Bilinmeyene giden kapıların en genişi: Lübnan

Hükümeti kurmakla görevli yetkilinin istifası öncesinde Cumhurbaşkanı Avn ve Edib arasında, başkanlık sarayında yapılan son görüşme (AP)
Hükümeti kurmakla görevli yetkilinin istifası öncesinde Cumhurbaşkanı Avn ve Edib arasında, başkanlık sarayında yapılan son görüşme (AP)
TT

Bilinmeyene giden kapıların en genişi: Lübnan

Hükümeti kurmakla görevli yetkilinin istifası öncesinde Cumhurbaşkanı Avn ve Edib arasında, başkanlık sarayında yapılan son görüşme (AP)
Hükümeti kurmakla görevli yetkilinin istifası öncesinde Cumhurbaşkanı Avn ve Edib arasında, başkanlık sarayında yapılan son görüşme (AP)

Deniz Rahmet Fahri
Hükümeti kurmakla görevli yetkili Mustafa Edib, kendisini siyaset ve siyasetçilerin koridorlarından çıkarırken, ülke ise bilinmeyen bir sürece girdi. Şu an hükümeti kurma çabalarının başarısız olması halinde, Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın ‘Lübnan’ın kaderi olacağını’ söylediği ‘cehennem’ bir taş atımlık mesafede duruyor.

Lübnan’ı cehenneme sürüklemek için kim acele etti?
Hükümeti kurmakla görevli yetkili, geçen cuma akşamı Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan ayrılır ayrılmaz istifa etme kararı aldı. Edib, Cumhurbaşkanı Avn’a, hükümeti 14 bakanı içeren bağımsız bir mini gruptan oluşturulması yönünde bir taslak sunmuştu. Aynı şekilde ‘Emel’ ve ‘Hizbullah’ hareketini temsil eden Şii İkili de bir gün önce, aralarından seçim yapılabilmesi için her pozisyona üç isim önermişti.
Mustafa Edib, Ermenilere ayrılan koltuk dışında, partizan olmayıp bir uzmanlığa sahip, Hristiyan pozisyonlarını üstlenmek için önerilen isimlerin bir listesini Avn’a sundu. Ancak sürpriz, Avn’ın taslağı kabul etmeyi ve hatta ona danışmayı reddetmesiyle yaşandı. Mustafa Edib, Direnişe Vefa Bloğu (Hizbullah Bloğu) başkanı Milletvekili Muhammed Raad’dan ‘durumu kabul ediyormuş gibi görünmemek için herhangi bir taslağı teslim almamasını ve düğümler çözülene kadar devam eden temaslara yön verilmesini temenni ettiği’ bir telefon aldığını belirtti.

Edib, iki Halil’le görüşmedi
Edib’in atanmış bir başkan olarak son gecesi, uzun sürdü ve yoğun çağrılara sahne oldu. Ancak gece, istifa kararı ile sonuçlandı. Hükümeti kurmakla görevli yetkili, medya kaynaklarına belirtilenlerin aksine Avn’ın kendisinden talebine uymadı ve iki Halil ile görüşmedi. Bir telefonla toplantı yerini değiştirdi. Söz konusu görüşmenin, istifadan iki gün önce perşembe günü olması bekleniyordu. Bu durum ise Şii İkilinin, yalnızca Maliye Bakanlığı’ndan değil, Şii bakanları isimlendirmekten vazgeçmesinin imkansızlığını yansıtıyor. Edib, istedikleri ismi seçmeleri için her pozisyona üç isim aday göstermekte ısrar etmişti.
Edib, hükümeti kurarken eski kurallara geri dönmenin ‘Şii İkili’ ile sınırlı olmadığı ve müttefiklere genişlediği anlaşıldıktan sonra toplantıları ve istişareleri tamamlamak için bir gerekçe bulamadı. Milletvekili Muhammed Raad’ın parmak izleri, Marada Hareketi lideri Süleyman Franci, Demokratik Buluşma Başkanı Milletvekili Talal Arslan ve hatta bakanların isim haklarını alenen talep eden Taşnak Partisi pozisyonunda bile netti.

Lübnanlıların aç kalma sorumluluğunu taşıyacaksınız
Kaynaklar, Şii İkili’nin, Edib’in koşullardan taviz vermesinin imkansız olduğunu söylemesi sonrasında Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri’nin eski Başbakan Saad Hariri ile yürüttüğü girişime ilişkin Independent Arabia’ya açıklamalarda bulundu. Bu çerçevede kaynaklara göre Şii İkili’nin koşullarını kabul etme temelinde, belirli garantiler üzerinde anlaşılabilecek, Mustafa Edib’e alternatif bir isim üzerinde uzlaşı sağlamak gerekiyor. Ancak Kral Selman bin Abdulaziz’in Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kuruluna müdahalesinde netleşen Suudi pozisyonu, eski başbakanlar ve Lübnan Cumhuriyeti Müftüsü Şeyh Abdullatif Deryan’ın ifade ettiği iç Sünni tavrın önüne geçti.
Deryan’ın, Hariri’nin ‘kolaylaştırma’ girişimini ve Şiiler için Maliye Bakanlığı’nın korunmasını kabul ettiğini açıklamasının ardından, Elysee Sarayı ile temasa geçerek Fransızların bu konudaki rolü hakkındaki gerçeği sorguladığı öğrenildi. Görevli yetkilinin görüşmede bulunmaması sonrasında Dar-ul Fetva’yı ziyaret eden Kalkınma ve Kurtuluş Bloğu (Emel Hareketi’nin temsilcisi) temsilcisinin de başarı kaydedemediğini ifade etti. Müftü Deryan, Edib’i ‘hükümeti kurarken eski mekanizmalara dönmeye ikna etmek için müdahalede bulunuyor. Aktarılana göre Müftü Deryan, Emel Hareketi temsilcilerine bilgi verirken, ‘anayasaya aykırı olarak atanan hükümeti kurmakla görevli yetkiliye ve diğerlerine baskı yapmaya hazır olmadığını, gümrük tespitinin anayasa pahasına kabul edilmeyeceğini söyledi. Müftü ayrıca, “Kalkınma ve Kurtuluş Bloğu ile görüşme için, ‘4 milyon Lübnanlını açlıktan ölmesinden siz ve Hizbullah sorumlu olacaksınız” dedi.

‘Tanrı, Lübnan’a yardım etsin’
Hükümeti kurmakla görevli yetkilinin istifa ettiği saatlere kadar Elysee ile Beyrut arasındaki hat da açıktı. Temaslar arasında Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri de yer alırken, Edib’in Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a yaptığı son çağrı ise Beyrut saatiyle gece 11 idi. Mustafa Edib, Mocron’un kulağına ertesi gün istifa etme niyetini fısıldadı. İroni ise şu ki Fransa Cumhurbaşkanı, Edib’in ‘istifa etme ve Almanya’daki diplomatik misyonuna geri dönme’ niyetini söylediği önceki zamanlarda olduğu gibi, onu caydırmaya çalışmadı. İranlıların yanı sıra Rus arabuluculuğuna başvurmaya çalışan Macron, başarısızlığın Tahran’ın Lübnan’a taviz vermeyi reddetmesinden sonra yaşandığını belirtti. Bu çerçevede Macron, yalnızca Edib’e şans dilerken, kararına saygı duyduğunu belirtti. Macron ayrıca, “Tanrı Lübnan’a yardım etsin’ ifadelerini kullandı.

