Lübnan’daki bölünmeleri yeniden canlandıran fikirler

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ‘sivil devlet’ çağrısında bulundu (AFP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ‘sivil devlet’ çağrısında bulundu (AFP)
TT

Lübnan’daki bölünmeleri yeniden canlandıran fikirler

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ‘sivil devlet’ çağrısında bulundu (AFP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ‘sivil devlet’ çağrısında bulundu (AFP)

Tony Boulos
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Yüksek Komiser Henri Eugene Gouraud’ın manevi halefi sıfatıyla, Büyük Lübnan’ın kuruluşunun 100’üncü yıl dönümü münasebetiyle Lübnanlılarla bir araya geldi. Macron’un sonraki 100 yıl boyunca ‘yeni bir toplumsal dönem’ oluşturulması hakkındaki sözleri, mevcut rejimin geleceği hakkında karmaşık bir mezhep kompozisyonuna dayalı yeni yorumlara ve bölünmelere kapı açtı. Lübnan halkı, mevcut sistemi geliştirmek isteyenler ile Taif Anlaşması'nın tüm hükümlerinin uygulanması gerektiğini savunanlar arasında bölünürken sistemi ‘sivil devlete geçiş’ yönünde değiştirmek isteyen sesler de yükseldi. Aynı şekilde federal sistemin Lübnan'ı kontrol eden mezhep uygulamalarının çaresi olduğuna inanan bir kesim de ortaya çıktı.
Ancak Pine Residence sarayında Fransa Cumhurbaşkanı’na sunulan ve memnuniyetle karşılanan ‘sivil devlet’ başlığı altında siyasi sistemde yapılan değişikliklerin tartışılması, birçok kişide ‘Şii mezhebinin demografik gelişimiyle orantılı şekilde sayısal bir çoğunluğa ilişkin mezhep kotalarına dayalı uzlaşmacı demokrasi formülünün’ içinin boşaldığı korkusunu artırdı.
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Macron Beyrut’a ulaşmadan önce rejim değişikliği ihtiyacı nedeniyle ‘Lübnan’ı sivil devlet olarak’ ilan etme çağrısında bulundu. Avn açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Lübnan’ın mezhep sisteminden sivil devlete dönüşmesi, Lübnan’daki mevcut sistemin ilerlemenin önünde bir engel haline gelmesinden dolayı ülkenin kota sisteminden kurtuluşu anlamına geliyor.”

6 ‘kanton’
Dayîm Federal Kongresi Genel Sekreteri Dr. Alfred Riachi de duruma dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“Lübnan’daki siyasi sistemin şekli üzerinde Pine Residence sarayındaki tartışmalardan ortaya çıkan öneriler, özellikle de ‘sivil devlet’ önerisi bilim dışıdır. Çünkü mevcut Lübnan’da sivil bir sistem olduğu, yani ne dini ne de askeri olduğu bilinciyle, sivil devlet bir şey laiklik ise başka bir şeydir.”
Söz konusu öneriler arasında Hristiyanların pahasına Şii toplum için uygun demografik değişimden yararlanmaya yönelik masum niyetler olduğunu belirten Riachi sözlerini şöyle sürdürdü:
“Siyasi mezhepçiliği ortadan kaldıran yaklaşım buysa, çok aptalca olacaktır. Bunun Hristiyanlar üzerindeki yıkıcı etkisi, limandaki 4 Ağustos patlamasından bin kat daha fazla olacaktır. Bu durum kaçınılmaz olarak bir bölünme talebine yol açacaktır.”
Lübnan’ın savunma ve dış politikaları hususundaki anlaşmazlığın, ‘melez bir merkezi sistemin’ sonucu olduğunu belirten Genel Sekreter şunları söyledi:
“Mevcut sistem, ‘her mezhebin kuşatıldığı ve diğer mezheplere karşı koyabilmek ve onlarla yüzleşebilmek için gücünü güçlendirmesi gerektiği’ izlenimini veriyor. Bu yüzden mezhepler yardım aramaya veya dış güçlerle ittifak arayışına girmekte, ayrıca Sünni mezhebine bağlı Bilgi Şubesi ve Hristiyanlara bağlı devlet güvenliği gibi güvenlik kurumlarının devralınması yoluyla da devlet aracılığıyla güvenlik garantisine sahip olmaktadırlar. Hatta Hizbullah’ta olduğu gibi paralel bir askeri güç kurma noktasına bile ulaştılar.”
Riachi, Lübnan’da federal bir sistem benimsemenin, mezheplerin yabancılaşması ve birbirlerinden korkmaları ikilemine, güvenceler sağlayarak çözüm oluşturacağı görüşünde. Sonuç olarak aralarındaki çatışmayı içeriye aktarmanın, dışarıda zorbalık yapma veya topluluğun gücünü güçlendirme ihtiyacının var olmamasına yol açtığını kaydetti.
Mezheplerin demografik örtüşmesi ve Lübnan’ın küçük yüzölçümü ışığında Lübnan’ı bir grup federal bölgeye ayırma olasılığına da değinen Dr. Alfred Riachi, uzmanlardan oluşan bir komitenin, demografik bileşenlerle ilgili kapsamlı bir araştırma yaptığını ve Lübnan’ın birleşik bir federal devlet içinde 6 kantona bölünebileceğini vurguladı.

