Sergey Lavrov, Suriye’nin Geleceği Hareketi lideri Ahmed el- Cerba ile görüştü

Rusya Dışişleri Bakanı Sergev Lavrov ve Barış ve Özgürlük Cephesi heyeti. (Şarku’l Avsat)
Rusya Dışişleri Bakanı Sergev Lavrov ve Barış ve Özgürlük Cephesi heyeti. (Şarku’l Avsat)
TT

Sergey Lavrov, Suriye’nin Geleceği Hareketi lideri Ahmed el- Cerba ile görüştü

Rusya Dışişleri Bakanı Sergev Lavrov ve Barış ve Özgürlük Cephesi heyeti. (Şarku’l Avsat)
Rusya Dışişleri Bakanı Sergev Lavrov ve Barış ve Özgürlük Cephesi heyeti. (Şarku’l Avsat)

Moskova yönetimi, Fırat’ın doğusunda hız kazanan ABD adımlarıyla eş zamanlı olarak bölgedeki alanını genişletmek için harekete geçti. Rusya Dışişleri Bakanı Sergev Lavrov, haziran ayıda kurulmasından bu yana Rusya’yı ilk kez ziyaret eden “Barış ve Özgürlük Cephesi” heyetini kabul etti. Cephe, Asur Demokratik Örgütü, Kürt Ulusal Konseyi, Suriye’nin Geleceği Hareketi ile Cezire ve Fırat Arap Konseyi’nden oluşuyor.
Suriye’nin Geleceği Hareketi lideri Ahmed el-Cerba başkanlığındaki heyet Lavrov ve Bakan Yardımcısı Mikhail Bogdanov ile bir araya geldi.
Görüşmelerin ardından Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Rusya'nın “görüşmelerin içeriğinden duyduğu memnuniyeti” dile getirdi. Bunun, Moskova'nın Suriye'deki siyasi süreci ilerletmek için “Barış ve Özgürlük” cephesinin oynayabileceği "önemli ve etkili"  role güvendiğinin yansıması olduğu vurgulandı.
Açıklamada, Suriye'deki durumun kapsamlı bir şekilde tartışıldığına ve "Suriye'nin egemenlik ve toprak bütünlüğünün desteklenmesine önem verildiğine" dikkat çekildi. Ayrıca Rusya'nın Cephe’nin kurulmasının 2254 sayılı karar uyarınca çözüm sürecinin ilerlemesine önemli bir katkı oluşturacağı görüşünde olduğu kaydedildi.
Cephe’nin Moskova’ya yaptığı bu ziyaret, bölgedeki Amerikan varlığının ayrılıkçı eğilimleri destekleme girişimi olarak değerlendirilen hamlelerinin ve endişe verici adımlarının gözlemlenmesi açısında oldukça önemli olduğu belirtiliyor. Bu konu, toplantının da ana gündem maddesiydi. Heyet üyelerinden Vasıf el-Zab, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte Cephe’nin Suriye’nin toprak bütünlüğüne bağlı kalarak 2254 sayılı BMGK karar doğrultusunda, halkın bileşenlerinin isteklerini karşılayan siyasi bir süreç için baskı yapmasının önemine işaret etti.
Zab görüşmeyi olumlu ve yapıcı olarak değerlendirirken Moskava’nın çözüm sürecinin ilerletilmesinde Cephe’nin önemine vurgu yapmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Heyet, anayasa yolunda devam eden çabaların önemine vuru yaparak Moskova’yı siyasi süreci Suriye halkının özlemlerini tatmin edecek şekilde ilerletmek için gerçekleştirdiği hamleleri hızlandırmaya çağırdı.
Görüşmede mültecilerin geri dönüşü ve rejim hapishanelerindeki tutukluların serbest bırakılması gibi başlıklar da gündeme geldi. Heyet sorunun çözümünü hızlandırmak ve tutuklular ile ailelerinin acılarını sona erdirmek için Rusya’nın Suriye yetkilileri üzerinde etkili olmasını istedi.
Taraflar, ister rejim ister muhalefet tarafından kontrol edilen bölgelerdeki olsun kötüleşen insani, ekonomik ve yaşam koşullarına dikkat çekti. Cephe, yaşanan sıkıntıların azaltılması ve siyasi çözüm için yapılacak baskıda Rusya’ya güven duyduğunu dile getirdi. Cephe’nin kurulmasını "doğru yönde atılmış önemli bir adım" olarak nitelendiren Lavrov'un iyimser göründüğüne dikkat çeken Zab, Suriye içinde geniş bir şekilde temsil edilen tüm muhalefet gruplarını temsil gücüne sahip olan oluşumla iletişim kurmanın önemini vurguladı.
Zab, önümüzdeki günlerde Suriye’de etkin diğer taraflarla da temas kuracaklarını belirtti. Ülkedeki siyasi süreç için söz konusu tarafların mutabakatının önemine dikkat çekti. Ayrıca temaslarını başta Rusya ve ABD olmak üzere Avrupa Birliği devletleri ve bölgede etkili olan Türkiye gibi devletlerle gerçekleştirmek istediklerini kaydetti.
Rusya’nın Fırat’ın doğusundaki etkisini artırmak ve Suriye muhalefetiyle Moskova arasındaki temaslara hız vermek için yapılan görüşmeden birkaç hafta önce de Suriye’nin kuzeyindeki Özerk Yönetim temsilcileri ile Suriye Muhalefet Cephesi’nden Moskova Platformu Lideri Kadri Cemil ile bir mutabakat anlaşması imzalanmıştı. Anlaşmanın yapıldığı Moskova, söz konusu dönemde imzalanan belgede Suriyeli taraflar arasında benzer anlaşmalara imkan sağlayacak önemli hükümler bulunduğunu ve bunların taraflar arasında diyalog temel oluşturabileceğini bildirmişti.