Reform hükümetinden çatışma hükümetine mi?
Hükümeti kurma görevini başarısızlığa uğratmakla suçlanan güçlerin, Fransız girişimine uymak ve onu uygulama taahhüdünde bulunmak için aceleci davranması dikkat çekici. Bunların başında Macron’un girişiminin alternatifinin Macron’un kendisinin uyarıda bulunduğu yaptırımlara gitmek olduğunu önceden bilen Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri geliyor. Bu durum aynı zamanda, Lübnan meselesinin ‘Fransa’nın rolü sekteye uğradıktan sonra ABD Başkanı Donald Trump liderliğindeki sert önlemlere döneceği’ anlamına geliyor. 
İlerleyen günlerde siyasetçilere uygulanacak yaptırımlarla ilgili bilgiler gündeme gelirken, siyasi kaynaklar ise Fransız girişiminde öngörülen reform hükümetinin alternatifinin, siyasi gündemi olan çatışmacı bir hükümet olacağını vurguladı. Bu durum, bu iki meseleye itiraz edenlerin bağımsız bir hükümet kurma görevini kolaylaştırması karşılığında, Macron’un kabul ettiği silah meselelerini ve erken parlamento seçimlerini dışlama girişiminin artık mevcut olmadığı anlamına geliyor. Bu noktada ortaya ise şu soru çıkıyor; Şii ikilisi, bakanlık pozisyonu uğruna Lübnan’ın cehenneme dönmesine katkıda bulunmaktan çekinmediyse, ilk olarak silahları elinde tutmak, ikinci olarak da parlamento çoğunluğu için ne yapılabilir?

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararı ‘yerinden edilme’ ve ‘askeri üsler’ korkularını körüklüyor

Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)
Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)
TT

İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararı ‘yerinden edilme’ ve ‘askeri üsler’ korkularını körüklüyor

Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)
Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)

İsrail'in Somaliland'ı ‘bağımsız devlet’ olarak tanıma kararı, Filistinlilerin bu ayrılıkçı bölgeye yerleştirileceğine ve İsrail'in Kızıldeniz kıyılarını gören bölgede askeri üsler kuracağına dair endişeleri artırdı.

Somali Başbakanı Hamza Abdi Barre, ‘İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Somaliland'daki planının Afrika Boynuzu'nda gerilimi artıracağı’ uyarısında bulundu. Barre, bu hamlenin ‘Sudan, Somali ve diğer ülkeler dahil olmak üzere bölge için ciddi sonuçlar doğuracağını’ söyledi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, cuma günü, Somaliland'ı ‘bağımsız egemen bir devlet’ olarak tanıdığını duyurdu. Böylece Somali içindeki ‘ayrılıkçı bölge’ ilk kez tanındı. Somaliland Cumhurbaşkanı Abdurrahman Muhammed Abdullahi Arawa, bu hamleyi ‘tarihi bir an’ olarak nitelendirdi.

İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararı, Arap, İslam ve Afrika ülkeleri tarafından kınandı. Arap ve İslam ülkeleri, Arap Birliği (AL), Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve Afrika Birliği Komisyonu, İsrail'in bu adımını tamamen reddettiklerini belirten açıklamalar yayınladı. Somali Başbakanı Barre, İsrail’in tanıma kararını Gazze Şeridi'nden Filistinlilerin yerinden edilmesiyle ilişkilendirdi. Barre, pazar günü Al-Qahera News'e verdiği röportajda “Tüm işaretler Netanyahu'nun Gazzelileri Somaliland'a yerleştirmeyi planladığını teyit ediyor” dedi. Somalili yetkili, ‘ülkesinin bunu kabul etmeyeceğini’ vurgularken, Filistin halkının kendi topraklarında yaşama ve kendi bağımsız devletine sahip olma hakkı olduğunu belirtti.

İsrail'in Somaliland’ı tanımasının Netanyahu’nun ‘Büyük İsrail’ adlı planının bir parçası olduğuna inanan Barre, İsrail'in, Somali'nin kuzeyindeki varlığının Kızıldeniz ve Babu’l-Mendeb Boğazı'nı kontrol etmesine ve bölgede askeri üsler kurmasına olanak sağlayacağını düşünerek, mevcut siyasi ve bölgesel koşulları istismar etmeye çalıştığını belirtti.

