Fizan Bölge Konseyi Libya’yı bölecek mi güçlendirecek mi?

Fizan Bölge Konseyi Libya’yı bölecek mi güçlendirecek mi?
TT

Fizan Bölge Konseyi Libya’yı bölecek mi güçlendirecek mi?

Fizan Bölge Konseyi Libya’yı bölecek mi güçlendirecek mi?

Libya’nın güneyinde bir araya gelen çeşitli kabileler, ‘bölgenin uzun yıllar süren kaos, adaletsizlik ve yoksullukla boğuştuğunu, bunun sefalet içinde olmalarına ve haklarını kaybetmelerine neden olduğunu ve güvenliklerine yönelik tehdit oluşturduğunu savunarak ‘Fizan Bölge Konseyi’nin kurulduğunu duyurdular.
İtalya, ülkenin güneydeki bazı önemli isimlerin itirazlarına rağmen bu adımı memnuniyetle karşıladığını bildirdi.
Dokuz yıl önce eski rejimin devrilmesinden bu yana Libya’nın güneyi, ötekileştirilme, dışlanma, hükümet hizmetlerinin eksikliği, başta petrol ürünleri olmak üzere yüksek emtia fiyatları ve elektrik kesintilerinden şikayet ediyordu. Fakat bazıları, bu tür şikâyetlerin ülkeyi böleceğinden korkuyordu. Bunlardan biri olan Libya Kentleri ve Kabileleri Yüksek Konseyi altındaki Fizan Kabileleri Konseyi Başkanı Ali Misbah Ebu Sibiha, Fizan bölgesindeki herhangi bir oluşumu kategorik olarak reddettiğini ve böyle bir adımın, Fizan’ı bir araya getirse bile vatanın bölünmesinin bir habercisi olduğunu söyledi.
Ebu Sibiha, tüm Fizanlılara seslenerek, “Hasta yatağımda ölümle mücadele ediyorum, ancak bu adımı reddediyor ve buna karşı uyarıyorum” ifadelerini kullandı.
Şarku’l Avsat’ın yerel kaynaklardan edindiği bilgiye göre Konsey bildirisinde, Libya’nın “bölünmez bütünlüğü” vurgulansa da birlik ve toprak bütünlüğünün, Fizan'ı yöneten adem-i merkeziyetçi oluşum için piramidin temeli olduğu belirtilerek yönetimin adem-i merkeziyetçi olarak değiştirildiği açıklandı. Bildiride, “Adem-i merkeziyetçiliğe geçiş, Fizan’ı yöneten özerk ve sivil bir yapının oluşturulması, kabul görmesi ve güçlendirilmesinin yanı sıra toplumunu ilerletmek, bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamak, bölge ekonomisini canlandırmak ve sakinlerine hizmet etmek için gerekli geniş yetkilere, bağımsız mali kaynaklara ve uygun yürütme mekanizmalarına sahip olmasını gerektiriyor” ifadeleri yer aldı.
Bildiride ayrıca şu uyarı yapıldı:
“BM Genel Kurulunun 21 Kasım 1949 tarihli kararı ve 24 Aralık 1951 Bağımsızlık Günü'nden gelen tarihi referans uyarınca Fizan kendisini siyasi olarak temsil etme hakkına sahiptir. Kendine has özelliklere sahip bir coğrafi bölge olan Fizan’ın sakinlerinin herhangi bir siyasi, ekonomik, askeri süreçte veya güvenlik düzenlemesinde üçte bir oranında temsil edilme hakkına vardır. Bu hakkın tanınmaması ya da uygulanmaması siyasi bir çözümün yanı sıra ulusal ve toplumsal adalet girişimlerini de zayıflatır.”
Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin (UMH) eski İş ve Rehabilitasyon Bakanı Dr. Ali Kalme Muhammed, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada bildiriyi savunurken Fizan ve Cufra, Ubari, Merzuk, Gat, el-Katrun, eş-Şati gibi bölgelerinde yaşayanların çoğunun bildiriyi onayladıklarını söyledi. Dr. Muhammed, bildirinin, söz konusu bölgelerde yaşayan Araplar, Tebu ve Tuareg kabilelerine mensup halk, halkın önde gelenleri, siyasi elitler, akademisyenler, gençler ve kadınlar tarafından desteklendiğini vurguladı.
