Bilinmeyene giden kapıların en genişi: Lübnan

Hükümeti kurmakla görevli yetkilinin istifası öncesinde Cumhurbaşkanı Avn ve Edib arasında, başkanlık sarayında yapılan son görüşme (AP)
Hükümeti kurmakla görevli yetkilinin istifası öncesinde Cumhurbaşkanı Avn ve Edib arasında, başkanlık sarayında yapılan son görüşme (AP)
TT

Bilinmeyene giden kapıların en genişi: Lübnan

Hükümeti kurmakla görevli yetkilinin istifası öncesinde Cumhurbaşkanı Avn ve Edib arasında, başkanlık sarayında yapılan son görüşme (AP)
Hükümeti kurmakla görevli yetkilinin istifası öncesinde Cumhurbaşkanı Avn ve Edib arasında, başkanlık sarayında yapılan son görüşme (AP)

Deniz Rahmet Fahri
Hükümeti kurmakla görevli yetkili Mustafa Edib, kendisini siyaset ve siyasetçilerin koridorlarından çıkarırken, ülke ise bilinmeyen bir sürece girdi. Şu an hükümeti kurma çabalarının başarısız olması halinde, Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın ‘Lübnan’ın kaderi olacağını’ söylediği ‘cehennem’ bir taş atımlık mesafede duruyor.

Lübnan’ı cehenneme sürüklemek için kim acele etti?
Hükümeti kurmakla görevli yetkili, geçen cuma akşamı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan ayrılır ayrılmaz istifa etme kararı aldı. Edib, Cumhurbaşkanı Avn’a, hükümeti 14 bakanı içeren bağımsız bir mini gruptan oluşturulması yönünde bir taslak sunmuştu. Aynı şekilde ‘Emel’ ve ‘Hizbullah’ hareketini temsil eden Şii İkili de bir gün önce, aralarından seçim yapılabilmesi için her pozisyona üç isim önermişti.
Mustafa Edib, Ermenilere ayrılan koltuk dışında, partizan olmayıp bir uzmanlığa sahip, Hristiyan pozisyonlarını üstlenmek için önerilen isimlerin bir listesini Avn’a sundu. Ancak sürpriz, Avn’ın taslağı kabul etmeyi ve hatta ona danışmayı reddetmesiyle yaşandı. Mustafa Edib, Direnişe Vefa Bloğu (Hizbullah Bloğu) başkanı Milletvekili Muhammed Raad’dan ‘durumu kabul ediyormuş gibi görünmemek için herhangi bir taslağı teslim almamasını ve düğümler çözülene kadar devam eden temaslara yön verilmesini temenni ettiği’ bir telefon aldığını belirtti.

Edib, iki Halil’le görüşmedi
Edib’in atanmış bir başkan olarak son gecesi, uzun sürdü ve yoğun çağrılara sahne oldu. Ancak gece, istifa kararı ile sonuçlandı. Hükümeti kurmakla görevli yetkili, medya kaynaklarına belirtilenlerin aksine Avn’ın kendisinden talebine uymadı ve iki Halil ile görüşmedi. Bir telefonla toplantı yerini değiştirdi. Söz konusu görüşmenin, istifadan iki gün önce perşembe günü olması bekleniyordu. Bu durum ise Şii İkilinin, yalnızca Maliye Bakanlığı’ndan değil, Şii bakanları isimlendirmekten vazgeçmesinin imkansızlığını yansıtıyor. Edib, istedikleri ismi seçmeleri için her pozisyona üç isim aday göstermekte ısrar etmişti.
Edib, hükümeti kurarken eski kurallara geri dönmenin ‘Şii İkili’ ile sınırlı olmadığı ve müttefiklere genişlediği anlaşıldıktan sonra toplantıları ve istişareleri tamamlamak için bir gerekçe bulamadı. Milletvekili Muhammed Raad’ın parmak izleri, Marada Hareketi lideri Süleyman Franci, Demokratik Buluşma Başkanı Milletvekili Talal Arslan ve hatta bakanların isim haklarını alenen talep eden Taşnak Partisi pozisyonunda bile netti.

