ABD, İran’a yönelik silah ambargosunun kaldırılmasını önlemek için BMGK’ya proje sundu

Devrim Muhafızları, geçen ay Hürmüz Boğazı yakınlarında gerçekleştirdiği manevralar sırasında füze fırlattı. (AFP)
Devrim Muhafızları, geçen ay Hürmüz Boğazı yakınlarında gerçekleştirdiği manevralar sırasında füze fırlattı. (AFP)
TT

ABD, İran’a yönelik silah ambargosunun kaldırılmasını önlemek için BMGK’ya proje sundu

Devrim Muhafızları, geçen ay Hürmüz Boğazı yakınlarında gerçekleştirdiği manevralar sırasında füze fırlattı. (AFP)
Devrim Muhafızları, geçen ay Hürmüz Boğazı yakınlarında gerçekleştirdiği manevralar sırasında füze fırlattı. (AFP)

Uluslararası arenadan diplomatlar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) bu hafta İran’a silah ambargosunu uzatmaya yönelik bir ABD önerisini oylaması halinde Tahran ile büyük ülkeler arasındaki nükleer anlaşmanın daha büyük bir riskle karşı karşıya kalacağı konusunda uyarıda bulundular. Tahran’da ise İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Abbas Musavi, 11 Ağustos’ta Almanya- İngiltere sponsorluğunda ABD- İran müzakerelerinin başlamasına hazırlık olarak ABD’nin yaptırımlarını azaltma olasılığına dair yayınlanan bir İran raporunu yalanladı.
ABD, Temmuz 2015’te nükleer anlaşmanın kabul edildiği 2231 sayılı kararda söz konusu yasağın durdurulmasını öngören paragrafın askıya alınması talebiyle 11 Ağustos’ta, öğleden sonra İran’a uluslararası silah ambargosunu uzatmak için bir karar taslağını revize etti.
Yeni bir taslak metin dağıtan Washington, BMGK’ya üye devletlerden ‘bu öneriye New York saatiyle sabah saat 10’a kadar cevap verilmesini’ istedi.
Şarku’l Avsat’ın da bir kopyasını edindiği söz konusu taslak metinde şu ifadelere yer verildi:
“BMGK, başkanının beyanı ve 1696, 1737, 1747, 1803, 1835, 1929 ve 2231 sayılı kararları hatırlatarak ayrıca 2231 sayılı kararın B ekinin 6’ıncı paragrafının b ve e alt maddelerinin hükümlerinin tam olarak uygulanmasının uluslararası barış ve güvenliğin sürdürülmesi için gerekli olduğunu kabul ederek BM tüzüğünün 41’inci maddesi uyarınca, her paragrafta veya alt paragrafta belirtilen süreye bakılmaksızın, (BMGK aksi yönde bir karar alana kadar) 5’inci paragraf ve 2231 sayılı kararın 6’ıncı paragrafının b ve e alt maddelerinin uygulanmasına karar vermektedir.” 
2231 sayılı karar ile nükleer anlaşmadan önceki diğer 6 kararı askıya alındı. Karar, nükleer anlaşma taraflarından herhangi birinin BM yaptırımlarının yenilenmesini sağlayan bir mekanizma kullanması veya İran'ın nükleer anlaşmadaki yükümlülüklerini sonlandırması halinde ise yeniden gündeme gelebilir.
Geçen hafta ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Çin ve Rusya’nın güçlü muhalefetine rağmen ABD’nin bu taslağı sunacağını duyurmuştu.
Bununla birlikte BM’deki diplomatlar, taslağın mevcut versiyonunun güçlü bir muhalefetle karşı karşıya olduğunu belirtirken Washington’ın onay için gerekli dokuz oya ulaşmasının ise pek olası olmadığını vurguladı. Ayrıca oylama sırasında Moskova ve Pekin’in veto haklarını kullanacağı belirtildi.
AFP göre söz konusu diplomatlar konuya dair “Karar, İran ile sonuna kadar giden bir tavır benimsiyor” dedi. Farklı diplomatlar ise “Karar taslağı, 18 Ekim’de sona erecek olan İran’ın geleneksel silah satışına yönelik yasağının mevcut hükümlerinin ötesine geçiyor” ifadelerini kullandılar.
ABD, Tahran’ın anlaşmadaki yükümlülüklerini ihlal etmesi durumunda yaptırımların otomatik olarak yeniden uygulanmasını sağlayan ‘Snapback’ mekanizmasını kullanarak ambargonun uzatılmaması halinde ise İran’a yeniden yaptırım uygulamak için elinden gelen tüm çabaları sarf etme tehdidinde bulunmuştu.