Dr. Muhammed, Fizan Bölge Konseyi'nin kurulmasının ülkenin bölünmesine katkıda bulunabileceğine düşünenler olduğuna dair bir soruyu, “Konsey bildirisinde yer alan hedefler ve talepler son derece açık. Bunun üzerine yorum yapmaya gerek olduğunu düşünmüyorum” şeklinde yanıtladı. Libya'nın doğusu Berka bölgesini yöneten Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi (TM) Başkanı Akile Salih’in girişimiyle hemfikir olduğunu ifade eden Dr. Muhammed, ayrıca Kahire Girişimi ve Libya konulu Berlin Konferansı’nın sonuçlarını da desteklediğini kaydetti.
Bu gelişmeyi, Libya’nın batısını ve doğusunu yöneten hükümetleri sarsan ‘Büyük Fizan Başkaldırısı’ olarak niteleyen Dr. Muhammed, “Pratikte var olan Trablus ve Berka idari bölgelerindekine benzer şekilde Fizan Bölge Konseyi’nin kurulmasını talep eden bu kutlu ve barışçıl ayaklanmayla Fizan’ın üzerine hak güneşi doğdu. Bu ayaklanma, Fizan halkını kurtarmayı, milli servetin Libya'nın tüm bölgeleri arasında adil bir şekilde dağıtılması yoluyla Fizanlıların yaşadığı haksızlıkları, ötekileştirmeleri, yoksulluğu ve korkularını gidermeyi amaçlıyor” şeklinde konuştu.
Fizan bölgesinde birçok kültürü bir araya getiren faktörün, ‘ortak tarih ve kader’ olduğuna işaret edilen bildiride, tüm sakinlerinin hiçbir dışlamaya veya ötekileştirmeye maruz kalmadan adem-i merkeziyetçi yapıda yer alma hakkına sahip olduğu vurgulandı. Bildiride ayrıca “Fizan’ın siyasi, ekonomik, sosyal ve güvenlik kurumları tüm sakinlerinin adalet ve fırsat eşitliği temelinde katılımını garanti ediyor” denildi.
Bununla birlikte sosyal uzlaşıya dikkat çekilen bildiride, Fizan’ın adem-i merkeziyetçi yönetiminin ‘aynı vatandaki tüm insanlar için uzlaşı sağlamaya, barış içinde birlikte yaşamaya, ülke içinde ve dışında yerinden edilmiş kişilerin geri dönüşünü sağlamak için tüm önlemleri almaya, milli ve uluslararası yasa ve geleneklere uygun bir şekilde geçiş döneminde bölgeye adalet getirmeye ve genel af yasalarını uygulamaya’ istekli olduğu vurgulandı.
Bildiride ayrıca yönetim kadrolarında gücün adil dağılımının yanı sıra bu kadrolarda kadınların ve özel gereksinimli bireylerin de bulunmasına önem verileceğinin altı çizilirken, “Tüm bunlar, Fizan’ın gelişimi için temel direklerdir. Bununla birlikte bir bütün olarak ulusal düzeyde toplum katılımı ilkelerinin pekiştirilmesidir” ifadeleri yer aldı.
Libya’nın iç işlerine herhangi bir şekilde yabancı bir müdahalenin tamamen reddedildiği vurgulanan bildiride, “Ülkemiz içindeki sorunlarımızı, her türlü dış müdahaleden uzak, açık ve şeffaf ulusal diyalog yoluyla çözebiliyoruz” denildi.
Öte yandan İtalya, güneydeki bazı isimlerin Fizan Bölge Konseyi’nin kurulmasına yönelik itirazlarını görmezden gelirken Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanlığı aracılığıyla yaşanan gelişmeyi memnuniyetle karşıladığını bildirdi.
İtalyan haber ajansı Adnkronos (AKI) tarafından yayınlanan bir bakanlık açıklamasında bu adımın, güney bölgesindeki ‘geniş sosyal ve kabile gerçekliğinin bir göstergesi’ olduğu ve ‘siyasi uzlaşı sürecine giden yoldaki son gelişmeleri’ temsil ettiği belirtildi.

