İstanbul'da bütün otobüsler İETT'ye bağlandı

İstanbul'da bütün otobüsler İETT'ye bağlandı
TT

İstanbul'da bütün otobüsler İETT'ye bağlandı

İstanbul'da bütün otobüsler İETT'ye bağlandı

İstanbul’da özel halk otobüsleri ile İstanbul Ulaşım AŞ otobüsleri, İETT çatısı altında birleşti. Artık İstanbul’da tüm otobüsler tek renk olacak. İBB’nin sübvansiyon ödemeleri yerine otobüslere gelir garantisi sağlanacak. Toplu ulaşımın ve şoförlerin kalitesini yükseltecek sistemle, İETT’nin düzenlediği sefer sayıları artacak.
İstanbul'da toplu ulaşımda büyük yükü taşıyan otobüslere yeni düzenleme geldi. İBB, IETT koordinasyonunda esnaf temsilcileri, meclis üyeleri, hukukçularla birlikte 30'a yakın toplantı ve çalıstay sonucunda, toplu ulaşımdaki devrim niteliğindeki dönüşüm sistemini tamamladı.
İBB Meclisi'nin,dünkü oturumunda oy birliği ile aldığı kararla, İstanbul'da özel halk otobüsü sistemi kaldırıldı. İstanbul'daki toplu taşıma sistemini kökünden değiştiren sistemle, özel halk otobüsleri ve İstanbul ve Ulaşım A.Ş, İstanbul Otobüs A.Ş, İETT çatısı altında birleşti. Toplu ulaşım otobüslerin mevcut kapasitesinin en verimli şekilde kullanılması amacıyla işletme modelinin yeniden yapılandırılmasını içeren kararla, 3 bin 41 özel halk otobüsü ve 930 İstanbul Ulaşım AŞ otobüsü, hizmet alımı ve araç kiralama sistemiyle İETT tarafından işletilmeye başlanacak. Karar, otobüslerde yapılan toplu taşıma hizmetinde elde edilen yolculuk gelirlerinin, işletme giderlerini karşılamaması ve bazı hatlarda yoğun yolcu taşınması sebebiyle alındı.
Yeni sistemle, bütün otobüsler tek renge boyanacak. Seferler, metro güzergahlarına uygun olacak şekilde tekrar şekillendirilecek. Böylece İETT ilave mali yükten kurtulmuş olacak. Bütün otobüslerde tek tip kıyafet olacak. Mesai saatleri ve sosyal haklara iyileştirme gelecek. Bütün bu çalışmalarla, İstanbul halkının toplu taşımadaki şikayetleri azalacak.
İBB Meclisi'ne konuyla ilgili bilgi veren CHP Meclis Üyesi ve Grup Sekreteri Mesut Kösedağı, “Pandemi sürecinde toplu taşıma bir belirsizliğe sürüklendi. Yeni sistemle İstanbul'un toplu ulaşım kalitesi artacak ve İETT ek maliyetlerden kurtulacak. İETT, artık İstanbul'un çok daha fazla noktasına sefer düzenleyebilecek. Özel halk otobüsleri ile İstanbul Ulaşım AŞ otobüsleri ile şoförler, İBB'nin garantisine girerek, düzenli ve belirli bir gelire kavuşacak” diye konuştu.
İBB Meclisi İyi Parti Grup Sözcüsü ve Ulaşım-Trafik Komisyonu Üyesi Dr. Suat Sarı da bu kararın toplu ulaşımda bir devrim olduğunu belirterek, “Sistemle, bir hattan geçen fazla sayıda otobüsün önüne geçilecek. İstanbul'un her noktasına daha çok otobüs seferi düzenlenebilecek” dedi.
İBB'nin İstanbul'daki raylı sistem ağının büyütülmesi için yaptığı önemli çalışmalarla, metroların bulunduğu hatlarda artık otobüsler tercih edilmeyecek. Uzun hatlardaki yorucu ve uzun seferler yerine metrolara entegre olmuş, daha sık ve daha az yolcuyla hizmet verecek ‘besleme' otobüs hatları konulacak.
Yeni sistemde tüm araçlara bilgisayarı ve takip sistemi takılacak. İETT, bütün otobüsleri online denetleyebilecek. Mobiett ve Atayol yazılım sistemiyle vatandaşlar da araç doluluklarını önceden görebilecek. Araç içerisinde yaşanan sorunlar anında İETT filo takip sistemine bildirilerek otobüse online bağlanılarak müdahale edilebilecek.
Yakin zamanda hayata geçirilecek İstanbul Ulaşım Akademisi ile özel halk otobüsü şoförleri akademik eğitim alacak. Sadece eğitimlerini tamamlayan şoförler otobüslerde çalışabilecek. Her şoföre belirli bir puan sistemi getirilecek. Vatandaş memnuniyeti, güvenli sürüş ve diğer teknik kriterler ile puanını yükselten şoförlere ilave ödüller verilecek. Vatandaştan yoğun şikayet alan, trafik güvenliğini ihlal eden, yolcuyu tehlikeye atan şoförler ise, berilli bir puanın altına düştüğünde artik otobüs şoförü olarak hizmet veremeyecek.
İstanbul'da otobüslerinin 3 farklı işletim sistemiyle yönetilmesi ve özellikle özel halk otobüslerinin 76 ayrı dar bölgede çalışması nedeniyle, ihtiyaç olan bölgelere otobüs aktarılmasında zorluklar yaşanıyordu. Özel halk otobüsü esnafının gelir odaklı çalışması sebebiyle, zaman zaman yolcu kapma yarışları, hat kavgaları yaşanıyor; araç bakım ve konfor hizmetlerinden kaçınmak zorunla kalınıyordu. Pandemi sürecinin zorlukları da bu sıkıntıları artırdı. İBB, bütün bu olumsuzlukları aşmak için İETT hariç, özel otobüslere 71 milyon lira sübvansiyon ve 11 milyon TL öğrenci abonman desteği yaptı.
Yeni sistemle, sübvansiyon ödemeleri kalkarak otobüs sahipleri ve şoförlere hizmet alımı karşılığında gelir garantisi sağlanacak. Aylık ücretler, kilometre üzerinden İETT tarafından ödenecek. Esnafın gelir kaygısı ve bu kaygı nedeniyle yaşanan aşırı dolu otobüs görüntüleri, yolcu kapma yarışları ve bakımsız araç görüntüleri sona erecek. Böylece, tüm otobüslerin her ay ne kazanacağı belli olacak.
İstanbul'da bir ayda otobüs ile yapılan toplu taşımacılıkta, aylık ortalama 80 milyon yolculuk, 22 milyon kilometre yol yapılıyor. İstanbul'da 814 otobüs hattında toplam 6 bin otobüs ile günlük 3 milyon 785 bin yolculuk gerçekleştiriliyor. İstanbul genelinde otobüsle toplu taşıma hizmeti özel taşımacıları temsilen 5 tüzel kişilik, 1 İBB iştiraki ile İETT otobüsleri tarafından sağlanıyordu.



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.