İki Yemenli araştırmacı, ABD'nin Husileri terör örgütü olarak sınıflandırmasını sorguluyor

Sana’da eski şehirde seyir halindeki araçlar (EPA)
Sana’da eski şehirde seyir halindeki araçlar (EPA)
TT

İki Yemenli araştırmacı, ABD'nin Husileri terör örgütü olarak sınıflandırmasını sorguluyor

Sana’da eski şehirde seyir halindeki araçlar (EPA)
Sana’da eski şehirde seyir halindeki araçlar (EPA)

ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin birkaç gün önce Yemen’deki darbeci Husi grubun ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırıldığını ilan etmesiyle birlikte İran’ın boğazını sıkma çabaları çerçevesinde çok sayıda Yemenli, Washington’un böyle bir karar almadaki ciddiyetini sorguluyor. Zira 2004 yılındaki ilk darbeden itibaren, art arda gelen Yemen hükümetlerinin bu yönde bir adım atma talepleri sürekli olarak reddedilmişti.
Yemenli araştırmacı Tevfik es-Samii, bu husustaki ABD reddinin tarihlerine değinirken, “2004 yılında Saada’da Husiler ile devlet arasında ilk savaş patlak verdiğinde eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih, ABD’den Husi milisleri terör grubu olarak sınıflandırmasını istedi. Ancak o dönemde ABD’nin Sana Büyükelçisi Gerald M. Feierstein, grubun ABD’ye karşı açık bir düşmanlık ortaya koyduğu sloganına rağmen Husilerin, ABD’ye hiçbir şekilde zarar vermediğini savunarak bu konuyu reddetti” açıklamasında bulundu.
Feierstein yaptığı açıklamada, düşman grubun sloganlarını ‘havada uçuşan sözler’ olarak nitelendirdi. Bu durum ise, Salih’in farklı Saada savaşlarında çeşitli taleplerine rağmen onları terörist olarak sınıflandırmayı her zaman reddeden ABD’nin Husilere yönelik gizli bir gündeminin ve desteğinin varlığını ortaya çıkardı.

Bir çeşit baskı
“ABD, zaman zaman bu konuda bir test balonu başlatıyor” diyen Samii, Husilerin Washington’a karşı düşmanlık iddiasına rağmen bu konuda herhangi bir adım atmadan, 2016- 2018 yıllarında Husilerin terör örgütü olarak sınıflandırılmasına ilişkin bir çalışmanın bir kez daha görmezden gelindiğini kaydetti.
Yemenli araştırmacı, ABD’nin bu tür tehdit edici ifadelere geri dönmesinin bu konuda ciddi olduğu anlamına gelmediğini söylerken, amacının onlardan yeni tavizler almak için Husilere baskı uygulamak olabileceğini söyledi.
Şarku’l Avsat’a konuşan Tevfik es-Samii, “2140 (2014) sayılı kararın 11’inci ve 15’inci paragrafları ve 2216 (2015) sayılı kararın 14’üncü paragrafı uyarınca ABD ve Güvenlik Konseyi (BMGK), Nisan 2015’te Husi milislerin lideri Abdulmelik el-Husi’nin finansal yaptırımlar kapsamına alınmasını sağladı. Aynı şekilde bazı finansal yaptırımlar arasında, Ebu Ali el-Hakim, milislerin liderlerinden Abdulhalik el-Husi, Yahya ve diğerleri de vardı” dedi.
Yemenli araştırmacı, ABD’yi ve Birleşmiş Milletler Temsilcisini darbecilerin taleplerini karşılamakla suçlarken, “Görünüşe göre Husi milisler, İran, ABD ve İsrail gibi herkes için kiralık bir silahtır. Bu, Husilere çok sayıda silah ve teknoloji kaçakçılığını kolaylaştırmak ve BM Temsilcisi Martin Griffiths’i bu milislere yönlendirmek, taleplerini benimsemek ve birçok meselede gündemini takip etmek de dahil olmak üzere birçok eylemde açıkça görülmektedir” dedi.