Lübnanlıların aç kalma sorumluluğunu taşıyacaksınız
Kaynaklar, Şii İkili’nin, Edib’in koşullardan taviz vermesinin imkansız olduğunu söylemesi sonrasında Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri’nin eski Başbakan Saad Hariri ile yürüttüğü girişime ilişkin Independent Arabia’ya açıklamalarda bulundu. Bu çerçevede kaynaklara göre Şii İkili’nin koşullarını kabul etme temelinde, belirli garantiler üzerinde anlaşılabilecek, Mustafa Edib’e alternatif bir isim üzerinde uzlaşı sağlamak gerekiyor. Ancak Kral Selman bin Abdulaziz’in Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kuruluna müdahalesinde netleşen Suudi pozisyonu, eski başbakanlar ve Lübnan Cumhuriyeti Müftüsü Şeyh Abdullatif Deryan’ın ifade ettiği iç Sünni tavrın önüne geçti.
Deryan’ın, Hariri’nin ‘kolaylaştırma’ girişimini ve Şiiler için Maliye Bakanlığı’nın korunmasını kabul ettiğini açıklamasının ardından, Elysee Sarayı ile temasa geçerek Fransızların bu konudaki rolü hakkındaki gerçeği sorguladığı öğrenildi. Görevli yetkilinin görüşmede bulunmaması sonrasında Dar-ul Fetva’yı ziyaret eden Kalkınma ve Kurtuluş Bloğu (Emel Hareketi’nin temsilcisi) temsilcisinin de başarı kaydedemediğini ifade etti. Müftü Deryan, Edib’i ‘hükümeti kurarken eski mekanizmalara dönmeye ikna etmek için müdahalede bulunuyor. Aktarılana göre Müftü Deryan, Emel Hareketi temsilcilerine bilgi verirken, ‘anayasaya aykırı olarak atanan hükümeti kurmakla görevli yetkiliye ve diğerlerine baskı yapmaya hazır olmadığını, gümrük tespitinin anayasa pahasına kabul edilmeyeceğini söyledi. Müftü ayrıca, “Kalkınma ve Kurtuluş Bloğu ile görüşme için, ‘4 milyon Lübnanlını açlıktan ölmesinden siz ve Hizbullah sorumlu olacaksınız” dedi.

‘Tanrı, Lübnan’a yardım etsin’
Hükümeti kurmakla görevli yetkilinin istifa ettiği saatlere kadar Elysee ile Beyrut arasındaki hat da açıktı. Temaslar arasında Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri de yer alırken, Edib’in Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a yaptığı son çağrı ise Beyrut saatiyle gece 11 idi. Mustafa Edib, Mocron’un kulağına ertesi gün istifa etme niyetini fısıldadı. İroni ise şu ki Fransa Cumhurbaşkanı, Edib’in ‘istifa etme ve Almanya’daki diplomatik misyonuna geri dönme’ niyetini söylediği önceki zamanlarda olduğu gibi, onu caydırmaya çalışmadı. İranlıların yanı sıra Rus arabuluculuğuna başvurmaya çalışan Macron, başarısızlığın Tahran’ın Lübnan’a taviz vermeyi reddetmesinden sonra yaşandığını belirtti. Bu çerçevede Macron, yalnızca Edib’e şans dilerken, kararına saygı duyduğunu belirtti. Macron ayrıca, “Tanrı Lübnan’a yardım etsin’ ifadelerini kullandı.

