Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ok yaydan çıkmıştır ve maksuda ulaşacaktırhttps://turkish.aawsat.com/home/article/2415841/cumhurba%C5%9Fkan%C4%B1-erdo%C4%9Fan-ok-yaydan-%C3%A7%C4%B1km%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1r-ve-maksuda-ula%C5%9Facakt%C4%B1r
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ok yaydan çıkmıştır ve maksuda ulaşacaktır
Ankara/İHA
TT
TT
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ok yaydan çıkmıştır ve maksuda ulaşacaktır
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başkanlığını yaptığı Cumhurbaşkanlığı Kabinesi toplantı sonrasında açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Amaç; özgüven sahibi, büyük ve güçlü Türkiye inşasının önüne geçmektir. Geçemeyeceksiniz, engelleyemeyeceksiniz, ok yaydan çıkmıştır ve maksuda ulaşacaktır” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi sonrasında kameraların karşısına geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına Kurban Bayramı'nı tebrik ederek başladı. Kurban Bayramı için tüm kurumların hazırlıklarını tamamladığını belirten Erdoğan, “Ülkemizde kesilecek büyük ve küçükbaş kurbanlıkların tamamı yerli üretimdir. Gerek kurbanlıkların kontrolü, gerek kesim yerleri, gerek kesim sonrası temizlik hususunda gereken tedbirler ağırlıklı olarak yerel yönetimler vasıtasıyla alınmıştır. Kurban kesim yerlerinde yoğunluk oluşmaması için bayramın ikinci ve üçüncü günlerinin de değerlendirilmesini tavsiye ediyoruz. Yolculuğa çıkacak vatandaşlarımıza dikkatli olmalarını, kurallara riayet etmelerini hatırlatmak istiyorum. Korona virüs salgının devam ettiği şu günlerde gerek kurban keserken, gereken bayramlaşırken temizlik, maske, mesafe kurallarından asla taviz vermeyelim. Sıkıntılı ve zahmetli olduğunu bildiğimiz bu kuralları kendimiz ve sevdiklerimizin sağlığı için harfiyen uygulayalım. İnşallah çoğu gitti, azı kaldı. Salgın dönemini geride bıraktığımızda yaptığımız fedakarlıkların karşılığını ziyadesiyle alacağımız güzel günler bizi bekliyor. Milletimizin salgın dönemindeki istihdam kaybını önlemek ve sosyal destek ihtiyacını karşılamak için çeşitli kalemlerde 26,5 milyar liralık karşılıksız nakit ödeme yaptık” diye konuştu.
Mersin'in Mut ilçesinde yaşanan trafik kazasına da değinen Erdoğan, “Şehit olan askerlerimize rahmet diliyorum, yaralılara şifalar diliyorum” ifadelerini kullandı.
“Gücünün idrakinde bir Türkiye var”
Ortaya çıkan tablonun Türkiye'nin bölgede ve dünyada yaşanan olağanüstü gelişmelere, önüne çıkartılan nice engellere rağmen tarihi bir atılım dönemi içinde olduğunu gösterdiğini belirten Erdoğan, “Vesayet oyunları ile terör örgütlerinin saldırıları ile darbe girişimleri ile siyasi ve ekonomik tuzaklarla yıkılamayan bir ülke oluşumuzu işte hasletlerimize sıkı sıkıya bağlı olmamıza borçluyuz. Bu gerçeği görenler tüm güçleri ile milletimizin birliğine, ülkemizin bütünlüğüne, devletimizin egemenlik haklarına saldırmaktadır. Türkiye'yi hala geçmişin zayıf ve ürkek devleti sananlar bu saldırılarla netice almayı, ülkemizin üzerinde yeniden tahakküm kurmayı hayal ediyorlar. Halbuki artık her alanda alt yapısını geliştirmiş, egemenlik haklarını kullanma iradesine sahip bir Türkiye var. Kendi gerçeklerinin ve gücünün idrakinde bir Türkiye var. Bizim kimsenin hakkında, hukukunda, toprağında, huzurunda, zenginliğinde gözümüz yok. Tek arzumuz ve tüm gayretimiz kendi hakkımızı, hukukumuzu, çıkarlarımızı korumak. Bu anlayışla dayatma ile karşımıza çıkanlara cevabımızı uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru gücümüzle vermekten asla çekinmiyoruz, çekinmeyeceğiz. Müzakere ve adil anlaşmalar yoluyla çözülebilecek meselelerde oldubitti ile ülkemizi dışlamaya kalkanlar her seferinde bu cevapla karşılaşacaklarını bilmelidir” şeklinde konuştu.
“Şehr-i İstanbul'un artık bize tebessümle baktığını tüm kalbimizle hissediyoruz”
Ayasofya'nın Fatih'in vakfiyesine uygun şekilde yeniden ibadete açılmasının Türkiye'nin egemenlik haklarını kullanma konusundaki kararlılığının son örneklerinden birisi olduğunu söyleyen Erdoğan, “Fethin en önemli hatırası olan Ayasofya'nın hangi şartlar altında 500 yıllık camilik vasfından çıkartılarak müzeye dönüştürüldüğünü tartışmanın bir anlamı olmadığına, kalmadığına inanıyorum. Önemli olan bu ulu mabedin asli işlevine, bağlayıcı ve hukuki belge olan vakfiyesinde belirtilen misyonuna dönmüş olmasıdır. Fatih'in 1453 yılındaki camiye çevirdiği Ayasofya artık medeniyetimizin zirve sembollerinden biri olarak milletimize ve tüm Müslümanlara bir ibadethane olarak hizmet vermeyi sürdürecektir. Buradan Müslümanlar dışında Hristiyan alemi de ziyaretlerini yapabilecektir. Hizmetine ömrümüzü adadığımız Şehr-i İstanbul'un artık bize tebessümle baktığını tüm kalbimizle hissediyoruz” açıklamasında bulundu.
567 yıl önce cami sıfatıyla şereflenen Ayasofya'nın sıradan bir müze yerine yapılış amacına uygun şekilde ibadethane olarak kullanılmasının her inançtan insanı mutlu ettiğine inandığını belirten Erdoğan, “Türkiye bugün yeni bir diriliş mücadelesi veriyor. Hiç kimsenin bu ülkenin ve bu milletin istiklaline ve istikbaline el uzatmayı aklından bile geçirememesi için büyük ve güçlü Türkiye'ye inşa ediyoruz” dedi.
