Cevap bekleyen soru: Beyrut patlamasına neden olan sevkiyatın sahibi kim?

Cevap bekleyen soru: Beyrut patlamasına neden olan sevkiyatın sahibi kim?
TT

Cevap bekleyen soru: Beyrut patlamasına neden olan sevkiyatın sahibi kim?

Cevap bekleyen soru: Beyrut patlamasına neden olan sevkiyatın sahibi kim?

Cevabını arayan soru şu: Beyrut patlamasına neden olan sevkiyatın sahibi kim? Cevabı ne kaptan, ne üretici ne de müşteri biliyor
Beyrut limanında bulunan ve yüksek derecede patlayıcı madde olan amonyum nitrat sevkiyatı hakkında net olan tek bir şey var: Hiç kimsenin bir adım öne çıkıp bu sevkiyatın sahibi olduğunu itiraf etmiyor oluşu.
Geçen hafta Lübnan’ın başkentini vuran büyük ve ölümcül patlamaya dair cevaplanmamış pek çok soru var.
Şarku’l Avsat’ın Reuters haber ajansından aktardığı habere göre, cevaplanması en kolay soru ise bu sevkiyatın kimin mülkiyeti dahilinde olduğu.
Özellikle de yaklaşık yedi yıl önce Moldova bayrağı ile Beyrut'a gelen Rhosus gemisinin taşıdığı gibi tehlikeli bir yükün mülkiyet sahibinin belirlenmesi, deniz taşımacılığında temel husustur; aynı zamanda kargo sigortası hakkındaki en önemli bileşen ve sıklıkla ortaya çıkan ihtilafların çözümüdür. 2 bin 750 ton ağırlığındaki bu sevkiyatın asıl sahibini bulmak üzere Reuters tarafından 10 farklı ülkede yürütülen röportajlar ve yapılan belge araştırması, sorunun cevabı yerine kayıp belgelerin varlığını, gizemli faaliyetleri ve dünya genelindeki küçük ve bilinmeyen şirketler ağını içeren karmaşık hikayeyi gün yüzüne çıkardı.
Eski Başbakan Yardımcısı ve muhalif siyasetçi Gassan Hasbani, “Bir ülkeden diğerine taşınan malların yolculuğu üçüncü bir ülkede son buluyor. Peki neden burada son buldu?” ifadelerini kullanmıştı.  
Nitekim Reuters haber ajansının bu minvalde görüştüğü ve sevkiyatla bağlantısı olanların tümü, ya sevkiyatın asıl sahibini tanımadıklarını söyledi ya da bu soruyu cevaplamayı reddetti. Geminin kaptanı, sevkiyatı üreten Gürcü gübre şirketi, sevkiyatı talep eden ancak bunun için hiçbir ödeme yapmadığını söyleyen Afrikalı şirket de cevabı bilmeyenler arasında.
Rhosus gemisinden bahsedilirken birçok uğursuz olaya da değiniliyor.
Seyir kayıtlarında, geminin Eylül 2013'te Gürcistan'da yüklendiği amonyum nitratın Mozambik'teki bir patlayıcı üreticisine teslim edilmesi planı yer alıyor. Geminin kaptanı ve iki mürettebat, gemi Akdeniz'den ayrılmadan önceki talimatların Rus iş insanı İgor Greşukin’den alındığını, bunlar arasında planlanan haricinde bir yer olan Beyrut'a uğrayıp ek sevkiyat yüklemek de olduğunu söylüyor. Greşukin ise geminin gerçek sahibi zannediliyor.
Kasım 2014’te Beyrut’a gelen Rhosus gemisi, buradan hiç ayrılmadı. Zirâ liman ücretlerinin ödenmemesi ve gemideki kusurlar nedeniyle yasal bir anlaşmazlık baş gösterdi. Resmi anlatılara göre, gemiden alacaklılar, Panama merkezli bir şirket olan geminin yasal sahibini gemiyi terk etmekle suçluyor. Kargonun ise boşaltıldığı ve Beyrut limanındaki bir depoya yerleştirildiği söyleniyor.
