İran Tonder terör örgütünün ele başının yakalandığını duyurdu

İran polisi (Arşiv - AP)
İran polisi (Arşiv - AP)
TT

İran Tonder terör örgütünün ele başının yakalandığını duyurdu

İran polisi (Arşiv - AP)
İran polisi (Arşiv - AP)

Tahran yönetimi dün, 2008 yılında İran’ın güneyinde bulunan Şiraz kentinde düzenlenen bombalı saldırının ve başka saldırıların arkasında olmakla suçladığı ABD merkezli Tonder örgütünün liderinin yakalandığını duyurdu. İran televizyonunun aktardığına göre İstihbarat Bakanlığı “İran’ın içerisindeki silahlı ve sabotaj operasyonlarına liderlik eden Cemşid Şarmehd’in bugün İran güvenlik güçleri tarafından ele geçirildiği” bilgisini paylaştı.
AFP’nin aktardığı açıklamada “İran Krallığı Meclisi” veya “Tonder” olarak bilinen monarşi yanlısı grup liderinin ne zaman veya nerede tutuklandığına ilişkin ayrıntılara yer verilmedi. Söz konusu açıklamada 12 Nisan 2008 tarihinde Şiraz kentinde kalabalık bir caminin içerisinde 14 kişinin hayatını kaybetmesine ve 215 kişinin yaralanmasına yol açan bombalı saldırının arkasında örgütün olduğu öne sürüldü. 2009 yılında İran hükümeti, monarşi yanlısı grupla ilişkileri olduğunu düşündüğü üç kişiyi saldırıda yer aldıklarından ötürü yargılayıp idam etmişti. Mahkeme, bu üç kişinin İran’daki üst düzey bir yetkiliye suikast girişiminde bulunmak için bir “CIA (ABD İstihbarat Teşkilatı) ajanından” emir aldığını belirtmişti.
İdam edilen kişilerin adları Muhsin İslamiyan (21), Ali Esgar Baştar (20) ve Ruzbeh Yahyazadeh (32)[1]  idi. Üç sanık “Yeryüzünde savaş ve fesatlık çıkarma” suçlamasıyla yargılanmıştı. Aynı zamanda 2010 yılında grubun içerisinde “patlayıcı bulunduran ve yetkililere suikast düzenlemeyi planladıklarını itiraf eden” 2 kişi daha idam edilmişti.
Dün yapılan açıklamada Tonder hareketinin başarısız olan başka bir dizi “büyük eylemleri” de planladıkları ifade edildi. Örgütün Şiraz’da bir barajı patlatmayı, Tahran Kitap Fuarı’nda “siyanür bombaları” kullanmayı ve Ruhullah Humeyni Türbesi’ne patlayıcılar yerleştirmeyi planladığı belirtildi. İranlı yetkililerin Şarmehd’i nasıl tutukladıklarına ilişkin ayrıntılara yer verilmedi.
İran İstihbarat Bakanlığı geçen yıl ekim ayında buna benzer kapalı ifadeler kullanarak rejim muhalifi Ruhullah Zem’i tutuklandığını duyurmuştu. İranlı yetkililerin “devrim karşıtı” olarak nitelendirdiği Zem, geçen ay “yeryüzünde fesatlık çıkarma” suçlamasıyla idam cezasına çarptırılmıştı.
Tahran yönetimi, Paris’te sürgünde olduğu bildirilen Zem’i, geçen yıl patlak veren hükümet karşıtı protestolar sırasında Telegram uygulamasında Amednews adlı bir kanalı yöneterek halkı kışkırtmakla suçlamıştı.



ABD ve İsrailli yetkililer "Hamas'ın Refah'ta yenilmesi" konusunda uzlaştı

İsrail ordusunun  yayınladığı bir fotoğraf, İsrail ile Hamas arasında devam eden çatışmalar sırasında Gazze Şeridi'nde görev yapan İsrail askerleri (AFP)
İsrail ordusunun yayınladığı bir fotoğraf, İsrail ile Hamas arasında devam eden çatışmalar sırasında Gazze Şeridi'nde görev yapan İsrail askerleri (AFP)
TT

ABD ve İsrailli yetkililer "Hamas'ın Refah'ta yenilmesi" konusunda uzlaştı

İsrail ordusunun  yayınladığı bir fotoğraf, İsrail ile Hamas arasında devam eden çatışmalar sırasında Gazze Şeridi'nde görev yapan İsrail askerleri (AFP)
İsrail ordusunun yayınladığı bir fotoğraf, İsrail ile Hamas arasında devam eden çatışmalar sırasında Gazze Şeridi'nde görev yapan İsrail askerleri (AFP)

ABD ile İsrailli yetkililer, "Refah'ta Hamas'ın yenilmesi" konusunda uzlaşırken, İsrail tarafının Refah'a saldırı planlarında "ABD'nin dile getirdiği endişeleri" göz önünde bulunduracağı aktarıldı.

Beyaz Saray'dan yapılan yazılı açıklamaya göre ABD'nin ve İsrail'in ulusal güvenlik yetkilileri, çevrim içi toplantıda hem İran'ın İsrail'e son saldırılarını hem de İsrail'in Refah'a yönelik olası saldırı planlarını ele aldı.

Açıklamada, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ın Amerika tarafına, İsrail tarafına ise Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer ile Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi'nin başkanlık ettiği kaydedildi.

İran'ın İsrail'e yönelik son saldırılarının geniş şekilde ele alındığı belirtilen açıklamada ABD'nin bu konuda İsrail'e desteğinin tam olduğu vurgulandı.

Görsel kaldırıldı.
Fotoğraf: AFP

Açıklamada, Refah'la ilgili tarafların karşılıklı olarak görüşlerini ortaya koyduğu aktarılarak "İki taraf, Hamas'ın Refah'ta yenildiğini görme amacı konusunda uzlaştı." ifadesine yer verildi.

Öte yandan ABD tarafının, İsrail'in Refah'a yönelik olası saldırı planlarıyla ilgili endişelerini gündeme getirdiği ve İsrail tarafının da söz konusu endişeleri göz önünde bulunduracağı belirtildi.

