Orlando Bloom merakla beklenen Yüzüklerin Efendisi dizisiyle ilgili konuştu: “Bu yeniden çevrim değil”

Orlando Bloom, J. R. R. Tolkien'in yazdığı, aynı ismi taşıyan roman serisinin sinema uyarlamasında Legolas'ı canlandırmıştı (MDb)
Orlando Bloom, J. R. R. Tolkien'in yazdığı, aynı ismi taşıyan roman serisinin sinema uyarlamasında Legolas'ı canlandırmıştı (MDb)
TT

Orlando Bloom merakla beklenen Yüzüklerin Efendisi dizisiyle ilgili konuştu: “Bu yeniden çevrim değil”

Orlando Bloom, J. R. R. Tolkien'in yazdığı, aynı ismi taşıyan roman serisinin sinema uyarlamasında Legolas'ı canlandırmıştı (MDb)
Orlando Bloom, J. R. R. Tolkien'in yazdığı, aynı ismi taşıyan roman serisinin sinema uyarlamasında Legolas'ı canlandırmıştı (MDb)

Orlando Bloom merakla beklenen Yüzüklerin Efendisi (The Lord of the Rings) dizisiyle ilgili çarpıcı yorumlarda bulundu. Bloom söz konusu projenin, film üçlemesinin “yeniden çevrimi olmadığını” söyledi.
Beyazperdeye uyarlanan fantastik üçlemede Legolas karakterini canlandıran aktör, kısa süre önce verdiği bir röportajda dizinin yapımcılarından biriyle konuşma şansı yakaladığını ifade etti.
NME’nin haberine göre aktör, “Ona ilk etapta birkaç sorum vardı… Sonra ‘Artık tamam’ dedim  Bunun yeniden çevrim olmadığı açıktı. Yüzük Kardeşliği’ne (The Fellowship) ya da herhangi birine dayanmıyordu. Bu açıdan bakıldığında gerçekten çok ilginç olabileceğini düşünüyorum" dedi.
43 yaşındaki aktör, Peter Jackson’la yaşadığı bir anıyı şöyle aktardı:
"Birgün setteyken Peter Jackson, ‘Bu filmi yeniden çevirdikleri günü hayal edebiliyor musun?’ diye sordu. Ben de şaşkın görünüyordum. Ve 20 yıl sonra işte buradayız. Ama bu dizi yeniden çevrim değil."
Bloom ayrıca, Legolas’ı yeniden canlandırmasının pek mümkün olmadığını söyledi ve “Gelecek proje farklı ve bence bu iyi bir şey” diye ekledi.
Kurgusal evrenin İkinci Çağı’nı konu alması beklenen Amazon dizisi için yapım çalışmaları bu yıl başlarında başlamıştı. Ancak çalışmalar koronavirüs krizi nedeniyle Mart’ta askıya alınmıştı. 

 


Ergenlerdeki kronik yorgunluğun önemsenmesi gerekiyor

Ebeveynlerin sandığının aksine aslında ‘kronik yorgunluk sendromu’ diye bir olgu var
Ebeveynlerin sandığının aksine aslında ‘kronik yorgunluk sendromu’ diye bir olgu var
TT

Ergenlerdeki kronik yorgunluğun önemsenmesi gerekiyor

Ebeveynlerin sandığının aksine aslında ‘kronik yorgunluk sendromu’ diye bir olgu var
Ebeveynlerin sandığının aksine aslında ‘kronik yorgunluk sendromu’ diye bir olgu var

Çoğu durumda ebeveynler, gençlerin sürekli yorgunluk şikayetlerine bir dereceye kadar hafife alma ve ciddiye almama ile yaklaşırlar zira bu şikayetlerin sadece tembellik ve ihmalden kaynaklandığını, bir gencin uzun süre yorgunluktan şikayet etmesinin mantıksız olduğunu düşünürler.

Kronik yorgunluk sendromu

Gerçek şu ki, ebeveynlerin düşüncelerinin aksine, aslında 1988 yılında ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) tarafından başlı başına bağımsız bir hastalık olarak tanımlanan ‘Kronik Yorgunluk Sendromu (Chronic Fatigue Syndrome)’ adı verilen bir tanım var.

ASDF
Kronik yorgunluğun gerçek nedeni bilinmiyor

Doktorlar, hastalığın temel fiziksel belirtisinin sürekli, açıklanamayan yorgunluk olduğunu, fiziksel ve entelektüel düzeyde günlük performansta ciddi bozulmalara neden olduğunu, konsantrasyonu etkilediğini, çeşitli fiziksel semptomlarla bağlantılı olduğunu ve dinlenmeyle geçmediğini belirtti. Söz konusu sendrom en sık orta ve geç ergenlik çağındaki çocuklarda, yani 12 ila 18 yaş arasında görülüyor, ancak her yaşta, hatta yetişkinlerde bile ortaya çıkabilir ve kadınlarda görülme sıklığı erkeklerden 3 kat daha fazladır.

Sebebi bilinmiyor

Hastalığın ana nedeni henüz bilinmese de bu semptomların belirli bir virüs (Epstein-Barr) enfeksiyonunun sonucu olduğunu belirten teori de dahil olmak üzere, hastalığı açıklamaya çalışan bazı teori ve hipotezler bulunuyor. Birçok hasta, grip gibi viral bir enfeksiyona veya başka herhangi bir küçük enfeksiyona yakalandıktan sonra sürekli bir yorgunluk hissi yaşadıklarını söylüyor. Enfeksiyonun bir sonucu olarak beyaz kan hücrelerinin sayısında da değişiklikler olur, bu da söz konusu duruma bakteriyel bir enfeksiyonun neden olabileceğini gösteriyor. Bazı gençler ise depresyon, anksiyete ve psikolojik durumlarının azalmasıyla semptomların şiddetinin arttığını söylüyor. Bazı ailelerde hastalığın yayılmasında genetik bir faktörün rol oynadığını öne süren teoriler de bulunuyor.