Reform hükümetinden çatışma hükümetine mi?
Hükümeti kurma görevini başarısızlığa uğratmakla suçlanan güçlerin, Fransız girişimine uymak ve onu uygulama taahhüdünde bulunmak için aceleci davranması dikkat çekici. Bunların başında Macron’un girişiminin alternatifinin Macron’un kendisinin uyarıda bulunduğu yaptırımlara gitmek olduğunu önceden bilen Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri geliyor. Bu durum aynı zamanda, Lübnan meselesinin ‘Fransa’nın rolü sekteye uğradıktan sonra ABD Başkanı Donald Trump liderliğindeki sert önlemlere döneceği’ anlamına geliyor. 
İlerleyen günlerde siyasetçilere uygulanacak yaptırımlarla ilgili bilgiler gündeme gelirken, siyasi kaynaklar ise Fransız girişiminde öngörülen reform hükümetinin alternatifinin, siyasi gündemi olan çatışmacı bir hükümet olacağını vurguladı. Bu durum, bu iki meseleye itiraz edenlerin bağımsız bir hükümet kurma görevini kolaylaştırması karşılığında, Macron’un kabul ettiği silah meselelerini ve erken parlamento seçimlerini dışlama girişiminin artık mevcut olmadığı anlamına geliyor. Bu noktada ortaya ise şu soru çıkıyor; Şii ikilisi, bakanlık pozisyonu uğruna Lübnan’ın cehenneme dönmesine katkıda bulunmaktan çekinmediyse, ilk olarak silahları elinde tutmak, ikinci olarak da parlamento çoğunluğu için ne yapılabilir?

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Fas’a tepki yağıyor: Z kuşağı aktivistlerine korkunç muamele

Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
TT

Fas’a tepki yağıyor: Z kuşağı aktivistlerine korkunç muamele

Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)

Fas'taki Z kuşağı protestolarında gözaltına alınan gençlere kötü muamele edilmesi tepki çekti.

Guardian'ın irtibata geçtiği aile ve avukatlar, gözaltındaki gençlerin polis merkezlerinde dövüldüğünü, saatlerce yiyecek ve su verilmeden tutulduğunu ve bazı durumlarda kendilerine zorla ifade imzalatıldığını savunuyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir anne, 18 yaşındaki oğlunun protestolara katılmamasına rağmen iki aydan uzun süredir gözaltında tutulduğunu söylüyor:  

Oğlum bir eyleme bile katılmamıştı. Bir büfede yemek yerken gözaltına alındı. Tutuklanırken o kadar kötü dövüldü ki bazı dişleri kırıldı.

Anne, oğlunun polis merkezinde ifade tutanaklarını imzalamayı reddettiği için yeniden dövüldüğünü de sözlerine ekledi. 

Sivil toplum kuruluşu (STK) Fas İnsan Hakları Derneği (AMDH) de bazı kadın protestocuların taciz, hakaret ve cinsiyetçi söylemlere maruz kaldığını aktarıyor.  

Haberde, Agadir yakınlarındaki Lqliaa kasabasında 1 Ekim'de düzenlenen gösterilerde üç protestocunun güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürüldüğü iddiası da paylaşılıyor. 

Olayda 12 yaşındaki çocuklar da dahil 14 protestocunun yaralandığı belirtiliyor. Yetkililerse bir grup eylemcinin polis karakoluna saldırdığını, ekiplerin de buna karşılık verdiğini savunuyor. 

Uluslararası Af Örgütü'ne göre şimdiye dek protestolarla bağlantılı olarak 2 bin 400'den fazla kişi hakkında hukuki işlem başlatıldı. 

AMDH, duruşmalarda avukatların bulunmadığına, soruşturmaların yetersiz yürütüldüğüne ve masumiyet karinesinin uygulanmadığına dikkat çekiyor. Onlarca kişiye 15 yıla varan hapis cezaları verildiği aktarılıyor. Çocuklar da dahil birçok göstericinin davası sürüyor.

STK'nin Marakeş şubesinden Mustapha Elfaz, "Gençlerin polis gözetiminde işkence gördüklerine dair korkunç tanıklıklar duyduk" diyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden Ahmed Benchemsi şunları söylüyor: 

Hükümet açıkça korktu ve herhangi bir muhalefet biçimine müsamaha göstermeyecekleri yönünde güçlü bir mesaj vermek için böyle bir baskıya başvurdu.

