Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bu bölgedeki kalıcı barışın yolu Ermenilerin işgal ettikleri her karış Azerbaycan toprağından geri çekilmelerinden geçiyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bu bölgedeki kalıcı barışın yolu Ermenilerin işgal ettikleri her karış Azerbaycan toprağından geri çekilmelerinden geçiyor
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bu bölgedeki kalıcı barışın yolu Ermenilerin işgal ettikleri her karış Azerbaycan toprağından geri çekilmelerinden geçiyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bu bölgedeki kalıcı barışın yolu Ermenilerin işgal ettikleri her karış Azerbaycan toprağından geri çekilmelerinden geçiyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Azerbaycanlı kardeşlerimize tüm imkanlarımızla ve tüm kalbimizle destek vermeyi sürdüreceğiz. Bu bölgedeki kalıcı barışın yolu Ermenilerin işgal ettikleri her karış Azerbaycan toprağından geri çekilmelerinden geçiyor. Ermenistan yönetimini her şeyi bir kenara bırakıp ısrarla Türkiye’ye iftira atma gayreti de kurtaramayacak. Bu haydut devlete destek verenleri, kendilerine insanlığın ortak vicdanı önünde hesap sorulacağı konusunda ikaz ediyorum” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM 27. dönem 4. yasama yılı açılış programında konuştu. TBMM’nin 27. dönem 4. yasama yılının hayırlı olmasını dileyen Erdoğan, “Tarihimizi ne kadar iyi bilir ona ne kadar iyi sahip çıkarsak geleceğimize o derece güvenle bakabiliriz. Tüm adımlarımızı bu anlayışla atıyoruz. Henüz birkaç asırlık geçmişe sahip toplulukların ve devletlerin kendilerine köklü tarihler uydurma gayretlerinin gerisinde işte bu hakikat vardır. Türkiye, gerisinde kesintisiz ve çok geniş bir coğrafyaya yayılmış 2 bin 200 yılı aşkın devlet geleneği olan dünyadaki nadir ülkelerden biridir. Böyle bir ülke, kökü de, geleneği de, ahlakı da olmayan, gücünü sömürgecilikten ve aç gözlülükten alan devletlerle aynı yöntemleri kullanamaz. TBMM’nin yasama alanında temsilcisi olduğu kadim ve asil duruş evlatlarımıza bırakacağımız en kıymetli hazinedir. Ülkemizin teröre mücadelesinde ve uluslararası alanda haklarını korumak gayretlerinde net tutum sergileyen meclisimizin tüm mensuplarına şükranlarımı sunuyorum. Aynı şekilde Kıbrıs ve Azerbaycan Türklerinden, Balkanlar ve Kuzey Afrika’ya kadar her yerde kardeşlerimize samimi destek veren Meclisimiz, milletimizle birlikte tüm dostlarımızın da umut kaynağı olduğunu göstermiştir. Bu yıl Büyük Millet Meclisimizin dualarla, tekbirlerle, heyecanla, coşkuyla açılışının 100. yıl dönümüydü. Korona virüs salgınının yayılma günlerine denk gelmesi sebebiyle bu önemli yıl dönümünü maalesef arzu ettiğimiz görkemde kutlayamadık. İnşallah Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümünü hedeflerimize de ulaşmış olarak şanına layık kutlamalarla karşılayacağız” ifadelerini kullandı.
“Bizim meclisimiz herhangi bir meclis değildir” diyerek sözlerini sürdüren Erdoğan, “Burası ‘hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ ilkesiyle milli iradenin tecelligahı olmuş yerdir. Burası, ‘ya istiklal ya ölüm’ şiarıyla ülkemizin istiklal harbini bizzat yönetmiş gazi bir meclistir. Burası, ‘hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım’ meydan okuyuşuyla istiklaline ve istikbaline sahip çıkan bir milletin evidir. Burası, coğrafyamızdaki son sığınağımız, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran meclistir. Türkiye’nin çok partili siyasi hayata geçmesiyle başlayan demokratik dönüşümlerde hep TBMM tarafından gerçekleştirilmiştir. Nice darbelere ve darbe girişimlerine, muhtıralara, vesayetin sinsi oyunlarına rağmen bu kutlu çatı daima temsilcisi olduğu milletin onurunu korumuştur. Burada hatırlamak istemediğimiz kimi müessif hadiselerde yaşanmıştır ama bu durum meclisimizin temsil ettiği değerlerin yüceliğine halel getirmez. Özellikle, 15 Temmuz gecesi bu meclisin ortaya koyduğu cesur ve kararlı duruş dünya demokrasi tarihine geçmiştir. Türkiye’yi demokrasiye bedel ödemeden sahip olmuş bir ülke diye itham edenler, umarız, 15 Temmuz gecesi bu bühtanlarından dolayı utanç duymuşlardır. Milletimizin yaşadığı veya savuşturduğu her sıkıntının ardından milli iradenin tecelligahı olan meclisimiz, üstlendiği sorumluluğun gereğini yerine getirmeyi bilmiştir. Ülkemizin elde ettiği tüm kazanımlarda en büyük pay sahibi meclisimizdir. Sadece son 18 yılda bu çatı altında gerçekleştirilen reformlar, yapılan düzenlemeler, alınan kararlar, sergilenen tutumlar özellikle hayranlık verici bir başarı hikayesidir. İnşallah önümüzdeki dönemde meclisimiz çok daha büyük başarılarla tarihi yazmayı sürdürecektir” açıklamasında bulundu.
Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşma yolculuğunda meclise düşen daha çok görevlerin olduğunu vurgulayan Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin diğer kurumlar gibi Meclisin de kendi alanına yoğunlaşabilmesine imkan sağladığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Elbette böylesine köklü yönetim sistemi değişikliklerinin ideal uygulama seviyesine gelmesi vakit alacaktır. Eski alışkanlıklarla yeni bir sistemi sürdürmenin zorluklarını her alanda yaşıyoruz ama her geçen gün yasama, yürütme ve yargının yeni sistem doğrultusunda kendini geliştirdiğini görüyoruz. Yeni reformlarla hukuki ve icrai olarak tespit ettiğimiz aksaklıkları gideriyor, çıtayı sürekli yukarıya taşıyoruz. İnşallah, Türkiye bu konuda da dünyaya örnek olacak başarılara da imza atacaktır. Meclisimizin yeni yasama yılında bu çerçevede çok önemli çalışmalar gerçekleştireceğine inanıyorum. Siyasi rekabet ile ülkeye ve millete hizmet yarışı arasındaki çizginin en iyi konduğu ve korunduğu yerin meclisimiz olması gerektiğini düşünüyorum. Yeni dönemde meclis çalışmalarına katkı verecek her partiden milletvekillerimize teşekkür ediyorum.”
Mevcut küresel düzenin işleyişinin değişmesinin gerekliliğine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sizlerin de dikkatini çekmiştir. Millet olarak son dönemde her yılımızı geçmişte on yıllar boyunca yaşanan gelişmelere ve daha fazlasına şahit olduğumuz bir kesafette geçiriyoruz. Bu durumun iki önemli sebebi vardır. Birincisi; Türkiye’nin istikrarsızlıklar, çekişmeler, kavgalar, krizler sebebiyle uzunca bir süre ihmal ettiği demokratik ve ekonomik atılımları bu dönemde hayata geçirmiş olmasıdır. Bu atılımların her biri içerde ve dışarda çıkarları zarar görenlerin çok büyük direnişleri ve saldırılarıyla karşılaştı. Milletimizin ve meclisimizin desteği ile karşımıza çıkan engelleri birer birer aşarak bugünlere geldik. Gelişmelerin bu derece hızlanmasının ikinci sebebi dünyanın geldiği yeni yol ayrımıdır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında galipler tarafından kurulan siyasi ve ekonomik uluslararası düzen artık her alanda çatırdıyor. Salgın döneminde yaşananlar bu yıkılışın çok daha açık şekilde görülmesini sağlamıştır. BM’den başlayarak mevcut küresel düzenin tüm insanlığı kucaklayacak şekilde işleyişinden sorumlu kurumların tamamı tıkanmıştır. Dünyanın karşılaştığı yeni sınamalar, krizler, ihtiyaçlar karşısında etkisiz kalan bu kurumlar kırılganlığı daha da artırıyor. Gelişmiş denen ülkelerin gerçek bir kriz durumunda kendi vatandaşlarına dahi hayırlarının dokunamadığı görülmüştür. Koskoca yerkürenin bir avuç muhterisin ipoteği altına alındığı bu çarpık düzenin aynı şekilde devam etme şansı kalmamıştır. Bir süredir her platformda dile getirdiğimiz dünya beşten büyüktün tespiti işte bu gerçeğin ifadesidir. Ya, mevcut kurumlar güvenliği, istikrarı ve refahı insanlığın tamamına yansıtacak şekilde yeniden yapılanacak ya da bu ihtiyacı karşılayacak yeni kurumlar inşa edilecek. Biz her şeye rağmen mevcut kurumların hakkaniyete uygun şekilde yeniden yapılanmasıyla bu ihtiyacın karşılanabileceğini düşünüyoruz. Küresel düzenin işleyişinin değişmesi gerektiği tespitimizi ilk söylediğimizde konuya mesafeli yaklaşanlar bulunuyordu. Salgın sürecinde ortaya çıkan tablonun ardından bu kesimlerin de bize destek vermeye başladıklarını görüyoruz. Dünyanın doğusu ve batısı ile kuzeyi ve güneyi ile her köşesinin güvenliğe ihtiyacı vardır. Dünyanın nerede yaşarsa yaşasın tüm insanların huzuruna ihtiyacı vardır. Dünyanın herkese yetecek kaynaklarının adaletli şekilde dağılımına ihtiyacı vardır. Dünyanın rabbimizin bize emaneti olan havasının suyunun ağacının tüm güzelliklerinin korunmaya ihtiyacı vardır. Bunları sağlayacak bir küresel yönetim düzeni kurmamız şarttır. Aksi taktirde dünyanın dört bir yanında ucu gelişmiş ülkelere de dokunacak şekilde çatışmaların, acıların, zulümlerin, yağmaların, yeniden başlaması kaçınılmaz hale gelecektir. Türkiye olarak insanlığı işte böyle bir tehditten kurtaracak çözümleri gündeme getirmenin tartışmanın ve neticeye ulaştırmanın gayreti içindeyiz” dedi.

