Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ok yaydan çıkmıştır ve maksuda ulaşacaktır

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ok yaydan çıkmıştır ve maksuda ulaşacaktır
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ok yaydan çıkmıştır ve maksuda ulaşacaktır

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Ok yaydan çıkmıştır ve maksuda ulaşacaktır

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başkanlığını yaptığı Cumhurbaşkanlığı Kabinesi toplantı sonrasında açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Amaç; özgüven sahibi, büyük ve güçlü Türkiye inşasının önüne geçmektir. Geçemeyeceksiniz, engelleyemeyeceksiniz, ok yaydan çıkmıştır ve maksuda ulaşacaktır” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi sonrasında kameraların karşısına geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına Kurban Bayramı'nı tebrik ederek başladı. Kurban Bayramı için tüm kurumların hazırlıklarını tamamladığını belirten Erdoğan, “Ülkemizde kesilecek büyük ve küçükbaş kurbanlıkların tamamı yerli üretimdir. Gerek kurbanlıkların kontrolü, gerek kesim yerleri, gerek kesim sonrası temizlik hususunda gereken tedbirler ağırlıklı olarak yerel yönetimler vasıtasıyla alınmıştır. Kurban kesim yerlerinde yoğunluk oluşmaması için bayramın ikinci ve üçüncü günlerinin de değerlendirilmesini tavsiye ediyoruz. Yolculuğa çıkacak vatandaşlarımıza dikkatli olmalarını, kurallara riayet etmelerini hatırlatmak istiyorum. Korona virüs salgının devam ettiği şu günlerde gerek kurban keserken, gereken bayramlaşırken temizlik, maske, mesafe kurallarından asla taviz vermeyelim. Sıkıntılı ve zahmetli olduğunu bildiğimiz bu kuralları kendimiz ve sevdiklerimizin sağlığı için harfiyen uygulayalım. İnşallah çoğu gitti, azı kaldı. Salgın dönemini geride bıraktığımızda yaptığımız fedakarlıkların karşılığını ziyadesiyle alacağımız güzel günler bizi bekliyor. Milletimizin salgın dönemindeki istihdam kaybını önlemek ve sosyal destek ihtiyacını karşılamak için çeşitli kalemlerde 26,5 milyar liralık karşılıksız nakit ödeme yaptık” diye konuştu.
Mersin'in Mut ilçesinde yaşanan trafik kazasına da değinen Erdoğan, “Şehit olan askerlerimize rahmet diliyorum, yaralılara şifalar diliyorum” ifadelerini kullandı.

“Gücünün idrakinde bir Türkiye var”
Ortaya çıkan tablonun Türkiye'nin bölgede ve dünyada yaşanan olağanüstü gelişmelere, önüne çıkartılan nice engellere rağmen tarihi bir atılım dönemi içinde olduğunu gösterdiğini belirten Erdoğan, “Vesayet oyunları ile terör örgütlerinin saldırıları ile darbe girişimleri ile siyasi ve ekonomik tuzaklarla yıkılamayan bir ülke oluşumuzu işte hasletlerimize sıkı sıkıya bağlı olmamıza borçluyuz. Bu gerçeği görenler tüm güçleri ile milletimizin birliğine, ülkemizin bütünlüğüne, devletimizin egemenlik haklarına saldırmaktadır. Türkiye'yi hala geçmişin zayıf ve ürkek devleti sananlar bu saldırılarla netice almayı, ülkemizin üzerinde yeniden tahakküm kurmayı hayal ediyorlar. Halbuki artık her alanda alt yapısını geliştirmiş, egemenlik haklarını kullanma iradesine sahip bir Türkiye var. Kendi gerçeklerinin ve gücünün idrakinde bir Türkiye var. Bizim kimsenin hakkında, hukukunda, toprağında, huzurunda, zenginliğinde gözümüz yok. Tek arzumuz ve tüm gayretimiz kendi hakkımızı, hukukumuzu, çıkarlarımızı korumak. Bu anlayışla dayatma ile karşımıza çıkanlara cevabımızı uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru gücümüzle vermekten asla çekinmiyoruz, çekinmeyeceğiz. Müzakere ve adil anlaşmalar yoluyla çözülebilecek meselelerde oldubitti ile ülkemizi dışlamaya kalkanlar her seferinde bu cevapla karşılaşacaklarını bilmelidir” şeklinde konuştu.

“Şehr-i İstanbul'un artık bize tebessümle baktığını tüm kalbimizle hissediyoruz”
Ayasofya'nın Fatih'in vakfiyesine uygun şekilde yeniden ibadete açılmasının Türkiye'nin egemenlik haklarını kullanma konusundaki kararlılığının son örneklerinden birisi olduğunu söyleyen Erdoğan, “Fethin en önemli hatırası olan Ayasofya'nın hangi şartlar altında 500 yıllık camilik vasfından çıkartılarak müzeye dönüştürüldüğünü tartışmanın bir anlamı olmadığına, kalmadığına inanıyorum. Önemli olan bu ulu mabedin asli işlevine, bağlayıcı ve hukuki belge olan vakfiyesinde belirtilen misyonuna dönmüş olmasıdır. Fatih'in 1453 yılındaki camiye çevirdiği Ayasofya artık medeniyetimizin zirve sembollerinden biri olarak milletimize ve tüm Müslümanlara bir ibadethane olarak hizmet vermeyi sürdürecektir. Buradan Müslümanlar dışında Hristiyan alemi de ziyaretlerini yapabilecektir. Hizmetine ömrümüzü adadığımız Şehr-i İstanbul'un artık bize tebessümle baktığını tüm kalbimizle hissediyoruz” açıklamasında bulundu.
567 yıl önce cami sıfatıyla şereflenen Ayasofya'nın sıradan bir müze yerine yapılış amacına uygun şekilde ibadethane olarak kullanılmasının her inançtan insanı mutlu ettiğine inandığını belirten Erdoğan, “Türkiye bugün yeni bir diriliş mücadelesi veriyor. Hiç kimsenin bu ülkenin ve bu milletin istiklaline ve istikbaline el uzatmayı aklından bile geçirememesi için büyük ve güçlü Türkiye'ye inşa ediyoruz” dedi.
Gençlere seslenen Erdoğan, “Gençler, camilerimizi ihmal etmeyin, camilerimizde ne kadar secdeye kapanırsanız camilerimizle birlikte siz de o kadar güçlü olursunuz. Camilerimiz ne kadar bakımsız kalırsa ruh dünyamızdan o kadar uzaklaşıyoruz demektir. Camilerimiz ne kadar sessizliğe gömülürse akıbetimiz o kadar karanlığa gömülüyor demektir. Bunun için Ayasofya'nın yeniden ibadete açılışı, secdelerle yeniden buluşması, camilerden bir caminin hizmete girmesi demek değildir. Bu adımla bir milletin adeta yeniden doğuşuna şahitlik ediyoruz. Bir zamanlar topluca sabah namazları eda ederdik, gençlik olarak lise çağlarımız hep birlikte sabah namazlarına gittik. Şimdi yeniden aynı dönemin, aynı sürecin başlamasının Ayasofya ile çok önemli olduğuna inanıyorum. Cumhurbaşkanınız olarak sizden bunu yine bekliyoruz” diye konuştu.
Ayasofya'da 24 saat esasına uygun 500 kişilik güvenlik ekibinin görev yapacağını belirten Erdoğan, Ayasofya ile birlikte bazı selatin camilerin güvence altına alınması gerektiğinin altını çizdi.