Baba İran’ın dağılmasının ardından yetimlerin kaderi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Baba İran’ın dağılmasının ardından yetimlerin kaderi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Bölgede şu anda İran ile bağlantılı siyasi grupların ve silahlı örgütlerin kaderinde radikal bir değişime yol açacak iki bileşik olay yaşanıyor.

İran rejiminin bölgede bir asrın üçte biri boyunca askeri bir istisna olarak övündüğü stratejik askeri yapının “örümcek ağından daha zayıf olduğu” kanıtlandı. Bu durum, devlet yapılarının, kurumlarının ve toplumlarının İran’a bağlı olan grup ve örgütlere karşı seslerini yükseltmelerinin kapısını aralayacaktır.

Diğer olay da açıklanan ve üzerinde mutabakata varılan Türkiye ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasındaki askeri/siyasi bağlamdır. Bu bağlam, özellikle uzun vadede İran için büyük bir jeopolitik meydan okuma oluşturacaktır.

PKK'nın en zorlu coğrafi bölgelerden birinde 40 yıl boyunca biriktirdiği silah cephaneliği ile askeri altyapıyı dağıtması, özellikle bölgemizde, direniş hareketlerinin nihayetinde, başarabileceklerine dair bir model sunmaktadır ve bu hareketlerin çoğu İran ile siyasi araçlarına bağımlıdırlar.

PKK'nın olağanüstü kararıyla inşa edeceği şey, bölgemizin siyasi deneyimleri boyunca eksik olan bir “model” sunmak olacaktır. Zira yaşanacak olan bölgenin, 40 yıldır silahlı eylemde bulunan bir örgütün deneyimiyle, çözümsüz sorunlarını çözmek için tamamen farklı bir mekanizma ve süreçle karşılaşacak olmasıdır. 40 yıldır silahlı eylemini sürdüren ve bölgenin askeri açıdan en güçlü ve uluslararası karar alma merkezleriyle en yakın bağlantıları olan ülkelerinden birinin, bu süre boyunca kendisini yenemediği bu örgüt, buna rağmen, silahlı örgütlerin devletlere karşı askeri eylemlerinin etkisizliğini kabul ederek silahlarını bırakmaya, açık ve şiddet içermeyen siyasi eylemle temsil edilen farklı bir faaliyet alanına girmeye karar verdi.

Burada İran’a, Lübnan Hizbullahı, Irak Haşdi Şabi Güçleri, Yemen'de Husi hareketi ve diğerleri gibi örgütlerin davranışları hakkında büyük sorularla karşı karşıya kalacağı için büyük bir  parantez açılmalı. “Bu örgütlerin nihai kaderi ve etkinliği nedir?” türünden sorular sorulacak ve bunlar, bu ülkelerde siyasi faaliyetlerde bulunan çeşitli tarafların yanı sıra, uluslararası alanda bu tür modellere net bir biçimde son verilmesini isteyen, aktif güçler tarafından gündeme getirilecektir. Ancak herkesten önce bu yerel silahlı örgütlere sadık ve onlarla bağlantılı olanlar başta olmak üzere, bu ülkelerdeki yerel topluluklar, bu soruları dillendirecektir.

