Pompeo’nun İbrahim Anlaşması turu Umman’da sonlandı

Umman Sultanı Heysem bin Tarık, dün, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu ağırladı (AFP)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık, dün, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu ağırladı (AFP)
TT

Pompeo’nun İbrahim Anlaşması turu Umman’da sonlandı

Umman Sultanı Heysem bin Tarık, dün, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu ağırladı (AFP)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık, dün, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu ağırladı (AFP)

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Ortadoğu’ya düzenlediği ziyaretin son durağında dün Maskat’a gelerek burada Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile görüşme gerçekleştirdi. Pompeo’nun bu ziyareti, Abu Dabi ile Tel Aviv arasında imzalanan İbrahim Anlaşması’nın ardından ABD'nin Arap ülkelerini İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeye teşvik etme çabaları kapsamında geliyor. Pompeo'nun İsrail, Sudan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de (BAE) içerisinde bulunduğu bölgesel tur programı dahilindeki bu ani Umman Sultanlığı ziyareti, daha önceden duyurulmamıştı.
Twitter hesabından “Birleşik bir Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi aracılığıyla bölgesel barış, istikrar ve refah inşa etmenin önemi üzerine Umman Sultanı Heysem bin Tarık Âl Said ile bir araya geldim” açıklamalarda bulunan Pompeo, iki ülke arasındaki “güçlü ortaklık ve ekonomik bağlara dair memnuniyetini” vurguladı.
İsrail İstihbarat Bakanı, 13 Ağustos'ta BAE-İsrail anlaşmasının açıklanması sonrasında Bahreyn ile Umman Sultanlığı'nın da İsrail ile ilişkilerini resmileştirecek bir sonraki Körfez ülkeleri olacağı beklentisindeydi.  
Ancak ABD Dışişleri Bakanı’nın söz konusu ziyaretlerinde, Arap ülkelerini Tel Aviv ile ilişkilerini normalleştirmeye itme konusunda ilerleme kaydedilmedi. Nitekim Bahreyn, ilişkilerin normalleşmesi karşılığında bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngören Arap Barış Girişimi'ne olan bağlılığını teyit etti. Sudan hükümeti ise geçiş dönemi hükümeti olması ve 2022'de konuya odaklanacak bir hükümetin kurulacağı seçimlerin gerçekleştirileceği dolayısıyla İsrail ile normalleşmeye ilişkin karar verme yetkisini elinde bulundurmadığını bildirdi.
Pompeo, Ocak ayında hayatını kaybeden önceki Sultan Kabus’un yerine geçen Sultan Heysem ile tanışan ilk üst düzey Batılı yetkili sayılıyor.
Umman Haber Ajansı tarafından yapılan açıklamada, “Sultanlık ile ABD arasındaki mevcut ikili işbirliğinin boyutları; yakın ilişkiler ve iki tarafın da karşılıklı ilgi duyduğu konular çerçevesinde gözden geçirildi” ifadelerine başvuruldu.
ABD’nin sponsor olduğu BAE-İsrail anlaşmasına övgüde bulunan Umman Sultanlığı'nın İsrail ile ilişkileri normalleştirme umutları hakkında yorum yapmadığı bildirildi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu 2018’de Umman ziyaretinde bulunmuş, Sultan Kabus ile Ortadoğu’daki barış girişimleri üzerine durmuştu.
Washington ile Tahran arasındaki ilişkinin ifşa edilmeyen bağlantısı sayılan Umman, iki düşman arasındaki diyaloğa ve mesaj alışverişine alan sağlıyor.
Pompeo, söz konusu bölge turu nihayetinde, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Âl Sani ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Katar Haber Ajansı tarafından dün yapılan açıklamada, “Telefon görüşmesi sırasında, bölgesel ve uluslararası önemli gelişmelerin yanı sıra, iki ülke arasındaki dostluk ve stratejik işbirliği ilişkileri ile bunları destekleme ve güçlendirmenin yolları gözden geçirildi” ifadeleri kullanıldı.

 



Uluslararası sistem: Zenginlik, güç ve akıllı liderliğin yokluğu

Amerikan ve Çin bayrakları (AP)
Amerikan ve Çin bayrakları (AP)
TT

Uluslararası sistem: Zenginlik, güç ve akıllı liderliğin yokluğu

Amerikan ve Çin bayrakları (AP)
Amerikan ve Çin bayrakları (AP)

Nebil Fehmi

Çağdaş uluslararası sistemin biçimi ve kutuplar hakkında çeşitli soru işaretleri bulunuyor; Amerikan ve Rus iki kutupluluğu geri mi dönecek, Rusya'nın yerini Çin mi alacak, ya da dünyada üç kutup var olmaya devam mı edecek? Yahut sadece ABD veya Çin’in tek kutup olduğu bir sistem tarafından mı yönetileceğiz? Hiçbir tarafın tek taraflı karar alma yetkisine sahip olmadığı dengeli, çok taraflı bir sistemin kurulma olasılığı nedir? Yoksa güçlü, çatışan tarafların çoğaldığı çok kutuplu bir sistemin eşiğinde miyiz? Bunlar çalkantılı, hassas ve tehlikeli bir geçiş döneminde sorulan çeşitli ve farklı sorular.

Dikkatler her zaman en zengin ve en güçlü tarafların üzerindedir ve onlar, savaş ve barış, inşa etme ve yıkma, ekonomi ve finans, sanayi ve ticaret gibi alanların birbirinden farklı olmasına ve hatta bazen birbiriyle çelişmesine rağmen, belli alanlarda en başarılı ve seçkin olanlar olarak kabul edilirler.

Zenginlik ve güce dair değerlendirme, buna dahil edilen çeşitli yaklaşımlar ve kriterlerle birlikte şartlara ve durumlara göre değişir. Bir ülkede zenginliği belirlemede kişi başına düşen milli gelir doğru ölçüt olursa, dünyanın en zengin ülkesinin Lüksemburg olduğunu, onu Singapur ve Çin'in Makao bölgesinin izlediğini görürüz. Bu sıralamada dünyanın en büyük ekonomisi ABD 10. sırada yer alırken, dünyanın beşinci büyük ekonomisi Hindistan ise 124. sırada yer alacaktır. Zenginlik için doğru ölçüt, kişi başına düşen milli gelire paralel olarak satın alma gücü olursa, ülkelerin şu şekilde sıralandığını göreceğiz: Çin, ABD, Hindistan, Rusya, Japonya, Almanya, Endonezya, Brezilya, Fransa ve İngiltere.

Askeri harcamaların 2,46 trilyon dolara ulaştığı ve en fazla harcama yapan ülke olan ABD'nin bunun 824 milyar dolardan fazlasını üstlendiği bir dünyada gücün değerlendirilmesi için ölçütler belirlemeye çalışırsak, bunlara askeri ve siyasi kabiliyetleri eklemeli, dahası buna öncelik vermeliyiz. Buna ilave olarak, bildiğimiz gibi güç mutlak değildir. Her durum ve her arenanın coğrafi yapısına bağlı olarak karada, denizde ve havada uzun ve kısa vadeli askeri yaklaşımlar, genel bir bakış açısıyla, bölgesel veya uluslararası düzeydeki siyasi hedefler ve iddialar vardır.

Batı-ABD-Avrupa'nın hırs ve emellerinin rekabet ettiği, ancak Rusya ve hatta Çin'in Avrasya perspektifinden farklılaştığı herkesçe biliniyor. Bunların hepsi ise Latin Amerika, Afrika ve Asya'nın büyük bölümündeki ülkelerin siyasi perspektifleri ve hedefleri ile ayrışıyorlar. Birinin uluslararası iddia ve emelleri, diğerinin ise sadece ulusal veya bölgesel iddia ve emelleri olduğu için doğrudan askeri çatışmaya girmeleri imkânsız olan ülkelerin askeri kabiliyetlerini karşılaştırmanın anlamı nedir? Okyanuslara ve denizlere hâkim geniş ülkeler ile denize kıyısı olmayan küçük ülkeler arasında, denizde ve karada kimin daha üstün kabiliyetlere sahip olduğunun önemi nedir?

Halkların ihtiyaçlarını karşılamak ve ülkelerin çıkarlarını korumak için maddi ve askeri imkânlara ihtiyaç duyulur, ancak zenginlik ve güce aşırı vurgu yapılıyor. Zenginliğin veya gücün kalıcı olduğunu, baskın zenginliğin zararlı, kaba kuvvetin ise adaletsiz olduğunu varsaymanın yanlış olduğunu düşünüyorum.