“Amaç, özgüven sahibi, büyük ve güçlü Türkiye inşasının önüne geçmektir”
Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması sürecinde şahit olunan tartışmaların Türkiye'nin diğer alanlarda attığı adımlarla ilgili tartışmalardan hiçbir farkı olmadığını belirten Erdoğan, “Ülkemizde bir kesim yapılan yollara, köprülere, havalimanlarına, hastanelere, barajlara, fabrikalara, yüksek teknoloji atılımlarına, savunma sanayi projelerine ne tepki veriyorsa Ayasofya'ya da o tepkiyi göstermiştir. Aynı kişiler, aynı zihniyet. Dikkat edin saflar aynı, söylemler aynı, mecralar aynı, en önemlisi gayeler aynı. Amaç; özgüven sahibi, büyük ve güçlü Türkiye inşasının önüne geçmektir. Geçemeyeceksiniz, engelleyemeyeceksiniz, ok yaydan çıkmıştır ve maksuda ulaşacaktır. Bu tavrın demokrasi ile çok seslilikle farklılıkları savunmakla hiçbir ilgisi yoktur. Dikili ağacınız bile yok. Boğazın altından tünel geçirirsiniz buna karşı gelirler, Avrasya Tünelini yaparsınız buna karşı gelirler, üçüncü köprüyü yaparsınız buna karşı gelirler, ne yaparsanız yapın hepsine karşı gelirler. Bir şey de siz yapın. Biz sizin gibi değiliz, teşekkür etmesini biliriz. Bu tür tavırlar faşizmin, tahammülsüzlüğün, en kara, en vahşi, en kin ve nefret kokan biçiminin tezahürleridir. Bu tavrın siyasi muhalefetle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Esasen demokrasilerde muhalefete çok büyük işler düşer. Zaten demokrasi güçlü muhalefet varsa güç kazanır. Yıllarca muhalefet saflarında mücadele etmiş bir siyasetçi olarak bu görevlerin ne olduğunu gayet iyi biliyoruz. Muhalefet demek, yapılan her iye, doğrusuna, yanlışına bakmadan karşı çıkmak demek değildir” şeklinde konuştu.
Muhalefetin en az iktidar kadar çalışkan olması, üretken olması, mücadeleci olması, kucaklayıcı olması gerektiğini belirten Erdoğan, “Maalesef ülkemizde böyle bir anlayış da, böyle bir gayret de görmüyoruz. Karşımızdaki tablo şudur; bir tarafta ülkesinin ve milletinin büyümesi, güçlenmesi, gelişmesi, refahı için gecesini gündüzüne katarak çalışanlar ve onları destekleyenler vardır. Kahir ekseriyeti oluşturan bu kesim ülkesinin ve milletinin istiklali, istikbali, güvenliği, huzuru, hedefleri için gerekirse canını ortaya koyma iradesini 15 Temmuz gecesi dost düşman herkese göstermiştir. Diğer tarafta ise ülkesi ve milletinin geleceği için en küçük bir eser üretmemiş, fiili veya fikri katkı ortaya koymamış, çaba göstermemiş insanlar var. Bunlar için, milletimizin Ayasofya'nın asli işlevine kavuşturulması talebinin olduğu gibi, ülkemizin sınırlarının terör örgütleri tarafından kuşatılmasının da, siyasi ve ekonomik tuzaklara maruz kalmamızın bir anlamı yoktur. Bunlar için ülkemizin Doğu Akdeniz'deki, Ege'deki haklarını koruma mücadelesi de aynı hükümdedir. Terör örgütlerine göz kırpan, darbecilere arka çıkan, ülkesini her fırsatta yabancılara şikayet eden, kendilerine millete hizmet için emanet edilen imkanları heba eden bu zihniyetin yaptığı işin adı muhalefet olamaz. Muhalefet olarak ortaya çıkan tüm aktörlere ve gruplara dikkatlice bakılarak şu soruya cevap verilmesini istiyorum, içlerinde ülkeyi yönetmek için eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe, ulaştırmadan tarıma, enerjiden spora herhangi bir alanda dişe dokunur, kayda değer, ayakları yere basan çözüm odaklı, somut teklifler içeren bir program ortaya koyan var mı? Kongre yaptılar, bu kongrede sadece söyledikleri ‘biz geliyoruz.' Nereye geliyorsun, projen var mı, neyi yapıyorsun? Eğitimde, sağlıkta, adalette, güvenlikte, dış politikada neyi yapacaksın, var mı? Yok. Bu soruyu samimi olarak değerlendirip de ‘evet şu var' diyen birisine biz rastlamadık. Böyle bir aktör de böyle bir ekip de yok. Muhalefet adına yaptıkları tek şey, bizi ve hükümetimizi çoğu defa da iftiraya varan yalanlarla kötülemektir, karalamaktır. Tenkit ile iftira arasındaki sınırı ortadan kaldıran bu anlayışı şiddetle reddediyoruz. Hayatımızın hiçbir döneminde mükemmel olduğumuzu, her şeyin en iyisini yaptığımızı iddia etmiyoruz. Hep çabaladık, gayret ettik, koştuk ama eser ortaya koyduk” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi sonrasında kameraların karşısına geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan, fındık alım fiyatlarını açıkladı. Emekli, engelli ve öğrencilerin ödemelerinin bayram öncesi yapılacağını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu bayramda altıncı defa 12,4 milyon emeklimize biner lira bayram ikramiyelerini ödüyoruz. Bugüne kadar ödediğimiz bayram ikramiyesi tutarı, bunu muhalefeKretin aklında iyi tutması lazım, 64,2 milyar liradır. Engelli ve yaşlı aylıkları ile evde bakım ücretlerini de bayramı beklemeden hesaplara yatırıyoruz. Yükseköğrenim öğrencilerimizin kredi ve burs ödemelerini de bayram öncesi tamamlayacağız. Bu kapsamda 1 milyon 55 bin öğrencimize 603 milyon liranın üzerinde ödeme yapacağız. Memurunun maaşını ödeyemeyen kişiler vardı biliyorsunuz, bunlar şimdi muhalefette” diye konuştu.
Çiftçilerin alın terlerinin haklarını vermek için destekleme ödemelerini sürdürürken, TMO'nun alım fiyatlarının da memnuniyet verici seviyelerde gerçekleşmesine özen gösterdiklerinin altını çizen Erdoğan, “Hububat ve bakliyat ile çay alım fiyatlarını açıklamıştık, bugün de ülkemizin önemli üretim kalemlerinden olan fındık alım fiyatlarını belirledik, onu açıklayacağım. Geçtiğimiz yıl TMO 16,5-17 lira kilogram fiyatı üzerinden alıma çıkmıştı. Bu siyasete düşme eğilimi gösteren fındık fiyatları sezon içinde 18-20 lira civarında seyretmiş, böylece üretici alın terinin karşılığını alabilmişti. Fındık ihraç fiyatının kilogramda 5,8 dolardan 6,72 dolara yükselmesi ile ülkemiz ilave 300 milyon dolar gelir elde etti. Toplam fındık ihracatımız da 2,2 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu rakamları bilmeyenler, bilseler de ne anlama geldiğini kavrayamayanlar, tamamı yalan veya yanlış olan bilgilerle milletimizin kafasını karıştırmak için sürekli uğraşıyor. İster cehaletten, ister art niyetten kaynaklansın, bu tür hezeyanları bir kenara bırakıyoruz” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, fındık fiyatlarını şu şekilde açıkladı:
“Yüzde 50 sağlam iç esasına göre Giresun kalite kabuklu fındık için TMO'nun kilogram alış fiyatı 22,5 liradır. Levant kalite kabuklu fındık için ise bu fiyat kilogramda 22 liradır. Ayrıca yüksek randımanlı fındık tesliminde ortalama kilogram başına 1 lira, alan bazlı mazot bazlı desteği olarak da kilogram başına 2 lira destekleme ödemesi yapıyoruz. Böylece fındık üreticisinin kilogramdaki kazancını 25 ila 25,5 lira düzeyine yükseltmiş oluyoruz. Muhalefet, rakamları iyi tespit et, iftiraya yönelme.”