Azerbaycan'a destek
Türkiye’nin küresel krizlerin en çok yaşandığı coğrafyanın tam merkezinde yer aldığına dikkat çeken Erdoğan, “Balkanlar'da yaklaşık 30 yıl önce yaşanan trajik katliamların ve çatışmaların izleri hala tazedir. Bölgenin kalıcı barışa ve huzura kavuşamadığı da ortadadır. Karadeniz’de Kırım’ın işgali ile başlayan kriz her an yeniden tırmanma potansiyeline sahiptir. Kafkasya her karış toprağı ile yeni çatışma potansiyelini bünyesinde barındıran bir kriz alanı olma vasfını sürdürüyor. Nitekim Dağlık Karabağ’ı işgal eden Ermenilerin, Azerbaycan’a saldırısıyla başlayan çatışmalar bunun en somut örneğidir. Buradan bir kez daha Azerbaycanlı kardeşlerimizin işgal altındaki topraklarını kurtarma ve vatanlarını koruma mücadelelerinde yanlarında olduğumuzu belirtmek istiyorum. Özellikle, Minsk Üçlüsü denilen Amerika, Rusya, Fransa ve bunların hala 30 yıla yakın zamandır bu sorunu ihmal ettikleri için bugünlere yansıyan bu olumsuz gelişmeler karşısında ateşkes arayışı içinde bulunmaları her şeyden önce kabul edilebilir bir şey değildir. Ha, bir şey mi isteniyor, o zaman işgalcilerin bu topraklardan çıkmaları gerekiyor ki burada bir çözüme ulaşılsın. Bir milyon kilometrekarelik alandan ayrılmış olan Azeri kardeşlerimiz şu anda topraklarına dönecekleri günü bekliyor, onun hasreti içerisindeler. Buna kimse yanaşmıyor. Önce bir defa bunu bir masaya yatırın. Bunları biz Sayın Putin, Sayın Macron ile görüştük ama hep oturdular konuştular, netice yok. İşte şimdi netice zamanı ve Azeri kardeşlerimiz de kendi göbeklerini kesmenin adımını attılar. Türkiye olarak kendimizi iki devlet tek millet olarak gördüğümüz Azerbaycanlı kardeşlerimize tüm imkanlarımızla ve tüm kalbimizle destek vermeyi sürdüreceğiz. Bu bölgedeki kalıcı barışın yolu Ermenilerin işgal ettikleri her karış Azerbaycan toprağından geri çekilmelerinden geçiyor. Ermenistan yönetimini her şeyi bir kenara bırakıp ısrarla Türkiye’ye iftira atma gayreti de kurtaramayacak. Bu haydut devlete destek verenleri, kendilerine insanlığın ortak vicdanı önünde hesap sorulacağı konusunda ikaz ediyorum. Rabbim, Azerbaycanlı kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun” açıklamasında bulundu.

