Biden’ın başkan yardımcısı görevi için seçtiği kadın adayların tam listesi

Biden’ın başkan yardımcısı görevi için seçtiği kadın adayların tam listesi
TT

Biden’ın başkan yardımcısı görevi için seçtiği kadın adayların tam listesi

Biden’ın başkan yardımcısı görevi için seçtiği kadın adayların tam listesi

Joe Biden'ın Donald Trump ile karşı karşıya geleceği 3 Kasım seçimleri için ABD'nin başkan yardımcısı olarak görev yapacak ilk kadın adayına yönelik seçimiyle ilgili bazı isimler öne çıkmaya başladı.
Ankatler, Trump’ı geride bırakan Biden’ın başkan yardımcısının açıklamasının Demokratların oy kullanma niyetleri üzerinde çok az etkisi olacağını gösterirken, bazıları ise bu seçimle özellikle siyahlar veya 2016 yılında Trump’ın çevresinde olan ortabatı eyaletleri arasından daha fazla seçmen çekerek bunun bir fark yaratabileceğini düşünüyor.
AFP’ye göre, siyahi George Floyd’un öldürülmesi polis şiddetine ve ırkçılığa karşı büyük bir öfkeye neden oldu ve siyah bir aday seçmesi için Biden’a yönelik baskıları artırdı.
 
Kamala Harris
 55 yaşındaki Senatör Kamala Harris, hazırlık seçimleri sırasında yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullanmıştı: "Annem bana çok sık söylerdi: Kamala, birçok şeyi başaranlar arasında olabilirsin. Sonuncu olmamak için çok çalış."
Jamaika ve Hint kökenli Harris, kariyerinin başlangıcından bu yana birçok öncü unvanlar aldı. Bu listeye, ilk siyah kadın aday ve ABD'nin ilk kadın başkan yardımcısı unvanını eklemek istiyor.
San Francisco'da başsavcı olarak görev yaptığı iki dönemden sonra (2004-2011), iki kez Kaliforniya başsavcısı (2011-2017) seçildi ve ülkenin en kalabalık eyaletinin yargı bölgelerine başkanlık eden ilk kadın ve aynı zamanda ilk siyah kişi oldu.
Ocak 2017'de Washington'daki Temsilciler Meclisi’nin önünde, Güney Asya kökenli ilk kadın ve Amerikan tarihinde ikinci siyah senatör olarak yemin etti.
Kamala Harris, 1960'lı yıllarda Kaliforniya'nın Auckland eyaletinde, ebeveynlerinin medeni haklar mücadelesinden gurur duyarak ilerici bir ailede büyüdü.
Demokrat aday Joe Biden, Harris’i çok iyi tanıyordu. Harris 2015 yılında kanserden ölen Biden’ın oğlu Beau Biden'e yakındı. Ancak Harris, 2019'da bir araya geldikleri ilk tartışma sırasında, özellikle 1970’lerdeki ırkçılık politikasıyla ilgili konularda ona sürpriz saldırıda bulundu. Harris, siyah öğrencileri beyaz mahallelere taşıyan otobüslerden birinde küçük bir kız olarak nasıl seyahat ettiğini duygularıyla anlattı.
Harris söz konusu tartışmadan sonra anketlerde üst sıralara yükseldi, ancak kısa süre sonra seçim programlarını açıkça tanımlamakta zorlandığında hızla geriledi. 
Aralık ayındaki Demokratik hazırlık seçimlerinde başarısız olduktan sonra Mart ayında Joe Biden ile ittifak kurdu.
Ancak Biden’ın bazı müttefikleri, Harris’i eleştirerek yeterli "pişmanlık" ifade etmediği için onu affetmediler ve onu adaylığa karşı çok "hırslı" olmaması için uyardılar.
Bu, cinsiyetçiliği eleştiren Kamala Harris'in desteğini artırmak için yeterli oldu.
 