Başka bir düzeyde, örneğin Türkiye ile PKK arasındaki anlaşma, özellikle bölgesel olarak Kürt sorununun tarihinde bir dönüm noktası oluşturacaktır. Bu da onlarca yıldır durgun ve şiddetli baskının baskısı altında kalan İran'ın kendi içindeki Kürt sorununda meydana gelebilecek dönüşümlere kapı açacaktır.

Devletin kimliğine ve yerleşik coğrafyasına temas ettiği, Türk devletinin kuruluşunu, resmi tarihini ve devlet yapısını inşa eden kuruluş mitlerini yerle bir etme gücüne sahip olduğu için, Kürt meselesinin “dördüncü imkansız” olarak görüldüğü Türkiye, şimdi tüm bunların bulunduğu sayfayı çeviriyor. Siyasi sistemi ile Kürt toplumu arasında daha ılımlı, değerli ve ortaklığa dayalı bir ilişki öngörüyor. Geçmişin mirasını aşıyor ve devletin yapısının, tarihi boyunca olduğu gibi, mutlak milliyetçilik, merkezileşme ve kendi içine kapanma olmayacağını vaat ediyor.

İran'ın askeri gücünü kaybetmesi, Irak gibi hükümetleri bu örgütleri dağıtma ve açık dış desteğe güvenmelerinden korkmadan onları ulusal bağlama tabi kılma konusunda daha cesur ve cüretkar yapacaktır

 Bunu yaparak Türkiye, imkansız görüneni başarmış olacaktır ve bunun ardından İran, uzun süreli ve etnik kökenli bir protestolar aşaması yaşamayı beklemelidir. Bu protestoları öncelikle kendi Kürtlerinden, ancak aynı zamanda Farslıların yanı sıra ülkenin kurucu etnik grupları olan Azeriler, Araplar ve Beluciler’den de beklemelidir. Bu etnik gruplar, Fars milliyetçiliğinin dini/mezhepsel söylemle örtülü olsa da merkeziliği nedeniyle ulusal benlikten dışlanma ve bir marjinalleştirilme mirasını taşımakta ve biriktirmektedir. Uzun zamandır araştırma merkezlerinde “tarihin son iki milliyetçi devleti” olarak Türkiye ve İran anılırken, bundan sonra tek bir devlet, İran anılacaktır. Bu ise rejimin istikrarı için önemli bir meydan okuma oluşturacaktır.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İran, zayıflıklarının biriktiği bir dönemde buna karşılık vermezse, şüphesiz uzun vadeli ve kökleşmiş iç isyanlara tanık olacaktır.

Bu aynı zamanda, genel bağlamda bu barış süreci aracılığıyla Kürt-Türk uyumu ve sadece Türkiye'dekiler değil, bölgedeki tüm Kürtlerin siyasi, ruhsal ve kültürel olarak Türkiye ile yakınlaşması anlamına gelecektir. Bu ise Türkiye'nin bölgesel konumuna doğrudan önemli bir siyasi değer katacaktır hem de İran’ın payını azaltarak. Bütün bunlar İran için en hassas ve önemli ülkelerde yani Suriye ve Irak’ta, ama aynı zamanda İran'ın kendisinde de yaşanacaktır. Zira Türk-Kürt uyumu, İran içindeki Kürtler ve Azeriler arasındaki geleneksel gergin ilişkilere dramatik bir gelişme olarak yansıyacaktır ki İran siyasi rejimi onlarca yıldır bundan kaçınmaya çalışıyor.

Son olarak, İran'ın stratejik askeri cephaneliğini kaybetmesi, Irak gibi bazı hükümetleri, bu örgütleri dağıtma, birkaç gün öncesine kadar askeri gücü fazla olan bir devletin açık dış desteğine güvenmelerinden korkmadan, onları ulusal bağlama tabi kılma konusunda daha cesur ve cüretkar yapacaktır.