Koronavirüsün yeniden odak noktası olma yolunda Avrupa… Önlemler artırılacak mı?

Paris’te dün sokaklarda maske takmak zorunlu hale getirildi. (AFP)
Paris’te dün sokaklarda maske takmak zorunlu hale getirildi. (AFP)
TT

Koronavirüsün yeniden odak noktası olma yolunda Avrupa… Önlemler artırılacak mı?

Paris’te dün sokaklarda maske takmak zorunlu hale getirildi. (AFP)
Paris’te dün sokaklarda maske takmak zorunlu hale getirildi. (AFP)

İtalya Sağlık Bakanı Roberto Speranza, ülkede Salı günü 878 vakanın kaydedilmesinin ardından vaka sayılarının bir sonraki gün bin 367'ye sıçraması ve Perşembe günü bin 500, dün ise bin 714'e ulaşan günlük vaka sayısındaki istikrarlı artışın ardından ülkesinin yeni bir genel izolasyon aşamasının eşiğinde olduğuna yönelik iddiaları yalanladı. Sardinya Adası’ndaki ünlü gece kulüplerinden birinde yoğun bir şekilde yeni vakaların kaydedilmesi, gelecek günlerde çok sayıda vakanın ortaya çıkacağı endişesine yol açtı. 
Speranza konuyla ilgili yaptığı açıklamada, "Sağlık durumu kontrol altında ve hastanelerde yoğun bir baskı söz konusu değil” ifadesini kullandı. Ayrıca, Eylül ayının ortasında planlandığı gibi okullardaki faaliyetlerin yeniden başlayacağı ve bölge ve belediye seçimlerinin zamanında yapılacağının altını çizdi. 
İtalya’nın Milano şehri dün yeni güne, bölgedeki bir yaşlı bakım evinde yeni bir salgın odağı haberi ile uyandı. Yaşlı bakım evinde kalan 27 kişiye koronavirüs bulaştığı kaydedildi. Bu durum, salgının en yoğun olduğu Mart ayındaki dönemde İtalya'nın kuzeyinde yaşlı bakım evlerinin yaşadığı trajik durumu akıllara getirdi. 
Yeni vakaların hızla artmasıyla birlikte İtalya'da Kovid-19 ile enfekte olanların yaş ortalaması 30 yaşın altına düşerken, hükümet salgın durumunun kötüleşmesi durumunda hastaneler üzerindeki baskıyı hafifletmek amacıyla önümüzdeki ayın ilk yarısında nüfusun dörtte birini influenzaya karşı aşılama planını açıkladı. 

Yeni bir izolasyon dönemi mi? 
Fransa, önceki gün 3 bin 304'e kıyasla Çarşamba günü 5 bin 429 yeni vaka kaydederken dün 5 bin 500'ün üzerinde vaka bildirdi. Fransa hükümeti, gelecek ayın başında başlayacak olan öğretim yılının başından itibaren tüm öğretmenlere ve 11 yaşını aşan öğrencilere koruyucu maske takılmasını zorunlu kıldığını duyururken, başkent Paris’teki yetkililer de Cuma gününden itibaren tüm halka açık yerlerde ve sokaklarda maske kullanımının zorunlu hale geldiğini bildirdi. 
Fransa Başbakanı Jean Castex, 21 Fransız vilayetini salgın durumunun ciddiyeti nedeniyle kırmızı bölge ilan ettikten sonra devletin tam izolasyon önlemlerine başvurmaktan kaçınmak için elinden gelen her şeyi yapacağını belirtti. Ancak bunun için vatandaşları davranışlarına ve halka açık yerlerde önleyici tedbirlere uymaları gerektiği konusunda uyararak, "Tam veya kısmi izolasyon planları hazır ve sağlık sistemi de yeni bir salgın dalgası durumu için hazır. Ancak umarım bu duruma gelmeyiz” diye konuştu.
İspanya'da ise günlük vaka sayısı artmaya devam ediyor. İspanya dün yaklaşık 10 bin vakayla yeni bir rekora ulaştı ve ülkede 24 ölüm kaydedildi. Madrid'in ilk sıralarda yer aldığı birçok bölge, Milli Eğitim Bakanı’nın okullara yeniden dönme tarihinden önce olağanüstü hal ilan etmeye hazırlanıyor.
Brüksel'den bir AB Komisyonu sözcüsü konuyla alakalı yaptığı açıklamada, "Avrupa Birliği’ne (AB) üye ülkelerde okul faaliyetlerinin yeniden başlamasına kadar olan sürenin, salgın durumunun ana hatlarını ve bunun üzerine önümüzdeki haftalarda alınacak önlemleri belirlemek için çok önemli olacağı" uyarısında bulundu. Sözcü, tam izolasyon önlemlerine geri dönülme ihtimalinin uzak olduğunu belirtirken ülkelerin uyguladığı karantina tedbirleri ve bazı yerlere seyahat etmekten kaçınmaya yönelik tavsiyelerin, AB ülkeleri arasında iç hareketin engellenmesine ve normal idari faaliyetlerin yeniden başlama sürelerinin ve hala yarıdan az olan ticari alışverişlerin ertelenmesine yol açacağını ifade etti.
Cenevre'de ise Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Acil Durumlar Programı Direktörü Mike Ryan, son verilerle kanıtlandığı üzere koronavirüsün yayılması ve vakaların ciddiyetindeki belirgin düşüşe rağmen birçok ülkeden yeni vakalarla ilgili alınan bilgilere yönelik endişesini dile getirdi. 
Arjantin, bir önceki gün 7 bini aştıktan sonra 10 bin 550'ye ulaşan yeni günlük vaka sayısında dün rekor kırdı. Arjantin’in Latin Amerika'da tam izolasyon önlemleri uygulayan ilk ülke olduğu bilinmesine rağmen başkent Buenos Aires, dün 6 bin 628 vaka kaydederek salgının merkez üssü haline geldi. 
Hindistan'da sağlık yetkilileri, geçtiğimiz Perşembe günü 75 bini aşan günlük vaka sayısında yeni bir rekor kırarak vaka sayısının dün 3 milyon 31 bine çıktığını bildirdi. Ayrıca Hindistan'ın vaka oranlarında Asya'da birinci, dünya çapında ise ABD ve Brezilya'dan sonra üçüncü sırada olduğu belirtildi. Hindistan’da son 24 saat içinde ölenlerin sayısı bini aşmıştı. 
Güney Kore'de günlük vaka sayısının dini gruplardan birinin üyeleri arasında yoğun bir salgın odağının ortaya çıktığı Mart ayı başından bu yana en yüksek rakam olan 441'e ulaşması WHO yetkilileri arasında da endişeye neden oldu. 