Muhammed bin Selman ve ABD... Kısa sürede başarıya ulaşmak

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Mayıs 2025'te Suudi Arabistan'ı ziyaret eden ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte yürüyor. (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Mayıs 2025'te Suudi Arabistan'ı ziyaret eden ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte yürüyor. (SPA)
TT

Muhammed bin Selman ve ABD... Kısa sürede başarıya ulaşmak

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Mayıs 2025'te Suudi Arabistan'ı ziyaret eden ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte yürüyor. (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Mayıs 2025'te Suudi Arabistan'ı ziyaret eden ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte yürüyor. (SPA)

2015 yılının eylül ayında Beyaz Saray'da İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz ile eski ABD Başkanı Barack Obama arasında düzenlenen Suudi Arabistan-ABD zirvesinde, Veliaht Prens Muhammed bin Selman, 21. yüzyılda iki ülke arasındaki stratejik ilişkiye dair Suudi Arabistan'ın vizyonunu içeren bir brifing sundu.

O dönemde genç prens, 80 yılı aşkın bir süredir birçok aşama ve gelişmeden geçen Suudi Arabistan-ABD ilişkileri için yeni bir vizyona sahip gibi görünüyordu ve bu ilişkilerin gelecekteki seyrini yeniden şekillendirme konusunda kararlıydı.

Görsel kaldırıldı.
İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz, Eylül 2015’te Beyaz Saray’da Başkan Barack Obama ile görüşürken (SPA)

Amerikan başkanlığı sonraki on yıl boyunca Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında değişti. En önemli dönüm noktası, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Mart 2017’de Beyaz Saray’da Başkan Donald Trump ile yaptığı ilk görüşme oldu. Bu görüşme, Trump’ın görevdeki ilk dönemi sırasında Riyad’ı ilk yurt dışı durağı olarak seçmesine yol açtı.

Trump, Mayıs 2017’deki tarihi Riyad ziyaretinde Arap ve İslam dünyasının liderlerine hitap eden bir konuşma yaptı; konuşmasında Ortadoğu’daki terör ve çatışmalar gibi meseleleri vurguladı. Bu ziyaret sırasında Kral Selman bin Abdulaziz, Trump ile iki ülkenin ortak stratejik vizyon bildirisini imzaladı.

Ocak 2020’de Joe Biden başkan olarak göreve başladı ve en yakın ortağıyla ilişkiyi sınırlayacağına dair söz verdi.

Ancak bu söz tutulmadı. Zira Rusya-Ukrayna krizi ve küresel sahnedeki diğer gelişmeler ışığında Suudi Arabistan-ABD ortaklığının önemi fark edildi. Biden, Temmuz 2022’de Cidde’ye gelerek Kral Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüştü.

Görsel kaldırıldı.
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Temmuz 2022'de Riyad'da dönemin ABD Başkanı Joe Biden ile görüştü. (Reuters)

Suudi yetkililer, ABD ile ilişkilerin istikrarlı olduğunu ve Beyaz Saray'daki yönetim değişikliklerinden etkilenmediğini her zaman vurguladı.

Aynı on yıl boyunca Suudiler, kapasitelerini geliştirmeye, potansiyellerini artırmaya, vizyon hedeflerine ulaşmaya ve küresel konumlarını güçlendirmeye devam ettiler.

Suudi Arabistan-ABD ilişkilerindeki değişimler, Çin'in Washington'un stratejik rakibi olarak yükselişi ve ekonomik ağırlık merkezinin Asya'ya kayması gibi dünyanın tanık olduğu köklü değişikliklerden bağımsız değil. Ukrayna'daki savaş, enerji güvenliğinin ve pazarlarını istikrara kavuşturabilen ülkelerin önemini daha da artırdı.

ABD'nin Ortadoğu'ya müdahalesi de diğer öncelikler lehine azaldı; bu da Riyad'ın siyasi yumuşamadan ekonomik ortaklıklara ve bölgesel güvenliğe yönelik yeni yaklaşımların formülasyonuna kadar etkili bölgesel girişimlere öncülük etmesinin önünü açtı.

Aynı zamanda, teknoloji ve yapay zekâ küresel ekonominin temel itici güçleri olarak ortaya çıktı ve yatırım ve teknoloji ortaklıklarını Washington'un hesaplamalarında daha merkezi bir konuma getirdi.

Bu değişiklikler, Riyad ile Washington arasındaki ilişkiyi, durumsal ihtiyaçlara dayalı bir ilişkiden, eşitlik, ortak çıkarlar ve geleceği şekillendirme üzerine kurulu bir ilişkiye dönüştürdü.

