii Şeffaflık Kurumu’dur. Yani bu noktada bizim rolümüz bitiyor elbette nihai bir şekilde bitmiyor. Fakat alınacak karar bizim elimizde değil. Yalnızca Arap Kültür Başkenti Bağdat projesi için değil diğer tüm dosyalar için bu yol izleniyor.

- Bir keresinde ‘Kültür Bakanlığı’nın aydınlara ait olması gerektiğini belirtmiştiniz. Bakanlık bünyesinde çeşitli düzeylerde sorunlar olduğunu hatta görevinin doğasına yabancılaştığının farkındayız. Kültür Bakanlığı’nın aydınların hizmetine verme noktasında nasıl bir yol bulacaksınız?
Kültür Bakanlığı’nın aydınların hizmetinde olması ifadesini bazen yerinde bir ifade olarak görmüyorum. Aydın ve akademisyenler de aynı zamanda Kültür Bakanlığı’na hizmet ediyorlar. Bunlar Kültür Bakanlığı aracılığıyla Irak kültürüne hizmet ediyorlar. Bu konuda sana Irak Ulusal Günü’nün seçimi üzerinden bir örnek vereyim. Bu meseleyi ele almak üzere 18’in üzerinde Iraklı aydın ve tarihçiyle sanal ortamda bir konferans düzenledik. Iraklıları temsil edecek bir gün seçmek için birbirinden önemli Iraklı tarihçi ve aydınların görüşlerini diniyorum. Yani aydın insanlar Kültür Bakanlığı aracılığıyla ülkesine hizmet etmeye çağrılıyorlar. Bunun karşısında ise Bakanlık, aydınların hükümetimizden yardım talebinde bulunduğu Edebiyatçılar Birliği yıllık bursunun sağlayarak onlara hizmet ediyor. Bu hakkı aydınlara, yazar ve şairlere teslim etmeliyiz. Bu çalışmalar doğal akışında seyrediyor. Yani özetle bu kurum yalnızca aydınlara hizmet etmiyor, aydınların da daima bu kuruma hizmet etmeye ihtiyacı var. Kültür, Turizm ve Tarihi Eserler Bakanlığı birçok kuruluşu, fikri, çalışmayı ve projeyi içinde barındırıyor. Bu noktada aynı zamanda Iraklı aydınlarla ilgili bir soruna da işaret etmek istiyorum. Hepsi olmasa da bir kısmı hükümet kurumunun çalışmalarına ciddi bir gözle bakmıyor. Dahası da var. Bir kısım aydınlar ise yönetime ‘yaklaşılmaması gereken pislik’ gözüyle bakıyor. Bu sorun aydınlar ve yönetim ile aydınlar ve siyaset arasındaki ilişkiden kaynaklanıyor. Daima tereddüt içindeydiler. Ben şahsım olarak Irak’ın büyük aydınlarını birlikte çalışmak için çağırdım. Ancak bunu yapmaya yanaşmıyorlar.
 



Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

TT

Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

İsrail ordusunun, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah kentindeki tünellerde Kassam Tugayları’na bağlı unsurları öldürdüğüne ve esir aldığına dair ardı ardına yaptığı açıklamalar, bu kişilerin kim olduklarına ve özellikle Mayıs 2024’te İsrail’in kenti işgal etmeye başlamasından, ardından operasyonu genişleterek tam kontrol sağlamasından sonra, tünellerde nasıl bu kadar uzun süre gizlenebildiklerine ilişkin pek çok soruyu beraberinde getirdi.

Bir aydan uzun bir süre boyunca, bu unsurların tünellerden silahsız ve can güvenliklerini sağlayacak bir yöntemle çıkarılmasına yönelik temaslar yürütülüyordu. Bu girişimler, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının 9 Kasım’da teslim edilmesini hızlandırdı. Ancak İsrail, dosyayı Türkiye ile birlikte takip eden ABD ile yapılan sözlü mutabakatları daha sonra ihlal ederek bu kişilere güvenli çıkış izni tanımadı.