Fizan Libya’nın üçüncü parçası
Libya'yı oluşturan Trablus (Kuzeybatı) ve Berka (Doğu) üç ana bölgeden biri olan Fizan ülkenin güneybatısında yer almakta.
1551-1577 yılları arasında Fizan Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girdi. 1711'de Trablus’un İstanbul'a sözde bağlı ama fiiliyatta özerk Karamanlı Hanedanı'nın eline geçmesiyle Fizan’ın Osmanlılarla bağlantısı kesildi. Osmanlılar 1835’te tekrar Fizan’ı İstanbul’a bağladı.
1911’de İtalya'nın Trablus'u işgal etmesinin ardından 1912’de Fizan da Uşi anlaşmasıyla İtalya’ya bağlandı. Fizan'daki Arap birliklerinin İtalyanlara direnişi ise 1930'lara kadar devam etti.
İtalyan ve Fransız işgallerinden 1947’de kurtulmasından sonra Trablusgarp, Fizan ve Berka (Sirenayka) birleşip 1951’de Libya Birleşik Krallığı'nı kurdular.



Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırı belirleme anlaşması imzalandı

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
TT

Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırı belirleme anlaşması imzalandı

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)

Lübnan Cumhurbaşkanlığı bugün, Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşmanın imzalandığını duyurdu. Bu anlaşma, gelecekte denizde enerji arama çalışmalarının önünü açacak.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre, Lübnan Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Baabda Sarayı'nda Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile bir araya geldiği belirtildi.

Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı ile düzenlediği ortak basın toplantısında şunları söyledi: “İki ülke arasındaki münhasır ekonomik bölgenin sınırlarının belirlenmesi başarısını kutlamak için buradayız. Anlaşma, Lübnan ve Güney Kıbrıs'ın deniz kaynaklarını keşfetmeye başlamasına ve bu alanda iş birliği yapmasına olanak tanıyacak.”

Avn, bu aşamaya gelinmesinde emeği geçen Nikos Hristodulidis ve Güney Kıbrıs ve Lübnan'da bu başarıya katkıda bulunan hükümet yetkilileri, idareciler, askeri personel ve çeşitli düzeylerdeki uzmanlar dahil olmak üzere herkese teşekkür etti.

Avn, “Hepinize teşekkür ediyorum. Çünkü bize uluslararası hukuk ilkelerine bağlılığın ülkeler arasındaki dostluğu güçlendirdiğini ve Akdeniz coğrafyasının bizi tarih ve gelecek gibi bir araya getirdiğini yeniden gösterdiniz” ifadelerini kullandı.

Hristodulidis ise iki ülke arasında deniz sınırlarının belirlenmesi anlaşmasının imzalanmasının ardından, elektrik bağlantısının fizibilitesi konusunda Dünya Bankası'ndan danışmanlık aldıklarını söyledi.

Hristodulidis, “Bu, yıllardır çözülemeyen bir sorunu sona erdiren tarihi bir anlaşma ve şimdi iki ülkemizin birlikte neler başarabileceğini sabırsızlıkla bekliyoruz” dedi.

İki cumhurbaşkanı, anlaşmanın Beyrut, Lefkoşa ve Güney Kıbrıs’ın üye olduğu Avrupa Birliği (AB) arasında daha fazla iş birliği için zemin hazırlayacağını ifade etti.


Gazze’de ruh sağlığı alarm veriyor: Psikolojik çöküş 5 yılda üç kat arttı

Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
TT

Gazze’de ruh sağlığı alarm veriyor: Psikolojik çöküş 5 yılda üç kat arttı

Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)

Gazze'deki yetişkinlerin yaşadığı psikolojik baskı oranının son 5 yılda üç kat arttığı tespit edildi.

