Sudan barışı neden tökezledi?

 Merkez ve çevre arasındaki olumsuz tarihsel birikimi beslemek, istikrar umudunu boşa çıkarıyor

Sudan Hızlı Destek Kuvvetleri  (AFP)
Sudan Hızlı Destek Kuvvetleri (AFP)
TT

Sudan barışı neden tökezledi?

Sudan Hızlı Destek Kuvvetleri  (AFP)
Sudan Hızlı Destek Kuvvetleri (AFP)

Emani et Tavil
Son dönemlerde Sudan’daki barışı sağlama meselesinde üç önemli gelişme öne çıktı. Bunlardan belki de en önemlisi, Darfur’un farklı bölgelerinde sivillere yönelik yapılan faili belirsiz saldırılar sebebiyle artan gerilim ve bununla eş zamanlı olarak Halk Hareketi Kuzey Bölgesi Abdulaziz el Halo kanadının, Sudan Meslek Odaları Birliği’nin bileşenleri ile yaptığı siyasi anlaşmadır. Diğer bir gelişme ise 2020’nın ilk yarısında beş defa ertelenen merkez ve çevre arasındaki ‘’Sudan Barışı’’ anlaşmasının imzalanmasının tekrar ertelenmesiydi. Bu gelişmeler, Sudan’ın sürdürülebilir bir barış sağlama yeteneği hakkında soru işaretlerine sebep oluyor.
Sudan’da barışı sağlama sorunu oldukça merkezi ve tarihsel geçmişi olan bir meseledir. Çünkü Sudan’da barışın sağlanamaması, son yirmi yılda bölünme senaryolarının ve devletin istikrarsızlaşmasının temel sebebidir. Bu yüzden devrim hükumeti bu meseleye oldukça önem atfetmektedir. Özellikle Başbakan Abdullah Hamduk, 2019’un Eylül ayında hükumet kurulur kurulmaz bu meseleyi siyasi gündeminin ilk maddesi haline getirdi.
Bu bağlamda Sudan hükumeti silahlı örgütlerin ana iskeletini etkisiz hale getirirken, bazı silahlı örgütlerle iletişim kurmayı da başardı. Bu konuyla ilgili, her ne kadar barış ile ilgili çabaların kapsamlı bir anlaşmaya dönüşeceğine dair bir umut olsa da Sudan hükumetinin barışı sağlama çabalarının kısmi bir çaba olduğunu söyleyebiliriz.
Şu anda Sudan hükumeti ile barış anlaşmasına varmak için görüşmeler gerçekleştiren silahlı örgütler, bazı Darfurlu hareketlerin oluşturduğu Devrim Cephesi İttifakı çatısı altında toplanmaktadır. Bu hareketlere karşılık Abdulvahid Nur ve Abdulaziz el Hulu liderliğindeki Güney Kordofan ve Darfur’da faaliyet gösteren ana örgütler de vardır. Özellikle on farklı örgütü çatısı altında toplayan ve barış görüşmelerine katılan Malik Agar liderliğindeki kuzeydeki Halk Hareketi, Cebril İbrahim liderliğindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi ve Mona Arko Minavi liderliğindeki Sudan Kurtuluş Ordusu Hareketi ile varılan anlaşma oldukça önemlidir.
Bu anlaşmada yer alan silahlı hareketlere, Egemenlik Konseyinde 3, hükumette 5 bakan ve Geçiş Dönemi Yasama Konseyinde ise 75 sandalye verildiğinden, hali hazırda devam eden barış görüşmelerine katılmayanlar için bu durum olumlu işaretler vermektedir. Ayrıca Darfur barış görüşmelerine katılan hareketler bölge yönetiminde yüzde 40 oranında bir pay elde etmiştir. Bununla beraber söz konusu hareketler devrim hükumetinde de temsiliyet kazanırken bölgedeki diğer çıkar sahiplerine ise yüzde 20 oranında pay verildi. Öte yandan silahlı hareketler de barış sürecinin taraflarına Beyaz Nil, El Cezire, Sinar, Nil Nehri ve Kuzeyde yüzde 10’luk bir yönetim payı verdi.
Bu bağlamda anlaşma, 1973 Anayasası ve 1974 Medeni Ceza Kanundaki anayasaya referans vererek yasa çıkarma hakkına istinaden Mavi Nil bölgesine ve  Güney ve Batı Kordofan eyaletlerine  özerklik vermektedir.
Ayrıca taraflar, Hükumetin Darfur Barış Anlaşmasının uygulanması için 10 yıl içinde 7 buçuk milyar dolar ödemesi hususunda anlaştı. Hükumetin mali açığı kapatma çabalarını baltalamaması koşuluyla yerlerinden edilmiş kişilerin ve mültecilerin dönüşünü sağlaması ve temel altyapı için fon ayırması da anlaşmaya varılan bir diğer konular arasındadır. Bununla beraber taraflar, ülkedeki savaş ve çatışma bölgelerinin kalkınma dengesizliğinin giderilmesi için finansör ülkeler konferansı yapılması hususunda da anlaştı.

Sendelemenin nedenleri
Afrika’daki barış süreçlerinin genelinde karşılaşılan en yaygın sorun güvenlik meselesidir. Bölgedeki güvenlik güçlerinin birleştirilmesi ve bu güçlerin konumlanacağı ve hakim olacağı bölgeler meselesi her zaman tartışma konusu olup anlaşmazlıklara sebep olmuştur.
Genelde bir bölgenin milis gücünü savaştığı silahlı kuvvetlerle birleştirmek çok zor olmuştur.  Sudan’ın geçmişinde milis grupların orduyla birleştirilmesine ilişkin çeşitli girişimler olmuştur ancak bu girişimler söz konusu milis grupların sayısız direnişiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu da ordunun hafızasında önemli bir yer edinmiştir. Dolayısıyla söz konusu Sudan olduğunda meselenin zorluğu katlanmaktadır.
Yukarıda bahsi geçen milis direnişlerinin belki de en ünlüsü 1983 yılında John Garange’ın öncülük ettiği direniştir. Garange, 1972 senesindeki Adis Ababa barış anlaşmasıyla birlikte orduya katılmıştı. Böylece direnişçi Ananiya Güçleri de 20 yıl boyunca Hartum’a bağlı kuvvetler içinde yer almıştır.
Orduya katılan milislerin hakimiyet alanları söz konusu olduğunda milisler her zaman kendi eski hakimiyet alanlarını tercih etmiştir. Bu durum ulusal ordunun güçleri konumlandırma stratejisiyle tezat tekil ediyor. Milis grupların bu tavrının ana sebeplerinden biri kendi bölgelerinin halkına karşı duydukları aidiyet ve yakın kabile ilişkileridir. Buda başlı başına ulusal bir projeksiyona sahip olan orduyla ters düşmeye ve hatta direnişe sebep olmuştur.
Halihazırdaki gelişmeler ışığında güvenlik başlığı Sudan’daki kısmi barış anlaşmasının ertelenmesinin ana sebebini oluşturuyor. Zira güvenlik ve konumlanma meselelerindeki coğrafi sorunları tartışan taraflar arasında müzmin bir anlaşmazlık çıkmazı söz konusudur.
Siyasi açıdan bakıldığında ise karşımıza barış görüşmelerini baltalayan iki konu çıkıyor;
Birincisi bu anlaşmayla Darfurluların meclisin yüzde 40’ına sahip olmalarıdır ki bu da doğal olarak yadsınamaz ağırlığı olan fakat dışarıda bırakılan ve temsil hakkı verilmeyen diğer tarafların itirazıyla karşılaşıyor. Bu bir de halkın geri kalanı arasındaki rahatsızlık da eklenince barış anlaşması imkansızlaşıyor.
Bu kapsamda Abdulaziz el-Hulu’nun merkezde siyasi denkleme müdahil olması ve Sudan Meslek Odaları Birliği üzerinden süreç üzerinde baskı kurması, 80 yıllar boyunca ülkenin parçalanmasına karşı çıkan gruplar ile John Garage arasındaki ittifaka benzer bir adım olmuştur. Bu ittifak başta tarafların devlette mutlak laiklik vurgusu yapan maddeler ilan etmesiyle birlikte yeni zorluklar ortaya çıkarmaktadır. Bu durum da muhalefeti Ümmet Partisine muhtaç edebilir.

