Türkiye, belirlenen ve Birleşmiş Milletler’e (BM) rapor edilen ‘kıta sahanlığı alanlarını kazma hakkına sahip olduğu’ ısrarını sürdürürken, özellikle de Doğu Akdeniz ve Ege Denizi olmak üzere deniz sınırları hususunda çatışma yaşadığı Yunanistan başta olmak üzere, Doğu Akdeniz bölgesi ülkeleriyle ihtilafını dile getirdi. Türkiye ayrıca, Akdeniz’de en uzun sınıra sahip olduğuna da dikkati çekti.
Bölge ülkelerini ve Avrupa Birliği’nin (AB) ‘Türk manevralarının yasadışı olduğuna’ dair açıklamalarına rağmen Ankara, Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaza yönelik araştırma ve arama faaliyetlerinin, uluslararası yasalara uygun olduğunu iddia ediyor.
‘Kıta sahanlığı’ terimi, ilk kez 1945 yılında ABD Başkanı Harry S. Truman tarafından yapılan bir açıklamada dile getirildi. Terim, kıyı devleti topraklarının deniz veya okyanus altındaki uzantısı anlamına geliyor. Uzmanlar, ülkelerin kıta sahanlığının belirlenmesinin temelinin, denizleri çevreleyen karanın yüzölçümü olduğuna dikkat çekiyor. Yunanistan, geçen ay karasularının sınırlarını, uluslararası alanda izin verilen maksimum sayı olarak, 6 milden 12 mile çıkaracağını duyurdu. Türkiye ise, denizyolu hatlarının ağır bir zarara uğrayacağı nedeniyle bu duruma izin vermeyeceğini ve Yunanistan’ın bu tür bir adımının ‘savaş sebebi sayılacağını’ vurguladı.
Yunanistan, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesine dayanarak, karasularını 12 mile çıkarmayı planlıyor. Ancak Türkiye, söz konusu sözleşmeyi imzalamamıştır ve sözleşmeye taraf değildir. Ancak karasuların yanı sıra Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Mısır, Lübnan ve İsrail arasında uzlaşı sağlananlar gibi, özel ekonomik bölgeler de mevcut. Bu alanlar ise 200 deniz miline kadar çıkarılabilir.
Türkiye, 2013 yılında Mısır ve GKRY arasında imzalanan münhasır ekonomik bölgeler anlaşmasını kabul etmeyip, meseleyi BM’ye bırakarak Doğu Akdeniz’de imzalanan tüm anlaşmaları reddettiğini açıkladı. Daha sonra 27 Kasım 2019 tarihinde Ankara ve Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) arasında imzalanan mutabakat zaptına uzanan yolu tıkaması nedeniyle, geçtiğimiz Ağustos ayında Mısır ve Yunanistan arasında deniz sınırlarını belirlemek için imzalanan anlaşmayı da reddettiğini duyurdu. Türkiye, mutabakatı imzalama sırasında Akdeniz’e iradesini dayatacağını ve ‘kendisinden izin almadan kimsenin denizden geçemeyeceğini’ ifade ediyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türk yetkililer, tekrar tekrar “Türkiye, ülkeyi denizde dar bir şeritle sınırlamak için çizilen haritaları yırtıp atacaktır” dedi. Ankara, AB’yi Türkiye’ye ‘ilk’ yaptırımları uygulamaya çağıran GKRY ve Yunanistan kıyılarına yakın bölgelere arama ve keşif gemileri göndermiş ve ayrıca Avrupa Konseyi’nin 24- 25 Eylül’deki toplantısı sırasında bu iki ülkenin tırmanışlarına dikkat kesileceğini duyurmuştu.
İki tur arabuluculuk faaliyetinin başarısız olması sonrasında gerginliğin tırmanması ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) müdahale etmesiyle birlikte AB’nin dönem başkanı olan Almanya’nın parmağı ve Brüksel’de teknik görüşmelerde Türk- Yunan askeri heyetlerini bir araya getirme başarısı, şaşırtıcı bir şekilde Ankara’yı, 10 Ağustos’ta Yunanistan’ın Meis adası yakınlarında faaliyet için gönderdiği sismik araştırma gemisi Oruş Reis’i, 25 Eylül’e kadar sürecek önemli bir kararla geri çekmeye yöneltti.
Avrupa baskısının artması ve sert yaptırımlar tehdidinin ardından Türkiye ekonomisindeki krizler şiddetlenirken, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da ‘ülkesinin, Doğu Akdeniz’deki Türk faaliyetleriyle ilgili endişelerini’ açıkça ifade eden GKRY’ye bir ziyarette bulundu. Pompeo, ziyareti sırasında tüm taraflara ‘diplomatik çözümü destekleme’ çağrısı yaptı.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz bölgesindeki tek hedefi enerji değil. Uzmanlara göre Erdoğan, deniz filosunun büyümesini ve bölgesel bir güç olma arzusunu göstermeye, ayrıca ittifaklarını çıkarları doğrultusunda değiştirmelerine rağmen Avrupa, ABD ve Rusya’ya karşı koyabileceğini ilan etmeye hevesli.
Kaliforniya Denizcilik Yüksek Lisans Okulu’nun Milli Güvenlik İşleri Bölümü’nde Türkiye konusunda uzmanlaşmış Profesör Ryan Gingeras, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hedeflerini şu ifadelerle özetledi:
“Bu hamlelerin arkasında, başta Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki en büyük güç olduğu ve ona bu esas üzerine davranılması gerektiği fikri olmak üzere birçok etken yatıyor. Türkiye, kendisini hasım ve düşmanlarla çevrili olarak görüyor ve varlığını kanıtlamak için güç kullanacak.”
Gingeras, Erdoğan’ın 2023 yılını ‘silah alanında tam bağımsızlığa kavuşma tarihi’ olarak belirlediğine dikkati çekerken, özellikle 750 milyar dolara ulaşan ekonomik engel çerçevesinde bu durumun gerçeklikten uzak göründüğünü dile getirdi. Gingeras’a göre bölgedeki faaliyetleri nedeniyle kendisini yaptırımlarla tehdit eden, Türkiye’nin ana ticaret ortağı Avrupa Birliği (AB) ile de gerginlikler tırmanış gösterdi.
Öte yandan ABD, GKRY’ye silah ihracatına yönelik onlarca yıldır uygulanan yasağı kaldırma kararı aldı. Fransa, modern ‘Rafale’ uçaklarını Kıbrıs’taki bir hava kuvvetleri üssüne konuşlandırarak gücünü gösterdi ve AB’nin iki üyesi olan Yunanistan ve Kıbrıs’a mutlak desteğini ilan etti. Son günlerde yaşanan gelişmeler, Avrupa, NATO ve Washington’un Türkiye’ye uyguladığı baskı ve Ankara’nın bölgede tecrit edildiğini fark etmesi sonrasında Türkiye’yi, katı söyleminde büyük bir değişiklikler yapmaya ve tüm taraflarla diyalogdan söz etmeye başlamasına ittiğini gösteriyor.
Türkiye, ‘dar bir köşeye’ sıkışması sonrasında, ‘başlangıç noktasına’ geri dönüyor
Türkiye, ‘dar bir köşeye’ sıkışması sonrasında, ‘başlangıç noktasına’ geri dönüyor
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة