Malcolm X'in siyahi devletinin kuruluşu için Ku Klux Klan'la görüştüğü iddia edildi

Malcolm X, 1965'te konuşma yaparken öldürüldüğünde 39 yaşındaydı (AP)
Malcolm X, 1965'te konuşma yaparken öldürüldüğünde 39 yaşındaydı (AP)
TT

Malcolm X'in siyahi devletinin kuruluşu için Ku Klux Klan'la görüştüğü iddia edildi

Malcolm X, 1965'te konuşma yaparken öldürüldüğünde 39 yaşındaydı (AP)
Malcolm X, 1965'te konuşma yaparken öldürüldüğünde 39 yaşındaydı (AP)

Bu ayın sonunda yayımlanacak bir kitaba göre Malcolm X, sadece siyahilerden oluşan ayrı bir devletin kuruluşunu tartışmak için Ku Klux Klan (KKK) liderleriyle bir araya geldi.
Malcolm X'in eski oda arkadaşı ve İslam Ulusu'nun bakanlarından Jeremiah Shabazz, Klan toplantısının 1950'li yıllarda Georgia'nın Atlanta kentindeki evinde gerçekleştiğini açıkladı.
Malcolm X, İslam Ulusu lideri Elijah Muhammed adına, entegrasyona karşı çıkan siyahi Amerikalılar için "ayrı bir devlet" kurabilmek için beyaz üstünlüğü yanlısı terörist grubun yardımını istedi.
İslam Ulusu, okullarda ırk ayrımcılığına karşı dönüm noktası niteliğindeki 1954 tarihli Brown-Eğitim Kurulu'na Karşı kararının ardından KKK'ye yaklaştı.
İslam Ulusu entegrasyona karşı çıkıyordu ve Martin Luther King gibi insan hakları hareketi önderleriyle fikir ayrılığı içindeydi.
Muhalefetleri onları KKK'yle aynı tarafta koyuyordu. Bu yüzden herhangi bir ortak zemin bulunup bulunamayacağını anlamak üzere bir toplantı düzenlendi.
Merhum gazeteci Les Payne ve kızı Tamara Payne tarafından deliğinden çıkarılan Shabazz, Ocak 1961'de verdiği röportajda toplantıyı anlattı.
Shabazz'ın hatırladığına göre Klansmen (Ku Klux Klan üyelerine verilen isim, çoğul-ç.n.), bakanın Atlanta'daki siyahi mahallesine 10 arabalık bir konvoy halinde gelmişti.
WS Fellows olarak adlandırılan bir Klansman, herkesi rahatlatmak için havadan sudan konu açmak üzere her iki tarafın da sevmediğini düşündüğü Yahudilere saldırarak toplantıya başlamaya karar vermişti.
Payne'lerin kitabının The Times tarafından elde edilen bir nüshasına göre Klansman, 1915'te dayanaksız kanıtlarla 13 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz edip öldürmekten hüküm giyen genç Yahudi Leo Frank'in lincine katılmakla övünmüştü.
Frank, ölümünden sonra 1986'da affedilmişti.
Shabazz, Fellows'un "İpi çektiğimizde o küçük Yahudi'nin gözlerinin nasıl pörtlediğini görmeliydiniz" dediğini hatırlıyordu.
Daha sonra Malcolm X, entegrasyon yolunu izlemek yerine tamamen kendilerine ait olacak bir toprak parçası elde etmek istediklerini belirterek "ırkların birbirinden tamamen ayrılması" yönündeki argümanını ortaya attı.
Fellows cevap verdi:
Nasıl (...) isterseniz,  sorun değil. Nasıl isterseniz o ismi verin. Orada kaldığınız ve siyahi olmaktan hoşnut olduğunuz sürece, sorun yok.
Gazeteye göre Klan'daki bir FBI muhbiri de toplantıya sızmıştı. Fellows daha sonra İslam Ulusu üyelerinin Klan'ın "ortakları" olabileceğini öne sürmüştü.
Toplantıdan sonra Malcolm X, buluşmayı Şikago'da bulunan Muhammed'e anlatmak için kuzeye döndü.
Müzakerelerin ne kadar devam ettiği belli değil.
Malcolm X, 1960'larda Muhammed'in görüşlerine karşı çıkmaya başladı ve sonunda, destekçilerini de yanına alarak onu reddetti.
1964 boyunca İslam Ulusu'yla olan anlaşmazlığı yoğunlaştı ve Muhammed'e arkasını dönüp onun yerine Martin Luther King'i desteklediği için defalarca ölüm tehdidi aldı.
Malcolm X, 21 Şubat 1965'te New York'ta suikasta uğradı.
Cinayetten İslam Ulusu'nun üç üyesi suçlu bulunsa da ve süresiz ömür boyu hapis cezasına çarptırılsalar da, cinayetin arkasında kimin olduğu sorusu bugüne kadar canlılığını korudu.
Martin Luther King Jr. 1968'de vurularak öldürüldü. Shabazz da 1998'de hayatını kaybetti.
Payne'ler tarafından kaleme alınan ve 30 yıllık bir araştırmaya dayanan "The Dead Are Arising: The Life of Malcolm X " (Ölüler Ayağa Kalkıyor: Malcolm X'in Hayatı) kitabı 20 Ekim'de piyasaya çıkacak.