Somali hükümeti tarafından cuma günü yapılan açıklamada ‘Filistin’in işgalinin ve Filistinlilerin zorla yerinden edilmesini kategorik olarak reddedildiği’ belirtilerek, ‘Somali’nin Filistin halkının vatansız bırakılmasını asla kabul etmeyeceği’ vurgulandı.

Açıklamada ayrıca, Somali'yi vekalet savaşlarına sürükleyecek veya bölgesel ve uluslararası düşmanlıkları ülkeye taşıyacak herhangi bir yabancı askeri üs veya düzenlemenin kurulmasına izin verilmeyeceğinin altı çizildi.

İsrail'in hamlesinin ardından cuma günü Somali hükümetinin toplantısı (SONNA)İsrail'in hamlesinin ardından cuma günü Somali hükümetinin toplantısı (SONNA)

Somaliland bölgesinden araştırmacı ve siyasi analist Numan Hasan, ‘Somaliland hükümetinin Filistinlilerin kendi topraklarına yerleştirilmesini kabul etmeyeceğini’ düşünüyor. Somalilandlı yetkililer, bölgenin, bağımsız devlet olarak tanınması için herhangi bir siyasi çözümü engelleyeceğini düşünen Hasan, Filistinlilerin yerinden edilmeyi reddettiklerini açıkça ifade ettiklerini ve halkın da aynı fikirde olduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hasan, Somaliland hükümetinin, komşu ülkelere zarar vermemeleri koşuluyla, bölgede İsrail askeri üslerinin kurulmasına itiraz etmeyeceğini düşündüğünü, özellikle Arap ve İslam dünyasının İsrail'in tanınmasını reddetmesi gibi son gelişmeler çerçevesinde bölgenin herhangi bir dış müdahaleye hazırlıklı olması gerektiğini söyledi.

Numan Hasan'a göre bağımsızlığın tanınması Somaliland hükümetinin birincil hedefi olmaya devam ediyor. Hasan, bu adımın başka hiçbir ülkenin çıkarlarına zarar vermeyeceğini düşündüğünü belirtti.

Öte yandan Somalili siyasi analist Hasan Muhammed Hac, İsrail'in tanınmasının, kalkınma veya güvenlik bölgeleri ve egemen tesislerin kurulması bahanesiyle yerel halkın veya Filistinlilerin bölgeye yerleştirilmesine kapı açarak, bölgenin demografik yapısı üzerindeki etkisine ilişkin endişeleri artırdığını değerlendiriyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hac, bu tanıma kararının Kızıldeniz kıyısında ve Babu’l-Mendeb bölgesinde İsrail’in askeri üsleri veya istihbarat tesislerinin kurulmasına kapı açacağına dair endişelerin arttığını belirtti.

Bunun, bölgeyi uluslararası çatışmaların merkezine yerleştireceğini ve Somali'nin iç meselesinden bölgesel ve uluslararası rekabetin sahnesine dönüştüreceğini söyleyen Hac, bu senaryoların (yerinden edilme ve militarizasyon) risklerinin daha geniş bölgeye ve Afrika'ya yayılacağını, kabile gerilimlerini körükleyeceğini ve kapsamlı siyasi çözümlerin şansını zayıflatacağını kaydetti.

Mısır Dışişleri Konseyi üyesi ve Yüksek ve Stratejik Araştırmalar Askeri Akademisi danışmanı Tümgeneral Adil el-Umde, Somali'de yaşananların, ayrılmayı teşvik eden hareketler arasında olumsuz algıları güçlendirerek Afrika devletleri arasındaki parçalanma ve bölünmeyi daha da şiddetlendirdiğini düşünüyor. Somali'nin bölünmesinin bölgesel ve uluslararası istikrarı etkileyeceğini, çünkü bu bölgenin dünyadaki çoğu ülkenin stratejik çıkarlarıyla bağlantılı olduğunu söyledi.