Azerbaycan Ankara Büyükelçisi özel davetli olarak katıldı
TBMM 27. dönem 4. yasama yılı açılış programı için korona virüs nedeniyle büyükelçilere davet gönderilmezken, Azerbaycan Ankara Büyükelçisi Hazar İbrahim tek davetli olarak yeni yasama yılı açılışını kordiplomatik locadan takip etti.
2 aylık aranın ardından çalışmalarına bugün yeniden başlayan TBMM'de partilerin hazır bulunduğu yasama yılı açılış programına katılmayan HDP ise, Meclis bahçesinde oturma eylemi yaptı.



İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
TT

İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi bugün, İsrail’in Hamas tarafından Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracılığıyla teslim edilen kalıntı örneklerini teslim aldığını duyurdu. Örneklerin adli tıp laboratuvarına gönderilmesi planlanıyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre bir Hamas lideri, hareketin bugün Gazze Şeridi'nde kalan iki cesetten birini teslim edeceğini açıklamıştı.

İsrailli rehine Ran Gvili ve Taylandlı rehine Sudthisak Rinthalak'ın cesetleri halen Gazze'de bulunuyor.

Bu gelişme, İsrail güçlerinin bugün Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nda bir Filistinliyi öldürmesi ve Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde evlerin yıkılması ve bombardımanların devam etmesi ile birlikte gerçekleşti.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, ‘işgal güçlerinin kuzeydeki Cibaliye Mülteci Kampı’na yoğun hava saldırıları düzenlediğini ve kuzey Gazze’de bazı konut binalarını yıktığını’ bildirdi. Ayrıca İsrail’e ait insansız hava araçları (İHA) et-Tuffah mahallesindeki es-Senafur kavşağı yakınlarında Filistinlilerin evlerine bombalar attı ve eşzamanlı olarak yoğun ateş açıldı.


Güney Asya’da sel ve kasırga: Sıfırdan başlamak zorundayız

Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)
Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)
TT

Güney Asya’da sel ve kasırga: Sıfırdan başlamak zorundayız

Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)
Sri Lanka'nın yanı sıra Endonezya da afetten en çok etkilenen ülkelerden biri oldu (AP)

Sri Lanka'da 400'e yakın kişiyi öldüren sel felaketinden kurtulanlar yaşanan kaosu anlattı.

Sri Lanka Afet Yönetim Merkezi (DMC), ülkede geçen haftadan bu yana devam eden şiddetli yağışların yol açtığı afetlerde can kayıplarının 390'a çıktığını, 370 kişidense hâlâ haber alınamadığını bildirdi. 