Gençlere seslenen Erdoğan, “Gençler, camilerimizi ihmal etmeyin, camilerimizde ne kadar secdeye kapanırsanız camilerimizle birlikte siz de o kadar güçlü olursunuz. Camilerimiz ne kadar bakımsız kalırsa ruh dünyamızdan o kadar uzaklaşıyoruz demektir. Camilerimiz ne kadar sessizliğe gömülürse akıbetimiz o kadar karanlığa gömülüyor demektir. Bunun için Ayasofya'nın yeniden ibadete açılışı, secdelerle yeniden buluşması, camilerden bir caminin hizmete girmesi demek değildir. Bu adımla bir milletin adeta yeniden doğuşuna şahitlik ediyoruz. Bir zamanlar topluca sabah namazları eda ederdik, gençlik olarak lise çağlarımız hep birlikte sabah namazlarına gittik. Şimdi yeniden aynı dönemin, aynı sürecin başlamasının Ayasofya ile çok önemli olduğuna inanıyorum. Cumhurbaşkanınız olarak sizden bunu yine bekliyoruz” diye konuştu.
Ayasofya'da 24 saat esasına uygun 500 kişilik güvenlik ekibinin görev yapacağını belirten Erdoğan, Ayasofya ile birlikte bazı selatin camilerin güvence altına alınması gerektiğinin altını çizdi.
“Amaç, özgüven sahibi, büyük ve güçlü Türkiye inşasının önüne geçmektir”
Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması sürecinde şahit olunan tartışmaların Türkiye'nin diğer alanlarda attığı adımlarla ilgili tartışmalardan hiçbir farkı olmadığını belirten Erdoğan, “Ülkemizde bir kesim yapılan yollara, köprülere, havalimanlarına, hastanelere, barajlara, fabrikalara, yüksek teknoloji atılımlarına, savunma sanayi projelerine ne tepki veriyorsa Ayasofya'ya da o tepkiyi göstermiştir. Aynı kişiler, aynı zihniyet. Dikkat edin saflar aynı, söylemler aynı, mecralar aynı, en önemlisi gayeler aynı. Amaç; özgüven sahibi, büyük ve güçlü Türkiye inşasının önüne geçmektir. Geçemeyeceksiniz, engelleyemeyeceksiniz, ok yaydan çıkmıştır ve maksuda ulaşacaktır. Bu tavrın demokrasi ile çok seslilikle farklılıkları savunmakla hiçbir ilgisi yoktur. Dikili ağacınız bile yok. Boğazın altından tünel geçirirsiniz buna karşı gelirler, Avrasya Tünelini yaparsınız buna karşı gelirler, üçüncü köprüyü yaparsınız buna karşı gelirler, ne yaparsanız yapın hepsine karşı gelirler. Bir şey de siz yapın. Biz sizin gibi değiliz, teşekkür etmesini biliriz. Bu tür tavırlar faşizmin, tahammülsüzlüğün, en kara, en vahşi, en kin ve nefret kokan biçiminin tezahürleridir. Bu tavrın siyasi muhalefetle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Esasen demokrasilerde muhalefete çok büyük işler düşer. Zaten demokrasi güçlü muhalefet varsa güç kazanır. Yıllarca muhalefet saflarında mücadele etmiş bir siyasetçi olarak bu görevlerin ne olduğunu gayet iyi biliyoruz. Muhalefet demek, yapılan her iye, doğrusuna, yanlışına bakmadan karşı çıkmak demek değildir” şeklinde konuştu.
Muhalefetin en az iktidar kadar çalışkan olması, üretken olması, mücadeleci olması, kucaklayıcı olması gerektiğini belirten Erdoğan, “Maalesef ülkemizde böyle bir anlayış da, böyle bir gayret de görmüyoruz. Karşımızdaki tablo şudur; bir tarafta ülkesinin ve milletinin büyümesi, güçlenmesi, gelişmesi, refahı için gecesini gündüzüne katarak çalışanlar ve onları destekleyenler vardır. Kahir ekseriyeti oluşturan bu kesim ülkesinin ve milletinin istiklali, istikbali, güvenliği, huzuru, hedefleri için gerekirse canını ortaya koyma iradesini 15 Temmuz gecesi dost düşman herkese göstermiştir. Diğer tarafta ise ülkesi ve milletinin geleceği için en küçük bir eser üretmemiş, fiili veya fikri katkı ortaya koymamış, çaba göstermemiş insanlar var. Bunlar için, milletimizin Ayasofya'nın asli işlevine kavuşturulması talebinin olduğu gibi, ülkemizin sınırlarının terör örgütleri tarafından kuşatılmasının da, siyasi ve ekonomik tuzaklara maruz kalmamızın bir anlamı yoktur. Bunlar için ülkemizin Doğu Akdeniz'deki, Ege'deki haklarını koruma mücadelesi de aynı hükümdedir. Terör örgütlerine göz kırpan, darbecilere arka çıkan, ülkesini her fırsatta yabancılara şikayet eden, kendilerine millete hizmet için emanet edilen imkanları heba eden bu zihniyetin yaptığı işin adı muhalefet olamaz. Muhalefet olarak ortaya çıkan tüm aktörlere ve gruplara dikkatlice bakılarak şu soruya cevap verilmesini istiyorum, içlerinde ülkeyi yönetmek için eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe, ulaştırmadan tarıma, enerjiden spora herhangi bir alanda dişe dokunur, kayda değer, ayakları yere basan çözüm odaklı, somut teklifler içeren bir program ortaya koyan var mı? Kongre yaptılar, bu kongrede sadece söyledikleri ‘biz geliyoruz.' Nereye geliyorsun, projen var mı, neyi yapıyorsun? Eğitimde, sağlıkta, adalette, güvenlikte, dış politikada neyi yapacaksın, var mı? Yok. Bu soruyu samimi olarak değerlendirip de ‘evet şu var' diyen birisine biz rastlamadık. Böyle bir aktör de böyle bir ekip de yok. Muhalefet adına yaptıkları tek şey, bizi ve hükümetimizi çoğu defa da iftiraya varan yalanlarla kötülemektir, karalamaktır. Tenkit ile iftira arasındaki sınırı ortadan kaldıran bu anlayışı şiddetle reddediyoruz. Hayatımızın hiçbir döneminde mükemmel olduğumuzu, her şeyin en iyisini yaptığımızı iddia etmiyoruz. Hep çabaladık, gayret ettik, koştuk ama eser ortaya koyduk” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi sonrasında kameraların karşısına geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan, fındık alım fiyatlarını açıkladı. Emekli, engelli ve öğrencilerin ödemelerinin bayram öncesi yapılacağını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu bayramda altıncı defa 12,4 milyon emeklimize biner lira bayram ikramiyelerini ödüyoruz. Bugüne kadar ödediğimiz bayram ikramiyesi tutarı, bunu muhalefeKretin aklında iyi tutması lazım, 64,2 milyar liradır. Engelli ve yaşlı aylıkları ile evde bakım ücretlerini de bayramı beklemeden hesaplara yatırıyoruz. Yükseköğrenim öğrencilerimizin kredi ve burs ödemelerini de bayram öncesi tamamlayacağız. Bu kapsamda 1 milyon 55 bin öğrencimize 603 milyon liranın üzerinde ödeme yapacağız. Memurunun maaşını ödeyemeyen kişiler vardı biliyorsunuz, bunlar şimdi muhalefette” diye konuştu.
