İsrailli general Gazze’de suikastların yeniden başlaması çağrısında bulundu

Gazze’de Hamas unsurlarının askeri eğitimi (EPA)
Gazze’de Hamas unsurlarının askeri eğitimi (EPA)
TT

İsrailli general Gazze’de suikastların yeniden başlaması çağrısında bulundu

Gazze’de Hamas unsurlarının askeri eğitimi (EPA)
Gazze’de Hamas unsurlarının askeri eğitimi (EPA)

İsrail hükümeti ile Hamas arasında uzun vadeli ateşkese imkân tanıyacak esir takası anlaşmasıyla ilgili yeni gelişme haberleri yaygınlaşırken İsrail ordusundan kıdemli eski bir komutan hükümeti suikast politikasına geri dönmeye çağırdı.
İsrail ordusu Güney Bölge komutanlarından, Gazze eski sorumlusu Tuğgeneral Tzvika Vogel, "Hamas'ın anladığı tek dil kuvvet ve acıdır. Liderleriyle, istedikleri zaman roket atabilecekleri koşullarda, sessiz müzakereler artık yararlı değil. Bu durum İsrail'in caydırıcılık stratejisinde bir engel teşkil ediyor, onlar kellelerini koltukta taşıdıklarını bilmelidir. İsmail Heniye, Yahya Sinvar ve diğerleri, anlaşmayı reddetmenin bedelini canlarıyla ödeyeceklerini bilmedikçe İsrail'in taleplerine cevap vermeyeceklerini garanti ederim” dedi.
Vogel, “İsrail'in Gazze’yi yeniden işgal etmesine ve iki milyon insanın hayatını yönetme sorumluluğunu üstlenmesine gerek olmadığını, bu adım yanlış ve pratik olmadığını belirtti. Vogel açıklamalarına şöyle devam etti. “Avigdor Lieberman gibi bazı İsrailli politikacıların Gazze'nin ekonomik olarak Ortadoğu'nun Singapur'u haline gelmesine yardım etme önerisi de gerçekçi değil. Hamas liderleri, aileleri için refah ve huzur arayan cinsten insanlar değiller.  İran, Türkiye ve diğer yabancı ülkelerin çıkarları tarafından yönetiliyorlar. Ve onların pozisyonlarını değiştirmelerini sağlamanın tek yolu beyaz bayraktır. İşte bu onları vazgeçirmenin yolu. Suikast politikasına yeniden başlanırsa ve onların her lideri, hayatının tehlikede olduğunu anlamaya başlarsa, o zaman beyaz bayrağı kaldıracaklardır."
Vogel'in İsrail'de giderek daha güçlenen askeri ve siyasi eğilimi temsil etmesi dikkat çekicidir. Bu görüş sahipleri, "Hamas" ile müzakerelerin kaybedilmiş bir bahis olduğunu düşünüyor. Onlar, Gazze'de tutulan İsrail askerlerini ve vatandaşlarını geri almak için  "Hamas" ile anlaşma yapmada Mısır, Katar ve BM arabuluculuğunu reddediyorlar. Onlara göre İsrail ordusu ve vatandaşları Gazze’deki tutsakları geri alır. Bu görüş sahiplerinin sesleri son zamanlarda Hamas’ın ”tutsaklar hakkında bilgi vererek eski pozisyonunda değişiklik yaptığını söyleyenler”e karşı yükseldi.
Gazze’yle 2014 yılında girilen son savaşta İsrail’in öldürüldüğünü düşündüğü Hadar Goldin ve Oron Shaul esir alınmıştı. Yine Etiyopya kökenli Avira Mengistu ile Arap kökenli Hişam es-Seyyid de Gazze’de bulunan İsrail vatandaşlarından. Bu esirlere karşılık İsrail’in çocuk ve kadınları aynı zamanda 2011’de imzalanan Şalit anlaşmasında bırakılıp yeniden tutuklanan yaşlıları serbest bırakması bekleniyor.
Esir takasıyla ilgili İsrail ve Filistinli kaynaklar herhangi bir bilgi vermezken Mısır çabaların devam ettiğini belirtti.
İşaret etmeye değer bir husus; son altı yılda iki ayda bir ya da her ay yapılan müzakerelerle ilerleme kaydedilerek anlaşmaya yakınlaşıldığı bilgisidir. Çoğu durumda bunun gibi siyasi haberlerin sızdırılması gerginliği yatıştırmak isteyen politikacılar tarafından yapılır. Zira Gazze’de insanlar abluka şartlarının hafifletilmesini istemek için zaman zaman büyük gösteriler yapıyor. İsrail’de ise esir yakınları hükümetin ihmali olduğu gerekçesiyle protestolar düzenliyor. Bu nedenle her iki tarafta hoşnutsuzluğun düzeyini azaltan bilgiler sızdırıyor.