Ayrıca arama kurtarma ekiplerinin su baskını ve heyelan riski taşıyan birçok bölgeye ulaşmakta güçlük çektiği vurgulandı.

Sri Lanka Devlet Başkanı Anura Kumara Dissanayake, ülke genelinde olağanüstü hal (OHAL) ilan edildiğini duyurmuş, kurtarma çalışmaları için 20 binden fazla askeri personelin görevlendirileceğini belirtmişti.

Guardian'ın irtibata geçtiği Layani Rasika Niroşani, yoğun yağışlara alışık olduklarını fakat bu kadar büyük bir afetle karşılaşacaklarını tahmin etmediklerini söylüyor. 

Selde her şeyini kaybettiğini belirten iki çocuk annesi 36 yaşındaki kadın şöyle devam ediyor: 

Evimiz toprak altında kaldı. Ailem hâlâ şok içinde. Sıfırdan başlamak zorundayız. Bazen bu, yaşamaktan bile daha kötü olabilir.

Kantharuban Praşant da sel nedeniyle evlerini kaybeden 125'ten fazla aileye Badulla'daki bir okulda barınak sağladıklarını belirtiyor.

Yardım malzemelerine ulaşmakta güçlük çektiklerini belirten 32 yaşındaki öğretmen, birçok ailenin selde mahsur kaldığını söylüyor. 

Bazı Sri Lankalılar, yetkililerin afet uyarısı yapmadığına da dikkat çekiyor. 45 yaşındaki Ja Nilanthi, nehir suları tehlikeli seviyeye ulaştığında bile herhangi bir uyarı veya tahliye emri almadıklarını belirtiyor.

Ditwah Kasırgası ve muson yağışlarının yol açtığı sel ve toprak kaymaları nedeniyle can kaybı Endonezya'da 604'e, Tayland'da 176'ya ve Malezya'da üçe yükseldi. 

Güney Asya'da toplamda en az 1172 kişinin canını alan afetlerin yol açtığı yıkımın boyutu henüz tam olarak bilinmiyor. 

Bilim insanlarına göre Güney Asya, iklim değişikliğine karşı yüksek riskli bölgelerden biri. 

Independent Türkçe, Guardian, Reuters, CNN


Gazeteciler, Filistin topraklarında işlenen savaş suçları ve basın özgürlüğünün engellenmesi nedeniyle Paris'te suç duyurusunda bulundu

Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)
Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)
TT

Gazeteciler, Filistin topraklarında işlenen savaş suçları ve basın özgürlüğünün engellenmesi nedeniyle Paris'te suç duyurusunda bulundu

Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)
Gazze Şehri'nin doğusundaki evlerinin enkazı arasında yerlerinden edilen Filistinli aileler için geçici çadırlar (EPA)

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ), Fransa şubesi Ulusal Gazeteciler Birliği (SNJ) ile iş birliği yaparak, 26 Kasım'da Paris'teki Ulusal Terörle Mücadele Savcılığı'na, Filistin topraklarında medya özgürlüğünü engelleme ve savaş suçları işleme suçlamalarıyla şikayette bulundu.

Kimliği belirsiz kişiye karşı açılan dava, Fransız gazetecilerin güvenliklerini ve çalışmalarına devam edebilmelerini sağlamak amacıyla gizlice toplanan çok sayıda tanık ifadesine dayanıyor.

İki kuruluştan yapılan açıklamada, "Temel ilkeler olan basın özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkı Gazze ve Batı Şeria'da yeniden tesis edilmelidir"denildi.

"İşgal altındaki Filistin topraklarında gazetecilerin çalışmalarının yaygın olarak engellendiği göz önüne alındığında, sembolik açıklamalar önemini koruyor, ancak yeterli değil. Harekete geçilmeli ve Fransız yargısının bu konuda bir rolü olmalı. Geçen hafta Paris'te yaptığımız şikayetin anlamı da bu."

