Otomotiv virüsün etkisinden kurtuluyor

Otomotiv virüsün etkisinden kurtuluyor
TT

Otomotiv virüsün etkisinden kurtuluyor

Otomotiv virüsün etkisinden kurtuluyor

Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) verilerine göre Türkiye otomotiv endüstrisinin temmuz ayı ihracatı bir önceki aya oranla yüzde 9,2 oranında arttı. Ancak istatistikler geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 24 düşüş kaydetti. Haziran 2020 döneminde 2 milyar 16 milyon dolar ihracat yapan otomotiv, Temmuz'da 2 milyar 201 milyon dolar ihracatla bir önceki aya oranla yüzde 9,2 artış kaydetti.
Temmuz verileriyle ülke ihracatında yine ilk sırada yer alan endüstrinin toplam ihracattan aldığı pay ise yüzde 14,7 olarak gerçekleşti. Sektörün yılın ilk yedi aylık ihracatı ise yüzde 28,7 düşüşle yaklaşık 13 milyar dolar oldu.
OİB Yönetim Kurulu Başkanı Baran Çelik, “Temmuz ayında yaşanan düşüşte Covid-19 salgınının etkisinin sürmesinin yanında, bayram tatili nedeniyle işgünü sayısının 4 gün az olması etkili oldu. Bununla birlikte yeni normalde değer bazında ihracatımızın 2 milyar doların üzerindeki seyrini başarıyla sürdürüyoruz” diye konuştu.

Tedarik endüstrisi 820 milyon dolar oldu
Temmuzda ürün grupları bazında Tedarik Endüstrisi ihracatı yüzde 7 azalarak 820 milyon dolar oldu. Binek Otomobil ihracatı yüzde 29 azalarak 808 milyon dolar olurken, Eşya Taşımaya Mahsus Motorlu Taşıtlar ihracatı yüzde 35 azalarak 312 milyon dolar, Otobüs-Minibüs-Midibüs ihracatı yüzde 21 azalarak 162,8 milyon dolar oldu.
Tedarik Endüstrisinde en fazla ihracat yapılan ülke olan Almanya'ya ihracatta yüzde 12,44 oranında bir azalma görülürken, ikinci sıradaki Amerika Birleşik Devletleri'ne ihracat yüzde 10 oranında arttı. Üçüncü sıradaki İtalya'ya ihracat da yüzde 1 oranında arttı. Romanya'ya yüzde 9, Birleşik Krallık'a yüzde 6, Fransa'ya yüzde 26'lık ihracat düşüşü görülürken, İspanya'ya yüzde 36, Polonya'ya yüzde 4, Fas'a yüzde 55 ve Macaristan'a yüzde 62'lik ihracat artışı yaşandı.
Temmuzda binek otomobillerde önemli pazarlardan Fransa'ya yüzde 27,5, Almanya'ya yüzde 13, İtalya'ya yüzde 38, Birleşik Krallık'a yüzde 35, Polonya'ya yüzde 22, İspanya'ya yüzde 44 ihracat düşüşü olurken, buna karşılık Slovenya'ya yüzde 7, Mısır'a yüzde 25 ihracat artışı görüldü. Tayvan, Yunanistan, Danimarka, Suudi Arabistan, Tunus, Birleşik Arap Emirlikleri de ihracat artışı yaşanan diğer ülkeler oldu.
Eşya Taşımaya Mahsus Motorlu Taşıtlarda ise Slovenya'ya yüzde 48, Belçika'ya yüzde 54, Avustralya'ya yüzde 78, Meksika'ya yüzde 827, Ukrayna'ya yüzde 355 ihracat artışı oldu. Fransa'ya yüzde 18, Birleşik Krallık'a yüzde 43, İtalya'ya yüzde 51,5 ve Almanya'ya yüzde 24 ihracat düşüşü yaşandı.
Otobüs-Minibüs-Midibüs ürün grubunda Fransa'ya yüzde 6,6, İtalya'ya yüzde 47, Almanya'ya yüzde 44 ihracat düşüşü yaşanırken, Norveç'e yüzde 1,271, Macaristan'a yüzde 6,522 ve Gürcistan'a yüzde 4,339'luk artış oldu.