Tanı için spesifik bir yöntem yok

Hastalığı doğrulamak için spesifik bir tanı yöntemi yoktu. Tanı klinik duruma ve tıbbi öyküye bağlıdır. Açıklanamayan yorgunluğun 3 ila 6 ay arasında değişen bir süre devam etmesi ve ağrının belirli özelliklerine ek olarak egzersiz yaptıktan veya ders çalışmak gibi zihinsel işler yaptıktan sonra daha da kötüleşiyor ise tanı konur.

Çoğu vaka sporadiktir ve diğer ikincil vakalarla bağlantılı değildir. Hastalığın, kan ürünleri veya enfeksiyon yoluyla herhangi bir şekilde bir kişiden diğerine bulaştığına dair bir kanıt yoktur. Hastaların büyük çoğunluğuna durumlarıyla ilgili tanı konulamamaktadır zira semptomlar geçici olarak soğuk algınlığı veya kas ağrıları gibi tedavi edilir.

Hastaların yarısı psikolojik rahatsızlıklardan muzdarip

Kronik yorgunluk sendromundan mustarip hastaların neredeyse yarısı çoğunlukla başta anksiyete ve depresyon olmak üzere psikolojik bozuklukların kriterlerini karşılıyor. Ayrıca hastalar daha yüksek psikolojik stres oranlarına sahipler. Fiziksel yorgunluk açıkça zihinsel ve sinirsel yorgunlukla bağlantılı olduğundan, bu onları bilişsel olarak da etkiler. Semptomların şiddeti hafif yorgunluktan okula gidememeye yol açabilecek şiddetli ağrıya kadar farklılık gösterir. Toplamda, hastalıktan mustarip öğrencilerin üçte ikisi, ağrılı semptomlar ortadan kalkana kadar art arda iki haftadan fazla süreyle okulu kaçırabilir.

Çeşitli vücut sistemlerinde semptomlar

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre hastaların çoğunda, rahatsız edici rüyaların yanı sıra, uyku sırasında birkaç kez uyanma, ne kadar uyursa uyusun kendini rahat hissetmeme, gün içinde uykulu hissetme gibi uyku güçlüğü ile başlayan, çeşitli vücut sistemlerinde birçok semptom görülüyor. Gencin baş dönmesi ve mide bulantısı hissetmesi nedeniyle eklem veya kas ağrısı ve baş ağrılarının yanı sıra dik durmada zorluklar da ortaya çıkabilir. Bazen yemek yedikten sonra şişkinlik, mide ağrısı, hızlı kalp atışı ve nefes darlığı gibi hisler ortaya çıkar. Kızlarda hormonal dengesizlik meydana gelir, adet döngüsü düzensiz olur ve ağrılı hale gelir. Ayrıca kiloda değişimin yanı sıra sık sık boğaz ağrısı ve lenf düğümlerinin iltihaplanması gibi bağışıklık sistemiyle ilgili sorunları da görülür.

Teşhis ve tedavi

CDC, doktorlara sendromu sadece romatizma veya sinir iltihabının bir belirtisi olarak değil, bağımsız bir hastalık olarak düşünmelerini tavsiye etti. Bu bağlamda gence “Ne zamandır bu acıyı hissediyorsun? Dinlendikten sonra kendini daha iyi hissediyor musun? Ağrının daha kötü ya da daha iyi hale gelmesine neden olan nedir? Açıkça düşünebiliyor musun? Ders çalışmanın zorlukları var mı? Başın dönüyor mu veya hiç ayakta dururken düştün mü?” gibi soruların sorulması gerekiyor.

Tedavi çoğunlukla şiddetli ağrı durumunda hafif ağrıkesiciler gibi semptomların şiddetini azaltmaya yöneliktir. Gençlere, spor aktiviteleri ve zihinsel çabalar da dahil olmak üzere normalden daha fazla çaba sarf etmeleri durumunda, yorgunluk ataklarını önlemek için efor ve dinlenmeyi dengeleme yöntemleri öğretilmelidir. Uyku sorunlarına gelince, uyku ilacı kullanmamalı, uyku tıbbı konusunda uzmanlaşmış bir merkeze başvurulmalıdır.


İran'da yaklaşık 3 milyon kişi "yalnız" yaşıyor

(AA)
(AA)
TT

İran'da yaklaşık 3 milyon kişi "yalnız" yaşıyor

(AA)
(AA)

Hamshahrionline haber sitesine konuşan İran Stratejik Nüfus Araştırmaları Merkezi Başkanı Salih Kasımi, yaklaşık 85 milyon nüfusa sahip İran'daki hanehalkı sayısı ve yalnız yaşayanlara ilişkin bilgi verdi.

Sosyal bilimler uzmanı Kasımi, "İran'da hanehalkı sayısı yaklaşık 25 milyon, 3 milyon civarı kişi ise tek başına yaşıyor" dedi.

Kasımi, son yıllarda ekonomik sorunlar nedeniyle bazı gençlerin ailelerinin yanına dönmelerine rağmen söz konusu sayıda düşüş görülmediğini belirtti

"Hanehalkı", aralarında akrabalık bağı bulunsun ya da bulunmasın aynı adreste yaşayan toplulukları ifade ediyor.