7 Ekim 2023'te başlayan savaşın ardından İsrail saldırılarında Gazze'de onbinlerce kişi hayatını kaybetti. Geçen ay yürürlüğe giren ateşkese rağmen İsrail'in saldırıları kesilmedi.

Bu iki yıllık süreçte ailelerini kaybeden, yerinden edilen, sürekli bombardıman altında yaşayan Filistinlilerin psikolojik sıkıntıları üzerine bazı araştırmalar yapıldı.

Ancak İsviçre'nin Basel Üniversitesi'nden Curdin Brugger ve ekibi, Gazze Savaşı'nın psikolojik etkilerini 5 yıllık bir süre zarfında birey bazında inceleyen ilk çalışmayı gerçekleştirdi.

Bulguları hakemli dergi eClinicalMedicine'da 24 Kasım Pazartesi günü yayımlanan çalışmada Gazze Şeridi'nde yaşayan 40 yaş ve üstü 677 kişiyle 2020, 2023 ve 2025'te anketler yapıldı.

Depresyon, uykusuzluk, sürekli stres ve değersizlik hissi gibi ağır psikolojik sorunlar yaşayan yetişkinlerin oranı, 2020 ve 2023'teki yaklaşık yüzde 20 seviyesinden 2025 başlarında yüzde 67'nin üzerine çıktı.

Bu artışın tüm demografik gruplarda görülmesi, şiddet, yerinden edilme ve altyapı yıkımıyla bağlantılı yaygın ruh sağlığı sorunlarına işaret ediyor.

Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu da katılımcıların yüzde 99'unun 2025'e kadar en az bir kez yerinden edildiğini gösteriyor.

Bilim insanları, sivil ölümleri, güvenli barınak eksikliği ve gıda güvensizliği gibi koşulların eşlik ettiği bu yerinden edilmelerin ruh sağlığındaki hızlı bozulmaya katkıda bulunduğunu belirtiyor.

Araştırmada, diğer yerlerdeki popülasyonların çatışma ve çatışma sonrası durumuna kıyasla Gazze'deki yetişkinlerin ruh sağlığı açısından dünyanın en kötü örneklerinden birini oluşturduğu belirtiliyor.

Ekip Gazze Savaşı'nın başlamasından sonra İsrail'de yapılan başka bir araştırmada da ruh sağlığı sorunlarının kötüleştiğinin bulunduğunu söylüyor. Ancak anksiyete, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğundaki artışın, Gazze'yle kıyasla kayda değer derecede düşük kaldığını ifade ediyorlar.

Ayrıca İsrail'de daha çok önceden ruh sağlığı sorunu yaşayanlar, etnik azınlıklar ve kadınların bu sıkıntılardan etkilendiği kaydediliyor.

Araştırmacılar, yeni çalışmaları neden-sonuç ilişkisi kurmasa da gözlemlenen üç katlık artışın, Gazzelilerin Ekim 2023'ten önce "aşırı derecede yüksek bir ruh sağlığı yükü" taşımasından kaynaklandığını belirtiyor.

Makalede şu ifadeleri kullanıyorlar:

Bulgularımız, Gazze'de ve çatışmalardan etkilenen diğer topluluklarda,bugünün ve geleceğin nesilleri üzerindeki olumsuz etkileri önlemek için sürdürülebilir psikososyal ve ruh sağlığı hizmetlerinin önemini vurguluyor.

Independent Türkçe, MedicalXpress, eClinicalMedicine


Batı Sahra anlaşmazlığında yeni eşik: Özerklik tek çözüm mü?

Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
TT

Batı Sahra anlaşmazlığında yeni eşik: Özerklik tek çözüm mü?

Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)

Abdurrahim et-Turani

Batı Sahra ile ilgili son BM kararının gereklerini yerine getirmek adına, Fas bu hafta Kraliyet Sarayı ve mecliste temsil edilen siyasi parti liderleri arasında resmi olarak bir “üst düzey istişare” süreci başlattı. Amaç, Sahra'da bir özerk yönetim kurma planı için hukuki, mali ve idari yönleri kapsayan ayrıntılı bir ulusal proje oluşturmak.

