Lübnan-İsrail sınır müzakerelerine Şii partilerden muhalefet

Lübnan-İsrail sınır müzakerelerine Şii partilerden muhalefet
TT

Lübnan-İsrail sınır müzakerelerine Şii partilerden muhalefet

Lübnan-İsrail sınır müzakerelerine Şii partilerden muhalefet

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın ihtilaflı Lübnan-İsrail sınırını belirlemek için harekete geçmesi siyasi müttefikleri olan Şii partilerle arasının açılmasına yol açtı.
Lübnan kamuoyunda “Şii İkili” olarak tanımlanan Emel Hareketi ve Hizbullah ittifakı “Lübnan heyetindeki sivillerin deniz sınırlarını çizmek için İsrail ile müzakere etmesini” eleştiriyor.
14 Ekim’de yapılan müzakerelerin başlamasına engel olmasa da konu, Şii İkili’nin müttefiği olan Cumhurbaşkanı Mişel Avn ile anlaşmazlığa düşmesine yol açtı.
Şii İkili’den kaynaklar, hafta başında sivilleri ve subayları içeren bir müzakere heyetinin kurulduğunu açıklayan Cumhurbaşkanı ile yaşanan anlaşmazlık noktalarına değinmedi. Kaynaklar, Şii İkili’nin tavrının, “görüşmelerin, kara ve deniz sınırlarını belirleyecek özel anlaşma çerçevesi dışına genişletilmesi endişelerinden” kaynaklandığını belirtti.
Ancak Cumhurbaşkanı Avn’ın partisi (Maruni Hristiyan) Özgür Yurtsever Hareketi’nin de (ÖYH) içinde yer aldığı 8 Mart Cephesi’ne yakın diğer kaynaklar, Avn ile Şii İkili arasındaki derin anlaşmazlıktan söz ederken, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, Cumhurbaşkanlığı ile temasların, ‘müzakere heyetinin değişmesini talep etmek için çarşamba günü sabah vaktinde bildirinin yayınlanmasına birkaç dakika kalana kadar’ devam ettiğini söyledi. Ancak kaynaklara göre Cumhurbaşkanı Avn, Emel lideri ve Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri’nin müzakerelere başlamak için iki hafta önce ilan ettiği çerçeve anlaşmasıyla tutarlı şekilde tavrını koruyarak, bu taleplere yanıt vermedi. Avn ile temasların bir kısmını üstlenen Hizbullah’ın, Cumhurbaşkanının yanıtına itimat ettiğini söyleyen kaynaklar, ancak yanıtın gelmediğini belirtirken, aynı zamanda Avn’ın tavrının Hizbullah ile ilişkisini etkileyip etkilemediğini sorguladı.
Hizbullah ve Emel Hareketi, 1996 yılında Lübnan heyetinin sivil isimlerin de yer aldığı bir formülle oluşmasının, ‘Lübnan ve İsrail’den gelen askerler arasında Nakura’da Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde dolaylı görüşmelerin yapılmasını sağlayan çerçeve anlaşmasını ve Nisan anlayışının kapsamını’ ihlal ettiğini vurguladı. Hizbullah ve Emel, Lübnan heyetinin çerçeve anlaşmasına uygun olarak derhal yeniden oluşturulması çağrısı yaptı.
Meclis’teki Kalkınma ve Kurtuluş Bloğu üyesi Milletvekili Eyyub Hamayyed, “Heyetin askerlerle sınırlı olması talebi; Fransız ve İngiliz mandalarının bölgeyi yönettiği 1923’te Lübnan ve işgal altındaki Filistin arasındaki sınırların çizilmesinde belirlenen kara noktalarına dayalı olarak, ekonomik bölgede hakkımızı teyit etmek ve bunun Lübnanlıların hakkı olduğunu vurgulamaktır” ifadelerini kullandı. “Bu, bu hakkı savunmanın bir ölçütüdür” diyen Hamayyed, düşman İsrail’in daha fazla adım atmaması için askeri heyet ve sivillerin yokluğu üzerinde ısrar edildiğini belirtti.
Hamayyed, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, İsrail tarafının ‘kurnaz’ olduğunu söylerken, ‘normalleşmeyi uygulamaya başlamak amacıyla karadan itibaren deniz sınırlarının çizilmesini suiistimal ederek görüşmelerin yapılmadığına’ dikkati çekti. Milletvekili, İsrail’in ‘başarısızlıkla sonuçlanan ve direnişin, onu siyasi kazanç sağlamadan geri çekilmeye zorladığı 1982’deki işgalden bu yana’ normalleşme üzerinde çabaladığını söyledi.
Emel Hareketi ve Hizbullah, Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri’nin ‘sınırları belirleme müzakerelerine ilişkin olarak’ ilan ettiği çerçeve anlaşmasının, 1996 yılındaki Nisan anlayışı ve 1701 sayılı kararın başlangıç noktasını teyit ettiğini ifade ederek, tavırlarına gerekçe sundu. Nisan anlayışı ve 1701 sayılı karar, yalnızca askeri görevliler arasında periyodik toplantıların yapılmasını içeriyor.
Şii İkili, yaptıkları açıklamada, ulusal sabitelere bağlılıklarını ve “düşman İsrail’in çoğunlukla siyasi ve ekonomik karakterdeki isimleri içeren müzakere heyetini oluşturarak istediği” koşulları reddettiklerini vurgularken, ‘yaşananları açıkça kabul etmediklerini, zira durumun anlaşmanın dayandığı anlayış çerçevesinden saptığını ve bunun da Lübnan’ın pozisyonuna ve üstün çıkarlarına zarar verdiğini’ kaydetti.
Öte yandan Meclis’teki Güçlü Lübnan Bloğu üyesi Milletvekili  Ziyad Esved, heyetin şeklinin önemli olmadığını, aksine müzakerelerin önemli olduğunu belirtti. Esved, “Şii İkili’nin tavrının haksız olduğunu ve konu kapsamında hiçbir değeri bulunmadığını” ifade ederken, Cumhurbaşkanı Avn’ın kullandığı yetkilerin ‘anayasada öngörüldüğüne’ dikkati çekti. Bir televizyon kanalına konuşan Ziyad Esved, tavra ‘bağımsız bir pazarlık kapısından’ bakıldığını ifade etti. Milletvekili ayrıca, Şii İkilinin ‘müzakerelerin şekli ve içeriğine karar vermek istediğini, kendilerinin esasen İsrail’e düşman olan Lübnanlıların maneviyatının yerini aldıklarına inandıklarını’ belirterek bunun haksız bir iç durum olduğunun altını çizdi.
Lübnan Cumhurbaşkanlığı, İsrail ile ihtilaflı olan güney sınırlarını belirlemek için teknik bir heyet oluşturulduğunu açıkladı. Heyet, yarın BM ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gözetiminde ilk toplantısını gerçekleştirecek.
Cumhurbaşkanlığı yaptığı açıklamada, başkanlığını Pilot Kurmay Tuğgeneral Bessam Yasin’in yapacağı heyetin Lübnan Petrol Sektörü İdaresi üyesi Deniz Albay Mazen Basbus, Visam Şubat ve uluslararası hukuk uzmanı Necib Mesihi’den oluşacağını belirtti.