Zaman içinde yaşanan siyasal ve küresel gelişmeler devletler düzeyinde geniş çaplı değişimlere yol açtı. Bunlar arasında şunlar sayılabilir; eski Avrupa sömürgeciliğinin aşınmasına ve çöküşüne eşlik eden gelişmeler, Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki Soğuk Savaş’ın dönemsel olarak sona ermesi. Enerji şirketlerinin, dünyanın en büyük ve en zengin şirketleri listesindeki kontrolünün telekomünikasyon, programlama, dijitalleşme, teknoloji şirketleri lehine kaybolması, bunların daha önce hayal bile edilemeyen seviyelerdeki zenginlik merdivenlerini hızla tırmanması. Bu gelişmeler uluslararası sistemin biçimini ve niteliğini, güç tanımını, savaşların niteliğini değiştirdi, savaşlar daha ölümcül hale geldi ve artık daha uzak mesafelerden yönetilmeye başlandı.

Güç ve servet açısından baskın oyuncular genellikle orta veya uzun vadede pozisyonlarını korurlar ve liderlik kademeli olarak aktarılır. Bunlar, denklemleri ve rekabeti değiştiren önemli anların ortaya çıkmasıyla hızlanabilir. Bu anlar şunlarla bağlantılıdır; dünya savaşları gibi siyasi olaylar, kurtuluş hareketleri gibi yeni politik eğilimler veya geçen yüzyılın sanayi devrimi veya son 50 yıldaki teknolojik ve iletişim devrimi gibi teknolojik atılımlardan kaynaklanan ekonomik ve sosyal gelişmeler. Bunun nedeni dünyanın zenginlik oranlarının ve güç dengelerinin değiştiği sürekli bir değişim halinde olmasıdır.

Ancak liderlik tamamen farklı bir konudur. Zenginlik ve gücü aşar ve başkalarını etkileme, başkalarının uzun süreler boyunca örnek almak istediği pozisyonları, politikaları ve deneyimleri benimseme yeteneği gibi birkaç başka hususu da kapsar. Bunların sahiplerinden haklara saygı duymaları, yanlış ve hataları reddetmeleri, genel yararı göz önünde bulundurmaları, başkalarının umduğu ve arzuladığı bir örnek ve deneyim olmaları beklenir. Sovyetlerin geçen yüzyılda öncülük ettiği sosyalist felsefe ve yakın on yıllara kadar ABD'nin öncülük ettiği Batılı liberal sistem bunlara örnektir. Bunlardan biri başarısız olup dağıldı, diğerinin içeride ve dışarıda çifte standart uyguladığı ifşa oldu ve bu da ona parlaklığını ve güvenilirliğini kaybettirdi. Bağlantısızlar Hareketi, dünyanın vicdanı ve dengesi için başka bir alternatif sunmak amacıyla hızla yükseldi. Ancak, üyeleri istikrarlı bir uluslararası düzene en çok ihtiyaç duyan orta gelirli ülkeler olmasına rağmen, üyeleri günlük sorunlara ve kısa vadeli hırslara daldıkça parlaklığını ve itibarını kaybetti.

Bugün dünya zenginlik ve güçle dolup taşıyor, ancak sağlam, bilge ve dengeli bir liderlikten yoksun. Sistemlerimiz ve kurumlarımız şu anda çalkantılı bir aşamadan geçiyor ve hangi ülkelerin veya kuruluşların uluslararası düzeyde gelecekte liderlik rolünü hak ettiği ve üstleneceği henüz belli değil. Bu, meseleleri kontrol altına almak ve büyümelerini önlemek için acilen bazı proaktif, geçici adımlar atmamızı gerektiriyor. Kriz yönetimi kavramına benzer şekilde, uluslararası sistemin tamamen çökmesini ve dağılmasını önleyecek, aynı zamanda mevcut uluslararası sistemi küresel siyasal gerçeklikle daha uyumlu, işler tekrar kontrolden çıkmadan önce gelecekteki zorluklarla başa çıkabilecek hale getirecek reform yollarını bulmaya yönelik araştırmaları ve ciddi çabaları yoğunlaştırmayı amaçlamalıyız.