Başarısız politika
İran meseleleri üzerine Yemenli araştırmacı Muhammed Mustafa el-Amrani, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, ABD’nin Husi milisleri terör örgütü olarak sınıflandırması, Husilere diğer Yemenli taraflarla müzakere masasında büyük tavizler vermeleri açısından bir baskı olabilir. ABD’lilerin bu uygulamaya yönelik iması, Husileri Washington ile Yemen’deki terörizm hususunda işbirliği yapmaya zorlamak veya bu alanda daha fazla işbirliği sağlamak için olabilir. Aynı zamanda bu, ABD’nin İran ve bölgedeki müttefikleri üzerindeki baskısının bir parçasıdır. İran ve müttefiklerine yönelik ABD baskısı ve yaptırımları, İran ve müttefiklerinin statüsünü etkilemediği için başarısız bir ABD politikasıdır. Askeri nüfuzunu ve yeteneklerini sınırlamamıştır, İran ekonomisini olumsuz etkilemiştir. Ancak bu durum, İran’a ve bölgedeki müttefiklerine karşı farklı bir vizyon benimseyen ABD başkan adayı Joe Biden’ın seçimleri kazanması durumunda değişebilecek geçici bir durumdur” değerlendirmesinde bulundu.
Amrani, “Husi grubunu terör örgütü olarak sınıflandırmada bir ABD ciddiyetinin mevcut olduğunu var sayarsak bu, Husilerin durumunu büyük ölçüde etkilemeyecek, aksine Yemen halkını kuşatmakla, koalisyonu desteklemekle ve direniş eksenini hedef almakla suçladıkları, ABD’nin hedefi olduklarını söyleyecekleri için medya söylemlerine bir miktar güvenilirlik kazandıracaktır” dedi.
Muhammed Mustafa el-Amrani, “Washington’un Lübnan Hizbullah’ını terör örgütü olarak sınıflandırması ve bazı Avrupa ülkelerinin de onu terör örgütü olarak görmesi gibi bu sınıflandırma, gerçekleşmesi halinde Husilerin koşullarını etkilemeyecek, Kuzey Yemen’deki sahneyi kontrol ederek ve devletin imkan ve kaynaklarını kullanarak, grubun gücü Yemen’deki iç kesimlerden alması dolayısıyla faaliyetlerini sınırlamayacaktır” ifadelerini kullandı.
Yemen Temsilciler Meclisi’nin (parlamento) 2017 Nisan ayı ortalarında meşru hükümetten, Husi grubunu terör örgütü olarak sınıflandıran bir yasa tasarısı sunmasını istemesi dikkat çekicidir. Bu gelişme, ülkenin güneydoğusundaki Seiyun şehrinde dört gün boyunca gerçekleşen alışılmadık bir toplantının sonunda yaşandı.
ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin Husi grubu terör örgütü olarak tanımlaması durumunda grubun finansal varlıkları dondurulacak ve seyahat etmeleri yasaklanacaktır. Bu mesele ise, Washington tarafından 2016’dan beri gündemde tutuluyor.
Haziran 2019’da Arap Parlamentosu Husi milislerinin bir terör grubu olduğunu duyurmuş, aynı zamanda BM ve Arap Birliği’nin ‘kasıtlı olarak sivilleri hedef alması’ nedeniyle benzer bir eylemde bulunması çağrısı yapmıştı. Gelişme, Yemen Meclis Başkanı Şeyh Sultan el-Burkani’nin de katılımıyla Kahire’de Arap Parlamentosu Başkanı Dr. Meşal bin Fehm es-Silmi’nin başkanlık ettiği, parlamentonun ikinci yasama oturumunun üçüncü döneminin dördüncü toplantısı sırasında yaşandı. Oturumda Suudi Arabistan’daki sivil tesislere ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) karasularındaki ve Umman Denizi’ndeki ticari gemilere yönelik terör saldırısı da ele alındı.
Arap Parlamentosu, o dönemde yaptığı açıklamada, BM ve BMGK’yı ‘Husileri, uluslararası hukuku açıkça ihlal etmeleri nedeniyle bir terör grubu olarak sınıflandırmak için kesin ve acil bir tavır takınmaya’ çağırdı.



Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
TT

Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)

Tunus ana muhalefet partisi Ulusal Kurtuluş Cephesi (NSFT) üyesi ve siyasi aktivist Şeyma İsa, tutukluluk koşullarını protesto etmek için başladığı açlık grevinde dokuzuncu gününe girdi.

1 Aralık'ta muhalefet tarafından düzenlenen yürüyüşe katılan İsa, devlet güvenliğine karşı komplo kurmak suçundan Temyiz Mahkemesi tarafından verilen bir kararla sivil polisler tarafından gözaltına alındı. Muhalif aktivist, hapishaneye girer girmez açlık grevine başladı.

Şeyma İsa (45), 2023 yılının şubat ayında yakalanmış, gözaltında tutulmuştu ve aynı yılın temmuz ayında serbest bırakılmıştı. Birinci Derece Mahkemesi tarafından 18 yıl hapis cezasına çarptırılan İsa’nın cezası temyiz sonucunda 20 yıla çıkarılmıştı.

İsa'nın yanı sıra aynı davayla bağlantılı olarak NSFT lideri, tanınmış siyasetçi Ahmed Necib eş-Şabi (82) de tutuklandı ve 12 yıl hapis cezasına çarptırdı. Muhalif Avukat Ayaşi Hammami (66) de terör suçlamasıyla beş yıl hapis cezasına çarptırıldı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölümü Müdür Yardımcısı Bessam Havaci, “Tunus muhalefetinin önemli simalarının tutuklanması, Cumhurbaşkanı Kays Said'in tek başına iktidarına alternatif olan her şeyi ortadan kaldırma planının son adımıdır. Bu tutuklamalarla Tunuslu yetkililer, siyasi muhalefetin çoğunu etkili bir şekilde hapse atmayı başardı” değerlendirmesinde bulundu.

Tunus muhalefeti ve NSFT, 25 Temmuz 2021'de olağanüstü hal (OHAL) ilan edip ardından yeni bir siyasi sistem kurarak geniş yetkilerle iktidarını sürdüren Cumhurbaşkanı Kays Said'in yönetimine karşı çıkıyor ve demokrasinin yeniden tesis edilmesini talep ediyor. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre buna karşın yetkililer tutuklananları hükümeti devirmeye ve devlet kurumlarını yıkmaya teşebbüs etmekle suçluyor. Muhalefet ise mevcut rejimi tutuklulara karşı siyasi suçlamalar uydurmak ve yargıyı emirlerine boyun eğdirmekle suçluyor.


Hamas, İsrail medyasına konuştu: “Filistin devleti kurulursa silah bırakırız”

İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)
İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)
TT

Hamas, İsrail medyasına konuştu: “Filistin devleti kurulursa silah bırakırız”

İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)
İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)

Hamas, ateşkesin ikinci aşamasına geçilmesini desteklediklerini ve silah bırakmaya açık olduklarını duyurdu.

Adının paylaşılmaması şartıyla Times of Israel'e konuşan Hamas yetkilisi, Filistin devletinin kurulmasını sağlayacak müzakerelerin başlatılması halinde silah bırakacaklarını söylüyor:

Bu zorla veya ültimatomlarla yapılamaz. İsrail iki yıl boyunca Hamas'ı silahsızlandırmak için tüm askeri gücünü kullandı ama işe yaramadı. Silah bırakma meselesi siyasi bir sorunla bağlantılıdır ve bu nedenle siyasi bir çözüm gerektirir.

Yetkili, Filistinlilerin 78 yıllık İsrail işgaline karşı silahlı mücadele hakkının olduğunu belirterek, 1967 sınırlarının esas alınacağı bir Filistin devleti kurulması taleplerini yineliyor.

Gazze savaşının sonlandırılması için ABD öncülüğünde hazırlanan 20 maddelik barış planı 10 Ekim'de devreye girmişti. Anlaşmanın garantörleri arasında Türkiye, Mısır ve Katar var.

Plan kapsamında Hamas'ın silah bırakması ve Gazze'nin geleceğinde söz sahibi olmaması isteniyor. Bunun yerine Gazze Şeridi'nin yönetiminin Filistinlilerin yer alacağı bir teknokratlar komitesine geçici olarak devredilmesi planlanıyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlık edeceği Barış Kurulu'na ek olarak bölgeye Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) konuşlandırılması öngörülüyor.

Anlaşmanın ilk aşamasında Hamas ve İsrail arasında rehine takası gerçekleştirilmişti. Ayrıca İsrail askerleri belirlenen "sarı hatta" geri çekilmişti. Haberde, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin yüzde 53'ünü kontrol ettiği belirtiliyor.