Almanya'ya ihracat yüzde 23 geriledi
En büyük pazar olan Almanya'ya ihracat geçen yılın aynı ayına göre yüzde 23 gerileyerek 317 milyon dolar oldu. Fransa'ya yüzde 27 oranında düşüşle 283 milyon dolar olurken, üçüncü büyük pazar konumunda yer alan İtalya'ya ihracat da yüzde 34 gerileyerek 178 milyon dolar oldu. Temmuz ayında ihracat sıralamasında ilk 10 ülke içinde yer alan ülkelerden sadece Slovenya'ya ihracat artışı olurken, oran yüzde 18 olarak gerçekleşti.

AB'ye ihracat yüzde 28 düştü
Temmuzda ülke grubu bazında Avrupa Birliği Ülkeleri yüzde 72 pay ve 1 milyar 592 milyon dolar ile ihracatta ilk sırada yer aldı. AB Ülkelerine ihracat yüzde 28 düştü. Yılın yedinci ayında Uzakdoğu Ülkelerine yüzde 34 ve Okyanusya Ülkelerine yüzde 18 ihracat artışı yaşandı.



Trump kabul etmez ama Çin'le ticaret savaşında gözünü ilk kırpan o oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Trump kabul etmez ama Çin'le ticaret savaşında gözünü ilk kırpan o oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

ABD Masters Turnuvası'nda golf izleme, bu oyunu bizzat oynama, masaları gezme ve Mar-a-Lago'da yemek yiyenleri selamlama arasında Donald Trump'ın Bertrand Russell'ı incelemek için çok az zaman bulduğunu tahmin etmek makul olur.

Bu üzücü çünkü Britanyalı filozofun 1922'de yayımlanan Çin Sorunu kitabını özümsemek, sadece bu pasajla bile ona ve Amerika'ya fayda sağlayabilir:

Çin ulusu dünyadaki en sabırlı ulus, yüzyılları diğer ulusların on yılları gördüğü gibi görüyor. Temelde yok edilemez ve beklemeye gücü yeter.

Mandarin dilinde Donald Trump'ın bile dikkatini çekebilecek bir başka kısa ifade de var: Birebir çevrildiğinde "Acı yemek" anlamına gelen "chi ku", şikayet etmeden acı çekmek manasında kullanılıyor.

Russell'ın gözlemlediği gibi, Çin'in kültürünü ve yaklaşımını böyle özdeyişler tanımlar. Bugün Pekin'in, ABD'nin dünyanın en kalabalık ülkesiyle ekonomik rekabetini çarpıcı bir şekilde tırmandırmasına karşı kullandığı stratejinin ardında onlar yatıyor.

ABD Başkanı halihazırda göz kırptı ya da göz kırpıyormuş gibi göründü. Cuma günü Çin, ABD'den ithal edilen mallara uygulanan vergiyi yüzde 84'ten yüzde 125'e çıkararak Trump'ın tarifelerine karşılık verdi. Hafta sonu ABD'nin akıllı telefonları, bilgisayarları ve diğer tüketici elektroniği ürünlerini kendi vergi artışlarından muaf tuttuğu açıklandı. Bu bir geri adım gibi görünüyordu.

ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick ise "Hayır" dedi. Bu ürünler belirli ülkelere uygulananların haricindeki vergilerle yakında karşılaşacaktı. Daha sonra Trump, bir sosyal medya paylaşımında bu ürünlere muafiyet tanınmadığını iddia ederek kararlı bir tavır sergiledi. Büyük harfler ortaya çıktı:

Tarifelere yönelik yürüteceğimiz ulusal güvenlik soruşturmalarında Yarı İletkenlere ve TÜM ELEKTRONİK TEDARİK ZİNCİRİNE bakıyoruz.

Yine de mevcut muafiyet, bir geri adım gibi görünüyordu.

