Libya’nın yeni sorunu: Boşanmalar artıyor kadınlar mağdur oluyor

Libya toplumunda boşanma vakaları arttı. (AFP) 
Libya toplumunda boşanma vakaları arttı. (AFP) 
TT

Libya’nın yeni sorunu: Boşanmalar artıyor kadınlar mağdur oluyor

Libya toplumunda boşanma vakaları arttı. (AFP) 
Libya toplumunda boşanma vakaları arttı. (AFP) 

Ahmed Salim
Libya’da boşanma vakaları hızla artarken yeni mağduriyetleri de beraberinde getiriyor.
Erken yaşta evlilikler bunun en önemli nedeni. Mahkemelerde davaların uzun sürmesi evliliklerdeki krizi şiddetlendirerek psikolojisi bozuk ailelerin ortaya çıkmasına neden oluyor.
Libya toplumu, mevcut siyasi krizlerine ek olarak yeni bir sosyal krizle karşı karşıya. Boşanma davalarındaki gözle görülür artış, toplumsal yapıda vahim sonuçlara yol açıyor. Mağdur aileler sığınacak bir yer bulamadıkları için yüksek suç ve psikolojik rahatsızlıklar artmaya başladı. Bunlara yol açan nedenler farklı olsa da, sonuç her zaman aynı oluyor. Ülkedeki boşanma vakaları, mahkemelerdeki davaların uzaması ve karar vermede gecikmesi nedeniyle toplumsal yapıyı tehdit ederken, bu durum özellikle zayıf taraf durumundaki kadınlara yönelik olumsuz etkileri daha da artırıyor.

Erken evlilik
Avukat İman el-Mağribi, aldığı davalardan birinin evlilik sözleşmesi ile düğün töreni arasındaki dönemde kocanın bulaşık makinesi almamasından kaynaklanan bir boşanma davası olduğunu söylüyor. Son iki yıldaki yüksek boşanma oranından dolayı endişelendiğini dile getiren Mağribi, genç kızların evde kalma korkusunun erken evlilik fikrine kapı araladığını ve bunun da hızlı boşanmalara yol açtığını belirtti. Mağribi, özellikle evlendikten sonra eğitimini tamamlamayan kadınların daha fazla mağdur olduğunu ifade etti.
Avukat Emine el-Amami ise, kocasının, çocuklarının ve kendisinin masraflarını karşılamamasından şikâyet eden kadınların açtığı davalara dikkati çekti. Amami, para akışının eksikliği, yüksek fiyatlar nedeniyle mevcut ekonomik koşullar ve kiraların artması gibi durumların boşanmaya neden olan temel sebepler olduğunu belirtti. Yaşları ve evlilik hayatı konusundaki yeterli farkındalığa sahip olmamaları nedeniyle küçük yaşta evlenen kadınların sorumluluk almaktan kaçındığına dikkati çeken Amami, küçüklere evlilik izni verilmesine müsamaha gösterilmemesi gerektiğinde ısrar ediyor.

Dini eğitim kursları
Libya İslami İşler ve Vakıflar Genel Otoritesi’ne bağlı fetva kurumu Daru’l İfta Yüksek Komitesi üyesi Ferhat el-Amami, boşanma nedenlerinden birinin evli kadının genç yaşta olması yönündeki görüşe karşı çıkıyor. Amami, "Boşanma sürecini hızlandıran neden, Allah’ın emrettiği şekilde iki tarafın uzlaşma yoluna gitmemesi ve mahkemelere başvurarak boşanma kararı alması” olarak değerlendirdi.
Daru’l İfta Yüksek Komitesi’nin üyesi Amami, çok eşliliğin yasal hükümleri, eşlerin hakları ve görevleri ve çocuk yetiştirmenin üzerine konferanslar düzenlenmesi gerektiğini belirtti. Ayrıca Amami, Cuma hutbeleri ve medya platformları aracılığıyla bu konularda yol gösterilmesi, mahkemelerde anlaşmazlığı sona erdirmek için şeriat ve Sünnet'in yaklaşımını benimseyen dini bir sosyal rehber bulundurmanın önemini vurguladı.