Mürettebatının davalarını takip eden Beyrut’taki “Baroudi & Associates” hukuk bürosu, sevkiyatın asıl yasal sahibinin kim olduğu sorularına yanıt vermedi. Reuters ise Rus iş insanı Greşukin ile temas kuramadı.
Lübnanlı gümrük yetkilileri, boş geminin 2018’de limanda battığını bildirdi.
Rhosus gemisinin son hareketleri; geçen hafta depodaki amonyum nitratın alev alarak patlaması, en az 171 kişinin hayatını kaybetmesi, binlerce kişinin yaralanması ve 250 bin kişinin evsiz kalması sonrasında tekrar incelemeye alındı. Amonyum nitratın ücretini kimin ödediği, gemiye el konduğunda sevkiyatı kurtarmaya çalışıp çalışmadığı, çalışmadıysa bunun nedeni gibi sorular ise henüz cevaplanmayı bekliyor. Sektörden bir kaynak, büyük beyaz torbalarda paketlenen sevkiyatın 2013 fiyatlarıyla yaklaşık 700 bin dolar değerinde olduğunu söylüyor.
Sigortasız
Reuters’ın gemi hakkındaki soruşturması ise var olan birçok usulsüzlüğe ışık tutmuş oldu. Uluslararası denizcilik sözleşmelerine ve bazı yerel yasalara göre, ticari gemilerin boğulma, sızıntı veya çarpışma nedeniyle çevresel hasar, can kaybı veya yaralanma gibi kazaları karşılayacak sigortaya sahip olması gerekiyor.
Konudan haberdar olan iki kaynak ise Rhosus gemisinin sigortasının olmadığını belirtiyor. Geminin kaptanı Boris Prokoşev, Soçi’deki evinden yaptığı telefon konuşmasında, bir sigorta belgesi gördüğünü söylese de gerçekliğini doğrulayamıyor. Reuters ise geminin belgelerinin bir kopyasını elde edemediğini bildiriyor.
Amonyum nitratı almak isteyen Mozambikli Fábrica de Explosivos Moçambique (FEM) şirketi sözcüsü Antonio Cunha Vaz, şirketin sevkiyatın teslimi sırasında ödeme yapmayı kabul ettiği için gönderinin sahibi sayılmadığını belirtti.
Üretici ise daha sonradan tasfiye edilen Gürcü Rustavi Azot gübre üretim şirketiydi. O zamanki sahibi iş insanı Roman Pipia, Reuters’a verdiği demeçte, Rustavi amonyum nitrat tesisinin kontrolünü 2016 yılında kaybettiğini belirtti. Aynı zamanda, İngiltere'deki mahkeme belgelerinin bir alacaklının şirketi o yıl bir müzayedede varlıklarını satmaya zorladığını gösterdiğine değindi.
Tesisin şu anki müdür yardımcısı Levan Burdiladze’nin ifade ettiğine göre, şu anda tesisi işleten başka bir şirket olan JSC Rustavi Azot da sevkiyatın sahibini açıklayamayacağını söyledi.
FEM şirketi ise sevkiyatı Londra ve Ukrayna'da kayıtlı iki şirkete sahip bir ticaret şirketi olan Savaro Ltd. aracılığıyla sipariş ettiğini belirtiyor. Resmi web sitesi şu anda çalışmayan Savaro Ltd. şirketinin kayıtlı olduğu mevki ise Londra’da Victoria tarzında döşenmiş bir eve işaret ediyor. Evin kapısının çalındığı ve herhangi bir cevap alınmadığı belirtildi.
Reuters, İngiltere'de kayıtlı Savaro Ltd. şirketinin Kıbrıs'ta yaşayan Litvanyalı yöneticisi Greta Bieliene ile temasa geçti. Ancak Bieliene, Reuters’ın sorularını cevaplamayı reddetti.