Susan Rice 
 Birleşmiş Milletler (BM) Büyükelçiliği ve daha sonra eski Başkan Barack Obama döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevinden sonra Susan Rice’ın en deneyimli Amerikan diplomatlarından biri olduğu inkar edilemez. Bu nedenle, hassas dış politika konularında Joe Biden'e yardım etmek için ilk günden itibaren hazır olacak.
 Çok hırslı olduğu ve her zaman diplomatik olmadığı bilinen bu 55 yaşındaki Afro-Amerikalı kadın, 2009-2013 yılları arasında BM Güvenlik Konseyi'nde Rusya ve Çin ile tartışmalara katıldı.
1994 yılında Ruanda'daki soykırımdan etkilenen ve Bill Clinton döneminde çaresiz kalan Afrika'daki bu uzman, Beyaz Saray'ın kulislerini iyi biliyor. Arkadaşı Barack Obama ile ilişkili olan resmi, Donald Trump'ın iyi muamelede bulunmadığı Washington müttefiklerine de güvence veriyor.
Washington'daki ABD Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi Profesörü olan David Parker, "Joe Biden’ın onunla harika bir ilişkisi var. 8 yıl boyunca iyi bir şekilde çalıştılar. Bu onun önemli biri olduğunu gösteriyor" diye konuştu.
Ancak, Washington'da üniversite mezunu anne-babanın bir çocuğu olarak dünyaya gelen ve yüksek dereceleri olan Susan Rice hiçbir zaman seçilmedi. Bu nedenle Amerikan toplumunun gerçekliğinden uzak bir çalışan olarak kabul edilebilir.
2012'de Bingazi'de Amerikan diplomatik heyetine yönelik saldırı hakkındaki açıklamaları tartışmalara yol açtı. O sırada dışişleri bakanlığına aday olmaktan çekilmek zorunda kaldı ve ayrıca bu durum Trump'ın ordusunun hedefi olmasına neden oldu.
 
Karen Bass
Uzun parlamento kariyerine rağmen isminden çok söz edilmeyen Karen Bass’ın, Joe Biden'in tarafında kadın adaylar listesine dahil edilerek adını duyurması bir sürpriz oldu.  
Kongre'nin muhafazakar üyesi Bass’ın Barack Obama'ya sadık bir yardımcı olarak çalıştığı zaman yaptığı gibi 2024'te cumhurbaşkanlığına aday olmak istemediğini açıklaması başkan yardımcılığı adaylığına seçilmesini etkiledi.
66 yaşındaki Karen Bass, Kongre’deki siyah temsilciler grubuna başkanlık etti ve George Floyd adında polis şiddetine yönelik yasa tasarısının hazırlanmasına öncülük etti.
Bass, Kaliforniya eyaleti meclisinde 2004’ten beri temsilci olarak çalıştı ve 2011’de Temsilciler Meclisi’ne girmeden önce 2008’de meclisteki ilk Afro-Amerikan başkan oldu.
Ancak Cumhuriyetçiler Bass’ın sol tutumundan yararlanabilirler. 2016'da Küba Başkanı Fidel Castro'nun ölümünden sonra yayınladığı açıklamada "yüce liderin ölümünün Küba halkı için büyük bir kayıp olduğunu" yazması Florida'da kazanmak için Küba kökenli seçmenleri etkileyebilir.
Karen Bass, Joe Biden ile büyük bir acıyı paylaşıyor; çocuklarının kaybı. Eski Başkan Yardımcısı Biden, 1972'de kızının ve ilk eşinin öldüğü trafik kazasından dolayı ve daha sonra büyük oğlunun ölümü nedeniyle yaşadığı acıyı sık sık anlatıyor. Karen Pass, 2006 yılında bir araba kazasında kızını ve kayınpederini kaybetmişti.
Temmuz ayında, başkanlık kampanyasının zorluğu hakkında "The Atlantic" dergisinin sorduğu soruya, "Biliyor musun, tüm ihtimallere hazırım. Çocuklarımın ölümünden sonra her şeyi yapabilirim" diye konuştu. 
 
Elizabeth Warren
Senatör Warren, oylama sonuçlarında hayal kırıklığına uğrayarak Mart ayı başında çekilmeden önce Demokrat partinin hazırlık seçimlerinde en olası aday gibi görünüyordu.
Fikirlerine yakın olan arkadaşı Bernie Sanders'a destek  vermek yerine Nisan ayında Joe Biden'e katılmak için kampanya düzenledi.
Hazırlık seçimleri süresince kendisine yöneltilen eleştirilere rağmen eski rakibi için şiddetle kampanya yürüttü ve bir çevrimiçi bağış toplama kampanyasına katıldı.
Warren, Wall Street'e muhalif olduğu için Demokrat adaylar daha fazla sol meyilli seçmen çekebilir. Ayrıca anketler, Afro-Amerikalıların Kamala Harris'i tercih ettiklerini gösteriyor. 
Ancak 71 yaşındaki Elizabeth Warren, sağlam ve ilerici seçim programı ile Joe Biden'ı "radikal solun" elinde bir "kukla" olarak tanımlayan Trump taraflarına karşı argümanlarla endişeye neden olabilir. Cumhuriyet düşmanının, Amerikan Kızılderili kökenleri nedeniyle saldırıya uğrayacağı da kesin olarak görülüyor.
 
