Lübnan ve Filistin’in arzuları, İsrail’in engelleri

Lübnan ve Filistin’in arzuları, İsrail’in engelleri
TT

Lübnan ve Filistin’in arzuları, İsrail’in engelleri

Lübnan ve Filistin’in arzuları, İsrail’in engelleri

Tarihsel olarak Doğu Akdeniz’deki ilk keşif çalışmaları, Mısırlı petrol otoritelerinin gaz keşifleriyle uğraşmayı petrol keşifleriyle eş tutmaya karar vermesi sonrasında Mısır’da seksenlerin ikinci yarısında başladı. Otoritelerin bu kararı, etkin şirketlere petrol keşfetmekle aynı şekilde, gaz keşfetme ayrıcalıkları verildiği anlamına geliyor.
Geçen yüzyılın yetmişli yıllarına kadar, o dönemde yetersiz gaz nedeniyle gaz keşfedildiğinde kuyu başı kapanırdı. Ancak 1970’lerin başından itibaren petrol fiyatlarındaki artışla yavaş yavaş gaz tüketimi elektrik üretimi, petrokimya ve ağır sanayiler için tercih edilen yakıt haline geldi. Gaz talebi, petrolden kaynaklanan emisyonlara kıyasla düşük karbondioksit emisyonu yüzdesi nedeniyle artış gösterdi. Küresel olarak talep, özellikle de benzin istasyonlarının bugün elektrik santrallerinin yaklaşık yüzde 85’ini oluşturduğu Mısır’da istikrarlı bir şekilde arttı.
Mısır, Shell, Eni, British Petroleum (BP) ve British Gas gibi gaz endüstrisindeki büyük uluslararası petrol şirketlerini kendine çekmeyi başardı. Petrol şirketleri, birçok sebepten ötürü Mısır’a dikkat kesildiler. Bu nedenler arasında ‘keşiflerin geniş toprak ve sularındaki tarihi’, ‘keşif ve geliştirme sözleşmeleri’, ‘yaklaşık yüz milyon insanı içeren yerel pazarından bahsetmeksizin vasıflı yerel iş gücü’ noktaları da yer alıyor. Diğer Arap ülkelerinden önce Mısır, fabrikaların ve elektrik santrallerinin yanı sıra iç tüketim için doğalgaz boru hatları döşeyebiliyordu. Uluslararası şirketler, Mısır münhasır ekonomik bölgelerindeki devasa gaz sahalarını keşfedebildiler. Öyle ki Eni, 2015 yılında Akdeniz’in şu ana kadar keşfedilmiş en büyük gaz sahası olan dev Zohr sahasını keşfetti. Diğer açık deniz alanlarının yanı sıra özellikle de bu devasa alanın keşfi, Mısır’ın sınırlı yıllar için bile olsa (yaklaşık 2025’e kadar) doğal gazda kendi kendine yeterli olmasına yardımcı oluyor. Bu bağlamda artan gaz talebini karşılamak ve üretilenleri telafi etmek için yeni alanların keşfedilmesi gerekiyor. Aynı şekilde Mısır’da her yıl nüfus, yaklaşık yüzde 5 oranında artış gösteriyor. Bu durum, Mısır’ın ‘Doğu Akdeniz, Nil Deltası, Kızıldeniz ve Batı Sahra anakarasında sondaj faaliyetlerini sürdürmesi gerektiği anlamına geliyor. Ayrıca Mısır, gaz ihracat politikasını da tamamen yeniden gözden geçirmek zorunda.

İsrail engelleri
Mısır’ın İskenderiye’nin kuzeyi ve Port Said’deki münhasır ekonomik bölgesinde keşif başarısı, kendisine yakın ülkeleri jeopolitik Nil Deltası’nı keşfetmeye teşvik etti. 1999 yılında Filistin Yönetimi, Gazze sularında petrol aramak için British Gas şirketiyle özel bir sözleşme imzalama girişiminde bulundu. Merkezi Atina’da bulunan Consolidated Contractors International Company (CCC) ve Filistin Yatırım Fonu, 2000 yılında açık denizdeki Gazze Marine sahasını keşfeden British Gas ile güçlerini birleştirdi. Sahanın kanıtlanmış rezervleri, yaklaşık 1,50 milyar metreküp gazdan oluşuyor. Bu rezerv, nispeten sınırlı kabul edilmekle birlikte, hem Gazze Şeridi hem de Batı Şeria için sınırlı talebi aynı anda karşılamaktadır. Saha üretim için gelişmeye başladığında İsrail, onay vermeyi reddetti ve saha günümüze kadar gelişmemiş bir hale terk edildi. Bir süre sonra British Gas, küresel varlıklarını ve filolarını Royal Dutch Shell şirketine satmaya karar verdi. Varlıkların satışı ve aktarımı, Gazze Marine sahasını da içeriyordu, ancak Shell, sahayı satın almasına rağmen mülkiyetini başka bir şirkete devretme kararı aldı. Shell’den mülkiyeti devretme süreci bugün hala devam ediyor ve İsrail, sahayı geliştirme ve üretime başlama çabalarının karşısında sürekli engeller çıkarıyor.

Deniz sınırı
Hem Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) hem de Lübnan, komşu bölgelerdeki keşiflerin ardından petrol arama politikaları benimsedi. GKRY ayrıca, Mısır, Lübnan ve İsrail ile deniz sınırlarını çizme girişiminde bulundu. Aynı şekilde Lübnan ile sınır çizilmeye çalışılırken, kuzeyde Suriye ve güneyde İsrail ile sınırları belirleme sorunu baş gösterdi. Şam’ın kararına göre Lübnan ve Suriye arasında deniz sınırı çizilmedi. İsrail sınırına gelince, Lübnan İsrail ile savaş halinde olması dolayısıyla Lübnanlı müzakerecilerin İsrail ile ortak bir masaya oturması mümkün değil.
Bu nedenle Lübnan ve Kıbrıs sınırları, bu sınır anlaşmasında yer alan ‘taraflardan hiçbirinin (Lübnan veya Kıbrıs) diğer tarafın (Lübnan veya Kıbrıs) önceden onayını almadan üçüncü bir tarafla anlaşma yapma hakkına sahip olmadığı’ şartıyla nihai olmayan bir şekilde çizildi. Aynı zamanda Lübnan hükümeti, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’ne deniz sınırlarını uluslararası anlaşmalara ve normlara uygun olarak belgeleyen bir muhtıra gönderdi. Bununla birlikte Kıbrıs ve İsrail, ortak bir deniz sınırı üzerinde anlaşırken, bu durum da İsrail’in Güney Lübnan donanmasının geniş alanlarını kontrol etmesine neden oldu. BM Genel Sekreterinin konuya ilişkin özür dilemesi sonrasında ABD, sorunu çözmek amacıyla Beyrut ve Tel Aviv arasında arabuluculuk girişiminde bulundu. Bu arabuluculuk, Lübnan’daki iç siyasi çatışmalara rağmen, sorunu yakın bir zamanda çözmek için diplomatik arabuluculuğa katılan bazı yetkililerin göstergeleri ve açıklamaları ile hala devam ediyor. Müzakere dosyasından sorumlu olan kişi Lübnan tarafından Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri ve ABD tarafından da Dışişleri Bakanlığı’dır.
