ABD ve Irak arasında ‘katyuşa krizi’

ABD ve Irak arasında ‘katyuşa krizi’
TT

ABD ve Irak arasında ‘katyuşa krizi’

ABD ve Irak arasında ‘katyuşa krizi’

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi’nin başarılı olarak nitelendirilen ABD ziyaretinin ardından, Washington, katyuşa füzelerinin ABD’nin Irak’taki merkezlerine atılmaya devam edilmesi halinde ABD ve Uluslararası Koalisyon ile Bağdat arasındaki ilişkileri gözden geçirmekle tehdit etti.
Kazimi’nin ziyareti ve ABD’li liderlerle yaptığı görüşmeler sırasında ve Ürdün ziyaretinden dönene kadar 10 gün boyunca Irak’ta ‘katyuşa ateşkesi’ ilan edilmişti.
Irak’ta ABD varlığına karşı çıkan silahlı gruplar, Fetih Koalisyonu lideri Hadi el-Amiri ile Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki’nin evinde yapılan iki ayrı toplantıda Kazimi ile yapılan görüşmelerin ardından son 3 gündür katyuşa saldırılarına yeniden başladı. İki toplantının ardından yapılan açıklamalar ve aktarılanlara göre, görüşmelerin merkezinde Basra ve Nasıriye’de siyasi ve silahlı gruplara ait daha önce yakılan binaların buldozerle yıkılması dahil bu iki kentte yaşanan olayların olduğu öğrenildi. Toplantılardan yapılan sızdırılan bilgiler, siyasi tarafların Kazimi ile ABD Başkanı Donald Trump arasında Amerikan askerlerinin 3 yıl içinde Irak’tan çekilmesi konusunda varılan anlaşmayı reddettiğine işaret ediyor. Diğer taraftan ABD’den son iki gündür Kazimi-Trump anlaşmasının görmezden gelinerek Irak’ta yalnızca 3 bin 500 Amerikan askerinin kalacağına ilişkin açıklamalar da siyasilerin tutumunu yumuşatmak için yeterli olmadı.
ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Matthew Toller, katyuşa füzesi söyleminin itidal söylemine karşı zafer kazanması halinde bu durumun ABD’yi ve hatta Uluslararası Koalisyonu ile Irak ilişkilerini gözden geçirmeye zorlayabileceğini söyledi. ABD’li yetkilinin bu en güçlü açıklaması, Washington’un geçtiğimiz aylarda Bağdat’taki Yeşil Bölge’de yer alan ABD Büyükelçiliği’ne ve ABD askerlerinin bulunduğu Taci Askeri Üssü ile Bağdat Havalimanı’na yapılan katyuşa füzeli saldırılara karşı izlediği sessizlik politikasının ardından geldi. Toller, Irak’ta yerel medya kuruluşlarına yaptığı açıklamalarda “Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi ile ABD Başkanı Donald Trump arasındaki görüşme iki ülke arasındaki güçlü ilişkinin göstergesidir” diyerek, Kazimi’nin ABD ziyaretinin “iki ülke arasındaki ilişkiyi güçlendirmesini” ümit ettiğini belirtti. Toller, “Ekonomi meseleleri Kazimi’nin Washington’daki toplantılarında önemli bir rol oynadı. Biz Irak'ın korona virüsü, petrol fiyatının düşmesi ve yabancı yatırımları çekebilmek için güçlü bir pozisyonu olmadığı gibi karşı karşıya kaldığı zorlukları anlıyoruz ve Washington Irak hükümeti tarafından yapılacak her türlü ekonomik reformun destekleyicisidir. Reform süreçlerini ve yatırım konularını desteklemek amacıyla yatırım alanında görüşmeler var” dedi. Toller, Irak Meclisi’ne ABD ve Irak arasında imzalanan son anlaşmaları reddetmeme çağrısında bulunarak, “Stratejik Çerçeve Anlaşması (Irak) Meclisi tarafından 2008’de onaylandı. Bu Anlaşma kapsamında yaptığımız her şey hukuk çerçevesindedir. Son olarak yaptığımız tüm işler, ortak çıkar temelinde Stratejik Çerçeve Anlaşması kapsamındadır” dedi.
ABD’li Büyükelçi, Irak hükümeti ile Uluslararası Koalisyon arasındaki ilişki hakkında çok sayıda kasıtlı yanlış anlamanın olduğunu belirterek, “ABD Irak’ta kalıcı bir askeri varlık bırakmak istemiyor. Biz, geçen 5 yılda Iraklılarla birlikte DEAŞ’a karşı çok sayıda savaş kazandık. Bu savaşın sonunda DEAŞ ile mücadelenin son aşamasını belirlemek için teknik ekiplerle görüşmelerimiz olacak. Biz daima birçok Iraklı ortaklarımızdan ABD ile ortaklığın sürdürülmesi gerektiğine duyuyoruz. Askeri ve diplomatik varlığı hedef almak için füzelerin fırlatılmasına varana dek radikal sesler bulunuyor. Bu sesler Irak halkını veya Irak’ın çıkarını temsil etmiyor. Eğer bu söylem Irak’ın çıkarına karşı kazanırsa bu durum, yalnızca Irak-ABD değil, genel olarak Irak ve Uluslararası Koalisyon arasındaki çok sayıda meselenin de gözden geçirilmesine sevk edebilir” ifadesini kullandı.
ABD yönetiminin katyuşa füzelerine karşı nasıl bir yaklaşım benimseyebileceğine ilişkin Şarku’l Avsat’a değerlendirmelerde bulunan Cumhuriyetçi Güvenlik ve Siyasi Araştırmalar Merkezi Başkanı, strateji uzmanı Mutaz Muhyiddin, “ABD Büyükelçiliği’ni ve Yeşil Bölge’yi tehdit eden katyuşa füzeleriyle ilgili Trump’a daha önce soru sorulmuş o da Amerikan askerlerinin çekilmesinin Irak güçlerinin bu tür saldırılarla başa çıkmasına bağlı olduğu yanıtını vermiş ve açıklama ile ABD noktalarına ve çıkarlarına  yönelik saldırılara güçlü ve kararlı bir yanıt verileceğini vurgulamıştı. ABD şu anda geri çekilme veya ikinci kez yeniden konuşlandırma konusunda ABD ordusuna ve aynı şekilde askerlerine saldırıya karşı güçlü bir yanıt vermede kullanacağı silahlara öncelik veriyor. ABD geri çekiliyor ve askerlerini daha güvenli yerlere taşıyor. Soru şu: ABD Ayn El-Esed veya Erbil’deki üslere mi yoksa başka bir yere mi gidecek? Bunun cevabı, kendisini ve aynı şekilde uğradığı saldırılara yanıt vermede kullanacağı silahlarını koruyacak bir zemin olacaktır” ifadelerini kullandı.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.