Tammy Duckworth
Senatör Tammy Duckworth, meslektaşı Karen Bass ve Elizabeth Warren’dan daha az şöhrete sahip. Eski bir savaşçı olan asya kökenli Duckworth, Irak savaşında bacağını kaybetmişti.
52 yaşındaki Bangkok doğumlu Duckworth, Washington'daki Kongre koridorlarında tekerlekli sandalye ile hareket ediyor ve  Orta Batı'da bir sanayi devleti olan Illinois'i temsil ediyor.  Duckworth, 2013'ten 2017'ye kadar Temsilciler Meclisi'nde ilk kez seçildi. Daha sonra ABD Senatosu’na seçildi.
ABD Ordusunda eski bir savaşçının ve Taylandlı bir annenin kızı olan Duckworth, 2004'te Irak'ta yaralanmadan önce ABD ordusuna ve donanmasına katıldı. Daha sonra Barack Obama hükümeti döneminde Gazi İşleri Bakanlığı’na girdi.
Washington'daki Amerikan Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi Profesörü olan David Parker, gazileri seven bir ülkede, bu "savaş kahramanının" bazı seçmenlerden "seçmenlerin büyük bir kısmına" göre "daha yakın" olabileceğine inanıyor.
 
Sürpriz?
Diğer isimler, İspanyol Vali Gretchen Whitmer ve Michigan Valisi Michelle Lujan Grisham gibi hisseleri kısa süre önce düşmesine rağmen aylardır güçlü bir şekilde gündemde dolaşıyor. Bu durum, ABD Temsilciler Meclisi Üyesi Val Demings ve hatta Senatör Tammy Baldwin için de önemli sayılıyor.
Biden'ın ekibi, ondan öncekiler gibi, beklenmedik bir isim ortaya çıkararak bir sürpriz yapabilir.



Sidney saldırısının faillerinden biri Hindistan uyruklu

TT

Sidney saldırısının faillerinden biri Hindistan uyruklu

Adli tıp uzmanları, Sydney'deki Bondi Plajı'nda silahlı saldırganların ateş açtığı köprüde duruyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sydney'deki Bondi Plajı'nda silahlı saldırganların ateş açtığı köprüde duruyor (EPA)

Hindistan yetkilileri, Sidney'deki Bondi Plajı'nda düzenlenen Yahudi etkinliğinde 15 kişinin ölümüne yol açan toplu katliamın faillerinden biri olan 50 yaşındaki Sajid Akram'ın aslen Haydarabadlı olduğunu doğruladı.

Hindistan'ın güneyindeki Telangana eyalet polisi yaptığı açıklamada, "Sajid Akram aslen Hindistan'ın Haydarabad şehrindendir. 1998 Kasım ayında, yaklaşık 27 yıl önce iş aramak için Avustralya'ya göç etti" denildi.

Hindu gazetesi, yetkililerin Akram'ın Hindistan'ı en son 2022'de ziyaret ettiğini ve ilk soruşturmaların ülke içinde herhangi bir yerel bağlantı tespit edemediğini söylediğini belirtti. Yetkililer ayrıca Akram'ın 1998'de öğrenci vizesiyle Avustralya'ya göç ettiğini ve o zamandan beri Hindistan'a nadiren geldiğini ifade etti.

Sajid Akram ve oğlu Naveed, Yahudi Hanuka kutlamasını hedef alan toplu bir silahlı saldırıda 15 kişiyi öldürdü. Yetkililer saldırıyı Yahudi karşıtı bir terör eylemi olarak nitelendirdi, ancak saldırganın daha derin motivasyonları hakkında şimdiye kadar çok az ayrıntı verdi.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, Sydney'deki saldırganla yüzleşen kahraman Ahmad el-Ahmed ile görüşmek üzere bugün Sydney'in güneyindeki St. George Hastanesi'ni ziyaret etti; bu arada kahramanın ilk video mesajı internette dolaşmaya başladı.

Ziyaretin ardından gazetecilere konuşan Avustralya Başbakanı, el-Ahmed ile görüşmenin "büyük bir onur" olduğunu söyledi. Sözlerine şöyle devam etti: "O gerçek bir Avustralya kahramanı, büyük bir alçakgönüllülük sahibi insan ve bana, gözlerinin önünde yaşanan vahşetleri izlerken aklından geçenleri anlattı."