Dwayne Johnson, şöhret olmanın dezavantajlarını saydı

Johnson, bu yıl Hızlı ve Öfkeli serisinin 10. filminde rol almıştı (Universal)
Johnson, bu yıl Hızlı ve Öfkeli serisinin 10. filminde rol almıştı (Universal)
TT

Dwayne Johnson, şöhret olmanın dezavantajlarını saydı

Johnson, bu yıl Hızlı ve Öfkeli serisinin 10. filminde rol almıştı (Universal)
Johnson, bu yıl Hızlı ve Öfkeli serisinin 10. filminde rol almıştı (Universal)

The Rock (Kaya) lakaplı oyuncu Dwayne Johnson, samimi bir Instagram videosu paylaşarak ünlü olmakla ilgili samimi itiraflarda bulundu

Kariyerine güreşçi olarak başlayıp sonra oyuncu olan Johnson, hayranlarından gelen sorulara yanıt verdi.

Johnson, ünlü olmanın herhangi bir dezavantajını görmediğini söyledi. Johnson videoda, "Benim için dezavantajlar... Şöhretin hiçbir dezavantajı yok" diyerek ekledi:

Uzun zamandır ünlü olduğum için şanslıyım ve şöhretin hiçbir dezavantajı olmadığını fark ediyorum çünkü bir zamanlar nasıl bir şey olduğunu hatırlıyorum.

51 yaşındaki oyuncu, kariyerinin başında karşılaştığı zorluklardan bahsetti. Aktör, ünlü olmadan önce kirasını bile ödeyemediğini ve kim olduğunu çözmeye çalıştığını söyledi.

Yıldız isim, her gün verdiği geçinme mücadelesinin sürekli zihninin ön saflarında yer aldığını da sözlerine ekledi. Bu endişeler, Hollywood'un en çok kazanan aktörlerinden biri haline geldiğinde bile onu ayakta tutmaya yardımcı olmuş.

Johnson, "Her zaman 'Yine tahliye edilmeme bir gün kaldı' diyorum, bu da beni istekli tutuyor" diyerek ekledi:

Yani benim için şöhretin hiçbir dezavantajı yok.

Amerikalı aktör, "Fikir ayrılıklarının olması da sorun değil. Diyaloğa davet eder, tartışmaya davet eder" dedi.

Bununla birlikte Johnson, toplum içine eskisi kadar kolay ya da sık çıkamadan yaşamayı öğrenmek zorunda olduğunu da itiraf etti.

Alışveriş merkezine gitmeyi özledim dostum. Mağazalara gitmeyi özledim. Arabama atlayıp markete, eczaneye, alışveriş merkezine, her yere gitmeyi...

Black Adam'ın yıldızı, yine de toplum içinde tanınmanın kendisi gibi ünlüler için dezavantaj olmadığını, çünkü "bu işe bunun için girdiğini" vurguladı.

Johnson, Miami Üniversitesi'nde Amerikan futbolu oynarken sakatlanmış ve dizinden 5 kez operasyon geçirmişti. 1996'da güreş kariyerine adım atan ve 6 şampiyonluk kazanan Johnson'ın ilk filmi 2001'de rol aldığı Mumya Dönüyor'du (The Mummy Returns).

Independent Türkçe


Şarku’l Avsat ve SRMG, 22. Arap Medya Ödül Töreni’nde prestijli ödüller kazandı

Dubai Medya Konseyi Başkanı Şeyh Ahmed bin Muhammed bin Raşid Al Maktum ödül kazananlarla birlikte (Şarku’l Avsat)
Dubai Medya Konseyi Başkanı Şeyh Ahmed bin Muhammed bin Raşid Al Maktum ödül kazananlarla birlikte (Şarku’l Avsat)
TT

Şarku’l Avsat ve SRMG, 22. Arap Medya Ödül Töreni’nde prestijli ödüller kazandı

Dubai Medya Konseyi Başkanı Şeyh Ahmed bin Muhammed bin Raşid Al Maktum ödül kazananlarla birlikte (Şarku’l Avsat)
Dubai Medya Konseyi Başkanı Şeyh Ahmed bin Muhammed bin Raşid Al Maktum ödül kazananlarla birlikte (Şarku’l Avsat)

Şarku’l Avsat gazetesinden üç gazeteci, Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) dün akşam düzenlenen 22. Arap Medya Ödül (AMA) Töreni’nde prestijli ödüllere layık görüldü.

21. Arap Medya Forumu’nun açılış gününde düzenlenen ödül töreninde, Gazetecilik, TV ve Dijital Medya alanlarındaki ödüller sahiplerini buldu.

Şarku’l Avsat gazetesinden Jamal Johar ‘Araştırmacı Gazetecilik Ödülü’, Savsan el-Abtah ise ‘En İyi Köşe Yazarı’ ödülünü kazandı.

Dubai Hükümdar’ın İkinci Yardımcısı ve Dubai Medya Konseyi Başkanı olan Şeyh Ahmed bin Muhammed bin Raşid Al Maktum, Şarku’l Avsat yazarı olan, Kuveyt Üniversitesi’nde siyaset sosyolojisi profesörü Dr. Muhammed er-Rumaihi’ye, Arap medyasına yaptığı muazzam katkılardan dolayı ‘Yılın Medya Kişiliği’ ödülünü teslim etti.

Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu (SRMG) platformları ise, Şarku’l Avsat’ın ödülleri de dahil çeşitli alanlarda ödüller kazandı.

Asharq haber kanalında yayınlanan Al-Sabah Ma Siba programı ‘En İyi Ekonomik Program Ödülü’nü ve finans haber portalı Argaam ise ‘En İyi Ekonomik Platform Ödülü’nü kazandı.

Al Arabiya haber kanalında yayınlanan ‘Ala Khota Al Arab’ programı ‘En İyi Kültür Programı Ödülü’nü, ‘Fi Al Marma’ programı ise ‘En İyi Spor Programı Ödülü’nü aldı.

Dubai Basın Kulübü tarafından düzenlenen iki günlük 21. Arap Medya Forumu’nda 16 ülkeden medyacılar, bakanlar ve yerel, Arap ve uluslararası medya kuruluşlarının başkanlarının yanı sıra düşünce liderleri, aydınlar ve yazarlar da dahil olmak üzere 3 binden den fazla seçkin katılımcı bir araya geliyor.

Dubai Medya Konseyi Başkan Yardımcısı ve Dubai Basın Kulübü Başkanı Mona el-Marri ödül töreninde yaptığı konuşmada şunları söyledi;

“Günümüz medyası, yıllar önce bildiğimiz medyaya benzemiyor. Medyanın çok hızlandığı, değişimlerinin birbirini takip ettiği, araçların çok ve gelişmiş olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bu bizi, Arap medyasının geleceğinin, kurumlarının bu değişimlere ayak uydurabilme becerisine bağlı olduğunu vurgulamaya yöneltiyor.”

Marri, yapay zeka uygulamalarının medyanın geleceğinin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini de sözlerine ekledi.


Yeni The Walking Dead dizilerindeki büyük sorun: Neredeyse aynısını yaptılar

Hem Dead City hem de Daryl Dixon'ın ilk sezonları 6'şar bölümden oluşuyor (AMC)
Hem Dead City hem de Daryl Dixon'ın ilk sezonları 6'şar bölümden oluşuyor (AMC)
TT

Yeni The Walking Dead dizilerindeki büyük sorun: Neredeyse aynısını yaptılar

Hem Dead City hem de Daryl Dixon'ın ilk sezonları 6'şar bölümden oluşuyor (AMC)
Hem Dead City hem de Daryl Dixon'ın ilk sezonları 6'şar bölümden oluşuyor (AMC)

Konu benzersiz içerik yaratmak olduğunda The Walking Dead, benzersiz bir şeyler yapabileceği gibi başarısız da olabiliyor. Yeni spinoff Daryl Dixon'ın son bölümü için de durum böyleydi. 

Zombilerin davranışlarının çoğunun yürümeye ve yemek yemeye odaklı olması, olay örgüsünde boşluklar olmadan yeni özellikler sunmayı zorlaştırıyor. 

Bu da serinin uzun süreli hayranları için bazı tekrarlarla karşılaşabilecekleri anlamına geliyor. Ancak benzer şeyleri yeniden kullanmak iyi bir çözüm sayılmıyor.

İzleyici orijinallik görmek istiyor

Artık The Walking Dead evrenini genişleten daha fazla dizi olduğu için izleyiciler, kendilerini heyecanlandıracak orijinal içerikler görmek istiyor.

Genel olarak övgü dolu eleştiriler alan Daryl Dixon'ın üçüncü bölümü, izleyicilerin bu isteğini yerine getirmeyi maalesef başaramadı. 

Norman Reedus'ın canlandırdığı Daryl'ı merkeze alan yeni spinoff, Dead City'deki bir zombi sahnesini tekrarlayarak bu talebi karşılayamadı.

Daryl Dixon'ın "Paris Sera Toujours Paris" (Paris, Her Zaman Paris Olarak Kalacak) adlı bölümünde, Daryl ve Isabelle kaçmaya çalışırken zombiler binalardan düşmeye başlıyor.

Bu, Dead City'de Maggie ve Negan'ın New York sokaklarında koşarken çekilen görüntüsünün bir benzeriydi.

Dead City 12'den vurmuştu

Düşen zombi sahnesini Dead City'de izlemek ilginçti çünkü seyirciler daha önce The Walking Dead serisinde böyle görüntülerle karşılaşmamıştı. Ancak çok kısa süre sonra Daryl Dixon'da da benzer bir sahneyle karşılaşılması hayal kırıklığı yarattı.

Özgünlük eksikliği

Daryl Dixon'ın üçüncü bölümünün tekrar eden doğası, The Walking Dead'in geleceği açısından endişe verici. Eleştirmenlere ve dikkatli izleyicilere göre düşen zombi sahnesi, serideki koordinasyon ve özgünlük eksikliğinin altını çiziyor.

Yeni dizinin başarılı olabilmesi için, daha benzersiz ve sıra dışı anlar yaratması gerekiyor.

The Walking Dead'in spinoff'larının ikinci sezon onaylarını aldığı ve yeni dizi The Walking Dead: The Ones Who Live'in yapım aşamasında olduğu düşünülürse, tekrarlama sorunu seri için problem yaratacak gibi gözüküyor.

Independent Türkçe


Çok konuşulan gerilimin senaryo sayfası viral oldu

CinemaBlend'den Eric Eisenberg, filmle ilgili "Kaitlyn Dever'ın çarpıcı performansından güç alan minimalist bir karakter çalışması" dedi (Hulu)
CinemaBlend'den Eric Eisenberg, filmle ilgili "Kaitlyn Dever'ın çarpıcı performansından güç alan minimalist bir karakter çalışması" dedi (Hulu)
TT

Çok konuşulan gerilimin senaryo sayfası viral oldu

CinemaBlend'den Eric Eisenberg, filmle ilgili "Kaitlyn Dever'ın çarpıcı performansından güç alan minimalist bir karakter çalışması" dedi (Hulu)
CinemaBlend'den Eric Eisenberg, filmle ilgili "Kaitlyn Dever'ın çarpıcı performansından güç alan minimalist bir karakter çalışması" dedi (Hulu)

No One Will Save You, ABD'de Hulu, Türkiye'de de Disney+'ta 22 Eylül'de gösterime girdi. Uzaylı istilası filminde Kaitlyn Dever, kötü niyetli dünya dışı yaratıkların evine girmesinin ardından kendini savunmak zorunda kalan Brynn rolünde. 

Etkileyici sahnenin senaryosu viral oldu

Film, gösterime girdiği günden beri adından övgüyle söz ettiriyor. Hem izleyici hem de eleştirmenlerden olumlu yorumlar alan gerilim, ev istilasıyla uzaylı filmlerini başarıyla harmanlaması ve benzersiz yaklaşımıyla özellikle övgü kazandı.

No One Will Save You'nun en etkileyici sahnesinin senaryo sayfası viral oldu ve yazar/yönetmen Brian Duffield'in vizyonunun en başından beri ne kadar benzersiz olduğunu kanıtladı.

Duffield, senaryosundan tek bir sayfayı tweet atarak takipçileriyle paylaştı. 

Söz konusu sahnede bir uzaylı, Brynn'in kontrolünü ele geçirmek için telekinezi kullanarak ağzına topak şeklinde, böcek benzeri bir yaratık yerleştiriyor. 

Senaryo sayfasının en ilginç yanıysa Duffield'ın geleneksel senaryo yapısını hiçe sayması. Brynn'in hareketsiz kalmaya devam ettiğini belirtmek için boşluklar ya da düzgün cümleler yerine tekrarlanan "shecantmove" yani "hareketedemiyor" ifadesi kullanılıyor.

Senaryonun geri kalanındaysa şöyle yazıyor:

Kapısı itilerek açıldı. Gri burada. Yavaşça ona doğru ilerliyor. Sonra ışığın içinde yükseliyor. Ona doğru yükseliyor. Yüz yüze geliyorlar. Uzaylı ağzını açıyor. Ve sarsılmaya başlıyor. Bryann çığlık atmak için ağzını bile oynatamıyor. Gözyaşları yüzüne dökülüyor. Lanet olası ağzından bir şey çıkıyor. Ve canlı bir şey. Canlı bir kan pıhtısı gibi. Brynn'e çığlık atıyor. Ağzına sürünmeden önce.

Sosyal medya kullanıcıları, geleneksel senaryo yazımı kurallarına uymayan bu sayfayla ilgili görüşlerini paylaştı. 

Duffield, Twitter'daki tartışmalara verdiği bir yanıtta "bu yüzden başının hep belaya girdiğini" itiraf etti. 

Senaryo sayfasının ne kadar kabul edilebilir olduğu konusunda görüşler farklı olsa da bu kesinlikle No One Will Save You'nun tanıdık türlere benzersiz ve şaşırtıcı yaklaşımını kanıtlıyor gibi gözüküyor.

Independent Türkçe


Netflix'in yeni korku dizisi rekor kırdı

Usher Evi'nin Çöküşü, 12 Ekim'de Netflix'te gösterime girecek (Netflix)
Usher Evi'nin Çöküşü, 12 Ekim'de Netflix'te gösterime girecek (Netflix)
TT

Netflix'in yeni korku dizisi rekor kırdı

Usher Evi'nin Çöküşü, 12 Ekim'de Netflix'te gösterime girecek (Netflix)
Usher Evi'nin Çöküşü, 12 Ekim'de Netflix'te gösterime girecek (Netflix)

Oyun (Gerald's Game) ve Doktor Uyku (Doctor Sleep) gibi korku filmlerinin yanı sıra Netflix'in popüler şovları Tepedeki Ev (The Haunting of Hill House) ve Geceyarısı Ayini'yle (Midnight Mass) tanınan başarılı yönetmen Mike Flanagan'ın yeni dizisi heyecan yaratmaya devam ediyor.

Edgar Allan Poe'nun aynı adlı öyküsünden uyarlanan Usher Evi'nin Çöküşü (The Fall of the House of Usher), Flanagan'a eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da bugüne kadarki en iyi puanını kazandırdı. 

Eleştirmenlerin bu hafta başında Netflix'in yeni yapımı hakkındaki düşüncelerini paylaşmalarının ardından Rotten Tomatoes, dizi için resmi bir puan topladı. 

Usher Evi'nin Çöküşü, 30 farklı eleştirmenin yorumlarına dayanarak 100 üzerinden 97 gibi yüksek bir puan almayı başardı. Bu puan, dizi gösterime girdiğinde eklenecek yeni yorumlarla biraz değişebilir. 

Flanagan, yeni dizisiyle ilgili şöyle demişti:

Mini dizi, Edgar Allan Poe'nun en ikonik eserlerinden bazılarının modern bir karışımı.

"Epik bir aile trajedisi" 

Inverse'ten Dais Johnston, Flanagan'ın dizisiyle ilgili şu ifadeleri kullandı:

Flanagan, kendine özgü tarzını Poe'nun en iyi eserleriyle birleştirerek, Netflix dönemini acımasızca karanlık bir tonla kapatan epik bir aile trajedisi yaratıyor.

Empire'dan Olly Richards ise şu yorumu yaptı:

Usher'ın Evi yıkılmadan önce, Mike Flanagan korkunç derecede eğlenceli, karanlık bir korku hikayesi inşa ediyor.

The Playlist'ten Rodrigo Perez de mini diziden övgüyle bahsetti:

Hayallerin kâbusa dönüşmesi, trajediler, travmalar ve faturanın vadesi geldiğinde ödenen en ağır bedeller hakkında büyüleyici bir masal.

Usher Evi'nin Çöküşü, Flanagan'ın şimdiye kadarki en yüksek puanlı yapımı oldu. Bundan önce, 45 yaşındaki yönetmenin 2016 yapımı gerilimi Hush ve Netflix'teki korku draması Tepedeki Ev, 100 üzerinden 93 puan elde etmişti.

İlk uzun metrajı 2011'de

Flanagan, 2011 tarihli ilk filmi Absentia'dan beri yükselişini sürdürüyor. 

Usher Evi'nin Çöküşü, yönetmenin Netflix için hazırladığı son dizi olacak. Yayın platformuyla yollarını ayıran yönetmen, Amazon Prime'la anlaşmaya varmıştı. Flanagan'ın Amazon'da geliştireceği projelerle bu diziyi devam ettirip ettiremeyeceğini zaman gösterecek.

Bununla birlikte, Flanagan'ın Netflix'teki korku dizileri ona övgüler kazandıran tek projeleri değildi. 

King ve Tarantino da övmüştü

Stephen King ve Quentin Tarantino'nun da övgüyle bahsettiği Flanagan'ın Netflix dışındaki filmlerinden Göz (Oculus) Rotten Tomatoes'da 75, Kabustan Gelen (Before I Wake) 67 ve Ölüm Alfabesi 2: Kötülüğün Başlangıcı (Ouija: Origin of Evil) 83 puan almıştı.


Koronavirüs ilacı Molnupiravir mutasyonlara mı yol açıyor?

Molnupiravir ilacı (AFP)
Molnupiravir ilacı (AFP)
TT

Koronavirüs ilacı Molnupiravir mutasyonlara mı yol açıyor?

Molnupiravir ilacı (AFP)
Molnupiravir ilacı (AFP)

Bir grup bilim insanı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) hastalarını tedavi etmek için kullanılan bir antiviral ilacın virüste mutasyonlara neden olabileceğini ve yeni varyantların evrimini tetikleyebileceğini öne sürdü.

Şarku’l Avsat’ın The Guardian gazetesinden aktardığı habere göre, Lagevrio markası altında satılan Molnupiravir ilacı, koronavirüsü yok edecek şekilde mutasyona uğratmak üzere geliştirildi.

Ancak araştırmacılar, virüsün bazen tedaviden sağ çıkabildiğine ve zaman zaman diğer insanlara yayılan mutasyona uğramış varyantlara yol açtığına dair kanıtlar buldu.

Molnupiravir’in koronavirüsün daha tehlikeli varyantlarını ürettiğine dair bir kanıt yok. Ancak bilim insanları, mutasyonların virüsün doğadaki genetik çeşitliliğini artırdığını ve gelecekteki evrimi için daha fazla seçenek sunduğunu vurguladı.

Nature dergisinde çalışmanın bulgularını yazan bilim insanları, Molnupiravir ilacının zaman zaman koronavirüsün yüksek oranda mutasyona uğramış, ancak yaşayabilir formlarını üretebildiğini öne süren çok sayıda kanıt olduğunu da ifade etti.

Bilim insanları, 15 milyondan fazla koronavirüs genomu içeren küresel veritabanlarını inceledikten sonra, Molnupiravir ilacının piyasaya sürülmesinden sonra 2022’den itibaren virüslerde belirgin mutasyonlar buldu. 

wfeg
Doktorlar koronavirüs hastasını tedavi etmeye çalışıyor (Reuters)

Araştırmacılar, bu mutasyonların İngiltere, Avustralya, ABD ve Japonya gibi en çok Molnupiravir kullanan ülkelerde daha yaygın olduğunu da gördü.

Daha ileri analizler, ilaçla tedavi edilme olasılığı daha yüksek olan yaşlı hastalardan alınan örneklerde, belirleyici mutasyonların daha yaygın olduğunu ortaya çıkardı.

Araştırmanın başyazarı ve Londra’daki Francis Crick Enstitüsü’nde araştırmacı olan Dr. Theo Sanderson çalışmaya ilişkin şunları söyledi;

“İnsanların Molnupiravir hakkında bazı endişeleri var ve bu da bir bakıma bunları daha somut hale getiriyor. Bu virüslerin önemli sayıda mutasyondan sonra hala hayatta kalabileceğini ve bazı durumlarda hala bulaşıcı olabildiğini biliyoruz.”

Araştırmacılar, söz konusu bulguların, Molnupiravir ve benzer şekilde çalışan diğer ilaçların risk ve faydalarının değerlendirilmesinin sürdürülmesi açısından önemli olduğunu söylüyor.

Molnupiravir ilacını üreten ABD merkezli Merck şirketi tarafından yapılan açıklamada, ilacın viral replikasyonu bozduğu, bunun da bulaşma riskini azalttığı ifade edildi.

Şirketin açıklamasında ayrıca, “Araştırmacılar, bu mutasyonların Molnupiravir ile tedavi edilen hastalardan viral yayılımla ilişkili olduğunu varsayıyor, ancak buna dair belgelenmiş bir kanıt yok” denildi.