İki dozlu aşılar 
WHO kayıtlarına göre en gelişmiş aşılardan birini üreten ABD şirketi Moderna'nın Tıbbi Direktörü Tal Zaks, geliştirilmekte olan aşıların özellikleri ve salgına karşı etkinliği konusundaki tartışmalar bağlamında yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Aşı dünyasındaki mevcut hiçbir aşıda yüzde 100 etkinlik söz konusu değil. Bazı durumlarda aşının etkisizliğine yol açan nedenleri bilmek kolay değil. Ancak aşının etkinliğini sağlamak için mümkün olan tüm deneyleri yapmak ve etkisizliğin nedenlerini açıklamaya yardımcı olan bilgileri toplamak bizim görevimiz.”
Moderna Şirketi, deneysel bir aşının tasarımını belirleyerek 13 Ocak’ta, yani Çin sağlık yetkililerinin yeni tip koronavirüsün (Kovid-19)  bilimsel kimliğini yayınlamasından sadece iki gün sonra aşıyı geliştirmeye başladı. Üçüncü ve son klinik deney aşamasına ulaşan aşının şu anda uluslararası düzeyde 30 bin gönüllü arasında test edildiğini belirten Zaks, şu ana kadar 55 yaşın üzerindeki kişiler üzerinde yapılan testlerin sonuçlarının umut verici olduğunu ve kendisinin de aşıyı yaptıranlardan biri olduğunu söyledi.
Zaks, söz konusu aşıyı üreten şirketin karar verdiği iki doz sistemini  benimseme nedenleriyle ilgili olarak şu değerlendirmelerde bulundu:
“İkinci doz bağışıklık tepkisini harekete geçiriyor. Tek bir doz yeterli olabilir, ancak bu virüsün ciddiyeti göz önüne alındığında risklerden kaçınmak ve mümkün olan en yüksek güvenlik derecelerini sağlamak için iki dozu test etmeye karar verdik.”
İngiltere'deki Oxford Üniversitesi'nde geliştirilen diğer gelişmiş aşının da iki dozda olacağı biliniyor. WHO uzmanlarının bildirdiğine göre bu durum, salgını tamamen ortadan kaldırmak için iki doz aşı ihtiyacının doğrulanması durumunda dolaşımının büyük lojistik kaynaklar gerektireceği anlamına geliyor.
Zaks açıklamasında, ABD Başkanı Donald Trump'ın talep ettiği üzere ABD başkanlık seçimlerinden önce aşıyı kullanmaya başlama fikrini reddetti. Deneylerin üçüncü aşamasının başarısının ve tamamlanmasının virüsün bu aşamada üzerinde denenecek 30 bini aşan gönüllüden en az yarısına bulaşmasına ve gözlemlenmesine bağlı olduğunu belirten Zaks sözlerini şu ifadelerle tamamladı:
“Gelecek yılın başına kadar beklesek bile elimizdeki bilgiler bugünkü bilinmeyenleri belirlemek için yeterli olmayacak ve ayrıca bu arada yaşanacak beklenmedik gelişmeleri de göz ardı edemeyiz. Önemli olan, bireylerin uygun kararı vermesine imkan verecek yeterli bilgiyi sağlamak ve hükümetlerin vatandaşlar için böylesine temel bir karar alabilmesini sağlamaktır.”



ABD'de Filistin destekçisi öğrenciler antisemitizmle suçlanırken ülkede İslamofobi artıyor

ABD'de Filistin destekçisi öğrenciler antisemitizmle suçlanırken ülkede İslamofobi artıyor
TT

ABD'de Filistin destekçisi öğrenciler antisemitizmle suçlanırken ülkede İslamofobi artıyor

ABD'de Filistin destekçisi öğrenciler antisemitizmle suçlanırken ülkede İslamofobi artıyor

ABD'nin New York kentindeki Columbia Üniversitesinde Filistin'e destek için başlayan öğrenci eylemleri ülkedeki diğer üniversitelere de yayılırken, İsrail yanlısı gruplar, bu protestoları "Yahudi düşmanlığı" şeklinde yaftalamaya çalışıyor.

Üniversite yönetimlerinin polis gücü ile eylemleri dağıtmak istemesi "ifade özgürlüğü" engellemeleri tartışmalarını, öğrencilere yöneltilen "antisemitizm" suçlaması da ülkede artışa geçen İslamofobik ve Filistin karşıtı vakaları tekrar gündeme getirdi.

Amerikan-İslam İlişkileri Konseyinin (CAIR) nisan başında yayımlanan raporuna göre, 2023'te bir önceki yıla göre Müslüman karşıtı olaylarda yüzde 56 artış görülmesi ve bunların yüzde 44'ünün 7 Ekim 2023'ten sonra kaydedilmesi ABD'de antisemitizmden ziyade Müslümanların daha fazla ön yargı ve ayrımcılığa uğradığına işaret olarak değerlendiriliyor.

CAIR New Jersey Ofisi İletişim Direktörü Dina Sayedahmad, soykırımla yargılanan İsrail'in Gazze saldırıları ile ABD'de artışa geçen Müslüman ve Filistin karşıtı nefret suçları vakalarına dair AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

- "Bu, öğrencilerin ifade özgürlüğü haklarının doğrudan ihlalidir"

Sayedahmad, siyonist grupların, tarihsel olarak İsrail'i her eleştirdiklerinde Filistinli ve Müslüman öğrencilerle müttefiklerini susturmak için Yahudi düşmanlığıyla suçladığına dikkati çekerek, bugün de üniversitelerdeki öğrenci eylemlerine karşı aynı taktiğin kullanıldığını söyledi.

Bu söylemleri "samimiyetsiz" bularak "gerçek Yahudi düşmanlığı vakalarının soruşturulmasına zarar" verdiğini belirten Sayedahmad, "Devlet, meydana gelen gerçek Yahudi karşıtı olayları gerçekten araştıramıyor çünkü bu olaylar, sırf öğrenciler İsrail Devleti'ni eleştirdikleri ve Filistinlilerin özgürlük haklarını destekledikleri için Yahudi karşıtlığıyla ilgili asılsız suçlamalarla dolup taşıyor. Bu, öğrencilerin ifade özgürlüğü haklarının doğrudan ihlalidir." diye konuştu.

Sayedahmad, yerel siyasetçilerden Beyaz Saray'a kadar, üniversitelerde devam eden öğrenci eylemlerinin "antisemitik" olarak yaftalanmasının "çok endişe verici" olduğunu ifade ederek, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Öte yandan, aynı zamanda ülke çapında Müslüman ve Filistin karşıtı bağnazlığın da keskin bir yükselişe geçtiğini görüyoruz. Burada, New Jersey'deki CAIR'de, 2023'ten 2024'e kadar Müslüman karşıtı vaka ve bağnazlıkta yüzde 200'ün üzerinde bir artışa tanık olduk. Bunun temel nedeni, kamu görevlilerinin Filistin ve Müslümanlar hakkındaki dengesiz, samimiyetsiz ve sahtekar açıklamalarından kaynaklanıyor."

Buna son örnek olarak New Jersey Rutgers Üniversitesi İslami Yaşam Merkezi'ne yapılan saldırıyı gösteren Sayedahmad, 7 Ekim'den bu yana, aynı kampüsteki Müslüman ve Filistinli öğrencilerden kendilerine 100'den fazla şikayet geldiğini söyledi.

Sayedahmad, Müslüman bağnazlığı konusunda yeterli önlem almayan Rutgers Üniversitesi yönetimi hakkında da sivil haklar organizasyonu olarak ABD Eğitim Bakanlığına şikayet dilekçesi gönderdiklerini kaydetti.

- "(İslamofobik) Olaylar ciddi oranda arttı"

Ramazan Bayramı'nda vandalizme uğrayan Rutgers Üniversitesi İslami Yaşam Merkezi'nin imamı Kaiser Aslam, merkezin, özellikle 7 Ekim'den bu yana başta Filistinli öğrenciler olmak üzere Filistin'i savunan herkesin evi haline geldiğini söyledi.

Aslam, "(İslami Yaşam Merkezi) Bu şekilde çok daha gözle görülür şekilde aktif oldu, işte o zaman merkezimize saldırı oldu. Yani bizim için bu, kampüs iklimi veya genel olarak Amerika'daki Filistin destekçisi eylem savunuculuğunun iklimi, sadece karalama kampanyalarının değil, bu durumda gerçek şiddetin de hedefi oldu. Yani bu onu temsil ediyor." dedi.