Başbakan sözlerine şöyle devam etti: "Harekete geçme kararı aldı ve cesareti, tüm Avustralyalılar için bir ilham kaynağı."

Başbakan ayrıca, Suriye'den Avustralya'yı ziyaret eden dükkan sahibinin anne ve babasıyla görüştüğünü belirterek, "Onlar gururlu anne babalar" dedi.

Bu sabah erken saatlerde, Ahmed el-Ahmed'in hastane yatağından Arapça konuşurken çekilmiş bir videosu sosyal medyada yayılmaya başladı.

Videoda, "herkesin çabalarını takdir ettiğini" söyledi.

Avustralya polisi dün yaptığı açıklamada, Bondi Plajı'ndaki saldırıyı gerçekleştirdiğinden şüphelenilen iki silahlı saldırganın (baba ve oğlu) kullandığı araçta iki DEAŞ bayrağı ve bombalar bulunduğunu açıkladı.


Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
TT

Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)

Rusya bugün yaptığı açıklamada, kuzeydoğu Ukrayna’daki stratejik şehir Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu. Bu açıklama, Ukrayna güçlerinin son dönemde şehrin bazı mahallelerini geri aldığını açıklamasının ardından geldi.

Rusya’nın resmi haber ajansı TASS, bölgedeki Rus Zapad askeri grubunun sözcüsünün “Kupiansk şehri beşinci Rus ordusunun kontrolü altında” ifadesini aktardı.

Rusya, geçtiğimiz kasım ayında Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurmuş, ancak AFP’ye göre Ukrayna daha sonra şehrin bazı mahallelerini yeniden kontrol altına aldığını açıklamıştı.

Bu arada Ukrayna ordusu bugün yaptığı açıklamada, 24 Şubat 2022’de başlayan savaşın başından bu yana öldürülen ve yaralanan Rus askeri personel sayısının, son 24 saatte öldürülen veya yaralanan bin 150 kişi dahil olmak üzere yaklaşık 1 milyon 190 bin 620’ye yükseldiğini duyurdu.


Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
TT

Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)

Emel Şehade

ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın İsrail ziyareti, sadece Binyamin Netanyahu ile Başkan Donald Trump arasında beklenen ve Suriye ile güvenlik anlaşması konusunda ilerleme sağlamayı umduğu görüşmeden önce gerçekleşmesi nedeniyle değil, aynı zamanda Washington ve Tel Aviv arasında, özellikle Suriye ve Gazze dosyaları konusunda artan anlaşmazlıkların ortasında gerçekleşmesi nedeniyle de önceki ziyaretlerden farklıydı.

Barrack, İsrail üzerindeki sürekli ABD baskısı altında Netanyahu ile görüştü. Bu baskı, özellikle Lübnan dosyasıyla ilgili olarak, iki kurum arasında anlaşmazlıklara yol açtı. Siyasi kurum Washington'un diplomatik yolu destekleme talebine tamamen uyarken, askeri kurum Lübnan'a yönelik saldırıyı genişletmeyi ve Hizbullah'ın gücünü yeniden kazanmaya devam etmesini engellemeyi gerekli görüyor.

Ancak, görüşmelerin seyri ve Washington'un Tom Barrack’ın taşıdığı mesajları hakkında bilgili kaynaklara göre Netanyahu için sürpriz olan, Amerikalı konuğun İsrail'in Suriye'ye karşı operasyonları için kırmızı çizgiler belirlemesiydi: “Washington, Ahmed eş-Şara rejimini korumak istiyor ve onu istikrarsızlaştırmaya katkıda bulunan her türlü eylemi reddediyor.” Amerikan mesajında ​​ayrıca, Trump yönetiminin İsrail'in sınır ötesi saldırılarının, Washington'un Şam hükümetini istikrarı sağlama konusunda destekleme çabalarını baltaladığına, Suriye ile İsrail arasında yeni bir güvenlik anlaşmasına varma çabalarını zayıflattığına inandığı, Trump yönetiminin bunu reddettiği ve tekrarlanmaması konusunda uyardığı da yer alıyordu.

İkinci aşama öncelikler arasında

Barrack'ın ziyareti, Gazze meselesinde eyleme geçmeyi desteklemek ve Başkan Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme, yeni bir yönetim sistemine geçiş, uluslararası gücün konuşlandırılması planının tamamlanmasını sağlamak amacıyla Amerikalı yetkililerin İsrail'e yaptığı bir dizi ziyaretin parçası olarak önceden planlanmıştı.