Çiftçilerin alın terlerinin haklarını vermek için destekleme ödemelerini sürdürürken, TMO'nun alım fiyatlarının da memnuniyet verici seviyelerde gerçekleşmesine özen gösterdiklerinin altını çizen Erdoğan, “Hububat ve bakliyat ile çay alım fiyatlarını açıklamıştık, bugün de ülkemizin önemli üretim kalemlerinden olan fındık alım fiyatlarını belirledik, onu açıklayacağım. Geçtiğimiz yıl TMO 16,5-17 lira kilogram fiyatı üzerinden alıma çıkmıştı. Bu siyasete düşme eğilimi gösteren fındık fiyatları sezon içinde 18-20 lira civarında seyretmiş, böylece üretici alın terinin karşılığını alabilmişti. Fındık ihraç fiyatının kilogramda 5,8 dolardan 6,72 dolara yükselmesi ile ülkemiz ilave 300 milyon dolar gelir elde etti. Toplam fındık ihracatımız da 2,2 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu rakamları bilmeyenler, bilseler de ne anlama geldiğini kavrayamayanlar, tamamı yalan veya yanlış olan bilgilerle milletimizin kafasını karıştırmak için sürekli uğraşıyor. İster cehaletten, ister art niyetten kaynaklansın, bu tür hezeyanları bir kenara bırakıyoruz” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, fındık fiyatlarını şu şekilde açıkladı:
“Yüzde 50 sağlam iç esasına göre Giresun kalite kabuklu fındık için TMO'nun kilogram alış fiyatı 22,5 liradır. Levant kalite kabuklu fındık için ise bu fiyat kilogramda 22 liradır. Ayrıca yüksek randımanlı fındık tesliminde ortalama kilogram başına 1 lira, alan bazlı mazot bazlı desteği olarak da kilogram başına 2 lira destekleme ödemesi yapıyoruz. Böylece fındık üreticisinin kilogramdaki kazancını 25 ila 25,5 lira düzeyine yükseltmiş oluyoruz. Muhalefet, rakamları iyi tespit et, iftiraya yönelme.”
Von der Leyen: Avrupa kendi güvenliği için sorumluluk almalıhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5220419-von-der-leyen-avrupa-kendi-g%C3%BCvenli%C4%9Fi-i%C3%A7in-sorumluluk-almal%C4%B1
Von der Leyen: Avrupa kendi güvenliği için sorumluluk almalı
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen bugün yaptığı açıklamada, Avrupa’nın kendi güvenliği için sorumluluk alması gerektiğini söyledi. Strasbourg’da Avrupa Parlamentosu’na hitap eden Von der Leyen, “Bu artık bir seçenek değil, bir zorunluluk” dedi.
Avrupa’nın başkalarının dünyaya bakışını belirlemesine izin vermesinin kendisine yakışmadığını vurgulayan Von der Leyen, ABD’nin ulusal güvenlik stratejisinde Avrupa’nın küresel gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payının gerilediğine işaret edilmesinin doğru olduğunu, ancak ABD’nin de ‘aynı yolda ilerlediğini’ ifade etti.
Von der Leyen, bu hafta yapılacak kritik zirve sırasında Avrupa Birliği’nin (AB) Ukrayna’nın finansmanı konusunda karar alması gerektiği uyarısında bulundu. Liderlerin, dondurulmuş Rus varlıklarının kullanılmasına yönelik bir planı onaylamaları yönünde baskı altında olduğunu belirten Von der Leyen, AB milletvekillerine hitaben, “Avrupa’nın savunulması için Ukrayna’nın savunmasını desteklemekten daha önemli bir adım yoktur. Bunu güvence altına almak için önümüzdeki günler belirleyici olacak. Ukrayna’nın mücadelesini nasıl finanse edeceğimizi seçmek bize düşüyor” dedi.
Ukrayna’nın Rusya ile savaşında önümüzdeki iki yıl boyunca finansmanının sağlanması, perşembe ve cuma günleri Brüksel’de düzenlenecek AB devlet başkanları zirvesinin ana gündem maddelerinden birini oluşturuyor.
Bu kapsamda değerlendirilen seçenekler arasında, büyük bölümü Belçika’da Euroclear tarafından yönetilen ve Avrupa’da dondurulmuş bulunan Rusya Merkez Bankası varlıklarının, Ukrayna için 90 milyar euroluk bir ‘yeniden inşa kredisinin’ finansmanında kullanılması yer alıyor.
AB’ye üye 27 ülkenin büyük çoğunluğu bu seçeneği desteklerken, Belçika olası Rus misillemelerinden endişe etmesi ve bir sorun yaşanması halinde sonuçları tek başına üstlenmek istememesi nedeniyle plana karşı çıkıyor.
Son olarak gündeme gelen formül, 27 üye ülke ile AB’nin Belçika’ya garanti vermesini öngörüyor, ancak Brüksel bu garantilerin hâlâ yetersiz olduğu görüşünde.
Von der Leyen, söz konusu adımın aynı zamanda Ukrayna’nın ‘gerçek, adil ve kalıcı bir barışı güvence altına alma kapasitesini güçlendirmeyi; Ukrayna’yı ve Avrupa’yı korumayı’ hedeflediğini belirtti. Açıklama, Rusya’nın Şubat 2022’de başlattığı savaşı sona erdirmeye yönelik müzakerelerin yoğunlaştığı bir dönemde yapıldı.
İsrail Batı Şeria'da geniş çaplı gözaltı ve baskın operasyonu gerçekleştirdihttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5220400-i%CC%87srail-bat%C4%B1-%C5%9Feriada-geni%C5%9F-%C3%A7apl%C4%B1-g%C3%B6zalt%C4%B1-ve-bask%C4%B1n-operasyonu-ger%C3%A7ekle%C5%9Ftirdi
İsrail Batı Şeria'da geniş çaplı gözaltı ve baskın operasyonu gerçekleştirdi
Batı Şeria'nın Tulkerim kentindeki İsrail ordusu personeli (AP)
İsrail ordusu bugün Batı Şeria’nın farklı bölgelerinde geniş çaplı gözaltı ve baskın operasyonu başlattı.
Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığına göre Beytüllahim’deki İsrail güçleri, yaşlı bir kişi de dahil olmak üzere sekiz Filistinliyi gözaltına aldı ve bir kişiyi İsrail istihbaratıyla görüşmeye çağırdı.
Cenin’de ise İsrail özel birlikleri kentin doğu mahallesine girerken, ordudan takviye güçler bölgeye sevk edildi. Bir ev askerî karakol haline getirilirken, başka bir ev kuşatma altına alındı.
WAFA’ya konuşan kaynaklar, İsrail güçlerinin Filistinliler arasında geniş çaplı gözaltı ve sorgulama operasyonları yürüttüğünü bildirdi.
İsrail güçleri, El Halil’de de birçok Filistinliyi gözaltına aldı; el-Favvar ve el-Arrub mülteci kampları ile Yatta kasabası dahil olmak üzere çok sayıda bölgede evlere baskın düzenledi.
Nablus’un eski şehrine de giren İsrail ordusu, el-Akabe mahallesini bastı ve Ra’su’l Ayn bölgesinin çevresinde geniş güvenlik önlemi aldı.
Ayrıca Tulkerim kentinde dört Filistinli gözaltına alındı; bunlardan üçü eski tutukluydu. Ramallah’ın doğusu ve kuzeyinde yer alan Ayn Yabrud kasabası ve el-Celzun Mülteci Kampı’ndan da çok sayıda kişi gözaltına alındı.
Kudüs’te ise İsrail ordusu, kuzeydoğudaki Anata kasabasından bir grup Filistinliyi gözaltına aldı. Yerel kaynaklar, gözaltına alınanların kimliklerinin henüz belirlenemediğini bildirdi.
ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi: Yeni dünyada “mutlak silah” olarak teknolojihttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5220398-abd-ulusal-g%C3%BCvenlik-stratejisi-yeni-d%C3%BCnyada-%E2%80%9Cmutlak-silah%E2%80%9D-olarak-teknoloji
ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi: Yeni dünyada “mutlak silah” olarak teknoloji
Nvidia CEO'su Jensen Huang, Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte (AFP)
Marco Mossad
ABD, 4 Aralık 2025 tarihinde, Kongre'nin talepleri doğrultusunda, dış politika, ekonomi, ulusal güvenlik, savunma ve uluslararası ilişkiler alanlarında devletin genel yönelimini özetleyen bir referans belgesi olarak ‘Ulusal Güvenlik Stratejisi'ni yayınladı. Bu strateji, geleneksel olarak Savunma Bakanlığı’ndan (Pentagon) Hazine Bakanlığı'na, Dışişleri Bakanlığı'ndan teknoloji devlerine kadar ABD kurumlarına yol gösteren bir pusula görevi görüyor.
Stratejinin yer aldığı belge, ABD’nin güç inşasının temel direği olarak teknolojiye ne kadar önem verdiğini ortaya koyan ilk belge değilse de Beyaz Saray'daki herhangi bir yönetim tarafından yayınlanan en ciddi ve önemli siyasi belgelerden biri. Çünkü etkileri teorik çerçevenin ötesine geçerek gücün kavramının pratik olarak yeniden tanımlanmasına kadar uzanıyor.
ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin bu yeni versiyonu, ABD’nin gücünün öncelenmesinde açıkça niteliksel bir değişim olduğunu yansıtıyor. Geleneksel askeri güç ve diplomatik nüfuz, artık ön planda değil, bunun yerine teknoloji genel stratejik denklemin merkezine yerleştirildi. Belge, ABD'nin karar alma çevrelerinde, 21. yüzyılda güç dengesinin yalnızca uçak gemisi veya askeri üs sayısıyla değil, teknolojik üstünlüğün anahtarlarına sahip olmak ve devletin inovasyon, üretim ve bilgi zincirlerini kontrol etme kabiliyetiyle belirleneceği yönünde artan bir farkındalık olduğunu ortaya koyuyor.
Mutlak silah olarak teknoloji
Strateji, teknolojiyi ekonomik, askeri, finansal veya jeopolitik açıdan ABD'nin uluslararası sistemdeki konumunu belirleyen ‘mutlak silah’ olarak ele alıyor.
Strateji hem açıkça hem de dolaylı olarak yapay zeka (AI), yarı iletkenler, ileri enerji teknolojisi, siber altyapı ve uzay gibi alanların kontrolünün artık sadece teknolojik üstünlük meselesi değil, en üst düzeyde ulusal güvenlik meselesi olduğunu savunuyor.
Bu araçlara sahip olan ve bunların geliştirilmesi ve düzenlenmesini tekelinde tutanlar, gelecekteki küresel düzenin kurallarını şekillendirebilecek, büyüme eğilimlerini kontrol edebilecek ve diğer ülkelerin kararlarını etkileyebilecek. Dolayısıyla teknoloji bu stratejide izole bir teknik sektör veya ayrı bir ekonomik dosya olarak değil, küresel ekonominin yönetilmesinden ittifakların kurulmasına, çatışmaların yönetilmesine ve hatta ABD’nin uluslararası sistem üzerindeki hegemonyasının sürdürülmesine kadar Amerikan gücünün çeşitli alanlarına nüfuz eden yapısal bir unsur olarak yer alıyor.
ABD’nin yeni güvenlik stratejisi vizyonunda teknoloji, artık sadece gücü destekleyen bir araç değil, Amerikan gücünün gelecekte inşa edileceği temel ve şiddetli teknolojik rekabet ve hızlı stratejik değişimlerin olduğu bir dünyada ABD’nin konumunu korumak için anahtar rol oynayan bir unsur haline geldi. Yine bu stratejide teknoloji ayrı bir başlık veya bağımsız bir sektör olarak değil, endüstriyel ve finansal ekonomiden dış politikaya, jeopolitiğe ve son olarak da militarizasyon ve askeri üstünlüğe kadar bu yeni stratejinin çoğu temasının iç içe geçmiş bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.
Yeni strateji, teknolojiyi ABD’nin ekonomik, askeri, finansal ve jeopolitik gücünün temel silahı olarak ele alıyor.
Bu ağır vurgu, ABD’nin teknolojiye sadece destekleyici veya ikincil bir unsur olarak değil, kapsamlı gücünün temel aracı olarak ne kadar güvendiğini açıkça yansıtıyor.
Stratejiye göre ABD ekonomisi teknolojik liderliğe dayanıyor. Ulusal güvenlik, dijital üstünlüğe, aynı şekilde askeri caydırıcılık geleneksel silahlara olduğu kadar artık yapay zeka, otonom sistemler ve siber uzaya da bağlı.