Savaro'nun ticari işlerinin iç işleyişine aşina bir kaynak, şirketin eski Sovyetler Birliği ülkelerinden Afrikalı müşterilere gübre sattığını söyledi.
Reuters; Ukrayna kurumsal veri tabanı You Control’a göre Savaro'nun yöneticilerinden biri olan Ukraynalı iş insanı Vladimir Verbonol’a ulaşamadı.
Rus mâlik
Patlamaya dair üzüntü ve öfke Beyrut'ta sivil kargaşaya dönüşürken, Lübnan hükümetinin vaat ettiği soruşturmanın Rhosus gemisi ve mürettebatın geminin mâliki sandığı Greşukin’e odaklanmaya başladığına dair işaretler veriliyor.
Bir güvenlik kaynağı, Greşukin’in geçen Perşembe günü Kıbrıs'taki evinde amonyum nitrat sevkiyatı hakkında sorguya çekildiğini söyledi. Bir Kıbrıs polisi sözcüsü ise Interpol Beyrut'un isteği üzerine adını vermediği bir kişinin sorgulandığını bildirdi.
Kaptan Prokoşev, Rhosus'un Kasım 2013'te bir sızıntı ve durumun genel olarak kötülüğü nedeniyle Beyrut'a geldiğini, zaten yol boyunca sorunlarla boğuştuğunu söyledi.
Gemi, Beyrut'a yanaşmadan dört ay önce Temmuz 2013’te, kapıların arızalı olması, güvertedeki aşınma ve tali motorların yetersizliği nedeniyle İspanya'nın Sevilla şehrinde liman yetkilileri tarafından 13 gün süreyle gözaltında tutulmuştu. Sevkiyat hakkındaki verilere göre, denetim şirketi Maritime Lloyd’dan gemide yapılan araştırmanın da dahil olduğu bir kargo gemisi güvenlik sertifikası alan gemi, yeniden yelken açtı. Yaygın ve bilindik denetim firmaları arasında yer almayan Gürcistan merkezli Maritime Lloyd’dan müfettiş Teimuraz Kavtaradze, firmanın Sevilla'daki liman yetkililerine herhangi bir denetim belgesi sunup sunmadığını teyit edemediğini söyledi. 2013 yılında Maritime Lloyd için çalıştığını ancak personel ve yönetimin o zamandan bu yana değiştiğini de ekledi.
Sevilla’daki liman yetkilileri ise hemen yorum yapamayacaklarını bildirdi. 27 katılımcı denizcilik idaresinden oluşan Paris MoU (Paris Liman Devleti Kontrolü Mutabakatı), gönderdiği bir mail ile geminin Sevilla'da gözaltına alınıp denetlendiğini doğruladı.
Rhosus'un kayıtlı olduğu Moldova ise geminin sahibini Panama merkezli Briarwood Corp. olarak listeye aldı. Mülkiyet sertifikasına göz gezdiren Reuters, Briarwood Corp'u Panama'da kayıtlı bir şirket olarak hemen tanımlayamadı. Panama'nın denizcilik yetkilileri ise yorum taleplerine kısa süre içerisinde yanıt vermedi.
Marshall Adaları'na sevkiyat tescil hizmetleri sağladığını belirten International Registries’e göre, geminin kiracısı sayılan ve Marshall Adaları'nda bulunan Teto Shipping Ltd, 2014 yılında feshedildi.
Moldova Denizcilik Dairesi müdürü Igor Zaharia ise Teto Shipping’in o sırada Greşukin tarafından yönetildiğini söylüyor.
Rhosus’un kaptanı kendisi ve gemi mürettebatının Teto Shipping için kullandığı mail adresini Reuters’e iletti; ancak bu adreslere gönderilen mailller yanıtsız bırakıldı. Kaptan, Greşukin ve Teto'yu aynı muhatap olarak gördüğünü söyledi.



Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için ABD tarafından sunulan Güneşin Doğuşu Projesi, kapsamlı Arap planını geciktirecek mi?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
TT

Gazze Şeridi'nin yeniden inşası için ABD tarafından sunulan Güneşin Doğuşu Projesi, kapsamlı Arap planını geciktirecek mi?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki yıkılmış binaların enkazı arasında yürüyen Filistinli bir adam (AFP)

ABD kaynaklı sızıntılar, Gazze Şeridi’nin bir bölümünün yeniden inşasına yönelik Güneşin Doğuşu Projesi adlı bir planın hazırlandığına işaret etti. Planın, ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı Jared Kushner’ın liderliğindeki bir ekip ile ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı belirtiliyor. Bu gelişme, Gazze’de ateşkes anlaşmasının şu aşamada tıkanan ikinci safhasının en önemli unsurlarından biri olan ‘kapsamlı Arap planının’ hayata geçirilmesinde yaşanan aksaklıklar sürerken gündeme geldi.

Söz konusu ABD planı, Mısır’ın Washington ile ortaklaşa Gazze Şeridi’nin tamamının yeniden inşasının finansmanı için bir konferans düzenlemeyi değerlendirdiği bir dönemde ortaya çıktı. Kasım ayı sonunda ertelenen bu girişime ilişkin olarak Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, bunun ‘Mısır ve Arap dünyasının reddine rağmen Filistinlilerin yeniden yerinden edilmesine yönelik planların geri dönüşü’ anlamına geldiğini savunuyor. Uzmanlara göre bu durum üç olası senaryoyu gündeme getiriyor: ABD’nin kısmi planının Filistin’in Refah bölgesinde uygulanması ve Arap planının ertelenmesi; iki planın yerinden etme olmaksızın birleştirilmesi; ya da ateşkes anlaşmasının tamamlanamaması nedeniyle her iki planın da askıya alınması.

ABD’de yayımlanan Wall Street Journal gazetesi cuma günü yayımladığı haberinde, Kushner ve Witkoff tarafından hazırlanan ve Güneşin Doğuşu Projesi olarak adlandırılan planın, yabancı hükümetler ve yatırımcıların iş birliğiyle Gazze’nin enkazını gelecekte bir sahil destinasyonuna dönüştürmeyi hedeflediğini yazdı. Planda, Gazze halkının ‘çadırlardan lüks dairelere’ ve ‘yoksulluktan refaha’ taşınmasından söz edilirken, yeniden inşa süresince yerinden edilmiş yaklaşık iki milyon Filistinlinin nerede yaşayacağına dair net bir bilgi yer almadı.

Taslak metne göre projenin toplam maliyetinin on yıl içinde 112,1 milyar dolara ulaşması öngörülüyor. ABD’nin bu süre zarfında ‘önerilen tüm çalışma alanları’ için hibe ve borç garantileri sağlamayı taahhüt edeceği ifade ediliyor. Ancak gazeteye göre, yeniden inşa sürecinin Hamas’ın silahsızlandırılması ve tüm tünellerin imha edilmesi şartına bağlanması, projenin önündeki en büyük zorluklardan biri olarak öne çıkıyor.

Yeniden imarın dört aşamada gerçekleştirilmesi planlanıyor. Çalışmaların güneyde Refah ve Han Yunus’tan başlaması, ardından orta kesimdeki mülteci kamplarına ve son olarak Gazze kentine doğru ilerlemesi öngörülüyor. ‘Yeni Refah’ başlığını taşıyan bölümlerden birinde, bu bölgenin Gazze’de ‘yönetim merkezi’ haline getirilmesi ve 500 binden fazla kişiye ev sahipliği yapması tasarlanıyor. Söz konusu şehirde 100 binden fazla konut, 200’ü aşkın okul, 75’ten fazla sağlık tesisi ile 180 cami ve kültür merkezinin yer alması planlanıyor.

