Lübnan’daki acının sembolü: ‘Lübnan’ın gelini’ Sahar Faris

Sahar Faris’in itfaiyeci üniformasıyla çekilen fotoğrafı (Twitter)
Sahar Faris’in itfaiyeci üniformasıyla çekilen fotoğrafı (Twitter)
TT

Lübnan’daki acının sembolü: ‘Lübnan’ın gelini’ Sahar Faris

Sahar Faris’in itfaiyeci üniformasıyla çekilen fotoğrafı (Twitter)
Sahar Faris’in itfaiyeci üniformasıyla çekilen fotoğrafı (Twitter)

27 yaşındaki Sahar Faris bu yaz yapacağı düğünü için hazırlık yapıyordu. Ancak Salı günü Beyrut Limanı’nda 5 bin kişinin yaralanmasına, 250 bin kişinin evsiz kalmasına neden olan patlamada hayatını kaybeden 154 kişiden biri oldu.
New York Times’ın haberine göre, Lübnanlı bir ailenin kızı olan Faris’in hikayesi sosyal medya kullanıcılarının da dikkatini çekti. Genç bir itfaiyeci olarak kendini halka hizmete adayan Faris aile kurma planları yapıyordu.

Faris’in ailesi Perşembe günü kızları için cenaze töreni düzenlerken, törenin düğün törenine benzetildiği ifade edildi. Faris’in nişanlısı Gilbert Karaan ise törende genç kadının tabutunun arkasından gözyaşları içinde el salladı. 
29 yaşındaki Karaan, Instagram hesabından paylaştığı mesajında, “Sen ve alamadığın beyaz gelinliğin hariç, düğününde olmasını istediğin her şey olacak, paramparça oldu kalbim, sensiz hiçbir şeyin tadı yok” diye yazdı.

10 kişilik hızlı müdahale ekibinde yer alan Faris, Salı akşamı patlamanın olduğu bölgeye giderken nişanlısı Karaan’ı görüntülü arayarak oradaki manzarayı göstermek istedi. İtfaiye aracında oturarak meslektaşlarının yangını söndürme çalışmalarını izliyordu. Yangının giderek büyümesi üzerine duruma göz atmak için araçtan indi. O sırada akrabalarıyla telefon görüşmesi yapıyordu. NYT’ye konuşan Faris’in akrabaları telefondan garip sesler duyduklarını belirtti.
Karaan son telefon görüşmesinde nişanlısı Faris’e dikkatli olmasını tavsiye etse de iş işten geçmişti. Karaan’ın genç kadına ait son gördüğü görüntü patlamanın meydana gelmesinin ardından Faris’in ayakkabılarından birinin kaldırıma düşüşüydü.



Türk doktorlar kritik durumdaki Afgan çocuk hastalara umut oluyor

Türk doktorlar kritik durumdaki Afgan çocuk hastalara umut oluyor
TT

Türk doktorlar kritik durumdaki Afgan çocuk hastalara umut oluyor

Türk doktorlar kritik durumdaki Afgan çocuk hastalara umut oluyor

Yeryüzü Doktorları Derneğinin koordinasyonuyla Türkiye'nin farklı şehirlerinden Afganistan'a gelen 12 kişilik gönüllü sağlık ekibi, başkent Kabil'deki Atatürk Çocuk Hastanesinde tedavi ve ameliyatlarına başladı.

Ekip, daha önce Filistin ve Somali gibi imkansızlıklarla mücadele eden ülkelerde gönüllü olarak tedavi ve ameliyatları gerçekleştiren sağlık personelinden oluşuyor.

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) Kabil Ofisi de ihtiyaç duyulan tıbbi malzemeleri ekibe temin etti.

Ağır vakalara odaklanılıyor

Çocuk Cerrahisi ve Çocuk Ürolojisi uzmanları Prof. Dr. Ali İhsan Dokucu ve Op. Dr. Muhammed İkbal Yetiş'in de aralarında bulunduğu ekip, 10 gün boyunca tedavi ve ameliyatlarını sürdürecek.

Türk doktorlar, Afganistan'da daha önce ameliyat edilen, tedavi süreci uzayan ancak imkansızlıklar nedeniyle netice alınamayan kritik durumdaki hastalara odaklanıyor.

Ekibin günde 3-4 ameliyat ve onlarca muayene yapması bekleniyor.

Tedavi ve ameliyat sürecinde Afgan doktorlar da vakaları izliyor ve ekibin tecrübelerinden faydalanıyor.

Ameliyat vakaları Türk ekibin Afganistan'a gelmesinden önce tespit edildi. Bazı aileler çocuklarını tedavi umuduyla Nimruz ve Faryab gibi Kabil'e uzak bölgelerden getirdi.