Amerikan başkanlığını ikinci kez devraldıktan sonra, Başkan Donald Trump Mayıs 2025’te tekrar Riyad’ı ziyaret etti ve uzun bir konuşma yaptı. Bu konuşmada terör ve savaşlardan söz etmedi; aksine bölgenin parlak geleceği ve Kral Selman ile Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın liderliğinde gerçekleşen büyük ve olağanüstü dönüşüm üzerinde durdu. Riyad’da Suriye yetkilileri de hazır bulundu, Suudi Arabistan’ın talebiyle yaptırımlar konusu kapatıldı ve Başkan Trump, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’yla görüştü.

Konuşması sırasında Başkan Trump, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'a “Geceleri uyuyabiliyor musun?” diye sordu ve ardından Muhammed bin Selman’ın ‘işleri nasıl daha iyi hale getirebileceğini düşünerek bütün gece uykusuz kaldığını’ söyledi. “Suudi Arabistan’ın başarıları dışarıdan gelmedi, aksine liderleri ve halkının devletlerini geliştirme, vizyonlarını ilerletme ve kendi yollarıyla geleceklerini inşa etme kararlılığı sayesinde elde edildi” diyen Trump, bunu ‘Arap tarzında modern bir mucize’ olarak tanımladı.

Görsel kaldırıldı.
2025 yılının mayıs ayında Riyad'da düzenlenen Suudi Arabistan – ABD – Suriye üçlü toplantısından (SPA)

Bu konuşma bizi, Amerikan Life dergisinin 1943 yılının mart ayında Kral Abdulaziz ile yaptığı röportaja geri götürüyor. Röportajda Kral, ‘asla uyumayan gözlerle krallığının dizginlerini elinde tutan’ bir adam olarak tanımlanıyor. Dünün birleştirici büyükbaba hakkındaki konuşmaları, bugünün başarılı torun hakkındaki konuşmalarına benziyor.

Tüm bu bağlamlar ve bölgenin tanık olduğu dönüşümler ışığında, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın Washington ziyareti, Başkan Trump ile görüşmesi ve bu görüşmeden çıkması beklenen anlaşmalar devreye giriyor. Ziyaretle ilgili manşetleri siyasi ve güvenlik konuları domine etse de, ekonomi ve yatırım konuları da gündemde olacak. Belki de en anlamlı tanım, Başkan Trump'ın bunun sadece bir toplantı değil, Suudi Arabistan ve genç prense bir övgü olduğunu belirten yorumudur.

Medya raporları ile bazı Amerikan siyasetçilere atfedilen sızıntılar ve açıklamalar hâlâ ABD himayesinde bir Suudi normalleşmesine bahis açıyor; ancak tüm baskılara ve girişimlere rağmen Suudi duruşu Filistin konusunda kararlı kalacaktır. Suudi Arabistan’ın en önemli ortağı olan ABD ile çıkarları -ki ABD’nin İsrail’i desteklemesi siyasi bir ilke olarak kabul edilir- hiçbir zaman Suudi Arabistan’ın Filistin’i destekleme konusundaki köklü siyasi ilkesi önüne geçmemiştir. Suudi dış politikası, 1967 sınırları üzerinde bağımsız bir devlet kurulmasını içeren kapsamlı bir çözüm sağlanmadan normalleşmeye gitmemek yönünde devam etmektedir.

İsrail’in katliam makineleri Gazze’de ne yaptıysa yaptı ve Filistin meselesini tasfiye etmeye çalıştı; ancak Kral Selman ve Veliaht Prens liderliğindeki Suudi çabaları, yalnızca ateşkes sağlamakla sınırlı kalmadı. İki devletli çözüm çabasında tarihi bir atılım gerçekleştirildi; ‘zorunlu çözüm’ ilan edildi ve Filistin, Balfour Vaadi’ni (Balfour Deklarasyonu) veren devlet başta olmak üzere birçok etkili ülkeden ve Birleşmiş Milletler’in (BM) bölünme kararının alındığı kürsüden tanınma hakkı kazandı. Aynı zamanda Suudi diplomatik mücadelesi, uzun yıllar boyunca Filistin hakkını savunmak yönünde devam etti.

ABD’nin karşı çıkmasına rağmen Filistin devletinin kurulmasını dayatma çabaları ve nükleer cephaneliğe sahip Pakistan ile ortak savunma anlaşması imzalaması gibi girişimlerine rağmen, Başkan Trump, Suudi Arabistan’a, liderliğine ve özellikle Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a birçok kez takdirini ifade etti. Çünkü güçlü ve net ilkelere sahip bir dost, bazı konularda görüşler farklı olsa bile saygıyı zorunlu kılar. Amerikan deneyimi yalnızca güçlüleri kutlar; miras veya sloganlarla değil, elde edilen başarılarla güçlü olanları…

İki ülke arasındaki olağanüstü görüşme sırasında hangi tür anlaşmalar yapılır veya hangi sonuçlar elde edilirse edilsin, kesin olan şudur ki bu sonuçlar stratejik ortaklığı pekiştirecektir. Gözlemciler, Washington’daki toplantıların bölge için güvenlik ve refah ile stratejik ilişkilerin geleceğine dair bir vizyon oluşturacağını ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın zekâsıyla, ‘brifingden başarıya’ dönüşen süreçle bu stratejik ilişkileri şekillendireceğini öngörüyor.


Rusya'nın Afrika'daki nüfuzunun sınırlarının göstergesi olarak Bamako kuşatması

Rusya'nın Mali'deki tutumu, Afrika'daki diğer müttefiklerini kendi tutumlarını yeniden gözden geçirmeye itebilir (AFP)
Rusya'nın Mali'deki tutumu, Afrika'daki diğer müttefiklerini kendi tutumlarını yeniden gözden geçirmeye itebilir (AFP)
TT

Rusya'nın Afrika'daki nüfuzunun sınırlarının göstergesi olarak Bamako kuşatması

Rusya'nın Mali'deki tutumu, Afrika'daki diğer müttefiklerini kendi tutumlarını yeniden gözden geçirmeye itebilir (AFP)
Rusya'nın Mali'deki tutumu, Afrika'daki diğer müttefiklerini kendi tutumlarını yeniden gözden geçirmeye itebilir (AFP)

Sagir el-Hidri

Mali’de terör örgütü El Kaide bağlantılı Cemaat Nusret el-İslam vel-Müslimin (CNIM) üyelerinin başkent Bamako'yu kuşatmasıyla ülkedeki durumun daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde kötüye gitmesinin ardından Rusya'nın Afrika'daki müttefikleri, Moskova'nın kendilerine verdiği desteğin azalması konusundaki tutumuna ilişkin belirsizlikten duydukları endişeyi dile getirdiler.

Rusya, Mali'nin geçici Cumhurbaşkanı Assimi Goita'nın Afrika'daki en önemli müttefiklerinden biri olmasına rağmen, Bamako krizine ilişkin henüz bir yorumda bulunmadı. Bu arada CNIM, Rus güçleri ve Mali ordusundan oluşan Afrika Kolordusu'nun toplanma yerlerini hedef aldığını duyurdu.

