İkinci el araçlarda fiyatlar yükselmeye devam ediyor: '25 yaşındaki araca 60 bin lira değer biçiliyor, sattığın fiyata tekrar araç alamıyorsun'

İkinci el araçlarda fiyatlar yükselmeye devam ediyor: '25 yaşındaki araca 60 bin lira değer biçiliyor, sattığın fiyata tekrar araç alamıyorsun'
TT

İkinci el araçlarda fiyatlar yükselmeye devam ediyor: '25 yaşındaki araca 60 bin lira değer biçiliyor, sattığın fiyata tekrar araç alamıyorsun'

İkinci el araçlarda fiyatlar yükselmeye devam ediyor: '25 yaşındaki araca 60 bin lira değer biçiliyor, sattığın fiyata tekrar araç alamıyorsun'

Afyonkarahisar’da kurulan araba pazarında fiyatların yüksek olmasından hem alıcılar hem de satıcılar dert yandı. Satıcılar, 25 yaşındaki araçların 60 bin lira değer biçildiği pazarda, satışlarının durgun olduğunu ifade etti.
İkinci el araçların fiyatları yükselmeye devam ederken, araba pazarlarında ise müşteriler sadece fiyatları sormakla yetiniyor. Satışların durgun olduğu pazarda, daha çok düşük modelli araçlar ön plana çıkıyor. 25 yaşındaki araçlara 55-60 bin liraya kadar fiyat istendiği pazarda satıcılar sattıkları arabanın yerine yenisini alamadıkları ve her geçen gün fiyatların arttığını belirttiler.

“25 yaşındaki araca 60 bin lira değer biçiliyor”
25 yaşında komple boyalı bir araç için pazarlık yapan bir araba alıcısı, 60 bin lira istenen arabaya 55 bin lira vererek aldı. Araba fiyatlarının yüksek olduğunu belirten araba alıcısı, “Araba fiyatları çok yüksek ve satış yok. Fiyatların yüksek olması nedeniyle piyasa durgun. Düzgün arabalar yok, gelende dökük arabalar var” diye konuştu.

“Sattığın fiyata tekrar araç alamıyorsun”
Araba satıcısı Mehmet Kumartaş ise sattıkları aracın yerine yenisini alamadıklarını ve böyle giderse araba fiyatlarının daha da artacağını kaydetti. Kumartaş, “Üretimin olmaması ve sıfır araçların ÖTV'lerinin yüksek olması ikinci el araçlarında fiyatlarını yüksek hale getiriyor, oda alım satımı etkiliyor. Araba fiyatlarının yüksek olması satışlarımızı da etkiliyor. Araba fiyatları normal olsa satışlarımız güzel olacak. Sattığın fiyata tekrar araç alamıyorsun. 95 model aracı 50 bin liraya versem tekrar yerine alamıyorum. Sattığımız fiyata tekrar araç almak istesek alamıyoruz fiyatların yüksek olmasından dolayı. Fiyatların yüksek olmasından bizde memnun değiliz alım-satımcı olarak. Böyle giderse ikinci el araç fiyatları artar diye düşünüyoruz. Korona virüs araba satışlarımızı bir hayli etkiledi ve koronadan dolayı araç bulamıyoruz, araç sıkıntımız var. İkinci el şuanda sıfırdan değerli oldu” ifadelerini kullandı.

“Piyasayı yükselten üç tane annesinin, üç tane babasının, üç tane dedesinin üzerine araba alıp satan kişiler”
Vergi ödemeden yakınlarının üzerinden araba alıp satanların piyasayı yükselttiğini belirten başka bir galerici ise, “Sabah 08.00'dan bu yana bir tane araç satamadık. Diyorlar ki ikinci el araçları galericiler yükseltiyor. Biz vergimizi ödüyoruz, işimizi takip ediyoruz, adam akıllı iş yapmaya çalışıyoruz, orijinal araba almaya çalışıyoruz burada vatandaş bindiği dandik arabaya 30-40 bin lira para söylüyor kimse onu hesaba almıyor. Milletin kendi bindiği araba kıymetli, esnafın alıp-sattığı araba noksan yani. Şu piyasada araba satanların yüzde 60'ı vergiden kaçırıp üç tane annesinin, üç tane babasının, üç tane dedesinin üzerine araba alıp satan kişiler. Bu piyasayı biz yükseltmiyoruz ki onlar yükseltiyor” dedi.



Trump kabul etmez ama Çin'le ticaret savaşında gözünü ilk kırpan o oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Trump kabul etmez ama Çin'le ticaret savaşında gözünü ilk kırpan o oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

ABD Masters Turnuvası'nda golf izleme, bu oyunu bizzat oynama, masaları gezme ve Mar-a-Lago'da yemek yiyenleri selamlama arasında Donald Trump'ın Bertrand Russell'ı incelemek için çok az zaman bulduğunu tahmin etmek makul olur.

Bu üzücü çünkü Britanyalı filozofun 1922'de yayımlanan Çin Sorunu kitabını özümsemek, sadece bu pasajla bile ona ve Amerika'ya fayda sağlayabilir:

Çin ulusu dünyadaki en sabırlı ulus, yüzyılları diğer ulusların on yılları gördüğü gibi görüyor. Temelde yok edilemez ve beklemeye gücü yeter.

Mandarin dilinde Donald Trump'ın bile dikkatini çekebilecek bir başka kısa ifade de var: Birebir çevrildiğinde "Acı yemek" anlamına gelen "chi ku", şikayet etmeden acı çekmek manasında kullanılıyor.