Lübnan ve GKRY, münhasır ekonomik bölgelerini denizcilik alanlarına bölme girişiminde bulundular. Lübnan, kendi bölgesini 10 alana böldü. Şu ana kadar ‘Total’ liderliğindeki bir konsorsiyum tarafından bir kuyu açıldı ve gaz kanıtı bulundu. Ancak kuzey sularına 4 numaralı alanda rezervuar bulunmuyor. Bu çerçevede Total liderliğindeki konsorsiyumun, yıl sonundan önce güneydeki Sur sahilinin güney sularında 9 numaralı parseli kazması bekleniyor. Güney alanı, jeolojik yapısı nedeniyle umut vaat eden bir bölge olarak biliniyor.
GKRY, devam eden Türkiye’nin hamlelerine rağmen, bir dizi büyük uluslararası petrol şirketinin (Total, Eni, ExxonMobil, Qatar Petroleum ve Noble Energy) ilgisini çeken iddialı bir keşif programını uygulamak amacıyla girişimde bulundu. Afrodit sahası, diğer birkaç alanın yanı sıra yaklaşık 5 milyar metreküp gaz rezerviyle keşfedildi.
Hükümetin, ‘sıvılaştırılmış gazın Avrupa pazarına ihracatı için hem Ürdün hem de Suriye’de Arap Gaz Boru Hattı ve Akdeniz kıyısındaki iki sıvılaştırma tesisi aracılığıyla’, iç pazar ve ihracat yükümlülükleri için tedarik sağlama yükümlülüğünü yerine getirememesi sonrasında Mısır, 2011 ve 2012 yıllarında eski politikaları sonrasında yeni bir gaz politikası benimsedi. Özellikle de 2015 yılında Zohr sahasının keşfedilmesi ve 2017 yılında rekor sürede üretime başlanmasının ardından, iç yeterlilik için yerli gaz üretiminin kullanılmasına öncelik verildi.
İhracat hususunda ise Mısır’a bölgede seçkin bir rekabet gücü kazandıran Dimyat ve Idku fabrikalarından (şu ana kadar Doğu Akdeniz’de sıvılaştırılmış gaz için çalışan şirketler) sıvılaştırılmış gaz ihracatı öncelik tutuldu. Öyle ki gazın Akdeniz üzerinden Avrupa’nın güney kıyılarına taşınması amacıyla boru hatlarının inşa edilmesine itimat etmeden, sıvılaştırılmış gazın nakli için tasarlanmış gemilerle Avrupa pazarına ihraç edilmesi fırsatı sağlandı.
Ancak üreticilere gaz tedarik edebilmek için Mısır, son derece sınır miktarda Mısır gazının yanı sıra, sıvılaştırılmış gaz olarak yeniden ihraç edilecek olan gerekli gaz tedarikini sağlamak için İsrail ve GKRY ile anlaştı. Böylece Mısır, yeniden fabrikaları canlandırmaya başladı ve uluslararası yükümlülüklerini yerine getirdi. Aynı zamanda iç üretiminin çoğunu yerel pazarın tüketimi için kullanmayı taahhüt etti. Türkiye’ye uzanması ve daha sonra Türkiye üzerinden Avrupa pazarına taşınması için mevcut ihracat boru hatları ile gaz ihraç etmesi beklenen Arap Gaz Boru Hattı’na gelince, hattın inşası, Suriye’deki savaş nedeniyle durdu. Bu hatla ilgili belirli bir politikanın ise yakın zamanda kabul edilmesi beklenmiyor.