Daha önce de Rusya'nın müttefiklerini terk edeceği veya onlara önemli destek sağlamaktan kaçınacağına dair endişeler artmıştı. Eski Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in rejiminin düşüşü, Rusya’nın Afrika’daki müttefiklerinin dikkatini çeken önemli bir gelişmeydi.

Şüpheli sakinlik

Rusya, Afrika'da son yıllarda Batı ile ittifak halindeki rejimleri deviren askeri darbelerden sonra, özellikle Sahel bölgesinde önemli bir popülerlik kazanmış, bu da Moskova'nın bölgede askeri ve güvenlik alanlarında yer edinmesinin önünü açmıştı.

zxscd
Mali ordusunun Moskova'nın tepki vermede yavaş kalması karşısında çöküşünün ardından, Mali’nin Rusya ile ittifak kurma isteği azalmaya başladı (AFP)

Uluslararası ilişkiler uzmanı siyaset araştırmacısı Nizar Makni’ye göre Rusya'nın Mali'deki duruma ilişkin şüpheli sakinliğini açıklayan üç faktör var. Bunlardan birincisi, Rusya Ukrayna cephesiyle meşgul olduğundan Moskova, hazinesini, itibarını ve insan gücü rezervlerini tüketen bir savaş yürütüyor. Mali'ye doğrudan askeri müdahale, Rusya'nın karşılayamayacağı ikincil bir yük yaratabilir. İkincisi, Rusya kendisini işgal gücü değil, özel güvenlik sağlayıcısı olarak sunuyor ve bu model, başkentlerin beka savunmasını içermeyen danışman gönderme, eğitim ve özel operasyonlara dayanıyor. Eğer Bamako düşerse, bu modelin sınırlarını ortaya çıkaracak. Dolayısıyla Rusya çelişkili bir durumun ortaya çıkmaması için sessiz kalıyor.

Üçüncüsü, Moskova, geçici Cumhurbaşkanı Goita'nın talihsizliklerine rağmen Sahel bölgesindeki en iyi kozu olmaya devam ettiğine ve onu kaybetmenin çok pahalıya mal olacağına inanıyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre Makni yaptığı değerlendirmede de vurguladığı üzere başarısız olduğunu kamuoyuna açıklaması Moskova için daha da pahalıya patlayacak. Bu durum, bazı başkentlerin, özellikle de Moskova'nın Batılı güçlere karşı halihazırdaki bir alternatif olduğuna inananların, tutumlarını yeniden gözden geçirmesine neden olabilir.

Stratejik değişim

Rus siyasi analist Dmitry Bridge, Rusya'nın Assimi Goita yönetimini kurtarmak için sessiz kalması ve harekete geçmemesinin, yalnızca Ukrayna cephesiyle meşgul olmasıyla açıklanamayacağını, bunun Moskova'nın Afrika kıtasındaki pozisyonunda ve müdahalesinin niteliğinde stratejik bir değişikliği yansıttığını, ülkenin buradaki önceliklerini ve güçlerini yeniden düzenlediğini söyledi.

cdvf
Putin, Ukrayna'daki savaşla meşgul olduğu gerekçesiyle müttefiki Mali’yi kurtarmak için harekete geçmiyor (AFP)

Moskova’nın şu anda gerçek bir ikilemle karşı karşıya olduğunu söyleyen Bridge, Rusya’nın Bamako'daki kuşatmayı kırmak ve Sahel bölgesindeki müdahalesini genişletmek için acele eder ve güç kullanırsa Ukrayna'da savaşla ve boğucu uluslararası yaptırımlarla karşı karşıya olduğu ve bundan dolayı Afrika kıtasındaki müttefiklerinin koruyucusu rolünü oynayamadığı bir dönemde, geniş çöl bölgesinde uzun ve karmaşık bir yıpratma savaşına gireceğinin altını çizdi. Rus analist, Moskova'nın Afrika'daki başarısız olduğunu kabul etmek istemediğini ve açıkça kapsamlı bir müdahale çağrısında bulunmadığını, böylece kıtada olup bitenlere ilişkin olarak gri bir alana çekildiğini belirtti.

Alternatif olarak ABD hazır

Afrikalı gözlemciler ve siyasi çevreler son günlerde, Rusya'nın müttefiklerini kurtarmak için müdahale etmeyi reddetmesi nedeniyle, Rusya'ya alternatif arayışına girilebileceğini kamuoyuna açıkladılar. Bu durum, Mali'nin silahlı grupların eline geçme tehdidi altında olan tek ülke olmaması ve Burkina Faso rejiminin topraklarının yaklaşık yüzde 71'ini bu tür gruplara kaptırması nedeniyle özellikle geçerli.

Alternatifler aramanın cazip bir fikir olduğunu söyleyen Nizar Makni, ancak bu cazibenin sahibini yutan türden bir cazibe olduğunu düşünüyor. Afrika ülkelerinin sorununun hiçbir zaman müttefiksiz kalmak olmadığını vurgulayan Makni’ye göre sorun tam tersine Moskova'dan Paris'e, Washington'dan Ankara ve Pekin'e kadar çok sayıda müttefiki olmasıydı. Herkes hizmetlerini sunuyor, ancak herkes de bunun karşılığını bekliyordu. Mali Dışişleri Bakanı ile ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı arasında kısa bir süre önce gerçekleşen ve sadece protokol detaylarından ibaret olmayan çok önemli bir görüşmenin gerçekleştiğini söyleyen Makni, “Böyle bir görüşme, dumanla dolu bir odada telefonu kaldırmak gibidir. Bu, durumun kamuoyuna açıklanandan daha ciddi olduğunu ve Rusya'nın sessizliğinin bir boşluğu doldurmak yerine bir güven krizi yarattığını dolaylı olarak kabul etmek anlamına gelir” yorumunda bulundu.

Bamako'dan iki farklı mesaj çıktığını belirten Makni, “Bunlardan ilki Washington'a yönelikti ve mesajda ‘Biz tamamen Rusya'nın etki alanı içinde değiliz ve başkent çökerse, bu çöküş tüm kıyı şeridini ateşe verecek ve bu da size zarar verir’ denildi. Daha açık bir ifadeyle, Mali ABD’ye kaosun yerel bir Afrika sorunu değil, sınırları aşan küresel bir baş ağrısı olduğunu hatırlattı” dedi. İkinci mesajın Moskova'ya yönelik olduğunu söyleyen Makni, “Bamako mesajında, ‘Sizin yokluğunuz, bizim başka alternatifimiz olmadığı anlamına gelmez’ denildi. Goita, Rusya'nın çaresiz görünmek istemediğini biliyor, ancak Moskova'nın Ukrayna ile yoğun şekilde meşgul olduğu bir dönemde yeni taburlar göndermeyeceğini de biliyor. Bundan dolayı Kremlin'e, gerekirse Washington'a arka kapı açabileceğinin sinyalini verdi” değerlendirmesinde bulundu. Moskova'nın stratejik kıskançlığının iyi bilindiğini, Batı Afrika'daki nüfuzunun ilk test alanı olan bu bölgeyi kaybetmek istemediğini, dolayısıyla önümüzdeki haftalarda Rusya ile Mali arasında hafif bir gerginlik yaşanabileceğini düşünen Makni’ye göre diğer yandan Amerikalılar, soğukkanlı ve gerçekçi oyuncular. Asker göndermeyecekler, Bamako'yu kurtarmayacaklar, ancak Rusya'nın boşluğunu izliyorlar ve bunu bir fırsat olarak görüyorlar.