Öte yandan, söz konusu vakaların farklı hastalıklarının olup olmadığı da detaylı inceleniyor.

10 yıldır Afganistan'a gelme hayali bulunuyor

Prof. Dokucu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, daha önce de Gazze, Ramallah ve Somali'de gönüllü tedavi ve ameliyatlar yaptıklarını belirtti.

Dokucu, 10 yıldır Afganistan'a gelme hayalinin olduğunu dile getirdi.

Afganistan'ın dünyanın en çok çocuk ölümünün yaşandığı ülkelerden biri olduğunu, kötü sosyal şartların da vakaları ağırlaştırdığını vurgulayan Dokucu, "Dolayısıyla bu dezavantajlı çocuklara yardım edebilme amacıyla buradayız. Bugün 5 ameliyat yaptık. Hepsi de çok iyi geçti. Yarından itibaren daha kompleks vakalar alacağız.” dedi.

Dokucu, Afgan sağlık ekibinin de gayet başarılı olduğunu belirterek "Biz hem kendi tecrübelerimizi hem de arkadaşların bilgi ve deneyimlerini paylaşıyoruz. Burada da gayet güzel işler yapıldığını gördük. Şartların zor olmasına rağmen çok iyi işler yapmışlar, yapmaya da devam ediyorlar." diye konuştu.

Çocuk Cerrahisi Uzmanı Afgan Doktor Yelda Ubeydi, tedavi ve ameliyatlar için Türk ekibe teşekkür etti.

Ubeydi, "Afganistan'ı ziyaret etmeleri bizim için çok değerli. Tecrübelerinden faydalanmak istiyoruz. Bugün birkaç zorlu vakamız vardı. Bunlar Afganistan için zor ameliyatlardı. İnşallah güzel sonuçlar alacağız." değerlendirmesinde bulundu.

Atatürk Çocuk Hastanesi Müdürü Dr. Nurullah Mansur da Türk ekibe teşekkür ederek şu ifadeleri kullandı:

“Bu ekibin burada olmasının birkaç faydası var. Tedavi için yurt dışına gitmesi gereken kompleks vakalardı ve şu an burada ameliyat oluyorlar. Bunun yanında diğer faydası da şu, Atatürk Hastanesinin personeli eğitim almış oluyor. Bu işbirliğinin devam etmesini arzu ediyoruz. İlk ve son olmasın, devamı da gelsin.”


Oyuncu John Malkovich, 16 Eylül'de Zorlu PSM'de sahne alacak

Oyuncu John Malkovich, 16 Eylül'de Zorlu PSM'de sahne alacak
TT

Oyuncu John Malkovich, 16 Eylül'de Zorlu PSM'de sahne alacak

Oyuncu John Malkovich, 16 Eylül'de Zorlu PSM'de sahne alacak

Malkovich, performansıyla, gerçek hayattan alınmış hikayeleri müzik eşliğinde izleyicilerin beğenisine sunacak.

BWO Entertainment ve Dolmabahçe AŞ işbirliğiyle düzenlenen etkinlik, Türkçe altyazılı olarak İngilizce sahnelenecek.


Kuantum interneti teknolojisinde büyük bir adım atıldı

Bilim insanları, kuantum verilerin iletimi için özel bir düzenek hazırladı (Imperial College London)
Bilim insanları, kuantum verilerin iletimi için özel bir düzenek hazırladı (Imperial College London)
TT

Kuantum interneti teknolojisinde büyük bir adım atıldı

Bilim insanları, kuantum verilerin iletimi için özel bir düzenek hazırladı (Imperial College London)
Bilim insanları, kuantum verilerin iletimi için özel bir düzenek hazırladı (Imperial College London)

Bilim insanları, kuantum interneti teknolojisinde büyük bir adım atarak ilk kez kuantum verisi depolamayı başardı. 

Birleşik Krallık'taki Imperial College London ve Southampton Üniversitesi'yle Almanya'daki Stuttgart ve Wurzburg Üniversitesi'nden araştırmacılar, ilk kez bir kuantum verisini farklı bir cihaza ileterek depoladı. 

İnternet ve telefon gibi klasik iletişim sistemlerinde veriler uzun mesafede kaybolabiliyor. Bunun önlenmesi içinse belirli aralıklarla yerleştirilen sinyal tekrarlayıcılar kullanılıyor. Bunlar sinyalleri okuyarak tekrar güçlendirip bir sonraki alıcıya gönderiyor.

Ancak kuantum bilgisayarlarında bilgi, tek bir atomun karşılık geldiği “kübit” (kuantum bit) üzerinden işliyor. Bu işlem, kuantum fiziğindeki "süperpozisyon" ilkesine dayanıyor. Söz konusu ilke bir atomun aynı anda iki veya daha fazla durumda var olabileceğini öngörüyor. 

