ABD’den Lübnan ordusuna Hizbullah şartı

Arşiv
Arşiv
TT

ABD’den Lübnan ordusuna Hizbullah şartı

Arşiv
Arşiv

ABD Kongresi, Hizbullah terör örgütüne yönelik baskısını yeniliyor; bazı Demokrat ve Cumhuriyetçi temsilciler, Lübnan ordusuna verilecek askeri yardımlarda şart koşulması için uğraşıyor.
Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi, ‘Lübnan Hizbullahı ile Mücadele’ adlı, Lübnan ordusu için tahsis edilen askeri yardımlar için belirli şartlar koşan bir yasa tasarısını onayladı.
Tasarı; 2020 bütçesinden verilecek yaklaşık 133 milyon dolarlık yardımın yüzde 20'sinin Lübnan ordusunun Hizbullah destekçisi unsurları saflarından atma yolunda somut adımlar attığı veya bu unsurların ordu siyaseti ve faaliyetlerindeki etkisini sınırladığı garanti edilene kadar dondurulmasını öngörüyor. Tasarı, yönetimi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) silahsızlanma çağrısında bulunan 1701 rakamlı kararına gösterilen ciddi iltizama delil olarak terör örgütü Hizbullah'ı silahsızlandırmaya yönelik ordu faaliyetlerinin ayrıntılı bir incelemesini sunmaya çağırıyor. Aynı zamanda, tasarı ABD başkanına Lübnan ordusunun Hizbullah ile işbirliği yapmadığına, geçen sene ortak faaliyet ve tatbikatlara katılmadığına dair kanıtlar sunma çağrısında bulunuyor.
Milletvekilleri, tasarıya ABD Başkanı’nın bunun ABD'nin ulusal çıkarlarına hizmet edeceğini düşündüğü taktirde ilk iki şartı dondurmasına izin veren bir madde eklese de, Hizbullah ve faaliyetleriyle mücadeledeki ciddiyetin kanıtı olarak üçüncü şartın tutulmasında ısrar etti.
Tasarıya göre, ABD Başkanı’nın tasarının geçirilmesinden üç ay sonra Kongreye söz konusu üç şartı detaylandıran bir rapor vermesi gerekiyor. Şayet Beyaz Saray bu şartlara yönelik askeri iltizamı kanıtlayamazsa, yardımın yüzde 20'si donduruluyor.
Tasarı; yönetimden, Hizbullah’a mensup veya partiye sadakatini dile getiren, ordu siyaseti ve faaliyetlerinde ciddi etkileri olan askeri komutan, danışman ve yetkililerin kimliğini tanımlayan bir rapor talep ediyor.
Başta Cumhuriyetçi Lee Zeldin olmak üzere hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler tarafından ortaya atılan, aynı zamanda Senatodaki Cumhuriyetçilerin de desteğini alan bu tasarı, Hizbullah'a baskı yapma gereği hakkında Kongredeki fikir birliğini yansıtıyor. Cumhuriyetçi Ted Cruz da Senatoda söz konusu yasaya karşılık gelen bir yasa tasarısı getirdi. Senato Dış İlişkiler Komitesi'nin önümüzdeki haftalarda Cruz’un tasarısı üzerine görüşmesi bekleniyor.
ABD’nin, partiye verdiği desteği geri çekme yönünde Lübnan hükümetine yaptığı baskıyı artırmasıyla eş zamanlı olarak, bir grup Demokrat ve Cumhuriyetçi, Avrupa Birliği'ni (AB) Hizbullah'ı tüm kanatlarıyla terör örgütü olarak sınıflandırmaya çağırmıştı. Aralarında Lee Zeldin de olmak üzere milletvekilleri, AB’ye gönderdikleri mektupta şu ifadeleri kullandı:
“ABD, uluslararası terörizm ve destekleyicileriyle mücadele etmeye kararlıdır. Müttefik ve ortaklarımızı bu çabalarda bize katılmaya teşvik ediyoruz. Bu nedenle, AB’yi Hizbullah'ı tüm kanatlarıyla bir terör örgütü olarak sınıflandırmaya çağırıyoruz. Nitekim Hizbullah; kara para aklama, uyuşturucu kaçakçılığı, unsurlarının işe alımı ve eğitimi gibi terörist ve suç faaliyetlerinde Avrupa'yı bir üs olarak kullanmıştır.”
Aynı zamanda, partinin terörizmi finanse etmek için bu yasadışı faaliyetlere güvendiği vurgulandı.
ABD başkanı, Kongreden geçirilmesinin ardından kabul ettiği 2020 Ödenek Yasası’nda; ABD'nin Lübnan'a yardım amacının ordunun Hizbullah gibi grupların iç ve dış tehditleriyle mücadelesine yardım etmek olduğu, ABD’nin ordunun sınır güvenliğini güçlendirmek, terörizmle mücadele etmek, silah kaçakçılığını durdurmak ve Lübnan'ın terörist gruplar için güvenli bir sığınak olarak kullanılmasını engellemek için fonları kullanmasını beklediği belirtiliyor.



Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA
TT

Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA

Aliya Mansur

Yeni Suriye ulusal logosunun (görsel kimlik) lansman töreni, Suriye'deki her etkinlik gibi Suriyeliler arasında geniş çaplı bir tartışmanın eşlik ettiği, etkileyici ve güzel bir etkinlikti. Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın katıldığı Halk Sarayı'ndaki görkemli törene, “Suriye Demokratik Güçleri”nin kontrolü altındaki Rakka ve Haseke hariç olmak üzere Suriye'nin çeşitli bölgelerinde aynı anda düzenlenen kutlamalar eşlik etti. Gösteriler ve sloganlar Suriye devriminden sahneleri çağrıştırdı.

Şara'nın tören sırasında yaptığı etkileyici konuşma Suriye'nin birliğinin ve çeşitliliğinin altını çizdi ama daha tören bitmeden önce Suriyeliler arasında şu tartışma başlamıştı; bu ulusal logo gerçekten Suriyeli mi yoksa başka ülkelerden “ilham mı” alındı? Bazıları bunun bir alkollü içecek şirketnin ticari logosu olduğunu söyleyecek kadar şüphelerinde ileri gittiler.

Suriye şahininin “çalıntı” olduğu suçlamaları - ki bu kesinlikle doğru değil - ve bunlara verilen karşılıklar arasında meselenin özü neredeyse kayboldu. Oysa meselenin özü şu: Nasıl bir Suriye istiyoruz? Hukuk devleti olan bir Suriye mi yoksa halkın ruh hallerinin dalgalanmalarına tabi bir Suriye mi?

Konuya ilişkin yorumunda Anayasa Bildirgesi Taslağı Komitesi üyesi Dr. Ahmed el-Karbi, resmi logoların kabulü tartışılırken yasal temellere dayanmanın gerekliliğini vurguladı. Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesinde açıkça “devletin logosu kanunla belirlenir” ifadesinin yer aldığına ve hukuka dayalı bir devletin anayasal çerçevelere uygun olarak onaylanmamış bir logoya indirgenemeyeceğine işaret etti.

Suriye'deki tartışma ve çekişmenin özü bu olmak yerine, bazı Suriyeliler binlerce yıllık Suriye anıtlarına kazınmış olan Suriye şahininin kökeni ve sembolizmiyle ilgili suçlamalarda bulunmakla meşgul oldular.

Esed rejiminin devrilmesinden ve Şara'nın yönetime gelmesinden bu yana, Suriye halkı hükümetin, özellikle de Başkan Şara'nın her eylemini mutlak biçimde destekleyenler ile hükümetin yaptığı her eylemi veya açıklamayı mutlak biçimde reddedenler arasında bölündü. İki grup arasında, bir şeyleri düzeltmek amacıyla eleştirenlerin ve teşvik etmek amacıyla destekleyenlerin sesleri kayboldu.

Esed rejiminin devrilmesinden bu yana 7 ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre Esed rejiminin devrilmesinden bu yana yedi ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak. Bu da yorumlara kapıyı açıyor ve Suriye halkının doğasını ve doğruluğunu bilinmediği söylentilerin yayılmasına katkıda bulunuyor.

17 Mayıs'ta Suriye Cumhurbaşkanlığı, eski rejim tarafından işlenen ihlallerle ilgili gerçekleri ortaya çıkarmak, sorumlularından hesap sormak, mağdurlara tazminat ödemek ile görevli bir geçiş adaleti komisyonu kurulacağına dair bir kararname yayınladı. Kararname, Abdulbasıt Abdullatif'in komisyon başkanı olarak atanmasını ve duyuru tarihinden itibaren 30 günü geçmeyecek bir süre içinde bir çalışma grubu oluşturma ve iç yönetmelikler hazırlama görevini üstlenmesini öngörüyordu.

Bu kararnamenin yayınlanmasının üzerinden yaklaşık bir buçuk ay geçti, yani komisyonun kurulması için öngörülen 30 günlük süre geçti. Peki bu komisyon hangi aşamada? Cevap yok. Bu sadece şeffaflığın eksik olduğunu değil, aynı zamanda hükümetin kendi yayınladığı kararnamelere ve mevzuata, örneğin Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesine bağlı olmadığının da bir örneği.

İşte meselenin özü de budur: Nasıl bir Suriye istiyoruz?

Hukuk ve kurumlar devleti Suriye'nin sesi, iki grubun kopardığı gürültü arasında neredeyse duyulmuyor. Bir tarafta destekçiler var ve bunların çoğu Suriyelilerin “Aralık 2024 devrimcileri” olarak adlandırdığı, devrimin 14 yılı boyunca önemli bir rol veya sese sahip olmayan, şimdiyse hükümetin sağ tarafında yer alan kişiler. Diğer taraftaki hükümetin muhalifleri arasındaysa, hükümetin her türlü eylemini çarpıtmakla meşgul olan, çoğunluğu eski rejim kalıntısı ve solcu olan sesler bulunuyor. İkisi arasında aklın sesi kayboluyor.

Suriye'nin istikrarı sadece Suriye için değil, bölge için de bir öncelik. İstikrarlı bir Suriye, komşu ülkelerin istikrarının başlangıcıdır ve bir vatandaşlık devleti ve hukukun üstünlüğünün inşası, Suriyelilerin onlarca yıllık geleceğinin temel taşıdır. Sağlam olmayan temeller üzerine inşa edilen her yapı, özellikle Suriye'nin düşmanları hâlâ pusuda beklediğinden, çökme riski altındadır. Hukukun üstünlüğü, adalet, özgürlük, vatandaşlık ve şeffaflık, istediğimiz devleti inşa etmek için önceliklerdir.