Kampüslerdeki genel atmosferde, öğrencilere yönelik İslamofobik olaylarda büyük artış yaşandığını vurgulayan Aslam, "Bu korku gerçek" diyerek ekimde Chicago'da bıçaklanarak öldürülen 6 yaşındaki Filistinli çocuk ile ocakta Vermont'ta Filistin kefiyesi kullandıkları için silahlı saldırıya uğrayan 3 üniversite öğrencisi olayını örnek gösterdi.

Aslam, "Öğrenciler elbette kampüsteki giydikleri kefiyelerle anma gecelerine gelmekle sanat setleriyle öğretilere ve kampüsteki protestolara katılmakla daha fazla dayanışma gösteriyorlar. Bunun sonucunda da bazen tükürüklenerek bazen belli isimlerle çağırılarak, bazıları tarafından araçlardan bağırılarak hedef alınıyor, bu (İslamofobik) olaylar ciddi oranda arttı." ifadelerini kullandı.

Kampüslerdeki Filistin'e destek hareketlerinin antisemitizm ile ilgisi olmadığını, bilakis antisemitizme karşı da mücadele ettiklerini belirten Aslam, "Ancak bu, İsrail Devleti'nin tekrar tekrar insan hakları ihlallerine yol açan politikalarını eleştirmeyeceğimiz anlamına da gelmiyor." diye konuştu.

Aslam, kampüslerdeki eylemler hakkında sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunlar Yahudi halkına karşı protestolar değil. Aslında bu protestolara destek veren çok sayıda Yahudi öğrenci, öğretim üyesi var çünkü onlar da Gazze'de ve yurt dışında bu kadar acıya yol açan politikaları eleştiriyorlar. Antisemitizm gerçekten var olduğu için Amerika'da antisemitizm olduğunu düşünenleri çok iyi anlıyorum. Bu çok gerçek bir şey. Ama Filistin'i, soykırımın durdurulmasını savunanları antisemitizm olarak adlandırmak aslında antisemitizm terimini ucuzlatıyor."

- "Burada gerginlikler her zaman vardı"

Rutgers Üniversitesi Müslüman Öğrenciler Birliği'nden Auzan Amjad, Müslüman öğrenciler olarak antisemitizm nefretine her zaman karşı olduklarını vurgulayarak, diğer yandan, kampüsteki Müslüman öğrencilerin 7 Ekim'den önce bile kendilerini güvende hissetmediklerine dikkati çekti.

Amjad, "Burada gerginlikler her zaman vardı. Ne yazık ki devam eden protestolar ve buna benzer olaylar nedeniyle İslamofobi bu kampüsün doğal bir parçası haline geldi." dedi.

Adının Sümeyye olduğunu söyleyen ve güvenlik endişesiyle yüzünün görünmesini istemeyen Filistin kökenli Müslüman öğrenci, kampüslerde İslamofobinin arttığını belirtti.

Sümeyye, "Kampüste sadece arkadaşları ile yürüyen hiçbir şey yapmayan insanlara bağırılıyor, onlar hakarete uğruyor. Bunların hepsi (İslamofobiye) biriken örnekler ve Rutgers Üniversitesi yönetiminden herhangi bir yanıt alamadık." diye konuştu.

- ABD'deki üniversitelerde Filistin protestoları

Columbia Üniversitesinde Filistin destekçisi öğrenciler, okulun, Gazze'deki soykırımı ve Filistin işgalini destekleyen şirketlere devam eden finansal yatırımlarını protesto amacıyla kampüsün bahçesinde oturma eylemi başlatmıştı.

Üniversite yönetiminin talebiyle polis, 108 öğrenciyi gözaltına almış, okul yönetimi de eyleme karışan 80 civarında öğrenciye okuldan uzaklaştırma cezası vermişti.

Columbia Üniversitesindeki Filistin destekçisi gösteriler, New York Üniversitesi (NYU), Yale Üniversitesi, Massachusetts Teknoloji Ensititüsü (MIT), Tufts Üniversitesi, The New School ve Kuzey Carolina Üniversitesi gibi ABD'nin diğer önde gelen yükseköğrenim kurumlarına da yayılmıştı.

Öte yandan, İsrail yanlısı siyasetçi ve gruplar, ABD'deki öğrenci eylemleriyle "Yahudi düşmanlığı" yapıldığını öne sürerek, protestoların dağıtılması için Ulusal Muhafız birliklerinin kullanılması çağrısında bulunmuştu.

ABD'nin New Jersey eyaletindeki Rutgers Üniversitesi İslami Yaşam Merkezi'ne Ramazan Bayramı'nda yapılan saldırı da Müslüman öğrencileri ve toplum üyelerini endişelendirmiş, antisemitizm iddiaları sürerken bununla ABD'deki İslamofobi vakalarındaki artışa tekrar dikkat çekilmişti.


Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Peters: Gazze'de şimdi barış istiyoruz

Fotoğraf: Hakan Nural / AA
Fotoğraf: Hakan Nural / AA
TT

Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Peters: Gazze'de şimdi barış istiyoruz

Fotoğraf: Hakan Nural / AA
Fotoğraf: Hakan Nural / AA

Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Winston Peters, Gazze Şeridi'ndeki durumu "felaket" olarak nitelendirerek, "Kalıcı barış, mümkün olan en hızlı şekilde iki devletli çözüm istiyoruz. Gazze'de şimdi barış istiyoruz. Bu felakete bakmayı, beklemeyi ve hiçbir şey yapmamayı göze alamayız." dedi.

Çanakkale'de Anzak Günü törenlerine katılan Peters, kaldığı otelde AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

Çanakkale Kara Muharebeleri'nin olduğu dönemde neredeyse bütün Yeni Zelandalı ailelerin savaştan olumsuz etkilendiğini belirten Peters, Birinci Dünya Savaşı'nda yaşanan bu "felaketin" hafızalarında yer ettiğini söyledi.

Peters, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1934'te Anzak askerleri ve annelerine hitaben yazdığı mektuptaki, "Sizler, Mehmetçikler ile yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır." şeklindeki ifadelerini anımsatarak, Atatürk'ün bu konuda gösterdiği büyüklüğü her yıl Anzak Günü'nde andıklarını dile getirdi.

- Ekonomik alanda gelişen ilişkiler

Türkiye ile Yeni Zelanda arasındaki ikili ilişkilerin geliştiğini vurgulayan Peters, "Türkiye'de deprem onarımı, deprem önleme çalışmaları gibi pek çok şey yapıyoruz. Yeni Zelanda, o konuda oldukça gelişmiş durumda. Bu anlamda pek çok çalışma yapıyoruz." ifadelerini kullandı.

Peters, Türkiye'de denizcilik sektöründe de çalışmalar yürüttüklerine işaret ederek, "İşimiz, genişletilmiş ekonomik ilişkilere sahip olmak için her fırsatı değerlendirmek. Türkiye ile kültürel ve siyasi ilişkilerimiz de var. Bundan dolayı burada çok vakit geçiriyoruz." diye konuştu.

- "Gazze'de barış" çağrısı

İsrail'in Gazze'ye saldırıları sonucu 14 binden fazla çocuğun yaşamını yitirmesini kınayıp kınamadığı sorusuna Peters, "Biz, her türlü saldırıyı kınıyoruz." yanıtını verdi.

Peters, Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın 7 Ekim 2023'teki kapsamlı saldırısını "terörizm" olarak gördüğünü söyledi.

Gazze'de yaşananları "felaket" olarak nitelendirdiğini ve bu felakete karşı olduklarını vurgulayan Peters, "Kalıcı barış, mümkün olan en hızlı şekilde iki devletli çözüm istiyoruz. Gazze'de şimdi barış istiyoruz. Bu felakete bakmayı, beklemeyi ve hiçbir şey yapmamayı göze alamayız." dedi.