Sudan barışının sürekliliğini sağlamanın fırsatları
Yakın geçmişe baktığımızda Sudan barış anlaşmalarında başarı ve istikrar görememekteyiz. Belkide bu anlaşmaların en etkini ve uzun ömürlüsü 11 yıl süren Addis Ababa barış anlaşmasıdır. Onun dışındaki bir çok çaba ulusal değil etnik ve kabilesel projeksona sahip olduğu için başarısızlığa mahkumdu. Aslında bu etnik mezhepsel ayrımcı diretmenin arkasında bu anlaşmaların engellenmesine bölgesel bağlamda çaba harcayan Etiyopya var. Uluslararası çevrelerden destek alan bu mezhepsel parçalayıcı tezler, Sudan’ı geri kalan Güney Doğu Afrika ülkeleri gibi Arap kimliğinden uzaklaştıran ve zayıflatan bir yere sürüklüyor.
Elbette bu çabalar, Barış Anlaşmasına sadakat göstermek suretiyle Sudan Hükumetinin etkin tavrı ve tarafların hoşgörü ve uzlaşmacı desteği olmadan başarıya ulaşması mümkün değildir. Çatışma içindeki tarafların arasında işbirliği programlarının oluşturulmasının yanı sıra çatışmanın nedenlerini zayıflatacak şekilde dengeli bir kalkınma planının yürürlüğe konulması gereklidir. Ancak durum bunun aksini göstermektedir; Sudan’daki merkezi siyasi denklemin tarafları, siyasi çekişmeler içerisinde neredeyse düşmanın yardımına başvurmanın eşiğine gelmişti.
Sudan tarihi üzerine konuşurken en külfetli mesele Darfur meselesi olabilir. 2003 yılında bölgedeki iç savaş içinden çıkılmaz hale gelirken, Hasan Turabi ve Ömer el-Beşir arasında süren siyasi çekişmeyle farklı bir boyuta ulaşmıştı. El-Beşir, rejiminin o dönem Darfur'da işlediği savaş suçlarının büyüklüğü yüzünden Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından yargılanmaya başlamıştı.
Öyle görülüyor ki Sudan'daki barış görüşmelerinin zorluklarla karşılaşmasının tarihsel sebepleri, hala Niriti ve Darfur'un başka kentlerinde yaşanan protestolar ve güvenlik güçlerinin bu protestolara yaklaşımı üzerinde etkisini sürdürüyor. Bütün bu refleksler, merkez ve çevre arasındaki toplumsal hafızayı kaşıyor. Bununla beraber Sudan'daki barış sürecinin önünde pek çok zorluklar bulunuyor. Sudan'daki devrim hükümetinin güçlü irade göstermemesi halinde bu engellerin aşılması ise çok fazla olası gözükmüyor.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Trump’ın açıklaması ateşkesi tehlikeye mi attı? 17. Maddeyle Gazze'de fiili bölünme ihtimali masada mı?

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
TT

Trump’ın açıklaması ateşkesi tehlikeye mi attı? 17. Maddeyle Gazze'de fiili bölünme ihtimali masada mı?

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Gazze’deki ateşkes anlaşmasının “ikinci aşamasının değiştirileceği” yönündeki kısa ve belirsiz açıklaması, bu değişikliğin ne anlama geldiğine ilişkin soruları gündeme taşıdı.

Uzmanlara göre Trump’ın işaret ettiği değişiklik, anlaşmanın uygulanma biçiminde bir revizyon anlamına geliyor. Buna göre, İsrail’in hâlihazırda yüzde 55’ini kontrol ettiği Gazze’den çekilmesi ve Hamas’ın silahsızlandırılmasına geçilmesi yerine, 17. maddenin devreye alınması söz konusu olabilir. Bu madde, barış planının taraflardan biri kabul etmese bile tek taraflı olarak ilerletilmesine imkân tanıyor.

10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasındaki 17. madde, Hamas’ın öneriyi geciktirmesi veya reddetmesi halinde, “yardımların genişletilmesi dahil, planın belirtilen unsurlarının, İsrail ordusunun terörden arındırılmış olarak uluslararası istikrar gücüne devrettiği bölgelerde uygulanacağını” düzenliyor.

Geçen ekim ayında Hamas ile İsrail arasında imzalanan “barış belgesi” sadece birinci aşamayla ilgili maddeleri içeriyordu. Bu aşama; ilk ateşkes, İsrail güçlerinin geri çekilmesi, esir takası ve insani yardım girişlerinin kolaylaştırılmasını kapsıyor. Ancak savaş sonrası Gazze’nin yönetimine ilişkin “ikinci aşama” konusunda resmî bir mutabakat sağlanmış değil.

Perşembe günü yaptığı açıklamada Trump, planın ikinci aşamasının “çok yakında değiştirileceğini” söyledi. Açıklama, sürecin tıkanması ve sahadaki ilerlemenin sınırlı kalması nedeniyle endişelerin arttığı bir döneme denk geldi; ancak Trump değişikliğin içeriğine dair ayrıntı vermedi.