Geçiş yönetiminin zorlukları: Bir rejim değil, bir devlet inşa etmek

Bir adam ve iki çocuk, eski Humus kentinde bağımsızlık döneminin Suriye bayrağını tasvir eden bir duvar resmi çiziyor (AFP)
Bir adam ve iki çocuk, eski Humus kentinde bağımsızlık döneminin Suriye bayrağını tasvir eden bir duvar resmi çiziyor (AFP)
TT

Geçiş yönetiminin zorlukları: Bir rejim değil, bir devlet inşa etmek

Bir adam ve iki çocuk, eski Humus kentinde bağımsızlık döneminin Suriye bayrağını tasvir eden bir duvar resmi çiziyor (AFP)
Bir adam ve iki çocuk, eski Humus kentinde bağımsızlık döneminin Suriye bayrağını tasvir eden bir duvar resmi çiziyor (AFP)

Refik Huri

Başlangıçlar ile sonların birleşmesinden kaçış yok; 2015 sonbaharı bir Rus askeri operasyonu ile Beşşar Esed ve rejimini iki hafta içinde çöküşten kurtarmanın başlangıcıydı. 2024 kışı ise insani gerekçelerle Moskova'ya iltica eden Esed’in sonuydu. Her iki durumda da, Rusya ve İran'ın askeri korumasına güvenerek, şiddet ve baskıya dayanan iktidarını tekelinde tutmaya devam etmek için çözümsüzlüğe oynayarak, sorumlu davranma sınavını geçemedi.

Hesabı zor ve ağır olsa da, Beyaz Saray'dan, Avrupa saraylarından, Suriye ve Arap sokaklarından kendisinden hesap sorulmasına yönelik çağrılar yapılsa da, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Esed'e karşı herhangi bir eyleme izin vermesine imkan yok. Bugün asıl sınavda olanlar, rejimi deviren “devrim liderleri” ve onların Türk, Avrupalı ​​ve Amerikalı destekçileridir. ABD, Başkan Joe Biden’ın deyimiyle rejimin devrilmesini Suriye için tarihi bir fırsat olarak görüyor.  Sınavın ana konusu Suriyelilerin geleceğine yönelik kalıcı bir düzenleme yolunda bir geçiş hükümetinin kurulmasıdır. Asıl tehlikeyse, DEAŞ ile mücadelede gevşeklik ve çok sayıda silahlı örgüt arasında kanlı çatışmaların yeniden başlamasıdır. Çünkü rejimin yıkılması en büyük ödüldür ama asıl denge ödülden sonra sağlanmalıdır. Biden yönetiminin geçiş aşamasının inşasında bu örgütlerle birlikte çalışmaya hazırlanması kolay ancak Washington, Ankara, BM, Avrupa ve Arap başkentlerinin bu örgütlerin ne düşündüğünü ve açıklanmayan hesaplarını garanti etmeleri zordur.

Her halükarda mesele, devrilmiş ve suçlu bir rejimin yerine başka bir rejimin kurulması değildir. Örneklerini gördüğümüz bu rejimler halklar için ölümcüldür ve hepsi, yönetim sorunlarını ve her türlü itirazı ve tartışmayı ünlü “Kimse yok, sorun yok” sözüyle özetleyen Stalin'in yaptıklarını taklit etmektedir.