Netflix'in yeni belgeseli tüyler ürpertici teoriyi araştırıyor

Yönetmen Marcus Plowright, 2019'da Jill Dando Cinayeti (The Murder of Jill Dando) adlında bir film de çekmişti (Netflix)
Yönetmen Marcus Plowright, 2019'da Jill Dando Cinayeti (The Murder of Jill Dando) adlında bir film de çekmişti (Netflix)
TT

Netflix'in yeni belgeseli tüyler ürpertici teoriyi araştırıyor

Yönetmen Marcus Plowright, 2019'da Jill Dando Cinayeti (The Murder of Jill Dando) adlında bir film de çekmişti (Netflix)
Yönetmen Marcus Plowright, 2019'da Jill Dando Cinayeti (The Murder of Jill Dando) adlında bir film de çekmişti (Netflix)

Netflix'te bugün yayımlanan Jill Dando'yu Kim Öldürdü? adlı belgesel, ünlü sunucunun 26 Nisan 1999 sabahı Batı Londra'da bulunan Fulham'daki Gowan Bulvarı'nda, evinin kapısının önünde tek kurşunla vurularak öldürüldüğü güne uzanıyor.

Yeni belgesel, Britanyalı sunucu Jill Dando'nun "profesyonel bir suikast" sonucu öldürüldüğü yönündeki tüyler ürpertici teoriyi araştırıyor.

Netflix, belgeselin konusunu kısaca şöyle özetliyor:

Bu ayrıntılı belgesel, 1999'da öldürülen sevilen televizyon sunucusu Jill Dando'nun uzmanları ve kamuoyunu şaşırtmaya devam eden davasını yeniden ele alıyor.

Üç bölümlük dizi, cinayetin ardından yaşananları kıdemli polis memuru Hamish Campbell, gazeteciler ve haksız yere hüküm giyen Barry George'un savunma avukatı Michael Mansfield'la yapılan röportajlar aracılığıyla inceliyor.

Mansfield, belgeselde şöyle diyor:

Bu davada dosya hala açık olmalı. Araştırıyor olmalılar.

Dizide silahlı soyguncu geçmişini geride bırakarak yazarlık yaparak yeni bir hayata başlayan Noel Smith'le de röportaj yapılıyor. Smith, 37 yaşındaki Dando'nun cinayetinden haksız yere hüküm giyen Barry George'la aynı cezaevindeydi.

"Profesyonel bir suikasttı"

George 2008'de yapılan yeniden yargılamada oybirliğiyle beraat etmişti.

Dando'yu kimin öldürdüğüne dair elinde herhangi bir ipucu olup olmadığı sorulan Smith şunları söylüyor: 

Kendi güvenliğim için bu konuda konuşmak istemiyorum. Ama suç dünyasında söylentiler var, öyle diyelim. Düşündüğünüz kişi değil ve Barry George da değil. Bu profesyonel bir suikasttı.

"Söylersem kimin yaptığını bilirsiniz"

Kadının neden öldürüldüğüne dair herhangi bir fikir verip veremeyeceği sorulduğundaysa hemen başını sallayarak şunları söylüyor: 

Hayır. Nedenini söylersem kimin yaptığını bilirsiniz.

Asperger, beyin hasarı, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, öğrenme güçlüğü ve epilepsi hastası olan 63 yaşındaki George, 2001'de ömür boyu hapse mahkum edilmişti. Bunun nedeni büyük ölçüde ceketinin cebinde bulunan bir parça barut kalıntısıydı.

"Bana zulmettiler"

Belgeselde kendisine sorulan "Jill Dando'yu siz mi öldürdünüz?" sorusuna şöyle yanıt veriyor:

Kesinlikle hayır. Hayatımın 8 yılını almaları beni öfkelendiriyor. Bana resmen zulmettiler.

"Bunun bir gizem olduğunu düşünmüyorum"

Ancak o dönemde soruşturmayı yürüten kıdemli memur Hamish Campbell, George'un katil olduğu konusunda ısrarlı olduğunu söylüyor:

2001'de suçlu bulunmasının doğru karar olduğunu düşünüyordum. Bu olay 23 yıldır her yıl haberlerde yer alıyor ya da yorumlara konu oluyor. Bence insanlar gizemden hoşlanıyor ama ben bunun bir gizem olduğunu düşünmüyorum.

Campbell, "Jill Dando'yu Barry George'un öldürdüğünü düşünüyor musunuz?" sorusuna şu yanıtı veriyor: 

Düşünüyorum evet. Fikrimi değiştirdiğimi sanmıyorum.

"Kardeşimi 5 dakikalık şöhret için öldürdü"

Neredeyse 25 yıl sonra, Jill Dando'nun cinayeti karmaşık bir vaka olmaya devam ediyor ancak kardeşi Nigel için öyle değil. Nigel, alternatif teorileri reddediyor ve katilin yalnız hareket eden bir tetikçi olduğuna inanıyor:

Benim inancım, o sokakta bulunan silahlı birinin Jill'i gördüğü, onu tanıdığı ve her ne sebeple olursa olsun 5 dakikalık şöhret için onu öldürdüğü yönünde.

Belgeselin yönetmenliğini Emmy ödüllü ve BAFTA adayı Marcus Plowright üstleniyor.

Bugün yayınlanan üç bölümlük belgesel, Netflix'te izlenebilir.

