Nahda Barajı hususunda Mısır-Sudan ikili koordinasyonu

Bakan Kamil’in ziyareti, başta Nahda Barajı olmak üzere tüm açık meselelere odaklandı (Sudan Egemenlik Kondeyi)
Bakan Kamil’in ziyareti, başta Nahda Barajı olmak üzere tüm açık meselelere odaklandı (Sudan Egemenlik Kondeyi)
TT

Nahda Barajı hususunda Mısır-Sudan ikili koordinasyonu

Bakan Kamil’in ziyareti, başta Nahda Barajı olmak üzere tüm açık meselelere odaklandı (Sudan Egemenlik Kondeyi)
Bakan Kamil’in ziyareti, başta Nahda Barajı olmak üzere tüm açık meselelere odaklandı (Sudan Egemenlik Kondeyi)

Bahaddin Ayad
Nahda (Rönesans) Barajı krizi, önceki müzakere turlarından tamamen farklı bir aşamaya ulaşırken, Mısır ve Sudan da Nil sularındaki su haklarını korumak için, gözlemcilerin ‘ortak harekat’ olarak nitelendirdiği faaliyetlerini sürdürüyor. Aynı şekilde Addis Ababa, Etiyopya’nın ‘Mavi Nil’in Etiyopya gölü olarak mülkiyeti’ hakkındaki açıklamalarına dayalı olarak, iki aşağı havza ülkesi ile ortak bir anlaşmaya varmadan ilk yıl için planlanan dolum işleminin sona erdiğini açıkladı. Her iki ülkedeki su yetkilileri ve medya organları, durumu ‘sendeleyen müzakerelerin devamlılığının yanı sıra, su güvenliğini korumak için birden fazla yola ilişkin ortak eylemi gerektiren kışkırtıcı bir adım’ olarak nitelendirdi.
Mısır Genel İstihbarat Servisi Başkanı General Abbas Kamil, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk ile görüşmek üzere Hartum’a ziyarette bulundu. Aynı şekilde Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’ye bir mesaj taşıyarak Hartum’a ulaşan Mısırlı temsilci, krizi takip etmek için ilgili komite ile ulusal düzeyde bir başka toplantı daha düzenledi. Mısır ve Sudan hükümetlerinden kaynaklara göre Libya arenasının tanık olduğu tırmanış çerçevesinde gelişen ziyaret, ikili düzeyde ortak güvenlik koordinasyonu meselelerinin yanı sıra Libya krizi ve Türkiye’nin Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni (UMH) desteklemeye yönelik adımları hakkında kapsamlı görüşmeler de içerdi.

Etiyopya barajı krizinde ortak tavır
Sudanlı siyasi analist ve yazar Mecdi Abdulaziz, “Bakan Kamil’in ziyareti, Mısır ve Sudan ile bir anlaşma olmaksızın Etiyopya tarafından tek taraflı bir adıma tanık olan Nahda Barajı başta olmak üzere, açık meselelere ve üç tarafın çıkarlarına hizmet eden bağlayıcı bir anlaşmayla Afrika Birliği’nin (AfB) himayesindeki yeni müzakerelere değindi” ifadelerini kullandı.
Mısır İstihbarat Servisi Başkanı’nın Hartum ziyaretiyle eş zamanlı olarak Sudan Bakanlar Kurulu geçtiğimiz Salı günü komite üyeleri, kabine işleri bakanları, Adalet, Dışişleri, Sulama ve Su Kaynakları bakanları, Genel İstihbarat Servisi Başkanı ve İstihbarat Kurumu Genel Müdürü’nün de katılımıyla Nahda Barajı’nı Takip İçin Yüksek Komite’nin ilk toplantısını düzenledi.
Abdulaziz, “Mısır heyeti, baraj konusunda iki ülke arasındaki mevcut koordinasyonuna yoğunlaştı. Çünkü Kahire ve Hartum, tek taraflı uygulamaların reddedilmesi başta olmak üzere, belirli noktalarda hemfikir. Sudan, Nil’in geri çekilmesinden doğrudan etkilendi, içme suyu istasyonları etkilendi. İkinci genel dolumda rezervuarlardaki artışın bir sonucu olarak, diğer tek taraflı adımların da Sudan’a yönelik etkileri, iki katına artıracağı anlamına geliyor. İlk dolum, Sudanlılara Etiyopya barajının etkilerinin kaçınılmaz bir durum olduğunu gösteren pratik bir gerçeklik ortaya koydu. Gelecek müzakerelerin ilk aşamalarına bağlı olarak ortak bir Sudan- Mısır pozisyonu olması muhtemeldir. Bu durum, Sudan’ın bir hafta sonra müzakerelere devam etme talebini haklı çıkarıyor. Etiyopya tarafı uygun bir politika olarak birçok taktik kullandı ve doluma başladı. Çıkarlarımızı korumak ve su meselesinde iki aşağı ülkenin ortak hedeflerine ulaşmak için Sudanlılar olarak Mısır’a danışmalıyız” değerlendirmesinde bulundu.