Doğu Akdeniz gazı: Örtüşen ve çelişkili çıkarlar (1)

Mısır, bölgesel bir doğalgaz merkezi olmaya çalışıyor

Bölgesel bir mücadele alanı: Doğalgaz



Irak'taki büyük bir doğalgaz sahasındaki çalışmalar İHA saldırısının ardından askıya alındı

Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)
Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)
TT

Irak'taki büyük bir doğalgaz sahasındaki çalışmalar İHA saldırısının ardından askıya alındı

Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)
Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)

Irak Kürdistanı'ndaki Kormor gaz sahasındaki mühendisler, dün yaptıkları açıklamada, insansız hava aracı (İHA) saldırısının sahadaki faaliyetlerin askıya alınmasına neden olduğunu duyurdular.

Kürdistan Bölgesi Doğal Kaynaklar ve Elektrik Bakanlıkları ortak bir açıklamada, saldırının ardından bölgedeki tüm elektrik santrallerine gaz arzının durdurulduğunu açıkladı. Güvenlik kaynakları, sahadaki depolama tanklarını vuran saldırının yangına yol açtığını ve bazı işçilerin yaralandığını bildirdi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre bir işçi, çalışanların daha fazla saldırı korkusuyla sığındıkları sahadaki sığınağın içinden, "Bir İHA, sahadaki büyük bir gaz depolama tesisine saldırarak büyük hasara yol açtı ve yangın hala devam ediyor" dedi. Rudaw'ın X internet sitesinde yayınladığı bir videoda, saldırının ardından bölgeden dumanların yükseldiği görülüyor

Ortak açıklamada, iki bakanlıktan ve sahayı işleten BAE merkezli şirket Dana Gas'tan ekiplerin şu anda olay yerinde inceleme yaptığı belirtildi. Saldırının faillerinin kimliği henüz belirlenemedi.

Bu, son günlerde sahaya yapılan ikinci İHA saldırısı. Pazar akşamı, Irak Kürt güvenlik güçleri, sahaya ulaşmasını engellemek için bir İHA’yı düşürdü.


Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
TT

Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)

Rabia Abdusselam

Cezayir siyaset sahnesini takip edenler, Cebhetu’l-Adale ve’t-Tenmiye (Adalet ve Kalkınma Cephesi) lideri ve İslami eğilime sahip olan önde gelen isimlerden biri olan Abdullah Caballah’ın açıklamalarının ardından İslamcı siyasi partilerin liderleri arasında bazı anlaşmazlıklar olduğunu gördü. Caballah, Hareketu Muctemeu’s-Silm’in (Barış Toplumu Hareketi) merhum lideri Mahfuz Nahnah'ın bunu yapan ilk kişi olduğu yönündeki yaygın görüşe aykırı şekilde kendisinin ‘ülkedeki Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) hareketinin gerçek kurucusu’ olduğunu söyledi.

Bu kısa açıklama, Cezayir'deki İslami eğilimleri liderler arasında, Cezayir'de İslam düşüncesini veya siyasal İslam'ı yayma konusunda tarihi bir hakka sahip olanın kim olduğu konusunda çeşitli tepkilere ve açıklamalara yol açsa da İslamcı cenah arasındaki ‘liderlik’ sorunu olduğunu, bu sorunun İslamcılar üzerinde nasıl olumsuz bir etki yarattığını ve 1980'li ve 1990'lı yıllara kadar uzanan anlaşmazlıkların halen var olmaya devam ettiğini kanıtladı.

Çelişkili ifadeler ve tanıklıklar

Caballah’ın sözlerinin satır aralarında, İslamcılar arasındaki ‘liderlik’ ikilemi hakkında çok şey okunabilir. Örneğin (Cezayir’deki en büyük İslami eğilimli muhalefet partisi) Barış Toplumu Hareketi lideri olmaktan vazgeçmeyeceğini vurguladığını ve destekçilerinin Barış Toplumu Hareketi’nin kuruluşuna ilişkin tarihi anlatılarını her zaman savunduğunu görebiliriz. Onlara göre Şeyh Mahfuz Nahnah, ‘Cezayir'deki Müslüman Kardeşler'in gerçek kurucusu’ ve Barış Toplumu Hareketi’nin eski lideri Ebu Cerrah Sultani'nin de teyit ettiği üzere, İslami tebliğ için sağlam bir temel oluşturmaya çalışan ilk kişi. Ebu Cerrah Sultani, konuyla ilgili yaptığı açıklamada Abdullah Caballah'ın komünist hareketi üniversiteden kovmaya odaklandığını, Nahnah'ın ise İslam dininin yayılması için sağlam bir temel oluşturmaya çalıştığını söyledi. Ayrıca, iki adamın önceden anlaşma yapmadan coğrafi bölgeyi aralarında paylaştıklarını da sözlerine ekledi.

Ebu Cerrah Sultani’nin açıklamasına göre Caballah'ın ekibi, herhangi bir koruma ya da destek olmaksızın küresel bir ideoloji ve bölgesel bir örgütlenmeye dayanırken Nahnah'ın ekibi, 1974 yılından itibaren uluslararası grubun desteği ve onayıyla kapsamlı bir ideoloji ve örgütlenme benimsemişti. Ta ki hapis cezası bu bağı koparana dek.