Bu iç hareketlilik, Fas'ın girişimin uygulanmasını ciddiyet ve sorumlulukla ele aldığını, ulusal mutabakatla hazırlanan ayrıntılı planı uluslararası topluma sunulacak ve gerçeğe dönüştürülecek tek çerçeve olarak gördüğünü, böylece öneri aşamasından uygulama aşamasına geçişi teyit ettiğini gösteriyor.

Batı Sahra krizinin son yarım yüzyılına dönüp bakmayacağız, bunun yerine son beş yılın en önemli ve derin gelişmelerini inceleyerek neler yaşandığını anlamaya çalışacağız.

Son beş yıl, Batı Sahra sorununda, çıkmazdan çıkış ve özerklik seçeneğinin pekiştirilmesiyle belirginleşen radikal bir değişime sahne oldu. Dönüm noktası, ateşkesi bozan ve eski güvenlik çerçevesini geçersiz kılan Guerguerat kriziyle (Kasım 2020) başladı. Bunu, ABD'nin Batı Sahra üzerindeki Fas egemenliğini tanımasıyla başlayan, Polisario Cephesi'nin uluslararası alanda tanınmasından geri adım atılması ve çok sayıda konsolosluğun açılmasıyla devam eden önemli bir diplomatik dönüşüm izledi. Bu dönüşüm, BM Güvenlik Konseyi'nin özerkliği tek “gerçekçi ve pratik” çözüm olarak benimseyen ve referandum seçeneğini fiilen ortadan kaldıran bir kararı onaylaması ile doruğa ulaştı.

Bu noktada Fas, özerklik için ayrıntılı bir uygulama planı hazırlamak üzere Kraliyet Sarayı ve siyasi partiler arasında resmi istişareler başlatarak derhal uygulama aşamasına geçti. İç mutabakatı bir sonraki aşamada müzakerelerin tek dayanağı haline getirme amacıyla, buna, güney bölgelerinde hızlandırılmış bir kalkınma eşlik etti.

Tarihsel olarak Batı Sahra sorunu, siyasi partilerin, sendikaların ve sivil toplum kuruluşlarının katılımının büyük ölçüde sınırlı ve sembolik olduğu, gizlilikle örtülü dar bir siyasi alanla sınırlı kaldı.

Son beş yıl, Batı Sahra sorununda, çıkmazdan çıkış ve özerklik seçeneğinin pekiştirilmesiyle belirginleşen radikal bir değişime sahne oldu

Çatışmanın ilk aşamalarında, merhum Kral İkinci Hasan döneminde, tarihi siyasi figürlerin önemli etkisini vurgulayan istisnalar yaşanmıştı. Önemli şahsiyetlerden, o dönemdeki tarihi ve örgütsel ağırlıklarını öne çıkaracak biçimde temsilciler ve gayriresmi danışmanlar olarak faydalanıldı. Bunlar arasında örneğin: “Şura ve İstiklal” partisinin kurucusu Muhammed Belhasan el-Vezzani, “İstiklal” partisinin lideri Allal el-Fasi, Doğu Bloku ülkelerini gezerek destek sağlamakla görevlendirilen komünist Ali Yata sayılabilir. Sosyalist Abdurrahim Buabid ve İstiklal partisi üyesi Muhammed Busta da önemli aşamalarda görevler üstlendiler.

cdfgthy
Cezayir'in Tinduf şehrinin 170 kilometre güneydoğusunda Batı Sahralıların yaşadığı Dakhla mülteci kampı, 8 Temmuz 2016 (AFP)

10 Kasım 2025 Pazartesi günü Kraliyet Sarayı, Kral'ın danışmanlarını ve mecliste temsil edilen parti liderlerini bir araya getiren üst düzey bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Toplantının gündemi, BM tarafının talep ettiği gibi, partileri ayrıntılı Fas özerklik planı taslağına yönelik önerilerini hazırlamaya teşvik etmekti. Bu hamle, önerinin uygulama detayları konusunda ulusal mutabakat sağlamak için katılımcı bir yaklaşımın etkinleştirilmesinin artık kaçınılmaz olduğunu teyit ediyor.

