Et-Tayyib, El-Ezher’e “paralel yapı”ya karşı

Et-Tayyib, Dini kurumun “bağımsızlığını savunmak için” Parlamento oturumuna katılma talebinde bulundu

Mısır’ın en önde gelen İslami kurumu El-Ezher Camii (AFP)
Mısır’ın en önde gelen İslami kurumu El-Ezher Camii (AFP)
TT

Et-Tayyib, El-Ezher’e “paralel yapı”ya karşı

Mısır’ın en önde gelen İslami kurumu El-Ezher Camii (AFP)
Mısır’ın en önde gelen İslami kurumu El-Ezher Camii (AFP)

Mısır’da Fetva Meclisi’ne ilişkin kanun tasarısına karşı çıkan El-Ezher ve Kıdemli Alimler Konseyi’nde gerilimin yükseldiği sırada El-Ezher Şeyhi Dr. Ahmed et-Tayyib bir açıklama yaparak Parlamento Başkanı’ndan yasama hakkında nihai görüşün alınması için ayrılan genel oturuma katılma talebinde bulunduğunu duyurdu. Söz konusu oturumun bugün yapılması bekleniyor.
Tayyib ve Kıdemli Alimler Kurulu önerilen tasarının Mısır’ın en önde gelen İslami kurumuna “paralel bir yapı oluşturduğu” görüşünde.
El-Ezher’e bağlı resmi medya platformları tarafından aktarılan ve sosyal medya sitelerinde büyük yankı uyandıran resmi açıklamada Tayyib “El-Ezher’in bağımsızlığını ve ona bağlı kurumların yetkinliklerini savunmak için ve El-Ezher’in fetva tasarısını reddetme sebebine ilişkin açıklama yapmak üzere Parlamento’nun genel oturumuna katılmayı talep ettiğini” bildirdi.
Dün yayınlanan açıklamalara göre Tayyib, “anayasal açıdan kusurlu olmasına rağmen bu tasarının kabul edilmesi için ısrar edilmesi durumunda, Allah’ın kendisini sorumlu kıldığı vekilliğe hizmet etmek amacıyla ve onaylandığı takdirde El-Ezher kurumlarına paralel bir yapı oluşmasının önünü açacak, mesajların bölünmesine sebep olacak ve kurumlarının yetkinliklerini baltalayacak tasarıya karşı El-Ezher’in görüşünü sunmak için” Parlamento Başkanı Ali Abdulal’dan genel oturuma katılma talebinde bulundu.
Mısır Anayasası’nın 7. maddesinde “Ezher-i Şerif, tüm kendi işleriyle ilgilenme hususunda münhasıran yetkili, bağımsız ve ilmi bir İslami kuruluştur. Din ilimlerinde ve İslami meselelerde ana merci olarak kabul edilir ve Mısır ile dünyayı din ilimlerine ve Arap diline davet etmekten ve bunları yaymaktan sorumludur” ifadeleri yer alıyor.
Bu, El-Ezher’in fetvaların düzenlenmesine ilişkin kanun tasarısına ilk kez karşı çıkışı değil. El-Ezher ve kendisine bağlı Kıdemli Alimler Konseyi, geçtiğimiz mart ayında içinde daha önce El-Ezher Üniversitesi Rektörü olarak görev yapan ancak 2013 yılında görevden alınan Temsilciler Meclisi Diyanet İşleri Komisyonu Başkanı Dr. Usame el-Abd’ın da  bulunduğu bir dizi milletvekili tarafından sunulan tasarıyı resmi olarak reddettiklerini duyurmuştu.
El Ezher’in bir temsilcisi, geçen temmuz ayında yapılan meclisin genel oturumunda tasarıyı reddetti. Temsilci, kanun tasarısının “İslami ve dini bir kurum inşa edilmesini, fetva ile ilgili her şeyin bu kurumun sorumluluğuna bırakılmasını,  Mısır Fetva Meclisi bünyesinde müftünün liderliğinde Müftülerin Hazırlanma Merkezi adlı bir merkez kurulmasını, fetva verme görevinde çalışacak ilmi kadroların hazırlanmasını, bu kişilerin Mısır’da ve yurtdışında eğitilmesini ve kendilerine Üniversiteler Yüksek Kurulu’na eşdeğer bir diploma verilmesini” öngördüğünü belirtti.
Buna karşılık kanun tasarısını sunan milletvekilleri “Tasarı El-Ezher’in yetkilerini kısıtlamadı. Müftüyü seçen Ezher-i Şerif. Bu konuda bir görüş ayrılığı yok” dediler. Dr. Usame el-Abd geçtiğimiz temmuz ayında El-Ezher’in itirazları karşısında savunma yaparken “Kanun tasarısı, anayasada öngörülen merci sıfatıyla El-Ezher’in hakkını çiğnemedi. Tasarı mevcut bir gerçekliği tasdikliyor, yeni bir tane inşa etmiyor” ifadelerini kullandı.
Tayyib dün yaptığı açıklamada “Anayasa, el-Ezher’i -münhasıran- dini ilimlerde ve İslami konularda ana merci kılıyor ve El Ezher Mısır’da ve dünyada din bilimleri ve Arapçayı savunmak ve yaymakla görevli” dedi. Aynı zamanda Tayyib “dini konularda ve İslami meselelerde verilecek fetvanın, El-Ezher’in onayına tabi olduğunu” vurguladı.



Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
TT

Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)

Refik Huri

Ukrayna savaşı, bazen unutulmuş bir savaş gibi görünse de Gazze ve Lübnan’daki savaştan ve İran'ın başını çektiği tüm “direniş ekseninden” çok daha tehlikelidir. Burada Ortadoğu için yeni bir sahne ya da büyüklerin onayladığı bir bölgesel güvenlik sistemine götürecek beklentiler olmaksızın çok fazla gürültü, slogan ve yıkım var. Gazze, savaş bitmeden sona erdi ve kimse onu yönetmeye hazır değil. Önceki “statüko”nun geri gelmesi yönündeki bahisler arasında, herhangi bir siyasi sempati olmaksızın ya da herhangi bir ülke İsrail ile ilişkilerinin gidişatında herhangi bir değişikliğe gitmeden Lübnan neredeyse tamamen yerle bir oldu. Ama Ukrayna'da oyun daha büyük.

Bu, kıtalararası balistik füzelerle ve Rusya'nın nükleer tehdidinin eşiğinde yürütülen bir savaş. Avrupa'yı kontrol etme ve yeni bir çok taraflı dünya düzeni kurma konusunda belirleyici bir savaş. Hayati bir jeopolitik ve stratejik konum ile bağlantıyı sağlama veya koparma savaşı. Zira Başkan Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Profesör Zbigniew Brzezinski'nin tekrarladığı gibi, “Ukrayna olmadan Rusya'nın imparatorluk olmaktan çıktığı” tarihsel bir gerçektir. Tıpkı Batı'nın, Moskova'nın bir imparatorluk olmasını engellemek için Ukrayna'yı Rusya'dan uzaklaştırmakta ısrar etmesi gibi, Başkan Putin de imparatorluğu kurmak için Ukrayna'yı geri almakta ısrar etti. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, başından beri bunu fark etmişti ve bunun nedenle anılarında Putin'i kızdırmamak için Ukrayna'nın NATO'ya katılımını ertelemeye çalıştığını söylüyor. Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden yıllar sonra, Rusya ile Batı arasında sıcak bir vekâlet savaşının yaşanması da bu nedenle kaçınılmaz.

ABD ile Çin arasında, Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda daha da kızışabilecek soğuk savaşın kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor. Sahne her şeyi anlatıyor; ABD dünyanın zirvesinde endişeli ve gergin iken, Çin zirveye ulaştıktan sonra kendinden emin ve sakin. Rusya, korkutan ve korkan rolünde seferberlik halinde. NATO'nun kapısına kadar genişlemesinden korkuyor ve NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmeyi düşünmesini engellemek için aceleyle savaşa girerek korkutuyor.

ABD, tüm uyarılara rağmen güçlünün yükselen güçten korkmasını simgeleyen “Thucydides” tuzağına düştü. Tarihçilere göre bu, Atina ile Sparta arasında yaşananların bir örneğidir. Güçlü Atina Sparta'nın artan gücünden korktuğu için kendisine savaş açmıştı. Ancak Çin, her ne kadar daha büyük, daha geniş bir tuzağa hazırlanıyor olsa da bu tuzağa düşmemeye çalışıyor.