Cezayir’de özellikle 1970'li yıllarda marjinalleştirilen Müslüman Kardeşler uluslararası yapılanmasının literatürünü temsil eden Mısır'dan gelen referanslar ve kitaplarla tanışmasının bir sonucu olarak, bu yolu izleyen ilk kişilerden biri olduğunu belirten Caballah, bu ideolojiyi benimsemesinin, Müslüman Kardeşler’in uluslararası veya Mısır'daki yapılanmasıyla herhangi bir örgütsel bağı olmadan, İhvan teorisyenlerini okumasından kaynaklandığını söyledi.

Uzun konuşması sırasında Caballah, kendisini İhvan’ın resmi temsilcisi ilan ettiğini reddederek, 1974'te başlayan ortak bir çabanın parçası olarak bu fikri Cezayir'e tanıtma girişiminde bulunduğunu ifade etti.

Liderliğini yaptığı hareketin 1985 yılından önce üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanmasını parçası olmadığını aktaran Caballah, o dönemde sadece fikirlerin hakim olduğunu ve resmi olarak örgütlerin olmadığını vurguladı. Caballah’a göre 1985'ten önce Caballah Grubu olarak bilinen kendi grubu dışında, üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanması yoktu ve sadece 70'li ve 80'li yıllarda tebliğ ve eğitim yöntemlerindeki temel farklılıkları vurgulamaya çalıştı.

Liderlik meselesi, İslamcı partileri yeniden siyasi çatışmaya sürükledi.

Caballah'ın öne çıkardığı İslami çizgideki isimler arasında, Barış Topluluğu Hareketi'ni kuran, öldüğü güne kadar liderliğini yürüten Cezayirli vaiz ve siyasetçi Mahfuz Nahnah ile Cezayir'deki İslami hareketin en önemli figürlerinden biri olan çağdaş düşünür, reformcu ve vaiz Şeyh Muhammed Buslimani yer aldı. Ancak Caballah, bu şahsiyetlerin örgütsel olarak değil bireysel olarak hareket ettiklerini belirterek, 1980'lerin ortalarına kadar Cezayir üniversitelerinde herhangi bir organize tebliği faaliyeti olmadığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Caballah'ın görüşlerini destekleyenler arasında, onun açıklamalarının o dönemde ya da daha sonra yapılmış olmasına bakılmaksızın ‘doğru’ olduğunu düşünen İslami eğilimli eski milletvekili Muhammed Salihi de vardı. Salihi, 1970'lerde aktif olan ve yerel olarak ‘eş-Şark’ grubu diye bilinen örgütün Mısır ve Suriye’deki Müslüman Kardeşlerin yaklaşımını benimsediğini belirtti. Bu kanat örgütsel ve yüzde 80 entelektüel açıdan Hassn el-Benna, Seyyid Kutub, Muhammed Kutub, Ali Cirişe, (Uluslararası Müslüman Alimler Birliği'nin eski başkanı ve kurucusu) Yusuf el-Kardavi, Muhammed el-Gazali, (Suriyeli vaiz) İsam el-Attar, Muhammed Ahmed er-Raşid ve Abdulkerim es-Savvaf’tan oluşuyor.

dfrgt
Cezayir'deki el-Fetih Meydanı'nda düzenlenen mitinge katılan İslami Kurtuluş Cephesi'ne (FIS) yakın İslam İşçi Sendikası (SIT) aktivistleri, 16 Mayıs 1991 (AFP)

Öte yandan kendisini meşru ‘lider’ olarak gören İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) de var. Bu da partinin 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında özellikle daha sonra iptal edilen 1991 yılındaki yasama seçimlerinin ilk turunda elde ettiği ezici zaferin ardından kazandığı halk desteğine dayanıyor. Bu tarihi olay, o dönemde Cezayir'deki gidişatı değiştirdi.