Tarafların daha kapsamlı görüşmeler için yakın zamanda yeniden toplantı yapacağı kaydedildi.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), ABD ile İsrailli yetkililer arasında Gazze'deki Refah kentinin durumunun ve İsrail’in olası askeri operasyonunun tartışılmaya devam ettiğini açıklamıştı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ise Gazze'nin güneyindeki Refah kentine girmek için tarih belirlediği belirtilmişti.


İranlı yetkili: İsrail'e hemen bir misilleme planımız yok

İranlı Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi'nin resminin yer aldığı ve İsrail'i tehdit eden İbranice sloganlar taşıyan propaganda panosu (AP)
İranlı Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi'nin resminin yer aldığı ve İsrail'i tehdit eden İbranice sloganlar taşıyan propaganda panosu (AP)
TT

İranlı yetkili: İsrail'e hemen bir misilleme planımız yok

İranlı Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi'nin resminin yer aldığı ve İsrail'i tehdit eden İbranice sloganlar taşıyan propaganda panosu (AP)
İranlı Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi'nin resminin yer aldığı ve İsrail'i tehdit eden İbranice sloganlar taşıyan propaganda panosu (AP)

İran devletinin üst düzey bir yetkilisi Reuters haber ajansına yaptığı açıklamada, ülkeye "dışarıdan bir saldırı" olmadığını ifade ederek, İHA'ların ülke içindeki kişiler tarafından yönlendirilmiş olabileceğini ve dikkatlerin "bir saldırıdan çok bir sızma hareketine odaklandığını" dile getirdi.

İsminin açıklanmasını istemeyen temsilci ayrıca, Tahran'ın söz konusu olayla ilgili doğrudan bir misillemede bulunmayı planlamadığını vurguladı. 

 


AYM "boşanma davasının reddi sonrası 3 yıl bekleme" kuralını iptal etti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

AYM "boşanma davasının reddi sonrası 3 yıl bekleme" kuralını iptal etti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Anayasa Mahkemesi (AYM), boşanma davası reddinin kesinleşmesinden sonra 3 yıl boyunca ortak hayatı yeniden kuramayan çiftlerin, "evlilik birliğinin temelden sarsıldığı" kabulüyle boşanma davası açabilmesini öngören kuralı, taraflara katlanamayacakları bir külfet yüklediği gerekçesiyle iptal etti.

Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yer alan karara göre, Ankara 18. Aile Mahkemesi, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "evlilik birliğinin sarsılmasına" ilişkin düzenleme getiren 166. maddesinin dördüncü fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla iptalini istedi.

İptali istenen kuralda, "Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak 3 yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir." hükmü yer alıyor.

Başvurusunda, kuralda öngörülen 3 yıllık sürenin adil olmadığını belirten Aile Mahkemesi, eşlerin uzun sürelerin sonunda boşanabildiklerini, bu durumun da herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğunu öngören anayasal hükümle bağdaşmadığını ifade etti.

Kuralda öngörülen sürenin fazla olmasının evlilik dışı ilişki yaşanmasına neden olduğunu savunan mahkeme, kuralla kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının yanı sıra devletin aileyi koruma yükümlülüğünün de ihlal edildiğini öne sürdü.

Başvuruyu inceleyen Yüksek Mahkeme, Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle kuralın iptaline karar verdi. İptal hükmü 9 ay sonra yürürlüğe girecek.

- Kararın gerekçesinden

AYM'nin iptal kararında, söz konusu kuralın, boşanma kararı verilebilmesini önemli oranda güçleştirmemesi ve ortak hayata yeniden dönmek istemeyen ilgilileri makul olmayan süreler boyunca evlilik birliğini devam ettirmeye zorlamaması gerektiğine vurgu yapıldı.

Dava konusu kuralda, boşanma kararı verilebilmesi için öncelikle daha önce açılmış bir boşanma davasının reddedilmiş olması şartının arandığı belirtilen kararda, boşanma davasının reddinin çok kısa sayılamayacak bir sürenin sonunda gerçekleşebileceğine işaret edildi.

Kurala göre, ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılabilmesi için anılan ret kararının kesinleşmiş olmasının gerektiği anlatılan kararda, "Ret kararına karşı ilgililerin kanun yoluna başvurmalarının mümkün olduğu dikkate alındığında kararın kesinleşmesinin de uzun bir süre alabileceği açıktır." ifadesine yer verildi.

- "İlgililere katlanamayacakları bir külfet yüklendiği anlaşılmıştır"

Kararda, ayrıca kuralda ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılabilmesi için ret kararının kesinleşmesinden itibaren 3 yıl geçmesi gerektiğinin ön görüldüğü anımsatılarak, şu değerlendirmeler yapıldı:

"Buna göre boşanma kararı verilebilmesi için kuralda öngörülen süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde ortak hayatın yeniden kurulamadığı hallerde makul olmayan bir süre boyunca ilgililerin boşanma kararı elde etmelerine imkan tanınmadığı görülmüş ve ortak hayatın yeniden kurulamadığı hallerde evlilik birliğini uzun bir süre boyunca sona erdiremeyen ilgililere katlanamayacakları bir külfet yüklendiği anlaşılmıştır. Bu değerlendirmeler ışığında özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı ile aile kurumunu koruma amacı arasında makul bir denge sağlamayan kuralın ölçülülük ilkesini orantılılık alt ilkesi yönünden ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır."


Türkiye'de Mart 2024, önceki yıllara göre 1,5 derece daha sıcak geçti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Türkiye'de Mart 2024, önceki yıllara göre 1,5 derece daha sıcak geçti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Türkiye'de bu yıl mart ayı ortalama sıcaklığı 9,2 derece ile mevsim normallerinin 1,5 derece üzerinde gerçekleşti.

AA muhabirinin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerinden derlediği bilgilere göre, Türkiye genelinde 1991-2020 arasında 7,7 derece olarak ölçülen mart ayı ortalama sıcaklığı, geçen ay 9,2 derece ile mevsim normallerinin 1,5 derece üzerinde oldu.

Ay içinde ortalama sıcaklıklar Trakya, Marmara Bölgesi'nin batı kıyıları, İstanbul, Ege Bölgesi'nin kıyı kesimleri, Akdeniz Bölgesi'nin batı ve orta kesimleri ile Çankırı, Ankara Polatlı, Kızılcahamam, Nallıhan, Beypazarı, Eskişehir Sivrihisar, Bartın, Sinop, Trabzon, Düzce, Samsun Bafra ve Ağrı çevrelerinde mevsim normallerinin üzerinde, yurdun diğer bölgelerinde mevsim normalleri civarında ölçüldü.