Eylülde patlak veren eylemlerde halk, en az 11 kentte yolsuzluğu protesto etmek için sokaklara dökülmüştü.

Göstericiler, Rabat yönetiminin sağlık ve eğitimi önemsemeyip uluslararası spor organizasyonlarına para akıttığını savunuyor. İspanya ve Portekiz'le birlikte 2030 FIFA Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmaya hazırlanan ülkede "Stadyumlar burada, hastaneler nerede?" sloganları duyulmuştu. 

Z Kuşağı 212 ve Fas Gençliğinin Sesleri gibi örgütlerin liderlik ettiği protestolar barışçıl başlasa da güvenlik güçleriyle çatışmalar nedeniyle üç kişi yaşamını yitirmiş, 600'den fazla kişi yaralanmıştı.

Independent Türkçe, Guardian, News International


İsrail gaz hamlesiyle Trump-Sisi-Netanyahu görüşmesine zemin mi hazırlıyor?

Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
TT

İsrail gaz hamlesiyle Trump-Sisi-Netanyahu görüşmesine zemin mi hazırlıyor?

Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun aylarca beklettikten sonra Mısır ile yapılan en büyük doğal gaz anlaşmasına onay vermesi, iki lider arasında olası bir zirveye ilişkin İsrail basınında yeni iddialar doğurdu. Ancak Kahire cephesi sessizliğini koruyor.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığı bilgilere göre Netanyahu ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi arasında ABD’de bir görüşme düzenlenmesi gündemde. Ancak sürece yakın Mısırlı bir kaynak, böyle bir buluşmanın kolay olmayacağını belirterek, “Gaz anlaşması tek başına bunu sağlamaz. İsrail’in Gazze anlaşmasını uygulamada ilerleme göstermesi ve Mısır’ın güvenliğini garanti etmesi gerekir. Bölgedeki tansiyon bitmiş değil ve ekonomik çıkar niteliğindeki bir gaz anlaşması bu durumu değiştirmez” değerlendirmesinde bulundu.

CNN’e konuşan bir İsrailli kaynak, Netanyahu’nun gaz anlaşmasına yönelik ilanının “olası Netanyahu–Sisi görüşmesi için hazırlıkların bir parçası” olduğunu aktardı.

Netanyahu’nun bu ay içinde ABD’ye giderek Başkan Donald Trump ile Florida’daki Mar-a-Lago’da görüşmesi bekleniyor. Aynı kaynaklara göre, İsrail hükümeti anlaşmaya resmi onayı aylarca geciktirdikten sonra, sonunda Trump yönetiminin baskısıyla onay verdi. Washington yönetimi, Netanyahu ile Sisi’yi bir araya getirerek bölgesel barış girişimlerini ve “İbrahim Anlaşmaları”nın kapsamını genişletmek istiyor.

Netanyahu çarşamba gecesi yaptığı televizyon konuşmasında, “İsrail tarihindeki en büyük gaz anlaşmasına onay verdim. Anlaşmanın değeri 112 milyar şekel (34.7 milyar dolar). Bunun 58 milyar şekeli (18 milyar dolar) devlet hazinesine girecek” açıklamasını yaptı ve anlaşmanın Amerikan Chevron şirketi ile İsrailli ortaklar üzerinden Mısır’a gaz ihracatını içerdiğini söyledi.

wscf
Deyr el-Belah’taki geçici Filistinli kampından bir kare (AFP)

İsrail ve Mısır, 1979’da barış anlaşması imzalamış olsa da iki lider yaklaşık on yıldır kamuoyu önünde görüşmedi. Kahire’den ise söz konusu iddialara ilişkin henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Mısırlı düşünür Abdülmünim Said, olası zirveye dair, “Benim için geçerli olan sadece Kahire’den gelen açıklamalardır” diyerek, gaz onayının barış sürecini canlandırıp canlandıramayacağının belirsiz olduğunu ifade etti. Said, “Bu durum sadece ekonomik bir anlaşma olarak kalabilir ve siyasi sonuç doğurmayabilir” dedi.