Başkan Şi her zamanki gibi hiçbir şey söylemedi. Gelecek günlerde ve haftalarda daha fazlasını bekleyebiliriz: Bir tarafta kas gösterme ve bağırma, karşı cephede sakin metanet.

Bu, Çin'in sarsılmayacağı anlamına gelmiyor. Trump ve çevresinin hesaplarına göre Çin'in ABD'ye ihtiyacı var. Trump'ın sürekli atıfta bulunduğu bu devasa ticaret dengesizliği olmadan, Çin'in ihracatı için buna denk bir pazar yok. Şi ve çalışma arkadaşlarının, ülkelerinin hızla artan refahı, nüfusunu beslemesi ve aynı zamanda şişen orta sınıfın servetindeki artışı körüklemesi için ABD'ye bel bağladığını düşünüyorlar.

Ticaret söz konusu olduğunda, ABD-Çin mücadelesi yeni bir mesele değil. Hatta Trump ilk döneminde ikisi arasındaki eşitsizliğin üstesinden gelmeye çalıştı. Çin, dış ticareti teşvik etmeyi sürdürürken iç tüketimi ve kendi kendine yetmeyi artırma anlamına gelen "ikili dolaşım" veya "yeni kalkınma modeliyle" yanıt verdi.

Trump ikinci kez şansını deniyor. Ancak daha az odaklanmış bir şekilde, üç hedefi tek bir saldırıya dönüştürüyor: Federal geliri artırmak, Kanada ve Meksika gibi ülkeleri uyuşturucu tedariki gibi finansal olmayan nedenlerle cezalandırmak ve daha eşit bir ticaret dengesi sağlamak. Bu, üç danışman grubunu içeriyordu ve bir karmaşa reçetesi oluşturdu.

Aynı zamanda ekonomiyi siyasetle harmanlamaya çalıştı ve tarifeler söz konusu olduğunda ikisi birbiriyle kaynaşmıyor. Ekonomistlere her zaman tarifelerin kötü bir fikir olduğu, dayatılmaması ve bunlara cevap verilmemesi gerektiği öğretilir. Ancak Trump, Amerika'nın siyasi onayını aldığına ve çoğu Amerikalının kendisini destekleyeceğine inanıyor.

Trump bu hamlenin yaklaştığının sinyalini defalarca verdi. Çinliler hazırlık yapabilmiştir. Trump ilk salvoyu yaptığına göre, Amerika'nın üç hedefi vurmak için bir füze ateşlemeye çalışmasını izleyebilirler.

Trump, Çin'in ticaret fazlasına odaklanırken, ABD yönetiminin kendilerine önemli miktarda borçlu olmasından kaynaklanan kilit bir karta sahip olduklarının bilincindeki Çin, öncesinde Trump'ı ikinci bir devlet ziyaretine davet ederek muhtemelen eldeki tek kartını oynayan Birleşik Krallık'ın aksine, metanetini koruyup güvende kalabilir.

Çin, Amerikan dolarlarını doğrudan elden çıkarmasa da sertliğini başka yollarla ifade edebilir: ABD yatırımlarını yavaşlatarak, daha az yatırım yaparak ve sermayeyi başka yerlere yönlendirerek. Çin'in elindeki bir diğer güvence de üretimdeki küresel hakimiyetinin Amerika'nın finansal hizmetler ve yapay zekadaki hegemonyasıyla eşleşmesi. Dağınık ABD yaklaşımının artırdığı bölünmeden de faydalanabilirler. Avrupa, Pekin'e yaklaşmaya hazırlanma işaretlerini halihazırda gösteriyor.

Her iki süpergücün de canı yanacaktır, bunu yapmayacak kadar birbirlerine bağımlılar. Ancak ABD'nin yüksekten atmasını da bir zafer olasılığı gibi yorumlamak da bir hata olabilir. Bir uzlaşma sağlamak zorundalar. Bunun her iki lidere de itibar kaybettirmeden başarılması kritik önemde.

Trump ne söylerse söylesin ve Şi de ne söylemezse söylemesin, rekabetlerinin nereye varacağı neredeyse kesin.

Independent Türkçe