Geçen ay en düşük sıcaklık sıfırın altında 22,3 derece ile Van'ın Özalp ilçesinde, en yüksek sıcaklık ise 31,9 derece ile Adana'da kaydedildi.

- Bölgelere göre sıcaklıklar

Marmara Bölgesi'nde martta 10,7 derece olarak ölçülen ortalama sıcaklıklar, Çanakkale Gökçeada çevresinde mevsim normallerinin üzerinde, bölgenin diğer kesimlerinde mevsim normalleri civarında gerçekleşti. Bölgede en düşük sıcaklık sıfırın altında 1,7 dereceyle Balıkesir'de, en yüksek sıcaklık ise 31 dereceyle Sakarya Geyve'de tespit edildi.

Ege Bölgesi'nde 12 derece olarak ölçülen ortalama sıcaklıklar Edremit, Ayvalık, Dikili, Manisa, Çeşme, Kuşadası, Aydın, Denizli, Bodrum, Datça, Marmaris, Burhaniye, Bergama, Salihli, Seferihisar, Ödemiş, Güney, Selçuk, Nazilli, Milas çevrelerinde mevsim normallerinin üzerinde, bölgenin diğer kesimlerinde mevsim normalleri civarında gözlendi. Bölgede en düşük sıcaklık sıfırın altında 3,4 dereceyle Gediz'de, en yüksek sıcaklık ise 31 dereceyle Aydın'da ölçüldü.

Akdeniz Bölgesi'nde ortalama sıcaklıklar Burdur, Isparta, Fethiye, Antalya, Alanya, Anamur, Silifke, Mersin, Adana, Finike, Kaş, Senirkent, Eğirdir, Acıpayam, Köyceğiz, Manavgat, Kale/Demre, Gazipaşa, Samandağ çevrelerinde mevsim normallerinin üzerinde, bölgenin diğer kesimlerinde mevsim normalleri civarında gerçekleşti. Bölgenin mart ayı ortalama sıcaklığı ise 13,2 derece olarak kayıtlara geçti. En düşük sıcaklık sıfırın altında 5,8 dereceyle Göksun'da, en yüksek sıcaklık ise 31,9 dereceyle Adana'da kaydedildi.

İç Anadolu Bölgesi'nde mart ayı ortalama sıcaklığı 6,9 derece olarak ölçüldü. Ortalama sıcaklık Çankırı, Polatlı, Sivrihisar çevrelerinde mevsim normallerinin üzerinde, diğer kesimlerde mevsim normalleri civarında gerçekleşti. En düşük sıcaklık sıfırın altında 10,3 dereceyle Sivas Kangal'da, en yüksek sıcaklık ise 27,4 dereceyle Eskişehir'de kayda geçti.

- Güneydoğu'da en düşük ve en yüksek sıcaklık Batman'da ölçüldü

Karadeniz Bölgesi'nde ortalama sıcaklıklar Bartın, Sinop, Trabzon, Düzce, Bafra çevrelerinde mevsim normallerinin üzerinde, diğer kesimlerde mevsim normalleri civarında kaydedildi. Bölgenin geçen ayki ortalama sıcaklığı 8,6 olarak ölçüldü. Bölgede en düşük sıcaklık sıfırın altında 6,5 dereceyle İspir'de, en yüksek sıcaklık ise 31,8 dereceyle Düzce'de kaydedildi.

Doğu Anadolu Bölgesi'nde de ortalama sıcaklıklar, Ağrı çevresinde mevsim normallerinin üzerinde, diğer kesimlerde mevsim normalleri civarında gerçekleşti. Bölgenin geçen ay ortalama sıcaklığı 3,9 derece olarak kayıtlara geçti. Bölgede en düşük sıcaklık sıfırın altında 22,3 dereceyle Özalp'te, en yüksek sıcaklık ise 25,5 dereceyle Sivas Divriği'de tespit edildi.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ise geçen ay ortalama 10,5 derece ölçülen sıcaklıklar, bölgenin genelinde mevsim normalleri civarında gerçekleşti. Bölgede en düşük ve en yüksek sıcaklıklar Batman'da kaydedildi. Kent, sıfırın altında 4,1 dereceyle bölgedeki en düşük, 30,8 dereceyle de en yüksek sıcaklığı gördü.


Türkiye nüfusunun yüzde 26'sı çocuk

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Türkiye nüfusunun yüzde 26'sı çocuk

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Türkiye'nin, geçen yıl sonu itibarıyla 22 milyon 206 bin 34 olarak belirlenen çocuk nüfusu, ülke nüfusunun yüzde 26'sını oluşturdu.
Türkiye İstatistik Kurumu, 2023 yılına ilişkin çocuk istatistiklerini açıkladı.

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre, 2023 yıl sonu itibarıyla Türkiye nüfusu 85 milyon 372 bin 377 kişi iken bunun 22 milyon 206 bin 34'ü çocuk olarak kayıtlara geçti.

Çocuk nüfusun yüzde 51,3'ünü erkek, yüzde 48,7'sini kız çocuklar oluşturdu.

Birleşmiş Milletler tanımına göre, 0-17 yaş grubunu içeren çocuk nüfus, 1970 yılında toplam nüfusun yüzde 48,5'ini oluştururken bu oran 1990'da yüzde 41,8 ve 2023'te yüzde 26 oldu.

Nüfus projeksiyonlarına göre, çocuk nüfus oranının 2030'da yüzde 25,6, 2040'ta yüzde 23,3, 2060'ta yüzde 20,4, 2080'de yüzde 19 olacağı öngörüldü.

Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkenin çocuk nüfus oranları incelendiğinde, 2023'te çocuk nüfus oranının AB ortalaması yüzde 18 oldu.

AB üye ülkeleri içinde en fazla çocuk nüfus oranına sahip ülkeler sırasıyla yüzde 23,4 ile İrlanda, yüzde 21,1 ile Fransa ve yüzde 20,9 ile İsveç olarak kaydedildi.