Fakat bu özellik bir müdahale sorunu da yaratıyor. Atomaltı dünyada bir elektrona bağlı şekilde var olan bilgi, herhangi bir dış müdahalede bozulabiliyor. Dolayısıyla klasik telekomünikasyondaki sinyal tekrarlayıcıların kullanılması imkansız hale geliyor.

Bilimsel dergi Science Advances'da 12 Nisan'da yayımlanan çalışmada, kuantum internetinden iletilen veriler bir foton olarak tasarlandı. 

Araştırmacılar, kuantum verileri üreten cihazları birer arayüz haline getirmek için her iki makinenin de aynı dalga boyunu kullandığı bir sistem hazırladı.

Daha sonra oluşturulan bir kuantum noktası üzerinden dolaşık olmayan fotonlar üretildi. Bunlar da fotonları bir rubidyum atomu bulutu içinde depolayan bir kuantum bellek sistemine aktarıldı. Özel bir lazer sistemi, bu bellekte "aç-kapa" işlemi görerek fotonların depolanmasını ve isteğe göre karşı tarafa gönderilmesini sağladı. 

Araştırmada, bu iki cihazın dalga boyu günümüzde kullanılan telekomünikasyon ağlarıyla aynı dalga boyunda olacak şekilde geliştirildi. Dolayısıyla veriler, internet bağlantılarında kullanılan normal fiber optik kablolarla iletilebildi. 

Çalışmanın ortak başyazarlarından Sarah Thomas, araştırmaya dair şunları söyledi: 

İki önemli cihazı birbirine bağlamak kuantum ağını mümkün kılmak açısından çok önemli bir adım. Bunu gösterebilen ilk ekip olduğumuz için gerçekten heyecanlıyız.

Independent Türkçe, Science Daily, Phys.org


Hayvanlar sayı sayabiliyor mu?

Yiyecek bulmak için pek çok hayvan sayıları kullanıyor (Pexels)
Yiyecek bulmak için pek çok hayvan sayıları kullanıyor (Pexels)
TT

Hayvanlar sayı sayabiliyor mu?

Yiyecek bulmak için pek çok hayvan sayıları kullanıyor (Pexels)
Yiyecek bulmak için pek çok hayvan sayıları kullanıyor (Pexels)

Sıçanlarda sayı algısı olduğu doğrulandı. Bilim insanları yeni bulgunun insanlardaki sayısal becerinin sinirsel temelini araştırmada kritik önemde bir model sunduğunu söylüyor.

Pek çok hayvan türünün doğada hayatta kalabilmek için sayı sayması gerektiği önceki çalışmalarda ortaya konmuştu. Örneğin bazı kurbağaların yiyeceklerini seçerken 3 ve 4 parça içeren iki grup arasında ayrım gözetmezken 3 ve 6 parça içeren gruplar arasında hep fazla olanı seçtiği gözlemlenmişti. Bal arılarının da kovanlarından çiçek tarlasına giderken eve dönüş yollarını bulabilmek için yer işaretlerinin sayısını hatırladığı kaydedilmişti. 

Hong Kong Şehir Üniversitesi ve Hong Kong Çin Üniversitesi'nden nörologların yürüttüğü araştırmada, sıçanların sayı sayıp sayamadığına ilişkin soru işaretini gidermek adına sayısal öğrenme görevi, beyin manipülasyon teknikleri ve yapay zeka modellemesi kullanıldı.

Sayı algısı, sayısal nicelikleri karşılaştırma ve hesaplama becerisini ifade ederken büyüklük, nesnelerin kapladığı alan veya ses atımlarının süresi gibi süreklilik gösteren boyutlara karşılık geliyor. 

Science Advances adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmada bilim insanları sayısal testlerde bu süreklilik gösteren büyüklüklerin etkisini en aza indirdi. Ekip, hayvanların sadece sayılara odaklanmasını sağlayarak diğer dikkat dağıtıcı faktörleri en aza indiren uyaranlar üreten bir algoritma geliştirdi. 

Araştırmacılar daha önce sayılar hakkında herhangi bir bilgisi olmayan sıçanların, iki veya üç sayıya karşılık gelen seslerle eğitildiğinde sayı algısı geliştirebildiğini gözlemledi. Süreklilik gösteren büyüklüklerin etkisine rağmen sıçanlar, ödül yiyeceklerini seçerken her zaman seslerin sayısına odaklandı.

Nörologlar sıçanların beyninde sayılara ayrılmış bir alan olduğunu da tespit etti. Sıçanların beyinin posterior parietal korteks adlı bölümü kapatıldığında, hayvanların sayıları anlama becerileri etkilenirken büyüklük algılarının etkilenmediği gözlemlendi. Araştırmanın yazarlarından Yung Wing-ho "Bu da beynin sayılarla ilgilnenen özel bir bölgesi olduğunu gösteriyor" diyor.