İsrail medyası ise iddiayı güçlendiren haberlerle çıktı. İsrail Kamu Yayın Kurumu, anlaşmanın Netanyahu ile Sisi arasında bu ay sonunda Florida’da bir görüşme ihtimalini doğurduğunu yazdı. Yedioth Ahronoth ve Kanal 12 de anlaşmanın Netanyahu–Trump–Sisi üçlü zirvesinin önünü açabileceğini aktardı; ayrıca Mısırlı tarafın, görüşmeye katılmak için anlaşma onayını şart koştuğunu belirtti.

Haberlere göre iki lider savaşın başlangıcından bu yana kamuoyuna açık şekilde konuşmadı ve taraflar arasındaki ilişkiler oldukça gergin. Kanal 12, Sisi’nin Temmuz ayında iç ve dış eleştirilere rağmen anlaşmayı kabul ettiğini, ancak İsrail hükümetinin beş ay boyunca süreci geciktirdiğini yazdı.

Aynı kaynaklara göre Mısır, Gazze’deki ateşkes sürecinde ilerleme sağlanmadan ve İsrail’in Gazze–Mısır sınır hattı olan Filadelfi Koridoru’ndan ve Nitsarim bölgesinden çekilmeden zirveye sıcak bakmıyor. Jerusalem Post da, gaz anlaşmasının üçlü zirve için gerekli siyasi tavizlerden yalnızca biri olduğunu kaydetti.

Mısırlı parlamenter Mustafa Bekri ise, gaz anlaşması ile olası liderler zirvesi arasında bağ kurulmasını reddetti. Bekri, İsrail kaynaklarından gelen iddialara itibar edilmemesi gerektiğini, esas olanın resmi Mısır tutumu olduğunu belirterek, “Mısır’ın pozisyonu nettir: Filistin halkının haklarının korunması ve Mısır’ın güvenliğinin garanti altına alınması vazgeçilmezdir” dedi.


Şam ve SDG yıl sonu yaklaşırken entegrasyon sürecini hızlandırmaya çalışıyor

Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
TT

Şam ve SDG yıl sonu yaklaşırken entegrasyon sürecini hızlandırmaya çalışıyor

Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)

Suriye hükümeti ile Ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yürütülen entegrasyon görüşmelerine ilişkin kaynaklar, tarafların yıl sonunda dolacak süre öncesinde tıkanan anlaşmayı ilerletmek için yoğun çaba gösterdiğini aktardı.

Şarku'l Avsat'ın sürece yakın Suriyeli, Kürt ve Batılı kaynaklardan edindiği bilgilere göre taraflar son günlerde temaslarını yoğunlaştırdı. Ancak görüşmelerdeki gecikmelerin yarattığı memnuniyetsizlik dikkat çekiyor. Kaynaklar, mevcut şartlarda anlaşmayı ileriye taşıyacak büyük bir sıçrama beklentisinin zayıf olduğunu belirtiyor.

Beş farklı kaynağa göre, geçici Suriye hükümeti, kuzeydoğu bölgesini kontrol eden Kürt güçlerine bir öneri sundu. Kaynaklar Şam yönetiminin söz konusu öneride, yaklaşık 50 bin savaşçıdan oluşan SDG’nin üç ana tümen ve daha küçük birlikler halinde yeniden yapılandırılmasına kapı araladığı bilgisini verdi.

Öneriye göre SDG, komuta zincirinin bir bölümünden vazgeçecek ve kontrol ettiği bölgeleri Suriye ordu birliklerine açacak.

Ancak kaynaklar, bu planın hayata geçip geçmeyeceğinin belirsiz olduğunu vurguladı. Birçok yetkili, yıl sonuna kısa süre kalmışken kapsamlı bir anlaşmaya varma ihtimalinin zayıf olduğunu, daha fazla müzakereye ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.