Pompeo, ABD’nin halen nükleer anlaşmaya dahil olduğunu, bu nedenle Tahran’ın yükümlülüklerini ihlal ettiğini fark ederse yaptırımları tekrar uygulayabileceğini söylemişti. ABD Dışişleri Bakanı’nın söz konusu açıklaması sert bir muhalefetle karşı karşıya kaldı.
Diğer Avrupalı müttefikler ise yaptırımların Washington tarafından istenildiği gibi yeniden uygulamaya konulabileceğine dair şüphe duyuyorlar. Bu durumun BMGK’nın meşruiyetine zarar verebileceği konusunda da uyarılar yapıyorlar. Reuters’ın geçen pazartesi günü geç saatlerde, diplomatlardan aktardığına göre İngiltere, Fransa ve Almanya’nın son dakikada silah ambargosunun uzatılması konusunda Rusya ve Çin ile uzlaşmaya aracılık etme girişiminden sonuç alınamadı. İran’ın iki müttefiki olan Rusya ve Çin, uzun bir süredir ABD’nin bu uygulamasına karşı çıkıyor. Kimliklerinin açıklanmasını istemeyen Avrupalı diplomatlar konuya dair “ABD yönetiminin amacı İran nükleer anlaşmasını sona erdirmektir” değerlendirmesinde bulundular. Reuters’a göre diplomatlar, silah ambargosunun yenilenmesinin nükleer anlaşmayı ortadan kaldıracağını savundular.
İran’da yayın yapan IRNA haber ajansına göre bir kaynak, 11 Ağustos’ta “Almanya ve İngiltere, İran’a silah ambargosunun uzatılmasına ve ABD gözetiminde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın İran’In nükleer programını doğrudan denetimi de dahil olmak üzere ABD’nin önerilerine karşı olduklarını ifade ettiler” ifadelerini kullandı.
Kaynağa göre nükleer anlaşmayı imzalayan üç Avrupa ülkesi (Fransa, Almanya ve İngiltere), ABD’nin önerilerini görüştü. Kaynak konuya dair şunları söyledi:
“Almanya, ‘İran ve ABD arasında askıda kalmış sorunlar konusunda kapsamlı bir müzakere turuna’ hazırlık olarak, anlaşmayla ve İngiltere’nin desteğiyle ilk adımda İranlıların yaşamlarına dair ekonomik etkilere sahip olacak hedef dışı yaptırımların geçici olarak kaldırılması için bir teklif sundu.”
Kaynak, ‘iyi niyet göstermek ve 2015 anlaşmasına geri dönmek için, hedef dışı yaptırımların geçici olarak iptal edileceğini’ belirttiği açıklamasında “Eğer olumlu sonuçlar doğarsa, İran’ın bölgede önemli bir oyuncu olduğuna dair genişletilmiş görüşmelere girmek için yaptırımlar kalıcı olarak iptal edilecek” dedi. “Başlangıç noktası, İran’ın ABD ve Avrupa üçlüsü ile davranışlarındaki farklılığı ele almaktır” ifadelerini kullanan kaynak aynı zamanda İran’ın ‘nükleer konusunda son aylarda atılan adımları’ da inceleyeceğini kaydetti.
Aynı kaynak sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bildiğim kadarıyla Washington’ın önerileri değerlendirmesi, 8 ila 10 gün arasında tamamlanacak. Mevcut bilgilere göre BMGK’nın ABD yaptırımlarını sıkılaştırma olasılığına ilişkin değerlendirmesi olumlu değil.” 
Ancak bir saatten kısa bir süre sonra İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Abbas Musavi, IRNA ajansının haberini boşa çıkarttı. Reformistlere yakın olan ajansın nükleer anlaşmayı ve Hasan Ruhani yönetiminin dış politikadaki yaklaşımını destekleyen çevrelerle bağlantılara sahip olduğu biliniyor.
Musavi, gazetecilerin ABD yaptırımlarının iptaliyle ilgili sorularına yanıt olarak “Bu gibi söylentiler uydurmadır. Asılsızdırlar ve yayınlanma amacının ne olduğu da açık değildir” dedi.
Abbas Musavi açıklamasını şöyle sürdürdü:
“ABD yaptırım politikasının hezimetinin Avrupa ve ABD arasında tartışma konusu olması pek olası değildir. Ancak İran ile ilgili olan şey, tek taraflı ABD yaptırımlarının yasa dışı ve adaletsiz olmasıdır. Nükleer anlaşma ve 2231 sayılı karar uyarınca ABD, nükleer anlaşmadan çekildikten sonra yeniden uyguladığı tüm yaptırımları iptal etmek zorundadır.”



Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?

Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?
TT

Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?

Trump'ın yeni stratejisi: ABD'nin dünyadaki öncelikleri nedir?

ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, dün Washington'un küresel rolüne ilişkin bakış açısında derin dönüşümü yansıtan, uzun zamandır beklenen yeni bir stratejiyi duyurdu. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana hakim olan ve “tek süper güç” konumunu korumaya dayanan geleneksel model yerine belge, ABD'nin odağının, yönetimin doğrudan çıkarlarıyla daha yakından bağlantılı gördüğü bölgelere, özellikle de Latin Amerika bölgesine ve göç meselesine kayacağını ortaya koyuyor.

Ulusal Güvenlik Strateji belgesi, Trump'ın, daha önceki yönetimlerinkinden kökten farklı, “Önce ABD” sloganına dayanan, uluslararası sistemin artık dünyanın her bölgesinde geniş bir Amerikan katılımı politikasına izin vermediği inancını temel alan bir vizyon benimsediğini gösteriyor. Belge, Çin'i göz ardı etmeyip, en büyük rakip olarak görse de son dönemdeki Amerikan stratejilerine hâkim olan geleneksel “Asya'ya odaklanma” yaklaşımından uzaklaşıyor.

Trump, belgenin girişinde, “Yaptığımız her şeyde ABD'yi ön planda tutuyoruz” ifadesini kullandı. Belge, bu stratejinin uluslararası ilişkiler ve ittifakların kökten yeniden değerlendirilmesini gerektirdiğini de belirtiyor. Amaç artık geniş kapsamlı bir liberal dünya düzenini desteklemek değil, dış yükleri azaltıp “doğrudan gelir” alanlarına yoğunlaşarak Amerikan gücünü korumak. Belge ayrıca, “kitlesel göç çağının sona ermesi gerektiğini” ve ABD sınırlarına doğru göçü engellemek için Avrupa ve Latin Amerika içinde adımlar atacağını da vurguluyor.

Geleneksel Amerikan söyleminden açık bir şekilde kopan strateji, “ABD'nin meşum küresel egemenlik ilkesini sürdürmeyi reddettiğini” vurguluyor. Bu açıklama, son Amerikan belgelerinde eşi benzeri görülmemiş bir şey, zira küresel hegemonyayı sürdürmenin maliyetlerinin fahiş ve sürdürülemez hale geldiğini dolaylı olarak itiraf ediyor.

Strateji, Washington'un başta Çin ve Rusya olmak üzere büyük güçlerin aşırı nüfuz kazanmasını önlemek için çalışacağını ifade ediyor, ancak bunun “dünyanın tüm büyük ve orta güçlerinin nüfuzunu sınırlamak için kan dökeceği ve servet harcayacağı anlamına gelmediğini” vurguluyor.

Strateji, Latin Amerika'yı Amerikan gündeminin en üst sıralarına taşıyor. Bu, belgedeki en önemli bölgesel dönüşüm

Belge, son on yıllardaki en önemli askeri dönüşümlerden birini içeriyor ve kaynakları Batı Yarımküre'ye yönlendirirken, “acil tehditlerle başa çıkmak için küresel askeri duruşumuzu revize etme” sözü veriyor. Bu, Ortadoğu gibi bir zamanlar hayati önem taşıyan bölgelere olan Amerikan ilgisinin fiilen azalması anlamına geliyor.