Peters, barışı teşvik etmek için ellerinden geleni yaptıklarının altını çizerek, "İnsani bakımdan, insani felaketin yaşandığı bu yerlerden bu kadar uzakta olmamıza rağmen yardım edebildiğimizden emin olmak için önemli bir çaba harcıyoruz." ifadelerini kullandı.

Çocukların katledilmesini ahlaksızca görüp görmediğine ilişkin soru üzerine Peters, bu konuda cinsiyet ve yaş ayrımı yapmadığını, herhangi birinin öldürülmesini ahlaksızca gördüğünü söyledi.


Karabağ'daki Türk-Rus Ortak Merkezi görevini tamamladı

Fotoğraf: Resul Rehimov / AA
Fotoğraf: Resul Rehimov / AA
TT

Karabağ'daki Türk-Rus Ortak Merkezi görevini tamamladı

Fotoğraf: Resul Rehimov / AA
Fotoğraf: Resul Rehimov / AA

2. Karabağ Savaşı'nın ardından Karabağ'da ateşkesin kontrolü ve ihlallerin önlenmesi maksadıyla Azerbaycan'ın Ağdam bölgesinde oluşturulan Türk-Rus Ortak Merkezi görevini tamamladı.

Merkezin görevini tamamlaması dolayısıyla düzenlenen törene Azerbaycan Genelkurmay Başkanı Korgeneral Kerim Veliyev, Rusya Genelkurmay Başkan Yardımcısı Korgeneral Sergey İstrakov, Türk Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Korgeneral Levent Ergün, Azerbaycan Görev Grup Komutanı Korgeneral Bahtiyar Ersay, Rus Barış Gücü Komutanı Tümgeneral Kiril Kulakov, Türkiye'nin Bakü Büyükelçisi Cahit Bağcı ve Rusya'nın Bakü Büyükelçisi Mihail Yevdokimov katıldı.

Azerbaycan Genelkurmay Başkanı Korgeneral Veliyev, törende yaptığı konuşmada, Türk-Rus Ortak Merkezi'nin barış için büyük katkılarda bulunduğunu söyledi.

Veliyev, Türk-Rus Ortak Merkezi'nde görev yapan asker ve subaylara teşekkür etti.

Azerbaycan'ın Karabağ'da egemenliğini tam sağladığını, Ermenistan ordusunun bölgeden çıkartıldığını hatırlatan Veliyev, bu nedenle Türk-Rus Ortak Merkezi'nin görevinin de tamamlandığını kaydetti.

Rusya Genelkurmay Başkan Yardımcısı Korgeneral İstrakov, Türk-Rus Ortak Merkezi'nin üç ülkenin başarılı işbirliğinin örneği olduğunu belirtti.

İstrakov, merkezde görev yapan Rus ve Türk askerlerin bölgede ateşkesin sağlanması ve kontrolü için güvenli sistem kurduğunu anlattı.

Tüm görevlerin Rus ve Türk askerlerce dostane şekilde yerine getirildiğini vurgulayan İstrakov, bölgedeki Rus Barış Gücü'nün görevinin de tamamlandığını aktardı.

- "Türk ve Rus askerleri görevlerini başarıyla yerine getirdi"

Türk Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Korgeneral Ergün, merkezde Türk ve Rus askerlerin karşılıklı saygı ve dayanışma anlayışıyla görevlerini başarıyla yerine getirdiklerini belirtti.

Ergün, merkezde bugüne kadar 331 toplantı icra edildiğini bildirerek, Türk ve Rus askerlerin birlikte ve eşgüdüm halinde çalışılabileceğinin en güzel örneğini sergilediklerini ifade etti.

Türk-Rus Ortak Merkezi'nin, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü sağlanana kadar ateşkesin gözlemlenmesi sürecinin sorunsuz olarak gerçekleşmesini sağladığını belirten Ergün, Türkiye ve Rusya'nın bölgesel barış ve istikrarı sağlamadaki kararlılığının dünya kamuoyunca da takdirle takip edildiğini söyledi.

Ergün, Türk-Rus Ortak Merkezi'nde görev yapan tüm askerlere teşekkür etti.

Konuşmaların ardından gönderden indirilen Türk ve Rus bayrakları, merkezin Türk ve Rus komutanlarına teslim edildi.

Karşılıklı hediyelerin takdim edildiği tören, Azerbaycanlı sanatçıların müzik ve dans gösterileriyle sona erdi.

- Türk-Rus Ortak Merkezi hakkında

Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarını kurtardığı 2. Karabağ Savaşı, 10 Kasım 2020'de Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan üçlü bildiri ile sona ermişti.

Bildiride, tarafların ateşkese uyması denetiminin verimliliğinin artırılması amacıyla gözlem merkezi oluşturulması kararlaştırılmıştı.

Türk-Rus Ortak Merkezi'ne ilişkin mutabakat zaptı, dönemin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu arasında 11 Kasım 2020'de imzalanmıştı.

Ağdam'ın Merzili köyü yakınlarında oluşturulan merkezin açılışı, Azerbaycan Savunma Bakanı Zakir Hasanov'un katılımıyla 30 Ocak 2021'de yapılmıştı.

4 hektar alana kurulu, 65 prefabrik yaşam ve hizmet alanının yer aldığı merkezde İHA personeli de dahil 60 Türk, 60 Rus askeri görev yapıyordu.

Merkezde görevli askerler bölgeden İHA'larla alınan görüntüleri birlikte izliyor, ateşkese uyulup uyulmadığını gözlemliyordu.


Çernobil nükleer felaketi, 38. yılında Rusya-Ukrayna Savaşı'nın gölgesinde hatırlanıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Çernobil nükleer felaketi, 38. yılında Rusya-Ukrayna Savaşı'nın gölgesinde hatırlanıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Çernobil Nükleer Santrali’nde meydana gelen dünyanın en büyük nükleer faciası, 38. yılında Rusya-Ukrayna Savaşı'nın gölgesinde sonuçlarıyla hatırlanıyor.

Ukrayna’nın başkenti Kiev'e 110 kilometre uzaklıktaki santralde 26 Nisan 1986'da yaşanan kaza, hafızalardaki yerini korurken sonuçları, uluslararası gündemde yer tutmaya devam ediyor.

Çernobil Nükleer Santrali, Sovyet biliminin en büyük başarılarından biri olarak nitelendiriliyordu. O tarihteki patlama, 1 saat 24 dakika süren güvenlik testinin kontrolden çıkması üzerine 4. reaktörde meydana geldi. Patlamada 2 bin tonluk çatı havaya uçtu ve 8 tonluk radyoaktif yakıt atmosfere karıştı. Reaktördeki yangını söndüren itfaiyecilerden 31’i yüksek radyasyona maruz kalarak olay yerinde hayatını kaybetti.

Yıkılan reaktör, öldürücü radyasyon yaymaya devam ederken Sovyet yetkilileri, olayı gizlemek için ellerinden gelen her şeyi yaptı.

Çernobil Nükleer Santrali'nde çalışan işçilerle ailelerinin yaşadığı Pripyat şehrinin tahliyesi için gizli hazırlık yapılmış, tahliyeye ancak ertesi gün öğleden sonra başlanabilmişti. Üç saat içinde Pripyat, hayalet şehre dönmüş, sonraki günler helikopterlerle patlayan reaktörün üstüne binlerce ton kimyasal malzeme atılmıştı.

Patlama sonrası çıkan zehirli bulut, Ukrayna ve Belarus başta olmak üzere Rusya ve Avrupa’nın bir kısmını etkiledi. Zehirli bulutlar, on gün sonra da ABD, Kanada ve hatta Japonya’ya kadar ulaştı.