Biden yönetimi Çin ile ilişkileri üç şekilde özetliyor: rekabet, husumet ve iş birliği. Trump yönetimi ise daha büyük bir şeyden söz ediyor. Başkan Şi Cinping iş birliği arzusunu kullanıyor ancak pratikte “dünyayı yeniden oluşturmak, Batı değerlerini uluslararası kurumlardan kovmak ve doları tahtından indirmek” istiyor. Stanford Üniversitesi'nden ve “Çin'e Göre Dünya” kitabı yazarının Elizabeth Economy’nin söylediğine göre, Şi ayrıca, “Kuşak ve Yol, küresel büyüme, küresel güvenlik ve küresel medeniyet” programlarını gerçekleştirmek için uluslararası uzlaşma çağrısında bulunuyor. Bu ise kısaca, sadece çok kutuplu bir sistemden ibaret olmayan yeni bir dünya düzenidir.

Ancak ABD'de ve tabii ki Avrupa'da, Çin ile anlaşmayı savunanlar da az değil. G7 ve G20 arasında ABD ve Çin’den oluşan “G2” fikrini öne sürenler var. Nitekim tarihçi Adam Tur, “Çin'in tarihsel yükselişine uyum” çağrısında bulundu. Siyaset bilimci Graham Allison, “Asya'daki Çin etkisinin” kabul edilmesi çağrısında bulundu. Ancak olumsuz dalga da artıyor. Tufts Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Michael Buckley, “hayati çıkarların çatıştığına ve iki ülkenin sistemlerinde bunun güçlü köklere sahip olduğuna, güç dengesinde büyük bir değişiklik olmadan düşmanlığın azaltılamayacağına, düşmanlığın iki tarafın birbirini yanlış anlamasından değil, birbirini iyi tanımasından kaynaklandığına” inanıyor. Dahası eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı Matt Pottinger ve eski kongre üyesi Mike Gallagher Çin ile rekabeti yönetmeyi reddedip, Pekin ile çatışmacı bir söylem ve böylece “rekabeti kazanmayı” talep ediyorlar.

Şi’ye gelince Çin'in yükselişte, ABD'nin ise düşüşte olduğuna inanıyor. Çin Komünist Partisi'nin 2021 yılında yayınlanan “100 Yıllık Resmi Tarihçe”sinde şu ifadelere yer verildi: “Çin, dünya sahnesinde merkeze eskisinden daha yakın. Kendi doğuşuna hiçbir zaman bugün olduğundan daha yakın olmamıştı.”  Şi'nin istediği, Çin ile savaşın üzerinde çok fazla duman görmek isteyen ABD ile “dumansız bir savaş” kazanmaktır. Gerçek şu ki her zaman soğuk savaş zihniyetinden uzaklaşma çağrısında bulunan Çin, ABD’ye karşı bir soğuk savaş başlattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre ABD'ye karşı koymak ve dünyadaki Amerikan hegemonyasını zayıflatmak için Rusya ile “sınırsız ortaklık” kurmayı tercih etti. Her ne kadar Çin, Kuşak ve Yol çerçevesinde yüzden fazla ülke ile anlaşmalar imzalamış olsa da Pew Vakfı'nın 2023 yılında tüm kıtalardan 24 ülkede yaptığı kamuoyu yoklaması, katılımcıların yüzde 22'sinin Çin'i tercih ettiğini, yüzde 60'ının ise ABD'ye olumlu baktığını ortaya koydu.

Oyun ikili bir oyun değil, üçlü bir oyun; Çin ve Rusya, ABD'ye karşı. Sıcak arena Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa, Gazze ve Lübnan savaşları nedeniyle de Ortadoğu ise ekonomik ve jeopolitik rekabetin soğuk arenası, Küresel Güney olarak adlandırılan bölgedir. Ama bu, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Endonezya gibi rolleri olan büyük ülkeleri içerdiğinden coğrafi olarak tamamen güneyli değil. Aynı zamanda İran, Türkiye ve İsrail gibi rolleri olan bölge ülkelerini de içeriyor.

Hiç kimse bir soğuk savaşı tamamen kazanamaz. İlk soğuk savaş bile bir ölü ve bir yaralı ile sona erdi. Zafer coşkusu ve “tarihin sonu” konuşmalarının ardından yaşanan olayların da doğruladığı gibi, ölen Sovyetler Birliği, yaralı ise ABD’deydi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.