Bu dönüşüm, hem parlamenter hem de sivil alanda paralel diplomasinin yükselişiyle aynı zamana denk geliyor ve bu diplomasi, resmi diplomasiyi aşan etkili bir stratejik araç haline geldi. İletişim ağlarının gelişimi, sivil toplum elitlerinin ve parlamenterlerin Fas’ın bakış açısını esnek bir şekilde aktarmalarına, yabancı kamuoyuna ve uluslararası kurumlara ulaşmasına olanak tanıdı. Bu yumuşak güç, etkili kişileri “sahadaki gerçekliğe” ikna ederek tanımaların dondurulması ve konsoloslukların açılmasının önünün açılmasında önemli ölçüde katkıda bulundu.

Bu hamle, önerinin uygulama detayları konusunda ulusal mutabakat sağlamak için katılımcı bir yaklaşımın etkinleştirilmesinin zorunlu hale geldiğini teyit ediyor

İçeriye gelince, öneriyi etkinleştirmek ve ulusal mutabakat sağlamak için özerkliğin (yasal, mali ve idari) ayrıntılarının hazırlanmasına siyasi partilerin, meclisin ve sivil toplum kuruluşlarının dahil edilmesi meşruiyetini sağlamak için elzemdir. Ayrıca, güney bölgelerindeki büyük kalkınma projelerini hızlandırarak, entegrasyonu güçlendirerek ve özerkliği bölge sakinleri için cazip bir seçenek haline getirerek kalkınmanın desteklenmesi hedefleniyor. İçeride hazırlanan detaylı uygulama planı, gelecekteki tartışmalar için tek dayanak noktası olacak.

Dışarıda ise, öneriye uluslararası destek sağlayarak, yeni resmi tanımalara dönüştürerek ve Laayoune ve Dakhla'da daha fazla konsolosluk açılmasını sağlayarak sahadaki gerçekliği sağlamlaştırmak hayati önem taşıyor. “Yuvarlak masa” formatından, tek çerçeve olarak özerkliğe dayalı doğrudan müzakerelere geçilmesi de talep edilmeli.

Son BM kararı Faslı diplomatları memnun etse de, herkes bu kararın yerleşik pozisyonları ve koşulları bir gecede değiştirebilecek “sihirli bir değnek” olmadığını anlıyor. Kararın alınması ile sahada uygulanması arasında korku ve zorluklarla dolu bir mayın tarlası var.

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre bölge, BM kararına uymama gücü olmasa da, uygulanmasını yıllarca geciktirebilecek manevralar ve engeller olmasını bekliyor. Polisario Cephesi'nin giderek tırmanan ve kararı açıkça reddeden tutumları bunu gösteriyor. Çekişmenin bir sonraki aşamada bir “yorum savaşı"na dönüşmesi ve BM kararının her tarafın kendi pozisyonuna uygun şekilde yorumlamaya çalıştığı bir manevra alanı haline gelmesi bekleniyor.

Polisario Cephesine gelince, Tinduf kamplarındaki insani ve lojistik faktörler ve uluslararası fonların zayıflığı, onu bir miktar esnekliğe itebilir. Ancak Fas’ın önerdiği haliyle salt bir özerklikten daha geniş bir sonuç elde etmeyi de hedefleyebilir.