Stratejik belgenin temel küresel meseleler hakkındaki duruşu şöyle:

ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve aralarında Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in de bulunduğu Avrupalı ​​liderler, 18 Ağustos 2025'te Washington'daki Beyaz Saray'da (Reuters) ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve aralarında Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in de bulunduğu Avrupalı ​​liderler, 18 Ağustos 2025'te Washington'daki Beyaz Saray'da (Reuters)

Avrupa: Müttefik bir bölge, ancak eşi görülmemiş eleştirilerin konusu

Belge, Avrupa'ya yönelik sert bir dil kullanıyor; bu dil, önceki ABD ulusal güvenlik belgelerinde nadiren kullanılmıştır. Avrupa'nın göç nedeniyle “kültürel erozyon” ile karşı karşıya olduğunu iddia ediyor ki bu söylem, Avrupa aşırı sağının söylemine çok benziyor. Belge, bazı Avrupa ülkelerinin on yıllar içinde “Avrupalı ​​olmayan çoğunluk” haline gelebileceğine ve bunun kıtanın demografik ve siyasi doğasını değiştirebileceğine işaret ediyor.

Belge, “Avrupa ülkeleri içinde Avrupa'nın mevcut gidişatına karşı direniş geliştirilmesi” çağrısında bulunuyor; bu ifade, milliyetçi ve sağcı partilerin lehine Avrupa'daki iç siyasi tartışmalara doğrudan müdahaleyi yansıtıyor. Avrupa'da aşırı sağ söylemlere getirilen kısıtlamalara atıfta bulunarak, “ifade özgürlüğünün baskı altına alınmasını” eleştiriyor. NATO’nun genişlemesine karşı çıkışını yineliyor ve bu da Rusya ile savaş halindeki Ukrayna'nın ittifaka katılma umutlarını suya düşürüyor.

Strateji, Çin, Hindistan ve gelişmekte olan ekonomilerin yükselişi nedeniyle Avrupa'nın küresel ekonomideki payının azalmasının “daha karanlık bir olasılığın, Avrupa medeniyetinin aşınmasının” habercisi olduğunu savunuyor. Güçlü tepkiler içeren bir duruş ile Almanya, “dışarıdan tavsiyeye ihtiyacı olmadığını” belirtti.

Latin Amerika: Trump Doktrini’ndeki yeni ağırlık merkezi

Strateji, Latin Amerika'yı Amerikan gündeminin en üst sıralarına taşıyor. Bu, belgedeki en önemli bölgesel dönüşüm, çünkü Monroe Doktrini'ni “Trumpçı” bir yorumla yeniden canlandırmaya yönelik yeni bir vizyon sunuyor. Bölgedeki rejimlerin istikrarını sağlayarak göç dalgalarını önlemeyi amaçlayan ve belgede “Trump Doktrini” olarak adlandırılan bir öneriye yer veriliyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre başta Çin olmak üzere bölge dışı güçlerin asker konuşlandırmasının veya kritik altyapıları kontrol etmesinin engellenmesi gerektiği vurgulanıyor.

Belge, ABD'nin Ortadoğu'daki müdahalelerinin azaltılması çağrısında bulunuyor ve bunu, Washington'un Körfez petrolüne olan bağımlılığının azalması ve bunun bölgenin ABD ulusal güvenlik hesaplarındaki önemini azaltmasıyla gerekçelendiriyor

Belgede, denizdeki uyuşturucu kaçakçılığı şebekelerinin hedef alınması, sol görüşlü liderlere müdahale edilmesi ve Panama Kanalı gibi hayati önemdeki kaynakların kontrol altına alınması gibi önlemler ayrıntılı olarak ele alınıyor.

ABD Başkanı Donald Trump ve Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, 14 Ekim 2025'te başkent Washington'daki Beyaz Saray'da (AFP) ABD Başkanı Donald Trump ve Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, 14 Ekim 2025'te başkent Washington'daki Beyaz Saray'da (AFP)

1823'te açıklanan Monroe Doktrini'nin bu yeniden canlandırılması, Washington'un son yıllarda uzak durduğu “arka bahçe” politikasına geri döndüğünü gösteriyor; tek fark, yeni versiyonun daha açık ve daha az diplomatik olması.

