Lübnan’daki bölünmeleri yeniden canlandıran fikirler

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ‘sivil devlet’ çağrısında bulundu (AFP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ‘sivil devlet’ çağrısında bulundu (AFP)
TT

Lübnan’daki bölünmeleri yeniden canlandıran fikirler

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ‘sivil devlet’ çağrısında bulundu (AFP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ‘sivil devlet’ çağrısında bulundu (AFP)

Tony Boulos
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Yüksek Komiser Henri Eugene Gouraud’ın manevi halefi sıfatıyla, Büyük Lübnan’ın kuruluşunun 100’üncü yıl dönümü münasebetiyle Lübnanlılarla bir araya geldi. Macron’un sonraki 100 yıl boyunca ‘yeni bir toplumsal dönem’ oluşturulması hakkındaki sözleri, mevcut rejimin geleceği hakkında karmaşık bir mezhep kompozisyonuna dayalı yeni yorumlara ve bölünmelere kapı açtı. Lübnan halkı, mevcut sistemi geliştirmek isteyenler ile Taif Anlaşması'nın tüm hükümlerinin uygulanması gerektiğini savunanlar arasında bölünürken sistemi ‘sivil devlete geçiş’ yönünde değiştirmek isteyen sesler de yükseldi. Aynı şekilde federal sistemin Lübnan'ı kontrol eden mezhep uygulamalarının çaresi olduğuna inanan bir kesim de ortaya çıktı.
Ancak Pine Residence sarayında Fransa Cumhurbaşkanı’na sunulan ve memnuniyetle karşılanan ‘sivil devlet’ başlığı altında siyasi sistemde yapılan değişikliklerin tartışılması, birçok kişide ‘Şii mezhebinin demografik gelişimiyle orantılı şekilde sayısal bir çoğunluğa ilişkin mezhep kotalarına dayalı uzlaşmacı demokrasi formülünün’ içinin boşaldığı korkusunu artırdı.
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Macron Beyrut’a ulaşmadan önce rejim değişikliği ihtiyacı nedeniyle ‘Lübnan’ı sivil devlet olarak’ ilan etme çağrısında bulundu. Avn açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Lübnan’ın mezhep sisteminden sivil devlete dönüşmesi, Lübnan’daki mevcut sistemin ilerlemenin önünde bir engel haline gelmesinden dolayı ülkenin kota sisteminden kurtuluşu anlamına geliyor.”

6 ‘kanton’
Dayîm Federal Kongresi Genel Sekreteri Dr. Alfred Riachi de duruma dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“Lübnan’daki siyasi sistemin şekli üzerinde Pine Residence sarayındaki tartışmalardan ortaya çıkan öneriler, özellikle de ‘sivil devlet’ önerisi bilim dışıdır. Çünkü mevcut Lübnan’da sivil bir sistem olduğu, yani ne dini ne de askeri olduğu bilinciyle, sivil devlet bir şey laiklik ise başka bir şeydir.”
Söz konusu öneriler arasında Hristiyanların pahasına Şii toplum için uygun demografik değişimden yararlanmaya yönelik masum niyetler olduğunu belirten Riachi sözlerini şöyle sürdürdü:
“Siyasi mezhepçiliği ortadan kaldıran yaklaşım buysa, çok aptalca olacaktır. Bunun Hristiyanlar üzerindeki yıkıcı etkisi, limandaki 4 Ağustos patlamasından bin kat daha fazla olacaktır. Bu durum kaçınılmaz olarak bir bölünme talebine yol açacaktır.”
Lübnan’ın savunma ve dış politikaları hususundaki anlaşmazlığın, ‘melez bir merkezi sistemin’ sonucu olduğunu belirten Genel Sekreter şunları söyledi:
“Mevcut sistem, ‘her mezhebin kuşatıldığı ve diğer mezheplere karşı koyabilmek ve onlarla yüzleşebilmek için gücünü güçlendirmesi gerektiği’ izlenimini veriyor. Bu yüzden mezhepler yardım aramaya veya dış güçlerle ittifak arayışına girmekte, ayrıca Sünni mezhebine bağlı Bilgi Şubesi ve Hristiyanlara bağlı devlet güvenliği gibi güvenlik kurumlarının devralınması yoluyla da devlet aracılığıyla güvenlik garantisine sahip olmaktadırlar. Hatta Hizbullah’ta olduğu gibi paralel bir askeri güç kurma noktasına bile ulaştılar.”
Riachi, Lübnan’da federal bir sistem benimsemenin, mezheplerin yabancılaşması ve birbirlerinden korkmaları ikilemine, güvenceler sağlayarak çözüm oluşturacağı görüşünde. Sonuç olarak aralarındaki çatışmayı içeriye aktarmanın, dışarıda zorbalık yapma veya topluluğun gücünü güçlendirme ihtiyacının var olmamasına yol açtığını kaydetti.
Mezheplerin demografik örtüşmesi ve Lübnan’ın küçük yüzölçümü ışığında Lübnan’ı bir grup federal bölgeye ayırma olasılığına da değinen Dr. Alfred Riachi, uzmanlardan oluşan bir komitenin, demografik bileşenlerle ilgili kapsamlı bir araştırma yaptığını ve Lübnan’ın birleşik bir federal devlet içinde 6 kantona bölünebileceğini vurguladı.

Uluslararası kararlar Taif’e dayalı
Diğer yandan siyasi aktivist Avukat Emin Beşir, Lübnan krizinin bir rejim veya anayasa krizi olmadığını ve Taif Anlaşması’nda da yer almadığını belirtti. Beşir “Devleti kontrol eden, Ulusal Uzlaşı Belgesi’ni ve anayasayı duvara vuran yasadışı bir silah krizidir” dedi. Özgür Yurtsever Hareket’in, Mişel Avn’ın cumhurbaşkanlığına gelmesi üzerine Taif’in aksine, kendi mezhebinin en güçlüsü’ ilkesinin uygulanması için Hristiyanları Taif Anlaşması’ndan ihraç ettiğini belirten Beşir, “Hizbullah, Şii toplumunu ‘aşırı güç ve İsrail ile terörizmle mücadele bahanesiyle’ Taif’ten ihraç etti. Bu da ona anayasayı geçersiz kılma hakkını verdi” ifadelerini kullandı.
Avukat, tüm Taif hükümlerinin uygulanmasının ‘Lübnan’ı bazılarının görkemli sloganlar olarak öne sürdüğü bir sivil devlete taşıyacağı’ göz önüne alındığında, mevcut sistemi değiştirmeye yönelik herhangi bir öneriyi reddetme çağrısında bulundu. Avukat Beşir sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu anlaşma, Lübnanlılara 120 binden fazla ölüme mal oldu. Avn yanlısı akım ve Hizbullah ittifakı, kendisini İran’ın ABD’lilerle müzakere eden ve Fransızları ticari bir arabulucu olarak getiren yükselen bir güç haline gelmesinden sonra yeni bir rejim inşa etmek için bölgede farklılık gösteren güç dengesinin temeline koymak istiyor. Uluslararası meşruiyet kararları, Ulusal Uzlaşı Belgesi’ne ve anayasa ile Taif Anlaşması’na dayanıyor. Bu anayasayı değiştirir veya geliştirirsek, tüm uluslararası meşruiyet kararlarını çökerteceğiz. 1559 sayılı karar, Taif Anlaşması’na dayalı silah münhasırlığına ve 1701 sayılı karar da Taif Anlaşması’na dayanmaktadır. Ayrıca 1680 sayılı karar, anayasada öngörülen Lübnan oluşumunun kesinliğine dayanmaktadır. Bu oluşum nihai hale geldiğinden sınırların Suriye ile sınırlandırılmasını talep edebiliriz ve anayasadan sapma durumunda sınırları çizmeye gerek kalmaz.”
Taif’e yönelik tekrarlanan suikast girişimlerinin ülkeyi bilinmeyene sokacağına işaret eden Beşir konuya dair şunları söyledi:
“Garantör sağlama girişimleri, başbakanın yetkilerinin azalmasıdır. Sonuç olarak rolünü azaltarak ve korkunç iç savaş öncesine geri dönerek bütün mezhepleri tehlikeye atıyor. Anayasayı veya rejimi değiştirmek kolay değildir. Bu mezhep merkezli siyasi yönetimler, eşitlik yerine idealizme başvurarak yeni güç dengesi uyarınca bir sistem ortaya koymak isterlerse, o zaman yasak olana giderler. Haldeh’deki son olaylar, işlerin nereye ulaşabileceğinin iyi bir göstergesidir.”

Kurucu konferans
Anayasa uzmanı Macid Fayyad da şu değerlendirmelerde bulundu:
“Taif’teki uzlaşı ve tavizlere dayanan Lübnan anayasası, yönetimi ve esnek güç aktarımını engelleyen birçok boşluk içeriyor. Hükümetin kurulması için son tarihle ilgili sorunlar, anayasayı şu ya da bu şekilde yeniden gözden geçirmeyi gerektiren boşluklar arasındadır.”
Bazı siyasetçilerin veya anayasa hukukçularının ağzında kuruluş konferansı teriminin kullanılmasının ‘Taif Anlaşması’nın bazı maddelerinin anayasa maddeleri haline gelmesini yeniden gözden geçirmek’ anlamına geldiğini belirten Macid Fayyad, “Bazıları bunu siyasi veya mezhebi amaçlara ulaşmak için zaman zaman bir tehdit aracı olarak kullanıyor” dedi.



Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.


SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
TT

SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, dün yaptığı açıklamada, güçlerin 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığını teyit ederek, bu anlaşmanın özgürlük, adalet ve eşitlikten yararlanan demokratik, ademi merkeziyetçi bir Suriye devleti inşa etmenin temeli olduğunu belirtti.

Esed rejiminin devrilmesinin yıldönümünde X platformunda açıklamada bulunan Abdi, mevcut sürecin herkese ortak bir sorumluluk yüklediğini ve Suriye halkının çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ifade etti.

Abdi “Mevcut durum, herkese ortak bir ulusal sorumluluk ve Suriyelilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan kapsamlı bir diyalog yüklemektedir. Halkın iradesiyle, özgürlük, adalet ve eşitlik değerleriyle güçlendirilmiş, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmenin temeli olarak 10 Mart Anlaşması'na olan sarsılmaz bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz" dedi.

SDG, geçen ay kendilerine bağlı bir askeri komitenin, Suriye hükümetinden bir heyeti, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka iline bağlı Tabka kentinde kabul ettiğini bildirmişti.

SDG, yaptığı açıklamada, son dönemde farklı yerlerde tutuklanan Suriye hükümet güçlerine bağlı bazı tutukluları "iyi niyet göstergesi" olarak teslim ettiğini doğruladı.