- 5 milyon kişi radyasyon riski olan yerlerde yaşıyor

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, felaketin gerçekleştiği 30 kilometrelik bölgede yaşayan, çalışan, güvenlik hizmetleri yapan, tasfiye ve temizleme işlemlerine katılan 600 bin kişi, yüksek dozda radyasyona maruz kaldı. Ukrayna, Belarus ve Rusya’da yaklaşık 5 milyon kişi radyasyon riski bulunan bölgelerde yaşamayı sürdürüyor.

Felaketin ardından bölgedeki ülkelerde lösemi ve tiroit kanserinin de aralarında olduğu kanser türleri, katarakt ve bebeklerde doğuştan patolojik rahatsızlık oranları arttı. Psikolojik rahatsızlıkların yanı sıra sosyal ilişkilerde dışlanmalar nedeniyle sıkıntılar ortaya çıktı. Yüksek düzeyde radyasyona maruz kalan 120 bin kişi kanserden ölme riskiyle karşı karşıya kaldı.

Felaketin sonucu, Türkiye’de de tartışma konusu olmuş, dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, çayda radyasyon olduğu iddialarını yalanlamak amacıyla kameralar önünde çay içerek poz vermişti.

- 4. reaktörün üstü özel çelik çadırla kapandı

Çernobil’deki patlamanın üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen felaketin izlerini silme çalışmaları hala sürüyor.

Santraldeki patlamanın olduğu ve radyasyon yayma riski devam eden 4. reaktör binasının üzeri özel çelik çadırla tamamen kapatıldı.

Üzeri betonla kapatılan reaktördeki riski sıfıra indirmek için kemer şeklinde özel çelik çadır inşa edildi. Çadır, Kasım 2016’da reaktör blokunun üzerine doğru kaydırıldı ve reaktör tamamen izole edildi. Çalışmalar, Avrupa Birliği'ne üye ülkeler ile Türkiye’nin de dahil olduğu 44 ülkenin desteğiyle finanse edildi.

Çernobil Nükleer Santrali yetkililerine göre, binalardaki radyoaktif yakıtlar temizlendi ve risk etkisi on bin kat daha azaltıldı. Kazadan sonra santraldeki durum stabil hale getirildi, tesislerin izolasyonu, tasfiyesi ve rehabilitesi için çalışmalar ise devam ediyor. Çalışmaların ancak uluslararası katılımla sonuçlandırılabileceğine işaret edilerek insanların Çernobil çevresindeki bölgenin sadece yüzde 60’ına ancak 60 yıl sonra dönebileceği belirtiliyor. İzolasyon, tasfiye ve rehabilitasyon çalışmaları tamamlansa bile bölgenin yüzde 40’ında yerleşim hiçbir zaman mümkün olmayacak.

Ukrayna Parlamentosunun aldığı karara göre Çernobil Nükleer Santrali, 2065 yılına kadar tamamen ortadan kaldırılacak. Programa göre, 2010-2013 yıllarındaki ilk etapta nükleer yakıt, santrallerden depolara taşındı.

2013-2022 yıllarındaki ikinci etapta reaktörler muhafaza altına alındı ve kazanın meydana geldiği reaktör izole edildi.

2022-2045 yıllarını kapsayan üçüncü etapta uzmanlar, izolasyon sonrası radyasyonun azalmasını gözlemleyecek. 2045-2065 yıllarındaki son etapta ise santralin sökülmesi ve temizlik işlemi gerçekleştirilecek.

- Sovyet yönetimine sorumsuzluk eleştirisi

Hiroşima’da atılan atom bombasından daha tehlikeli olarak nitelendirilen felaketin ardından Sovyetler Birliği yönetiminin gösterdiği sorumsuzluk, eleştiri konusu olmaya devam ediyor.

Sovyetler Birliği yönetimi, küresel felakete neden olan kaza hakkında ilk günlerde kendi halkına dahi bilgi vermemişti.

Batılı ülkeler, İsveç’teki nükleer santralde çalışan uzmanların, Sovyetler Birliği topraklarından nükleer bulutun geldiğini belirlemesiyle kazanın farkına varmış ve Sovyet yönetimine bilgi vermesi için baskı yapmıştı.

Acil toplantı yapan Sovyet yönetimi, önce kendisine ideolojik olarak yakın devletleri bilgilendirmeyi, Batılı ülkelere ise sadece yerel bir kazanın meydana geldiğini söylemeyi kararlaştırmıştı. Dünya basını felaketi duyurmuş, Sovyet basını ise adeta yok saymıştı.

Sovyetler Birliği genelinde olduğu gibi Kiev'de de halk, 1 Mayıs 1986’da her şeyden habersiz İşçi Bayramı'nı kutlamak için sokaklara dökülmüştü. Sağlık görevlileri, iki hafta boyunca kazayla ilgili kimseye bilgi vermemişti. Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı, ancak iki hafta sonra halka pencerelerini kapatması ve ayaklarını silmeden eve girmemeleri konusunda tavsiyede bulunmuştu. Bu yetersiz açıklama, halk arasında daha da çok panik yaşanmasına neden olmuştu.

SSCB Sağlık Bakanlığı, 27 Haziran 1986’da “Çernobil Kazası'nın ardından tasfiye işlerinin gizlilik içinde yapılmasına” yönelik karar çıkararak felaket sonucu hastalananların tedavisi ve radyasyona maruz kalanlarla ilgili bilgilerin gizlenmesini istemişti. Milyonlarca kişi, radyasyondan etkilenerek hasta olmuştu. Sovyetler Birliği, bu gizlilik ve gerçekleri örtme politikasıyla gelecek nesilleri bile etkileyecek sağlık trajedisine imza atmıştı.

- Rus ordusu, Çernobil üzerinden Ukrayna’ya girdi

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya başlattığı savaşta Rus ordusunun ilk eylemlerinden birisi Belarus sınırından geçerek Kiev’in kuzeyinden kuşatma başlatması oldu.

Rus birlikleri, Kiev’i kuşatmadan önce Çernobil Nükleer Santrali’nin kontrolünü ele geçirdi. Çatışma yaşanmadan santral bölgesindeki kontrolü eline alan Rusya, Ukraynalı askerlerle santralde güvenliği sağladıklarını duyurdu.

Rusya, Ukraynalı milliyetçi güçlerin santralde provokasyon yapabileceği iddiasında bulundu. Ukrayna da santralde Rus güçlerinin nükleer felakete yol açabilecek eylemde bulunabileceği suçlamasını ortaya attı.

Başta bölgedeki ülkelerde olmak üzere dünya kamuoyunda bu iddialar endişe yarattı.

Ukrayna, 9 Mart 2022’de Çernobil Nükleer Santrali ve oradaki tüm nükleer tesisleri besleyen tek elektrik şebekesinin hasar gördüğünü açıkladı ve arızanın giderilmesi için Rusya’dan acilen ateşkes talep etti.

Soğutma sisteminin çalışmama riskiyle karşı karşıya kalan santralde sadece 48 saatlik kapasiteye sahip yedek jeneratörler devreye girdi.

Çok geçmeden Rusya Enerji Bakanlığı, Belarus üzerinden santrale yeniden elektrik verildiğini açıkladı. Ukrayna Enerji Bakanlığı da tamir çalışmalarının sona erdiğini bildirdi.

Rusya ile Ukrayna arasında İstanbul’da yapılan ateşkes müzakereleri sonrasında 30 Mart 2022’de Rusya Savunma Bakanlığı, Kiev yönünden birliklerini çekme kararı aldı.

Bu karar sonrasında Çernobil Nükleer Santrali’ndeki Rus askerleri de çekildi. Rusya Savunma Bakanlığı, Rus askerlerinin santrali Ukraynalı yetkililere teslim-tesellüm belgesiyle bıraktığını açıkladı.