Görsel kaldırıldı.
Filistinli bir kadın, İsrail'in Han Yunus'ta düzenlediği bir baskın sonucu akrabalarından birinin öldürülmesine tepki gösteriyor (AFP)

Ahram Siyaset ve Strateji Merkezi İsrail Çalışmaları uzmanı Dr. Said Okaşa, (Saeed Okasha) Trump’ın sözünü ettiği değişikliğin büyük olasılıkla 17. maddeye dayanacağını belirtiyor. Okaşa’ya göre bu adım, “eski Gazze” ve “yeni Gazze” ayrımını güçlendirecek bir fiili bölünmeye kapı aralayabilir. Bu yaklaşımı geçen ay ABD’nin bölge özel temsilcisi Steve Witkoff’un da çeşitli görüşmelerde dile getirdiğini hatırlattı.

Okkaşa, anlaşmanın geçen ay Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından onaylandığını anımsatarak, Hamas’ın silahsızlanma sürecine yanıt vermemesi gibi gerekçelerle 17. maddenin yeniden devreye sokulmasının mümkün olduğunu söyledi. Uzman, böyle bir senaryonun Gazze’de “ne savaş ne barış” şeklinde sürecek bir çıkmaz yaratabileceğini ifade etti.

Görsel kaldırıldı.
Filistinliler, Cebaliye'de yıkılan binaların enkazı arasında sokaklara kurulmuş çadırların yanından geçiyor (AFP)

Filistinli siyaset analisti Dr. Ayman el-Rakkab da, Trump’ın değişiklik açıklamasının içeriğinin belirsizliğine işaret ederek, “İsrail’in bölgede kalma isteğiyle birleştiğinde, Gazze’nin fiilen ikiye bölünmesi ihtimali güçleniyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bu belirsizlik sürerken, Axios haber sitesi Trump’ın 25 Aralık’tan önce Gazze’de barış sürecinin ikinci aşamasına geçileceğini açıklamayı planladığını duyurdu. Habere göre Washington, Gazze’de oluşturulacak yeni yönetim yapısı ve uluslararası istikrar gücünün son hazırlıklarını tamamlıyor. ABD Başkanı’nın, bu adımları görüşmek üzere İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ay sonundan önce bir araya gelmesi bekleniyor.

İkinci aşamanın önünde ciddi engellerin olduğunu ifade eden Rakkab: “Barış Konseyi ile teknokrat hükümet henüz kurulmadı. Güvenliği devralacak polis gücü ve uluslararası istikrar kuvveti oluşturulmadı. Bu nedenle somut bir hareketin en erken ocak ayında mümkün olabileceğini düşünüyorum” dedi.

Okaşa, yakın vadede İsrail’in kontrolde tuttuğu bölgeyi yüzde 60 seviyesine çıkarmaya çalışabileceğini, ancak anlaşmanın genel çerçevesinde büyük bir tırmanış beklemediğini belirtti.

Geçtiğimiz günlerde Yedioth Ahronoth, İsrail’in yaklaşık iki milyon Filistinliyi sarı çizginin doğusunda İsrail kontrolündeki yeni bölgelere yeniden yerleştirmeyi, Hamas kontrolündeki bölgeleri tamamen sivillerden boşaltmayı ve Hamas unsurlarını bu bölgelerde aşamalı şekilde takip etmeyi içeren bir plan hazırladığını yazmıştı. Şarku’l Avsat’ın  Telegraph gazetesinin Batılı diplomatlara dayandırdığı haberinden aktardığı bilgilere göre ABD planının Gazze’nin kalıcı biçimde ikiye ayrılması riskini barındırdığını bildirmişti.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ise geçtiğimiz günlerde Barselona’da AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ile yaptığı görüşmede, Gazze ile Batı Şeria’nın birliğinin korunması gerektiğini vurgulayarak, ayrıntıları tartışılan hiçbir adımın “bölünmeyi pekiştirmesine” izin verilemeyeceğini söyledi. Abdulati, çarşamba günü yaptığı başka bir açıklamada da, “Gazze’nin bölünmesini konuşmak dahi mümkün değildir. Gazze, Doğu Kudüs dâhil olmak üzere, kurulacak Filistin devletinin ayrılmaz bir parçasıdır” dedi.

Uzman Okaşa’ya göre Mısır, hem Gazze’nin bölünmesini hem de anlaşmayı zayıflatacak her türlü değişikliği engellemek için diplomatik çabalarını sürdürecek. Buna karşın, Trump’ın planı etrafındaki belirsizlik nedeniyle önümüzdeki döneme ilişkin tüm senaryolar hâlâ masada.