Günler ilerledikçe İsrail, söz konusu unsurları tünellerden veya sığınaklarından çıktıkları anda hava saldırılarıyla ya da doğrudan takip ederek öldürmeye veya esir almaya başladı. Bu durum, Refah’ın doğusundaki Ceninah Mahallesi’nde tünellerin son kalan ceplerinin tamamen kuşatılmasıyla daha da yoğunlaştı.

Tünellerde ve pusu bölgelerinde 8 ay

Şarku’l Avsat’a  konuşan Hamas içindeki sahaya yakın kaynaklar, “Bu direnişçilerin, savaşın büyük kısmını, İsrail ordusunun kentte konuşlanmasına ve çok sayıda tünele girmesine rağmen, çoğu zaman tünellerin içinde geçirdiklerini” söyledi. Kaynaklara göre tüneller, İsrail’in tüm ayrıntılarını hâlâ çözemediği bir yapıda inşa edilmişti.

Aynı kaynaklar, Kasım 2023’teki ilk 7 günlük ateşkes sırasında söz konusu savaşçıların yer üstüne çıktığını, çatışmalar yeniden başlayınca tekrar tünellere döndüğünü aktardı. Bu süreçte zaman zaman yer üstünde hareket ettikleri, pusu noktaları arasında geçiş yaptıkları, ardından yeniden tünellere çekildikleri belirtildi. Komutanlarıyla temas, Ocak 2024’te varılan ikinci ateşkese kadar sürdü. Bu ateşkes 18 Mart’a kadar devam etti.

Kaynaklardan biri, çatışmaların yeniden başlaması öncesinde, İsrail ordusunun Refah’ta konuşlanmasına rağmen bazı savaşçıların yer üstüne çıkarak Han Yunus’a ulaştığını, burada komutanlarıyla buluştuğunu ve bazılarıyla birlikte Şubat 2024’te İsrailli esir Avraham Mengistu’nun teslim sürecine katıldığını söyledi. Mengistu, 2014 savaşından beri Gazze’de tutuluyordu.

Savaş yeniden başlayıp diplomatik girişimler sonuçsuz kaldıktan sonra Kassam unsurları tüneller aracılığıyla tekrar Refah’a döndü ve yer üstündeki pusu bölgelerine geri yerleşti.

rth
İsrailli rehine Avraham Mengistu, Hamas ile İsrail arasında geçen Şubat ayında Refah'ta imzalanan esir değişim anlaşması kapsamında teslim platformunda görülüyor (Reuters)

Mart ayı sonunda itibaren bu kişiler, Ağustos ayına kadar komutanlıklarıyla irtibat hâlinde kaldı. Bu süre zarfında İsrail’in Refah’ı tamamen kontrol altına aldığı yönündeki açıklamalarına rağmen, İsrail güçlerine kayıplar verdiren bir dizi saldırı gerçekleştirdiler.

Bu dönemde Kassam Tugayları “Cehennem Kapıları” adını verdiği operasyonlar dizisini başlattı. Askeri araçların, tuzaklanmış evlerin ve tünel çıkışlarının patlatıldığı saldırılarda yaklaşık 6 İsrail askerinin öldürüldüğü açıklandı. Bu saldırılardan birinde Kassam unsurlarının bir İsrail askerini esir almaya çalıştığı belirtildi.

Hamas, o dönem yürütülen ateşkes müzakerelerinde, Refah Taburu’nun hâlâ sahada aktif olduğuna dair bir mesaj vermeyi hedefliyordu. Buna karşın İsrail’in askeri kaynakları, taburun tümüyle dağıtıldığını savunuyordu.

Doğrulanabilen bilgilere göre, Kassam komutanlarıyla birlikte Refah’ta bulunan savaşçılar yer altı tünellerinde ve yer üstündeki pusu noktalarında toplamda 8 aydan fazla süre geçirdi.

Yiyecek ve suya nasıl ulaştılar?

Ateşkesin ardından İsrail ordusunun kontrolündeki bölgede sıkışan bu savaşçıların iaşesiyle ilgili soruları yanıtlayan saha kaynakları, tünellerde belirli miktarda yiyecek ve suyun önceden stoklanmış olduğunu aktardı.