Sudan’ın Nahda Barajı krizine dair tavrı
Nahda Barajı’nı Takip İçin Yüksek Komite’nin ilk toplantısı, Sudan’ın önceki tüm aşamalardaki tavrını gözden geçirirken, AfB’nin himayesindeki mevcut turla sona erdi. Toplantıda, Etiyopya tarafının tek taraflı doldurma adımı, adımın Sudan üzerindeki etkisi ve gelecekteki müzakere süreci ele alındı. Toplantıda ayrıca, tüm taraflar için tatmin edici ve bağlayıcı bir anlaşmaya varılması amacıyla müzakerelerin devamlılığı hususunda uzlaşı sağlandı.

İkili koordinasyon
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre Mısır Temsilciler Meclisi’nde Afrika İşleri Komitesi üyesi Hatem Başat, “Mısırlılar ve Sudanlıların Nahda Barajı’na ilişkin tavırları arasındaki yakınlaşma; Addis Ababa’nın her iki ülkenin çıkarlarını ve su haklarını etkileyen tek taraflı adımlar atması, ayrıca Etiyopya projesine ilişkin bağlayıcı ve bütüncül bir yasal anlaşmaya varılmasını amaçlayan müzakerelerin durması dolayısıyla bir zorunluluktur” dedi. Başat, Mısır İstihbarat Servisi Başkanı’nın ziyaretinin ise, Mısır, Arap ve Afrika ulusal güvenliği ile ilgili çok sayıdaki önemli dosyaya dair ikili düzeyde devam eden koordinasyon ve istişare hareketi çerçevesinde iki ülke arasında resmi temasların yürütüldüğünü ifade etti.

Toplantıda Etiyopya'nın baraj hakkındaki tek tarflı adımları ele alındı (AFP)

Hamduk ile kapalı toplantı
Mısır İstihbarat Servisi Başkanı ve Sudan Başbakanı arasında düzenlenen kapalı toplantı sonrasında Sudan hükümeti tarafından yayınlanan bir bildiride, ‘iki ülke arasındaki ikili ilişkiler ve işbirliği çerçevesinde’ geliştiği belirtilen toplantının ayrıntıları açığa kavuşturulmadı. Sudan Egemen Konseyi Başkanı, Mısırlı yetkiliyi kabul ederken, General Kamil, ‘Nahda Barajı’nın gelişmeleri ve sorunu çözecek bir diyalog ruhuna göre anlaşmazlıkların üstesinden gelmek için sarf edilen çabalar hususunda’ Egemen Konseyi Başkanının Birinci Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Daklu ve Başbakan Dr. Abdullah Hamduk ile görüşmesinin sonuçlarına göre Egemen Konseyi Başkanına bilgi verdi.
Sudanlı siyasi analist ve yazar Mecdi Abdulaziz, Hamduk ile yapılan görüşmelerin, başbakanın barajla ilgili Afrika zirvesine katılımı çerçevesinde baraj meselesine odaklandığını belirtti. Abdulaziz, Sudan Egemenlik Konseyi tarafından yayınlanan bildirinin, Başbakan ile Nahda Barajı’na ilişkin görüşmeler ve müzakereler çerçevesinde Etiyopya ile anlaşmazlıkların üstesinden gelmek için sarf edilen ortak çabalar hakkında Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral el-Burhan’ın notlarını içerdiğini ifade etti.
Mısırlıların ve Sudanlıların anlaşma olmaksızın dolum faaliyetinin başlamasını reddetmesine yanıt olarak, Etiyopya’nın eski Başbakanı Haile Mariam Desalegn, geçtiğimiz Salı günü bir televizyon kanalı aracılığıyla yaptığı açıklamada, 2015 yılında imzalanan Nahda Barajı İlkeleri Beyannamesi’yle ilgili anlaşmanın, barajın ilk dolum faaliyetiyle eş zamanlı yürütülmesini şart koştuğunu belirtti.
Diplomatik ve uluslararası faaliyetler hususunda Etiyopyalı uzman Emmanuel Kabardhan, yaptığı açıklamada, ülkesinin Nil sularının adil kullanımını sağlamaya çalıştığına dikkati çekti. Kabardhan, “Sudan ve Mısır, Nil suyu meselesinin ana aktörleridir. Nehir havzasındaki diğer ülkeler ondan faydalanmıyor. Buradaki ironi, Etiyopya’nın, suyun yüzde 86’sını üretmesi, ancak bundan faydalanamamasıdır. Tüm bunlar, diğer Nil Havzası ülkeleri istisna olarak, Kahire ve Hartum arasında farklı zamanlarda imzalanan anlaşmalardan kaynaklanıyor” ifadelerini kullandı.

