Lübnan'nın eski Cumhurbaşkanı: Türkiye’nin Lübnan’ı kurtarmak için çalışmasını umuyoruz

Hukuk mezunu Emin Cemayel, 1982-1988 yılları arasın Lübnan Cumhurbaşkanlığı görevini yürüttü/Fotoğraf: Independent Türkçe
Hukuk mezunu Emin Cemayel, 1982-1988 yılları arasın Lübnan Cumhurbaşkanlığı görevini yürüttü/Fotoğraf: Independent Türkçe
TT

Lübnan'nın eski Cumhurbaşkanı: Türkiye’nin Lübnan’ı kurtarmak için çalışmasını umuyoruz

Hukuk mezunu Emin Cemayel, 1982-1988 yılları arasın Lübnan Cumhurbaşkanlığı görevini yürüttü/Fotoğraf: Independent Türkçe
Hukuk mezunu Emin Cemayel, 1982-1988 yılları arasın Lübnan Cumhurbaşkanlığı görevini yürüttü/Fotoğraf: Independent Türkçe

1982-1988 yılları arasında Lübnan’ın Cumhurbaşkanlığı’nı yapmış Emin Cemayel, Maruni hristiyanlarından, Ketaib Partisi’nin kurucusu Piyer Cemayel’in oğlu. 
1942 yılında Bikfaya kentinde dünyaya gelen Emin Cemayel, 1961’de babasının partisinde siyasete atıldı ve 1970 yılında milletvekili seçilerek Lübnan parlamentosuna girdi.
Cumhurbaşkanlığına seçilen ancak yemin töreninden dokuz gün önce suikasta kurban giden kardeşi Beşir Cemayel’in yerine Eylül 1982’de Lübnan Cumhurbaşkanı oldu ve görevini altı yıl sürdürdü. 
Cumhurbaşkanlığı görevinin sona ermesi sonrasında “iç savaştaki rolü” gerekçe gösterilerek İsviçre ve Fransa’ya sürgüne gönderildi. 
Bir süre ABD’deki Harvard Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Cemayel, 2000’de ülkesine döndü ve Ketaib Partisi’nin “Onursal Başkanı” oldu.
Hâlihazırda bir ekonomik kriz, istikrarsızlık ve kaos ile mücadele eden Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta 4 Ağustos’ta meydana gelen patlamada ölen 180’den fazla insanın arasında Ketaib Partisi Genel Sekreteri Nizar Necaryan da vardı. Necaryan, siyasi bağları kadar insani açıdan da Cemayel ailesiyle yakın bağlara sahipti. 
Beyrut Limanı’ndaki patlamanın sebebine dair net bir açıklama hâlâ yapılmamışken, bunca badirenin ardından ülkede 1975’te başlayıp 1990 yılına kadar süren iç savaşa benzer senaryoların olup olmayacağı herkesin dilinde. 
Deneyimli siyasetçi Emin Cemayel, Lübnan’ın kaotik bugününü ve endişe dolu geleceğini Independent Türkçe Genel Koordinatörü Muhammed Zahid Gül ve Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek'e anlattı. 

Cemayel: Necaryan, Ketaib Partisi’nin büyük kaybı
Röportajın başında Nizar Necaryan’ın hayatını kaybetmesine değinen Cemayel, eski arkadaşı için “1970’lerde Ketaib Partisi’ne dahil olan genç bir savaşçıydı” dedi ve şöyle devam etti: 
O dönemde birçok cephede savaşçı ve ulusal mücadelesine Ketaib aracılığıyla devam etti. Ardından yaşamsal sebeplerle Katar’a göç etti. Daha sonra Lübnan’a geri döndü. Ailesi Kanada’ya giderken kendisi, Lübnan’a dönmekte ısrar etti. Yaşamına Lübnan’da devam etti ve ulusal mücadelesini Ketaib Partisi aracılığıyla sürdürdü. 
Kısa bir süre önce de partinin genel sekreterliğine atandı. Partinin genel sekreterliği, parti başkanından sonraki en önemli pozisyonlardan biridir. Ketaib’in faaliyetlerini ve hareketlerini denetler, sahaya uzanır ve etkili faaliyetler yürütür. 
Özellikle de Lübnan’ın tanık olduğu zorlu aşamada Ketaib Partisi açısından birçok başarıya ve partinin gelişimine katkıda bulundu. Necaryan, parti için büyük bir kayıp oldu ve yokluğunda, geriye büyük bir boşluk bırakacak.
Ketaib Partisi’nin tarihine de değinen Emin Cemayel, “Dostluktan başka yol yok” sloganının sahibi babası Piyer Cemayel’in çok dürüst bir insan olduğunu söyledi ve şöyle devam etti: 
“Bazıları bunun, öznel olduğunu düşünüyor. Ketaib, fırsatçılık sisteminin dışındaydı. Ketaib Partisi liderlerinin yakın zamanlardaki eylemleri de bunun bir kanıtı oldu. 
Onlar, birçok durumda kayırmacılığa karşı bir protesto eylemi olarak hükümetlerden istifa ettiler. Aynı şekilde ülkeyi yöneten bu cehennem sisteminde yerleri olmadığını ve onu değiştiremeyeceklerini düşünerek bakanlıktan ve savcılıktan istifa ettiler. Bu sistemden geri çekildiler. Devrimcilerin yanında yer aldılar.” 

Cemayel: Yaşadığımız en büyük felaket Lübnan halkı ile  yönetici sınıf arasındaki güven kaybıdır
Patlamanın yaşandığı Beyrut’un Lübnan ekonomisinin ekseni ve  toplumsal, akademik yaşamın merkezi olduğunu hatırlatan Eski Cumhurbaşkanı, şöyle devam etti: 
Ekonomi, mülkiyet, Lübnan para biriminin değer yitimi ve koronavirüs krizleri de dahil bugün tanık olduğumuz olaylardan önce, son yıllarda yaşadığımız en tehlikeli şey Lübnan’ın bugün yaşadığı tüm bu acıların temelini oluşturan gizli bir krizin varlığıdır. Bu kriz güven krizidir. 
Güven kelimesinin, Lübnan’ın bugün yaşadığı her şeyi, daha doğrusu güvensizliği özetlediğini düşünüyorum. Politikacılar ve halk arasında çok büyük bir uçurum var. Lübnan’da siyasi performans son derece kötü. Yönetici kadro ve Lübnan halkı arasında uçurum var. Bu fark, uzun bir süre devam etti. Güvensizlik sonucunda Lübnan yönetimi arenada hiçbir yönetim unsuru olmayacak noktaya gelene kadar  dağıldı.  