Kaynaklardan biri, geçmişte benzer şekilde erzakın tükendiği bir savaş deneyimine atıfla, savaşçıların muhtemelen İsrail askerlerinin daha önce kullandığı evlerde bıraktığı yiyeceklerden ya da hasar görmemiş Filistinli evlerindeki malzemelerden faydalanmış olabileceğini söyledi. Sosyal medyada aylar önce paylaşılan, “ev sahiplerinden aldıkları yiyecekler için helallik isteyen Hamas ve İslami Cihad mensuplarının bıraktığı notlar” buna örnek gösterildi.

Kaynaklar, Kassam’ın elit birliklerinin görevleriyle yer altındaki destek gruplarının görevlerinin birbirinden farklı olduğuna da dikkat çekti. Bazılarının lojistik ve ikmal, bazılarının pusu operasyonları yürüttüğü, bazılarının ise farklı gruplar arasında geçiş yaparak doğrudan saha komutanlığı ile temas kurduğu belirtildi.

Öne çıkan komutanlar

İsrail medyasının öldürülmelerinin ardından fotoğraflarını yayımladığı kişiler arasında, Refah’ın doğu tabur komutanı Muhammed el-Bavab, yardımcısı ve aynı zamanda eniştesi İsmail Ebu Lebde, ayrıca elit birlik komutanı Tufik Salim bulunuyor.

Kaynaklara göre Ebu Lebde, Avraham Mengistu’nun teslim edilmesi sürecinde Kızılhaç ekibiyle doğrudan temas kuran isimdi. Bavab ise süreci uzaktan takip etti.

Her iki isim de 2014 savaşında İsrailli subay Hadar Goldin’in kaçırılması operasyonunu yöneten kişiler olarak biliniyor.

df
Kızılhaç araçları, Hadar Goldin'in cenazesini geçtiğimiz kasım ayında Gazze Şeridi'nde taşıyor (Reuters)

İsrail’in öldürdüğü isimler arasında ayrıca, Hamas Siyasi Büro üyesi Gazi Hamad’ın oğlu Abdullah Hamad da bulunuyor. Abdullah Hamad’ın müzakere heyetinin üyesi olduğu, savaş öncesinde Hamas yönetimine bağlı Rubat Askerî Koleji’nden mezun olduğu ve eğitimci olarak görev yaptığı aktarıldı. Abdullah Hamad, kuzeni Ahmed Said Hamad ile birlikte, tünelde Kassam komutanları ve diğer savaşçılarla aynı noktada öldürüldü.

Kaynaklar, Gazi Hamad’ın kardeşi Said Hamad’ın ise 7 Ekim saldırısına katılan damatlarının öldürülmesinin ardından üç kızını İsrail bombardımanında kaybettiğini belirtti.


İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
TT

İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi bugün, İsrail’in Hamas tarafından Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracılığıyla teslim edilen kalıntı örneklerini teslim aldığını duyurdu. Örneklerin adli tıp laboratuvarına gönderilmesi planlanıyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre bir Hamas lideri, hareketin bugün Gazze Şeridi'nde kalan iki cesetten birini teslim edeceğini açıklamıştı.

İsrailli rehine Ran Gvili ve Taylandlı rehine Sudthisak Rinthalak'ın cesetleri halen Gazze'de bulunuyor.

Bu gelişme, İsrail güçlerinin bugün Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nda bir Filistinliyi öldürmesi ve Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde evlerin yıkılması ve bombardımanların devam etmesi ile birlikte gerçekleşti.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, ‘işgal güçlerinin kuzeydeki Cibaliye Mülteci Kampı’na yoğun hava saldırıları düzenlediğini ve kuzey Gazze’de bazı konut binalarını yıktığını’ bildirdi. Ayrıca İsrail’e ait insansız hava araçları (İHA) et-Tuffah mahallesindeki es-Senafur kavşağı yakınlarında Filistinlilerin evlerine bombalar attı ve eşzamanlı olarak yoğun ateş açıldı.


Sudan'dan Rusya'ya cazip teklif: ABD ve AB kızabilir

Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
TT

Sudan'dan Rusya'ya cazip teklif: ABD ve AB kızabilir

Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)

Orduyla paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmaların sürdüğü Sudan'daki askeri yönetim, Rusya'yla daha yakın ilişkiler kurmak istiyor.