Washington'ın, Rusya'nın Mali'deki güvenlik projesinin çöküşünün Burkina Faso, Nijer ve hatta Çad gibi Sahel bölgesi ülkelerinin Moskova'nın kucağına atılmadan önce iki kez düşünmelerine neden olacağını anlamasının önemli olduğunu vurgulayan Makni, “Dolayısıyla ABD-Mali yakınlaşması stratejik bir değişim değil, Bamako'nun Moskova'ya karşı duyduğu tedirginliğin başlangıcı” şeklinde konuştu.


ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni

ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni
TT

ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni

ABD'nin Gazze ve Trump Planı’nı onaylama ile ilgili taslak kararın tam metni

ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze'ye yönelik barış planını, özellikle de Gazze Şeridi'ne uluslararası bir güç konuşlandırılmasını desteklemek için ABD tarafından BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan taslak kararının tam metni.

Güvenlik Konseyi içindeki müzakereler kapsamında birkaç kez revize edilen metin, İsrail ile Hamas arasında 10 Ekim'de ateşkesi sağlayan planı onaylıyor.

Karar taslağı, sınır bölgelerinin güvenliğini sağlamak ve Gazze Şeridi'ni silahsızlandırmak için İsrail, Mısır ve yeni eğitilen Filistin polisiyle iş birliği yapacak bir “uluslararası istikrar gücü” kurulmasına olanak tanıyor. Uluslararası istikrar gücü ayrıca “resmi olmayan silahlı örgütlerin kalıcı olarak silahsızlandırılması” üzerinde çalışacak, sivilleri koruyacak ve insani koridorlar oluşturacak.

Yine karar taslağı, Gazze’de teorik olarak Trump başkanlığında olacak ve görev süresi 2027 sonuna kadar devam edecek bir geçiş yönetimi organı olan “Barış Kurulu”nun kurulmasına da olanak sağlıyor.

Önceki taslaklardan farklı olarak, bu karar gelecekte kurulacak bir Filistin devleti olasılığından bahsediyor.

Karar taslağında Filistin Ulusal Otoritesi gerekli reformları uyguladığında ve Gazze'nin yeniden inşasına başlandığında, “Filistinliler için güvenilir bir kendi kaderini tayin etme ve devlet kurma süreci için koşulların nihayet oluşabileceği” belirtiliyor. Bu madde İsrail tarafından sert bir şekilde karşılandı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı Karar taslağının ve Trump’ın Planı’nın tam metni şöyledir:

Güvenlik Konseyi, 29 Eylül 2025 tarihli ve (bu karara Ek 1 olarak eklenmiş) Gazze Çatışmasını Sonlandıracak Kapsamlı Planı memnuniyetle karşılamıştır. Bunu imzalayan, kabul eden veya onaylayan devletleri takdir etmektedir.

Ayrıca Trump’ın 13 Ekim 2025 tarihli tarihi Kalıcı Barış ve Refah Deklarasyonu'nu memnuniyetle karşılamaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri, Katar Devleti, Mısır Arap Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Gazze Şeridi'nde ateşkesi kolaylaştırmada oynadıkları yapıcı rolü takdir etmektedir.

Gazze Şeridi'ndeki durumun bölgesel barışı ve komşu devletlerin güvenliğini tehdit ettiğini kabul etmektedir.

Filistin meselesi de dahil olmak üzere Ortadoğu'daki durumla ilgili önceki Güvenlik Konseyi kararlarını hatırlatmaktadır.

ABD, İsrail ile Filistinliler arasında barışçıl ve müreffeh bir birlikte yaşama için üzerinde uzlaşılmış bir siyasi ufkun belirlenmesi amacıyla diyalog süreci başlatacaktır

1. Güvenlik Konseyi, Kapsamlı Planı onaylamakta, tarafların planı kabul ettiğini kabul etmekte ve tüm tarafları, ateşkesi iyi niyetle ve gecikmeden sürdürmek de dahil olmak üzere planı eksiksiz bir şekilde uygulamaya çağırmaktadır.

2. Uluslararası tüzel kişiliğe sahip geçiş yönetimi olacak bir “Barış Kurulu” kurulmasını memnuniyetle karşılamaktadır. Bu kurul, Kapsamlı Plan’a uygun olarak ve ilgili uluslararası hukuk ilkeleriyle uyumlu bir şekilde, Gazze'nin yeniden inşasına yönelik çerçeveyi geliştirecek ve finansmanı koordine edecektir. Kurul, Başkan Trump'ın 2020’de sunduğu barış planı ile Suudi-Fransız teklifi de dahil olmak üzere çeşitli tekliflerde yer aldığı gibi, Filistin Ulusal Otoritesi reform programını tatmin edici bir şekilde tamamlayana kadar görevini sürdürecektir. Reform programının uygulanması Filistin Ulusal Otoritesi’nin Gazze üzerinde güvenli ve etkili bir kontrolü yeniden kazanmasını sağlayacaktır.

Filistin Ulusal Otoritesi’nin reform programını uygulaması ve Gazze'nin yeniden inşa sürecinde kaydedilen ilerlemenin ardından, Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkı ve bir Filistin devletinin kurulması yönünde güvenilir bir yol geliştirmek için koşullar oluşabilir.

ABD, İsrail ile Filistinliler arasında barışçıl ve müreffeh bir birlikte yaşama için üzerinde uzlaşılmış bir siyasi ufkun belirlenmesi amacıyla diyalog süreci başlatacaktır.

3. Barış Kurulu ile iş birliği içinde insani yardımın tam olarak yeniden başlatılmasının ve ilgili uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak ve BM, Uluslararası Kızılhaç Komitesi ve Kızılay da dahil olmak üzere iş birliği yapan kuruluşlar aracılığıyla Gazze Şeridi'ne ulaştırılmasının önemini vurgulamaktadır. Ayrıca, yardımların barışçıl amaçlarla kullanılmasını ve silahlı örgütler tarafından yönlendirilmemesini sağlamayı da garanti etmektedir.