İsrail, Hamas'ın elindeki 28 rehinenin hepsini teslim etmeden ikinci aşamaya geçilmeyeceğini duyurmuştu. Filistinli örgüt şimdiye dek 27 rehineyi İsrail'e gönderdi. Ancak 7 Ekim saldırısında öldürülen İsrailli polis memuru Ran Gvili'nin naaşı hâlâ Gazze'de. Hamas yetkilisi, cesedin yerini bulmak için çalışmaların sürdüğünü söylüyor.

İkinci aşama kapsamında Barış Kurulu üyelerinin belirlenmesi ve Gazze'ye güvenlik gücü konuşlandırılması hedefleniyor. Bu aşamaya geçiş için Hamas'ın silah bırakmayı kabul etmesi gerekli. Bunun ardından İsrail askerleri daha gerideki bir hatta çekilecek.

Trump ikinci aşamaya "çok yakında geçileceğini" söylemiş fakat bir takvim açıklamamıştı. Ocak itibarıyla Gazze'ye ISF askerlerinin gönderilmesi planlanıyor.

Hamas yetkilisi, 7 Ekim 2023'te düzenlenen Aksa Tufanı'nda esir alınan kişileri ilk etapta operasyondan kısa süre sonra bırakmayı düşündüklerini söylüyor.

Ancak İsrail'in saldırıları durdurmaması ve arabulucular tarafından savaşın sonlandırılacağına dair garantiler sunulmaması nedeniyle bu plandan vazgeçtiklerini ifade ediyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın öncülüğünde hazırlanan plana göre ISF, Hamas'ın silahsızlandırılmasında da rol oynayacak.

Öte yandan Hamas yetkilisi, ISF kontrolündeki böyle bir sürece yanaşmayacaklarını belirterek, güvenlik gücü askerlerinin Gazze'de İsrail ordusuyla Filistin halkı arasında "tampon bölge" görevi görmesi gerektiğini savunuyor.

Ayrıca silahsızlanma karşılığında İsrail ordusunun tamamen Gazze'den çekilmesini talep ettiklerini aktarıyor.

7 Ekim 2023'te düzenlenen Aksa Tufanı'nın sonuçlarından pişmanlık duymadıklarını söyleyen Hamas yetkilisi, dünya kamuoyunun İsrail'in gerçek yüzünü görmesini sağladıklarını vurguluyor:

Tarihi değiştirmeyi başardık. Dünya gözlerini açtı, Filistinlilerin yaşadıklarını ve İsrail'in ne suçlar işlediğini gördü.

IDF ve Yahudi yerleşimciler işbirliği yapıyor

Diğer yandan İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF), Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimcilerle aktif işbirliği yaptığı aktarılıyor.

İsrail'in kamu yayıncısı Kan'ın hazırladığı Zman Emet (Gerçek Zamanlı) programına katılan Tuğgeneral Avi Bluth, ISF'nin "sınır bölgelerinde çiftlikler kurmaları için yerleşimcilerle tam işbirliği içinde hareket ettiğini" söyledi.

Bluth, bu işbirliğinin özellikle geçen yıl temmuzda hızlandırıldığını belirtti.

Independent Türkçe, Times of Israel, Haaretz


Muhammed bin Salman ve eş-Şara Suriye ekonomisini canlandırma çabalarını görüştü

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman, geçen şubat ayında Riyad'da Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'yı kabul etti (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman, geçen şubat ayında Riyad'da Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'yı kabul etti (SPA)
TT

Muhammed bin Salman ve eş-Şara Suriye ekonomisini canlandırma çabalarını görüştü

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman, geçen şubat ayında Riyad'da Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'yı kabul etti (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman, geçen şubat ayında Riyad'da Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'yı kabul etti (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman bin Abdulaziz, dün Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'dan telefon aldı.

Prens Muhammed bin Salman ve Ahmed eş -Şara, Suudi Arabistan ve Suriye arasındaki ikili ilişkilerin çeşitli yönlerini ve bu ilişkileri bir dizi alanda güçlendirme fırsatlarını gözden geçirdiler.

İki taraf ayrıca ortak ilgi alanlarına giren konuları ve Suriye'de güvenlik ve istikrarın pekiştirilmesi ile ekonomik toparlanmanın sağlanması çabalarını görüştü.