“Çok küçük bir bütçeye sahip bir ülkede borçlanmanın aşama aşama 100 milyar doları aştığı bir düzeye ulaşana kadar kamu parası rastgele dağıtıldı”
Geçtiğimiz yıllarda Temsilciler Meclisi tarafından onaylanan milli bütçe, bazı neticeleri konusunda uyarmıştı. Harcamalar, gelirleri birçok defa aştı. Bütçe planlama yöntemi, felaketin başlangıcıydı. 
Bu durum, yıllarca koşulların ciddiyetinin farkına varmadan gerçekleşti. Çünkü kamu parası, Lübnan’ın finansal, ekonomik ve toplumsal açıdan çıkarlarına hizmet eden ve menfaatlerini koruyan kamu bütçesinin asgari sınırının nerede yattığı konusunda herhangi bir farkındalık olmadan gelişigüzel dağıtıldı. 
Çok küçük bir bütçeye sahip bir ülkede borçlanma, aşama aşama 100 milyar doları aşan bir düzeye ulaşana kadar kamu parası rastgele dağıtıldı. Lübnan büyüklüğünde bir ülke, bu borcu kaldıramazdı. 
Ulaştığımız durumda geriye gitmek istemiyorum. Lübnan'da kişisel ve bencil çıkarlara daha yakın olan siyasi elitlerin bilinçsizliği dolayısıyla şu anda bocaladığımız koşulları yorumlamaya çalışıyorum. 
Çünkü, Lübnan uluslararası ve bölgesel koşullarla yüz yüze geldiğinde, bunun yanında toplumsal ve ekonomik koşullar bozulduğunda bile yozlaşmaya ve kamu yararına yabancılaşmaya dayalı bir ‘müşteri’ sistemi kuruldu.
Lübnan, bütçe dengesizliğinin, kamu hazinesindeki ve maliyesindeki karışıklığın yansımasıyla başlayan birçok krize tanık oldu ve sarsıntı, özellikle bölgesel sıkıntılarla başladı. 
Lübnanlı gurbetçilerin yurt dışından anavatanlarına gönderdikleri paralar ve Lübnanlı dostların ülkede ortaya koyduğu projelerle bütçe açığı telafi edilmeye çalışıldı. Tüm bunlar, kamusal mali kriz, diğer küresel ve bölgesel kaygılar nedeniyle sekteye uğradı. 
Lübnan, Arap dünyasına, özellikle de Lübnan’a ‘değerli bir kardeş’ edasıyla yaklaşan Körfez ülkelerine açıklığıyla biliniyordu. Bu ülkeler, Lübnan’a para yatırıyordu. Siyasi, ekonomik ve toplumsal düzeyde hep Lübnan’ın yanında yer alıyorlardı. İhtiyaç duyulduğunda Lübnan’ı desteklemekte gecikmiyorlardı.

Cemayel: Lübnan’daki Hizbullah ve İran ekseni Körfez ülkelerinin düşmanı
Lübnan yönetiminin uyguladığı politikaların sonucu olarak Körfez ülkelerine düşmanlık beslendiğini söyleyen Emin Cemayel, “Lübnan, Körfez’in ‘düşman’ olarak nitelediği eksene dahil oldu” dedi ve ekledi: 
Hükümetin tüm siyasi eylemleri ve tavırları, düşmanca olmasa bile, Lübnan’ın Körfez ile ilişkilerine, Lübnan’ın sözde direniş eksenine katılımına ve Arap ülkelerinde yayılma arayışında olan Şii hilal eksenine katılımına yansıdı. Tüm bunlar Lübnan’ın uluslararası ilişkileri pahasına oldu. 
Lübnan’ın politikası, her zaman akıllıca ve tüm ülkelerle diyalog politikası çerçevesinde oluşmuştur. Son dönemde bu politika, Lübnan’da oldukça yüksek bir nüfuz barındıran İran’ın vesayetindeydi. Bu durum, Avrupa ve Arap ülkelerine karşı çekince veya düşmanlığa neden oldu. 
Lübnan’ı kendisine destek ve yardım sağlayabilecek ilişkiler olmadan zor koşulara terk ettiler. Bu politikanın ekonomik ve sosyal düzeylerde ortaya çıkardığı krizleri daha sonra koronavirüs ve liman patlaması takip etti. 

“Hizbullah ve İran’ın Lübnan üzerindeki vesayeti, krizlerin çözümüne engel oluyor”
“Bu durumdan kurtulma ihtimalinin olup olmadığı” şeklindeki soruya ise Emin Cemayel şu yanıtı verdi: 
Öncelikle çöküşten kurtulmak için Lübnan’ın iradesini somutlaştıran ve güveni canlandıran bir ‘muhatap’ bulunması gerekiyor. Ne yazık ki bu eksen mevcut değil. Baskılardan dolayı bulması da zor. 
Lübnan siyasi elitleri üzerinde İran’a yakın ve Hizbullah ile temsil edilen belirli bir ekibin vesayeti var. Zira Lübnan’da İran’a çok ama çok yakın bir cumhurbaşkanının seçilmesine yol açan siyasi bir uzlaşı sağlandı. Bu ekip, İran ve Hizbullah’tır. 
Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın bu makama gelişine etkili şekilde katkıda bulundular. Peki bu çıkmazdan kurtulmak nasıl mümkün? Bu, şu anda cevabı olmayan bir sorudur.

Cemayel: Halk Lübnan kimliğine dönmek istiyor, artık yeter diyor
İyimser olunacak sebeplerin de olduğunu belirten eski Lübnan Cumhurbaşkanı, “Bizi iyimser kılan, Lübnan halkının Müslümanlar ve Hristiyanlar da dahil kuzeyden güneyden, sağdan soldan tüm gruplarla, Beyrut meydanlarında ‘kurtuluş ve Lübnan kimliğine dönüş’ çağrısı yapmak üzere toplandığı, Lübnan arenasında bir tür zihinsel karışıklığın ve olumlu şokun yaşandığı 17 Ekim 2019 halk hareketi oldu” dedi ve şöyle devam etti: 
Bu durum, olumlu bir şok ve ‘Yeter!’ diyerek toplanan Lübnan halkı için büyük bir farkındalıktı. Lübnan’ı bulunduğu noktaya getiren bu egemen sınıfa karşı bir isyan başlatıldı. 
Lübnan tarihinde, 2015 yılında Başbakan Hariri’ye de benzer bir isyan başlatılmıştı. Ancak bu çeşitlilik ve yoğunlukta değildi. Son gösteriler tabiri caizse Lübnan vicdanının ayaklanması, Lübnanlıların farkındalığının isyanı ve Lübnan halkından, sorumluluk taşıyan herkese verilen çok güçlü bir mesajdı.
Lübnan’a karşı suç işleyenlerin toplu şekilde yargılanması talep edildi. Çünkü yaşananlar, tam anlamıyla Lübnan halkına ve Lübnan’ın kaderine karşı bir suç. Bu ayaklanma, Lübnan halkı için bir umut kaynağı oldu, bunun bir fırsat olduğu düşünüldü.

“Bu siyasi sınıftan kurtulmanın tek yolu devrimci kitlelerin katıldığı seçimlerdir”
Eğer bu hareketleri seçime dayalı olarak sahaya yansıtabilirsek, bu kurtuluşun başlangıcı olacaktır. Bu yüzden erken seçim talep eden bazı politikacılar var. Bu doğru bir mantıktır, çünkü bu siyasi sınıftan kurtulmanın tek yolu, ayaklanan, devrimci kitlelerin katıldığı seçimlerdir. 
Gerekli olan şey, modernlik, şeffaflık, bütünlük ve nitelikli yönetimdir. Bu insanların Lübnan için iradelerini, duygularını, hedeflerini ve gelecek için tedavi projelerini ifade etmelerini sağlarsak, o zaman bu durum yeni bir sahnenin başlangıcı olacaktır. 
Elbetteki yöneticiler nüfuzlarını, çıkarlarını ve kazanımlarını korumak için bu harekete karşı koymaya çalışıyorlar. Şu anda açgözlü egemen sınıf ile Lübnan’ı tökezlediği bataklıktan kurtarmaya çalışan ezici, dürüst ve şeffaf halk devrimi arasında bir mücadele var.