Boşanmanın temel sebebinin iki tarafın evlilik hayatıyla ilgili yükümlülükleri tam olarak bilmemeleri olduğunu belirten Amami, "Eşlerin haklarını ve üzerlerine düşen yükümlülükleri bilmeleri gerekir. Evlilik öncesi dini eğitim kursları olmalı ve eşlerin hak ve görevlerini açıklığa kavuşturan bu kursları başarıyla bitiremeyenlere evlilik izni verilmemesi gerekir” şeklinde değerlendirmede bulundu.

Salon evliliği
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Amami, bazı avukatların kâr amacıyla eşler arasındaki çekişmeleri bizzat alevlendirdikleri yönündeki suçlamalara ilişkin olarak, eşler arasında uzlaşma sağlanması gerektiği konusunda meslektaşları ile görüşmeye çalıştığını ancak çoğunluğun boşanmaları gerektiğine tamamen ikna olduğunu belirtti. Gerekçe olarak ise, reşit olmayan kız çocuklarının eşlerinin annesinin kışkırtmasıyla dayak yemesi ve evliliklerdeki tecavüz olaylarına olan kızgınlıkları olduğunu ifade etti.
Avukat Emani el-Mağribi ise, boşanmada toplumsal gururun da rolü olduğunu belirtti. Mağribi, gelinin damatla daha önceden tanışmadan nişanlanmasıyla gerçekleşen "salon evliliğinin” sonuçlarının çoğunlukla olumsuz olduğunu vurguladı. Buna örnek olarak, kadının kocasından 23 yaş küçük olduğu ve boşanmanın evlilikten iki ay sonra gerçekleştiği bir davaya atıfta bulundu.

Empati noksanlığı
Libya Evlendirme Memurları Ulusal Örgütü Başkanı Hatice Besikri, "Toplum bazen kadına boşanma kararından vazgeçmesi için baskı yapıyor. Örgütte boşanmış kadına psikolojik olarak destek olmak, kişiliğini güçlendirmek ve geçim kapılarını açmak için çalışıyoruz. Çünkü ekonomik bağımsızlık çok önemli. Ayrıca devletten bir nafaka fonu talep ediyoruz yasal prosedürler tamamlanana kadar ondan ödeme gerçekleşebilir” diye konuştu. Besikri açıklamasında, "Malesef, Libya toplumu eşi vefat etmiş dul kadına empati duyarken boşanmış kadına aynı şekilde davranmıyor. Sonuç, dağılmış aileler ve psikolojik yönden hastalar ortaya çıkarıyor” dedi.
Küçük yaşta evliliğin feci sonuçlar getirdiğini belirten Besikri, “Ekonomik bağımsızlığını ve özgüveni kazansa bile boşanmış bir kadının "başarısız bir kadın" olarak görüldüğünü, evi olmayan ve mali açıdan bağımsız olmayan bir kadının ise evlilik hayatına zorla katlandığını” ifade etti.