Avn, BM Güvenlik Konseyi heyetinden İsrail'e ateşkes ve geri çekilme anlaşmasını uygulaması için baskı yapmasını istedi

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)
TT

Avn, BM Güvenlik Konseyi heyetinden İsrail'e ateşkes ve geri çekilme anlaşmasını uygulaması için baskı yapmasını istedi

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)

Lübnan Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın bugün ülkede bulunan Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle bir araya geldiğini açıkladı. Görüşmede Avn, Lübnan ordusunun görevini tamamlaması için destek çağrısında bulunarak, İsrail’in Güney Lübnan’dan çekilmesi için baskı yapılmasını talep etti.

Cumhurbaşkanlığı, heyetin ‘uluslararası kararların uygulanması yoluyla Lübnan’da istikrarı destekleme ve ülkelerin Lübnan ordusuna yardım ederek birliklerini tamamlamaya ve silah tekelini sağlamaya hazır olduklarını’ belirttiğini duyurdu.

Açıklamada Avn’ın, Lübnan’ın uluslararası kararları uygulama taahhüdünü yinelediği ve “İsrail tarafını ateşkesi uygulamaya ve çekilmeye zorlamamız gerekiyor; bu konuda sizden destek bekliyoruz” ifadelerini kullandığı kaydedildi.

Geçen yıl kasım ayında, ABD arabuluculuğunda İsrail ile Hizbullah arasında bir ateşkes sağlanmıştı. Bu ateşkese rağmen, İsrail hâlâ Güney Lübnan’daki bazı noktalarda kontrolünü sürdürüyor ve ülkenin doğusu ile güneyine yönelik saldırılarını devam ettiriyor.


Ukrayna: Rusya ile taviz değil, gerçek barış peşindeyiz

Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)
Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)
TT

Ukrayna: Rusya ile taviz değil, gerçek barış peşindeyiz

Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)
Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)

Ukrayna Dışişleri Bakanı Andriy Sibiga, dün Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'na (AGİT) yaptığı açıklamada, Ukrayna'nın Rusya ile "taviz değil, gerçek barış" istediğini söyledi.

Güvenlik ve insan haklarına odaklanan bir kuruluş olan AGİT, savaş sonrası Ukrayna'da rol oynamayı hedefliyor.

ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD elçileri arasında "oldukça iyi" olarak nitelendirdiği görüşmelerin ardından çarşamba günü yaptığı açıklamada, barış görüşmelerine giden yolun şu anda belirsiz olduğunu söyledi.

Sibiga, örgütün yıllık bakanlar kurulu toplantısından önce, "Münih'te gelecek nesillere ihanet edenlerin isimlerini hâlâ hatırlıyoruz" diyerek, "Bu bir daha asla olmamalı. İlkelerden taviz verilmemeli ve uzlaşmaya değil, gerçek barışa ihtiyacımız var" ifadelerini kullandı.

devfdr
Rus askerleri Kursk bölgesindeki Sudzha’da devriye geziyor (Arşiv- AP)

Bakan, görünüşe göre İngiltere, Fransa ve İtalya'nın Adolf Hitler'in o dönem Çekoslovakya olan toprakları ilhak etmesini kabul ettiği 1938 tarihli Nazi Almanyası anlaşmasına atıfta bulunuyordu. Bu anlaşma, tehditkâr bir güçle yüzleşmemenin işareti olarak yaygın olarak kullanılıyor.

Sibiga, ABD'ye barışı sağlama çabalarından dolayı teşekkür etti ve Ukrayna'nın "bu savaşı sona erdirmek için mümkün olan her fırsatı değerlendireceğine" söz verdi. "Avrupa geçmişte çok fazla adaletsiz barış anlaşması imzaladı. Hepsi yeni felaketlere yol açtı" diye ekledi.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy dün, ekibinin Amerika Birleşik Devletleri'ndeki toplantılara hazırlandığını ve Trump'ın temsilcileriyle diyaloğun devam edeceğini söyledi.

Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Rusya ve Avrupa ile Orta Asya'nın büyük bir bölümünü içeren 57 üye ülkeyi kapsayan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Soğuk Savaş döneminde Doğu-Batı diyaloğu için kilit bir forum olarak ortaya çıktı.

Örgüt son yıllarda, Rusya'nın kilit kararların uygulanmasını engellemesi ve örgütü Batı kontrolü altında olmakla suçlamasıyla sık sık çıkmaza giriyor. Rusya, açıklamasında Ukrayna'nın AGİT gündemine "tamamen hakim olmasından" şikayet etti.