Yeni stratejinin açıklandığı belge boyunca teknoloji, ekonomi, siyaset, jeopolitik, militarizasyon ve askeri üstünlük gibi birbiriyle ilişkili çeşitli alanlardan bahsediliyor ve ABD yönetiminin teknolojiye verdiği önemi ve onu kapsamlı gücün temel bir aracı olarak ne kadar kullandığını açıkça yansıtıyor.
Belge, teknolojiyi ABD'nin ekonomik, askeri, finansal ve jeopolitik gücünün merkezi silahı olarak ele alırken yapay zeka, mikroçipler, enerji teknolojisi, siber sistemler ve uzayı kontrol edenlerin gelecekteki dünya düzeninin özelliklerini şekillendireceğini açıkça belirtiyor.
Dolayısıyla, teknoloji bu stratejide izole bir teknik sektör olarak değil, ekonomi, siyaset, jeopolitik, militarizasyon ve ABD'nin uluslararası sistemdeki hakimiyetinde aktif ve mevcut bir unsur olarak yer alıyor. Belgeyi özetleyecek olursak teknolojinin artık destekleyici bir araç değil, gelecekte ABD'nin gücünün temeli haline geldiğini söyleyebiliriz.
Siyasi gücü yönetmek ve yeniden şekillendirmek için bir araç
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre ABD’nin ulusal güvenlik stratejisi, Amerikan siyasi düşünce yapısı içinde teknolojinin konumunda açık ve köklü bir değişimi yansıtıyor. Teknoloji artık kamu politikasına yardımcı veya tamamlayıcı bir unsur olarak değil, siyasi karar alma sürecinin ayrılmaz bir parçası ve yurt içindeki iktidar kavramının yeniden tanımlanmasının ve yurt dışındaki nüfuz ve iktidar araçlarının yeniden şekillendirilmesinin dayandığı ana sütunlardan biri olarak görülüyor.
Yapay zeka ve dijital yapıları yalnızca modern teknolojiler olarak görmeyen bu strateji, bunları siyasi alandan ayrı, izole bir teknik konu olarak değil, devlet yönetiminin bir yönetim unsuru ve gelecekte şekillenecek uluslararası sistemin temel belirleyicisi olarak ele alıyor. Yurt içinde, strateji, devletin karşı karşıya olduğu tehditlerin artık klasik anlamda geleneksel veya askeri nitelikte olmadığı, aksine bunların büyük bir kısmının artık dijital alanda yoğunlaştığına dair artan bir farkındalıktan kaynaklanıyor.
Siber saldırılar, bilgi savaşı, dijital platformlar aracılığıyla kamuoyunu etkileme girişimleri, kritik altyapıyı hedef alma ve hackleme, devletin iç istikrarının özünü etkileyen doğrudan siyasi çatışma araçları haline geldi.
Böylece, yapay zeka, yalnızca üretken bir teknoloji veya ekonomik verimliliği artırmanın bir aracı olmaktan çıkıp, erken izleme yeteneklerini, gelişmiş analizi, tehdit tahminini ve krizlere hızlı tepki vermeyi destekleyerek devleti korumak için bir siyasi ve güvenlik aracına dönüşüyor. Böylece siber güvenlik ve yapay zeka, yalnızca ayrı sektörel politikalar veya sınırlı teknik programlar olmaktan çıkıp, iktidar sisteminin ayrılmaz bir parçası haline geliyor.
NVIDIA CEO'su Jensen Huang, NVIDIA Grafik İşlem Teknolojisi Konferansı'nın açılış konuşmasını yaparken (AFP)
Bu değişim için modern devlette egemenlik kavramının kapsamlı bir şekilde yeniden tanımlanması gerekiyor. Devlet artık yalnızca coğrafi sınırlarını korumakla ilgilenmiyor, aynı zamanda verilerini, dijital ağlarını ve algoritmalarını da koruma sorumluluğunu da taşıyor. Çünkü bu unsurlar üzerindeki kontrol, kamusal alanı kontrol etmek ve yönetmek için bir ön koşula dönüştü. Böylece stratejide yansıtılan siyasi vizyonda teknoloji, yüksek derecede karmaşıklık, değişkenlik ve hızlı değişimle karakterize edilen bir iç ortamda, kontrol ve düzenleme aracı ve güvenlik gereklilikleri ile özgürlüklerin korunması arasındaki hassas dengeyi yönetme aracı haline geldi.
ABD, ülkenin dijital altyapısını inşa etmek ve modernize etmek amacıyla bir dizi karar ve önlem aldı. Bu önlemler arasında, gelişmiş yapay zeka modellerini barındırmak ve işletmek için kurumsal kapasitenin genişletilmesi de yer alıyor.
Bu yaklaşım stratejik metinler veya genel teorik çerçeveyle sınırlı kalmamış, sürekli bir icra yoluna dönüştü. Washington’ın çeşitli devlet kurumlarında yapay zeka kullanımını yaygınlaştırma çabasını yansıtan yeni bir duyuru yapılmayan hafta neredeyse geçmiyor. ABD yönetimi, bu teknolojinin devlet kurumlarına entegrasyonunu hızlandırmayı amaçlayan geniş kapsamlı girişimler ve eylem planları açıkladı. Bu girişimlerin en öne çıkanlarından biri, Donald Trump'ın başkanlığı döneminde başlatılan Ulusal Yapay Zeka Planı’ydı. Bu plan, yapay zekayı hem askeri hem de sivil sektörlerde kurumsal bir çalışma ayağına dönüştürmek, onu doğrudan ulusal güvenlik meseleleriyle ve diğer uluslararası güçler karşısında ABD ekonomisinin rekabet gücüyle ilişkilendirmek amacıyla formüle edildi.
Başkan Trump'ın 11 Aralık Perşembe günü imzaladığı, yapay zeka modellerinin kullanımını ve geliştirilmesini sınırlayan yerel düzenlemeler yapmaya çalışan eyaletlere federal kısıtlamalar ve yaptırımlar uygulayan son başkanlık kararı, bu değişimin niteliğini daha net bir şekilde ortaya koydu. Buna göre Beyaz Saray artık yerel düzenlemeleri yapay zeka alanında ulusal üstünlüğe yönelik doğrudan bir tehdit olarak görüyor ve bu sektördeki karar alma sürecini merkezileştirerek federal politikanın tek referans noktası olmasını sağlıyor. ABD yönetiminin yapay zekayı yalnızca teknik bir proje olarak değil, eyalet düzeyinde herhangi bir yavaşlamadan veya parçalanmadan korunması gereken stratejik bir araç olarak gördüğü açıkça anlaşılıyor.