Mahkeme kararı bekleyenler
Memur olan Ümmü Fatıma, geçimsizlik ve entelektüel uyumsuzluk nedeniyle kocasına dönmeyi reddettiğini açıkladı. Savaş nedeniyle eşinin işsiz kaldığını belirten Ümmü Fatıma, bu nedenle sorumluluğun kendisine yüklendiğini ve aralarında çeşitli sorunların çıktığını ifade etti. Bunun ardından boşanma kararı alan Ümmü Fatıma, 3 yıldır devam eden boşanma davasının yavaş ilerlemesinden şikâyet etti.
Ümmü Fatıma, mahkemenin kendisi için 100 dinar (73 ABD doları) ve her bir oğlu için 50 dinar (36 ABD doları) olarak karar verdiği aylık nafakayı alamadığını ve kanunların uygulanmadığını belirtti. Ayrıca, bu durumun sorumsuzluk, korkutma veya geciktirme olduğu yönünde sorgulamalarda bulunan Ümmü Fatıma, “Eve her gelen belgede nafakanın hala hazır olmadığı bildiriliyor” dedi.
Avukat el-Mağribi, mahkemelerdeki gecikmelerin gerekçesini; itiraz süresinin sonuçlanmasının iki yıl sürebilecek olmasının yanı sıra mahkemelerde iki duruşma arasında beş ayı bulabilecek süreye bağlayarak, bu gecikmenin ayrılanların başkalarıyla evlenme fırsatını engellediğini belirtti. Mağribi, bazen günde 20 boşanma davası talebi aldığını, bunun davalar için mahkemeden randevu almasını zorlaştırdığını ve davaların ertelemesine yol açtığını açıkladı.
Avukat Amami, eşler arasında kalan çocukların yaşadığı talihsiz durumu anlattı. "Bazen eşin çocuklarının temizlik ve eğitim hakkını ihmal etmekle veya ilgilenmemek suçlamasıyla velayetten düşme davaları alıyoruz" diyor.
Mağribi, boşanma davalarında aile içi şiddet ve cinsel istismarın mevcut olduğunu, bu nedenle kocanın ahlakının ve davranışının nişan öncesinde tespit edilmesi gerektiğini savunuyor. Ayrıca, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı tehlikesine dikkat çekerek, bunların karısını dövmek veya hırsızlık yapmak gibi evlilik hayatı üzerindeki olumsuz etkileri konusunda uyarıda bulundu.

Karartma ve saptırma
Libya Sicil Dairesi (CRA) Başkanı Muhammed Bettamer, açıklanan son resmi rakamlara göre boşanma davalarının sayısının sadece 2018'de 4 bin 91'e ulaştığını belirtti. Ayrıca o zamandan beri resmi makamlarca herhangi bir belge yayınlamadığını bildirdi. Mart 2020'de son beş yılda 36 bin 868 boşanma olduğunu içeren belgeler sızdırıldı. 2018'de ise 305 küçük yaşta evliliğe izin verildi. Belgelerde bunların bölgesel mi yoksa Libya’nın geneline mi ait  olduğu konusunda bilgi verilmedi.



Yeni bölgesel denklem: Suriye ve Lübnan'da Suudi Arabistan'ın hayati rolü

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yı ağırladı, 2 Şubat 2025 (Suudi Arabistan Kraliyet Sarayı)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yı ağırladı, 2 Şubat 2025 (Suudi Arabistan Kraliyet Sarayı)
TT

Yeni bölgesel denklem: Suriye ve Lübnan'da Suudi Arabistan'ın hayati rolü

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yı ağırladı, 2 Şubat 2025 (Suudi Arabistan Kraliyet Sarayı)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yı ağırladı, 2 Şubat 2025 (Suudi Arabistan Kraliyet Sarayı)

Hattar Ebu Diyab

Ortadoğu’da 7 Ekim 2023 bu yana hızla değişen koşullar ve çatışmaların sonucunda yeni bir bölgesel tablo ortaya çıkıyor. Bölgede artık İsrail, Türkiye ve (2003 Irak Savaşı'ndan sonra Arap bölgesel düzeninin aleyhine yükselen bir güç olarak) İran olmak üzere başlıca üç bölgesel güçle sınırlı olmayan, bölgesel ve küresel satranç tahtasında yeni bir güç haline gelen Suudi Arabistan'ın temsil ettiği Arap kutbunu da kapsamaya başlayan yeni bir güç dengesi oluşuyor.

Suudi Arabistan, diğer tarafların çıkarları ve hegemonyacı eğilimlerine göre bölgeyi yeniden yapılandırma projelerine paralel olarak, Şam'dan başlayarak Arap dünyasını yeniden düzenlemede bölgesel bir denge gücü ve garantör güç olarak öne çıkıyor. Ayrıca, Filistin davasını destekleme konusundaki tarihi rolünü de sürdürüyor.