- Avrupa'nın en büyük nükleer santralinde Çernobil tehlikesi yaşanıyor

Çernobil’de bunlar yaşanırken 4 Mart 2022'de Ukrayna’nın güneydoğusundaki Avrupa’nın en büyük santrali Zaporijya Nükleer Santrali sahası Rus ordusunun kontrolüne geçti. Sahaya zaman zaman insansız hava araçları ve top atışlarıyla saldırılar yapıldı. Ukrayna ve Rusya, saldırılar konusunda birbirini suçluyor.

Rusya'nın kontrolündeki santrale 7 Nisan’da, Kasım 2022'den sonra ilk kez saldırı düzenlendi. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Mariano Grossi, ana reaktörü çevreleyen yapıların doğrudan en az 3 kez saldırıya uğradığını belirterek, "olası bir nükleer kaza yaşanma riskinin ciddi oranda arttığını" ifade etti.


ABD Dışişleri Bakanlığı Orta Doğu Sözcüsü Rharrit, ülkesinin Gazze politikasına tepki olarak istifa etti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD Dışişleri Bakanlığı Orta Doğu Sözcüsü Rharrit, ülkesinin Gazze politikasına tepki olarak istifa etti

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD Dışişleri Bakanlığında Ağustos 2022'den bu yana Orta Doğu ve Kuzey Afrika Sözcüsü olan Hala Rharrit, ülkesinin Gazze politikasına tepki göstererek görevini bıraktı.

Al Arabiya'nın haberine göre, Rharrit, LinkedIn hesabından paylaştığı iletide, ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde 18 yıldır çalıştığını belirterek, "ABD'nin Gazze politikasına karşı çıkarak nisanda istifa ettim. Silahlar değil diplomasi. Barışın ve birliğin gücü olun." ifadelerini kullandı.

Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel, Rharrit'in istifasına dair haberleri gördüğünü ancak kişisel bir mesele hakkında konuşmayacağını belirtti.

- Bakanlıkta 2005'ten bu yana görev yapıyordu

ABD Dışişleri Bakanlığı bünyesinde 2005'ten bu yana görev yapan Rharrit, Ağustos 2022'den bu yana Orta Doğu ve Kuzey Afrika Sözcülüğünü yürütüyordu.

Rharrit, İsrail'in Gazze saldırılarını başlattığı 7 Ekim 2023'ten bu yana ülkesinin politikalarını protesto amacıyla istifa eden üçüncü ABD Dışişleri Bakanlığı çalışanı oldu.


Kanada'da kefiye takan milletvekilinin meclis oturumundan çıkması istendi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Kanada'da kefiye takan milletvekilinin meclis oturumundan çıkması istendi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Kanada'nın Ontario Eyaleti meclis üyelerinden Sarah Jama'nın, Filistin ile dayanışma amacıyla giydiği kefiye nedeniyle meclis oturumundan çıkması istenirken, komisyon çalışmalarına katılmasına da izin verilmedi.

Yerel medyadaki haberlere göre, Ontario Eyalet Meclisi Başkanı Ted Arnott, kefiye takan milletvekili Sarah Jama'dan parlamentoyu terk etmesini istedi.

Ancak Jama meclisten çıkmayı reddetti.

Bunun üzerine Arnott, Jama'nın herhangi bir konuyla ilgili oy veremeyeceğini ve komite çalışmalarına katılamayacağını belirtti.

Arnott gazetecilerin, Jama'yı neden meclisten çıkarmadığına ilişkin sorusuna da "Tek yol onu fiziki olarak çıkarmaktı ve ben buna hazır değildim." yanıtını verdi.

- Arnott'un eylemine tepki

Kanada Müslümanları Ulusal Konseyinden yapılan açıklamada, Arnott'un Jama'ya yönelik eylemi kınandı.

Açıklamada, bugünün Ontario tarihinde utanç verici bir gün olduğu belirtilerek, "Bu, Filistin karşıtı ırkçılık. Kefiye, Filistin'in kültürel kimliğinin bir sembolü. Yasak, Ontario Eyalet Meclisi Başkanı Ted Arnott tarafından kaldırılmalı." ifadeleri kullanıldı.

Yeni Demokratik Parti lideri Marit Stiles da Jama'ya yönelik eylemi şok edici bulduğunu ve dehşete düştüğünü belirtti.

Ontario Eyalet Meclisi'nde 18 Nisan'da kefiye takmak yasaklanmıştı. Meclis Başkanı Arnott, kefiye takmanın açık bir siyasi mesaj olduğunu belirtmiş ve bunun politik mesaj içeren kıyafetleri mecliste giymenin yasak olduğuna yönelik kuralları ihlal ettiğini savunmuştu.

Yeni Demokratik Parti lideri Marit Stiles, 18 ve 23 Nisan'da kefiyeye yönelik yasağın kaldırılması talebinde bulunmuştu. Fakat yeterli destek sağlanamadığı için söz konusu girişimler başarısız olmuştu.

Ontario Başbakanı Doug Ford'un partisi dahil olmak üzere eyaletteki 4 siyasi parti, kefiye yasağının kaldırılmasını talep etmişti.


Blinken, Refah'a olası kara saldırısını görüşmek için gelecek hafta İsrail'e geliyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Blinken, Refah'a olası kara saldırısını görüşmek için gelecek hafta İsrail'e geliyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

 ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın İsrail ordusunun Refah'a olası kara saldırısı ve Hamas ile Tel Aviv arasında esir takası mutabakatını görüşmek için gelecek hafta İsrail'e geleceği bildirildi.

İsrail devlet televizyonu KAN'da yer alan haberde, Blinken'ın 30 Nisan'da İsrail'i ziyaret edeceği belirtildi.

Ziyarette Blinken'ın, İsrail'in Refah'a olası kara saldırısı ve Hamas ile Tel Aviv arasında esir takası gibi konuları İsrailli yetkililerle görüşeceği ifade edildi.

Bunun, ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın 7 Ekim 2023'ten bu yana bölgeye yapacağı 7. ziyaret olacağı kaydedildi.

- İsrail'in Refah'a olası kara saldırısı

Gazze'nin güneyinde Mısır sınırında yer alan Refah şehri, İsrail saldırılarından önce yaklaşık 280 bin Filistinliye ev sahipliği yapıyordu. İsrail'in 7 Ekim'deki saldırıları nedeniyle 2,3 milyon nüfusa sahip Gazze Şeridi'nde 1,9 milyon kişi yerinden oldu.

Yerinden edilen Filistinlilerin büyük bölümü, İsrail'in daha önce "güvenli olduğunu" iddia ettiği Refah'a sığındı. Kuzey bölgelerden gelenlerle Refah'ın nüfusu 4 katından fazla artarak 1,5 milyona ulaştı.

Yeterli konut olmaması nedeniyle Refah'a sığınan Filistinlilerin büyük bir bölümü derme çatma çadırlardan oluşan kamplarda yaşam mücadelesi veriyor.

İsrail ordusu, Refah kentini sık sık hava saldırılarıyla hedef alıyor. İsrail'in Refah kentine kara saldırısı başlatması halinde sivillerin Gazze Şeridi'nde sığınacak bir yerinin kalmayacağından endişe ediliyor.

Uluslararası uyarılara rağmen Refah'a saldırı planını onayladığını defalarca yineleyen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 8 Nisan'da yaptığı açıklamada saldırı için tarih belirlendiğini belirtmişti.

İsrail devlet televizyonu KAN, İsrail ordusunun Refah'a kara saldırısını "çok yakında" başlatacağını bildirmişti.