Aslında bilim insanları ilk kez sıçanların basit bir nicelik karşılaştırmasının ötesine geçerek tek bir testte üç farklı sayıyı ayırt etme ve sınıflandırma yeteneğine sahip olduğunu gösterdi.

Araştırmacılar sinir ağı modellemesinden elde edilen bulguların yapay zeka alanında kullanılabileceğini düşünüyor. Ayrıca bilim insanları sayıların nasıl işlendiğini daha iyi anlamanın, bu alanda sıkıntı yaşayan insanlara yardım edecek yolların bulunmasını da sağlayabileceğini belirtiyor.

Independent Türkçe, MedicalXpress, Science Daily, National Geographic, Science Advances


Ciddi gebelik komplikasyonları yıllar sonra bile erken ölüm riskini artırıyor

Araştırmacılar kadınların yaklaşık yüzde 30'unun üreme çağında olumsuz gebelik sonuçlarından birini yaşadığını kaydetti (Pexels)
Araştırmacılar kadınların yaklaşık yüzde 30'unun üreme çağında olumsuz gebelik sonuçlarından birini yaşadığını kaydetti (Pexels)
TT

Ciddi gebelik komplikasyonları yıllar sonra bile erken ölüm riskini artırıyor

Araştırmacılar kadınların yaklaşık yüzde 30'unun üreme çağında olumsuz gebelik sonuçlarından birini yaşadığını kaydetti (Pexels)
Araştırmacılar kadınların yaklaşık yüzde 30'unun üreme çağında olumsuz gebelik sonuçlarından birini yaşadığını kaydetti (Pexels)

İki milyondan fazla kişinin verisinin incelendiği yeni bir araştırmada ciddi gebelik komplikasyonlarının, onlarca yıl sonra bile annenin erken ölüm riskinin artmasıyla bağlantılı olduğu bulundu.

Hamilelik sırasında ortaya çıkan yüksek tansiyon rahatsızlığı olan gebelik zehirlenmesi (preeklampsi) gibi hamilelik komplikasyonları yaşayan kadınların çocuklarının, doğum sırasında veya sonrasında ölme ihtimalinin arttığı daha önceki çalışmalarda ortaya konmuştu. Fakat bu sıkıntıların annelerin hayatında uzun vadede nasıl bir etki yarattığı bilinmiyordu. 

ABD'deki Teksas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezi ve İsveç'teki Lund Üniversitesi'nin işibirliğiyle yapılan yeni araştırmada 1973'le 2015 arasında İsveç'te doğum yapan 2,2 milyon kadının sağlık verileri incelendi. Veritabanına kadınların doğumdan sonraki yıllara ait sağlık verileri de dahil edildi.

Araştırmacılar ciddi gebelik komplikasyonları yaşayan kadınların erken ölüm riskinin 1,5 kata kadar arttığını ve bu riskin 46 yıl sonra bile devam edebildiğini buldu. Komplikasyonların 5 ana gruba ayrılarak değerlendirildiği çalışmada bunların birden fazlasını yaşayan annelerde bu riskin daha da arttığı kaydedildi.

JAMA Internal Medicine adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmada gebelik diyabetinin yüzde 52, erken doğumun yüzde 41, düşük doğum ağırlıklı bebek dünyaya getirmenin yüzde 30, gebelik zehirlenmesinin yüzde 13 ve gebelik zehirlenmesi dışındaki yüksek tansiyon bozukluklarının yüzde 27 oranında ölüm riskinin artmasıyla ilişkili olduğu görüldü.

Çalışmanın yazarlarından Dr. Casey Crump bu bulgular hakkında CNN'e yaptığı açıklamada "Ölüm oranının artmasının kalp hastalığı, diyabet, solunum bozuklukları ve kanser gibi çeşitli ölüm nedenlerine bağlanabildiğini tespit ettik" dedi. 

Araştırmacılar, doktorların gebelik komplikasyonlarını dikkate alması gerektiğini belirtiyor. Dr. Crump "Hamilelik, yüksek risk altındaki kadınları saptamak ve diğer sağlık sorunları ortaya çıkmadan önce, yaşamın erken dönemlerinde müdahalelere başlamak için kilit önemde bir fırsat sunuyor" diyor:

Olumsuz gebelik sonuçları yaşayan kadınlardaki bu risklerin azaltılmasını ve sağlıklarının uzun vadede korunmasını sağlamak adına doğumdan hemen sonra başlayarak birinci basamak doktorları tarafından yakın takibe alınmaları ve düzenli şekilde önleyici tedavi görmeleri gerekiyor.