Sisi, Mısırlılara güvence veriyor
Etiyopya Barajı’nın doldurulması ve işletilmesi ile ilgili bir anlaşmaya varılması hususunda AfB himayesinde gerçekleştirilen müzakere süreci, Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed Ali’nin ülkesini ‘bu yıl için kararlaştırılan dolum faaliyetinin gerçekleştirilmesi dolayısıyla tebrik ettiği’ kritik bir aşamaya ulaştı. Mısır Cumhurbaşkanı, geçtiğimiz Salı günü vatandaşlarına hitaben yaptığı konuşmada, ülkenin su haklarını koruyan bir anlaşmaya varmak için müzakerelerin devam ettiğini belirtti. Abdulfettah es-Sisi, Mısır halkına da ülkelerinin hayati kaynaklara ilişkin haklarını tehlikeye sokan bir anlaşmaya dahil olmayacaklarına dair güvence verdi.
Mısır Su Kaynakları Bakanlığı, Pazartesi günü yayınladığı bir bildiride, iki ülkenin ‘toplantıya gölge düşüren ve mevcut müzakere sürecinin gündemi, doldurulması ve işletilmesi için adil bir anlaşmaya varmak üzere Etiyopya tarafından yürütülen tek taraflı faaliyetler’ hakkındaki endişelerini dile getirdi.

Libya meselesi ele alındı
Öte yandan siyasi ve güvenlik meselelerine dair uzmanlaşmış Sudanlı bir siyasi analist, Hartum ve Kahire arasındaki görüşmelerde, Libya’daki koşulların, ateşkese yönelik Kahire Bildirgesi ve Mısır girişiminin ele alındığını ifade etti. Analist, “İki ülke arasındaki geniş ortak sınırlar, kaçakçılık ve radikalizm yanlısı unsurlar dolayısıyla maruz kalınan tehlikeler çerçevesinde terörizm ile mücadele ve güvenlik işbirliği meselelerine odaklanıldı” dedi.
Mısır Temsilciler Meclisi üyesi ise, “Mısır ve Sudan arasındaki ortak güvenlik koordinasyonu meselesi, bu sınırın her zaman Libya’ya ya da Libya’dan silah kaçakçılığına tanık olması dolayısıyla iki ülkenin Libya ile ortak sınırlarıyla ilgilidir” ifadelerini kullandı. Üye, “İki komşu ülke olan Mısır ve Sudan, önemli bir komşuları olan ve savaştan, kaostan ve milislerden olumsuz etkilenen Libya’da güvenlik ve istikrar sağlamak istiyorlar” değerlendirmesinde bulundu.

Mısır ve Sudan arasındaki ortak güvenlik dosyaları arasında Libya'da var (AFP)

Müdahaleler
Sudan hükümeti ve silahlı hareketler arasındaki müzakere süreci hakkında bilgi sahibi olan Sudan kaynakları, “Bazı Sudanlı silahlı hareketlere bağlı paralı askerler, bölgesel ve Arap ülkelerinin teşvik ve desteği yoluyla Libya çatışmasındaki rollerine ilişkin gelişmeler çerçevesinde Kahire’den, bu meseleye ilişkin varlığını ve silahlı hareketlerin (başta Libya olmak üzere) bölgesel çatışmalardan tarafsız olduğunu garanti etme isteğini doğrulaması istendi” açıklamasında bulundu.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.