‘Liderlik’ kompleksi

‘Liderlik’ meselesi, İslamcı partileri yeniden alevlenen siyasi çatışmaların labirentine sürükledi. Siyasi analist Ahsen Hallas, Caballah’ın açıklamalarını, devlet, Sufi çevreler ve zaviyeler tarafından desteklenen ‘geleneksel İslam’ın yerini almak üzere ortaya çıkan ve gelişen ‘İslami uyanışın’ ortaya çıkışına ve camilerde ve üniversitelerde yaygın olarak verilen vaazlara odaklanan açıklamalarına dair değerlendirmesinde bunu bu akımlar içinde gizli kalmış veya bastırılmış bir tartışma olarak gördüğünü söyledi. Hallas, Şeyh Caballah’ın basında kendisinin her zaman Cezayir'de liderlik peşinde olan Müslüman Kardeşler üyesi olarak gösterilmesinden ötürü, ‘liderlik sevdasında olduğu’ gibi kendisine yöneltilen suçlamaları çürütmek için bunu kullanmaya çalıştığını belirtti.

Hallas: “Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açması gayet doğal.”

Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açmasının gayet doğal olduğunu söyleyen Hallas, “Özetle bu durum, entelektüel durgunluğun gölgesinde, yenilik yapma ve mevcut durumla ilgili çözümler ve öneriler sunma beceriksizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir düşünme sürecidir” dedi.

Nahda Hareketi'nin eski lideri Caballah'ın açıklamalarına sert tepkiler verilirken geriye Müslüman Kardeşler üyeleri arasında sert sözlü tartışmaların yaşandığı gergin bir atmosfer bıraktı. Bu tablo, Cezayir'deki Müslüman Kardeşlere yakın iki siyasi partinin (Barış Toplumu Hareketi ve Adalet ve Kalkınma Cephesi) liderleri arasındaki derin anlaşmazlığı yansıttı. Aynı cenahtan gelen partiler arasında tam bir dayanışma ve siyasi uzlaşı eksikliği hakim ve bu durum 70’li ve 80’li yıllardaki kuruluş aşamasının ötesine geçiyor. Öyle ki 2019 yılında ülkeyi içinde bulunduğu krizden çıkarmak için bir yol haritası çizmek üzere önde gelen muhalif isimleri bir araya getiren Mazafran’da ve (Cezayir'in batısındaki) Ayn Benian'da düzenlenen ünlü iki sempozyum gibi ortak siyasi toplantılarda da bunu görmek mümkün. Katılımcılardan birine göre bu toplantılara katılan parti liderleri arasında tartışmalar yaşandı. Tartışmalar bir noktada partilerin çekilme tehdidine kadar vardı.

Cezayir'de Müslüman Kardeşleri temsil etme hakkının tarihsel olarak kime ait olduğu konusunda çelişkili açıklamalar hakkında yorum yapan Mohamed Khider Biskra Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Medya Bölümü öğretim üyesi ve araştırmacısı Cedu Fuad, “Şeyh Caballah'ın açıklamaları, Cezayir'deki İslami uyanışın başlangıcı ve Şeyh Mahfuz Nahnah, eş-Şark Grubu ve Cez’ara Grubu’nun bu karmaşık tarih içindeki konumu hakkında bize kapsamlı bir bakış açısı sağlayamıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Müslüman Kardeşlerin kuruluşu hakkında ideoloji ve örgütlenme arasında süregelen tartışma, Cezayir’deki İslami hareketin çok sayıda partiye bölünmesi olgusunu ele almamızı gerektiriyor. Cadallah’ın ‘doğuş patlaması’ olarak adlandırdığı bir olay meydana geldi ve bu da Cezayir'de Müslüman Kardeşler ideolojisini kimin yaydığını ve bu ideolojiyi ülkede yayma konusunda tarihsel hakka kimin sahip olduğunu belirlemeyi zorlaştırdı.


Husilerden Hizbullah’a mesaj: Tabatabai suikastı sonrası İsrail’e karşı çatışma çağrısı

Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
TT

Husilerden Hizbullah’a mesaj: Tabatabai suikastı sonrası İsrail’e karşı çatışma çağrısı

Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)

Husiler, geçtiğimiz Pazar günü Beyrut’un güney banliyösünde İsrail’in düzenlediği hava saldırısında hayatını kaybeden Hizbullah'ın askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai için Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım’a gönderdiği taziye mesajlarını, Hizbullah’ı İsrail’e karşı yeniden harekete geçirme çağrısına dönüştürdü.