Bu sızıntılar, Yediot Aharonot gazetesinin internet sitesinin yaklaşık sekiz gün önce bir İsrailli yetkiliye dayandırdığı açıklamaların ardından geldi. Haberde, Tel Aviv’in ABD’nin talebi üzerine Gazze Şeridi’ndeki enkazın kaldırılmasının maliyetini üstlenmeyi ve bu büyük mühendislik operasyonunun sorumluluğunu almayı prensipte kabul ettiği, yeniden imar amacıyla da Gazze’nin güneyindeki Refah’ta bir bölgenin tahliyesine başlanacağı aktarılmıştı.

fr
Han Yunus'taki bir yardım kuruluşunun aşevinin önünde yemek almak için kabıyla birlikte bekleyen yerinden edilmiş bir Filistinli çocuk (AFP)

21 Ekim’de İsrail’de düzenlenen bir basın toplantısında konuşan Jared Kushner, İsrail ordusunun kontrolü altındaki bölgelerde Gazze’nin yeniden inşasının ‘titizlikle planlandığını’ söyledi. Kushner, “İsrail ordusunun kontrolündeki alanlarda, güvenliğin sağlanması hâlinde inşaata başlanması için şu anda değerlendirmeler yapılıyor. Bu bölgeler, Filistinlilere gidecekleri, çalışacakları ve yaşayacakları bir yer sunmak amacıyla ‘Yeni Gazze’ olarak tasarlanıyor” dedi. Kushner, Hamas’ın kontrolü altındaki bölgelere ise yeniden imar için herhangi bir fon ayrılmayacağını vurguladı.

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Reha Ahmed Hasan, Trump’ın barış planının en başından itibaren ABD ve İsrail’e daha geniş bir hareket alanı tanıdığını belirterek, Washington’ın gündeme getirdiği yeniden imar planının ‘Filistinlilerin bir kez daha yerinden edilmesi hedefini gerçekleştirmeye yönelik bir girişim’ olduğunu savundu.

Filistinli siyasi analist Abdulmehdi Mutava, Güneşin Doğuşu Projesi’nin, ABD’nin Gazze nüfusunun kısmen yerinden edilmesi fikrinden vazgeçmediğini gösterdiğini ifade ederek, planın İsrail’in güvenliğini önceleyen ve gayrimenkul yatırımlarına dayanan bir yaklaşım içerdiğini dile getirdi.

Wall Street Journal’a göre, Güneşin Doğuşu Projesi’ni inceleyen bazı ABD’li yetkililer, planın uygulanabilirliği konusunda ciddi şüpheler taşıyor. Yetkililer, Hamas’ın silahsızlanmayı kabul etmesinin zor olduğunu, bunun gerçekleşmesi hâlinde bile ABD’nin, savaş sonrası bir bölgenin yüksek teknolojiye sahip kentsel bir alana dönüştürülmesinin maliyetini üstlenecek zengin ülkeleri ikna edip edemeyeceğinin belirsiz olduğunu kaydediyor.

Bu şüphelere paralel olarak ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, cuma günü yaptığı açıklamada, “İki ya da üç yıl içinde yeni bir savaş çıkacağına inanılıyorsa, kimseyi Gazze’ye yatırım yapmaya ikna edemezsiniz” dedi. Rubio, uzun vadeli yeniden imar ve insani destek için bağışçıların bulunacağına dair güçlü bir güven taşıdıklarını da sözlerine ekledi.

Reha Ahmed Hasan ise Rubio’nun, Hamas’ın silahsızlandırılması konusunda İsrail’in söylemini tekrar ettiğini belirterek, ‘istikrar güçlerinin konuşlandırılması ve Hamas’ın silahsızlandırılması gibi yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasına geçmenin zor olduğunu’ ifade etti.