Uluslararası kararlar Taif’e dayalı
Diğer yandan siyasi aktivist Avukat Emin Beşir, Lübnan krizinin bir rejim veya anayasa krizi olmadığını ve Taif Anlaşması’nda da yer almadığını belirtti. Beşir “Devleti kontrol eden, Ulusal Uzlaşı Belgesi’ni ve anayasayı duvara vuran yasadışı bir silah krizidir” dedi. Özgür Yurtsever Hareket’in, Mişel Avn’ın cumhurbaşkanlığına gelmesi üzerine Taif’in aksine, kendi mezhebinin en güçlüsü’ ilkesinin uygulanması için Hristiyanları Taif Anlaşması’ndan ihraç ettiğini belirten Beşir, “Hizbullah, Şii toplumunu ‘aşırı güç ve İsrail ile terörizmle mücadele bahanesiyle’ Taif’ten ihraç etti. Bu da ona anayasayı geçersiz kılma hakkını verdi” ifadelerini kullandı.
Avukat, tüm Taif hükümlerinin uygulanmasının ‘Lübnan’ı bazılarının görkemli sloganlar olarak öne sürdüğü bir sivil devlete taşıyacağı’ göz önüne alındığında, mevcut sistemi değiştirmeye yönelik herhangi bir öneriyi reddetme çağrısında bulundu. Avukat Beşir sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu anlaşma, Lübnanlılara 120 binden fazla ölüme mal oldu. Avn yanlısı akım ve Hizbullah ittifakı, kendisini İran’ın ABD’lilerle müzakere eden ve Fransızları ticari bir arabulucu olarak getiren yükselen bir güç haline gelmesinden sonra yeni bir rejim inşa etmek için bölgede farklılık gösteren güç dengesinin temeline koymak istiyor. Uluslararası meşruiyet kararları, Ulusal Uzlaşı Belgesi’ne ve anayasa ile Taif Anlaşması’na dayanıyor. Bu anayasayı değiştirir veya geliştirirsek, tüm uluslararası meşruiyet kararlarını çökerteceğiz. 1559 sayılı karar, Taif Anlaşması’na dayalı silah münhasırlığına ve 1701 sayılı karar da Taif Anlaşması’na dayanmaktadır. Ayrıca 1680 sayılı karar, anayasada öngörülen Lübnan oluşumunun kesinliğine dayanmaktadır. Bu oluşum nihai hale geldiğinden sınırların Suriye ile sınırlandırılmasını talep edebiliriz ve anayasadan sapma durumunda sınırları çizmeye gerek kalmaz.”
Taif’e yönelik tekrarlanan suikast girişimlerinin ülkeyi bilinmeyene sokacağına işaret eden Beşir konuya dair şunları söyledi:
“Garantör sağlama girişimleri, başbakanın yetkilerinin azalmasıdır. Sonuç olarak rolünü azaltarak ve korkunç iç savaş öncesine geri dönerek bütün mezhepleri tehlikeye atıyor. Anayasayı veya rejimi değiştirmek kolay değildir. Bu mezhep merkezli siyasi yönetimler, eşitlik yerine idealizme başvurarak yeni güç dengesi uyarınca bir sistem ortaya koymak isterlerse, o zaman yasak olana giderler. Haldeh’deki son olaylar, işlerin nereye ulaşabileceğinin iyi bir göstergesidir.”

Kurucu konferans
Anayasa uzmanı Macid Fayyad da şu değerlendirmelerde bulundu:
“Taif’teki uzlaşı ve tavizlere dayanan Lübnan anayasası, yönetimi ve esnek güç aktarımını engelleyen birçok boşluk içeriyor. Hükümetin kurulması için son tarihle ilgili sorunlar, anayasayı şu ya da bu şekilde yeniden gözden geçirmeyi gerektiren boşluklar arasındadır.”
Bazı siyasetçilerin veya anayasa hukukçularının ağzında kuruluş konferansı teriminin kullanılmasının ‘Taif Anlaşması’nın bazı maddelerinin anayasa maddeleri haline gelmesini yeniden gözden geçirmek’ anlamına geldiğini belirten Macid Fayyad, “Bazıları bunu siyasi veya mezhebi amaçlara ulaşmak için zaman zaman bir tehdit aracı olarak kullanıyor” dedi.



Şara'nın Beyaz Saray ziyaretinin ardından Suriye ve ABD ilişkilerindeki köklü değişim

ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, Washington'daki Beyaz Saray'da, 10 Kasım 2025 (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, Washington'daki Beyaz Saray'da, 10 Kasım 2025 (AFP)
TT

Şara'nın Beyaz Saray ziyaretinin ardından Suriye ve ABD ilişkilerindeki köklü değişim

ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, Washington'daki Beyaz Saray'da, 10 Kasım 2025 (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, Washington'daki Beyaz Saray'da, 10 Kasım 2025 (AFP)

Charles Lister

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, bu hafta tarihe geçerek ABD'nin başkenti Washington D.C.'ye ayak basan ve ABD Başkanı ile görüşmek üzere Beyaz Saray'da resmi olarak kabul edilen ilk Suriye lideri oldu. Hadisenin önemini artıran bir diğer unsur, ziyaretin Suriye'deki geçiş döneminin başlamasından bir yıldan kısa bir süre sonra gerçekleşmesi ve konuğun bir zamanlar el-Kaide liderlerinden biri olmasıydı.

İki günlük ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Şara, Amerikalı mevkidaşı Donald Trump, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Dan Keane, Senato ve Temsilciler Meclisi'nden çok sayıda liderin yanı sıra otuzdan fazla Amerikan şirketinin CEO'su ve üst düzey yöneticisiyle bir araya geldi.

Aralık 2024'te Şam'a girdiklerinden beri, Cumhurbaşkanı Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani dış politikada kayda değer başarılar elde ettiler. Suriye'deki tarihi değişim, savaş sonrası ulusların tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir diplomatik açılım dalgasıyla, onlara sadece 11 ayda seksenden fazla ülke ve çok taraflı kuruluştan resmi heyetleri ağırlama fırsatı sundu. Yine de Başkan Trump'ın Mayıs 2025'te Cumhurbaşkanı Şara'yı ağırlama kararının en önemli başarı olduğu konusunda neredeyse herkes hemfikirdir.

İki liderin Mayıs ayında Suudi Arabistan'da gerçekleştirdiği tarihi görüşmeden bu yana, Suriye-ABD ilişkileri hızlı bir gelişime sahne oldu. Trump yönetiminin mayıs ayı sonlarında bazı yaptırımları kaldırıp bazılarını dondurmaya başlamasıyla birlikte, Suriye'de yatırıma yönelik Amerikan ilgisi de eşi benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı. Petrol ve gaz sektöründen teknoloji, inşaat, lojistik, ulaştırma ve finansa kadar çeşitli alanlardan Amerikan heyetleri, Devlet Başkanı Şara ve hükümet üyeleriyle görüşmek üzere Şam'a akın etti. Amerikan Ticaret Odası ve yeni kurulan ABD-Suriye İş Konseyi, bu toplantıların ve ciddi temasların kolaylaştırılmasında önemli bir rol oynadı.

Başkan Trump'ın Cumhurbaşkanı Şara'yı Mayıs 2025'te ağırlama kararının en önemli başarı olduğu konusunda neredeyse herkes hemfikirdir

Chevron, ConocoPhillips, Suriye Enerji Bakanlığı ile ileri düzey görüşmelerde bulunurken, Mastercard Suriye pazarına geri döndü ve Visa da aynısını yapmaya hazırlanıyor. Google ve Meta, dezenformasyonla mücadele etmek için Enformasyon Bakanlığı ile iş birliği yapmaya başladı; bu hamle, iki taraf arasındaki ilişkinin niteliğinde önemli bir değişimi yansıtıyor.

Aynı doğrultuda, Suriye Ekonomi Bakanı Nidal el-Şaar, hükümetinin Amerikan modelinden ilham alan bir finansal sistem vizyonunu sundu. Bu arada, Merkez Bankası Başkanı Abdulkadir Hasriyye ve Maliye Bakanı Muhammed Berniyye, 2025 yılı boyunca resmi görüşmelerde bulunmak üzere birkaç kez Washington ve New York'u ziyaret etti. Bu değişim, yakın zamana kadar dünyadan kopuk ve sosyalist bir ekonomik modele bağlı kalan bir ülke için şüphesiz oldukça önemli.

rgt
Şara, ABD'nin başkenti Washington’da Trump ile yaptığı görüşmenin ardından Beyaz Saray önünde destekçilerini selamlıyor, 10 Kasım 2025 (Reuters)

Ancak Sezar Yasası kapsamında uygulanan yaptırımlar, bu açılımın gerçek bir stratejik değişime dönüşmesinin önünde büyük bir engel olmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Şara bu konuyu doğrudan Başkan Trump ile Oval Ofis'te görüştü ve yasanın bu yıl yürürlükten kaldırılacağına dair bir söz aldı. ABD Başkanı, uzlaşı ortamını desteklemek için Suriye'ye uygulanan gümrük tarifelerinin yüzde 41'den yüzde 10'a düşürüleceğini duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre ekonomik alanın ötesinde, Suriye-Amerikan ilişkileri askeri ve istihbarat alanlarında da derin bir gelişme kaydetti. ABD güçleri ile yeni Suriyeli mevkidaşları arasındaki ilk doğrudan temas, Beşşar Esed'in devrilmesinden sadece beş gün sonra, 13 Aralık'ta gerçekleşti. Bu tarihte yakın zamana kadar Heyet Tahrir eş-Şam'ın güvenlik teşkilatının bir üyesi olan Muhammed Kantari, Suriye cezaevlerinden birinde tutuklu bulunan bir Amerikan vatandaşını kendilerine teslim etti. O zamandan itibaren Kantari, Dışişleri Bakanlığı'nda önemli bir rol üstlendi ve ABD ordusu ile istihbarat teşkilatıyla kilit bir irtibat görevlisi olarak görev yaptı.

Sezar Yasası kapsamında uygulanan yaptırımlar, bu açılımın gerçek bir stratejik değişime dönüşmesinin önündeki en büyük engel olmaya devam ediyor

Bir hafta sonra, DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu Komutanı Tümgeneral Kevin Leahy, Şam'ı ziyaret eden ve Cumhurbaşkanı Şara ile görüşen ilk diplomatik heyete katıldı. O zamandan beri, iki ülke arasındaki güvenlik ve istihbarat ilişkileri güçlendi ve operasyonel olarak daha etkili hale geldi. Bu ilişki, Şam'dan Enes Hattab başkanlığındaki İçişleri Bakanlığı ve Hüseyin Selame başkanlığındaki Genel İstihbarat Müdürlüğü aracılığıyla yönetiliyor. Her iki yetkili de “Amerikalı dostlarıyla” aralarındaki iş birliğinden coşkuyla bahsediyor. Ortak koordinasyonu “niteliksel bir değişim” olarak tanımlayan Amerikalı mevkidaşları da aynı görüşte.

Ortak operasyonların tohumları, mayıs ayında Washington'un Şam'a, Suriye'nin doğusundaki el-Bukemal kenti yakınlarında nüfuzlu bir aşiret lideri tarafından işletilen, İran silahlarının bulunduğu geniş bir tünel ve depo ağı hakkında istihbarat sağlamasıyla atıldı. Günler sonra, Suriye İçişleri Bakanlığı’na bağlı güçler hızlı bir operasyon düzenleyerek tüm bölgeyi ele geçirdi, silahlara el koydu ve tüm İranlı personeli zayiat vermeden tutukladı.

acdfrgt
Trump, Beyaz Saray'da, ABD Başkan Yardımcısı J.D.Vance ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın katılımıyla, Şara ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani'yi kabul etti, 10 Kasım 2025 (AFP)

ABD'li bir yetkili, operasyonu benzeri görülmemiş bir güvenlik iş birliğinin kapısını açan “dikkat çekici” bir hamle olarak nitelendirdi. Gerçekten de o zamandan beri istihbarat paylaşımı derinleşti, ABD özel kuvvetlerinin bazı unsurları Şam'a konuşlandırıldı ve Suriye birlikleri, İran mirasıyla bağlantılı hedeflere karşı dört ortak operasyon ile DEAŞ’a karşı altı operasyona katıldı. Bu operasyonlardan biri, Suriye topraklarında bulunan en üst düzey DEAŞ liderinin ölümüyle sonuçlandı.

Resmi yalanlamalara rağmen, Şam bölgesinde sahadaki operasyonları koordine etmek amacıyla kalıcı bir ABD operasyon merkezi için uygun bir yer belirlemek üzere ortak çalışmalar devam ediyor.

İki ülke arasındaki güvenlik ve istihbarat ilişkisi güçlendi ve operasyonel olarak daha etkili hale geldi

Güvenlik ilişkilerindeki ilerlemeyi daha da sağlamlaştırmak için Suriye, DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na resmen katıldı. Geçiş hükümeti için bu kararı almak kolay değildi çünkü hem iç hem de dış meydan okumalarla karşı karşıya bulunuyor. Halk arasında, Suriyelilerin büyük bir kesimi ABD'ye hâlâ şüpheyle bakarken, resmi askeri yapıya henüz entegre olmamış bazı küçük cihatçı örgütler bu yakınlaşmaya karşı son derece hassaslar.

Suriye güvenlik ve istihbarat çevrelerinde, bu katılımın kısa vadeli güvenlik sorunlarına yol açabileceğine dair yaygın bir kanaat var. Ancak, bu aynı zamanda en sorunlu unsurlarla yüzleşerek ve güvenlik ortamını yeniden düzenleyerek “iç temizlik” yapmak için altın bir fırsat olarak da görülüyor.

hy
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani, Washington'da yapacakları görüşme öncesinde IMF Başkanı Kristalina Georgieva ile birlikte yürüyor, 9 Kasım 2025 (AFP)

Esed'in devrilmesinden bu yana Suriye-Amerikan ilişkilerinin köklü bir dönüşüm aşamasına girdiğine şüphe yok. Cumhurbaşkanı Şara'nın tartışmalı geçmişine rağmen, yeni Suriye'nin sunduğu stratejik istikrar, açılım ve uluslararası entegrasyon fırsatları iletişimi hızlandırdı, güven inşa etti ve gelişmekte olan bir ittifakın temelini attı.

Bununla birlikte, Suriye halen sallantılı bir zeminde ve siyasi geçişini sağlamlaştırmaya, kontrol ve temsil alanını genişletmeye devam edecekse, ekonomisini canlandırması gerekiyor. Buna birçok faktör katkıda bulunabilir, ancak şüphesiz en önemlisi, ABD Kongresi'nin Sezar Yasası'nı yürürlükten kaldırmasıdır. Bu yasa yürürlükte kalırsa, Suriye'nin geleceği ve dünyaya yönelik yeni açılımının temsil ettiği tarihi fırsat, sürekli ve eşiğinden ayrılmayan bir tehdit altında olmayı sürdürecektir.


BM Güvenlik Konseyi yarın “Gazze Gücü” için oylamaya gidiyor… Washington–Moskova hattında veto gerilimi

Gazze Şeridi'nin merkezinde Filistinli mülteciler havaların soğumasıyla çadırlarda zor şartlarda yaşıyor(Reuters)
Gazze Şeridi'nin merkezinde Filistinli mülteciler havaların soğumasıyla çadırlarda zor şartlarda yaşıyor(Reuters)
TT

BM Güvenlik Konseyi yarın “Gazze Gücü” için oylamaya gidiyor… Washington–Moskova hattında veto gerilimi

Gazze Şeridi'nin merkezinde Filistinli mülteciler havaların soğumasıyla çadırlarda zor şartlarda yaşıyor(Reuters)
Gazze Şeridi'nin merkezinde Filistinli mülteciler havaların soğumasıyla çadırlarda zor şartlarda yaşıyor(Reuters)

ABD’nin Gazze için Başkan Donald Trump tarafından açıklanan yol haritasını benimsetmeyi amaçlayan karar tasarısı, Müslüman  ve Arap ülkelerinin desteğiyle  pazartesi günü Güvenlik Konseyi’nde oylanacak. Ancak Rusya'nın veto hakkını kullanma ihtimali büyük bir tehdit oluşturuyor. Rusya’nın metni, BM’nin “uluslararası istikrar gücü” için seçenekler sunmasını talep ediyor ve Trump’ın öngördüğü “Barış Konseyi”ne yapılan atıfları metinden çıkarıyor.

ABD diplomasisi, haftalardır müzakere edilen tasarının oylamasına hazırlanmak için temaslarını yoğunlaştırdı. Washington, bu kararın, 20 maddelik ABD planının ikinci aşamasına geçilmesi için hukuki zemin oluşturmasını ve uluslararası istikrar gücüne resmiyet kazandırmasını hedefliyor.

Müzakerelerde, veto hakkına sahip beş daimî üye dahil 15 ülke arasında zaman zaman gerilim yaşandı. Rusya, Fransa ve Cezayir, tasarıya Filistin devletinin açıkça desteklenmesini eklemek isterken; Çin, Trump planının tamamen metinden çıkarılmasını talep etti. Birçok üye ayrıca Gazze’deki geçiş sürecinde Filistin Yönetimi’nin rolünün netleştirilmesini istedi.

sadfer
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio (Reuters)

Tasarıda, “Filistin Yönetimi’nin reform programını samimiyetle uygulaması ve Gazze’nin yeniden imarında ilerleme sağlanması sonrasında, Filistin devletine giden güvenilir bir yolun oluşabileceği” belirtiliyor. ABD, İsrail ve Filistinliler arasında “barışçıl ve müreffeh bir ortak gelecek için siyasi ufuk” belirleyecek bir diyalog başlatacağını da vurguluyor.

Oylama, BM Güvenlik Konseyi Başkanlığı tarafından pazartesi günü ABD saatiyle 17.00’de yapılacak.

Rusya’nın itirazı ve karşı tasarısı

Rusya’nın veto kullanma ihtimali masada. Moskova’nın sunduğu karşı tasarı, ABD metninden duyduğu rahatsızlığın işareti olarak değerlendiriliyor. Çin’in de Rus tutumuna yakın durduğu bildirildi. Diplomatik kaynaklar, tasarının en az dokuz oyla kabul edilebileceğini, Rusya ve Çin’in ise veto yerine çekimser kalmayı tercih edebileceğini öngörüyor.

ABD’nin BM Daimî Temsilciliği, Rusya’nın hamlesine tepki göstererek “Müzakerelerin kritik aşamasında fitne yayma çabalarının Gazze’deki Filistinliler için ağır sonuçlar doğurabileceğini” belirtti.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Trump planının “Ortadoğu’da barış için en iyi yol” olduğunu savunurken, oylamanın süreci ileri taşıyacağını ifade etti. ABD’nin BM Büyükelçisi Mike Waltz ise “Washington Post” için kaleme aldığı yazıda, tasarıya karşı çıkmanın “Hamas’ın yönetiminin sürmesi ya da İsrail’le yeni bir savaşın” tercih edilmesi anlamına geleceğini söyledi.

İngiltere de tasarıya destek vererek tarafları “Trump planını uygulamak üzere birlikte çalışmaya” çağırdı.

ABD tasarısının içeriği

11 maddelik ABD tasarısı, Trump’ın açıkladığı Gazze savaşını bitirme planını onaylıyor. Metin, Gazze’nin yeniden inşasını koordine edecek uluslararası hukuki statüye sahip geçici bir “Barış Konseyi” kurulmasını memnuniyetle karşılıyor. Ayrıca insani yardımların tam kapasiteyle yeniden başlaması gerektiğini vurguluyor.

dfrgt
Filistinliler, İsrail'in Gazze Şehri'ne düzenlediği gece baskınında yıkılan bir evin enkazının altından bir ceset çıkardı (AFP)

Önemli maddelerden biri, Gazze’de “uluslararası geçici istikrar gücü” kurulmasını öngörüyor. Bu güç, Mısır ve İsrail’le yakın koordinasyon içinde sınırların denetimi, güvenliğin sağlanması ve silahsızlandırma görevlerini üstlenecek.

Rusya’nın tasarısı

Yedi maddelik Rus tasarısı ise Gazze’de ateşkes ve rehine takası sürecini memnuniyetle karşılıyor ve BM Genel Sekreteri’nden “Gazze’de istikrar gücü seçeneklerine ilişkin acil rapor” talep ediyor. Ayrıca Gazze’de demografik veya bölgesel değişiklik girişimlerini reddediyor; iki devletli çözüm ve Gazze–Batı Şeria bütünlüğünün korunmasını vurguluyor.

Rusya, BM’nin “hesap verebilirlik ve gözetim” rolünü güçlendirmesi gerektiğini savunarak ABD metninin temel BM kararlarına yeterince dayanmadığını öne sürdü.


Gizli belgelerde Batı’yı kararsız bırakan seçimin 30. yıldönümü: Zerval’ın Cezayir zaferi

Eski Cezayir Cumhurbaşkanı Liamin Zeval, 1997 parlamento seçimlerinde oyunu kullanıyor (AFP)
Eski Cezayir Cumhurbaşkanı Liamin Zeval, 1997 parlamento seçimlerinde oyunu kullanıyor (AFP)
TT

Gizli belgelerde Batı’yı kararsız bırakan seçimin 30. yıldönümü: Zerval’ın Cezayir zaferi

Eski Cezayir Cumhurbaşkanı Liamin Zeval, 1997 parlamento seçimlerinde oyunu kullanıyor (AFP)
Eski Cezayir Cumhurbaşkanı Liamin Zeval, 1997 parlamento seçimlerinde oyunu kullanıyor (AFP)

Bugün, Liamin Zerval’ın Cezayir’de Cumhurbaşkanlık seçimlerini kazanmasının 30. yıldönümü. 1991’de Kurtuluş Cephesi’nin kazandığı seçimlerin iptalinin ardından yaşanan krizin ardından, Zerval’ın sandığa gitme kararı Cezayir siyasetinde bir dönüm noktası oldu. O dönemde muhalifler, ordu destekli yönetimin halk desteğinden yoksun olduğunu belirtiyordu. Zerval ise bu argümanı ortadan kaldırdı.

Bu karar büyük bir risk içeriyordu. Kan gölüne dönen Cezayir’de silahlı gruplar oy kullanacakları tehdit ediyor, ana muhalefet partileri ise seçimleri boykot çağrısıyla sabote etmeye çalışıyordu. Buna rağmen Zerval meydan okudu. Cumhurbaşkanlığı kazan sürpriz olmasa da, halkın tehditlere rağmen sandığa gitmesi ve yüksek katılım sağlaması büyük bir sürprizdi. Bu, “terör korkusunu” yıkmak anlamına geliyordu.

Zerval, böylece Cezayir yönetimine bir tür “meşruiyet” kazandırarak terör dönemini sona ermeye başladı. Ertesi yıl düzenlenen parlamento seçimleriyle 1991’de iptal edilen seçimlerin etkisi tamamen silindi. Ordu, silahlı grupları yenilgiye uğrattı ve çoğu, Zerval’ın halefi Buteflika’nın 1999’da çıkardığı af yasasından yararlandı.

Bugün genç kuşaklar, 1990’ların kanlı dönemini ve Zerval’ın seçim zaferinin önemini hatırlamayabilir. “Şarku’l Avsat”, İngiltere Ulusal Arşivi’nden ortaya çıkan belgeler ışığında, 1995 Kasım’ında Zerval’ın zaferini mercek altına alıyor.

de
1995 Cezayir seçimlerinin sonuçlarına ilişkin İngiliz belgesinin bir kopyası (Şarku’l Avsat)

Gizli belgeler, Zerval’ın zaferinin Batı’da kafa karışıklığı yarattığını gösteriyor. Fransa, resmi olarak “tebrik” mesajı göndermekten kaçındı; İngiltere ise Kraliçe II. Elizabeth’in mesaj göndermesini uygun bulmadı, ancak Başbakan bir tebrik iletecekti.

17 Kasım 1995 tarihli bir İngiliz belgesine göre, Zerval oyların %61,34’ünü alarak kesin bir zafer kazandı. Belgede, üç yıldır süren terör ve baskıya rağmen katılımın %75 ile beklentilerin çok üzerinde gerçekleştiği belirtiliyor. Katılım özellikle kadınlar ve gençler arasında yüksekti; bu da yönetim için açık bir mesaj taşıyordu: “Sessiz çoğunluk, laik bir devlette barış içinde yaşamak istiyor.”

Rakip aday Mahfuz Nahnah ise oyların yalnızca %25,38’ini alabildi; yani seçmenlerin büyük çoğunluğu İslami yönetimi reddetti. Ana muhalefet partilerinin boykot çağrısı işe yaramadı; aksine, rejim bu durumdan fayda sağladı. Seçimin meşruiyeti beklenenden daha güçlüydü ve boykot eden partiler uzlaşma mesajları verdi.

Seçimlerin güvenli ve düzenli geçmesi için geniş çaplı askeri ve polis önlemleri alındı. Bazıları seçimlere hile karıştırıldığını iddia etse de, belgeler sürecin dürüst ve şeffaf olduğunu, sonuçların teknik olarak doğru olduğunu gösteriyor. Ancak analistler, Zerval’ın askeri desteğin gölgesinden çıkıp çıkamayacağı konusunda temkinliydi.

Belgeler göre , Zerval’ın hem diyalog hem de terörle mücadeleye dayalı ikili politikayı sürdüreceğini, ancak önceliğinin terörle mücadele olacak. 1996 parlamento seçimleri, boykot eden muhalefet için bir teşvik unsuru olabilirdi, ancak İslami Kurtuluş Cephesi’nin yeniden rehabilitasyonu uzak durdu. Uzun vadeli istikrar konusunda sosyal ve ekonomik sorunların çözülmemiş olması endişe yarattı.

Uluslararası tepkiler “temkinli iyimserlik” şeklindeydi. Avrupa Birliği, yüksek katılım ve şiddetsiz seçimlerden memnundu ve reform programlarına desteğini sürdürmeyi planlıyordu.

Fransa, resmi olarak ılımlı bir tepki verdi; Chirac mesaj gönderecek, ama “tebrik” kelimesini kullanmayacaktı. Özel olarak, Fransız hükümeti sonuçtan memnundu; yüksek katılım, İslami Kurtuluş Cephesi ve Sosyalist Güçler Cephesi’ni zayıflatmıştı.

İngiltere başbakanı tebrik mesajında siyasi diyaloğa başlama isteği ve İngiliz şirketlerinin (BP’nin milyar dolarlık ihaleye girmesi) çıkarlarına değindi. Kraliçe’nin mesaj göndermesi ise askeri rejimin sicili nedeniyle uygun görülmedi.

Zerval’ın 30 yıl önceki zaferi, Cezayir’de terör korkusunu aşan bir halk iradesinin simgesi olarak tarihe geçti.