Asya: Askeri tehditten önce ekonomik bir rakip olarak Çin

Asya'nın stratejik önemine rağmen, belge önceki belgelerden farklı bir yaklaşım sunuyor. Çin'i askeri bir tehditten önce birinci ekonomik rakip olarak görüyor. Tedarik zincirleri ve teknoloji de dahil olmak üzere Çin ile ekonomik ilişkilerin yeniden dengelenmesi gerektiğini vurguluyor. Tayvan'daki “statükoyu” korurken, Japonya ve Güney Kore'den adayı korumaya yönelik savunma katkılarını artırmalarını talep ediyor.

Trump ABD’si, Hindistan ile ilişkileri derinleştirmeye ve Hint-Pasifik güvenliğinde öncü bir rol oynamasını teşvik etmeye açık olduğunu da ifade ediyor.

Bu değişim, Trump'ın dünya görüşünün temel bir özelliği olan ekonomik rekabeti genişletme lehine doğrudan askeri odaklanmayı azaltma politikasına işaret ediyor.

Ortadoğu ve Afrika: ABD'nin rolünün azaltılması ve önceliklerin belirlenmesi

Belge, ABD'nin Ortadoğu'daki müdahalelerinin azaltılması çağrısında bulunuyor ve bunu, Washington'un Körfez petrolüne olan bağımlılığının azalması ve bunun bölgenin ABD ulusal güvenlik hesaplarındaki önemini azaltmasıyla gerekçelendiriyor.

Belge, ABD ve İsrail saldırılarıyla “İran'ın zayıflatıldığına” işaret ediyor, İsrail'in, “güvende” olması gerektiğini vurguluyor ama Trump yönetiminin daha önce kullandığı sert söylemlerden uzak duruyor.

Belge, Suriye ve Irak gibi geleneksel çatışmalardan çok bahsetmiyor. Ayrıca, Afrika'da “yardım yaklaşımından” uzaklaşılarak, hayati önem taşıyan maden ve minerallere odaklanılması çağrısında bulunuyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


İrlanda'daki anne ve bebek tesisinde mezarlık bulundu: "796 ceset olabilir"

İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
TT

İrlanda'daki anne ve bebek tesisinde mezarlık bulundu: "796 ceset olabilir"

İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)
İrlanda'nın Tuam bölgesindeki bir anne ve bebek evinde yaklaşık 800 çocuğun öldüğünü keşfeden Catherine Corless tarafından yapılan bir maket (AP)

Maira Butt 

Geçmişte İrlanda'nın Galway Kontluğu'nun Tuam bölgesinde bekar anneler ve çocuklarının kullanımına ayrılmış bir kuruluşta, bir mezara dair kanıtlar bulundu.

Anne ve bebek evi, yerel tarihçi Catherine Corless'in başını çektiği araştırmanın, 796 bebek ve küçük çocuğun defin kaydı olmadan orada öldüğünü ortaya koymasının ardından, 2014'te uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmişti.

Temmuzda tesisteki çalışmalarına başlamasından bu yana dördüncü güncellemesini yapan Tuam Yetkili Müdahale Direktörlüğü (Office of the Director of Authorised Intervention, Tuam/ODAIT), "Bu bölgedeki mezarların varlığı artık doğrulandı" diye yazdı.

1925'ten 1961'e kadar faaliyet gösteren tesisin kenarında "çocuk veya bebek büyüklüğünde mezarlar" bulunduğu yeni güncellemede belirtildi:

Mezarların yerleşimi ve büyüklüğü, tesisin bu bölümünde anne ve bebek kurumunun faaliyet gösterdiği zamandan kalma bir mezarlık bulunduğuna dair tutarlı bir kanıt.

İlk değerlendirmelere göre kazıda 4 grup bebek kalıntısı bulundu ve bunlar hepsi geçen ay keşfedilen tabutlara gömülmüş 7 grup insan kalıntısına eklendi. Adli analiz çalışmaları sürdürülüyor.