Russell'ın gözlemlediği gibi, Çin'in kültürünü ve yaklaşımını böyle özdeyişler tanımlar. Bugün Pekin'in, ABD'nin dünyanın en kalabalık ülkesiyle ekonomik rekabetini çarpıcı bir şekilde tırmandırmasına karşı kullandığı stratejinin ardında onlar yatıyor.

ABD Başkanı halihazırda göz kırptı ya da göz kırpıyormuş gibi göründü. Cuma günü Çin, ABD'den ithal edilen mallara uygulanan vergiyi yüzde 84'ten yüzde 125'e çıkararak Trump'ın tarifelerine karşılık verdi. Hafta sonu ABD'nin akıllı telefonları, bilgisayarları ve diğer tüketici elektroniği ürünlerini kendi vergi artışlarından muaf tuttuğu açıklandı. Bu bir geri adım gibi görünüyordu.

ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick ise "Hayır" dedi. Bu ürünler belirli ülkelere uygulananların haricindeki vergilerle yakında karşılaşacaktı. Daha sonra Trump, bir sosyal medya paylaşımında bu ürünlere muafiyet tanınmadığını iddia ederek kararlı bir tavır sergiledi. Büyük harfler ortaya çıktı:

Tarifelere yönelik yürüteceğimiz ulusal güvenlik soruşturmalarında Yarı İletkenlere ve TÜM ELEKTRONİK TEDARİK ZİNCİRİNE bakıyoruz.

Yine de mevcut muafiyet, bir geri adım gibi görünüyordu.

Başkan Şi her zamanki gibi hiçbir şey söylemedi. Gelecek günlerde ve haftalarda daha fazlasını bekleyebiliriz: Bir tarafta kas gösterme ve bağırma, karşı cephede sakin metanet.

Bu, Çin'in sarsılmayacağı anlamına gelmiyor. Trump ve çevresinin hesaplarına göre Çin'in ABD'ye ihtiyacı var. Trump'ın sürekli atıfta bulunduğu bu devasa ticaret dengesizliği olmadan, Çin'in ihracatı için buna denk bir pazar yok. Şi ve çalışma arkadaşlarının, ülkelerinin hızla artan refahı, nüfusunu beslemesi ve aynı zamanda şişen orta sınıfın servetindeki artışı körüklemesi için ABD'ye bel bağladığını düşünüyorlar.

Ticaret söz konusu olduğunda, ABD-Çin mücadelesi yeni bir mesele değil. Hatta Trump ilk döneminde ikisi arasındaki eşitsizliğin üstesinden gelmeye çalıştı. Çin, dış ticareti teşvik etmeyi sürdürürken iç tüketimi ve kendi kendine yetmeyi artırma anlamına gelen "ikili dolaşım" veya "yeni kalkınma modeliyle" yanıt verdi.

Trump ikinci kez şansını deniyor. Ancak daha az odaklanmış bir şekilde, üç hedefi tek bir saldırıya dönüştürüyor: Federal geliri artırmak, Kanada ve Meksika gibi ülkeleri uyuşturucu tedariki gibi finansal olmayan nedenlerle cezalandırmak ve daha eşit bir ticaret dengesi sağlamak. Bu, üç danışman grubunu içeriyordu ve bir karmaşa reçetesi oluşturdu.

Aynı zamanda ekonomiyi siyasetle harmanlamaya çalıştı ve tarifeler söz konusu olduğunda ikisi birbiriyle kaynaşmıyor. Ekonomistlere her zaman tarifelerin kötü bir fikir olduğu, dayatılmaması ve bunlara cevap verilmemesi gerektiği öğretilir. Ancak Trump, Amerika'nın siyasi onayını aldığına ve çoğu Amerikalının kendisini destekleyeceğine inanıyor.

Trump bu hamlenin yaklaştığının sinyalini defalarca verdi. Çinliler hazırlık yapabilmiştir. Trump ilk salvoyu yaptığına göre, Amerika'nın üç hedefi vurmak için bir füze ateşlemeye çalışmasını izleyebilirler.

Trump, Çin'in ticaret fazlasına odaklanırken, ABD yönetiminin kendilerine önemli miktarda borçlu olmasından kaynaklanan kilit bir karta sahip olduklarının bilincindeki Çin, öncesinde Trump'ı ikinci bir devlet ziyaretine davet ederek muhtemelen eldeki tek kartını oynayan Birleşik Krallık'ın aksine, metanetini koruyup güvende kalabilir.

Çin, Amerikan dolarlarını doğrudan elden çıkarmasa da sertliğini başka yollarla ifade edebilir: ABD yatırımlarını yavaşlatarak, daha az yatırım yaparak ve sermayeyi başka yerlere yönlendirerek. Çin'in elindeki bir diğer güvence de üretimdeki küresel hakimiyetinin Amerika'nın finansal hizmetler ve yapay zekadaki hegemonyasıyla eşleşmesi. Dağınık ABD yaklaşımının artırdığı bölünmeden de faydalanabilirler. Avrupa, Pekin'e yaklaşmaya hazırlanma işaretlerini halihazırda gösteriyor.

Her iki süpergücün de canı yanacaktır, bunu yapmayacak kadar birbirlerine bağımlılar. Ancak ABD'nin yüksekten atmasını da bir zafer olasılığı gibi yorumlamak da bir hata olabilir. Bir uzlaşma sağlamak zorundalar. Bunun her iki lidere de itibar kaybettirmeden başarılması kritik önemde.

Trump ne söylerse söylesin ve Şi de ne söylemezse söylemesin, rekabetlerinin nereye varacağı neredeyse kesin.

Independent Türkçe