Suudi diplomasisi, Suriye ve Lübnan'daki gelişme ve değişimlere ayak uydurarak, Vizyon 2030 doğrultusunda her iki yeni durumu da kucaklıyor ve yakın tehlikelerden koruyor. Vizyon 2030, sadece iç kalkınmayla sınırlı kalmayıp, sürekli çatışmalardan ve "ideolojilerden" uzak, istikrarlı ve müreffeh bir bölgeye odaklanıyor.

Suudi Arabistan'ın yükselişinin nedenleri

Suudi Arabistan yaklaşık on yıl önce, 2030 Vizyonu’nu merkezine alan bir strateji benimsedi ve bölgesel eksenlerden çıkarak, Türkiye ile uzlaşma ve Çin'in himayesinde İran ile normalleşme yoluna gitti. Bu hamle, Suudi Arabistan'ın konum, kaynaklar ve tarih açısından güçlü liderlik rolünü, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK), Arap Birliği (AL) ve İslam İşbirliği Teşkilatı'na (İİT) dayanarak ABD ile köklü stratejik ilişkilerinin bir uzantısı olarak, Avrupa ve Asya’nın güçlü ülkeleriyle ortaklıklar, Rusya ile enerji alanında iş birliği ve Çin, Hindistan, Güney Kore ve Pakistan ile ilişkilerin geliştirilmesi yoluyla güçlendirilmesini sağladı. Böylelikle, dengeli ve bölgesel olarak kapsayıcı rol ve uluslararası ilişkilerdeki çeşitlilik, Riyad'a geniş bir manevra alanı sağladı.

Suudi Arabistan ile İran arasında 2023 yılının mart ayında normalleşmenin başlamasından bu yana yaşanan olaylar ve 7 Ekim 2023'ün yansımaları ile sonuçları, Suudi Arabistan'ın diplomasisinin gerçekçi ve uyumlu olduğunu ortaya koydu. Riyad’ın önceliği, ulusal çıkarlarına hizmet eden bölgesel istikrarı yeniden tesis etmek ve 2030 Vizyonu ekonomik modernizasyon ve çeşitlendirme planını uygulamaya odaklanmaktı. Bu hedefe ulaşmak için Riyad, ABD'nin İsrail ile gelecekteki normalleşme çabalarına kapıyı tamamen kapatmamış, ancak bunun iki devletli çözüm ve Filistinliler için adaletin sağlanması adına net bir ufuk benimsenmesini şart koşmuştu.

1945 yılında AL kurulduğundan ve ilk zirvesi düzenlendiğinden beri, Kahire, Riyad ve Şam çoğunlukla ortak Arap hareketinin itici gücü veya lideri rolünü üstlendi.

7 Ekim 2023 olayları bölgeyi kasıp kavurdu. 2011 yılında başlayan Arap Baharı ve ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk döneminde başlattığı ‘Abraham (İbrahim) Anlaşmaları’nın ardından bölgedeki durumun kırılganlığı ortaya çıktı.

Bu durum, jeopolitik konumu, kaynakları ve küresel enerji pazarındaki büyüklüğü nedeniyle, imparatorluk projelerinin ve büyük oyunların çatışmalarının arasında sıkışmış olan Suudi Arabistan'ın karşılaştığı zorlukları daha da artırdı.

Riyad, buradan hareketle bağımsızlığını ve ortaklarının çeşitliliğini güçlendirme yaklaşımı çerçevesinde, bölgesel rakipleri ve başta ABD olmak üzere küresel güçlerle nasıl ilişki kurulacağına dair sorular sormaya ve politikalarını yeni duruma uyarlamaya başladı.

Suudi Arabistan ile İran arasındaki normalleşme devam etti. Yemen ve İran'ın Husilere verdiği destek gibi ihtilaflı konuların devam etmesine rağmen gerginlik azaldı. Gazze’deki savaş ve İsrail ile İran arasında 12 gün süren savaşın patlak vermesinden sonra bile karşılıklı anlayışın hızlandığı görüldü.