4. Barış Kurulu’na katılan üye devletlere ve Kurul'un kendisine şunları yapma yetkisi vermektedir:

(a) Aşağıdaki 7. fıkraya göre kurulacak kuvvetlerdeki personelin ayrıcalıkları ve dokunulmazlıkları da dahil olmak üzere, Kapsamlı Plan'ın hedeflerine ulaşmak için gerekli düzenlemeleri yapmak.

(b) Gerektiğinde görevlerini yerine getirmek üzere uluslararası tüzel kişiliğe ve yürütme yetkilerine sahip operasyonel birimler kurmak. Bu görevlere şunlar dahildir:

  1. Arap Devletleri Birliği tarafından onaylanan, Gazze Şeridi'nde Filistinli teknokratlardan oluşan bağımsız ve apolitik bir komitenin denetlenmesi ve desteklenmesi de dahil olmak üzere, Gazze'de kamu hizmetlerini yönetmek ve günlük idareyi üstlenmek üzere bir geçiş yönetimi kurmak.

  2. Gazze'de yeniden inşa ve ekonomik toparlanma programlarını uygulamak.

  3. Gazze'de kamu hizmetlerini ve insani yardımı koordine etmek, desteklemek ve sunmak.

  4. Kapsamlı Plan’a uygun olarak, insanların Gazze'ye giriş ve çıkışlarını kolaylaştırmak için gerekli önlemleri almak.

  5. Kapsamlı Plan’ı desteklemek ve uygulamak için gerekli tüm ek görevleri yapmak.

  6. 4’üncü fıkrada belirtilen operasyonel birimlerin Barış Kurulu'nun yetki ve denetimi altında faaliyet göstereceği ve bağışçılardan, Kurul'un finansman mekanizmalarından ve hükümetlerden gelen gönüllü katkılarla finanse edileceği anlaşılmaktadır.

  7. Dünya Bankası ve diğer finans kuruluşları, bağışçıların yönetiminde özel bir güven fonunun kurulması da dahil olmak üzere, Gazze'nin yeniden inşasını ve kalkınmasını desteklemek için gerekli finansmanı sağlamaya ve kolaylaştırmaya çağrılmaktadır.

Güvenlik Konseyi, Barış Kurulu ile iş birliği yapan üye devletlere, Kurul’un kendisine, Gazze'de, Kurul tarafından kabul edilebilir birleşik bir komuta altında faaliyet gösterecek bir Uluslararası Geçici İstikrar Gücü (ISF) kurma yetkisi vermektedir. ISF, Mısır Arap Cumhuriyeti ve İsrail Devleti ile yakın istişare içinde, katılımcı devletlerin kuvvetlerinden oluşacaktır ve uluslararası insancıl hukuk da dahil olmak üzere uluslararası hukuka uygun olarak görevini yerine getirmek için gerekli tüm araçları kullanacaktır.

ISF şunları yapacaktır:

• Mevcut anlaşmalarına halel getirmeksizin İsrail ve Mısır ile iş birliği yapmak.

• Eğitimli ve seçilmiş bir Filistin polis gücünü desteklemek.

• Sınır bölgelerini güvence altına almak.

• Gazze Şeridi'nin silahsızlandırılması, tüm askeri, terör amaçlı ve saldırı odaklı altyapının tamamen imha edilmesi ve yeniden inşa edilmesine izin verilmemesi yoluyla güvenlik ve istikrarı sağlamak.

• Devlet dışı silahlı örgütleri kalıcı olarak silahsızlandırmak.

• İnsani yardım operasyonları da dahil olmak üzere sivilleri korumak.

• Filistin polis gücünü eğitmek ve desteklemek.

• İnsani yardım koridorlarını güvence altına almak için ilgili devletlerle koordinasyon sağlamak.

• Kapsamlı Plan’ı desteklemek için gerekli tüm ilave görevleri yerine getirmek.

Barış Kurulu ve onunla iş birliği yapan üye devletler, Gazze'de Kurul tarafından kabul edilebilir birleşik komuta altında faaliyet gösterecek bir Uluslararası Geçici İstikrar Gücü (ISF) kurabilir

ISF kontrolü ve istikrarı sağladığında, İsrail Savunma Kuvvetleri, ISF, İsrail, garantörler ve ABD tarafından kararlaştırılacak silahsızlanma ile ilgili parametrelere, aşamalara ve zaman çizelgelerine göre Gazze’den çekilecektir. Gazze'nin yenilenen herhangi bir terör tehdidinden arındığı garanti edilene kadar çevre güvenlik varlığı sürdürülecektir.

ISF şu görevleri yerine getirecektir:

(a) Barış Kurulu'na Gazze'deki ateşkesin uygulanmasının denetlenmesinde yardımcı olmak ve Kapsamlı Plan'ın hedeflerine ulaşmak için gerekli düzenlemeleri yapmak

(b) Barış Kurulu'nun stratejik yönlendirmesi altında ve gönüllü katkılar, Kurul'un ve hükümetlerin finansman mekanizmaları tarafından finanse edilecek şekilde faaliyet göstermek.

Barış Kurulu ve bu kararla yetkilendirilen uluslararası sivil ve güvenlik varlığının, Kurul’un gelecekteki icraatlarına tabi olmak üzere, 31 Aralık 2027 tarihine kadar varlığını sürdürmesine ve ISF’nin görev süresinin uzatılmasına yönelik herhangi bir kararın Mısır, İsrail ve diğer katılımcı üye devletlerle tam bir iş birliği ve koordinasyon içinde alınmasına karar verilmiştir.

Üye devletler ve uluslararası kuruluşlar, operasyonel birimlerine ve ISF'ye personel, ekipman ve mali kaynak sağlama fırsatlarını belirlemek, teknik yardım sağlamak ve çalışmalarını ve belgelerini tamamen tanımak için Barış Kurulu ile iş birliği yapmaya çağırılmaktadır.

Barış Kurulu'ndan, yukarıda kaydedilen ilerleme hakkında her altı ayda bir Güvenlik Konseyi'ne yazılı bir rapor sunması talep edilmektedir.

Bu konunun Güvenlik Konseyi’nin gözetimi altında kalmasına karar verilmiştir.

_______________________________________________________________________________________

Ek 1 – Başkan Donald J. Trump'ın Gazze Çatışmasını Sonlandıracak Kapsamlı Planı

1. Gazze, komşuları için hiçbir tehdit oluşturmayan, radikalizm ve terörden arındırılmış bir bölge olacaktır.

2. Gazze, yeterince acı çekmiş halkının yararına yeniden geliştirilecektir.

3. Tarafların bu öneri üzerinde mutabık kalmaları halinde savaş hemen sona erecektir. İsrail Savunma Kuvvetleri rehinelerin iade işlemlerinin alt yapısını hazırlamak amacıyla üzerinde uzlaşılan sınırlara çekilecektir. Bu aşamada tüm askerî faaliyetler (hava ve topçu saldırıları dâhil) durdurlacak, cephe hatları dondurulmuş şekilde muhafaza edilecektir.