Umde, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “İsrail'in Somaliland'ı tanıyarak bölgedeki çatışmada yeni bir cephe açmak ve uluslararası toplumun dikkatini Gazze Şeridi'nden başka yöne çekmek istediğini” düşündüğünü belirtti. Ayrıca, “Somali'nin birliğini ve egemenliğini korumak, Kızıldeniz bölgesinde Arap ve Mısır'ın ulusal güvenliğini korumak anlamına gelir” ifadesini kullandı.

Somali Başbakanı Barre'ye göre ülkesi, İsrail'in hamlelerine karşı egemenliği için bölgesel ve küresel destek bekliyor. Barre, yaptığı açıklamalarda, ülkesinin Netanyahu'nun kararına karşı diplomatik kanalları bir seçenek olarak kullandığını, ayrıca ülkesinin birliğini savunmak için yasal önlemler aldığını açıkladı. Barre, "anayasanın (Somaliland'ın) bunu yapmasına izin vermediğini" kaydetti.

Somaliland, 1991 yılından bu yana Somali Federal Cumhuriyeti'nden tek taraflı olarak ayrıldığını ilan etti, ancak şimdiye kadar uluslararası taraflarca tanınmadı.


İsrail, yakıtı silaha dönüştürerek Gazze'yi yaşanmaz hale getiriyor

Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)
Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)
TT

İsrail, yakıtı silaha dönüştürerek Gazze'yi yaşanmaz hale getiriyor

Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)
Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)

İzzeddin Ebu Ayşe

Gazze'de dizel yakıt ve mutfak gazı artık sadece lambaları yakmak ve makineleri çalıştırmak için kullanılan hammaddelerden ibaret değil. Yakıt tankerlerinin Gazze Şeridi'ne girişini engellemek artık sadece bir enerji krizi yaratmakla kalmıyor, bu sorunu, belirsiz bir gelecekle karşı karşıya olan savaş halindeki bir şehrin siyasi sahnesini yönetmek için stratejik bir silaha dönüştürüyor.

Gazze'de yakıt, hastanelerden su istasyonlarına, moloz kaldırma kamyonlarına ve hatta yerinden edilmiş kişilerin çadırlarına kadar hayatı aniden durdurabilen bir silaha dönüştü. Enerji, ekonomik bir kaynaktan, Gazze Şeridi'ndeki güç dengesini yeniden düzenleyen ve onu tamamen İsrail'in eline bırakan siyasi bir silaha dönüştü.

Sınırlı yakıt tankları

Hamas ve İsrail arasında ABD’nin arabuluculuğunda imzalanan ateşkes anlaşmasına göre Tel Aviv’in Gazze Şeridi’nin tüm sınır kapılarını açması ve her gün 600 ticari kamyonun Gazze Şeridi'ne girmesine izin vermesi gerekiyor. Bu kamyonların dörtte biri dizel yakıt ve mutfak gazı taşıyan yakıt tankları.

Gazzeliler anlaşmayı memnuniyetle karşılarken Gazze Şeridi'nde hayatın yavaş yavaş normale döneceğini umuyordu, ancak gerçekte bunun tam tersi oldu. Tel Aviv, yakıt ithalatını kısıtladı ve bazen günlerce engelledi, bu da dizel ve mutfak gazı kıtlığı nedeniyle ekonomik durumu daha da kötüleştirdi.

Gazze'deki hükümetin Medya Ofis Müdürü İsmail es-Sevabite, Gazze Şeridi’nin gerçekte ihtiyacı olan yakıtın sadece yüzde 16'sının Gazze'ye girdiğini, İsrail'in ateşkesin başlamasından bu yana toplam 660 mutfak gazı tankının girişine izin vermesi gerekirken, sadece 104 tankın girişine izin verdiğini söyledi.

Her gün çekilen çile

Yakıt ihtiyacı ile İsrail sınır kapılarından getirilen miktar arasındaki önemli fark, çok yönlü bir insani kriz yarattı. Gazze Şeridi'ndeki yakıt kıtlığı artık geçici veya acil bir kriz değil, hayatın her alanını etkileyen günlük bir çileye dönüştü.

drgthy
Gazze halkı, yakıt kıtlığı nedeniyle karmaşık bir kriz döngüsü içinde yaşıyor (AFP)

Gazze halkı, artık basit bir operasyonel sorun olmaktan çıkıp şehrin altyapısını tehdit eden bir krize dönüşen yakıt kıtlığı nedeniyle karmaşık bir kriz döngüsü içinde yaşıyor. Hastaneler hizmet dışı kalırken enkaz kaldırma ve yol temizleme çalışmaları çok yavaş ilerliyor. Aileler yemek pişirmek ve su temin etmek için ilkel çözümlere başvuruyor ve kamyonlar hareket edemediğinden sokaklarda çöpler birikiyor.

Belediye hizmetleri aksadı

Gazze Belediyesi Sözcüsü Husni Muhanna, dizel yakıt sıkıntısının belediyelerin hizmet sunma kapasitesini azalttığını ve temel tesislerin işleyişini kısıtladığını söyledi.

Muhanna, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ateşkesin ardından en zor dönemlerden birini yaşıyoruz. Yakıt krizi, çoğu hizmetin neredeyse tamamen durmasına neden oldu ve artık su kuyuları, pompa istasyonları ve hizmet merkezleri gibi temel tesislerin çalışması için gerekli yedek jeneratörleri çalıştıramıyoruz.”

Belediye, yolları temizlemek ve hasarlı yolları onarmak için makineleri, su nakil araçlarını, kanalizasyon araçlarını ve katı atıkları toplamakla görevli araçları çalıştırmak için acilen yakıta ihtiyaç duyduğunu belirten Muhanna, “Ateşkesin başlamasından bu yana belediyelere ulaşan yakıt, yolları temizlemek ve yerinden edilmiş kişilerin yaşamlarını kolaylaştırmak için sadece beş gün yetebilir” dedi.

Hastaneler kapandı

Daha da vahim olansa, dizel sıkıntısı nedeniyle bir hastane ve tüm tesislerinin kapanmış olması. Gazze'deki el-Avde Hastanesi'nin sunduğu tüm tıbbi hizmetler, dizel tankının boşalması nedeniyle jeneratörün çalışmayı durdurmasının ardından askıya alındı.

Şifa Tıp Kompleksi Genel Müdürü Muhammed Ebu Silmiye, Şifa Tıp Kompleksi'nin 48 saatten fazla yetecek kadar yakıtı olmadığı için birkaç hayati öneme sahip hastane ve sağlık tesisinin birkaç saat içinde kapanma riskiyle karşı karşıya olduğunu söyledi.

Gazze'de kapasitesinin üzerinde çalışan dört ana hastane bulunuyor. Şifa Tıp Kompleksi günde yaklaşık 2 bin 600 litre yakıta ihtiyaç duyuyor. Aksa Şehitleri Hastanesi'nin ihtiyacı 2 bin 100 litre, Nasır Hastanesi'nin ihtiyacı ise yaklaşık 5 bin litre. Avde Hastanesi'nin asgari tıbbi hizmetlerin devamını sağlamak için günlük temel ihtiyacı yaklaşık 2 bin 600 litre, ancak ihtiyaçları olan bu miktardaki yakıta ulaşamıyorlar.

Ebu Silmiyi'ye göre sağlık personeli sıkı bir yakıt kısıtlama politikası uygulamak zorunda kalırken sadece yoğun bakım üniteleri ve ameliyathaneler için kullanılıyor.