ABD'de başlayan üniversite gösterileri polisin sert müdahalesi ve gözaltılara rağmen sürüyor

Fotoğraf: Tayfun Coşkun/AA
Fotoğraf: Tayfun Coşkun/AA
TT

ABD'de başlayan üniversite gösterileri polisin sert müdahalesi ve gözaltılara rağmen sürüyor

Fotoğraf: Tayfun Coşkun/AA
Fotoğraf: Tayfun Coşkun/AA

ABD'de Columbia Üniversitesinde 10 gün önce başlayan ve dünya genelinde birçok üniversiteye yayılan Gazze'ye destek gösterileri, polisin sert müdahalesi ve gözaltılara rağmen devam ediyor.
Columbia Üniversitesi yönetiminin Gazze'deki soykırımı destekleyen şirketlere sağladığı mali yatırımlara tepki göstermek için öğrencilerin, kampüs bahçesinde başlattıkları oturma eylemi 10'uncu gününe ulaştı.

Üniversite yetkilileri, öğrencilerin kurduğu kampın dağılması ve üniversite politikalarının yeniden gözden geçirilmesi amacıyla gösterileri düzenleyen öğrencilerle bir araya geldi.

Columbia Üniversitesi gibi bazı üniversitelerde yönetim ve polis, öğrencileri müzakereye çağırırken bazı üniversiteler ise kolluk kuvvetlerinin sert müdahalelerine sahne oluyor.

Öte yandan Gazze'ye destek gösterilerine katılan üniversiteler ve öğrencilerin sayısı her geçen gün artıyor.

Emory'de polisin öğrencilere göz yaşartıcı gaz ve plastik mermiyle müdahale ettiği iddiası
Georgia eyaletindeki Emory Üniversitesinin öğrenci gazetesi Emory Wheel, polislerin gösteriler sırasında göz yaşartıcı gaz kullandığını yazdı.

"Atlanta Community Press Collective" adlı yerel bağımsız haber kuruluşu ise yaklaşık 20 kişinin gözaltına alındığını, polisin göstericilere şok tabancası ve plastik mermiyle müdahale ettiğini öne sürdü.

İki profesör gözaltına alındı
Emory Üniversitesinde düzenlenen Filistin'e destek gösterilerinde Felsefe Bölümü Başkanı Profesör Noelle McAfee ve Ekonomi Profesörü Caroline Fohlin gözaltına alındı.

Fohlin ve Noelle McAfee'nin gözaltına alınma anına ilişkin videolar sosyal medyada paylaşıldı. Polisin sert müdahalede bulunarak profesörü gözaltına aldığı görülen videoda Fohlin'in, "Ben bir profesörüm." dediği duyuluyor.

Üniversitenin Atlanta'daki kampüsünde kamp kuran 30 öğrenci de iki profesör ile gözaltına alındı.

⁠Ohio Eyalet Üniversitesinde keskin nişancı iddiası
Ohio Eyalet Üniversitesinde de polis, Filistin'e destek amacıyla bir araya gelen öğrencilere sert müdahalede bulundu.

Sosyal medyada hızla yayılan videoda Ohio Eyalet Üniversitesinin çatısında tripot kuran kişilerin keskin nişancı oldukları iddia edildi.

Öte yandan üniversite yönetimi, bu kişilerin eyalet güvenlik güçlerinden olduğunu açıkladı.

Güney California Üniversitesinde mezuniyet töreni iptal edildi
Los Angeles'taki Güney California Üniversitesinde (USC) "Gazze'ye destek" gösterilerinde İsrail'i protesto eden 93 öğrenci gözaltına alındı.

Müslüman karşıtı grupların başlattığı kampanya sonucu, 2024 Okul Birincisi Müslüman kız öğrenci Asna Tabassum'un mezuniyet konuşmasının güvenlik gerekçesiyle iptal edildiği USC'den yapılan açıklamada, mayıstaki ana mezuniyet töreninin de iptaline karar verildiği bildirildi.

Georgetown ve George Washington üniversiteleri
Başkent Washington'da bulunan Georgetown Üniversitesi ile George Washington Üniversitesinde okuyan öğrenciler de gösteri yapanların arasına katıldı.

Georgetown Üniversitesinin ana kampüsünün ortasında yer alan büyük bahçede bir araya gelen yüzlerce öğrenci, "Özgür Filistin" ve "Gazze'de hemen ateşkes" sloganları attı. Bazı öğrenciler ise polisin sınırlı izin verdiği alanlarda çadırlar kurdu.

George Washington Üniversitesinin ana kampüsündeki bahçede bir araya gelen yüzlerce öğrenci de sloganlar atarak Gazze'ye desteklerini dile getirdi.

Indiana Üniversitesi
Indiana Üniversitesinde Filistin'e destek olmak için çadır kampları kuran öğrencilere polis sert müdahalede bulundu.

Okul politikalarını ihlal ettikleri gerekçesiyle öğrencilere copla müdahale eden polis, 33 kişiyi gözaltına aldı.

Connecticut Üniversitesi
Connecticut Üniversitesinde yaklaşık 300 öğrenci, Gazze'ye destek amacıyla Storrs Kampüsü'nde toplandı.

Üniversite yönetimi taleplerini karşılayana kadar gösterilere devam edeceğini belirten öğrencilerin çadırları polis tarafından söküldü, bir öğrenci gözaltına alındı.

⁠Pensilvanya Üniversitesi
Pensilvanya Üniversitesindeki Filistin destekçisi öğrenciler, sınıflarını terk ederek şehir merkezine yürüyüş düzenledi.

Filistin bayrakları, pankartlar ve afişler taşıyan göstericiler, İsrail'in Gazze'deki saldırılarını protesto etmek için üniversite kampüsünde çadır kurdu.

⁠Princeton Üniversitesi
Princeton Üniversitesinden Filistin destekçisi grubun sosyal medyada dün yaptığı paylaşımda, eğitim kurumunun McCosh avlusunda "Gazze Dayanışma Kampı"nın kurulduğu bildirildi.

Princeton sözcüsü, bu kampın üniversite kurallarına aykırı olduğunu ve gösteriler esnasında 2 yüksek lisans öğrencisinin gözaltına alındığını açıkladı.

⁠California Politeknik Eyalet Üniversitesi
California Politeknik Eyalet Üniversitesinde öğrenciler, polis müdahalelerine rağmen 22 Nisan'dan bu yana Filistin'e destek gösterilerine devam ediyor.

Okulun öğretim üyeleri ve personel senatosu, pazartesi günü barikat kuran öğrencileri uzaklaştırmak için polisi çağırma kararını gerekçe göstererek rektörün istifasını talep etti.

Af örgütünden çağrı
Uluslararası Af Örgütü, İsrail karşıtı eylemlerin engellendiği ve öğrencilerin gözaltına alındığı ABD'deki üniversiteleri, öğrencilerin kampüslerdeki "barışçıl ve güvenli" protesto haklarını korumaya ve kolaylaştırmaya çağırdı.  

Af Örgütünden yapılan açıklamada, ABD'deki üniversitelerde İsrail karşıtı öğrenci protestolarının engellenmesi ve öğrencilerin gözaltına alınması kınandı.


Beyoğlu'ndaki terör saldırısı davasında karar

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Beyoğlu'ndaki terör saldırısı davasında karar

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İstiklal Caddesi’nde terör örgütü PKK’nın talimatıyla gerçekleştirilen saldırı davasında sanık Ahlam Albashır 7 kez ağırlaştırılmış müebbet ile 1794 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Beyoğlu'nda 13 Kasım 2022'de terör örgütü PKK/YPG tarafından verilen talimatla İstiklal Caddesi'ne bırakılan bombanın patlaması sonucu 6 kişinin hayatını kaybettiği, 99 kişinin yaralandığı terör saldırısına ilişkin 15'i tutuklu 36 sanığın yargılandığı davada, bombayı caddeye bırakan tutuklu sanık Ahlam Albashır, 7 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ile 1794 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, aralarında bombayı bırakan Ahlam Albashır'ın da bulunduğu 5 tutuklu sanık ile avukatları katıldı. Bazı tutuklu sanıklar ise duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlandı.

Duruşmada, tutuklu sanıklardan Fatma Berkel, Ferhat Habeş, Ahmed Carkes ve Ammar Jarkas'e ek savunma hakkı verildi.

Sanık Berkel, savunmasında patlamanın olduğu dönem hamile olduğunu ve psikolojisinin iyi olmadığını iddia ederek, "Tek sorduğum şey, 'Neden buraya geldiniz?' oldu. Bana 'Biz buraya yaşamaya geldik, tutunamazsak dışarıya çıkacağız.' dedi. Aramızda geçen konuşma bundan ibaret. Bunları hiç tanımıyorum, beraatimi istiyorum." dedi.

Mahkeme başkanı davada karar açıklanacağını belirterek, sanıklara son sözünü sordu.

Sanık Ahlam Albashır son sözünde, "Kendimi savunmayacağım. Bu olan patlama ve vefat edenlerden dolayı bana vereceğiniz herhangi bir cezayı kabul ediyorum. Ammar Carkes'in hiçbir şeyden haberi yoktur. Benim ailemin vefat ettiğini biliyor ama ailem yaşıyor. Ahmed Carkes'in telefonu kırdığında hiçbir şeyden haberi yoktu. Ahmad Haj Hasan'ın da evinde 3 gün kaldım. Tanışıklığımız atölyeden kaynaklanıyor. Bayan olduğumdan atölyede kalmama razı olmadı. Evine davet etti. Ferhat Habeş ve Fatma Berkel'i sadece evde gördüm. Sayın başkanla baş başa konuşmak istiyorum." ifadelerini kullandı.

Diğer sanıklar da saldırıyla ilgilerinin bulunmadığını öne sürerek, tahliyelerine ve beraatlerine karar verilmesini istedi.

Davayı karara bağlayan mahkeme heyeti, tutuklu sanık Ahlam Albashır’ı "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma", "tasarlayarak bombalama suretiyle çocuğa karşı kasten öldürme" ve "tasarlayarak bombalama suretiyle kasten öldürme" suçlarından 7 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.

Heyet, sanık Albashır'a ayrıca 99 kez "kasten öldürmeye teşebbüs" ve "tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirilmesi" suçlarından da toplamda 1794 yıl hapis cezası ile 22 bin lira adli para cezası verdi.

Mahkeme Albashır'ın üzerine atılı "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçunun "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma" suçu içerisinde eridiğine kanaat getirerek, bu suç yönünden hüküm kurulmasına yer olmadığına hükmetti.

İddianameden
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde, terör örgütü PKK/YPG tarafından 13 Kasım 2022'de düzenlenen bombalı saldırıda, 6 kişinin hayatını kaybettiği, 99 kişinin yaralandığı anlatılmıştı.

İddianamede, soruşturma kapsamında terör örgütü YPG/PYD'nin özel istihbarat elemanı olan sanıklar Ahlam Albashır ve Bilal el-Hacmaus'un, örgüt tarafından özel eğitime tabi tutulup talimatlandırıldığı, patlayıcı malzeme eşliğinde Türkiye'ye gönderildiklerinin tespit edildiği belirtilmişti.

Sanıkların, örgütün kurduğu ağ vasıtasıyla illegal yollardan İstanbul'a intikal edip örgüte ait evlere yerleştirildiği aktarılan iddianamede, bu kişilerin gelen talimatla söz konusu eylemi gerçekleştirdiklerinin belirlendiği ifade ediliyor.

İddianamede, sanık Bilal el-Hacmaus'un Edirne'den yurt dışına firar ettiğine, hakkında yakalama emri düzenlenip kırmızı bülten talebinde bulunulduğuna dikkati çekilerek, Terörle Mücadele Daire Başkanlığının yaptığı araştırma ile bombalı saldırı eylemini organize edip talimatını veren, örgütün sözde yönetim kadrosundaki Cemil Bayık, Hülya Oran, Sabri Ok, Saliha Bişkin, Velid Halil, Layika Gültekin, Fehman Hüseyin ve Ferhat Abdi Şahin ile Khalil Manja Hussein (Halil Menci) hakkında yakalama emri düzenlendiği aktarılmıştı.

İstenen cezalar
İddianamede, 36 sanığın "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma", "silahlı terör örgütü kurma veya yönetme", "silahlı terör örgütüne üye olma", "tasarlayarak, bombalama suretiyle çocuğa karşı adam öldürme", "tasarlayarak, bombalama suretiyle adam öldürme", "tasarlayarak, bombalama suretiyle adam öldürmeye teşebbüs etme", "tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme" ile "göçmen kaçakçılığı" suçlarından cezalandırılması talep edilmişti.

Müşteki olarak 123 kişinin yer aldığı iddianamede, sanıklardan Ahlam Albashır'ın, "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, "silahlı terör örgütüne üye olmak"tan 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar, "tasarlayarak bombalama suretiyle çocuğa karşı kasten öldürmek"ten ağırlaştırılmış müebbet, "tasarlayarak bombalama suretiyle kasten öldürme" suçundan 5 kez ağırlaştırılmış müebbet, 99 kişiye karşı "tasarlayarak bombalama suretiyle kasten öldürmeye teşebbüs" suçundan 1930 yıldan 2 bin 970 yıla kadar, "tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirilmesi" suçundan da 12 yıldan 24 yıla kadar olmak üzere toplam 7 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 1949 yıl 6 aydan 3 bin 9 yıla kadar hapsi istenmişti.

Firari sanık Halil Menci MİT'in operasyonuyla etkisiz hale getirildi
Terör saldırısının failleri Ahlam Albashır ile Bilal el-Hacmaus'u yönlendiren ve yurt dışına kaçmasını sağlayan terörist sanık Halil Menci'nin, PYD/YPG kontrolündeki Kamışlı'da bulunduğu tespit edilmişti. Menci, 22 Şubat'ta Milli İstihbarat Teşkilatının (MİT) Suriye'nin kuzeyindeki Kamışlı'da gerçekleştirdiği nokta operasyonla etkisiz hale getirilmişti.


36 bin sözleşmeli sağlık personeli istihdamına ilişkin Cumhurbaşkanı kararı Resmi Gazete'de

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

36 bin sözleşmeli sağlık personeli istihdamına ilişkin Cumhurbaşkanı kararı Resmi Gazete'de

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Sözleşmeli 36 bin sağlık personeli istihdamı kapsamındaki sağlık birimlerinin yeniden belirlenmesine ilişkin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı karar Resmi Gazete'de yayımlandı.

Buna göre, yıl sonuna kadar uygulanmak üzere, eleman temininde güçlük çekilen yerlerde ve hizmet dallarında sağlık hizmetlerinin etkili ve verimli bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla sözleşmeli sağlık personeli istihdam edilecek hizmet birimleri yeniden belirlendi.

Karar uyarınca 1 diyetisyen, 9 ebe, 2 hemşire, 25 sağlık memuru, 1 sağlık teknikeri, 3 bin 498 tabip, 32 bin 464 de uzman tabip istihdam edilecek.

İstihdam edilecek personelden 1'i acil sağlık hizmetlerinde, 7'si ilçe sağlık müdürlüğü/ toplum sağlığı merkezlerinde, 8'i sağlık evlerinde, 35 bin 984'ü ise yataklı tedavi birimlerinde görev alacak.