Çocuk nüfus oranının en düşük olduğu ülkeler ise sırasıyla yüzde 15,1 ile Malta, yüzde 15,4 ile İtalya, yüzde 15,9 ile Portekiz olarak belirlendi.

Türkiye'nin çocuk nüfus oranının AB'ye üye ülkelerden daha yüksek olduğu görüldü.

En yüksek çocuk nüfus oranına sahip il Şanlıurfa
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre, geçen yıl en yüksek çocuk nüfus oranına sahip iller, yüzde 44,4 ile Şanlıurfa, yüzde 40,5 ile Şırnak, yüzde 38,2 ile Ağrı ve Muş oldu.

Çocuk nüfus oranının en düşük olduğu iller ise yüzde 16,5 ile Tunceli, yüzde 17,5 ile Edirne ve yüzde 18,3 ile Kırklareli olarak sıralandı.

Geçen yıl toplam hane halkı sayısı 26 milyon 309 bin 332 olarak belirlendi. Hanelerin yüzde 43,6'sında 0-17 yaş grubunda en az 1 çocuk bulunduğu görüldü. Bu hanelerin illere göre dağılımı incelendiğinde, 0-17 yaş grubunda en az bir çocuk bulunan hane halkı oranının en yüksek olduğu ilin yüzde 69 ile Şanlıurfa, en düşük olduğu ilin yüzde 29,1 ile Tunceli ve Sinop olduğu tespit edildi.

Toplam hanelerin yüzde 18,9'unda 0-17 yaş grubunda 1 çocuk, yüzde 15'inde 2 çocuk, yüzde 6,3'ünde 3 çocuk, yüzde 2,1'inde 4 çocuk, yüzde 1,2'sinde 5 ve daha fazla çocuk bulunduğu kayıtlara geçti.

Çocuk nüfusun 2018'de yüzde 28,3'ü 0-4 yaş grubunda, yüzde 27,7'si 5-9 yaş grubunda, yüzde 27,7'si 10-14 yaş grubunda ve yüzde 16,3'ü 15-17 yaş grubunda yer aldı. Geçen yıl ise yüzde 24,1'inin 0-4 yaş grubunda, yüzde 29,6'sının 5-9 yaş grubunda, yüzde 28,8'inin 10-14 yaş grubunda ve yüzde 17,5'inin 15-17 yaş grubunda yer aldığı görüldü.

En popüler bebek isimleri Alparslan ve Asel
Doğum istatistiklerine göre, 2022'de canlı doğan bebek sayısının 1 milyon 35 bin 795 olduğu belirlendi. Yeni doğan bebeklerin 531 bin 946'sının erkek, 503 bin 849'unun ise kız olduğu hesaplandı. Canlı doğan bebeklerin yüzde 96,8'ini tekil, yüzde 3,1'ini ikiz, yüzde 0,1'ini üçüz ve daha fazla çoğul doğumlar oluşturdu.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre, hastanede gerçekleşen doğumların oranı, 2010'da yüzde 91,6 iken 2022'de yüzde 97,3'e çıktı. Beşli karma aşı (DPT+IPV+Hib) 3 doz ile aşılama oranı 2021'de yüzde 95 iken 2022'de yüzde 99,5 oldu.

"Hayat Tabloları, 2020-2022" sonuçlarına göre doğuşta beklenen yaşam süresi, Türkiye geneli için 77,5 yıl, erkekler için 74,8 yıl ve kadınlar için 80,3 yıl olarak tespit edildi. Türkiye'de 7 yaşına ulaşan bir çocuğun kalan yaşam süresinin ortalama 71,4 yıl, erkek çocuklar için 68,7 yıl ve kız çocuklar için 74,1 yıl olduğu görüldü.

Çalışma çağının başlangıcı olan 15 yaştaki çocuklar için bu süre 63,5 yıl oldu. Söz konusu süre, erkek çocuklar için 60,8 yıl iken kız çocuklar için 66,2 yıl olarak belirlendi. Bu yaş için kız ve erkek çocuklar arasındaki beklenen yaşam süresi farkının 5,4 yıl olduğu tespit edildi.

Bebeklere konulan en popüler erkek isimleri geçen yıl Alparslan, Yusuf ve Göktuğ, en popüler kız isimleri Asel, Zeynep ve Defne oldu. Erkek bebeklerin 8 bin 957'sine Alparslan, 5 bin 538'ine Yusuf, 5 bin 361'ine Göktuğ, kız bebeklerin 8 bin 114'üne Asel, 7 bin 614'üne Zeynep, 6 bin 895'ine ise Defne ismi verildi.

Türkiye'de geçen yıl 0-17 yaş grubundaki çocuklarda en çok kullanılan erkek isimlerinin Yusuf, Mustafa ve Mehmet, kız isimlerinin ise Zeynep, Elif ve Yağmur olduğu görüldü.

Toplam yaş bağımlılık oranı 2023'te yüzde 46,3 oldu. Yaş grubu 15-64 olan her 100 kişi başına düşen 0-14 yaş grubundaki çocuk sayısını ifade eden çocuk bağımlılık oranı ise yüzde 31,4 olarak hesaplandı.

İlkokul tamamlama oranı yüzde 98,5
Milli Eğitim Bakanlığı örgün eğitim istatistiklerine göre 2021/22 öğretim yılında yüzde 81,6 olan okul öncesi eğitim seviyesinde 5 yaş net okullaşma oranının 2022/23 öğretim yılında yüzde 85 olduğu görüldü.

5 yaş net okullaşma oranı cinsiyete göre incelendiğinde, bu oran erkek çocuklar için yüzde 85,2, kız çocuklar için yüzde 84,7 olarak kaydedildi. İlkokul seviyesinde net okullaşma oranı 2022/23 öğretim yılında yüzde 93,8, ortaokul seviyesinde yüzde 91,2 ve ortaöğretim seviyesinde yüzde 91,7 oldu.

Eğitim kademesi ve cinsiyete göre okul tamamlama oranlarına bakıldığında yıllara göre artış gözlendi. İlkokul tamamlama oranı 2017/18 eğitim öğretim döneminde yüzde 98,4 iken 2022/23 eğitim öğretim döneminde yüzde 98,5 olarak hesaplandı.