Araştırmacılar ciddi gebelik komplikasyonları geçiren kadınların ölüm riskinin neden arttığını belirlemek için daha fazla araştırma yapılması gerektiğini de kaydetti.

Independent Türkçe, MedicalXpress, CNN, JAMA Internal Medicine


Fransa büyüklüğündeki buz kütlesinin her gün sıçradığı ortaya çıktı

Ross Buz Sahanlığı'nın kalınlığı, 100 metreden 700 metreye kadar değişiyor (Michael Van Woert/ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi)
Ross Buz Sahanlığı'nın kalınlığı, 100 metreden 700 metreye kadar değişiyor (Michael Van Woert/ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi)
TT

Fransa büyüklüğündeki buz kütlesinin her gün sıçradığı ortaya çıktı

Ross Buz Sahanlığı'nın kalınlığı, 100 metreden 700 metreye kadar değişiyor (Michael Van Woert/ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi)
Ross Buz Sahanlığı'nın kalınlığı, 100 metreden 700 metreye kadar değişiyor (Michael Van Woert/ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi)

Antarktika'daki en büyük buz sahanlığının günde bir veya iki kez sıçradığı ortaya çıktı. Neredeyse Fransa büyüklüğündeki bu buz kütlesinin hareketleri, iklim kriziyle mücadele açısından önem arz ediyor.

Okyanusta yüzen kalın buz kütleleri olan buz sahanlıkları, karadaki buzulların önünde doğal bariyer görevi görerek erime hızını yavaşlatıyor ve buz birikimini artırıyor. Bu oluşumlar Güneş ışınlarını yansıtıp atmosfere geri göndererek de iklimin düzenlenmesinde önemli bir rol oynuyor.

Araştırmacılar yaklaşık 487 bin kilometre kare büyüklüğündeki Ross Buz Sahanlığı'nın şaşırtıcı hareketlerinin arkasında Whillans Buz Akıntısı'nın olduğunu düşünüyor. Buz akıntıları, çevrelerindeki diğer şeylerden daha hızlı hareket eden buz kitlelerini ifade ediyor. 

Geophysical Research Letters adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmanın yazarlarından Doug Wiens, "Buz sahanlığına akan bir buz akıntısındaki kaymanın tetiklemesiyle, tüm sahanlığın günde bir veya iki kez aniden yaklaşık 6 ila 8 santimetre hareket ettiğini bulduk" diyor. 

Bu ani hareketler buz sahanlığında buz depremleri ve çatlakların tetiklenmesinde rol oynama potansiyeline sahip.

Araştırmacılar bu durumun buz akıntısının dengesiz hareketlerinden kaynaklandığını söylüyor. Buz akıntısının büyük bir kısmı sabit kalırken, bir kısmı aniden koparak birkaç dakika içinde 40 santimetreye kadar ilerliyor. Günde bir veya iki kez meydana gelen bu hareketler Ross Buz Sahanlığı'nın sarsılarak hareket etmesine neden oluyor.

Bu sarsıntılar, depremlerden önce fay hatlarında meydana gelen hareketlere benziyor: Buzun akıntı boyunca farklı hızlarda hareket etmesiyle oluşan basınç daha sonra serbest kalıyor.

ABD'nin Missouri eyaletindeki Washington Üniversitesi'nde jeofizikçi olan Wiens "Hareket hissedilerek tespit edilemiyor. Birkaç dakikalık bir zaman diliminde gerçekleştiği için aletler olmadan algılanamıyor" diyor.

Bu yüzden hareket şimdiye kadar tespit edilemedi.

Bilim insanları buz akıntılarının hızının neden değiştiğini yıllardır anlamaya çalışıyor. Bunun muhtemelen insan kaynaklı küresel ısınmanın doğrudan etkisi olmadığını düşünen araştırmacılar, buz kitlesinin altındaki suyun azalmasıyla hareketin zorlaşıp ani sıçramalara yol açabileceğini tahmin ediyor.

Ross gibi buz sahanlıkları, karadan denize doğru buz akışını engelleyerek deniz seviyesindeki yükselmeyi kontrol altında tutuyor. Bu nedenle buz sahanlıklarının çökmesi, deniz seviyesinin yükselmesine yol açabilir.

Buz depremleri ve çatlakların buz sahanlığının normal yaşamının parçası haline geldiğini söyleyen Wiens şöyle ekliyor:

Daha küçük ve daha ince buz sahanlıkları parçalandığı için Ross Buz Sahanlığı'nın bir gün parçalanacağından endişeleniliyor.