Avde Hastanesi faaliyetlerini durdurduğunda, her gün yaklaşık 3 bin kişi sağlık hizmetlerinden mahrum kaldı ve planlanmış ameliyatlar, doğum hizmetleri (günde yaklaşık 60 vaka) ve çocuklara yönelik klinik bakım hizmetleri tamamen askıya alındı.

Karaborsa

Gazze sakinlerinden Samira, kadınların mutfak gazı kıtlığı nedeniyle büyük zorluklarla karşı karşıya olduğunu söyledi. Çadırının yakınlarında odun kullanmak zorunda kaldıkları için yemek pişirmenin zorluğundan bahseden Samira’ya göre bu durum, çocuklara zarar veren yoğun dumanın çıkmasına neden oluyor. Eskiden normal bir rutin olan yemek pişirmek, bitmeyen bir savaşta küçük bir mücadeleye dönüştü.

Bir diğer Gazzeli olan taksi şoförü Sami, karaborsadan yakıt almak zorunda olduğu için dizel yakıt bulmakta çok zorlandığını söyledi. Sami, dizel kıtlığının, mevcut miktarın azlığı nedeniyle fiyatların sürekli yükselmesine katkıda bulunduğunu belirtti.

Enerji, siyasi karar alma anlamına geliyor

Çağdaş çatışma literatüründe, ekonomi profesörü Mazen el-Acla, yakıtın temel hizmetlerin sunulmasını engelleyen bir silah olarak adlandırıldığını, elektrik, su ve yakıt gibi sivil altyapının askeri olmayan baskı araçları olarak kullanıldığını söyledi.

Acla, şunları söyledi:

“Gazze örneğinde, bu kısıtlamanın gerçek etkisi somut siyasi sonuçlar doğurmaya yetiyor, çünkü enerji, kontrolü elinde tutan tarafların silahlı güce başvurmadan rakiplerinin kararlarını yönlendirmelerini sağlıyor. Yakıt, siyasi kontrolün en önemli araçlarından biri haline geldi ve her dizel tankeri, ölüm-kalım mücadelesinde bir karta dönüştü.”

Gazze'deki enerji modelinin, yakıtın sadece yanıcı bir malzeme değil, aynı zamanda en ölümcül koz olduğunu kanıtladığını vurgulayan Acla, çünkü her damla dizelin kontrolünün sadece hastanelerdeki hizmetlerin askıya alınması tehdidi oluşturmakla kalmayıp, İsrail'e bağımlı kalma sistemini de sürdürdüğünü açıklıyor.

Bu yüzden Gazze'ye giren yakıta uygulanan kısıtlama, temel kaynakları kontrol eden bir pazarlık kozu ve gerçek bir siyasi baskı aracı olarak kullanıyor. Dolayısıyla Gazze Şeridi’nde hayat, ‘ya yakıt ya da ölüm’ şeklinde basit bir denklem haline geldi.


UNICEF: 2025, açlık ve savaş nedeniyle milyonlarca çocuk için en kötü yıl oldu

Bir hayır kurumunun Han Yunus'taki aşevinden sıcak yemek almak için bekleyen Filistinli kız çocuğu (Reuters)
Bir hayır kurumunun Han Yunus'taki aşevinden sıcak yemek almak için bekleyen Filistinli kız çocuğu (Reuters)
TT

UNICEF: 2025, açlık ve savaş nedeniyle milyonlarca çocuk için en kötü yıl oldu

Bir hayır kurumunun Han Yunus'taki aşevinden sıcak yemek almak için bekleyen Filistinli kız çocuğu (Reuters)
Bir hayır kurumunun Han Yunus'taki aşevinden sıcak yemek almak için bekleyen Filistinli kız çocuğu (Reuters)

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), 2025 yılında açlık, savaş ve hastalıkların milyonlarca çocuğun hayatını etkilediğini açıkladı.