Cemayel: Türkiye’den beklentimiz Lübnan’da ulusal uzlaşı için çalışması ve Lübnan meydanlarındaki devrimin hedeflerini anlamasıdır
Emin Cemayel’e göre Lübnan’ın dostlarının, özellikle özgürlüğe, demokrasiye ve insan haklarına inanan ülkelerin, Lübnan’daki devrime yardımcı olma sorumluluğu var. 
“Bu, Lübnan’ın işlerine hiçbir şekilde bir müdahale değildir. Diğer tarafın karşısında saf tutmak da değildir” diyen Cemayel “Aksine bu, Lübnan’a destektir. Bu durum, Ortadoğu için bir zorunluluktur. Bu nedenle Lübnan’ın dostlarının, Lübnan’ı bu girdaptan kurtarma sürecine katılmaları bir zorunluluktur” ifadelerini kullandı. 
Lübnanlı siyasetçiye göre ülkesinin kurtuluşunda rolü olduğuna inandığı, bu konuyla ilgili görüşme daveti sunduğu Lübnan’ın dostları arasında Türkiye de mevcut.
Türkiye’nin Lübnan’ın dostu olduğunu, kendisinin de Türkiye’deki liderle dostane bir ilişkiye sahip olduğunu söylen Cemayel, şöyle devam etti: 
Türkiye’yi defalarca ziyaret ettim. Türk yetkililer de Lübnan’a defalarca ziyarette bulundular. Ketaib Partisi ile AK Parti arasında iyi bir ilişki var ve Türkiye’nin Lübnan’da olumlu bir rol oynayacağını umuyoruz. 
Türkiye’nin, şuan bir nüfuz hedefi var. Bu hedefin nereye kadar ulaşacağını, özellikle Lübnan gerçeği açısından bağlantısını ve bunun Türkiye’nin Suriye konusundaki pozisyonuyla ilişkisini merak ediyoruz. 
Türkiye-Lübnan ilişkilerinin bir yandan ikili ilişkilere hizmet edecek şekilde gelişmesini ve Türkiye’nin Lübnan’ı kurtarmak için çalışmasını umuyoruz. 
İşbirliği dolu uzun yıllar boyunca Türk Cumhurbaşkanları ve Başbakanlar ile olan tecrübelerime dayanarak, bu işbirliğinin devam etmesini umuyoruz. 
Bazıları Türkiye’nin bölgesel politikasının genişleyici olduğuna inanıyor. Ancak Lübnan’da bu bizi ilgilendirmiyor. Lübnan’da bizi ilgilendiren şey, Türkiye ile ilişkilerimizin Lübnan’ı doğru yöne itmek için genişlemesi, Türkiye’nin Lübnan’da ulusal uzlaşı için çalışması ve Lübnan meydanlarındaki devrimin hedeflerini ve ulusal düzeydeki misyonunu anlamasıdır. 
Böylelikle Lübnan kurtarılabilir ve Lübnan, Türkiye ile kadim dostluğuna geri dönebilir. Bu durum, her iki ülkenin de çıkarına olacaktır. 

“Osmanlılar, Lübnan’daki çoğulculuğa saygı duydu ve Hristiyanlara özerklik tanıdı”
Türkiye ile ilişkilerin tarihi kökenini hatırlatan eski Cumhurbaşkanı Cemayel, Türkiye’nin Hristiyanlara ‘Lübnan formülünün’ belirginleşmesine yardımcı olacak bir atmosfer sağladığını belirtti: 
Osmanlı döneminde Hristiyan bölgesi, özellikle de Cebel-i Lübnan, özerkliğini koruyan ve yöre halkının temsilcileri tarafından yönetilen bir bölge olarak kaldı.
Lübnanlıların saygınlığı ve bir çoğulculuğu vardı. Türkiye, bu coğrafyada saygı duyulan ve tanınan yerlerin açığa çıkarılmasına katkıda bulundu ve bu yerlere, Osmanlı egemenliğinde bir tür özerklik sağladı. 
Lübnan, Osmanlılarla başlayan bu formülde bu tür bir işbirliği ve anlaşmayı öğrenmiş oldu. Suriye veya diğer ülkeler, bu özerkliğe ve toplumsal çoğulculuğa sahip değildi. Bu durum, egemen Lübnan formülünün oluşumuna kademeli olarak katkıda bulunan son derece olumlu bir noktaydı.
“Patlamadan haftalar önce tehlikeyi bildiğini, ama başa çıkmak için bir adım atmadığını kabul eden bir Cumhurbaşkanımız var”
Beyrut patlaması hakkında gerçeklerin ortaya çıkmasını umduklarını ancak büyük umutları olmadığını söyleyen eski Lübnan Cumhubaşkanı, en üst düzeyin büyük sorumluluk alması gerektiğini vurguladı ve devam etti: 
Gerçeğin ortaya çıkmamasından ve patlamadan sorumlu olmayan yetkililerin günah keçisi ilan edilmesi için soruşturmaya baskı yapılmasından korkuyorum. 
En üst düzeylerde sorumluluklar gerekiyor. Dışarıdan bazı tarafların suçlu olup olmadıklarını, sadece insani hatanın olup olmadığını ve ne ölçüde sorumlulukların bulunduğunu bilmiyoruz. Ama hiç şüphe yok ki bu büyüklükte bir trajedi, küçük yetkililer üzerine yüklenemez. Ülkedeki büyük liderlerin ve şu ya da bu şekilde iktidara ortak partilerin sorumluluğu var. 
Patlamadan haftalar önce tehlikeyi bildiğini, ama afetle başa çıkmak için herhangi bir adım atmadığını, ciddi bir tehlike olduğu konusunda resmi olarak bilgilendirildiğini, ama o dönemde herhangi bir adım atmadığını kabul eden bir Cumhurbaşkanımız var. 
O ve Başbakan, parmağını bile kıpırdatmadı. Açığa kavuşturulması gereken sorumluluklar var. Soruşturmanın ikincil düzeyde kalacağından ve bu felakete yol açan nedenlerin ön saflarındaki sorumluluların göz ardı edileceğine dair şüphem yok ve bundan endişeleniyorum.

“Beyrut Limanı’ndaki patlamadan Hizbullah’ın sorumlu olduğunu ortaya çıkabilir”
Patlamanın Hizbullah ve mevcut Cumhurbaşkanı Mişel Avn liderliğindeki Özgür Yurtsever Hareket (ÖYH) arasındaki ittifakı hedef aldığı yönündeki iddiaları ise Cemayel şöyle yanıtladı: 
Patlama, bu düşüncenin ötesine gidecek kadar trajik. Hiç şüphe yok ki soruşturma, bu patlamadan Hizbullah’ın sorumlu olduğunu ortaya çıkarabilir. Ancak patlamanın Hizbullah ile ÖYH arasındaki ittifakı hedef aldığına dair yoruma önem vermiyorum.