Independent Türkçe, Science Alert, Earth, Geophysical Research Letters


DSÖ: Kuş gribinin insanlara bulaşması muazzam bir endişe kaynağı

H5N1'in yüksek derecede bulaşıcı varyantının milyonlarca kuşun ölümüne yol açtığı düşünülüyor (Reuters)
H5N1'in yüksek derecede bulaşıcı varyantının milyonlarca kuşun ölümüne yol açtığı düşünülüyor (Reuters)
TT

DSÖ: Kuş gribinin insanlara bulaşması muazzam bir endişe kaynağı

H5N1'in yüksek derecede bulaşıcı varyantının milyonlarca kuşun ölümüne yol açtığı düşünülüyor (Reuters)
H5N1'in yüksek derecede bulaşıcı varyantının milyonlarca kuşun ölümüne yol açtığı düşünülüyor (Reuters)

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kuş gribinin farklı türlere ve insanlara bulaşacağına dair endişenin "muazzam" seviyede olduğunu açıkladı.

2020'de başlayan salgın onbinlerce kümes hayvanının ölümüne yol açarken virüs, yabani kuşlara ve memelilere de bulaşmıştı. Bu ayın başlarındaysa ABD'nin Teksas eyaletinde ineklerle yakın teması olan bir insana A(H5N1) varyantının bulaşmasıyla endişeler artmıştı.

Birleşmiş Milletler'in sağlık ajansının baş bilim insanı Jeremy Farrar, Cenevre'deki muhabirlere dün yaptığı açıklamada "Bu muazzam bir endişe kaynağı olmaya devam ediyor" dedi.

Elbette en büyük endişe ördeklere, tavuklara ve giderek daha fazla memeliye bulaşan bu virüsün evrim geçirerek insanlara bulaşma ve daha sonra da insandan insana geçme becerisi geliştirmesi.

Virüsün insandan insana bulaştığına dair bir kanıt henüz yok. Öte yandan Farrar, insanların hayvanlarla temas yoluyla virüsü kaptığı yüzlerce vakada "ölüm oranının olağanüstü derecede yüksek" olduğunu söyledi.

9 Nisan'da DSÖ, 2003'ten 1 Nisan 2024'e kadar 23 ülkedeki 889 insan vakasında 463 ölüm kaydedildiğini ve ölüm oranının yüzde 52 olduğunu açıklamıştı.

Farrar ayrıca A(H5N1) varyantının "küresel bir zoonotik hayvan pandemisi" haline geldiğini de ifade etti. Geçen ay virüsün inek ve keçilere sıçraması, bu hayvanların virüsten etkilenmediğini düşünen bilim insanlarını şoke etmişti. 

Teksas'taki vakaysa virüsün bir memeliden insana bulaştığı bilinen ilk örnek. Kuş gribinin memelilere bulaşmasının insanlara yönelik riski artırdığını belirten Farrar virüsün yeni konaklar aradığını söyledi.

Takip çalışmalarının artırılması çağrısı yapan bilim insanı, "Ne kadar insanın enfekte olduğunu anlamak çok önemli... Çünkü [virüsün] adaptasyonu orada gerçekleşecek" diye uyardı.

"Bunu söylemek trajik geliyor ama eğer H5N1 bana bulaşırsa ve ölürsem, bu işin sonu olur" diyen Farrar şöyle ekledi:

Eğer toplum içinde dolaşarak virüsü başka birine bulaştırırsam, o zaman döngü başlar.

H5N1 için aşı ve tedavilerin geliştirilmesine yönelik çabaların sürdüğünü belirten Farrar, dünyanın dört bir yanındaki sağlık yetkililerinin virüsü teşhis etme kapasitesine sahip olması gerektiğini vurguladı.

Farrar, virüsün insandan insana bulaşması halinde dünyanın "derhal müdahale edebilecek bir konumda" olması gerktiğinin altını çizdi.

Independent Türkçe, Science Alert, Guardian


Göz kırpmanın daha önce bilinmeyen bir işlevi saptandı

İnsanlar, uyanık geçirdiği vaktin ortalama yüzde 3 ila 8'ininde göz kırpıyor (Unsplash)
İnsanlar, uyanık geçirdiği vaktin ortalama yüzde 3 ila 8'ininde göz kırpıyor (Unsplash)
TT

Göz kırpmanın daha önce bilinmeyen bir işlevi saptandı

İnsanlar, uyanık geçirdiği vaktin ortalama yüzde 3 ila 8'ininde göz kırpıyor (Unsplash)
İnsanlar, uyanık geçirdiği vaktin ortalama yüzde 3 ila 8'ininde göz kırpıyor (Unsplash)

Göz kırpmanın nemlendirme işlevinin ötesinde beynin görsel bilgiyi işlemesinde kilit bir rol oynadığı ortaya çıktı. 

Bu sıradan hareketin gözün yüzeyini nemli tutma ve toz gibi maddeleri uzaklaştırma amacıyla yapıldığı önceki araştırmalarda ortaya konmuştu. Bazı çalışmalardaysa göz kırpmanın, beynin dikkatini kaybetmemesini sağladığı belirtilirken, başka araştırmacılar göz kapandığı sırada beynin görsel bilgiyi daha yavaş işlemeye başladığını öne sürmüştü.

