Cezayir’de yeni anayasa Meclis’teki İslamcıların koalisyonuna son verdi

Cezayir’in başkentinde bulunan Meclis binası (AFP)
Cezayir’in başkentinde bulunan Meclis binası (AFP)
TT

Cezayir’de yeni anayasa Meclis’teki İslamcıların koalisyonuna son verdi

Cezayir’in başkentinde bulunan Meclis binası (AFP)
Cezayir’in başkentinde bulunan Meclis binası (AFP)

Atıf Kudadere
Cezayir Meclisi’nde kapalı oturumda yeni anayasa belgesiyle ilgili yapılan tartışmalar, 3 İslamcı parti arasında 3 yıldan bu yana devam eden koalisyona son verdi. Adalet ve Kalkınma Cephesi, anayasa belgesinin ‘Cephe’nin seçenekleriyle’ çeliştiği gerekçesiyle Meclis’te yapılan kapalı toplantıyı ve belgenin oylamaya sunulduğu oturumu boykot ederken, koalisyon ortağı ve Meclis Başkanlığı’nı yürüten Ulusal Bina Hareketi ise bu boykota eşlik etmedi.
İslamcı partilerin pozisyonları, belgenin görüşüldüğü ve 3 gün süren (Salı-Perşembe) oturumlarda birbiriyle çelişti. 2017’de Adalet, Kalkınma ve İnşa İçin Birlik ismiyle kurulan koalisyonun içindeki ihtilaf, anayasa belgesiyle gün yüzüne çıktı.
Aralarında 3 İslamcı partinin bulunduğu 5 partinin boykotuna rağmen anayasa belgesi Meclis’te çoğunluğun oylarıyla kabul edildi. Belgeye ‘evet’ oyu veren partiler arasında, meclisteki çoğu sandalyeleri elinde tutan Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Ulusal Demokratik Topluluk Partisi’nin yanı sıra İslamcı partilerden Ulusal Bina Hareketi, Umut için Birlik Partisi, Müstakbel Cephesi ve Ahrar Cephesi yer alıyor.
Belgenin oylandığı oturumu boykot eden partilerin isimleri şöyle: Adalet ve Kalkınma Cephesi, Barış Toplumu Hareketi, Sosyalist Güçler Cephesi, Nahda Hareketi, Kültür ve Demokrasi İçin Birlik Partisi.

Birlik bozuldu
Meclis Hukuk İşleri Komitesi’nin Çarşamba günü yaptığı görüşmelerde, Adalet ve Kalkınma Cephesi’nin de aralarında yer aldığı üç İslami partiyi bir araya getiren Birliğin Başkanı, Başbakan Abdulaziz Cerrad, önünde yaptığı konuşmada anayasa belgesi hakkında olumlu ifadeler kullandıktan sonra, Adalet ve Kalkınma Cephesi Milletvekili Hudr bin Hilaf, belgeyi desteklemediklerine dair sert bir açıklama yaptı. Hilaf, Birlik Başkanı’nın yaptığı açıklamanın Adalet ve Kalkınma Cephesi’ni temsil etmediğini söyleyerek, “Biz Adalet ve Kalkınma Cephesi vekilleri olarak Meclis grubundaki hiçbir milletvekiliyle Hukuk Komitesi’nin anayasa taslağı görüşmeleri düzenlediği toplantıda bizim adımıza konuşması veya bizi temsil etmesi için müzakere etmedik. Bu toplantıda kim bizim adımıza konuşmuşsa bizi kesinlikle temsil etmiyor ve onu böyle bir şeyle görevlendirmedik bilakis bunu yapmaması için onu men ettik. Onun davranışını ve söylediklerini reddediyoruz. Bu açıklamayı halka sunacağız çünkü Cezayir devletinin temel belgesi tartışılmadan veya milletvekillerinin değişiklikleri olmadan geçirildi. Bununla uzaktan ya da yakından ilgilenmiyoruz” dedi.
Hilaf, açıklamasında Meclis Hukuk İşleri Komitesi’nin kapalı toplantılarda belgeyi tartışmasını eleştirerek, bu tartışmaların kamuoyuna açık bir şekilde yapılması gerektiğini belirtti. Ancak Komite, oy verme işleminin el kaldırarak yapılmasına izin vermiş ve vekiller bu doğrultuda ‘evet’ ya da ‘hayır’ oyları kullanmıştı.
Hilaf, konuşmasında ayrıca Adalet, Kalkınma ve İnşa İçin Birlik Başkanı Tamrat Naci’nin, Cezayir Cumurbaşkanı Abdulmecid Tebbun’un önerdiği belgenin kamu görevleri, özgürlük ve temel haklara ilişkin maddeleri hakkında açıkça sarf ettiği olumlu sözlerin Adalet ve Kalkınma Cephesi’ni temsil etmediğini belirtti.

Cumhurbaşkanlığı ve Meclis’in rolü
Siyasal Bilgiler Profesörü Nureddin Şarşali, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, “Cumhurbaşkanlığı, Meclis’in makam sahibi olma konusunda karıştığı skandallar sebebiyle sanki kasıtlı bir şekilde Meclis’in anayasayı tartışma rolünü azalttı. Böylece Meclis’in kamuoyu önünde tartışmadan oy kullanmasını sağlayan net bir yasal formül uyguladı. Cumhurbaşkanlığı, dönüm noktası olan halk referandumunun Meclis’in rolünü de tümüyle yerine getireceği görüşünde” dedi.
Şarşali, “Yandaş partiler halen gözü kapalı bir şekilde geleneklerine sadık kalıyorlar. Ancak İslamcı partiler boş sandalye politikasını reddetme kuralına adına yeniden sorular soruyor. Bu akım Meclis’te bulunuyor ve aynı zamanda kendi varlığının meşruiyetine meydan okuyor. Meclis Başkanı ve Ulusal Bina Hareketi Milletvekili Süleyman Şanin de bu akımdan geliyor. Şanin, anayasa belgesini görüşme oturumunun açılış konuşmasında tamamen belgenin lehine sözler kullandı” diye konuştu.

Aktif boykot
Cezayir hükümet sözcüsü ve İletişim Bakanı Ammar Belhimer, 16 Eylül Çarşamba gününden itibaren anayasa belgesi için “halk tartışmasının” önünü açtı. Halk tartışmasından kasıt, halk referandumudur. Zira söz konusu tarihte Cumhurbaşkanı Tebbun’un anayasa belgesinin referanduma sunulması için anayasa referandumu için Kasım ayının başında kurtuluş devriminin yıldönümünde oluşturulan heyete çağrıda bulunması bekleniyor.
Cezayir Cumhurbaşkanlığı, anayasa belgesiyle ilgili partiler, sivil toplum kuruluşları ve ulusal şahsiyetlerden aldığı bir teklif tablosunu yayınladı. Bin 253 sayfa tabloda toplam 5 bin 18 teklif sayısı yer alıyor.
Hükümete yakın kaynaklar, anayasa taslağını sahada tanıtması için binlerce sivil toplum kuruluşuna ruhsat verilmesini beklerken, toplantı izni alamayan partilerin ise "aktif boykota" başvurabileceğini yani referandumda "hayır" oyu verilmesini destekleyebileceklerini belirtiyorlar.

İtiraz kampanyası
Cezayir Cumhurbaşkanı’nın kolektif hareketlerden sorumlu danışmanı Nezih Bermedan, yeni kurallar çerçevesinde sivil toplum kuruluşlarını yeniden aktif hale getirme konusunda bir kampanyaya öncülük ediyor. Gözlemcilere göre bu kampanyanın merkezinde Cumhurbaşkanı Tebbun’un sivil toplum kuruluşlarının başta Ulusal Kurtuluş Cephesi ve Ulusal Demokratik Topluluk Partisi’nin yandaş partilerin yerini alma isteği bulunuyor.
İslamcı partilerin referanduma karşı ‘hayır’ kampanyası mı yürüteceği yoksa boykot mu yapacağı bilinmiyor. Barış Toplumu Hareketi Partisi’nin Meclis’teki tartışma oturumunu boykot kararına rağmen, referanduma destek verme kapısını kapatmadı. Bu konudaki tavrının yapılması beklenen istişare konseyinde netleşmesi bekleniyor. Hareket’ten yapılan açıklamada, anayasa değişikliğini öngören yasa taslağının Ulusal Halk Meclisi’ne sunulduğu oturumun takip edildiği ancak taslağın şekil ve usul konusunda çekincelerin olduğu belirtildi. Ancak Hareket’in taslağın genel oturumda oylanmasıyla ilgilenmediği kaydedildi.
Bu kararın “anayasa belgesi üzerindeki tartışma ve incelemeler için verilen zamanın yeterli olmadığı, anayasanın taşıdığı yüksek önemin anayasanın geçirilme hızıyla uyuşmadığı” gerekçesiyle alındığı belirtilen açıklamada, Hareket’in ilgili kurumlar tarafından verilecek nihai karar doğrultusunda anayasa için yapılacak referandumun tarihiyle ilgili olduğu vurgulandı.
 



Ortadoğu'da Dürziler: Gizemli doktrin ve önemli siyasi rol

Suriye’de bir cenaze sırasında Dürzi şeyhleri (AFP)
Suriye’de bir cenaze sırasında Dürzi şeyhleri (AFP)
TT

Ortadoğu'da Dürziler: Gizemli doktrin ve önemli siyasi rol

Suriye’de bir cenaze sırasında Dürzi şeyhleri (AFP)
Suriye’de bir cenaze sırasında Dürzi şeyhleri (AFP)

Dürziler, dini ve sosyal gizliliğini korumaya çalışırken, Ortadoğu'da Lübnan, İsrail ve Suriye gibi yayıldığı ülkelerde siyasi roller oynayan bir azınlığı oluşturuyorlar.

Son birkaç gün boyunca, Güney Suriye'deki Suveyda şehrinde Dürzi milisler, Bedevi milislerle çatışmaya girdiler ve bunun sonucunda yaklaşık 100 kişi hayatını kaybetti. Suriye hükümeti güçleri salı günü Suveyda şehrine girip ateşkes ilan ederken, İsrail Suriye güçlerini hedef alan hava saldırıları düzenlediğini duyurdu. Zira Tel Aviv daha önce azınlık Dürzi halkını korumaya ve Güney Suriye'de asker konuşlandırmayı önlemeye çalışacağına söz vermişti.

Peki Dürziler kimdir ve inançları, siyaset ve toplumdaki rolleri hakkında ne biliyoruz?

Dini inançları

Dürzilik, 11’inci yüzyılın başında, İmamiye’den (İsna Aşeriye) sonra Şiiliğin ikinci en büyük dalı olan İsmâiliyye mezhebinin bir fırkasıdır.

Kendilerine Muvahhidun diyen Dürziler, Lübnan'daki en yüksek dini otorite olan el-Akl Şeyhliğinin web sitesine göre, “Bir ve tek olan, yeri ve göğü yaratan Allah’a” meleklerine, peygamber ve resullerine, ahiret gününe inanırlar.

Mezhep mensupları ile sınırlı olan öğretilerinin gizliliğini açıklar şekilde, ritüellerine aşina olan ve adının açıklanmasını istemeyen birinin AFP’ye vurguladığı gibi, Dürziler inançlarında “zahiri mesaj ile batini mesaj”ı temel alırlar.

Bahsi geçen kişi, tek tanrılı dinlerin uzun bağlamlarına dayanan, dini kavramları felsefe ile karıştırma yoluyla Platon'un fikirlerinden etkilenen, “Allah’ın gerçek tevhidinde olgun bir aşamaya” dayanan öğretilerden bahsediyor.

Dürzilik, sözde doğruluk, iman kardeşlerini koruma ve karşılıklı yardım, İblis'i ve bütün şer güçleri tanımama gibi yedi temel tavsiyeyi (esası) benimser ve reenkarnasyonun “mezhebin bir parçası” olduğuna inanır.

Dini günler

Dini günleri, diğer mezhepler ile aynıdır. Ek olarak, kurban bayramından önceki on gün boyunca yapılan günlük toplantılar vardır. Bu toplantılarda dini okumalar, bazı ibadetler, bazı şiirler ve manevi okumalar yapılır. Bunlar Muvahhid birisinin yerine getirmesi halinde gerçek tevhidi uygulamış kabul edileceği yedi esası pekiştirmektedir.

Aynı şekilde, Hicri yeni yılı ihya ederler ve herkes gücü yettiğince zekat öder.

Şeyhleri iman kardeşlerini koruma ve iletişimi koruma ilkesini yerine getirmek için perşembe-cuma gecesi ritüelleri ve ibadetleri eda etmek, dini okumalar yapmak amacıyla toplanırlar.

Mezhebin öğretileri mensupları arasında gizli kalır ve bazı karma evliliklerin varlığına rağmen, genellikle Dürzilerin kendilerine mezhep mensuplarının dışında hayat arkadaşı seçmeleri hoş karşılanmaz.

Yayıldıkları bölgeler

Dindar erkeklerinin siyah kıyafetler giyinip başlarına beyaz sarık sardıkları, kadınlarının ise yine siyah kıyafetler giyip, başlarını ve yüzlerinin bir kısmını örten beyaz bir başörtü taktıkları Dürzilerin sayısının 1 milyondan fazla olduğu tahmin ediliyor.  

Dürzi mezhebi mensupları çoğunlukla Lübnan, Suriye, Filistin toprakları ve Ürdün'deki dağlık bölgelerde yoğun bir şekilde yaşıyorlar.

Suriye'deki nüfuslarının 700 bin olduğu tahmin ediliyor ve çoğu kaleleri sayılan Suveyda şehrinin bulunduğu ülkenin güneyinde yaşıyor. Ayrıca Şam kırsalındaki Ceramana ve Sahnaya ilçeleri ile ülkenin kuzeybatısındaki Idlib'de sınırlı sayıda bulunuyorlar.

Lübnan'da sayılarının yaklaşık 200 bin olduğu tahmin ediliyor ve yoğun olarak ülkenin merkezindeki dağlarda, özellikle de Şuf, Aliya ve el-Metn el-Ala bölgelerinde, ayrıca Cebel el-Şeyh’in batı eteklerindeki Hasbaya ve Raşiya gibi bölgelerde yaşıyorlar.

İsrail'de ise Celile, Karmel Dağı ve işgal altındaki Golan Tepeleri'nde 20'den fazla köyde dağınık bir şekilde yaşıyorlar. Merkezi İstatistik Bölümü'ne göre, İsrail vatandaşlığına sahip olanların sayısı 153 bin. Ek olarak, Golan'da yaşayan yaklaşık 23 bin Dürzi’nin büyük çoğunluğu kalıcı İsrail ikametgah belgesine sahip.

İsrail'deki Dürzi Mirası Merkezi'ne göre, İsrail mezhebi “kendi mahkemeleri ve bağımsız manevi liderliği ile tek başına bir oluşum olarak” tanıyor.

Tarihçi Sami Nesib Makarem, “Dürzi İnancı” adlı kitabında, özellikle Lübnan ve Kuzey Suriye'deki bazı Dürzilerin “16. yüzyıldan itibaren Cebel-i Havran'a göç ettiğini” ve bölgenin “Cebel-i Dürzi” olarak anılmaya başladığını belirtiyor.

Buradan bazıları, özellikle kuzeyde yaklaşık 15 bin ila 20 bin Dürzi'nin yaşadığı Ürdün'e göç etti.

Az sayıda Dürzi de Latin Amerika, Güneydoğu Asya ve Avustralya gibi dünyanın çeşitli bölgelerine ve ayrıca Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Meksika'ya göç etti.

Sosyal ve politik rol

Dürziler, farklı ülkelere yayılmalarına rağmen yakın bağlarını sürdürmeye çalıştılar.

Beyrut Amerikan Üniversitesi'nden tarihçi Profesör Makram Rabah, Dürziler, Maruniler ve Lübnan Dağı'ndaki çatışmalar üzerine yazdığı bir diğer kitapta şu açıklamayı yapıyor: “Karma evlilikler ve Dürziler arasında ilişkiler var ve din adamları bu ilişkinin sürdürülmesinde önemli bir rol oynuyorlar. Sınırlar çizilmiş olsa da, Dürziler onları gerçekte tanımadılar.”

Makram'a göre, bir azınlık olmalarına rağmen, Ortadoğu'da Dürziler “bölgenin siyasi ve sosyal yaşamında, ekonomik ve sosyal meselelerinde önemli ve bazen öncü bir rol” oynadılar.

Bu durum genellikle, azınlığın rolünü, büyüklüğünün ötesinde şekillendirmede önemli bir etkiye sahip olan feodal liderlerden veya aile liderlerinden kaynaklanıyordu.

Örneğin Lübnan'da lider Kemal Canbolat, 1950'lerden iç savaşın başlangıcı (1975-1990) ve 1977'deki suikastına kadar önemli bir siyasi rol oynadı.

Suriye'de Fransız manda yönetimi, 1921'de Cebel el-Dürzi bölgesine idari bağımsızlık verdi ve bu statü 1937'ye kadar devam etti. Ancak bu dönemde, en önde gelen Dürzi liderlerinden biri olan Sultan Paşa el-Atraş, 1925'te Fransızlara karşı patlak veren büyük bir ayaklanmaya liderlik etti.

İsrail'e gelince, Makram Rabah, Dürzilerin “devlete tamamen entegre olduklarını ve orduda görev yaptıklarını, bunun da onlara devlet nezdinde daha fazla nüfuz sağladığını” açıklıyor.

Suriye'de çatışmanın patlak vermesinin ardından Dürziler, kendilerini çatışmadan ve sonuçlarından uzak tuttular. Birkaç istisna dışında, genellikle rejime karşı silahlanmadılar veya muhalefete katılmadılar. Bulundukları bölgelerde çeşitli silahlı grupların parçası olan Dürziler, Beşşar Esed'in devrilmesinden sonra iktidara gelen yeni yetkililerle henüz bir anlaşmaya varamadılar.

Nisan ayı sonlarında Şam kırsalındaki iki bölgede patlak veren ve Suveyda'ya uzanan çatışmalar, Dürzi milisler ile güvenlik güçlerinin de aralarında olduğu en az 119 kişinin ölümüne yol açtı. Bu kanlı çatışmaya İsrail hava saldırılarıyla müdahale etti ve Şam’ı, Dürzilere zarar verilmemesi konusunda uyardı.

Nadir görülen bir siyasi ayrışmayla, Dürziler arasında son olaylara ilişkin tutumlar farklılaştı. Kemal Canbolat’ın oğlu Lübnanlı lider Velid Canbolat, Dürzileri Müslümanlar ile “sonsuz bir savaşa” sürüklemek konusunda uyarıda bulunurken, dini otoriteler ve Suriyeli Dürzi askeri gruplar, Dürzilerin ülkenin “ayrılmaz bir parçası” olduğunu vurguladılar. Buna karşılık, Suriyeli din adamları ve İsrail’deki Dürzilerin dini lideri Şeyh Muvaffak Tarif, İsrail'e Suriye Dürzilerini koruma çağrısında bulundular.

Rabah, bu tarafların “farklı ajandalara sahip olduğunu ve daha da önemlisi, üç ülkeye uzanan bir nüfuz mücadelesi olduğunu” belirtti.