Ancak Suudi Arabistan yönetimi, Trump yönetimiyle kurduğu özel ilişkiler ve aralarındaki bazı anlaşmazlıklara rağmen, Ortadoğu’da yeni bir denge kurmayı başardı. (Mekke'nin kuzeyinde yer aldığı için bu adı alan) Biladu’ş-Şam’ın (Şam bölgesinin) stratejik derinliğine özel bir önem verdi.

Suriye'deki siyasi dönüşümün desteklenmesi ve ülkenin yeniden inşası

Lübnan ve Suriye'deki bölgesel gelişmeler ve olayların hızlanmasıyla, ortak Arap çıkarları sisteminin inşası bağlamında Riyad'ın her iki ülkedeki gelişmeleri yakından takip etme rolü öne çıktı.

Arap Ligi'nin 1945 yılında kurulmasından ve ilk Arap zirvesinin toplanmasından beri Kahire, Riyad ve Şam, koşullara ve değişikliklere göre diğer başkentlerin rollerini inkar etmeden, ortak Arap eyleminin motoru veya lideri rolünü sıklıkla oynamıştır.

Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, 1970’li yıllarda, “Mısır olmadan savaş olmaz, Suriye olmadan barış olmaz” sözünü söyledi. Bu nedenle, Riyad'ın (Abu Dabi ile iş birliği içinde) 2011-2013 dönüm noktasından sonra Mısır'ı desteklemesi ve ona ayak uydurması dikkat çekiciydi. Ayrıca, 2024-2025'te Suriye'deki dönüşüme ayak uydurmak için acele etmesi de dikkat çekiciydi. Böylece, Arap dünyasının ağırlığının KİK’e kaymasıyla Riyad, Mısır ile iş birliği ve Irak'a açılım çerçevesinde Arap bölgesinin durumunun yeniden yapılandırılmasını yönetmeye çalışırken, Suriye ve Lübnan'ı başlangıç noktası olarak kabul ediyor. Filistin meselesinin, Arap evinin düzenini bozmak ve bölgesel rejimlerin veya ideolojik güçlerin ‘bahane’ olarak kullanmaması için pusula olarak kalmasını sağlıyor.

Suudi Arabistan, demagojik sloganlar ve popülist bahisler olmadan Arap dünyasının gerçekleriyle esnek bir şekilde, vesayet ve iç işlerine müdahale etme yöntemlerinden uzak, bir tarafı diğerine karşı desteklemeyerek, devletler arası modern kurumsal ilişkilere odaklanarak ilgileniyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu yaklaşım, İran döneminde hâkim olan milisler, devlet dışı örgütler ve paralel yapılar dönemine gerçekçi bir alternatif olarak görülüyor.

Buradan bakarsak Suudi Arabistan'ın Suriye'yi, geçmiş dönemin etkilerinden kurtulabilecek güvenli ve istikrarlı bir ülke haline getirmek için yeniden inşası yönünde bir eğilim içinde olduğunu görebiliriz.

Suudi Arabistan, Suriye ile dışişleri bakanları düzeyinde karşılıklı ziyaret gerçekleştiren ilk ülke oldu.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Riyad'da Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ı ağırladı, 3 Mart 2025 (SPA)Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Riyad'da Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ı ağırladı, 3 Mart 2025 (SPA)

Başlangıçta Riyad, Türkiye ve Katar'ın desteklediği Suriye’nin yeni lideri Ahmed Şara’ya karşı temkinli bir tutum sergiledi. Ancak Suriye geçici yönetiminin performansı ve Suriye'nin çıkarlarını öncelikli tutması, Riyad'ı başka bir yaklaşım benimsemeye itti. Bu yaklaşım, 12 Ocak'ta Riyad’da düzenlenen bölgesel ve uluslararası tarafların katıldığı Suriye konulu konferansta ortaya çıktı. Konferansta ayrıca yaptırımların kaldırılması konusunda Arap dünyasının koşulsuz desteği ile Batı'nın şartlı tutumu arasında bir görüş ayrılığı olduğu görüldü.

Ancak Suudi Arabistan'ın Şam'daki yeni yönetimi destekleme hamlesi, Başkan Donald Trump'ın seçilmesinin ardından ilk yurtdışı ziyaretini geçtiğimiz mayıs ayında Riyad'a yapmasının ardından ivme kazandı. Bu ziyaret vesilesiyle, Suudi Arabistan’ın diplomatik ve ekonomik ağırlığı, Riyad ile Washington'un çıkarlarının örtüştüğü durumlarda ‘karşılıklı ve seçici bir ortaklık’ kurulmasına olanak sağladı.

Suudi Arabistan, 2023 yılının başından bu yana (ABD, Fransa, Mısır ve Katar ile birlikte) beşli komite içinde veya ikili olarak Lübnan'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hazırlıklarında öncü bir rol üstlendi.

Başkan Trump'ın Körfez turunun en heyecan verici anı, Washington'un Heyet Tahrir Şam’ı (HTŞ) terör örgütü olarak sınıflandırmasına rağmen, Suriye'ye uygulanan yaptırımları kaldırdığını açıklamasıydı. Bu adım, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bin Selman'ın doğrudan talebi olmadan gerçekleşemezdi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile koordineli olarak atılmış bir adım olarak sunuldu.

Riyad, Suriye'nin istikrarını desteklemek, ekonomisini canlandırmak ve Arap dünyasının temel direği olarak geri dönmesini sağlamak için yeni yönetimi destekledi ve Washington ile Avrupa başkentlerini bu yaklaşımın doğruluğuna ikna etti. Bunun karşılığında Ahmed Şara’nın Suriye vatandaşlığına geçmesi, terörizmin yeniden ortaya çıkışına karşı güçlü bir şekilde mücadele etmesi ve bölgesel eksenlere veya yeni çatışmalara ve savaşlara karışmaması gerekiyordu.

Bazı çevreler, ABD’nin davranışlarını faydacı yaklaşımlarla ilişkilendirmekte abartılı davranırken, ABD kurumlarının Suriye'deki dönüşümü desteklemesi ve Suriye'yi stratejik müttefiki İsrail ile NATO’daki müttefiki Türkiye arasında bir savaş alanı haline getirmemesi, Suudi Arabistan'ın Suriye yönetimini kucaklayan rolüne alan açması ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Katar'ın Şam'ı destekleme rolünü küçümsememesi daha olası.

Bu yeni duruma göre Trump’ın Suriye’ye yönelik ABD yaptırımlarını kaldırma, HTŞ'yi terör örgütü listesinden çıkarma ve uzun ama umut verici bir süreç olan İsrail ile normalleşme yolunda ilerleme kararı nihayet geldi. İki ülke arasında geçici bir güvenlik anlaşması imzalanması için müzakerelerin sürdüğü konuşulurken, Suudi Arabistan bu konuda Suriye ve Lübnan’a, İsrail ve ABD’nin Suudi Arabistan’ın Filistin meselesiyle ilgili taleplerini karşılamadan İsrail ile barış anlaşmaları imzalamayacağına dair garanti verdi.

Riyad, Lübnan'daki yeni durumun “mimarı”

Suudi Arabistan, 2023 yılı başlarından bu yana koordineli bir şekilde çalışarak Lübnan'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hazırlıklarında, beşli komite (ABD, Fransa, Mısır ve Katar ile birlikte) içinde veya ikili olarak liderlik rolü oynadı.

Suriye'deki siyasi dönüşümün başarısı ve Lübnan devletinin savaş ve barış kararını geri kazanması, Riyad'ın gözünde bölgesel istikrarı garantileyecek.