Ortaokul tamamlama oranı 2017/18 eğitim ve öğretim döneminde yüzde 90,2 iken 2022/23 eğitim ve öğretim döneminde yüzde 96,3'e yükseldi. Ortaöğretim tamamlama oranı ise yüzde 65,1'den yüzde 80,3'e çıktı.

Ortaöğretim okul tamamlama oranı cinsiyete göre incelendiğinde, 2022/23 eğitim ve öğretim döneminde erkek çocuklar için yüzde 78,8, kız çocuklar için yüzde 81,8 olduğu görüldü.

Örgün eğitime devam eden öğrenci sayısı 19,9 milyon
Milli Eğitim Bakanlığı örgün eğitim istatistiklerine göre Türkiye genelinde 2022/23 eğitim ve öğretim döneminde örgün eğitime devam eden öğrenci sayısı 19 milyon 904 bin 679 oldu. Bu öğrencilerin yüzde 51,6'sını erkek, yüzde 48,4'ünü ise kızlar oluşturdu.

Özel eğitim gerektiren bireylere (işitme, görme, ortopedik ve hafif düzeyde zihinsel engelli) hizmet veren, özel olarak yetiştirilmiş personelin bulunduğu, geliştirilmiş eğitim programlarının uygulandığı özel öğretim kurumlarında örgün eğitime devam eden öğrenci sayısı 507 bin 804 olarak hesaplandı.

Özel eğitim alan öğrenciler örgün eğitimdeki öğrencilerin yüzde 2,6'sını oluşturdu. Özel örgün eğitime devam eden öğrencilerin yüzde 63,3'ünü erkek, yüzde 36,7'sini ise kız öğrencilerin oluşturduğu tespit edildi.

"Türkiye Sağlık Araştırması 2022" sonuçlarına göre ailelerin beyanları doğrultusunda, 2-14 yaş grubundaki çocukların yüzde 1,5 ile en fazla öğrenmede ve yürümede zorluk çektiği görüldü. Aynı yaş grubundaki çocukların yüzde 1'inin konuşmada, yüzde 0,8'inin görmede, yüzde 0,4'ünün ise duymada zorluk çektiği belirlendi.

Aynı dönemde çocuklarda son 6 ay içinde görülen hastalık türleri incelendiğinde, 0-6 yaş grubunda yüzde 31,3 ile en çok üst solunum yolu enfeksiyonu görüldü. Bunu yüzde 29,4 ile ishal, yüzde 6,9 ile alt solunum yolu enfeksiyonu, yüzde 6,7 ile kansızlık izledi.

Yaş grubu 7-14 olan çocuklarda da yüzde 27,1 ile üst solunum yolu enfeksiyonu ilk sırada yer aldı. Bunu yüzde 19,8 ile ishal, yüzde 11,2 ile ağız ve diş sağlığı sorunları, yüzde 8,8 ile gözle ilgili sorunlar takip etti.

Çocuk yaşta evlenme oranları geriledi
"Hane Halkı İşgücü Araştırması 2023" sonuçlarına göre, 15-17 yaş grubundaki çocukların iş gücüne katılma oranı yüzde 22,1 olarak belirlendi. İş gücüne katılma oranı cinsiyete göre incelendiğinde, bunun erkek çocuklar için yüzde 32,2, kız çocuklar için yüzde 11,5 olduğu hesaplandı.

Evlenme istatistiklerine göre, 16-17 yaş grubundaki kız çocuklarının resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2002'de yüzde 7,3 iken 2023'te yüzde 1,9'a geriledi.

Diğer taraftan, aynı yaş grubunda olan erkek çocukların resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2002'de yüzde 0,5 iken 2023'te yüzde 0,1 oldu.

Geçen yıl 22 milyon 206 bin 34 olan çocuk nüfusun içinde babası vefat etmişlerin sayısının 263 bin 757, annesi vefat etmişlerin sayısının 82 bin 291, hem annesi hem babası vefat etmişlerin sayısının ise 5 bin 461 olduğu görüldü.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre, 2023'te Türkiye genelinde kuruluş bakımı altında bulunan çocuk sayısının 14 bin 435 olduğu belirlendi. Mevcut koruyucu aile sayısı 8 bin 164, koruyucu aile yanında bakımı sağlanan çocuk sayısı ise 9 bin 806 oldu. Evlat edindirilen çocuk sayısı 637 olarak kayıtlara geçti.

Boşanma istatistiklerine göre, 2023'te boşanan çiftlerin sayısı 171 bin 881 olarak kaydedildi. Kesinleşen boşanma davaları sonucu 171 bin 213 çocuk velayete verildi. Çocukların velayetinin yüzde 74,9'unun anneye, yüzde 25,1'inin ise babaya verildiği tespit edildi.

En fazla çocuk ölümleri dışsal yaralanma ve zehirlenmelerden
Ölüm ve ölüm nedeni istatistiklerine göre, 2022 yılında 1-17 yaş grubunda en fazla çocuk ölümlerinin dışsal yaralanma ve zehirlenmeler nedeniyle gerçekleştiği görüldü. Söz konusu nedenle hayatını kaybeden 1-17 yaş grubundaki çocukların sayısı 2022 yılında 1275 olarak kayıtlara geçti. Sinir sistemi ve duyu organları hastalıkları nedeniyle 866, iyi huylu ve kötü huylu tümörler nedeniyle 635, dolaşım sistemi hastalıkları nedeniyle 385 çocuğun hayatını kaybettiği belirlendi.

2009'da bebek ölüm hızı binde 13,9 iken 2022'de binde 9,2'ye düştü. Bebek ölüm hızı cinsiyete göre incelendiğinde, 2009-2022 yıllarında erkek bebekler için binde 14,6'dan binde 9,9'a, kız bebekler için binde 13,1'den binde 8,4'e düştüğü görüldü.

Doğumdan sonraki 5 yıl içinde ölme olasılığını ifade eden 5 yaş altı ölüm hızı, 2009'da binde 17,7 iken 2022'de binde 11,2'ye geriledi. 5 yaş altı ölüm hızı cinsiyete göre incelendiğinde, 2009-2022 yıllarında erkek çocuklar için binde 18,5'ten binde 12,1'e, kız çocuklar için binde 16,8'den binde 10,2'ye düştüğü belirlendi.