ABD kaynaklı bu sızıntılar, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, yaklaşık 17 gün önce Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamaların ardından geldi. Abdulati, “Yeniden imar konferansı için ABD ile ortak bir başkanlık oluşturulması konusunda istişarelerde bulunuyoruz ve ortaklarla iş birliği içinde bu konferansın en kısa sürede yapılması için uygun bir tarih üzerinde uzlaşmayı umuyoruz” demişti.

dfgt
Han Yunus'taki bir yardım kuruluşunun aşevinden sıcak yemek almak için toplanan yerlerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Bunun ardından Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, kısa süre önce Doha Forumu’nda düzenlenen bir oturumda, “Filistin halkını desteklemeyi sürdüreceğiz, ancak başkalarının yıktığını yeniden inşa etmeyi finanse etmeyeceğiz” dedi. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, söz konusu Katar açıklamalarını, ‘Washington’a İsrail’i çekilmeye zorlaması ve yeniden imar sürecini başlatması yönünde bir baskı’ olarak değerlendirdi.

Kahire’nin kasım ayı sonunda düzenlemesi planlanan Gazze Şeridi’nin yeniden imarına ilişkin konferans ise gerekçe açıklanmaksızın ertelenmişti. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hallaf, geçtiğimiz ayın sonunda Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, konferansın ertelenme nedenine ilişkin bir soruya yanıt olarak, Kahire’nin ‘Gazze Şeridi’nde erken toparlanma ve yeniden imar konferansının başarılı olması için bölgesel ve uluslararası ortaklarla uygun ortamı hazırlamak üzere çalıştığını’ ifade etmişti.

Reha Ahmed Hasan, ABD tarafından gündeme getirilen planların ‘kapsamlı Arap yeniden imar planı’ çerçevesindeki süreci geciktirebileceği görüşünü dile getirerek, yeniden imar konferansının aksamasını birinci aşamanın tamamlanmaması ve İsrail’in çekilmemesiyle ilişkilendirdi. Yeni yeniden imar planına ilişkin olası senaryoları değerlendiren Hasan, Filistinlilerin yerinden edilmemesi şartıyla Arap ve ABD planlarının birleştirilebileceğini söyledi.

Abdulmehdi Mutava ise yeniden imarın geleceğine dair üç ihtimal üzerinde durdu. Mutava’ya göre, ABD planının tek başına hayata geçirilmesi ve kapsamlı Arap planının ertelenmesi, ya da birinci aşamanın tamamlanmaması nedeniyle sürecin tıkanıklığının sürmesi ve her iki planın da uygulamaya geçememesi olasılıklar arasında yer alıyor.


İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da düzenlediği saldırılarda 5 Filistinli hayatını kaybetti

Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)
Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)
TT

İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da düzenlediği saldırılarda 5 Filistinli hayatını kaybetti

Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)
Filistin sivil savunma ekipleri, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin cenazelerini aramak için Han Yunus’taki bir evin enkazını kaldırıyor (EPA)

Gazze Şeridi’nin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi’nde İsrail ordusunun bugün (pazar) sabah saatlerinde düzenlediği hava saldırısında üç Filistinli yaşamını yitirdi. Batı Şeria’da ise iki Filistinli, İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucu öldürüldü.

Filistin resmi ajansı WAFA’nın sağlık kaynaklarına dayandırdığı habere göre Şucaiyye’de İsrail insansız hava aracının sivillerin bulunduğu bir topluluğu hedef alması sonucu bir kişi hayatını kaybetti.

Aynı kaynaklar, İsrail savaş uçaklarının Mansura Caddesi üzerindeki Şeva akaryakıt istasyonu yakınında iki sivili öldürdüğünü bildirdi.

Bu ölümlerle birlikte, 11 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasından bu yana can kaybı 404’e, yaralı sayısı ise 1108’e yükseldi.

Öte yandan İsrail ordusu, Batı Şeria’nın kuzeyinde yürütülen operasyonlarda iki Filistinliyi öldürdüğünü duyurdu.

Kuzeydeki Kabatiya bölgesinde bir Filistinli gencin askerlere taş attığını belirten ordu, askerlerin ateş açtığını ve gencin öldüğünü açıkladı. Ramallah’taki Filistin Sağlık Bakanlığı, hayatını kaybeden kişinin 16 yaşında olduğunu belirtti.