İsraillilere sunulan ve Washington tarafından desteklenen model, ABD liderliğinde uluslararası bir istikrar gücünün kurulmasını ve bunun da Hamas'ın kademeli olarak silahsızlandırılmasına ve alternatif bir yönetim otoritesinin oluşturulmasına olanak tanımasını öngörüyor. Bu noktada, Türkiye'nin katılımı konusunda Washington ve Tel Aviv arasında önemli görüş ayrılıkları mevcut.

İsrailliler Türkiye'nin katılımına karşı çıkmaya devam ederken, Tom Barrack, Ankara'nın askeri gücü ve Gazze'deki nüfuz kanalları göz önüne alındığında istikrar gücünün bir parçası olacağını savunan Amerikan görüşünü dile getirdi. Bir güvenlik yetkilisi, “Türkiye'nin katılımı İsrail için kırmızı çizgidir” diyerek, bu konudaki anlaşmazlığın planın ikinci aşamasına yönelik herhangi bir ilerlemeyi engelleyebileceğini ifade etti. Yetkili ayrıca, “Hem siyasi hem de güvenlik açısından, Hamas ile ilişkilerini sürdüren bir taraf istikrar gücü olarak kabul edilemez. Dahası, bunu uluslararası çerçeveye dahil etmek, bir bütün olarak girişimin özünü baltalayabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Tom Barrack, Ankara'nın önemli askeri kapasiteye ve bölgesel etkiye sahip olduğu ve durumun istikrara kavuşmasına katkıda bulunabileceği varsayımına dayanarak, Türkiye'nin istikrar gücüne entegre edilmesini destekliyor. İsrail ise buna şiddetle karşı çıkıyor. Siyasi kaynaklar, iki ülke arasındaki gergin ilişkiler ve savaşın başlamasından bu yana Türk hükümetinin İsrail'e yönelik aleni tutumları göz önüne alındığında, Gazze'de Türk varlığının Tel Aviv için kırmızı çizgi oluşturduğunu belirtiyor.

İsrail'in bu muhalefeti, uluslararası gücün oluşturulmasındaki daha geniş zorluklara ekleniyor. Zira birçok ülke, Hamas'ın askeri gücünün tasfiye edilmesi, izleme mekanizmalarının ve sınır kapıları ile kaçakçılık yollarının kontrolü konusu netleşene kadar asker göndermekte tereddüt ediyor. İsrailli kaynaklar, gelecekteki herhangi bir çözüm planının İsrail'in güvenlik ihtiyaçlarına net bir yanıt içermesi ve Gazze'den yeni bir tehdidin ortaya çıkmayacağına dair garanti içermesi gerektiğini vurguluyor.

Raid Saad suikastı bir İsrail ihlaliydi

Hamas askeri lideri Raid Saad suikastı da Netanyahu-Barrack görüşmesinde ele alındı. Sızan bilgilere göre, Washington, İsrail Başbakanı'na Saad suikastının ateşkes anlaşmasının ihlali olduğunu belirten sert bir mesaj iletti.

İsrailli Kanal 12 televizyonu, Amerikalı yetkililerin Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Başkan Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve danışmanı Jared Kushner'in Netanyahu'nun eylemlerinden dolayı hayal kırıklığına uğradığını söylediğini aktardı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre son ikisi, İsrail hükümetinin Saad suikastı hakkında ABD'yi önceden bilgilendirmediğini ve suikastı gerçekleştirmeden önce onlarla istişare etmediğini vurguladı.

Televizyonun haberinde, bir İsrailli yetkilinin Washington'un operasyondan memnun olmadığını doğruladığı, ancak Amerikan mesajının daha az sert olduğunu iddia ettiği belirtildi.

Yetkili, İsrail hükümetinin Trump yönetimine Hamas'ın İsrail askerlerine saldırarak ve silah kaçakçılığına yeniden başlayarak anlaşmayı ihlal ettiğini bildirdiğini söyledi. İsrailli yetkili “Raid Saad suikastı bu ihlallere karşılık olarak gerçekleştirildi ve ateşkesin devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu” dedi.

Lübnan'da fırsat penceresi

Barrack'ın ziyaretinden önce bir güvenlik yetkilisi, ABD'nin Lübnan'da yeni bir çatışma turunu veto etmeye devam ettiğini söyledi. Yetkili, “İsrail kuzeyde büyük ölçekli bir operasyon düşünüyor, ancak Amerikalılar şu anda bunu engelliyor. Çatışma, bu aşamada sınırlı ve nokta operasyonlarla yönetiliyor ama İsrail bunların Hizbullah'ın İran desteğiyle kendisini yeniden inşa etmesini durdurmadığının farkında” diye ekledi.