Bilim insanları Afrika'daki ölümcül sıcak hava dalgasının insan etkisiyle olduğunu açıkladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Bilim insanları Afrika'daki ölümcül sıcak hava dalgasının insan etkisiyle olduğunu açıkladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Bilim insanları Batı Afrika ve Sahel bölgesinde yaşanan ölümcül sıcak hava dalgasını, insanların neden olduğu iklim değişikliğine bağladı.

BBC’nin haberine göre, araştırmacılar fosil yakıtların yakılması gibi insan faaliyetlerinin sıcaklıkları normalden 1,4 derece artırdığını belirterek, bölgedeki ölümcül hava sıcaklıklarının insan etkisi olmadan yaşanmasının "imkansız"lığına işaret etti.

World Weather Attribution'dan bilim insanlarının yaptığı yeni bir çalışma, uzun süreli kömür, petrol ve gaz kullanımının yanı sıra ormansızlaşma gibi diğer faaliyetlerin gerçekleşmemesi durumunda gündüz ve gece sıcaklıklarının bu kadar yüksek seyretmesinin mümkün olamayacağını ortaya koydu.

Araştırmayla, iklim değişikliği nedeniyle Mali ve Burkina Faso'da sıcaklıkların ortalamadan 1,5 derece; geceleri ise 2 derece daha sıcak olduğu belirlendi.

Sahel bölgesindeki ve Batı Afrika'daki bazı ülkelerdeki mart sonunda başlayıp nisan başına kadar süren sıcak hava dalgasının en çok Mali ve Burkino Faso’nun güney bölgelerinde hissedildiğini ifade eden araştırmacılar, küresel iklim değişikliğinin söz konusu dönemde sıcak hava dalgasında önemli bir rolü olduğunu kaydetti.

Güney Afrika'daki kuraklık üzerine yapılan ayrı bir çalışma ise sıcaklıklara iklim değişikliğinden ziyade El Nino hava olaylarının sebep olduğunu ortaya koydu.

Araştırmacılar kuraklığın nedenlerini belirlemek için sıcaklık ve yağış verilerini inceledi.

İklim değişikliğinin Aralık-Şubat döneminde bölgedeki düşük yağış miktarı üzerinde önemli bir etkisi olmadığını tespit eden araştırmacılar El Nino’nun Güney Afrika'da yağışları çok azalttığını aktardı.


Arap dünyası Filistin'in BM'ye tam üyeliğinin veto edilmesini üzüntüyle karşıladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Arap dünyası Filistin'in BM'ye tam üyeliğinin veto edilmesini üzüntüyle karşıladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Arap ülkeleri ve uluslararası kuruluşlar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) Filistin'in BM'ye tam üyeliği istenilen karar tasarısını ABD'nin veto etmesini üzüntüyle karşıladıklarını açıkladı.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığının X hesabından yapılan açıklamada, ABD'nin veto kararının "İsrail'in uluslararası hukuk ihlallerinin devamını sağlayacağı" belirtildi.

Suudi Arabistan'ın 15 üyeli BMGK'de Cezayir tarafından Filistin'in BM'ye tam üyeliğini talep eden karar tasarısının daimi üye ABD'nin "hayır" oyu ile reddedilmesini üzüntüyle karşıladığı kaydedilen açıklamada, "Filistin devletinin BM'ye tam üyeliğinin kabulünün engellenmesi, İsrail işgalinin inatçılığının ve uluslararası hukuk kurallarının caydırıcı olmaksızın sürekli ihlalinin sürdürülmesine katkıda bulunmakta ve bizi arzu edilen barış hedefine yaklaştırmamaktadır." ifadelerine yer verildi.

- Mısır

Mısır Dışişleri Bakanlığı da BMGK'den Filistin devletinin BM'ye tam üye olmasını sağlayacak bir karar çıkmamasından üzüntü duyulduğunu açıkladı.

Bakanlığın açıklamasında, Filistin devletini tanımanın ve BM'ye tam üyeliğini onaylamanın, yaklaşık 75 yıldır İsrail işgalinden acı çeken Filistin halkının en doğal hakkı olduğu vurgulandı.

- Ürdün

Ürdün Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise ABD'nin veto yetkisini kullanması sonucunda BMGK'nin Filistin devletinin BM'ye tam üye olarak kabul edememesinden "derin üzüntü" duyulduğu belirtildi

Bağımsız Filistin devleti vurgusu yapılan açıklamada, BM'ye tam üyeliğin Filistin halkının sabit bir hakkı olduğu kaydedildi.

- İslam İşbirliği Teşkilatı

İslam İşbirliği Teşkilatı'ndan (İİT) yapılan yazılı açıklamada da ABD'nin vetosunun ve Filistin'in üye olamamasının üzüntüyle karşılandığı ifade edildi.

ABD'nin veto kararının meşru haklarını alabilmeleri önünde engel olduğu ve Filistin halkına dayatılan tarihi adaletsizliğin yaklaşık 75 yıldır devam etmesine yeni bir katkı sunduğu belirtildi.

- Arap Birliği

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, X hesabından konuya ilişkin yazılı açıklama yaptı.

Gayt mesajında, "Vetonun, Filistin'in Birleşmiş Milletlere tam üye olarak katılımını kabul etme konusunda açık bir uluslararası iradeyi engellemek için kullanılması son derece talihsiz bir durumdur. Ancak bunun, Araplar tarafından ve uluslararası alanda desteklenen Filistin iradesinin zaferiyle kaçınılmaz olarak sonuçlanacak uzun bir siyasi mücadeleye giden yolda yalnızca bir adım olduğunu biliyoruz." ifadelerini kullandı.

- Filistin'in üyelik başvurusu

Filistin, 2011'de de BM'ye tam üyelik başvurusu yapmış ancak BMGK'de gereken desteği alamamıştı. Filistin daha sonra 2012 yılında BM "daimi gözlemci statüsü"ne kavuştu.

Filistin'in BM Daimi Temsilcisi Riyad Mansur, 2 Nisan'da yaptığı açıklamada, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e bir mektup göndererek, üyelik başvurularının yeniden ele alınması talebinde bulunmuştu.

Guterres de 3 Nisan'da BMGK'ye mektup yazarak, Filistin'in talebinin gündeme alınması çağrısı yapmıştı.

BMGK ise 8 Nisan'da Filistin'in talebini "Yeni Üyelerin Kabulü Komitesi'ne" iletmişti.