ODAIT'in aktardığına göre, tarihi belgeler bir mezarlık olasılığını işaret etse de bunun varlığına dair ilk işaretler zemin veya yüzey seviyesinde görünmüyordu.

2017'de yürütülen resmi bir soruşturmada, tesisin başka bir yerine sadece 100 metre mesafedeki yeraltı odalarında "önemli miktarlarda" insan kalıntısı bulunmuştu.

ODAIT Direktörü Daniel MacSweeney, cesetlerin kimlere ait olduğunun belirlenmesi için en az 160 kişinin DNA örnekleri vermeyi teklif ettiğini RTÉ'ye söyledi:

Deneyimlerimden biliyorum ki bazen kalıntıların keşfi, insanların öne çıkması için bir katalizör görevi görebilir.

Görsel kaldırıldı.Pembe dikdörtgenle çevrilen alan, kazı çalışmalarında mezarlara dair kanıtların bulunduğu çadırı gösteriyor (ODAIT)

2021'de İrlanda lideri Micheal Martin, ülke genelindeki anne ve bebek evlerine yerleştirilen kadın ve çocuklara gösterilen muameleden dolayı devlet adına özür dilemişti.

Bu özür, evlilikdışı hamile kalan anneleri barındıran 18 anne ve bebek evinde 9 binden fazla çocuğun öldüğü sonucuna varılan bir soruşturmanın nihai raporunun ardından gelmişti.

İrlanda parlamentosunda "Orada olmamalıydılar" demişti:

Devlet sizi, bu evlerdeki anneleri ve çocukları hayal kırıklığına uğrattı.

Bu evlerdeki tüm çocukların yüzde 15'inin hastalık ve mide gribi gibi enfeksiyonlardan öldüğü, raporda belirtilmişti. Bu rakam, ülke çapındaki bebek ölüm oranının neredeyse iki katı.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news/uk


Papa: İnsan hakları ihlalleri karşısında sessiz kalmayacağız

Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
TT

Papa: İnsan hakları ihlalleri karşısında sessiz kalmayacağız

Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)
Papa XIV. Leo Vatikan'da konuşuyor (AP)

Papa XIV. Leo, bugün yeni atanan büyükelçilere, Vatikan'ın dünya çapındaki insan hakları ihlalleri karşısında kayıtsız kalmayacağını söyledi.

Bu, Papa Francis'in ölümünün ardından mayıs ayında Katolik Kilisesi'nin başına seçilen Amerikalı Papa'nın felsefesini ortaya koyan en net açıklamalardan biri.

Papa, 13 büyükelçiden oluşan gruba hitaben yaptığı konuşmada, "Kutsal Makam'ın, giderek bölünen ve çatışmalarla dolu küresel toplumumuzda yaşanan ciddi eşitsizlikler, adaletsizlikler ve temel insan hakları ihlalleri karşısında kayıtsız kalmayacağını bir kez daha vurgulamak isterim" ifadelerini kullandı.

Kutsal Makam, Papa başkanlığındaki Kilise'nin yönetim organıdır ve 1,4 milyar Katolik üzerinde manevi otoriteye sahiptir.

Papa, "Kutsal Makam'ın diplomasisinin, özellikle vicdanlara hitap ederek ve yoksulların, güvencesiz koşullarda yaşayanların ve toplumun dışına itilenlerin seslerini dinleyerek, sürekli olarak insanlığın iyiliğine hizmet etmeye yönelik olduğunu" ifade etti.

Leo, eşitsizliğe odaklanarak, papalık dönemi boyunca göçmenlerin ve diğer savunmasız grupların haklarını savunan selefi Papa Francis'in önceliklerini temel alıyor.

Peru'da yaklaşık 20 yıl misyonerlik yapan Leo, Başkan Donald Trump döneminde Amerika Birleşik Devletleri'nde göçmenlere yönelik "saygısız" muameleyi eleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Vatikan tarafından bugün kabul edilen yeni akredite büyükelçiler arasında Özbekistan, Moldova, Bahreyn, Sri Lanka, Pakistan, Liberya, Tayland, Lesotho, Güney Afrika, Fiji, Mikronezya, Letonya ve Finlandiya vardı.