Independent Türkçe


Nadir görülen bir böbrek kanserinin genetik kodları çözüldü

Böbrek kanseri için henüz ilaçlı bir tedavi yöntemi geliştirilemezken sadece ameliyat tedavisi uygulanabiliyor (Shutterstock)
Böbrek kanseri için henüz ilaçlı bir tedavi yöntemi geliştirilemezken sadece ameliyat tedavisi uygulanabiliyor (Shutterstock)
TT

Nadir görülen bir böbrek kanserinin genetik kodları çözüldü

Böbrek kanseri için henüz ilaçlı bir tedavi yöntemi geliştirilemezken sadece ameliyat tedavisi uygulanabiliyor (Shutterstock)
Böbrek kanseri için henüz ilaçlı bir tedavi yöntemi geliştirilemezken sadece ameliyat tedavisi uygulanabiliyor (Shutterstock)

İngiltere merkezli Wellcome Sanger Enstitüsü’den araştırmacıların başını çektiği, çeşitli ülkelerden uzmanların yer aldığı bir ekip, nadir görülen bir böbrek kanseri türüyle ilgili bir çalışma yaptı. Böbrek kanserinde doktorların ameliyat önermemesi durumunda alternatif tedavi olabilecek yeni bir ilaç geliştirilmeye çalışıldı. Dün Nature Communications dergisinde yayımlanan raporun sonuçlarına göre, reninoma (jukstaglomerüler hücreli tümör/JGHT) adlı nadir görülen bir böbrek kanseri türünün genetik kodu ilk kez tamamen deşifre edildi.

Reninoma, tüm dünyada şimdiye kadar bildirilen yaklaşık 100 vakayla insanlarda en nadir görülen kanserlerden biri. Tedavisinde genellikle ameliyata başvuruluyor. Ancak bu yöntem sonucu kanser, hastada yüksek tansiyona neden olabiliyor ya da yayılabilen kötü huylu tümörlere dönüşebiliyor.

Yalnızca ameliyatlı tedavi yönteminin olduğu böbrek tümörü için halen bir ilaç tedavisi geliştirilebilmiş değil. Çalışmanın sonuçları açıklanmadan önce bu kanser türüne hangi genetik hatanın neden olduğu bilinmiyordu.

zxsc
Reninoma, insanlarda en nadir görülen kanserli tümörlerden biridir (Public domain)

Araştırmanın başyazarlarından Wellcome Sanger Enstitüsü'nün kıdemli üyesi Dr. Sam Behjati, “Çalışmadan elde ettiğimiz sonuçlar, bu kanser türünün kaynağını keşfetmeyi başarmamızdan ötürü çok önemli. Çok nadir olmasına rağmen bu kanser türü üzerinde daha önce neredeyse hiç araştırma yapılmamıştı” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’a konuşan Dr. Behjati, sözlerini şöyle sürdürdü:

Sadece böbrek kanserinin genetik kodunu kırmadık, aynı zamanda onu tetikleyenin ilaçlarla çözülebileceğini de ortaya koyduk. Bu sonuçlar, kanserli tümörleri ameliyatla alınamayan hastalar için son derece önemli olabilir.

Araştırmacılar, bu nadir görülen kanserin, ‘NOTCH1’ adı verilen ve yaygın olarak bilinen bir kanser geninin, genetik kodundaki spesifik bir hatadan kaynaklandığını buldu.

Yine araştırmanın baş yazarlarından Wellcome Sanger Enstitüsü’nden Dr. Taryn D. Treger, bu nadir görülen böbrek kanserinin sebeplerinin ilk kez ortaya çıkarıldığını belirterek, “Çalışmamızın yeni tedavilerin önünü açacağını umuyoruz” dedi.

Ekip, ileri genomik teknikleri kullanarak biri genç bir yetişkine, diğeri bir çocuğa ait olmak üzere iki kanser örneğini inceledi. Elde edilen bulgular, ameliyatın tedavi için tercih edilebilecek bir seçenek olmadığı hastalara çare olabilir. Sonuçlar, hastaların tedavisinde bu geni hedef alan mevcut ilaçların kullanılabileceğine işaret ediyor.

Ekipte yer alan İngiltere’deki Great Ormond Street Hastanesi'nden Dr. Tanzina Chowdhury ise şunları söyledi:

Böbrek tümörleri olarak bilinen nadir görülen böbrek kanserleri, geleneksel kanser tedavilerine yanıt vermez. Şu an bilinen tek tedavi yöntemi ameliyat. Çalışmamız, üzerinde iyi araştırılmış spesifik bir genin bu nadir türdeki kanseri tetiklediğini gösterdi. Eğer bu geni hedef aldığı bilinen ilaçları kullanırsak, ameliyat gibi yan etkileri yüksek tıbbi yöntemlere ihtiyaç duymadan hastayı tedavi edebiliriz.

Öte yandan Dr. Behjati, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, sözlerini şöyle sürdürdü:

Nadir kanser türlerinin incelenmesi ve tetkiki zordur. Diğer kanser türlerine yakalanmış olan hastalar bu çalışmadan faydalanamayabilir. Ancak burada son derece nadir görülen bir tümör türü hakkındaki algımızı yeniden şekillendiren son teknolojinin bilim alanındaki güçlü bir örneğine sahibiz. Önümüzde hastaların sağlığı açısından faydalı olabilecek bir keşif var. Bu tür son derece nadir görülen tümörlerin genetik kodlarını çözmek için incelemeye devam edeceğiz. Böylece daha fazla yeni tedavi yöntemi geliştirilmesini umuyoruz.