Kurumsal geçiş sürecinin tamamlanması
ABD sahnesinde tüm bu adımların yanında ülkenin dijital altyapısını inşa ve modernize etmek, gelişmiş yapay zeka modellerini barındırmak ve işletmek için kurumsal kapasiteyi geliştirmek, ayrıca bilgi güvenliği ve veri koruma politikalarını gözden geçirmek ve güncellemek amacıyla bazı kararlar ve önlemler alındı. Bu adımlar, ABD’li yetkililer arasında yapay zekanın artık ertelenebilecek bir teknik konu veya daha sonra ele alınabilecek bir gelecek seçeneği olmadığı, aksine yönetimin temellerini, ulusal güvenlik gerekliliklerini ve Amerikan ekonomisinin küresel liderlik konumunu sürdürme yeteneğini doğrudan etkileyen günlük bir öncelik haline geldiğinin açık bir şekilde kabul edildiğini gösteriyor.
Pentagon’un ‘GenAI.mil’ platformunun kurulduğunu duyurması, bu hızlanan gidişatın pratik ve doğrudan bir yansıydı. Bakanlık, askeri, sivil veya yüklenici tüm çalışanlarına güvenli bir yapay zeka aracı sunarken bu aracın, günlük iş akışlarına derhal entegre edilmesi gerektiğine dair üst düzey liderlerin açık talimatlarını da ekledi.
Bu karar, askeri yönetim araçlarına yönelik basit bir teknik güncelleme veya iyileştirme olarak yorumlanamaz; aksine, yapay zekanın çeşitli düzeylerde karar verme, stratejik analiz, planlama ve operasyon yönetiminin günlük ritminin bir parçası haline getirilmesine yönelik tam bir kurumsal dönüşümü ortaya koyuyor. Bu eğilim, dijital enerji, bulut bilişim ve yapay zeka modellerinin düzenlenmesi alanlarındaki paralel hareketlerle bir araya geldiğinde, Washington'ın sınırlı bir teknik deneyde bulunmadığı, devletin, kurumlarının doğasının ve operasyon araçlarının kapsamlı bir stratejik dönüşümünü yönettiği açıkça gözlemlenebiliyor.
Dışarıdan bakıldığında, bu strateji teknolojiyi uluslararası sistemi yeniden düzenlemenin merkezi bir aracı olarak ele alıyor gibi görünüyor. Bu, sadece doğrudan askeri veya ekonomik kullanımlar yoluyla değil, aynı zamanda küresel standartların ve çalışma kurallarının dayatılması yoluyla da gerçekleşiyor. ABD, yalnızca teknolojik ürünleri veya dijital çözümleri ihraç etmekle kalmayıp, yapay zeka, siber güvenlik, bulut altyapısı ve ileri teknolojiler alanlarında Amerikan standartlarına dayalı entegre bir dijital yönetişim modelini de ihraç etmeyi amaçlıyor. Bu mantığa göre bu standartları kabul eden ülkeler otomatik olarak Amerikan sistemine entegre olur ve ekonomik, siyasi ve teknolojik ağlarının bir parçası olurken, bunları reddeden veya bunlara uymayan ülkeler hem siyasi hem de teknolojik olarak marjinalleşir.
Rekabet, küresel tedarik zincirleri üzerindeki teknik veya ticari bir anlaşmazlıktan, uluslararası sistem içindeki bağımlılığın doğası üzerine yapısal bir çatışmaya doğru kayıyor.
Bu çerçevede ABD için Çin, stratejide yansıtılan siyasi vizyonda en önemli teknolojik rakip konumunda. Pekin ile rekabet, geleneksel bir ticaret çatışması veya pazar payı anlaşmazlığı olarak değil, küresel teknolojinin geleceğini tanımlama, işleyiş kurallarını belirleme ve yönetim standartlarını belirleme gücüne sahip olanın kim olduğu konusunda yapısal bir çatışma olarak sunuluyor. Bu da Washington’ın ileri elektronik çipler, hassas teknoloji, ve yapay zeka sistemlerinin ihracatına uyguladığı katı kısıtlamaları açıklıyor. Söz konusu kısıtlamalar, Çin'in teknolojik yükselişini yavaşlatmayı ve önümüzdeki on yıllarda uluslararası dijital sistemde belirleyici veya düzenleyici bir güç haline gelmesini önlemeyi amaçlayan uzun vadeli bir siyasi stratejinin parçası.
ABD ve Çin arasında, NVIDIA'nın gelişmiş H200 bilgisayar çipleri ile ilgili yaşanan tartışma, bu bağlamda derin bir siyasi önemi ortaya koyuyor. Washington’ın bu çiplerin ihracatına kısmen de olsa kapı açmayı kabul etmesi, yüzeysel olarak Çin'e uygulanan teknolojik sınırlama politikası içinde taktiksel bir esneklik ifadesi gibi görünüyordu. Ancak Çin'in bu hamleye verdiği temkinli yanıt, kısa vadede daha yüksek maliyetlere katlanmak veya daha düşük verimlilik seviyelerini kabul etmek anlamına gelse bile, Amerikan teknolojisine olan uzun vadeli yapısal bağımlılığını azaltmaya dayalı farklı bir stratejik yaklaşımı yansıtıyordu. Çatışmanın artık yalnızca yasaklar, izinler ve ihracat kısıtlamalarıyla değil, stratejik ayrışma ve bağımsız ve uygulanabilir teknolojik sistemler kurma becerisiyle ilgili daha derin bir mantıkla yönetildiği aşikar.
Paralel teknolojik alan
Bu anlamda rekabet, küresel tedarik zincirleri üzerindeki teknik veya ticari bir anlaşmazlıktan, uluslararası sistem içindeki bağımlılığın doğası üzerine yapısal bir çatışmaya dönüşüyor. ABD, teknolojiyi ekonomik ve dijital ekosistemi içinde entegrasyonu dayatmak için bir araç olarak kullanıyor ve ülkeleri ve şirketleri kendi standartlarına ve altyapısına bağlıyor.
Buna karşılık Çin, alternatif standartlar ve üretim zincirlerine dayalı paralel bir teknolojik alan oluşturarak bu entegrasyonu kırmaya ve stratejik kırılganlığını azaltmaya çalışıyor. Bu değişim, uluslararası sistemin küreselleşmenin hâkim olduğu on yıllar boyunca süren karşılıklı bağımlılık aşamasından, ekonomik ve teknik ilişkilerin ulusal güvenlik ve jeopolitik rekabet hususlarına göre yeniden şekillendirildiği, siyasi güdümlü teknolojik parçalanma olarak tanımlanabilecek yeni bir aşamaya geçişini yansıtıyor.