Wall Street Journal'ın (WSJ) Sudanlı yetkililere dayandırdığı habere göre, Moskova'ya Afrika'daki ilk deniz üssünü kurması teklif edildi.

Ekimde iletilen teklifin, Rusya'nın 25 yıl boyunca 300 askerini ve 4 savaş gemisini barındırabileceği bir üssü içerdiği aktarıldı.

Port Sudan ya da Kızıldeniz kıyısındaki bir başka yerde yapılabileceği bildirilen üs, bölgedeki kritik ticaret yollarına yakın olacak.

Küresel ticaretin yüzde 12'si, Avrupa-Asya alışverişinde önemli bir yere sahip olan Süveyş Kanalı üzerinden gerçekleşiyor.

WSJ, bunun Çin ve Rusya'yı kıtadaki limanlardan uzak tutmaya çalışan ABD için endişe verici bir gelişme olacağını vurguladı. 

Bu iki ülkenin Afrika'daki limanların kontrolü sayesinde buralarda savaş gemilerini tamir edip yeni silahlarla donatabileceği ve kritik denizyollarını kapatabileceği belirtildi.

Çin de denizaşırı ilk deniz üssünü 2017'de Cibuti'de kurmuştu. Kızıldeniz'i Aden Körfezi'ne bağlayan Babülmendep Boğazı'ndaki üs, bir uçak gemisinin demirleyebileceği kadar büyük.

ABD'nin Afrika'daki en büyük üssü Camp Lemonnier, Çin'inkinden yalnızca 10 kilometre uzaklıkta.

ABD'nin ayrıca Somali'de birlikleri var. 

Kremlin'in, Afrika'nın en büyük üçüncü altın üretici Sudan'dan madencilik konusunda imtiyazlar alabileceği de Amerikan gazetesinin haberinde ifade edildi. 

Sudanlı yetkililer tüm bunlar karşılığında hava savunma sistemleri gibi silahları ucuza almak istiyor.

WSJ, Sudan ordusundan bir yetkilinin, bu anlaşmanın AB ve ABD'yle aralarında sorun yaratabileceğinin farkında olduklarını söylediğini aktardı.

Bu hamlenin Moskova'yı kıtada yeniden güçlendirebileceği de haberde vurgulandı.

Paralı asker şirketi Wagner'in kurucusu Yevgeni Prigojin'in 2023'teki ölümünün ardından Rusya'nın Afrika planları sekteye uğradı.

Rusya Savunma Bakanlığı'na bağlı Afrika Kolordusu, Wagner'in operasyonlarını devralsa da kıtadaki yerini doldurmakta zorlandığı bildiriliyor.

General Abdülfettah Burhan'la işbirliği yapan General Muhammed Hamdan Dagalo, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin soykırımla suçladığı Ömer el Beşir'i 2019'da devirmişti. 

Ülkeyi sivil yönetime döndürme ve 100 bin kişilik paramiliter kuvvet HDK'yi ordu bünyesine dahil etme süreci nedeniyle iki general anlaşmazlığa düşmüş, 2023'te yeniden iç savaş patlak vermişti. 

Yeniden başlayan çatışmaların başlarında Moskova, Dagalo'ya bağlı HDK'yi destekliyordu. 

Başkent Hartum'dan HDK güçlerinin atılmasındaysa Ukrayna rol oynamıştı. 

WSJ, Rusların desteğini yetersiz bulan HDK'nin Kiev'e yanaştığını ve bunun üzerine Moskova'nın da Burhan'a bağlı orduyla ittifak kurduğunu aktarıyor.

Amerikan gazetesinin haberinde İran, Mısır ve Türkiye'nin Sudan ordusuna drone sağladığı da öne sürüldü.

Tahran'dan gelen deniz üssü kurma önerisinin, ABD ve İsrail'in tepkisiyle karşılaşmaktan korkan Hartum yönetimi tarafından geçen sene reddedildiği bildirildi. 

Diğer yandan ABD ve BM, Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) HDK'yi silahlandırmakla suçluyor. BAE ise bu iddiaları reddediyor.

Independent Türkçe, WSJ, AP