Gazze, kamu hizmetlerini ve belediye hizmetlerini sunmaktan sorumlu, teknokrat ve apolitik bir Filistin komitesi aracılığıyla geçici bir yönetime tabi olacaktır

4. İsrail'in kamuoyuna açık bir şekilde anlaşmayı kabul ettiğini duyurmasından itibaren 72 saat içinde, hayatta olan ve olmayan tüm rehineler iade edilecektir.

5. Tüm rehinelerin serbest bırakılmasının ardından İsrail, müebbet hapis cezası almış 250 Filistinli tutukluya ek olarak, 7 Ekim 2023'ten sonra Gazze'de tutuklanan bin 700 tutukluyu serbest bırakacaktır. Bu kapsamda tutulan tüm kadın ve çocuklar da buna dahildir. Naaşı verilecek her İsrailli rehine karşılığında İsrail, 15 Gazzelinin cenazesini iade edecektir.

6. Tüm rehineler iade edildikten sonra, barışçıl bir arada yaşamayı ve silahlarını bırakmayı taahhüt eden Hamas üyelerine af tanınacaktır. Gazze'den ayrılmak isteyenlere ev sahibi ülkelere güvenli geçiş imkânı sağlanacaktır.

7. Anlaşmanın kabul edilmesinin ardından Gazze'ye derhal yardım gönderilecektir. Yardım miktarları, 19 Ocak 2025 tarihli anlaşmada belirtilen miktarlardan az olmamalıdır ve altyapının (su, elektrik, kanalizasyon), hastanelerin, fırınların yeniden işler hâle getirilmesini ve molozların temizlenip yolların açılmasını mümkün kılacak ekipmanların girişini kapsamaktadır.

8.Yardımlar, BM ve bağlı ajansları, Kızılay ve taraflar ile ilişkisi olmayan diğer uluslararası kuruluşlar aracılığıyla ve her iki tarafın da müdahalesi olmaksızın Gazze’ye giriş yapacak ve dağıtılacaktır. Refah Sınır Kapısı’nın her iki yönde de açılması, 19 Ocak 2025 tarihli anlaşmada uygulanan aynı mekanizmaya tabi olacaktır.

9. Gazze, kamu hizmetlerini ve belediye hizmetlerini sunmaktan sorumlu, teknokrat ve apolitik bir Filistin komitesi aracılığıyla geçici bir yönetime tabi olacaktır. Komite, nitelikli Filistinliler ile uluslararası uzmanlardan oluşacaktır. Başkan Donald J. Trump başkanlığında, eski Başbakan Tony Blair de dahil olmak üzere diğer üyeler ve devlet başkanları tarafından yönetilecek “Barış Kurulu” adı verilen yeni bir uluslararası geçiş organının gözetiminde görev yapacaktır. Bu yapı, Filistin Ulusal Otoritesi reform programını tamamlayana kadar Gazze'nin yeniden inşası için çerçeveyi oluşturacak ve finansman sağlayacaktır.

Yeniden inşa ilerledikçe ve Filistin Otoritesi reform programını uyguladıkça, Filistin’in kendi kaderini tayin etme hakkına ve devletleşmeye yönelik güvenilir bir yolun oluşması için koşullar sağlanabilir

10. Yeniden inşa ve kalkınmaya yönelik “Trump Ekonomik Planı”, Ortadoğu'da modern mucize şehirlerin gelişimine katkıda bulunmuş uzmanlardan oluşan bir komite tarafından hazırlanacaktır. Çeşitli uluslararası tarafların yatırım teklifleri de değerlendirilecektir.

11. Katılımcı ülkelerle müzakere edilerek, tercihli gümrük tarifelerine sahip özel bir ekonomik bölge oluşturulacaktır.

12. Hiç kimse Gazze'den ayrılmaya zorlanmayacaktır. Ayrılmak isteyenler bunu özgürce yapabilecek, dönmek isteyenlere de dönüş hakkı tanınacaktır. Halkın Gazze’de kalması teşvik edilecek ve daha iyi bir geleceğe katkı sunmaları sağlanacaktır.

13. Hamas ve diğer silahlı fraksiyonlar, Gazze’nin yönetiminde doğrudan, dolaylı ya da herhangi bir şekilde yer almayacaklarını taahhüt etmektedir. Tüm askeri, terör amaçlı ve saldırı odaklı altyapı tamamen imha edilecek ve yeniden inşa edilmesine izin verilmeyecektir. Gazze, bağımsız gözlemcilerin gözetiminde, uluslararası fonlarla desteklenen ve bağımsız kuruluşlar tarafından doğrulanan satın alma ve yeniden entegrasyon programlarıyla silahsızlandırılacaktır.

14. Bölgesel ortaklar, Hamas ve diğer fraksiyonların yükümlülüklerine uymalarını sağlamak ve “Yeni Gazze”nin ne komşuları ne de kendi halkı için tehdit oluşturmamasını garanti altına alacaklardır.

15. ABD, Ürdün ve Mısır ile iş birliği içinde, Filistin polisini eğitmek ve desteklemek üzere Gazze'ye bir an önce konuşlandırılacak bir Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) kurmak için Arap ve uluslararası ortaklarla birlikte çalışacaktır. Bu güç, sınırları güvence altına almak, silah girişini engellemek ve yeniden inşa için mal akışını kolaylaştırmak amacıyla İsrail ve Mısır ile birlikte çalışacaktır.

16. İsrail Gazze'yi ne işgal edecek ne de ilhak edecektir. Kontrol ve istikrar sağlandığında, İsrail Savunma Kuvvetleri, ISF, İsrail, garantörler ve ABD tarafından kararlaştırılacak silahsızlanma ile ilgili parametrelere, aşamalara ve zaman çizelgelerine göre geri çekilecektir.

17. Eğer Hamas teklifi geciktirir veya reddederse, yukarıda belirtilen hususlar, İsrail Kuvvetleri tarafından kademeli olarak uluslararası istikrar gücüne devredilecek “terörden arındırılmış” alanlarda uygulanmaya devam edecektir.

18. Filistinliler ile İsraillilerin zihin dünyasını ve anlatı biçimlerini dönüştürmeyi amaçlayan, hoşgörü ve barışçıl bir arada yaşama değerlerine dayalı bir dinler arası diyalog mekanizması hayata geçirilecektir.

19. Yeniden inşa ilerledikçe ve Filistin Otoritesi reform programını uyguladıkça, Filistin’in kendi kaderini tayin etme hakkı ve devletleşmeye yönelik güvenilir bir yolun oluşması için koşullar sağlanabilir.

20. ABD, İsrail ile Filistinliler arasında kalıcı ve barışçıl bir birlikte yaşama için üzerinde uzlaşılmış bir siyasi ufkun belirlenmesi amacıyla bir diyalog süreci başlatacaktır.