Lübnan'daki durum, öncelikle Fransa ile koordineli olarak takip ediliyor ve Washington ile uyumlu bir yaklaşım sergileniyor. Ancak hassas konularda, Suudi Arabistan'ın Lübnan Özel Temsilcisi Prens Yezid bin Ferhan'ın rolü öne çıkmaya başladı. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan’ın Beyrut Büyükelçisi Dr. Velid el-Buhari da günlük olarak çabalarını sürdürüyor.

Eşyalarıyla birlikte küçük bir kamyonun üzerinde, Lübnan'ın Arsal beldesi yakınlarındaki Vadi Hamid bölgesinden Suriye'ye dönmeye hazırlanan Suriye mülteciler, 26 Ekim 2022 (Reuters)Eşyalarıyla birlikte küçük bir kamyonun üzerinde, Lübnan'ın Arsal beldesi yakınlarındaki Vadi Hamid bölgesinden Suriye'ye dönmeye hazırlanan Suriye mülteciler, 26 Ekim 2022 (Reuters)

Suudi Arabistan’ın desteği sadece içerideki durumun çözülmesi ve yeniden inşa meselesini kapsamakla kalmıyor, aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararının uygulanması ve Taif Anlaşması’na bağlı kalınmasıyla, Lübnan'ın egemenliğinin korunması ve Suriye-Lübnan ilişkilerinin ayrıntılarına dikkat edilerek sınırların kontrol altına alınmasına da odaklanıyor. Bu amaçla Suriye ve Lübnan savunma bakanları ile iki ülkenin güvenlik kurumları arasında koordinasyon komiteleri kuruldu. Suudi Arabistan’ın uluslararası tarafların desteğini gören bu girişimi, iki ülke arasındaki sınırların belirlenmesi komitelerinin denetlenmesini de içerebilir. Zira bu, Lübnan’ın bağımsızlığını kazanmasından beri tartışılan bir konu.

Riyad, 1980'lerin sonunda imzalanan Taif Anlaşması’ndan, 2005 yılında Lübnan’ın merhum Başbakanı Refik Hariri suikastına kadar ve 2009 yılında Beyrut ile Şam arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasına kadar, Suriye-Lübnan ilişkilerini korumaya olağanüstü bir özen göstermişti. Birbiriyle iç içe geçmiş iki komşu ülke arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi, her iki ülkenin liderlerinin siyasi cesaretini, hataların ve eksikliklerin değerlendirilmesini, Lübnan'ın özel konumunu ve hiçbir ülkenin diğerinin iç işlerine karışmamasını kabul eden sağlıklı bir ilişkiye doğru ilerlemeyi ve önceki aşamalardan dersler çıkarmayı gerektiriyor. Bundan dolayı, Suudi Arabistan'ın üstlendiği rol, Suriye ve Lübnan arasında sağlıklı ve dürüst bir ilişkiye ulaşılması ve kayma yaşanmaması için bir garantiye dönüşüyor.

Suriye'deki siyasi dönüşümün başarısı ve Lübnan devletinin savaş ve barış kararını geri kazanması, Riyad'ın gözünde bölgesel istikrarın garantisi olacak.

Suudi Arabistan ve Arap dünyasının desteği, Riyad ve Arap başkentlerinden müttefiklerinin karşılaşabileceği; terörizmin yeniden canlanması, Türkiye'nin tek başına hareket etmesi ve Suriye ile Lübnan'ı parçalama projeleri gibi olası riskleri önlemeyi amaçlıyor.

Bahisler zorlu ve riskli görünüyor, ancak Suudi Arabistan'ın seçenekleri tarihine ve izlediği yolla uyumlu ve Ortadoğu'da bir değişim aşamasına uygun. Bu aşamaya ayak uydurmayanlar tarihin tozlu sayfalarına itilecek. Bu yeni durum, Suudi Arabistan'ı bölgenin geleceği hakkındaki herhangi bir tartışmada göz ardı edilemeyecek bir güç haline getirecektir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.