Tahminler, referandumdan kaçınarak ve salt iç özerklikten “daha büyük” görünen bir çözüme ulaşma çabasıyla, deklare edilen oluşumun prestijinin bir kısmını koruyan “konfederal” bir formülün görüşülebileceğini işaret ediyor.

y6
Batı Sahra'nın Guerguerat bölgesinde bir Fas ordusu aracı, enkaz halindeki araçların yanından geçiyor, 24 Kasım 2020 (AFP)

Fas'ın BM Daimi Temsilcisi Ömer Hilal, bir televizyon programında, bu paralel diplomasinin, resmi diplomasinin yanı sıra, kapsamlı bir stratejinin parçası olduğunu belirtti. BM'nin 2797 sayılı Kararı'nın “tarihi bir zafer” ve “Kraliyet diplomasisinin taçlandırılması” olduğunu vurgulayan Hilal, yeni kararın “önceki kararlardan tamamen koparak siyasi gerçekçiliğe dayalı yeni bir aşama başlattığı” için “kritik bir an” olduğunu vurguladı.

Faslı diplomat, Fas'ın referandum görüşmelerine yönelik her türlü talebi kesin bir dille reddettiğini yineleyerek, “BM ve Güvenlik Konseyi referandum seçeneğini çeyrek asır önce rafa kaldırdı ve yalnızca siyasi bir araç olduğu için tüm BM kararlarından sildi” dedi. Dünya çapında 64 ayrılıkçı çatışmadan 60'ının referanduma başvurulmadan çözülmesini de buna kanıt olarak gösterdi.

Faslı diplomat, Fas’ın referandum görüşmelerine yönelik her türlü talebi kesin bir dille reddettiğini yineleyerek, “BM ve Güvenlik Konseyi referandum seçeneğini çeyrek asır önce rafa kaldırdı ve yalnızca siyasi bir araç olduğu için tüm BM kararlarından sildi” dedi

Paralel bir gelişme ve Avrupa'nın tutumunda da bir dönüşümün yaşandığının göstergesi olarak, Avrupa Komisyonu, Fas ile balıkçılık anlaşmasının yenilenmesi için yeni müzakerelerin başlatılmasını onayladığını duyurdu. Bu dönüşüm artık teknik bir mesele değil, Avrupa'nın Fas ile stratejik ortaklığın önemi ve ilişkiye baskı ve pazarlıklardan uzak, karşılıklı çıkarlar temelinde yaklaşma gerekliliği konusunda yenilenen farkındalığını yansıtan son derece önemli bir siyasi gösterge. Avrupa Birliği (AB), anlaşmanın yenilenmesinin bölgesel istikrar, deniz güvenliğinin artırılması ve düzensiz göçle mücadele için bir temel taş olduğunu biliyor.

Güvenlik Konseyi kararından Avrupa’dan gelen sinyallere kadar son gelişmeler, Batı Sahra sorununun kesin olarak çözülmesinin zamanının geldiğini teyit ediyor. Yarım asırdır bölgesel ve uluslararası ilgiyi üzerine çeken çatışmanın, artık daha fazla gecikmeye ve manevraya tahammülü kalmadı.

Antropoloji uzmanı Dr. Abdussamed Muhyiddin, el-Mecelle'ye verdiği demeçte, “Tüm taraflar, bu çatışmanın devam etmesinin ve BM kararının uygulamadan ziyade yorum meselesine dönüştürülmesinin, bölge halklarının refahı ve çıkarları pahasına kalkınma fırsatlarının heba edilmesinin bir devamı olduğunun farkına varmalıdır. Ekonomik ve sosyal entegrasyona kaynak aktarılarak geri kazanılabilecek değerli zaman kaybedildi” dedi.

Bu bağlamda, Arap Mağrip Birliği'nin yeniden canlandırılması ertelenemeyecek tarihi bir zorunluluk haline geliyor. Batı Sahra sorununun, tek geçerli dayanak haline gelen özerklik çerçevesinde çözülmesi, kardeş ülkeler arasındaki sınırların yeniden açılmasının ve ortak bölgesel kalkınma çarkının dönmesinin anahtarıdır. Bir sonraki aşama, ortak inşa ve irade çatışmasından çıkarların iş birliğine geçiş olmalıdır. Böylece Fas, Cezayir ve komşuları kaybedilen zamanı telafi edebilir ve halklarını refaha kavuşturmak için çalışmaya başlayabilirler.