ABD'deki Rochester Üniversitesi Bilişsel ve Beyin Bilimleri Departmanı'ndan araştırmacılar göz kırpmanın, görüş keskinliğini korumada oynadığı rolü saptadı. 12 genç yetişkinin yer aldığı bir testte farklı kontrastlardaki görsellere bakan katılımcıların gözlerindeki değişimler takip edildi.

İnsanların farklı uyaran türlerini ne kadar hassasiyetle algıladığını ölçen araştırmacılar göz kırpmanın, büyük ve yavaş yavaş değişen desenlerin daha iyi fark edilmesini sağladığını buldu. 

Ekip, isteyerek ve istemeden yapılan her göz kırpmanın retinaya çarpan ışığın yoğunluğunu düzenleyerek görsel sinyalin gücünü artırdığını kaydetti. Bu da gözlerin açık ve belirli bir noktaya odaklanmış haline kıyasla beynimiz için farklı türde bir görsel sinyal oluşturuyor.

Proceedings of the National Academy of Sciences adlı akademik dergide yayımlanan araştırmada göz kırpmanın sinyal gücünü artırıp keskinliğin korunmasını ve beynin sürekli gelen görsel bilgi akışını işlemesini sağlayarak görüşteki anlık kayıpları telafi ettiği belirtiliyor.

Araştırmanın başyazarı Bin Yang şöyle diyor:

Yaygın varsayımın aksine göz kırpmak, görsel işlemeyi kesintiye uğratmak yerine iyileştiriyor ve uyarıcıya maruz kalmanın yol açtığı kaybı fazlasıyla telafi ediyor

Independent Türkçe, MedicalXpress, Futurity, Proceedings of the National Academy of Sciences


New York'ta sıçan idrarı krizi: Vaka sayısı rekor seviyede

Temmuz 2000'de New York'taki bir çöp konteynerinin yanındaki çöp torbasının etrafına üşüşen sıçanlar (AP)
Temmuz 2000'de New York'taki bir çöp konteynerinin yanındaki çöp torbasının etrafına üşüşen sıçanlar (AP)
TT

New York'ta sıçan idrarı krizi: Vaka sayısı rekor seviyede

Temmuz 2000'de New York'taki bir çöp konteynerinin yanındaki çöp torbasının etrafına üşüşen sıçanlar (AP)
Temmuz 2000'de New York'taki bir çöp konteynerinin yanındaki çöp torbasının etrafına üşüşen sıçanlar (AP)

New York Belediye Başkanı Eric Adams'a göre şehirde grip benzeri hastalıkların artmasına sıçan idrarı neden oluyor.

Leptospiroz, enfekte hayvanların idrarına veya idrarla kirletilmiş su, toprak ve yiyeceklere temas yoluyla bulaşabilen potansiyel olarak ölümcül bir bakteriyel enfeksiyon.

Bu hastalığa yakalanabilen hayvanlar arasında köpek, sığır, domuz ve atlar bulunuyor. Hastalığın insanlara bulaşması halinde ateş, baş ağrısı, titreme, kas ağrıları, kusma, ishal, öksürük, konjonktival sufüzyon, sarılık ve döküntü gibi semptomlar görülebiliyor. 

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri'ne göre, hastalık tedavi edilmezse böbrek hasarı, menenjit, karaciğer yetmezliği, solunum sıkıntısı ve hatta ölüme bile neden olabiliyor. Yıllar boyunca New York şehrinde her daim var olan sıçan popülasyonu nedeniyle sürekli olarak bu hastalıktan kaynaklı vakalar görülmüştü.

Ancak New York Sağlık Müdürlüğü'ne göre, son zamanlarda teşhis edilen vaka sayısı artış gösterdi; sadece 2023'te 24 vaka bildirildi ki bu yıllık bazda en yüksek sayı. Bu yıl şimdiye kadar 6 leptospiroz vakası bildirildi. 

Karşılaştırma yapmak gerekirse, şehirde 2001'den 2020'ye kadar yılda üç vaka görülüyordu. Yetkililer, artışın nedenlerinden birinin kent sakinlerinin plastik çöp torbalarını sokağa bırakması olduğunu belirtiyor.

Perşembe günü Albany'de düzenlenen basın toplantısında konuyla ilgili bir soru üzerine Adams, "Bu gerçek bir sorun" dedi.

Sokaklarımızda çok fazla plastik torba var.

Adams, Kathleen Corradi'yi kentin ilk "Sıçan Şefi" olarak atadı ve bu kararla ekibinin kemirgenlere karşı mücadelede bir adım öne geçtiğini söyledi. Torba yerine çöp konteynırlarının kullanılması gibi devam eden çalışmaların "sıçanları şehirden kovduğunu" belirtti. 
 

Adams, "Halk bağlantıyı kurmalı. Plastik torbalar kemirgenler demek. Plastik torbaları sokaklarımızdan kaldırırsak, sıçanları azaltmaya yönelik sorunda büyük bir adım atmış oluruz" dedi.

Aynı basın toplantısında konuşan Belediye Başkan Yardımcısı Meera Joshi de New Yorkluların her gün 19 milyon kilo çöp attığını söyledi. Apartman görevlileri gibi çöp toplama işinde çalışan herkesin hastalığa yakalanmaktan  için eldiven giymeleri gerektiğini belirtti.

Adams'ın ofisi, semtte görülen sıçan sayısını azaltmaya yönelik bir girişim olan Harlem Sıçan Azaltma Bölgesi'ni başlatmak için 3,5 milyon dolar yatırım yaptı. Yetkililer, çalışmaların başlamasından bu yana acil olmayan sıçan çağrılarında yüzde 20'lik bir azalma olduğunu belirtti.

Independent Türkçe


Tesadüfen keşfedildi: Bir hafta boyunca sualtında yaşayabiliyorlar

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Tesadüfen keşfedildi: Bir hafta boyunca sualtında yaşayabiliyorlar

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Bilim insanları, arıların sualtında bir hafta boyunca hayatta kalabildiğini şoke edici bir keşifle ortaya koydu. Bunu öğrenmelerinin tek sebebi de araştırmacıların arılardan birini yanlışlıkla günlerce sualtında tutmasıydı.

Kanada'daki Guelph Üniversitesi'nden araştırmacıların "şaşırtıcı" diye nitelediği bu keşifte bombus impatiens cinsi bir kraliçe arı, tutulduğu kaba yanlışlıkla su girdikten sonra 7 gün hayatta kaldı.

Ekip daha sonra 143 böcek üzerinde çalışma yürüttü ve sualtında tutulanların hayatta kalma oranları suda olmayanlarınkine benzerlik gösterdi.

Çalışmanın yazarı Nigel Raine, CNN'e "Bu gerçekten şaşırtıcıydı. Bunlar karasal organizmalar, aslında sualtında yaşamak için tasarlanmamışlar. Yaşam öykülerindeki bu kritik evre hakkında çok fazla bilgimiz yok" diye konuştu.

Dr. Raine, bulguların böceklerin adaptasyonlarına ve sele karşı dayanıklılıklarına yeni bir ışık tuttuğunu söyledi. Bir teoriye göre türler diyapoza (oksijen alımının azalmasıyla büyümenin askıya alınması) girebiliyor.

Araştırmacılar, diyapoz sırasında stigma diye bilinen solunum açıklıklarının uzun süre kapalı kalıp suyun vücuda girmesini engelleyebileceğini ve suya batmış bombus kraliçe arılarının da derileri yoluyla nefes alıyor olabileceğini söyledi.

"Bu arılar bilfiil enerji tasarrufu modunda" diyen Dr. Raine, aktif olsalardı büyük olasılıkla sualtında hayatta kalamayacaklarını da sözlerine ekledi.

Birleşik Devletler'in Ulusal Vahşi Yaşam Federasyonu'na (National Wildlife Federation) göre bombus impatiens, çiçeklerin ve domates, yaban mersini ve salatalık dahil çok sayıda meyve ve sebze mahsulünün tozlayıcısı.

Bu arılar koloniler halinde yaşayan sosyal böcekler. Yeni çiftleşmiş kraliçe arılar kış boyunca kış uykusuna yatar, ardından ilkbaharın başlarında ortaya çıkar ve bir yuva yeri aramaya başlar.

Bu böcekler ABD'de Maine'den Florida'ya kadar doğu kıyısı boyunca ve Ohio'ya kadar batıda bulunabilir. Ormanlık alanlara ve açık arazilere yuva yaparlar.

Bilim insanları martta, bombus arılarının tek başlarına öğrenemeyecekleri karmaşık bulmacaları çözmeyi birbirlerine öğretmek için "kovan zihinlerini" kullanabildiğini keşfetmişti.

Araştırmacılar "gösterici" arıları, ilk adımda geçici bir ödülle görevi tamamlamaları için eğitti. Eğitimsiz arılar, ilk adımdan sonra bir ödüle ihtiyaç duymadan iki adımlı kutuyu açmayı göstericilerden öğrendi.

Ancak, nasıl yapıldığını gösterecek göstericiler olmadığında, arılar deneme yanılma yoluyla bulmacayı bağımsız olarak çözmeyi başaramadı.

Independent Türkçe