BMGK'ye üyelikle ilgili dönüş yapması gereken Komite, iki toplantının ardından mutabakata varamadığını duyurmuştu.

Bunun ardından Cezayir, Filistin'in üyeliği için karar tasarısını müzakerelere açmıştı.


ABD'de Columbia Üniversitesindeki Filistin gösterilerinde 100'den fazla öğrenci gözaltına alındı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD'de Columbia Üniversitesindeki Filistin gösterilerinde 100'den fazla öğrenci gözaltına alındı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'nin New York kentindeki Columbia Üniversitesi kampüsünde, Filistin'i desteklemek için düzenlenen ve rektörün talebi üzerine dağıtılan oturma eyleminde, 100'den fazla öğrenci gözaltına alındı.

CNN'in haberine göre, New York Polis Departmanı (NYPD), protestoyu sonlandırmayı reddeden herkesi gözaltına alacağını bildirmesinin ardından öğrencilere müdahale etti.

Polis, Gazze'deki soykırımı ve Filistin'in işgalinden kar eden şirketlere devam eden finansal yatırımları protesto etmek amacıyla bir araya gelen ve dağılmayı reddeden öğrencilerden 100'den fazla kişiyi gözaltına aldı.

Üniversite Rektörü Minouche Shafik, eylemin, üniversitenin işleyişi için "tehdit oluşturduğunu" belirterek, "NYPD'den bu kişilerin uzaklaştırılması için yardım talep ediyoruz." ifadesini kullanmıştı.

Sosyal medyadaki görüntülerde de rektörün talebi üzerine kampüse gelen polislerin, oturma eylemini engellediği ve karşı çıkanları gözaltına almakla tehdit ettiği görülmüştü.


CIA Direktörü'nden daha fazla yardım gönderilmezse "Ukrayna'nın savaşı kaybedebileceği" uyarısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

CIA Direktörü'nden daha fazla yardım gönderilmezse "Ukrayna'nın savaşı kaybedebileceği" uyarısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns, ülkesinin daha fazla askeri destek göndermemesi durumunda Ukrayna'nın yıl sonuna kadar "Rusya'ya karşı savaşı kaybedebileceği" uyarısı yaptı.

CNN'in haberine göre Burns, Texas eyaletindeki George W. Bush Merkezi'nde düzenlenen "2024 Liderlik Forumu"nda Rusya-Ukrayna Savaşı'na ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

ABD'nin daha fazla askeri yardım sağlamaması halinde Ukrayna'nın 2024'ün sonuna kadar savaş alanında kaybetme riskinin oldukça yüksek olduğunu belirten Burns, "Cephaneleri tükeniyor ve bizim de onlara yardım etmek için zamanımız tükeniyor." ifadesini kullandı.

Burns, ABD'nin Ukrayna'ya desteğini ertelememesi gerektiği uyarısında bulundu.


Eski BM Filistin Raportörü Falk'a göre Gazze'de soykırım, Batı'nın onay ve desteğiyle yapılıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Eski BM Filistin Raportörü Falk'a göre Gazze'de soykırım, Batı'nın onay ve desteğiyle yapılıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Özel Raportörü olarak 2008-2014 döneminde görev yapan Richard Falk, İsrail'in Gazze'deki soykırımının "Batı'nın liberal demokrasilerinin onayı ve desteğiyle yapıldığını" söyledi.

Princeton Üniversitesi Uluslararası Hukuk Fahri Profesörü Falk, İsrail'in uluslararası hukuk ihlallerini ile aleyhinde süren davalar ve ABD'nin desteği hakkında AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Gazze'de 7 Ekim 2023'ten itibaren yaşananların "hem beklendik hem de beklenmedik olduğu" yorumunu yapan Falk, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun başbakan seçilip "İsrail tarihindeki en aşırı sağcı hükümeti" kurmasının bugün yaşananlara kapı araladığını dile getirdi.

Falk, Netanyahu'nun hükümet programında yer alan "Büyük İsrail" planının başta Batı Şeria ve Doğu Kudüs olmak üzere Filistin'in işgal altındaki topraklarını İsrail'e katmayı içerdiğine işaret ederek, "Bu bakımdan, bugün yaşananlar, İsrail-Filistin ilişkilerinin yeni bir aşamasından ziyade bir devamıdır." dedi.

- "Batı'nın liberal demokrasilerinin onayladığı ve desteklediği ilk soykırım"

7 Ekim'den sonra yaşananlar ile öncesi arasındaki değişimin İsrail tarafından halihazırda uygulanmakta olan apartheid sistemi, uluslararası insancıl hukuk ihlalleri ve toplu cezalandırmanın "soykırım" olarak tanımlanabilecek hale dönüşmesi olduğunu dile getiren Falk, "Yaşanan değişim, insanlık tarihindeki en özgün ve somut soykırım örneğinin yaşanmasıdır, çünkü (bu soykırım) gerçek zamanlı olarak kayıtlara geçiyor." diye konuştu.

İsrailli liderlerin açıklamaları ve kullandıkları dilin "soykırım işleme suçu niyetine" dair kanıtlar sunduğunu aktaran Falk, "Bu, Batı'nın liberal demokrasilerinin onayladığı ve desteklediği ilk soykırım olması gerçeğinin vurgulandığı oldukça sıra dışı bir durumdur." değerlendirmesinde bulundu.

- Batı ülkelerine "çifte standart" eleştirisi

Yaşananların sadece Gazze için değil uluslararası hukuk ve demokrasi ile insan haklarını savunan ülkelerin tutumları açısından da "dramatik olduğunu" dile getiren Falk, söz konusu ülkelerin konu Filistin olunca çifte standart uyguladığını kaydetti.

Falk, "Bu çok dramatik bir olay ve jeopolitiğin uluslararası hukuka karşısında daha önemli olduğunun oldukça dramatik bir göstergesi olmaya devam ediyor." ifadesini kullandı.

Richard Falk, İsrail'in en büyük destekçilerinden biri olan ABD'nin, Gazze'de yaşanan insanlık trajedisi hakkındaki söylemlerinde gözlemlenen değişimlerin herhangi bir politika değişimine neden olup olmayacağının İsrail'in bundan sonra atacağı adımlara bağlı olduğunu kaydetti.