İran, Husiler ve İsrail: Washington karşısındaki üçlü ittifak

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
TT

İran, Husiler ve İsrail: Washington karşısındaki üçlü ittifak

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump (AFP)

Hüda Rauf

İran ile ABD arasındaki müzakereler, her iki müzakereci ve arabulucu tarafın iyimser ve olumlu açıklamalarıyla ilerleyen üç turdan sonra durdu. Dördüncü turun ertelenmesi, ABD-İran arasında geçici veya kalıcı bir anlaşmaya varılma şansı konusunda soru işaretlerine yol açtı.

Donald Trump'ın göreve gelmesinden bu yana tüm göstergeler, hem İran hem de Amerikan tarafının bir anlaşma imzalamaya hazır ve niyetli olduğuna işaret etse de, şimdilik görüşmelerin üçüncü turda durmasının -ama bu geçici ve yakında dördüncü turla devam edecek gibi görünüyor- her bir tarafın istediği şeyin teknik ayrıntılarından ibaret olmayan başka nedenleri de vardı. Nitekim Washington'daki bazı taraflar İran'ın nükleer programının tamamen ortadan kaldırılmasından bahsederken, diğerleri ise sıfır zenginleştirmeden bahsediyor ve İran her ikisini de reddediyor.

Trump yönetiminin İran ile müzakerelerdeki temsilcisi Steve Witkoff, Tahran'ın uranyumu yüzde 3.67 oranında zenginleştirme hakkı olduğunu söylese de, ertesi gün İran'ın uranyum zenginleştirmemesi gerektiğini açıkladı. Ardından Dışişleri Bakanı Marco Rubio, İran'ın uranyum zenginleştiren tek nükleer olmayan ülke olmak istediğini söyledi.

Öte yandan İran'ın yüzde 3.67 oranında uranyum zenginleştirme imkânına sahip olması durumunda bu oranın barışçıl amaçlarla uyumlu olmadığı belirtiliyor. Zira birkaç hafta içinde yüzde 20, sonra yüzde 60 ve en sonunda da yüzde 90 zenginleştirme oranına ulaşabilir ki bu da silah üretmek için gereken oran.

Her iki taraftan gelen belirsiz açıklamalara rağmen İran ve Washington'un çok yakında bir anlaşmaya varma noktasında olduğu kesin. Ancak görüşmelerdeki duraklamanın bölgesel bir başka gelişmeyle bağlantılı olduğu anlaşılıyor. İran'da Recai Limanı’nda ağır kayıplara yol açan ve etkileri halen devam eden bir patlama meydana gelirken, Husilerin İsrail hedeflerine yönelik saldırısı gerçekleşti. Husilere ait bir insansız hava aracı İsrail'deki enerji merkezini çevreleyen köprünün yakınına düşerek geniş çaplı bir hasara yol açtı. İsrail güvenlik birimlerinin yaptığı değerlendirmelerde, Husilerin Ben Gurion Havalimanı'na yeni tip bir füze fırlattığı belirtiliyor. Saldırı üzerine İsrail, İran’ı hedef alma ve eleştirme bahanesi bulma fırsatını kaçırmayarak, Tahran’ı Husi saldırısının arkasında olmakla suçladı.

İran'ın yıllardır Husilere askeri, mali ve lojistik destek sağladığı biliniyor. Ancak İsrail, bu olayı İran'ı eleştirmek ve Washington ile yürüttüğü müzakereler kapsamında ona baskı yapmak için kullandı. Öte yandan İran da Husi saldırılarını, Washington'u Kızıldeniz'deki saldırıları durdurmaları için Husileri etkileme gücüne sahip olduğuna ikna etmek amacıyla kullanıyor ve bu, İran'ın bilinen meseleleri birbirine bağlama politikasıyla örtüşüyor.

Daha sonra üçüncü tur görüşmelerin ardından müzakereler durdu, ama dördüncü tur görüşmeler yakın. Trump da Husiler ile Kızıldeniz'de ABD gemilerine yönelik saldırıların durdurulması ve ABD’nin Yemen'deki Husilere yönelik saldırılarının durması konusunda anlaşmaya vardıklarını duyurdu.

Bilhassa saldırılardan zarar gören Mısır ve Suudi Arabistan gibi Kızıldeniz'e kıyısı olan bölge ülkeleri olduğu için, iki taraf arasındaki saldırıların durması, bölgede sükunetin sağlanması ve gerginliğin azalması için olumlu bir gösterge. Suudi Arabistan, Yemen'de gerginliğin azaltılması ve Yemen krizinin barışçıl bir şekilde çözülmesi amacıyla bu anlaşmaya mutlaka destek verecektir. Ancak anlaşma diğer yandan, Trump'ın övünebileceği herhangi bir başarı elde etmek isteyen Washington'a baskı yaparak, İran ve İsrail'in çıkarları doğrultusunda birbirlerini nasıl kullandıklarını da ortaya koydu.

Kaldı ki Washington ile Husiler arasındaki anlaşmaya ilişkin soru işaretleri de gündemde; anlaşma Trump'ın bölge ziyareti bitene kadar geçici mi olacak, yoksa devam mı edecek? Yemenli isyancılar sadece İsrail gemilerine saldırmaya devam ederse ne olacak? Bu durum İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının durmasına yol açacak mı? Tüm bunlar önümüzdeki ziyaretten sonra cevapları daha da netleşebilecek sorular.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre İran, İsrail ve Husiler, mevcut süreçte çıkarlarını korumak için Amerikan rolünü kullanmayı, ondan faydalanmayı başardılar. Ancak gelişmeler henüz şekillenme aşamasında ve bunların kısa sürede çökecek geçici düzenlemelerle mi yoksa daha uzun süre devam edecek düzenlemelerle mi sonuçlanacağı belirsiz.