Diğer yandan Silat el-Harithiya bölgesinde bir Filistinlinin askerlere el yapımı patlayıcı attığı gerekçesiyle öldürüldüğü bildirildi. Filistin Sağlık Bakanlığı, 22 yaşındaki gencin göğsünden vurularak öldüğünü açıkladı.

Gazze Savaşı’nın Ekim 2023’te başlamasının ardından Batı Şeria’daki gerilim belirgin şekilde yükseldi. İsrail ordusu bu süreçte, bölgede faaliyet gösteren silahlı gruplara karşı operasyonlarını yoğunlaştırdı.

Filistin Sağlık Bakanlığı verilerine göre, son iki yılda Batı Şeria’da 1030 Filistinli öldürüldü; bunların 235’i yalnızca bu yıl içinde gerçekleşti.


Iraklı gruplar, silahların devletin elinde sınırlandırılması çağrısına katıldı

Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)
Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)
TT

Iraklı gruplar, silahların devletin elinde sınırlandırılması çağrısına katıldı

Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)
Bağdat'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) unsurları tarafından düzenlenen bir tören (DPA)

Iraklı milis gruplarının liderleri son günlerde silahların devletin elinde sınırlandırılması çağrısı yapmaya başladı. Bu gelişme, yerel düzeyde sürpriz, soru işaretleri ve eleştirileri beraberinde getirdi. Zira söz konusu isimler, kısa süre öncesine kadar direniş eksenine mensup oldukları gerekçesiyle silahlarını açıkça sergiliyor, devlete meydan okuyor; ABD karşıtlığını vurgulayarak Amerikan güçlerinin Irak’tan çekilmesini talep ediyordu.

Yerel analizlerde bu olgu, Irak’taki Amerikan baskıları, olası bölgesel dönüşümler ve bu grupların yeni parlamentoda sandalye kazanmalarının ardından siyasi alana yönelme arayışlarıyla ilişkilendiriliyor.

Diğer yandan Ulusal Hikmet Hareketi lideri Ammar el-Hekim’in çağrısına ek olarak, son iki gün içinde ABD’nin yaptırım ve terör listesinde yer alan, fraksiyonlarla bağlantılı üç tanınmış isimden de silahların devletin elinde sınırlandırılması yönünde çağrılar geldi.

Üç grup

Bu isimlerin başında, yaklaşık 27 sandalyeyle parlamentoda güçlü bir varlık elde eden Asaib Ehli’l Hak Hareketi Genel Sekreteri Kays el-Hazali geliyor. Hazali cuma günü yaptığı açıklamada, “Silahların devletin elinde sınırlandırılmasına inanıyoruz ve bunu gerçekçi adımlarla hayata geçirmek için çalışacağız” dedi. Aynı yönde açıklamalar, Ensarullah el-Evfiya Hareketi Genel Sekreteri Haydar el-Garavi ile İmam Ali Tugayları lideri Şibl ez-Zeydi’den de geldi.

Üç grubun liderlerini ortak paydada buluşturan unsurlar, Şii Koordinasyon Çerçevesi güçleri çatısı altında yer almaları ve ABD’nin terör listesinde bulunmaları olarak öne çıkıyor. Bu durum, söz konusu isimlerin, silahlı gruplara mensup unsurların yeni kurulacak hükümette yer almasına karşı çıkan Washington’a yönelik siyasi manevra arayışında oldukları yorumlarını güçlendiriyor.

Irak’ta en yüksek yargı organının başkanı dün yaptığı açıklamada, silahların devletin elinde sınırlandırılması konusunda silahlı grupların liderlerinin iş birliğine onay verdiğini duyurdu.

Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Faik Zeydan, yayımladığı açıklamada, ‘hukukun üstünlüğünün sağlanması, silahların devletin elinde sınırlandırılması ve askeri çalışmaya duyulan ulusal ihtiyacın ortadan kalkmasının ardından siyasi faaliyete geçilmesi’ yönündeki tavsiyesine olumlu yanıt verdikleri için ‘kardeş fraksiyon liderlerine’ teşekkür etti.