Taziye mesajlarında hüzünlerini ifade eden Husiler, mesajların içerikleriyle örgütün liderlerinin çatışmanın seyrine ilişkin beklentilerini ve Hizbullah’tan beklediklerini net biçimde ortaya koydu.

Husilerin lideri Abdülmelik el-Husi, uzun mesajında Tabatabai’nin ölümünü “görev şehadeti” olarak nitelendirerek “cihad yoluna devam edilmesi gerektiğini” vurguladı. Husi, İsrail’in Lübnan’da ateşkes kuralına uymayacağını ve Gazze ile Lübnan’ın güneyindeki gelişmelerin çatışmanın geri dönülmez bir kader olduğunu gösterdiğini belirtti.

scdfrg
Lider Heysem el-Tabatabai'nin Hizbullah tarafından dağıtılan bir fotoğrafı

Husi mesajında, Lübnan direnişinin kararlılığını övdü ve Hizbullah’ın rolünün durmayacağını ifade ederek, örgütün operasyonlarını yeniden başlatması için dolaylı bir teşvik mesajı verdi. Yemenli gözlemciler, bu tonlamanın Husiler’in Lübnan cephesini sürekli aktif tutma isteğini yansıttığını, bunun da örgüte bölgede faaliyetlerini sürdürmek için meşru bir zemin sağladığını ifade ediyor.

Daha açık bir ifade, Husi liderin kuzeni ve örgütün Yüksek Siyasi Konsey üyesi Muhammed Ali el-Husi tarafından iletildi. Husi, Tabatabai’nin ölümünü “direniş yolunda ilerleme zorunluluğu” ile ilişkilendirerek, Hizbullah operasyonlarının İsrail’i caydırmanın tek yolu olduğunu savundu ve suikastın sorumluluğunu doğrudan ABD’ye yükledi.

frg
İsrail, Husilere çok sayıda askeri ve siyasi liderin ölümüne yol açan acı verici darbeler vurdu (AP)

Muhammed Ali el-Husi ayrıca örgütün Hizbullah ve Filistinli grupların yanında yer almaya “hazır” olduğunu belirtti. Bu ifade, Husiler’in İran eksenli cephede çoklu çatışma alanlarında yer almak istediklerini göstermesi açısından dikkat çekti.

Yemenli gözlemcilere göre, bu mesajlar, Hizbullah’ı İsrail ile çatışmayı yeniden başlatmaya teşvik etmeyi hedeflerken, iç propaganda açısından da Husiler’in bölgesel varlığını sürdürdüğünü ve etkili bir aktör olduğunu takipçilerine göstermek amacını taşıyor.

Tabatabai, Husiler açısından simgesel bir öneme sahip; çünkü Yemen’deki ve diğer sahalardaki eğitim ve silahlanma operasyonlarıyla ilişkilendirilen önemli isimlerden biriydi. Ayrıca, Husilerin son on yıldaki askeri gelişmelerinin bir kısmının Hizbullah subaylarının deneyimlerinden, özellikle Tabatabai’den etkilendiği öne sürülüyor.

Gözlemciler, İran ve müttefikleri ile İsrail arasındaki bölgesel çatışma bağlamında Husilerin mesajlarının Hizbullah’ın doğrudan hesaplarını değiştirmeyeceğini, ancak kuzey cephesinde sükûnetin İsrail’in Husilerin liderlerini hedef almasına ve kapasitesini zayıflatmasına yol açacağı endişesini yansıttığını belirtiyor.

Husiler, Ekim ayında İsrail ile Hamas arasında imzalanan ateşkesin ardından İsrail’e ve Kızıldeniz ile Aden Körfezi’ndeki gemilere yönelik saldırılarını durdurmuş, yalnızca durumu izleyerek ateşkesin bozulması halinde saldırılara yeniden başlayacaklarını açıklamıştı.