Onlarca yıl süren siyasi çölleşmenin ardından Suriye'nin ihtiyacı olan şey siyasetin geri dönüşüdür. Tarihsel misyon bir rejim değil, bir devlet inşa etmektir. İktidar değişimine saygı duyan demokratik bir sistem içinde kurumlar devleti, hak ve hukuk devleti ve vatandaşlar devleti kurmaktır. Aristoteles 2000 yıldan fazla bir süre önce “devletin bir grup inanan değil, bir grup rasyonel, özgür vatandaş olduğunu” söylememiş miydi? Bütün dertlerimizin sebebi askeri diktatörlükler ve köktendinci rejimler değil mi? Herkes denemeye zaman olmadığını biliyor ve devletin içini boşaltan, vatandaşı ezen bir rejim ile halkına ve onun ekonomik, sosyal, kültürel ve kalkınma çıkarlarına göre uyarlanmış bir devlet arasındaki seçimin örnekleri açık ve nettir. Geçiş dönemi yönetimi, özellikle Doğu Avrupa, Latin Amerika ve Afrika'da diktatörlük kabusundan özgürlük rüyasına ilk geçiş yapan birçok ülke göz önüne alındığında yeni bir deneyim değil.

Şimdi soru şu; savaşmayan ve stratejik silahları İsrail tarafından imha edilen ordunun durumu ne olacak? Bilhassa şimdi Suriye'nin artık bir ordusu olmadığı ve silahlı grupların da bir ordu olmadığı dikkate alındığında, ordunun seçilen üyelerinin yeni aşamada bir rolü olacak mı?

Önümüzde bilgisiz Paul Bremer'in Irak'ta orduyu dağıttığı ve ülkeyi kaosa ve türeyen milis gruplara bıraktığı bir deneyim var. Devlete en çok ihtiyaç duyan ülkeler listesi varsa, başında Suriye ve Lübnan yer almaktadır. Azınlığın çoğunluğu idare etmekte ısrar etmesi, devlet kurma fikrine girişmeyi bile engellediği için Suriye, devlet kurma aşamasında bile değildi. Dahası Suriye'de, mezhepçi kışkırtmaya katkıda bulunan iktidar uygulamaları ve yıllar süren savaşlara ek olarak, hem küçük bir azınlık grubu hem de çoğunluğu birlikte yöneten ve onları totaliter bir yönetici hizmetinde çalıştıran bir rejim vardı.

Bir ulus-devlet kurmadığı takdirde yaşayamayacak olan Lübnan ise, toplumsal dokusuna yönelik manipülasyonlara, mezhepçi ve dini çatışmaların kışkırtılmasına maruz kaldı. Zayıf, sahte hükümetleri ve başkanlıkları vitrin gibi kullanan 30 yıllık güçlü Suriye yönetimi sırasında çok bedel ödedi. Dahası zayıf kişiler, doğaları gereği, ucuz mevkiler ve kazançlar elde etmek için güçlü Suriyeli vasiye yaltaklanmayı seçtiler. Kamufle etmek için rejimin başının “biri totaliter diğeri sözde demokratik” iki rejimi yönettiği söylenen, dar ve sert bir yönetim altında Suriye ve Lübnan halklarının yaşadığı psikolojik yıkımın boyutunu kimse bilmiyor.

Amy Zieckart, “Amerikan Gücünün Çöküşü” başlıklı makalesinde şöyle der: “Bilgi güçtür ve ABD iki unsuru olan bilgiyi kaybediyor. Bunlar inovasyon ve diğerlerini geride bırakma yeteneğidir. Ülkelerin gücü artık ordulara ve toprakları genişletmeye değil, eğitim ve teknolojiye dayanıyor.” Baskıya, sindirmeye, çölleşmeye ve bilgisizliğe değil, toplumun yeteneklerine ve yapay zekaya dayanan bir güç inşa etmenin zamanı geldi.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.