ABD Başkanı Donald Trump ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) zirvesi kapsamında gerçekleşen ikili görüşmenin ardından Gimhae Uluslararası Havalimanı'ndan ayrılırken (Reuters)
Bu açıdan bakıldığında, teknoloji ABD stratejisi içinde yalnızca ayrı bir teknik veya ekonomik konu olarak değil, politika kendisini yeniden yapılandırmak için merkezi bir araç olarak görülmeli. Yurt içinde teknoloji, kamusal alanı yeniden düzenlemek, dijital alanı kontrol etmek ve devletin kontrol ve yönetim kapasitesini güçlendirmek, dış politikada ise ittifakları yeniden şekillendirmek, düşmanların hareketlerini kısıtlamak ve yeni uluslararası düzenin kurallarını ve normlarını dayatmak için kullanılır. Bu vizyona göre teknoloji artık sadece siyasete hizmet eden bir araç değil, siyasetin yeniden şekillendirildiği ve derin ve hızlı stratejik dönüşümler geçiren bir dünyada güç dengesinin belirlendiği yapısal bir çerçeve haline geldi.
Yapay zeka ve teknolojinin ABD ulusal güvenlik stratejisindeki yeri, ekonomik büyümeyi destekleyen basit araçlar olmaktan çıkıp, ABD ekonomisinin yeni biçiminde dayandığı gerçek motor olmaya doğru ilerliyor. Strateji, teknolojiyi diğer sektörlerden ayrılabilen ayrı bir üretim sektörü olarak değil, ekonomik büyümenin dayandığı, yatırım modellerinin oluştuğu ve ABD pazarının rekabet gücünün ulusal ve uluslararası düzeyde belirlendiği görünmez bir altyapı olarak ele alıyor. Buradan yola çıkıldığında yapay zeka, yarı iletkenler, ileri enerji ve bulut bilişim ekonomisinden bahsetmek, ABD ekonomisinin çevresi veya marjları hakkında değil, ekonominin kalbinde yer alan konular hakkında konuşmak anlamına geliyor.
Strateji içindeki teknolojiye yaklaşım, ayrıntılı bir nicel ekonomik analizden ziyade, öncelikle politik ve stratejik nitelikte.
2025 yılında yayınlanan ekonomik göstergeler, bu teknolojik dönüşümün boyutunu açıkça ortaya koyuyor. Fortune dergisi tarafından yayınlanan bir analize göre yapay zeka teknolojileriyle ilgili veri merkezleri ve bilgi işlem altyapısına yapılan yatırımlar, yılın ilk yarısında ABD’nin gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) büyümesine yaklaşık yüzde 92’lik bir katkıda bulundu. Dijital altyapıdaki bu hızlı büyüme olmasaydı, ekonomik büyüme neredeyse sıfıra düşecekti. Bunun yanında, teknoloji sektöründe uzmanlaşmış önde gelen araştırma şirketlerinden biri olan Forrester Research tarafından yayınlanan bir rapora göre ABD'nin bilgi teknolojisi harcamaları 2025 yılında yaklaşık 2,7 trilyon dolara ulaştı. Bu rakam, teknolojinin çağdaş ABD ekonomisinin ana dayanaklarından biri haline geldiğini açıkça gösterdi.
Elektronik çipleri temelini oluşturan yarı iletken sektörü, ABD’de istihdam ve endüstriyel büyümenin de önemli bir itici gücü haline geldi. Bu sektör, 2025 yılına kadar tedarik zincirleri, mühendislik tasarımı, lojistik ve ilgili endüstrilerde milyonlarca dolaylı istihdamın yanı sıra yüz binlerce doğrudan istihdamı destekliyor. Bu anlamda, çip ekonomisi artık sadece bir yüksek teknoloji endüstrisi değil, aynı zamanda işgücü piyasasını, yatırım hacmini, ihracatı ve ekonomik güvenliği etkileyen entegre bir ekonomik sisteme dönüşmüş durumda.
ABD’nin 2025 Ulusal Güvenlik Stratejisi, ülkenin ekonomik ve güvenlik geleceği vizyonunda teknoloji ve yapay zekaya merkezi bir yer verse de belge bu sektörün gerçek büyüklüğünü veya ABD ekonomisi üzerindeki doğrudan etkisinin boyutunu açıklığa kavuşturan ayrıntılı sayısal veriler veya ekonomik göstergeler sunmuyor. Teknolojiyi egemen bir araç ve yeniden sanayileşme, tedarik zincirlerinin güvenliğini sağlama ve ABD ekonomisinin kapasitesini artırma için temel bir dayanak olarak ele alan strateji, teknolojiyi egemen bir araç ve yeniden sanayileşme, tedarik zincirlerinin güvenliğini sağlama ve uzun vadeli rekabet gücünü artırma için temel bir unsur olarak görüyor, ancak kesin finansal ayrıntılara girmeden genel eğilimleri özetleyen genel bir rehber olmaya devam ediyor.
Strateji, teknolojiyi ayrıntılı nicel ekonomik analizlerden ziyade, öncelikle siyasi ve stratejik bir bakış açısıyla ele alıyor. Yapay zeka, otonom sistemler ve ileri teknolojilerin geliştirilmesi gerektiğini vurgulasa da ne kadarlık bir yatırım yapılması gerektiğini belirtmiyor ve kesin finansal oranlar veya tahminler sunmuyor. Ekonomik boyuta değindiğinde bile, ticaretin yeniden dengelenmesi, ulusal sanayinin desteklenmesi ve inovasyonun korunması gibi kavramlara odaklanmakta, ancak ABD’deki teknoloji ekonomisinin gerçek ağırlığını yansıtan net rakamlar vermiyor.
Rakamların kasıtlı olarak yer almaması, teknolojinin ekonomik itici güç olarak öneminin küçümsenmesini değil, kapsamlı bir ekonomik rapor sunmaktan ziyade kamu politikasına rehberlik etmeyi ve ulusal öncelikleri belirlemeyi amaçlayan ulusal güvenlik stratejisinin doğasını yansıtıyor. Dolayısıyla bu sektörün gerçek etkisini ölçmek için bağımsız raporlara ve analizlere güvenilmesi gerekiyor. Örneğin, veri merkezi yatırımlarının 2025'in ilk yarısında ABD ekonomik büyümesinin ana itici gücü olduğunu veya bilgi teknolojisi harcamalarının aynı yıl rekor seviyelere ulaştığını gösteren veriler, ABD ekonomisinin özünde teknoloji odaklı bir ekonomi haline geldiğini teyit ediyor.