Washington'ın ciddiyeti

İslamcı gruplar üzerine çalışan araştırmacı Nizar Haydar, fraksiyon liderlerinin silahların devletin elinde sınırlandırılmasına yönelik çağrılarının, ‘Şii güçler ve tüm fraksiyonların, fraksiyonları içeren yeni bir hükümetle anlaşmayı reddeden Amerikan tutumunun ciddiyetini hissetmeye başlamasından’ kaynaklandığına inanıyor.

Haydar, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “Fraksiyonlar, ABD’nin Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya’nın Bağdat’a gelmesinden önce Washington’a iyi niyetlerini kanıtlamak için şu sıralar zamanla yarışıyor” ifadesini kullandı.

Haydar, silahlı fraksiyonları iki gruba ayırıyor. İlk grup, siyasi ve seçim sürecine çeşitli aşamalarda dahil olan, son olarak da son parlamento seçimlerine katılan ve geçmiş hükümetlerde bir ya da daha fazla bakanla temsil edilen fraksiyonlardan oluşuyor. Bu gruplar, devlet otoritesi dışında silahlı bir güç olmaktan çıkarak, güvenlik başta olmak üzere devlet kurumlarının bir parçası haline gelmeyi hedefliyor.

Haydar’a göre bu ilk grup, ‘uluslararası ve bölgesel toplum nezdinde, özellikle de ABD’de kabul görmek amacıyla bugün silahların devlet elinde sınırlandırılmasını savunan kesim’ olarak öne çıkıyor.

İkinci grup ise son parlamento seçimlerine katılmış olmalarına rağmen kendilerini hâlâ siyasi sürecin içinde görmeyen, ‘direniş’ söylemini kullanmaya devam eden ve devlete tam entegrasyonunu ilan etmeden önce mümkün olan en büyük siyasi, mali ve güvenlik kazanımlarını elde etmeye çalışan fraksiyonlardan oluşuyor.

Aşamalı taktik

Siyasi Düşünce Merkezi Başkanı İhsan eş-Şemmeri de ABD’nin fraksiyonlar üzerindeki baskısının önem ve etkisi konusunda aynı görüşü paylaşıyor ve bu baskının, söz konusu grupları devlet çerçevesi dışında silah taşımaktan vazgeçtiklerini açıklamaya zorladığını belirtiyor.

Şemmeri, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “Silahsızlanma çağrıları; ABD’nin silahların dağıtılması ve devlet ile silahlı kuvvetler başkomutanının denetimi altında toplanması yönündeki şartlarıyla ve Savaya’nın Irak’a gelişinin yaklaşmasıyla eşzamanlı olması bakımından ele alınmalı” dedi.

Bu çağrıların aynı zamanda yeni hükümetin kurulmasına yönelik müzakerelerin zamanlamasıyla da bağlantılı olduğunu ifade eden Şemmeri, “Bu gruplar, ABD’nin bu yöndeki itirazlarının boyutunu bilerek yeni hükümete dahil olmayı hedefliyor” değerlendirmesinde bulundu.

defrt
Ketaib Hizbullah üyeleri, Eylül 2024'te Bağdat'ta düzenlenen bir geçit töreninde (Reuters)

Şemmeri, söz konusu çıkışların, ‘ABD’nin bu tür çağrılara vereceği tepkiyi ölçmeyi amaçlayan geçici ve taktiksel bir bağlamda’ gündeme gelmiş olabileceğini, aynı zamanda bu fraksiyonların Washington ile doğrudan müzakerelere girmesi için bir kapı aralayabileceğini de dile getirdi.

Iraklı fraksiyonların çağrılarının, Hizbullah’ın söyleminden bağımsız ele alınamayacağını vurgulayan Şemmeri, bu tutumun Hizbullah’ın silahsızlanmaya ilişkin şartlarıyla örtüştüğünü belirterek, “Amaç, silahsızlanma sürecinin ABD ve dış baskıların sonucu değil, yerel ve iç düzenlemelerin bir parçası gibi görünmesini sağlamak” dedi.