Yetkili, İsrail'in karmaşık bir stratejik ikilemle karşı karşıya olduğunu belirtti: Hizbullah tehdidini sınırdan uzaklaştırmak için Lübnan'da büyük ölçekli bir askeri operasyon başlatmalı mı, yoksa en azından bu aşamada başka bir cephenin alev almasını istemeyen uluslararası ve özellikle de ABD'nin baskısı altında nokta saldırılar politikasını sürdürmeli mi?

Bir İsrail raporu, güvenlik birimlerinin Lübnan'da büyük ölçekli bir operasyon için baskı yaptığını ve hava kuvvetlerinin tam teyakkuzda olduğunu belirtti. Raporda ayrıca, “Hizbullah'ın yeniden güçlenmesini, özellikle füze, roket ve insansız hava araçları alanlarında askeri kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek için özel ve önemli bir fırsat penceresinin açıldığı hissi var” denildi.

Güvenlik birimlerinin değerlendirmelerine göre, “Rıdvan Gücü'ne ait eğitim kampları ve altyapıların hedef alınması ile komutanlarına yönelik suikastlar dahil olmak üzere bugüne kadar gerçekleştirilen nokta saldırılar, Hizbullah'ı önemli ölçüde zayıflattı, ancak kuzeydeki beldelere ve ötesine yönelik roket saldırıları tehdidini ve Lübnan'dan İsrail'e silahlı sızma tehlikesini tamamen ortadan kaldırmadı.”

İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Tom Barrack'ın gelişinden önce Lübnan sınırına giderek 91. Tümen ile Hanuka mumunu yakma törenine katıldı. Orada, Hizbullah'ın silahsızlandırılması konusundaki İsrail'in kararlı duruşunu açıkladı ve hatta büyük ölçekli bir saldırı olasılığına işaret etti.

Kuzey Komutanlığı ile yaptığı değerlendirme toplantısında, “Ordu kısa sürede Hizbullah'ın kilit isimlerini ortadan kaldırdı” diyerek, “Düşmanın yeniden güçlenmesine izin vermeyeceğiz ve anlaşmaya yönelik her ihlale karşılık vereceğiz. Ayrıca İran destekli örgütlerin sınırlarımızda varlık göstermesine izin vermeyeceğiz ve önleyici operasyonlarla onları engelleyeceğiz” tehdidinde bulundu.

Lübnan sınırındaki incelemelerinin ardından, “İsrail ordusunun bakış açısından, mevcut strateji sınırlı nokta operasyonlara, hava saldırılarına ve gizli baskınlara odaklanıyor. Bu icraatlar Hizbullah'ı zayıflatmaya devam ediyor, ancak özellikle kuzey sakinlerinin karşı karşıya kaldığı zor durum göz önüne alındığında, tehdide kapsamlı ve kalıcı bir çözüm sağlamıyor” dedi.

Lübnan konusundaki Amerikan tutumu hakkında bilgili bir İsrailli yetkili, “İstenen sonuçlar elde edilemezse ve Hizbullah'ın yeniden yapılanması durdurulmadan veya İsrail-Lübnan sınırından etkili bir şekilde uzaklaştırılmadan süre dolarsa, Amerikan vetosu kalkabilir ve İsrail'in kaçınılmaz bir savaşa başvurmaktan başka seçeneği kalmaz” dedi.

Eski Kuzey Komutanlığı komutanı yedek General Eyal Ben-Reuven ise aceleci adımlara karşı uyararak, İsrail'in Lübnan'a karşı siyasi zekâ ve önemli bir güçle hareket etmesi gerektiğini söyledi. Sözlerini şöyle tamamladı: “Bugün Hizbullah'ın zayıflığı nedeniyle durumu değiştirme fırsatımız var ve bu nedenle eş zamanlı olarak hareket etmeliyiz; Lübnan içinde aynı zamanda hem diplomatik hem askeri olarak hareket etmeliyiz. Uluslararası alanda da Hizbullah’a karşı hareket etmeliyiz. En önemlisi, ABD ile tam iş birliği içinde, atılım gerçekleştirmeye istekli bir Amerikan Başkanımız var, bu yüzden onu destekleyelim. Ve eğer askeri olarak hareket etmeye ihtiyaç varsa, böyle hareket edelim.”

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.