- Biden, "ince bir çizgide yürüyor"

Falk, ABD Başkanı ve 5 Kasım'da yapılacak seçimlerde Demokrat Partinin adayı olması beklenen Joe Biden'in İsrail'e verdiği desteğin özellikle ABD'li Müslümanlar arasında rahatsızlığa neden olduğuna dikkati çekti.

Falk, "Biden şu anda, ABD'de kasım ayında ikinci kez başkan olmak için yürüttüğü seçim kampanyası ile Müslüman Amerikan toplulukları da dahil olmak üzere normalde Demokrat olan insanlardan gelen çok sayıda karşı çıkışla karşılaştığı seçim kampanyası sırasında bir tür ince ipte yürüyor." diye konuştu.

Başkanlık seçimlerinin yaklaşması ve Demokrat Partinin en önemli seçmen gruplarından sayılan Müslümanlardan gelen eleştirilerin, Biden yönetiminin söylemlerinin değişmesine neden olduğu değerlendirmesi yapan Falk, öte yandan bu durumun da İsrail yanlısı bağışçıların baskısına yol açtığını söyledi.

- Netanyahu'nun taktiği "daha geniş bir savaş çıkartmak olabilir"

Falk, yakın gelecekte Netanyahu'nun Birleşmiş Milletler (BM) ve ABD ile ilişkileri nasıl dengeleyeceği konusunda ikilemle karşılaşacağı değerlendirmesinde bulunarak, "Filistinlilerin önemli bir bölümünü Mısır ya da Ürdün sınırlarına sürerek onlardan kurtulma ve Hamas'ı Filistin mücadelesinde siyasi bir güç olarak ortadan kaldırmayı başarma politikalarının başarısız olduğu açık." dedi.

Netanyahu'nun İsrail içinde de eleştirilerin odağında olduğunu hatırlatan Falk, "Taktiğinin, dikkatleri Filistinlilere yönelik politikaların başarısızlığından uzaklaştırmak için bölgede daha geniş bir savaş yaratmak olması güçlü bir olasılık." ifadesini kullandı.

Falk, Biden'in İsrail ordusunun 1 Nisan'da Gazze'deki Deyr el-Belah bölgesine düzenlediği ve Dünya Merkez Mutfağının (World Central Kitchen-WCK) 6'sı yabancı biri de Filistinli olmak üzere 7 çalışanın öldüğü saldırıyı desteklemezken, öte yandan İran'a verdiği yanıta desteğini bildirdiğini hatırlatarak, "Bu da neredeyse İsrail'e, çatışmayı genişletme ve İsrail ile işgal altındaki Filistin arasındaki ilişki üzerindeki baskıyı azaltma yönünde bir sinyaldir." değerlendirmesinde bulundu.

- İsrail ve Filistin çatışması dünyayı ikiye ayırdı

Saldırıda ölen WCK çalışanlarının 6'sının İsrail'i destekleyen ülkelerin vatandaşları olduğuna dikkati çeken Falk, İsrail'in bu nedenle uluslararası toplum karşısında imajını değiştirmeye yönelik adımlar atmaya çalıştığını dile getirdi.

Falk, "Dikkat ederseniz, bu olay medyada, Filistinlilerin çok daha ciddi ve büyük bir şekilde mağdur olduğu daha önceki vahşetlerin alamadığı kadar yer buldu. Ve Netanyahu ilk kez yapıldığı iddia edilen hata için özür diledi." diye konuştu.

7 Ekim'in ardından İsrail ve Filistin'i destekleyen ülkeler ve geçmişleri arasında bir bağlantı olduğunu belirten Falk, şunları kaydetti:

İsrail'i destekleyen tüm ülkelerin ya Avrupa'daki eski sömürgeci güçler ya da dünyanın diğer bölgelerindeki yerleşimci sömürgeci beyaz ülkeler, beyazların hakim olduğu ülkeler ve tabii ki ABD ve Kanada olduğunu görürsünüz. Filistinlilerin yanında yer alanların tamamı ise ya dünyanın İslami kesiminden, ya komşu ülkelerden, ya da Güney Afrika ve Nikaragua gibi Küresel Güney'den. Yani çatışmanın jeopolitik bir özelliği var ve bir tarafa Küresel Batı'yı, diğer tarafa da dünyanın geri kalanını koyuyor.

- "BMGK'da veto yetkisine sahip üyeler kendi stratejik çıkarlarını önemsiyor" eleştirisi

Falk, İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanında süren (UAD) dava ve Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) soruşturmasından çıkacak kararlara İsrail’in uymasını beklemenin "naiflik" olacağını söyleyerek, şunları kaydetti:

İsrail'in uluslararası hukuka ve BM kararlarına uymama konusunda uzun yıllara dayanan tutarlı bir sicili var. Ve daha şimdiden BM'ye, UAD ve UCM'ye şikayetler üzerinde yargı yetkisini kullandığı için saldırmıştır. Temelde İsrail'e yönelik bu tür eleştirilerin bir tür antisemitizm olduğunu öne sürüyorlar.

UAD'ın ilan ettiği ihtiyatı tedbir kararlarının İsrail tarafından dikkate alınmadığını ve ABD'nin veto yetkisine sahip olduğu BM Güvenlik Konseyinin de bunları uygulamakta başarısız olduğunu belirten Falk, yaptırım uygulama gücünün BM Güvenlik Konseyine ait olduğunu anımsattı.

Falk, "Veto yetkisine sahip olan Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi, kendi stratejik çıkarlarının UAD'den çıkacak sonuçla çatıştığını gördüklerinde, uluslararası hukuka ve BM'nin açık otoritesine saygı göstermekle tamamen tutarsız olmasına rağmen veto etmekten çekinmezler." eleştirisinde bulundu.

ABD'nin Güney Afrika'nın UAD'de İsrail aleyhine açtığı davanın "hukuki değeri olmadığı ve dikkate alınmaması gerektiği" yönündeki savunmasının UAD yargıçları tarafından desteklenmemesinin önemli bir duruş olduğunu belirten Falk, bunun ABD'nin "jeopolitik taahhütleriyle çeliştiğinde uluslararası hukuku ne kadar küçümsediğini gösterdiğini" sözlerine ekledi.