Dünyada eğitimin Kovid-19 ile imtihanı

Fransa'nın doğusundaki bir okulda maske takan öğrenciler. (AFP)
Fransa'nın doğusundaki bir okulda maske takan öğrenciler. (AFP)
TT

Dünyada eğitimin Kovid-19 ile imtihanı

Fransa'nın doğusundaki bir okulda maske takan öğrenciler. (AFP)
Fransa'nın doğusundaki bir okulda maske takan öğrenciler. (AFP)

Hong Kong hükümeti Kovid-19 testleri yapmak için yoğun bir kampanya başlatırken Fransa'dan Rusya’ya Avrupa ülkelerindeki birçok öğrenci, eğitim kurumlarının koronavirüsün odağı haline gelmemesi için maskeli ve steril malzemelerle donatılmış bir şekilde okullara yeniden döndüler.
Hong Kong'da yarım milyondan fazla insan, Çin anakarasından doktorların ve şirketlerin katılımından endişe etmelerine rağmen ücretsiz test kampanyasından yararlanmak için adını yazdırdı.
Okullar ve oyun alanları başta olmak üzere kent geneline yayılan 141 koronavirüs test noktasının yarısından fazlası dün (salı) çalışmalarının ilk gününde kapasitelerinin dolduğunu duyurdu.
Koronavirüs testlerine yönelik söz konusu girişim, yerel yönetim ve Pekin hakkında şüphelere yol açtı. Bazı vatandaşlar toplanan verilerin kullanılacağından endişe ederken diğerleri tartışmalı olan Ulusal Güvenlik Yasası uyarınca yakın zamanda göz altına alınan medya patronu Jimmy Lai’nin ardından durumu proteste etmek için test kampanyasına katılmayı reddetti.
Yoğun nüfuslu Hong Kong bölgesi, nispeten yüksek sayıda Kovid-19 vakaları ve ölümleri kaydetti. Ancak Temmuz ayında, özellikle katı izolasyon önlemlerinden muaf olan kurumlardaki vakalarla bağlantılı olarak vaka sayısında bir artışa tanık oldu. Yetkililer, geniş çapta bir test kampanyasının tespit edilemeyen vaka zincirlerinin kırılmasına izin vereceğini öne sürdü.

Avrupa 
Avrupa’da Almanya, Kuzey İrlanda ve İskoçya'nın ardından dün (salı) Fransa, Belçika, Rusya ve Ukrayna’daki öğrenciler de okullarına döndüler. 
Fransa’daki okullarda 11 yaşın üzerindeki öğretmen ve öğrencilerin maske takması zorunlu olurken, Yunanistan bu önlemi ana sınıflarından başlayarak tüm öğrencilere uyguluyor. 
Okula dönüşün bölgelere bağlı olarak 4 Eylül’den 15 Eylül’e ertelendiği İspanya'da, altı yaşın üzerindeki öğrenciler her zaman maske takmak zorunda kalacak.
Diğer Avrupa ülkelerinin yaptığı gibi vatandaşlarına izolasyon tedbirleri uygulamayan İsveç, maske takmayı reddeden ülkelerden biri. Stockholm'de vatandaşların çoğu mağazalarda, ofislerde, otobüslerde ve hatta metroda maske takmıyor.
İsveç'in başkentinde maske satan bir süpermarkette yetkili olan Jenny Olson konuyla alakalı yaptığı açıklamada, "Onlar (yetkililer) dünyanın geri kalanından daha iyi bildiklerini düşünüyorlar" ifadesini kullandı.

Kuzey Amerika
Sağlık sisteminin yetersiz kaldığı ve hala bir eyaletten diğerine adaletsiz bir şekilde uygulandığı ABD, koronavirüs vakalarında 6 milyon sınırını aştı. Beyaz Saray, salgın durumunu azaltmak için yapılan test sayısını sınırlandırmaya çalışsa bile, salgın verilerine göre şu anda 183 bini aşan ABD’deki Kovid-19 kaynaklı ölümlerin sayısının Eylül ayında 200 bin sınırını aşması bekleniyor. Resmi sonuçlara göre salgın tüm dünyada 25,3 milyondan fazla kişiyi etkiledi. Ancak, özellikle şu anda günde en fazla vaka kaydeden ve ABD’yi geçen Hindistan gibi ülkelerde bu sayının daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Latin Amerika'da Peru, her yüz kişiden 87'sinin ölümüyle dünyada kişi başına ölüm oranının en yüksek olduğu ülke haline geldi.
Meksika'da bir dövmeci ise koronavirüsten iyileşen kişilere "Kovid-19’dan kurtuldu" ifadesini derilerine dövme yapmalarını teklif ediyor. Omi Debua AFP’ye yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Bu şekilde, birkaç yıl içinde çocuklarına ve torunlarına şunu söyleyecekler: ‘Bakın, 2020'de salgın ve ölümcül bir hastalık olan Kovid-19 salgınına yakalandım ve hayatta kaldım. İşte bu da dövmesi.”

Güney Amerika
Peru Doktorlar Birliği Başkanı Godofredo Talavera, AFP haber ajansına yaptığı açıklamada, "Hastane, sağlık merkezi, ilaç ve laboratuvarlara ihtiyacımız var. Birçok insan yatak ya da solunum cihazı olmadığı için hastaneye gitme korkusu yaşıyor ve evlerinde ölüyor” diye konuştu.
Kovid-19 kaynaklı 121 bine yakın ölümle ABD’den sonra salgından en çok etkilenen ikinci ülke olan Brezilya'da Amazon ormanında yaşayan Kızıldereli Kayapo kabilesinin reisi Raoni Metuktire koronavirüs nedeniyle hastaneye kaldırıldı.



Bilim insanları "Kitlesel yok oluş döneminde miyiz?" sorusunu yanıtladı

İnsan eliyle yeryüzünden silinen hayvanlardan biri olan dodonun soyu 1681'de tükenmişti (AP)
İnsan eliyle yeryüzünden silinen hayvanlardan biri olan dodonun soyu 1681'de tükenmişti (AP)
TT

Bilim insanları "Kitlesel yok oluş döneminde miyiz?" sorusunu yanıtladı

İnsan eliyle yeryüzünden silinen hayvanlardan biri olan dodonun soyu 1681'de tükenmişti (AP)
İnsan eliyle yeryüzünden silinen hayvanlardan biri olan dodonun soyu 1681'de tükenmişti (AP)

Bilim insanları, bazı çalışmaların aksine, halihazırda bir kitlesel yok oluş olayı yaşanmadığını öne sürdü. 

Dünya tarihinde bugüne kadar bilinen 5 kitlesel yok oluş olayı yaşanırken, bunlardan sonuncusu yaklaşık 66 milyon yıl önce Dinozorlar Çağı'nı sona erdirmişti. 

Kitlesel yok oluş, gezegendeki canlı türlerinin yaklaşık yüzde 75'inin 2 milyon yıl gibi kısa bir süre zarfında soyunun tükenmesini ifade ediyor. 2 milyon yıl uzun gibi görünse de Dünya'nın 4,5 milyar yıllık tarihinde aslında çok kısa bir zaman aralığına denk geliyor.

Bazı uzmanlar biyoçeşitlilikteki endişe verici düşüş nedeniyle halihazırda 6. kitlesel yok oluşun yaşandığını ve bunun öncekilerden farklı olarak insan eliyle gerçekleştiğini öne sürüyor.

Ancak bulguları hakemli dergi PLOS Biology'de yayımlanan yeni bir çalışmaya göre bu varsayım yanlış. Araştırmacılar biyoçeşitlilik azalsa da bunun, kitlesel yok oluş kategorisine girecek hızda yaşanmadığını belirledi.

Arizona Üniversitesi'nden John Wiens ve Harvard Üniversitesi'nden Kristen Saban, Dünya Doğayı Koruma Birliği'nin (IUCN) değerlendirmeye aldığı 22 bin bitki ve hayvan cinsi hakkındaki son 500 yılın verilerini inceledi. 

Araştırmacılar, daha kapsamlı bir evrimsel tarihi yansıttığı için tür yerine cins düzeyinde değerlendirme yapmayı tercih etti. Cins, farklı ancak birbiriyle ilişkili türleri gruplandıran biyolojik sınıflandırmayı ifade ediyor. Çalışmaya yaklaşık 163 bin tür dahil edildi.

Bilim insanları 1500'den bu yana 90'ı hayvan ve 12'si bitki olmak üzere toplam 102 cinsin yok olduğunu saptadı.

Araştırmacılar bu rakamın, incelenen canlı gruplarının sadece yüzde 0,5'ine denk gelmesinden dolayı kitlesel yok oluştan söz edilemeyeceğini savunuyor.

Ayrıca soyu tükenen canlıların zaman ve mekan açısından eşit dağılmadığı da gözlemlendi. Örneğin bu olayların dörtte üçünden fazlası adalarda meydana gelmişti. 

Yok oluşların çoğunun memeliler (21 cins) ve kuşlar (37 cins) arasında yaşandığı da belirlendi.

Bunun yanı sıra şaşırtıcı bir şekilde, cins düzeyindeki yok olma oranlarının azalmaya başladığı ve en hızlı kayıpların 1870'ler, 1890'lar ve 1900'lerde yaşandığı tespit edildi.

Wiens bulgular hakkında şu ifadeleri kullanıyor: 

Bitki ve hayvan cinslerinin yok oluşunun çok nadir yaşandığını, bunların çoğunlukla sadece adalardaki cinsler olduğunu ve bu yok oluşların son 100 yılda hızla artmak yerine aslında yavaşladığını gördük.

2023'te yapılan başka bir çalışmada 5 bin 400 omurgalı hayvan cinsi incelenmiş ve canlıların soyunun "hızla tükendiği", halihazırda 6. kitlesel yok oluşun yaşandığı öne sürülmüştü. 

Ancak Wiens bu çalışmanın balıklar, böcekler ve bitkileri hesaba katmaması nedeniyle net bir tablo çizemediğini savunuyor.

Öte yandan bu çalışmada, son 1 milyon yıl içinde hiç olmadığı kadar hızlı bir tür ve cins kaybı yaşandığı için bu sonuca varılmıştı. Makalenin yazarları Gerardo Ceballos ve Paul Ehrlich, CNN'e yaptıkları açıklamada şöyle diyor:

Diğer bir deyişle, önceki yüzyılda kaybolan binlerce türün normal şartlarda yok olması binlerce yıl sürerdi. Bu eğilim evrenseldir ve omurgalılar, omurgasızlar, bitkiler, mantarlar ve mikroplar dahil tüm organizmaları etkiliyor.

Yeni çalışmanın yazarları halihazırda bir yok oluş tehdidi olmasa da biyoçeşitlilikteki azalmanın ciddiyetini koruduğunun altını çiziyor.

Wiens "Gelecekteki yok oluşların, insanları tehdit ettiği için değil, insanların diğer türleri yok oluşa sürüklemesinin ahlaki açıdan yanlış olması nedeniyle durdurulması gerektiğini savunuyoruz" diye açıklıyor.

Manchester Üniversitesi'nden ve iki çalışmada da yer almayan Sadiah Qureshi ise "6. kitlesel yok oluşla ilgili iddialar harekete geçme çağrısı görevi görebilir ancak kayıplarla ilgili kıyametvari iddialar da insanlarda hiçbir şey yapamayacakları hissi yaratabilir" diyerek ekliyor: 

Hâlâ anlamlı bir fark yaratabileceğimizi unutmamalıyız; bu yüzden umudu korumak önemli.

Independent Türkçe, CNN, Phys.org, PLOS Biology, PNAS


Ünlü ressamın tablosundaki renk gizemi aydınlatıldı

Jackson Pollock'un Number 1A, 1948 adlı eseri New York'taki Modern Sanat Müzesi'nde sergileniyor (AP)
Jackson Pollock'un Number 1A, 1948 adlı eseri New York'taki Modern Sanat Müzesi'nde sergileniyor (AP)
TT

Ünlü ressamın tablosundaki renk gizemi aydınlatıldı

Jackson Pollock'un Number 1A, 1948 adlı eseri New York'taki Modern Sanat Müzesi'nde sergileniyor (AP)
Jackson Pollock'un Number 1A, 1948 adlı eseri New York'taki Modern Sanat Müzesi'nde sergileniyor (AP)

Bilim insanları Jackson Pollock'un bir tablosundaki mavi rengin kaynağını tespit etti.

Soyut dışavurumculuğun öncülerinden Amerikalı ressam Pollock'un Number 1A, 1948 adlı eseri, farklı renklerdeki boyaların tuvale sıçratılmasıyla sanatçının klasik tarzını yansıtıyor.

Daha önceki çalışmalarda ressamın temel paletinin parçası olan kırmızı ve sarı pigmentler belirlense de tablodaki canlı mavi renk tanımlanamamıştı.

Pollock'un tuvalde turkuaz boya kullandığı tahmin ediliyordu ancak hakemli dergi PNAS'te 15 Eylül Pazartesi günü yayımlanan çalışma, eserde aslında manganez mavisinin tercih edildiğini saptadı.

Araştırmacılar mavi boyadan örnekler alarak Raman spektroskopisi adlı bir yönteme başvurdu. Bu yöntemde lazerlerle ışık saçılıyor ve boya moleküllerinin titreşimi ölçülerek renk belirleniyor.

Yeni çalışma Pollock'un manganez mavisini kullandığına dair ilk kesin kanıtı sunuyor.

Stanford Üniversitesi'nden makalenin ortak yazarı Edward Solomon, "Bazı çarpıcı renklerin nereden geldiğini moleküler düzeyde anlamak gerçekten ilginç" diyor.

Manganez mavisi bir zamanlar sadece sanatçılar arasında değil, çimento boyası olarak kullanıldığı inşaat sektöründe de yaygındı. Ancak çevreye zarar verdiği endişelerinden dolayı 1990'larda kullanımdan kaldırılmaya başlandı.

Bilim insanları ayrıca örnekleri inceleyerek bu kadar canlı bir renk tonunun nasıl ortaya çıktığını da anlamaya çalıştı.

Araştırmaya göre bu pigment, ışığın elektronlarla etkileşimi sonucu yeşil ve mor ışığı emip yalnızca saf maviyi yansıttığı için bu kadar berrak görünüyor.

New York'taki Modern Sanat Müzesi'nden Abed Haddad, Pollock'un eserleri kaotik görünse de ressamın bu yorumu reddettiğini ve çalışmalarını sistemli bulduğunu söylüyor.

Çalışmanın ortak yazarı Haddad şu ifadeleri kullanıyor:

Aslında bizim çalışma şeklimizle Jackson Pollock'un resim yapma şekli arasında birçok benzerlik görüyorum.

Independent Türkçe, AP, Artnet, PNAS


Komedi ustasından yeni gerilim: İki yıldız başrollerde

Hizmetçi Millie rolündeki Sydney Sweeney'ye (önde) Nina'yı canlandıran Oscar adayı Amanda Seyfried (arkada) eşlik ediyor (Lionsgate)
Hizmetçi Millie rolündeki Sydney Sweeney'ye (önde) Nina'yı canlandıran Oscar adayı Amanda Seyfried (arkada) eşlik ediyor (Lionsgate)
TT

Komedi ustasından yeni gerilim: İki yıldız başrollerde

Hizmetçi Millie rolündeki Sydney Sweeney'ye (önde) Nina'yı canlandıran Oscar adayı Amanda Seyfried (arkada) eşlik ediyor (Lionsgate)
Hizmetçi Millie rolündeki Sydney Sweeney'ye (önde) Nina'yı canlandıran Oscar adayı Amanda Seyfried (arkada) eşlik ediyor (Lionsgate)

Sydney Sweeney ve Amanda Seyfried, The Housemaid fragmanında aynı malikanede tehlikeli bir yakınlık kuruyor.

Paul Feig'in yönetmenliğini üstlendiği gerilim filmi The Housemaid, ABD'de 19 Aralık'ta gösterime girecek. Filmin Türkiye'deki vizyon tarihi ise 9 Ocak 2026.

Oyuncu kadrosunda Brandon Sklenar, Michele Morrone ve Elizabeth Perkins'in de yer aldığı film, 45 yaşındaki Amerikalı yazar Freida McFadden'ın aynı adlı romanından uyarlandı.

The Housemaid, zengin çift Nina ve Andrew'un yanında hizmetçilik yapmaya başlayan Millie'nin hikayesini anlatıyor. Millie, kısa süre sonra çiftin tehlikeli sırlar sakladığını öğreniyor. 

Millie'yi canlandıran Sweeney fragmanda, "Bu işe ihtiyacım var. Kaybedemem. Geri dönmek istemiyorum" sözleriyle dikkat çekiyor.

McFadden'ın 2022 tarihli aynı adlı çok satan romanından uyarlanan senaryoyu Rebecca Sonnenshine kaleme aldı. Küçük Bir Rica (A Simple Favor) ve Ajan (Spy) gibi filmlerle tanınan Feig de kamera arkasına geçti.

Feig ve oyuncular, nisanda CinemaCon sahnesinde filmi tanıtmış ve ilk görüntüleri paylaşmıştı. Feig, neden komedi ağırlıklı projelerden sonra bir gerilim filmi çekmeyi tercih ettiğini şöyle açıklamıştı: 

Gerilim, korku ve komedi bu filmde birbirine öyle güzel sarılıyor ki... Benim için bir hayalin gerçekleşmesi gibi.

Sweeney ise kaynak eserin büyük bir hayranı olduğunu dile getirmişti. "Ben tam bir kitap aşığıyım, okumayı çok seviyorum" diyen oyuncu, McFadden'ın Hizmetçi (The Housemaid) üçlemesini bir haftada bitirdiğini anlatmıştı. Euphoria yıldızı, projeye dair ise şunları eklemişti: 

Karakterler kusurlu ve darmaduman ama bu da onları gerçekçi kılıyor.

Independent Türkçe, Hollywood Reporter, Variety