Şikayette, özellikle 7 Ekim 2023'ten bu yana hiçbir yabancı gazetecinin serbestçe girmesine izin verilmeyen Gazze'ye uygulanan medya karartması ve Hamas saldırıları hedef alınıyor.

İki kuruluş, bu durumu "silahlı çatışmada eşi benzeri görülmemiş bir karartma" olarak nitelendirirken, Filistinli gazetecilere ve medya çalışanlarına yönelik "sert baskı"nın da eşlik ettiğini belirterek, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu'nun 225 cinayeti belgelediğini kaydetti.

Kuruluşlar, İsrail ve Batı Şeria'da gazetecilerin çalışmalarına getirilen kısıtlamaları da kınadı.

Sahada çalışan Fransız muhabirler, günlük hayatta olayları takip etmelerinin engellendiğini, tehdit edildiğini, ekipmana el konulduğunu, fiziksel saldırılara maruz kaldıklarını, silahların savrulduğunu, tutuklamalar, aramalar ve sorgulamalar, gözaltılar ve keyfi sınır dışı edilmeler yaşandığını ve hatta bazen "vurulduklarını" anlattılar.

Şikayette, belirli bir kişiyi hedef almadıklarını belirtilerek, belgelenen ihlallerin işgal altındaki topraklarda, siviller ve yerleşimcilerin yanı sıra askeri, polis, gümrük ve idari birimlere atfedildiği, "olayların doğru ve dengeli bir şekilde aktarılmasını engellemek ve tek taraflı bir anlatım dayatmak" amacı güdüldüğü belirtildi.

Bu bağlamda SNJ Genel Sekreterleri Vanessa Ribush ve Julien Fleury, "Gazeteciler gözlemci olarak görülmekte zorlanıyorlar, çünkü çoğu zaman aktivist, hatta terörist gibi muamele görüyorlar" dedi.

"Onlarca silahlı yerleşimci tarafından takip edildiklerinde, hayatlarına yönelik tehlike mevcut ve bazen somut hale geliyor. Gazetecilerin temel haklarının bu şekilde ihlal edilmesi cezasız kalamaz" diye eklediler.

İki örgüt, işgal altındaki topraklarda yaşanan ihlallerin, İsrail'in "devlet dokunulmazlığı"nı ileri sürmesini engellediğini ve özellikle ihlallerin Fransız vatandaşlarını etkilemesi ve temel özgürlüklerini ihlal etmesi nedeniyle, Fransız yargısının harekete geçmesinin önünü açtığını savundu.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreteri Anthony Bellanger ise "Fransız gazetecilerin uluslararası insancıl hukukun tamamen geçerli olduğu alanlarda çalışmalarını engellemelerine, tehdit ve sindirilmelerine veya hedef alınmalarına artık izin vermeyeceğiz" dedi. Bellanger, "Basın özgürlüğü çiğnendiğinde ve savaş suçları işlendiğinde, Fransa vatandaşlarını korumak için harekete geçmelidir. Şikayetimiz, uluslararası hukukun üstünde kimsenin olmadığını ve gerçeğin susturulamayacağını herkese hatırlatmak için gerekli bir adımdır" ifadesini kullandı.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu ve Ulusal Gazeteciler Birliği'ni temsil eden avukatlar Inès Dafoe ve Louise L. Yafe, bu şikayetin Fransa'da "eşi benzeri görülmemiş" olduğunu doğrulayarak, "Gazetecilerin çalışmalarının sistematik olarak engellenmesi ve onları hedef alan savaş suçları temelinde, çatışma bölgesindeki Fransız muhabirlerini korumak için ulusal bir mahkemeye ilk kez böyle bir dava açıldı" dediler.

"Basın özgürlüğünün korunması, hukukun üstünlüğüyle yönetilen her devlette temel bir ilkedir ve Fransız gazetecilerin görevlerini yerine getirme yetenekleri ihlal edildiğinde, mahkemelere başvurmalarını tamamen haklı çıkarır" vurgusu yapıldı.