Askeri eksen
Amerikan stratejisi, teknolojinin modern askeri gücün özü haline geldiği ve askeri üstünlüğün artık geleneksel silahların büyüklüğüne veya savaş platformlarının sayısına bağlı olmadığı, daha çok savaşı yönetebilen ve onun hızını ve seyrini belirleyebilen akıllı yeteneklere sahip olmaya bağlı olduğu yönündeki net bir vizyona dayanmıyor. Bu bakış açısına göre üstünlük sadece silahın türüyle değil, aynı zamanda geliştirilme hızı, modernizasyon esnekliği ve devletin ileri teknolojiyi rakiplerini geride bırakacak bir hızda askeri sistemine entegre etme kabiliyetiyle de ölçülür. Bu yüzden belge, yapay zeka, insansız sistemler, uzay ve ileri düzey bilgi işlem teknolojilerini, ABD ile Çin arasındaki güç dengesini yeniden şekillendirmede kritik unsurlar olarak ele alıyor.
ABD Başkanı Donald Trump imzaladığı bir başkanlık kararını gösterirken (AFP)
Strateji, Çin’in tehdidinin sadece silahlı kuvvetlerinin sayısal genişlemesinden değil, aynı zamanda ordusunun yapısal dönüşümünün doğasından da kaynaklandığını, operasyonel yapısının yapay zeka ve insansız sistemler etrafında yeniden şekillendirildiğini belirtiyor. Bu değerlendirme, Pentagon’un Çin'in askeri gücü hakkındaki 2023 yılı raporunda yer alan bulguları da destekliyor. Söz konusu rapor, Pekin'in, Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun modernizasyonunun temel direği olarak, keşif, elektronik savaş, ateş kontrolü ve insansız araçların geliştirilmesi dahil olmak üzere, savaş sistemlerine yapay zeka entegre etmek için büyük yatırımlar yaptığını teyit ediyor. RAND Corporation tarafından geçtiğimiz ağustos ayında Çin ordusunda insanlı ve insansız sistemlerin entegrasyonu konsepti üzerine yayınlanan bir çalışma, Pekin'in hız, dikkat dağınıklığı ve çoklu saldırı eksenlerine dayalı taktiksel üstünlük elde etmek amacıyla, manevra yapabilen ve insanlı platformlarla koordinasyon kurabilen insansız hava araçları (İHA) filolarını kullanmaya dayalı yeni bir operasyonel model oluşturmaya çalıştığını gösterdi. Çin'in bu eğilimi, gelecekteki askeri kapasitesinin temel bileşeni olarak yapay zeka ve otonom araçlara dayanan bir savaş tarzına yöneldiğini yansıttı.
Stratejinin açıklandığı belge, teknolojik üstünlüğün korunmasının, özellikle elektronik çipler ve hassas bileşenler alanlarında bağımsız ve dayanıklı bir savunma sanayi tabanına sahip olmaktan ayrılamayacağını vurgulayarak son buluyor.
Ancak, yatırımın büyüklüğünden daha önemli olan, kullanımın niteliği. Çin, İHA’ları sadece destek aracı olarak geliştirmekle kalmıyor, aynı zamanda üst düzeyde özerk çalışan, birbirleriyle iletişim kuran ve savaş alanında kolektif taktik kararlar alan savaş filoları oluşturmak için de çalışıyor.
Strateji, ABD’nin bu düzeyde yarı özerk operasyonları nispeten daha yavaş bir hızda geliştirdiğini ve bunun da askeri yetenekleri için benzeri görülmemiş bir zorluk oluşturduğunu kabul ediyor. Ortak eylemde bulunabilen binlerce akıllı İHA’nın varlığı, savaş kurallarını kökten değiştiriyor, daha zayıf ve daha yavaş tehditlerle başa çıkmak için tasarlanmış geleneksel savunma sistemlerinin etkinliğini sınırlıyor ve savaş alanında yoğunluk ve esnekliği belirleyici faktörler haline getiriyor.
Bu teşhise dayanarak, strateji ABD’nin caydırıcılığını güçlendirmek için bazı pratik önlemler öneriyor. Bu önlemlerin başında, yüksek riskli ortamlarda çalışabilen otonom hava, deniz ve kara sistemlerinin geliştirilmesini hızlandırmak ve akıllı araçlar ve İHA filoları konusunda Çin’in sayısal üstünlüğüne yetişip bu açığı kapatmak geliyor.
Strateji ayrıca, uydular, radarlar, uçaklar ve çeşitli sensörlerden elde edilen verileri algoritmalarla yönetilen tek bir operasyonel tabloya entegre edebilen ortak ağlar kurarak komuta ve kontrol sistemlerinde yapay zeka kullanımının genişletilmesini ve Washington'a potansiyel rakiplerini geride bırakan bir karar alma hızı kazandırılmasını öngörüyor.
Bu strateji, uzayı artan askeri rekabetin merkezine yerleştiriyor. ABD, navigasyon, iletişim, erken uyarı ve istihbarat toplama amaçlı kapsamlı ve karmaşık bir uydu sistemine güveniyor ve ABD ulusal istihbarat raporları, bunun dünyanın en büyük askeri uzay altyapısı olduğunu belirtiyor. Öte yandan tahminlere göre Çin, askeri veya çift kullanım amaçlı yüzlerce uydu kullanıyor ve anti-uydu sistemleri, sinyal bozma teknolojileri veya uzay sensörlerinin yüksek hassasiyetli hedeflemesi yoluyla ABD'nin uzay varlıklarını bozma yeteneklerini hızla geliştiriyor. Bu yüzden strateji, uzayda caydırıcılığı güçlendirme ve ABD'nin askeri operasyonlar yürütmek ve 24 saat boyunca hayati bilgiler toplamak için kullandığı uyduları koruması gerektiğini vurguluyor.
Stratejinin açıklandığı belge, teknolojik üstünlüğün korunmasının, özellikle elektronik çipler ve hassas bileşenler alanlarında bağımsız ve dayanıklı bir savunma sanayi tabanına sahip olmaktan ayrılamayacağını vurgulayarak son buluyor. Yapay zeka, uzay ve ileri düzey bilgi işlem teknolojilerine dayalı bir askeri yarış, temel tedarik zincirlerinin kısmen düşmanın etki alanı içinde olması veya jeopolitik baskıya maruz kalması durumunda başarıyla sürdürülemez.
Bu anlamda, ABD’nin stratejisi 21. yüzyılda güç kavramının ‘teknolojinin artık sadece silahları iyileştirmek veya etkinliklerini artırmak için bir araç değil, silahın kendisi haline geldiğini’ gösteren net bir tablosunu sunuyor. Akıllı sistemleri, uzayı ve orduların dijital altyapısını kontrol edenler, önümüzdeki on yıllarda küresel gücün şeklini ve dengesini belirleyecek.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة