İngiltere merkezli şirket, Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol ‘hakları’ konusunda endişeli

ABD merkezli Delta Crescent Energy ile Fırat Nehri’nin doğusundaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi arasında yapılan anlaşma İngiltere merkezli şirketi endişelendirdi

Suriye'nin kuzeydoğusundaki bir petrol sahasının yakınlarından geçen bir Amerikan askeri aracı (AFP)
Suriye'nin kuzeydoğusundaki bir petrol sahasının yakınlarından geçen bir Amerikan askeri aracı (AFP)
TT

İngiltere merkezli şirket, Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol ‘hakları’ konusunda endişeli

Suriye'nin kuzeydoğusundaki bir petrol sahasının yakınlarından geçen bir Amerikan askeri aracı (AFP)
Suriye'nin kuzeydoğusundaki bir petrol sahasının yakınlarından geçen bir Amerikan askeri aracı (AFP)

İngiltere merkezli Gulfsands Petroleum adlı petrol şirketi, ABD merkezli Delta Crescent Energy adlı petrol şirketi ile Fırat Nehri’nin doğusundaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi arasında yapılan petrol anlaşmasının sonuçları konusunda endişeli. Şarku’l Avsat’a konuşan Gulfsands Petroleum yetkilileri, şirketin, Fırat Nehri’nin doğusunda bulunan, şirketin çıkarlarının olduğu ve günlük 20 bin varil petrol üretilen ‘Blok 26’ adlı petrol sahasında haklarını savunacaklarını vurguladılar.
Gulfsands Petroleum, Suriye hükümeti ile 2003 yılında Fırat'ın doğusunda bulunan Blok 26 petrol sahasını geliştirmek için bir anlaşma imzaladı.  Anlaşmaya çerçevesinde sahadaki petrol üretiminin üçte ikisi, maliyet düşüldükten sonra Suriye hükümetine gönderiliyordu. Ancak 2011 yılından bu yana ülkede devam eden çatışmalar ile ABD ve Avrupa ülkelerinin Şam’a uyguladığı yaptırımlar nedeniyle Blok 26 petrol sahası, önce Kürtlerin oluşturduğu Halk Koruma Birimleri’nin (YPG) ardından da Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolüne geçti. Şarku’l Avsat’a konuşan şirket yetkilileri, Blok 26 petrol sahasından son dört yıl içinde izinsiz ve anlaşmanın taraflarının bilgisi dışında 26 milyon varil petrol üretildiğini söylediler.
Şirket, Blok 26'ya, sahadaki çalışmaların uluslararası standartlara ulaşması için 350 milyon dolardan fazla yatırım yaptı.
Uzmanlar, Blok 26 petrol sahasındaki üretim faaliyetlerinin yeniden başlamasının ardından elde edilen petrol getirisinin değerini milyarlarca ABD doları olduğunu tahmin ediyorlar.

ABD yatırımı
Suriye, 2011 yılı öncesinde günlük 360 bin varil petrol üretiyordu. Şuan bu sayı 60 bin varile düşmüş durumda. Suriye petrolünün yüzde 90'ı ile doğalgazının yarısı, ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon’un desteklediği SDG’nin kontrolü altında.
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile ABD’li şirketleri arasında Fırat'ın doğusundaki petrol sahalarına yatırımlar yapılması konusunda görüşmeler gerçekleşti. Delta Crescent Energy, geçtiğimiz Nisan ayında ABD Hazine Müsteşarlığı Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisi'nden Suriye'nin kuzeydoğusunda faaliyet göstermek üzere izin aldı. Bu arada Suriye’nin petrol sektörü, ABD ve Avrupa ülkelerinin yaptırımları altında olduğu da belirtilmeli.
Delta Crescent Energy adlı petrol şirketi Şubat 2019'da ABD’nin Delaware eyaletinde kuruldu. Şirketin ortakları arasında ABD’nin eski Danimarka elçisi James Cain, ABD ordusunun özel Delta Gücü eski subaylarından James Reese ve Suriye’de petrol arama konularında uzman İngiliz GulfSands Petroleum şirketinin eski yöneticisi John P. Dorrier Jr. bulunuyor.
ABD Başkanı Donald Trump'a yakınlığıyla bilinen Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham geçtiğimiz Temmuz ayında ABD Kongresi’nde yaptığı bir konuşmada, “SDG Komutanı Mazlum Abdi, ABD’li petrol yatırım şirketi ile bir anlaşma imzalandığını bildirdi” dedi. Yine aynı tarihlerde bir açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ise, “Anlaşmanın imzalanması tahmin edilenden uzun sürdü. Şimdi bu anlaşmayı uygulama aşamasındayız” şeklinde konuştu. Ancak Şam, Moskova, Tahran ve Ankara anlaşmanın, ‘Kürt özerk yönetiminin siyasi olarak tanınması’ anlamına geldiğini belirterek ve ‘Astana sürecinin garantörleri, Rusya, İran ve Türkiye arasında yapılan; Suriye'de herhangi bir ayrılıkçı gündeme karşı çıkma anlayışına aykırı’ olduğunu söyleyerek, anlaşmayı eleştirdiler. Buna karşın Washington’dan yapılan açıklamada, ‘Suriye petrolünün Suriye halkına ait olduğunu ve halen Suriye'nin birliğine ve toprak bütünlüğüne bağlı olduğunu’ belirtilirken ‘ABD yönetiminin Suriye'deki petrol kaynaklarının ne sahibi olduğu, ne kontrol ettiği ne de yönettiği, söz konusu kaynaklarla ilgili kararların, DEAŞ’tan kurtarılan bölgelerde yaşayanların kurduğu yerel yönetimler tarafından verildiği’ vurgulandı.

Petrolün korunması
Öte yandan Büyükelçi Cain Politico gazetesi tarafından aktarılan açıklamasında, “Anlaşmanın amacı, Suriye’deki petrol üretimini, iç savaş ve yaptırımların uygulanması öncesindeki haline döndürmektir” dedi. Cumhuriyetçi Senatör Graham ise “ABD’li şirket, petrol yataklarının daha verimli hale getirilmesi amacıyla saha faaliyetlerini iyileştirmeye çalışacak. Sadece çek yazmak yerine, insanlara kendilerine yardım etmeleri için yardım etmeliyiz” şeklinde konuştu.
Senatör Graham Başkan Trump'ın 6 Ekim'de, Suriye’de Türkiye sınırı yakınlarında konuşlu ABD güçlerinin çekilmesi kararını açıklamasının ardından Amerikan askerlerinin Fırat'ın doğusunda kalmasına ikna etmede rol oynadı. Bunun üzerine Başkan Trump, “Petrol sahalarının güvenliğini sağladık ve koruduk” diyerek, ‘az sayıda askerin petrol sahlarının bulunduğu bölgelerde kalacağını’ duyurdu. Trump ayrıca ABD'nin petrole yatırım yapması için ‘büyük petrol şirketlerinden birinin’ Suriye’ye gitmesini önerdi. Ardından ABD Savunma Bakanı Mark Esper yaptığı açıklamada, “DEAŞ’ın petrol sahalarına ulaşmasını engellemek için Deyrizor’daki yerimizi güçlendirecek önlemler alıyoruz” ifadelerini kullandı. Pentagon (ABD Savunma Bakanlığı) ise, petrol kuyularının korunmasını sağlamak için askeri mühimmatın sayısı ve kalitesindeki artışla birlikte, Fırat'ın doğusunda yaklaşık 500 askerin kalması için takviyeler gönderildiğini açıkladı.
Bununla birlikte ABD ordusu ve Washington'ın, yapılan petrol anlaşmasındaki rolü hakkında büyük soru işaretleri gündeme geldi. Ancak Pentagon, ‘Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol sahaları konusunda herhangi bir özel şirketle hiçbir ilişkisi olmadığını’ vurgulayan bir açıklamada bulundu. Açıklamada, ABD güçlerinin DEAŞ kalıntılarının Fırat'ın doğusundaki hayati kaynaklara ve gelirlere ulaşmasını önlemek için petrol altyapısını koruduğunun altı çizildi. Açıklamada ayrıca Washington’ın, ‘SDG’nin DEAŞ’a karşı askeri operasyonlar yürütmesi için gerekli finansmanın bir kısmını petrolden sağlamasını’ desteklediği belirtildi.

Egemen haklar
ABD merkezli şirket ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi arasındaki anlaşma, Fırat'ın doğusundaki petrol sahasından günde en az 20 bin varil üretim yapacak iki mobil petrol rafinerisinin kurulmasını içeriyor. Böylece ilkel brülörler aracılığıyla yapılan ve kirliliğin artmasına neden olan petrolün işlenmesi ve yerel tüketim ihtiyaçlarının bir kısmının karşılanması hedefleniyor. Öte yandan diğer kaynaklar, Gulfsands da dahil olmak üzere petrol şirketlerinin ‘çalışmaların ve araştırmaların diğer petrol sahalarına doğru genişlemesi’ olasılığına karşı endişeli olduklarına işaret ettiler.
Petrol şirketlerinin yetkililer konuyla ilgili şu değerlendirmede bulundular:
“Delta Crescent Energy ve Özerk Yönetim arasındaki anlaşma bizi şaşırttı. Endişeliyiz. Suriye'nin kuzeydoğu bölgesindeki petrol sahalarındaki faaliyetler, üretimin artması ve pazarlanması konularında istişarelerde bulunuyoruz.”
Yetkililerden biri, “Gulfsands, söz konusu anlaşmanın ayrıntılarını doğrulamaya devam ediyor ve haklarının korunduğundan emin olmakta kararlı” ifadelerini kullandı.
Şirketin siyasetin dışında ve bu yüzden siyasi olarak tarafsız olduğunu vurgulayan yetkili, bununla birlikte şirketin Suriye’de barış ve istikrarın geri dönmesini umduğunu, tüm ilgili taraflardan ve uluslararası toplumdan gerekli siyasi desteği alan her türlü yaklaşımı desteklediğini belirtti. Yetkili, Gulfsands’ın Suriye'deki çalışmalarına bağlı olduğunu vurgulayan yetkili, bununla birlikte şirketin uluslararası hukuka ve ilgili yaptırımlara bağlı kalarak haklarının korunmasını sağlamaya kararlı olduğunun da altını çizdi.
Gulfsands şirketinden olan yetkili sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gulfsands, egemen bir ülke ile yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmaya sahiptir. Herkesin uluslararası hukuk kapsamında bu hakları tanımalarını ve saygı duymalarını bekliyoruz. Şirket, uygun koşullar oluştuğunda çalışmalarına devam etmeyi umuyor ve bekliyor.”
Buna karşın Kürt yetkililer, Suriye hükümetinin onayını almadan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile ABD’li şirket arasında doğrudan imzalanması nedeniyle siyasi boyutu olan bir adım olarak kabul edilen anlaşmayı savundular. Anlaşmanın imzalanmasının, siyasi öneminin büyük olduğunu, bir nevi özerk yönetimin tanınması anlamına geldiğini belirten Kürt yetkililer, anlaşmanın ayrıca ABD’nin Fırat’ın doğusundan askerlerini aniden çekmesi ihtimaline karşı endişeleri hafiflettiğini vurguladılar. Bununla birlikte SDG Komutanı Mazlum Abdi, birkaç şirketi Fırat'ın doğusuna yatırım yapmaya çağırdı.



İş stresi alkol tüketimini artırıyor: Çalışanların yüzde 64'ü etkileniyor

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

İş stresi alkol tüketimini artırıyor: Çalışanların yüzde 64'ü etkileniyor

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Yeni bir araştırmaya göre çalışanların neredeyse üçte ikisi iş kaynaklı stres veya baskılar nedeniyle daha fazla alkol tüketiyor.

Alcohol Change UK'in 2 bin çalışanla yaptığı ankete göre, Birleşik Krallık'ta çalışanların yüzde 64'ü işle ilgili nedenlerden dolayı alkol kullandığını bildirdi. Son 12 ayda artan tüketimin arkasında iş stresi, baskı ve kaygı var.

Her 10 kişiden 4'ü işle ilgili kaygılar nedeniyle alkol tüketimini artırdığını söylerken, katılımcıların yüzde 38'i iş stresiyle başa çıkmak için daha fazla içtiğini belirtti.

Üçte birinden fazlası işyerindeki baskı veya son teslim tarihleri nedeniyle daha fazla içki içerken, yüzde 29'u iş güvensizliği nedeniyle alkol tüketiminin arttığını söyledi.

Alcohol Change UK araştırma grubunun danışmanlık ve eğitim müdürü Jane Gardiner şunları söyledi:

Yaptığımız işler son derece çeşitli olsa da bu araştırma geçen yıl birçoğumuzun işle ilgili stres, kaygı, baskı ve iş güvensizliğini yönetmek amacıyla daha fazla alkol aldığını gösteriyor. Ancak alkol, yetersiz uykudan akşamdan kalmalığa, yüksek tansiyondan depresyona kadar birçok sağlık sorununa yol açarak genel sağlığımıza ve refahımıza ciddi zararlar verebilir. Bazıları için kısa süreli bir rahatlama sağlasa da zaman içinde stres, kaygı ve baskı duygularını daha da kötüleştirmesi ve istesek bile kurtulması zor bir kendi kendini tedavi etme döngüsüne yol açması daha olası.

Alkol Farkındalık Haftası'nın başlangıcı münasebetiyle yayımlanan araştırma, çalışanların işyerinde alkol konusunda önleyici eylem ve eğitim taleplerini ortaya koydu.

Bu yılın teması "Alkol ve iş", çalışma ortamlarının ve baskıların içki içme şeklimizi nasıl etkileyebileceğine ve nasıl daha sağlıklı, daha kapsayıcı işyeri kültürleri oluşturabileceğimize odaklanıyor.

Ankete katılan her 10 çalışandan 8'inden fazlası, işverenlerin işyerinde alkol konusunu ele almada bazı sorumlulukları olduğuna inanıyor. Ancak üçte birinden fazlası işyerinde alkol yerine ruh sağlığı hakkında konuşurken kendini daha rahat hissettiğini söyledi.

Gardiner sözlerini şöyle sürdürdü:

Son yıllarda işyerlerinde ruh sağlığı alanında görülen ilerlemenin bir yansıması olarak, konuşmaları teşvik etmek, şefkat ve desteği artırıp damgalanmayı azaltmak için, çalışanlardan alkol farkındalığı ve eğitimi konusunda bu kadar güçlü bir iştah görmek çok cesaret verici. Olumlu olan şu ki, çalışanlar alkolle ilgili sorunlarda reaktif müdahale yerine önleyici ve proaktif yaklaşımın daha etkili olduğunu kabul ediyor gibi görünüyor. İşte bu tür bir destek, alkolü tabu olmaktan çıkarmaya başlayacak, içki içme alışkanlıklarımızın genel sağlığımız ve refahımız üzerindeki etkisine dair farkındalık yaratacak ve önlenebilir alkol zararlarını daha meydana gelmeden önleyecek.

Independent Türkçe