UNICEF’in yıllık raporuna (2025) göre, Ukrayna ve Sudan gibi çatışma bölgelerindeki çocuklar her gün ölüm riskiyle karşı karşıya bulunuyor.

UNICEF'in Almanya sorumlusu Christian Schneider, geçen ay Ukrayna’daki aileleri ziyaret ettiğini belirterek, “Savaş bölgelerindeki çocuklar, hak ettikleri bir çocukluk yaşamaktan tamamen uzak” dedi.

Şarku’l Avsat’ın Alman haber ajansı DPA’dan aktardığına göre Schneider, çocukların yaşamlarının gece gündüz korku içinde geçtiğini, pek çoğunun depresyon, uyku bozuklukları ve büyüme geriliği yaşadığını bildirdi. Schneider ayrıca, Ukrayna’da okulların ve oyun alanlarının sürekli bombardımana maruz kaldığını vurguladı.

UNICEF, Sudan ve Gazze Şeridi’nde bir yıl içinde iki ülkede de kıtlık yaşandığını ilk kez kaydetti. Kuruluş, her iki durumda da kıtlığın savaş ve çatışmalar nedeniyle insan kaynaklı olduğunu belirtti.

gr
Yetersiz beslenme sorunu yaşayan iki yaşındaki bir Filistinli çocuk (AFP)

Sudan’ın Darfur bölgesinde 2024 ve 2025 yıllarında kıtlık gözlemlenirken, Gazze Şeridi’nde 2025 yazında savaş ve abluka nedeniyle yardım ulaştırılamayan bazı bölgelerde kıtlık ilan edildi. Şu anda resmi olarak kıtlık olmasa da durum hâlâ kritik; bölgede 100 bin çocuk ciddi gıda güvensizliğiyle karşı karşıya bulunuyor.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde ise bu yılın ilk dokuz ayında çocuklara yönelik 35 binden fazla cinsel şiddet vakası kaydedildi. Ülke ayrıca son 25 yılın en ciddi kolera salgınıyla mücadele ediyor.

Schneider, “Çocukların açlık ve yoksulluk içinde olması, bizi şaşırtan doğal bir felaket değil; küresel politikalarımızın ve toplumlarımızın çocuklara karşı ciddi bir başarısızlığını yansıtıyor” dedi. Schneider, çocukların bu çatışmalardan tamamen masum olmalarına rağmen bedelini en ağır şekilde ödediklerini vurguladı.

scdfg
Sudan'ın Güney Kordofan eyaletinde bulunan Ummu’r Rahme Hastanesi'nin çocuk koğuşunda ciddi derecede yetersiz beslenen çocuğunu kucağında taşıyan bir anne (Reuters)

UNICEF, kriz ve çatışma bölgelerindeki çocuk sayısının daha önce hiç bu kadar yüksek olmadığını belirtti. Kuruluşa göre, her beş çocuktan biri bu koşullarda yaşıyor; bu oran, 1990’ların ortalarındaki sayının neredeyse iki katına tekabül ediyor.

Birleşmiş Milletler (BM) ayrıca çocuk haklarının ciddi ihlalleri ve insani yardım çalışanlarına yönelik saldırılarda rekor seviyeye ulaşıldığını açıkladı. 2024 yılında 41 bin 370 ağır ihlal belgelendi; bu, bir önceki yıla göre yüzde 25 artış anlamına geliyor. 2025 verileri henüz açıklanmadı, ancak UNICEF mevcut krizler ışığında iyileşme beklemiyor.

UNICEF, etkili yardım programlarının, en zor koşullarda bile hayat kurtarmada ve çocuklara daha iyi bir gelecek sunmada başarılı olduğunu vurguladı. Kuruluş, 2026’nın da büyük zorluklar barındıracağını belirterek, çocukları korumak için tüm çabalarını sürdürmeye devam edeceğini duyurdu.