Cemayel: Mahkeme ister bir, ister 10 kişi isterse 100 kişi olsun sonuç, Hizbullah’ı sorumlu tutmaktadır
Patlamanın, Uluslararası Lübnan Özel Mahkemesi’nin eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin suikastına dair kararını açıklamasından birkaç gün önce meydana geldiğinin hatırlatıldığı Emin Cemayel konuyla ilgili şunları söyledi: 
Uluslararası Lübnan Özel Mahkemesi’nin Hariri suikastı davasında verdiği karardan sonra birçok Lübnanlı hayal kırıklığı yaşadı. 
Ancak bu karar, istenen sonuca yol açtı. Kararın, yararsız olduğunu veya yasal düzeyde bir etkisi olmadığını düşünmüyorum. Bu kararın, Hizbullah liderlerinden birine karşı bir karar olduğunu unutmadık. Bu çok açık. Mahkeme ister bir, ister 10, isterse 100 kişi olsun sonuçta Hizbullah sorumlu tutuluyor. 
Bu kişinin Hizbullah’ta üst düzey bir yetkili olduğu açıktır. Herhangi birinin bu suikastın bireysel bir eylem olduğunu düşünmesi de mantıksızdır. 
Mahkeme kararı ana suçluyu işaret etti. Faili meçhul değildi. Bazı kişiler, 5, 10 ya da 100 kişi hakkında hüküm vermek istiyordu. Ancak sayıya bakılmaksızın sorumluluk açıktır. Üst düzey bir Hizbullah yetkilisi hakkındaki karar, gerçek şüphelerin varlığını kanıtlamak için yeterlidir. 
Hüküm, Suriye veya Hizbullah aleyhine verilmediyse ve bu kişiyi bu eylemi yapmaya iten etkenler hakkında konuşuyorsak, gerekçeler açıktır. Bu suça iten gerekçelerin, Hizbullah ve Suriye’nin çıkarına olduğu kanıtlandı.

“Lübnan, yeni bir iç savaşa girmeyecek”
Beirut Patlaması sonrası yeni bir iç savaş olup olmayacağı şeklindeki soruya ise Emin Cemayel şöyle yanıt verdi: 
Yeni bir iç savaş yaşayacağımızı sanmıyorum. Bir Fransız atasözü şöyle der: Savaş durdu çünkü savaşçı yoktu.
Hizbullah’ın Lübnan’da silaha sarılacağını da bunun onun çıkarına olduğunu da düşünmüyorum. Yeterli düzeyde silahı olmasına rağmen bu, siyasi çıkarına ters düşer. Zira kendi şartlarında iç uzlaşı ve ulusal birlik hükümetlerinin oluşumunu istiyorlar. 
Aynı şekilde karşı tarafın da 1970’lerde olduğu gibi iç savaşa girmek için silahı bulunmuyor. Ama en tehlikeli şey, kaostur: Ülkeyi yöneten sorumlu bir otoritenin bulunmamasıdır. 
Kaos, iç savaştan daha tehlikelidir. Bir iç savaş durumunda uzlaşı ve ateşkes olasılığı vardır. Özellikle çözüm bulmak ve sorunu düzeltmek için müzakere edebilecek muhatap olmadığında kaos, iç savaştan daha çok korkutuyor. 
Buradaki soru şu: Halk hareketi, aranan kurtuluşu elde etmek için kabul edilebilir bir ulusal muhatap olarak kendini ne ölçüde dayatabilir? İlk adım, bu ekseni bulmaktır. 

“Şam rejimi Taif Anlaşması’nı hedeflerinden saptırdı”
1989’da Suudi Arabistan’da imzalanan ve Lübnan iç savaşını sona erdiren, ülke siyasetinin son 30 yılını inşa eden önemli dönüm noktası konumundaki Taif Anlaşması’nı ve sonrasındaki süreci de değerlendiren Lübnanlı siyasetçi şunları söyledİ: 
Taif Anlaşması’na tüm minnettarlığımla söyleyebilirim ki anlaşmanın birçok avantajı olduğuna şüphe yok. 
Aynı şekilde 1970’li yıllardaki Lübnan-Filistin çatışması krizini de sonlandıran Suudi Arabistan, şükrettiğimiz bir Suudi girişimi ortaya koydu. 
Ancak o dönemde Taif Anlaşması’na yol açan müzakerelere yönelik baskılar, Taif Anlaşması’nı gerçek hedeflerinden saptırdı. Bu anlaşmanın ilkesini takdir etmekle beraber süreçte sapma meydana geldi.
Taif Anlaşması’nı bir İncil ve bir Kur’an olarak gören bazı Lübnanlı grupları kışkırtmak istemiyorum. Ama o dönemde Şam rejimi, anlaşmayı gerçek hedeflerinden saptırmayı başardı ve reform adı altında bazı hükümler getirdi. Lübnan kurumlarının faaliyetlerini kontrol eden kurumları dağıttı ve o tarihten itibaren, Lübnan yönetimi normal seyrinden sapmaya başladı. 
Bazı denetim kurumlarını da ortadan kaldırdı. Örneğin Merkezi Denetim’in, artık hiçbir etkisi ve faydası kalmadı. Aynı şey Genel Denetim Bürosu için de geçerli. Lübnan devletinde yıkılmaya yüz tutmuş temel kurumlar var. Bu durum, yönetimde yolsuzluk ve zayıflığı kolaylaştırdı. 
Bugün ise bu parçalanmanın bedelini ödüyoruz. Lübnan yönetimi dağıldı, anayasayı ve insan haklarını koruyan kurumları sarsıldı. O tarihten itibaren siyasi atmosfer kötüleşmeye, vatandaşlar da kurumlara ve yöneticilere olan güvenini kaybetmeye başladı. 
Bu yüzden konuşmama, asıl sorunun güven kaybı olduğunu söyleyerek başladım. Lübnan’ın sosyal ve ekonomik arenasında anayasayı, ekonomik ve toplumsal durumu, insan haklarını ve istikrarı koruyan kurumlara yönelik güven sorunu, bu güvenin kaybolmasından etkilendi. Bu durum, Lübnan yönetiminin ve düzenleyici kurumların dağılmasının bir sonucuydu. 
Anayasa olarak kabul ettikleri Taif Anlaşması’na dayanan bir siyasi ekibin gelişinin de bir sonucuydu. Kamu yararını güvence altına alan vicdanları ya da vatanseverlikleri yoktu. 
Yaptığı iş çerçevesinde hareket eden her bakan veya yetkili, Lübnan yönetiminin kamu çıkarını ve işleyişini temsil ediyorlarmış gibi, “yasaklayıcı” bir pozisyon haline geldi. Bu insanlar hiçbir zaman yönetimden, şeffaflıktan veya kamuoyundan endişe duymadılar. Sonuç olarak ise son zamanlarda tanık olduğumuz, kurumlardaki zayıflama meydana geldi.



Hizbullah, Güney Lübnan cephesini hareketlendirerek Refah Operasyonu’na karşılık veriyor

Metula yerleşim birimini hedef alan Hizbullah saldırısında öldürülen bir askerin tabutunu taşıyan İsrail askerleri (AP)
Metula yerleşim birimini hedef alan Hizbullah saldırısında öldürülen bir askerin tabutunu taşıyan İsrail askerleri (AP)
TT

Hizbullah, Güney Lübnan cephesini hareketlendirerek Refah Operasyonu’na karşılık veriyor

Metula yerleşim birimini hedef alan Hizbullah saldırısında öldürülen bir askerin tabutunu taşıyan İsrail askerleri (AP)
Metula yerleşim birimini hedef alan Hizbullah saldırısında öldürülen bir askerin tabutunu taşıyan İsrail askerleri (AP)

Hizbullah dün (Salı), İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta düzenlediği askeri operasyona Güney Lübnan cephesini hareketlendirerek karşılık verirken, İsrail ordusu iki askerin öldüğünü duyurdu.

Hizbullah dün gün boyunca operasyonlarını yoğunlaştırırken, İslami Direniş de ayrı ayrı yaptığı açıklamalarda savaşçıların ‘Yiftah kışlasının avlusunda bulundukları sırada düşman subay ve askerlerini hedef alan insansız hava araçlarıyla (İHA) bir hava saldırısı gerçekleştirdiğini ve aynı zamanda diğer İHA’ların Ramot Naftali kışlasının güneyinde bulunan Demir Kubbe platformlarından birini hedef alarak doğrudan vurduğunu ve hasar verdiğini’ bildirdi.

Ramot Naftali kışlasına yönelik İHA saldırısından yaklaşık bir buçuk saat sonra Hizbullah, ‘Şebaa Çiftlikleri'ndeki Zabdin kışlasını güdümlü füzelerle hedef aldığını’ duyurdu.

Hizbullah bir başka açıklamasında ‘Kafr Şuba tepelerindeki es-Sammaka bölgesindeki casus ekipmanlarını’ hedef aldığını duyurdu ve ‘er-Rahab bölgesindeki izleme ve takipten sonra, sığınaklardan birinin içinde hareket eden düşman askerlerinin güdümlü füzelerle hedef alındığını’ belirtti.

Dünkü operasyonlar, İsrail ordusunun Pazartesi akşamı Hizbullah tarafından düzenlenen İHA saldırısında yedek kuvvetlerden iki İsrail askerinin öldüğünü açıklamasının akabinde Hizbullah'ın ‘Metula'nın güneyinde İsrailli düşman askerlerinin bulunduğu bir mevziyi hedef alan bir hava saldırısı gerçekleştirdiğini’ duyurmasının ardından geldi.


Sağ popülistler Avrupa’nın çehresini değiştirir mi?

Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)
Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)
TT

Sağ popülistler Avrupa’nın çehresini değiştirir mi?

Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)
Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)

Hattab Ebu Diyab

Avrupa Birliği (AB) ülkelerindeki seçmenler, Avrupa Parlamentosu'ndaki (AP) temsilcilerini seçmek üzere 6-9 Haziran tarihleri arasında sandık başına gitmeye hazırlanıyorlar. Parlamento seçimleri, özellikle Ukrayna savaşından sonraki ilk seçim olmasının yanında satın alma gücünün zayıflaması, tarım sektöründeki kriz, göç ve egemenlik tartışmaları ile rakip güçlerin bölündüğü diğer konuların gölgesinde 27 ülkede siyaset sahnesindeki değişimleri izleme fırsatı sunuyor.

Mercek altına alınacak en önemli konu aşırı sağın oy oranı, Strasbourg’daki Avrupa Parlamentosu’nda yeri ve Avrupa'nın iç ve dış politikaları üzerindeki etkisinin boyutu olacak. Aşırı sağın beklenen yükselişi ve Yeşiller ile Liberallerin çöküşünün haziran seçimlerinden sonra Avrupa Parlamentosu'nun yapısını kökten değiştirmeyeceği ve AB politikalarını etkilemeyeceği düşünülse de geleneksel ve aşırı sağcı simalarıyla sağa doğru bu keskin kaymanın etkilerinin orta vadede hissedileceğine şüphe yok.

Avrupa’nın çehresi yeniden mi şekilleniyor?

Avrupa, parlamento seçimlerinin arifesinde, 750 milyar euroluk ekonomik toparlanma planının açıklanmasına rağmen, doğusunda yeniden başlayan savaşın ve Kovid-19 salgınının etkilerini halen üzerinden atabilmiş değil. Ekonomik durum, Rusya’nın petrolüne bağımlılığın sona ermesi ve Ukrayna'ya verilen mali, insani ve askeri destekle daha da kötüleşti.

Tüm bunlarla birlikte ticari faaliyetleri düzenlemek için yeni stratejiler geliştirmek, dijital pazar ve yapay zekâ, rekabet gücü krizi, zayıf kalan enerji geçişi (yeni teknolojiler ve yeşil ekonomiye geçiş), jeopolitik ve teknolojik riskler ile bölünmeye neden olan tartışmalı göç politikası gibi başka zorluklar da söz konusu.

Avrupa, egemenlik yaklaşımı konusunda ulusal bütünleşmeden yana olanlarla, AB'nin siyasi birliğini güçlendirmekten yana olanlar arasında bölünmüş durumda. Tartışma artık AB'nin içinde ya da dışında olmakla değil, Avrupa, Avrupa'nın inşası ve dünyadaki yerinin geleceğiyle ilgili yapılıyor.

Seçim sonuçlarının (1979'dan bu yana her beş yılda bir yapılan genel seçimle işbaşına gelen) parlamentonun önümüzdeki beş yıllık gündemini etkileyeceği şüphesiz.  Ancak Avrupa’nın siyasi manzarasının yeniden şekillenmesine yönelik sonuçlara dikkat etmek en önemli konu.

AB üyesi 18 ülkeyi kapsayan son ankete göre parlamentoda çoğunluğu yüksek ihtimalle (720 sandalyeden 398'ine sahip olan) AB yanlısı en büyük koalisyonun alması bekleniyor. Aynı koalisyon mevcut parlamentoda da çoğunluğa sahip. (Merkez sağ) Avrupa Halk Partisi (EPP) 177 sandalye ile koalisyonun birincisi partisi olurken, onu sosyalistler ve liberal demokratlar takip ediyor.

Avrupa, 750 milyar euroluk ekonomik toparlanma planının açıklanmasına rağmen, doğusunda yeniden başlayan savaşın ve Kovid-19 salgınının etkilerini halen üzerinden atabilmiş değil.

Anketlere göre AB’nin önde gelen ülkelerinden Fransa, İtalya, Hollanda ve Belçika'da aşırı sağcılar ve muhafazakârlar öne çıkabilir.

sxcdfrgt
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, başkent Budapeşte’de düzenlediği bir basın toplantısı sırasında, 21 Aralık 2022 (AFP)

Başta yeni liberallerin ve yeşillerin Fransa ve Almanya'daki kalelerinde sayısının azalması ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un partisinin gerileyerek Marine Le Pen'in partisi (seçim listesi Jordan Bardella tarafından yönetilen) Ulusal Birlik Partisi’nin (RN) ardından ikinci ya da üçüncü parti olması bekleniyor. Aynı durum, aşırı sağcı çizgideki Almanya için Alternatif (AfD) ile üçüncü sırada yer almak için yarışan Alman Yeşiller Partisi için de geçerli. Almanya Hristiyan Demokrat Birliği’nin (CDU) birinci parti, Demokratik Sosyalizm Partisi’nin (PDS) ikinci parti olacağı tahmin ediliyor.

Aşırı sağın yükselişinin yansıması

Aşırı sağın, liberallerin, solcuların ve çevrecilerin aleyhine Avrupa Parlamentosu'nda (merkez sağ ve merkez soldan sonra) üçüncü blok haline gelebileceği tahmin ediliyor.

Anket sonuçlarının ve yüzdelerin ötesinde, geniş bir sağ kanat koalisyonu gibi olası ittifakların ortaya çıkma ihtimali halen var. Fakat bu ihtimal, popülist muhafazakârlık ile Avrupa’nın merkez sağı arasındaki karmaşık müzakerelerin sonucuna bağlı. Bu da Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın merkez sağ partisi Macar Yurttaş Birliği (Fidesz) Partisi’nin merkez sağa kabul edilmesi ve Avrupalı reformistlerin Orban'ın müttefiki İtalya Başbakanı Giorgia Meloni liderliğindeki İtalya'nın Kardeşleri (Fratelli d'Italia) Partisi ve Polonya’nın milliyetçi muhafazakâr çizgideki Adalet ve Hukuk Partisi (PiS) ile kucaklaşmasıyla mümkün olabilir.

Tüm bunlara dayanarak, önümüzdeki dönemde güç dengesinin önemli ölçüde değişmeyeceğini söyleyebiliriz. AB yanlısı EPP, Almanya Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Avrupa'yı Yenile Grubu (Renew Europe) gibi partilerin önümüzdeki dönemde Avrupa metinleri için ortak bir zemin bulma konusunda bolca zamanı olacak.

Sağa doğru olan bu eğilim, yeni küresel güç dengesi ve ABD-Çin iki kutupluluğunun ortaya çıkışıyla ‘güçlü bir Avrupa’ ve jeopolitik bir kutup oluşturma ihtiyacının aciliyet kazandığı bir dönemde, Avrupa projesine daha düşman olan radikal siyasi grupların gücünü de arttıracaktır.

Avrupa deneyiminin geleceği

Avrupa seçimleri nispi sisteme göre yapılır ve kamuoyunun gelişimini ve ulusal meseleler ile Avrupa boyutu arasındaki etkileşimi anlamanın bir yoludur. Son AP seçimlerinde Avrupa Komisyonu kararlarının insanların günlük yaşamlarını ve ekonomilerini etkilemesi ve İngiltere’nin 2016 yılında Brexit (İngiltere’nın AB’den çıkışı) referandumundan sonra öneminin iki katına çıkması nedeniyle çekimser oylar azalmış ve katılım artmıştır.

Ukrayna’da 2022 yılında savaşın başlamasından sonra, Avrupalılar kendi kıtalarında da savaş çıkabileceğini anlayınca, sürdürülebilir barış fikrinin sarsıldığı açıkça ortaya çıktı.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Sorbonne Üniversitesi'nde 25 Nisan'da yaptığı konuşmada zorlukların büyüklüğü ve müdahale edilmemesi bakımından Avrupa'nın ölebileceğini söylemekten çekinmedi. Konuşmasında Avrupa'nın stratejik olarak kırılganlığına dikkat çeken Macron, ABD’nin korumasına olan bağımlılığın devam etmemesi için ortak bir Avrupa askeri gücü kurulması ve nükleer caydırıcılığın füzesavar programlarıyla ilişkilendirilmesi gibi Avrupa’ya dair vizyonunu ve tezlerini ifade etti.

Son yıllarda, Brexit'ten sonra Avrupa’nın iki tabusu yıkıldı. Bunlardan ilki, üye bir ülkenin AB’den ayrılması, ikincisi ise İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hâkim olan kalıcı barış ve istikrar fikrinin yerle bir olmasıydı.

AB üyesi 27 ülkenin seçim kampanyalarındaki tartışmalar, bazıları hassas ve bölünmeye neden olan çeşitli konular üzerinde yoğunlaştı. Ancak tüm bunlar, Avrupa fikri yavaş yavaş kök saldıkça ve AB bir gerçeklik haline geldikçe, birçok alana (çevre, ortak tarım politikası, sanayinin teşviki, ortak savunma, enerji, işgücü vb.) müdahale ettikçe ve kararları insanların hayatlarını etkiledikçe, zaman faktörünün Avrupa deneyiminin güçlendirilmesi lehine işlediğini gösterdi. Bununla birlikte Avrupa yasaları çoğu zaman üye ülkelerin yasalarının, kendi ulusal anayasalarının önüne geçebiliyor.

dcvfv
RN lideri Marine Le Pen, düzenlediği bir basın toplantısı sırasında, 24 Kasım 2023 (EPA)

Avrupalı seçmenlerin öncelikleri arasında, Avrupa'nın ‘gücüne’ ve uluslararası sahnede etkili bir jeopolitik kutba dönüşmesine odaklanmadan önce; göç, güvenlik, sosyal reformlar ve iklim değişikliği gibi insanların günlük hayatını ilgilendiren konular yer alıyor.

Yaklaşan AP seçimleri, kimilerinin ortak pazar ve ekonomik birlik konusundaki başarılarından dolayı övdüğü, kimilerinin ise sadece bir ‘uluslar ve devletler birliği’ olmasını istediği, kimilerinin de kendi kaderini tam olarak tayin edemeyen minyatür bir Birleşmiş Milletler (BM) örgütü yerine ‘Avrupa Birleşik Devletleri’ olmayı arzuladığı Avrupa deneyiminin geleceğine ilişkin tartışmaların çözümüne katkı sağlayacak gibi görünmüyor. Tüm bunların arkasında ise güç sahibi bir Avrupa'nın önünde duran, ulusal öncelikler ve ideolojik çelişkiler yatıyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


İsrail ordusu Kerem Şalom sınır kapısını yeniden açtı

Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
TT

İsrail ordusu Kerem Şalom sınır kapısını yeniden açtı

Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)

İsrail ordusu bugün (Çarşamba) Gazze Şeridi'ne insani yardım götürmek üzere Kerem Şalom kapısının yeniden açıldığını duyurdu.

Ordu yaptığı açıklamada, Mısır'dan gelen kamyonların gıda, su, barınma malzemeleri, ilaç ve tıbbi ekipman gibi yardımları taşıdığını ve  sınır kapısına geldiğini belirtti.

swefrght6
Bir uydu görüntüsü, İsrail askeri araçlarının İsrail'in güneyinde, Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısı yakınındaki bir bölgede toplandığını gösteriyor (AFP)

Axios haber sitesi, Başkan Joe Biden'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'dan dün yaptığı telefon görüşmesinde, Hamas'ın yakındaki bir İsrail ordusu mevzisine düzenlediği ve dört askerin ölümüyle sonuçlanan saldırısının ardından Pazar günü kapatılan sınır kapısını yeniden açılmasını istediğini bildirdi.


Sudan ordusu ‘organ çıkarma’ videosunu reddetti

Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)
Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)
TT

Sudan ordusu ‘organ çıkarma’ videosunu reddetti

Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)
Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)

Sudan ordusu, ülkede viral hale gelen ve askeri üniformalı iki kişinin bir başka kişinin karnını deşip cesedini parçaladığını gösteren şok edici videoyu reddetti ve söz konusu videonun ‘kendi güçleri ya da yanında savaşan unsurlarla herhangi bir bağlantısı olduğunu’ yalanladı.

Sudan Ordu Sözcüsü Nebil Abdullah dün (salı) yaptığı açıklamada “Daklu terörist milislerinin (Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri kastediliyor) medyası ve destekçileri bu suçu silahlı kuvvetlere mal etmeye ve faillerin bizim üyelerimiz olduğunu iddia etmeye çalıştı” ifadesini kullandı.

Açıklamada ‘Silahlı Kuvvetler, videoda görünenlerin ordu güçlerinin hiçbir bileşeniyle ilgisi olmadığını ve herhangi bir kuvvetin üniformasını giymediklerini teyit eder. Bu da bunun milisler ve işbirlikçileri tarafından yaratılan kötü yönetilmiş bir oyun olduğunu doğrulamaktadır’ denildi.

Sudanlı sosyal medya hesapları geçtiğimiz pazar günü, Sudan ordusunun üniformalarına benzeyen üniformalar giyen kişilerin, Hızlı Destek Kuvvetleri mensubu olduğunu söyledikleri bir kişinin karnını yararak öldürdükten sonra organlarını çıkarttıkları ve vücudunu parçaladıkları bir videoyu dolaşıma soktu.


İsrail'in Gazze’nin doğusu ve Refah'ı bombalaması sonucu 9 kişi öldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)
TT

İsrail'in Gazze’nin doğusu ve Refah'ı bombalaması sonucu 9 kişi öldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)

Filistin Haber Ajansı (WAFA), İsrail'in bugün (Çarşamba) şafak vakti doğu Gazze ve Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'a düzenlediği bombardımanda 9 kişinin öldüğünü duyurdu.

Şarku’l  Avsat’ın  WAFA’dan aktardığı habere göre İsrail uçakları, Gazze'nin doğusundaki Ez-Zeytun semtinde Askola bölgesindeki bir daireyi hedef aldı. Saldırı sonucu bir erkek, bir kadın ve beşi çocuk olmak üzere 7 kişinin öldürüldüğü belirtildi. İsrail'in Refah'ın güneyindeki Selahaddin Kapısı yakınlarında bir motosiklete düzenlediği bombalı saldırıda ise iki kişinin öldüğü ve bazı kişilerin yaralandığı ifade edildi.

Shehab Haber Ajansı Telegram hesabında, topçu bombardımanının Refah'ın doğusundaki Al-Salam mahallesini, İsrail hava saldırısının ise Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'yı hedef aldığını bildirdi. Öte yandan El Aksa TV, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin orta ve güneyinin çeşitli bölgelerine saldırılar düzenlediğini bildirdi.


Irak mahkemesi IKBY'deki seçim krizini sona erdirdi

İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)
TT

Irak mahkemesi IKBY'deki seçim krizini sona erdirdi

İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)

Irak Federal Mahkemesi, dün (Salı) bölge parlamentosundaki sandalye sayısını azaltan önceki bir kararı bozarak, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile yaşanan ciddi krizi sona erdirdi.

Mahkeme, IKBY Başbakanı Mesrur Barzani'nin talebi üzerine parlamento koltuklarının dağıtım mekanizmasını askıya almak için ‘devlet emri’ yayınladı.

Irak yasalarına göre ‘devlet emri’ terimi, mahkemenin önceki bir kararını, anlaşmazlığın nihai çözümüne kadar geçici olarak saklı tuttuğu anlamına geliyor.

21 Şubat'ta mahkeme, IKBY parlamentosu seçim yasasındaki maddelerin anayasaya aykırı olduğuna hükmederek, azınlık kotasının iptal edilmesinin ardından parlamentodaki sandalye sayısını 111'den 110'a düşürdü.

Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), mart ayında protesto amacıyla seçimleri boykot edeceğini açıkladı ve siyasi süreçten çekilme tehdidinde bulundu.

Mahkeme yeni kararını, ‘önceki kararının uygulanmasının gelecekte geri dönüşü olmayan etkilerinden kaçınmak’ olarak nitelendirdi.

Mesrur Barzani, haziran ayı ortasında görev süresi dolacak olan Federal Seçim Komisyonu'nu mahkemeye şikâyet etti.

Mahkemeye seçimleri ve parlamento sandalyelerinin seçim bölgelerine dağıtılması mekanizmasını ve bileşenlere yönelik kotaları askıya alan bir karar çıkarması çağrısında bulundu.

Irak Yüksek Seçim Komisyonu Sözcüsü Cumana el-Gulayi, Iraklı gazetecilerle paylaşılan bir sesli mesaja göre ‘bölgesel başkanlık tarafından yayınlanan ve seçim tarihini 10 Haziran 2024 olarak belirleyen bölgesel kararnameye göre IKBY Parlamentosu seçimlerinin yapılması için çalışmalarını sürdürdüklerini’ söyledi.

Diğer yandan KDP Genel Başkanı’nın medya danışmanı Kifah Mahmud, IKBY Başkanı Neçirvan Barzani'nin İran ziyaretinin “iki taraf arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfa açacağını ve son yıllarda bu ilişkileri gölgeleyen gerilimleri sona erdireceğini” ifade etti.

Barzani, bir yıldan kısa bir süre içinde İran'a yaptığı beşinci ziyaret için pazar günü Tahran'a gitti.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığına göre Mahmud, “İranlılar, özellikle malları için stratejik bir pazar olması ve İran'ın IKBY'ye yaptığı ihracat ve yatırımların yılda 10 milyar doları aşması nedeniyle IKBY’deki çıkarlarının çok büyük olduğunun farkındalar” değerlendirmesinde bulundu.


İsrail medyası: Gazze'den sınır kasabalarına 30 roket atıldı

Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)
Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)
TT

İsrail medyası: Gazze'den sınır kasabalarına 30 roket atıldı

Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)
Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)

Haaretz gazetesi dün (Salı) Filistinli grupların Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 roket attığını bildirdi.

Arap Dünyası Haber Ajansı'nın (AWP) haberine göre Demir Kubbe hava savunma sisteminin bu roketlerin yarısını imha ettiği, geri kalan kısmının ise açık alanlara düştüğü belirtildi.

Eşkol Bölge Konseyi, füzelerin Nahal Al-Haşur bölgesinde yangına yol açtığını ancak herhangi bir can kaybının bildirilmediğini belirtti.

Medya daha önce İsrail ordusunun sınır kasabalarında sirenlerin çaldığı bilgisi yer aldı.


Hamas: Baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime veya takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğiz

Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)
Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)
TT

Hamas: Baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime veya takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğiz

Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)
Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)

Hamas lideri Usame Hamdan dün (Salı) yaptığı açıklamada, hareketin baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime ya da takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğini bildirdi.

Hamdan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savaş Kabinesi'nin, Hamas’ın ateşkes önerisini kabul etmesine rağmen askeri operasyonları Refah bölgesini de kapsayacak şekilde genişletme ve sınır kapısının kontrolünü ele geçirme kararını, arabulucuların çabalarını sekteye uğratma ısrarının göstergesi olduğunu ifade etti.

Beyrut'ta düzenlediği basın toplantısında konuşan Hamdan, “Baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime ya da takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğiz” diyerek, ABD yönetimini İsrail hükümetini anlaşmayı uygulamaya zorlayarak ciddiyetini kanıtlamaya çağırdı.

Hamdan, Mısır'ın bombardıman ve İsrail askeri araçlarının varlığı ışığında Refah Sınır Kapısı’nın açılması talebini reddetmesini Hamas'ın takdirle karşıladığını ifade etti.

Hamdan'ın açıklamaları kısa bir süre önce Halil el-Hayya başkanlığındaki Hamas heyetinin Katar'dan Mısır'ın başkenti Kahire'ye ulaştığı sırada geldi.

Hamas'tan yapılan açıklamada heyetin ‘Gazze Şeridi'ndeki halka yönelik saldırganlığı durduracak anlaşmanın tamamlanması için Mısır ve Katar'daki arabulucularla yürütülen çabaları’ takip edeceği belirtildi.

İsrail ordusu bugün (çarşamba), dün başlayan askeri operasyonla Gazze Şeridi ile Mısır toprakları arasındaki Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını tamamen kontrol altına aldığını duyurdu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün erken saatlerde, Kahire'ye giden müzakere heyetinden esirlerin serbest bırakılması için gerekli koşullarda ısrar etmelerini istediğini söylerken, Savunma Bakanı Yoav Gallant ülkesinin esirleri kurtarmak için taviz vermeye hazır olduğunu, ancak bir anlaşmaya varılamaması halinde operasyonlarını yoğunlaştıracağını ifade etti.


Ürdün Kralı: İsrail'in Refah'a yönelik askeri operasyonu önlenmeli

Ürdün Kralı II. Abdullah (Arşiv- AP)
Ürdün Kralı II. Abdullah (Arşiv- AP)
TT

Ürdün Kralı: İsrail'in Refah'a yönelik askeri operasyonu önlenmeli

Ürdün Kralı II. Abdullah (Arşiv- AP)
Ürdün Kralı II. Abdullah (Arşiv- AP)

Ürdün Kralı II. Abdullah, İsrail'in Refah'a yönelik kara askeri operasyonunun önlenmesinin gerekliliğini vurguladı.

Ürdün Kraliyet Mahkemesi, X platformunda dün (Salı) yayınlanan açıklamasında, Kral Abdullah'ın Washington'da ABD Temsilciler Meclisi Başkanı ve Senato'daki Demokrat Çoğunluğun Lideri ile yaptığı iki toplantıda: "İsrail'in Refah Sınır Kapısı'nın Filistin tarafını kontrol etmesi ve yardıma kapatması, Gazze'deki insani felaketi daha da kötüleştirecektir" ifadelerini kullandığını açıkladı.

Kral Abdullah, uluslararası topluma "İsrail'in yardım konvoylarının geçişini güvence altına almasını ve çeşitli geçiş noktalarından Gazze'ye girişini sağlamasını gerektiren bir pozisyon alması" çağrısında bulundu.


İsrail Gazze'nin dünya ile bağlantısını kopardı

Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafındaki İsrail ordusu araçları (İsrail ordusu- Reuters)
Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafındaki İsrail ordusu araçları (İsrail ordusu- Reuters)
TT

İsrail Gazze'nin dünya ile bağlantısını kopardı

Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafındaki İsrail ordusu araçları (İsrail ordusu- Reuters)
Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafındaki İsrail ordusu araçları (İsrail ordusu- Reuters)

İsrail dün(Salı), Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Refah şehrine kara saldırısı düzenlememesi yönünde yapılan tüm uluslararası uyarıları görmezden geldi. Tel Aviv'in, Hamas tarafından kabul edilen ateşkes önerisinin taleplerini karşılamadığını açıklamasından sadece birkaç saat sonra Refah Sınır Kapısı’nın ele geçirilmesi, Refah'taki baskının kısmen de olsa Hamas'ı ateşkes müzakerelerinde ve esir takası anlaşmasında daha fazla taviz vermeye zorlamayı amaçladığını gösteriyor.

İsrail ordusu, Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafındaki avlusunda ilerleyen tanklarının görüntülerini paylaştı. İsrailli askerler tarafından yayınlanan görüntülerde, tankların ‘Gazze'yi Seviyorum’ yazısını ezip parçaladığı ve Filistin bayraklarının yerine İsrail bayraklarının çekildiği görüldü. İsrail Refah Sınır Kapısı’nın kontrolünü 2005 yılından bu yana ilk kez ele geçirdi.

Erez (Beyt Hanun) Sınır Kapısı, İsrail'in kontrolü altında olan ve insanların İsrail'e ya da Batı Şeria'ya geçişi için kullanılan tek geçiş noktası olduğundan, Refah Sınır Kapısı Gazzelilerin dünyaya açılan ‘tek kapısı’ olarak biliniyor.

İzzettin el-Kassam Tugayları'nın Refah'ta dört birliği bulunuyor ve bu birliklere yedi aydır devam eden savaş boyunca neredeyse hiç dokunulmadı. İsrail, Refah’a karadan girmeden ve bu birlikleri ortadan kaldırmadan savaşın sona ermeyeceğini, çünkü ‘zafer’ elde edilemeyeceğini söylüyor.

Öte yandan Filistin Enformasyon Bakanı ve Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne, ABD yönetimini derhal müdahale etmeye çağırdı. Ebu Rudeyne, İsrail'in her şeyi uçuruma sürüklediği uyarısında bulunurken, Hamas, İsrail’in Refah'a kara saldırısının ateşkes ve esir takası anlaşmasına yönelik arabuluculuk çabalarını sekteye uğratma niyetini gözler önüne serdiğini söyledi.

Diğer taraftan Şarku’l Avsat’a konuşan kaynaklar, Mısır Silahlı Kuvvetleri'nin Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında doğu ve batı noktalarına asker ve askeri araç konuşlandırdığını belirttiler. Kahire, Hamas ve İsrail arasında yeni bir ateşkes için müzakerelere ev sahipliği yaparken, Mısır Silahlı Kuvvetleri tam teyakkuz halinde.

Tel Aviv'de ise Başbakan Binyamin Netanyahu ile birlikte aşırı sağcı liderlerin savaşa devam etme, Refah'ı boşaltma ve Hamas'ı ortadan kaldırmak için askeri baskıyla müzakerelerde güçlü bir konum elde etmenin yanında Hizbullah'la savaşmak için harekete geçtikleri görüldü. Ancak analistler, stratejik hedefi olmayan bir savaşın sürdürülmesinin sonuçları konusunda uyardılar.