İsrail ile çerçeve anlaşmasına varılmıştı
Lübnan ve İsrail arasındaki sınır ihtilafının çözümü için 2010'dan bu yana ABD diplomatik heyeti ile birlikte süreci yöneten Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde İsrail ile hem kara hem deniz sınırlarını belirleme müzakereleri için "çerçeve anlaşmasına" varıldığını açıklamıştı.
Müzakerelerin Güney Lübnan'da görev yapan BM Geçici Görev Gücü (UNIFIL) merkezinde yürütüleceğini belirten Nebih Berri, yıllardır sürdürdüğü görevini de artık müzakerelerde Cumhurbaşkanı Avn'ın öncülüğünde Lübnan'ı temsil edecek orduya bıraktığını ifade etmişti.

Lübnan-İsrail sınır ihtilafı
Lübnan ile İsrail arasında 860 kilometrekarelik deniz sahası anlaşmazlığı bulunuyor.
İki ülke de Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığında hak iddia ediyor. İsrail, Lübnan hükümetinin lisanslama sürecine başladığı beş bloktan üçünün, İsrail kıta sahanlığı sınır bölgesinde yer aldığını öne sürüyor. Tel Aviv ayrıca, 87 kilometrelik Lübnan'ın kara sınırında da Şeba Çiftlikleri ile diğer bazı bölgelerdeki işgalini sürdürüyor.



Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
TT

Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)

ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Mike Waltz dün Kudüs'te yaptığı açıklamada, Başkan Donald Trump'ın Gazze barış planının ikinci aşamasına ilişkin gelişmeler hakkında "yakında" duyurular beklediğini belirterek, Washington'un Hamas'ın yeniden yapılanmasına izin vermeyeceğini vurguladı.

Waltz, planın ana bileşenlerinin, hizmetleri yönetecek teknokrat bir Filistin yönetimi, ilgili tarafların maliyetleri karşılamasını sağlayacak bir finansman mekanizması ve son olarak uluslararası bir istikrar gücü olduğunu açıkladı.


İsrail, Gazze'ye gönderilecek yardımlar için Ürdün ile olan sınır kapısını yeniden açtı

Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
TT

İsrail, Gazze'ye gönderilecek yardımlar için Ürdün ile olan sınır kapısını yeniden açtı

Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)

İsrail ve Filistinli yetkililer AFP'ye verdikleri demeçte, İsrail'in, Gazze'ye yardım taşıyan kamyonlar için Ürdün ile işgal altındaki Batı Şeria arasındaki Kral Hüseyin Köprüsü (Allenby Köprüsü) sınır kapısını, kapanmasından yaklaşık üç ay sonra dün yeniden açtığını söyledi.

İsrail, eylül ayında Ürdünlü bir sürücünün sınırda ateş açarak iki İsrail askerini öldürmesinin ardından sınır kapısını kapatmıştı. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre birkaç gün sonra, sınır kapısı bireysel geçişlere yeniden açıldı, ancak savaşın harap ettiği Gazze Şeridi'ne yönelik insani yardımlara kapalı kaldı.

İsrail hükümetinin Topraklardaki Hükümet Faaliyetleri Koordinatörlüğü (COGAT) sözcüsü, "Allenby Köprüsü sınır kapısı bugün açıldı ve kamyonlar Allenby Köprüsü'nden Gazze'ye geçiyor" dedi. Adının açıklanmasını istemeyen bir Filistinli yetkili de sınır kapısının yeniden açıldığını doğruladı.

Yetkilinin açıklamasına göre, salı günü çimento ve yapım malzemesi taşıyan 96 kamyonun geçişine izin verildi. Dün ise insani yardım taşıyan 20 kamyon bu sınır kapısından giriş yaparken, inşaat sektörü için kumun da bugün girişine izin verilmesi bekleniyor.

Sınır kapısının kapatılmasından bu yana Ürdünlü yetkililer, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Şeyh Hüseyin sınır kapısından Gazze'ye yardım ulaştırabildiklerini söylüyor. Salı günü bir İsrailli yetkili, Ürdün'den Allenby Köprüsü sınır kapısından mal ve yardım transferinin yakında yeniden başlayacağını söyledi.

Yetkili şöyle devam etti: “Gazze Şeridi'ne giden tüm yardım kamyonları, kapsamlı bir güvenlik kontrolünden geçtikten sonra, refakat ve güvenlik eşliğinde seyahat edecek… Ürdünlü sürücüler ve kargolar için güvenlik kontrolü ve kimlik doğrulama prosedürleri sıkılaştırıldı. Geçişi güvence altına almak için özel güvenlik güçleri görevlendirildi.”

Ürdün Vadisi'ndeki sınır geçişi, Batı Şeria'dan Filistinlilerin İsrail topraklarına geçmeden ayrılmalarına olanak tanıyan tek geçiş noktasıdır.

İsrail, özel izinleri olmadığı sürece Filistinlilerin havaalanlarından geçmesine izin vermiyor.


Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
TT

Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)

Akil Abbas

Irak seçimlerinin sonucu önceki genel seçimlerin çoğundan farklı olarak, bu kez açık ve net bir kazanan ortaya çıkardığı için dikkat çekici ve belirleyiciydi. Seçimlerin kazananı çeşitli seçim listeleriyle “Koordinasyon Çerçevesi”ydi. Seçimleri yönetmekten sorumlu Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu tarafından açıklanan sonuçlara göre Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin başkanlığını yaptığı liste de dahil olmak üzere, Koordinasyon Çerçevesi’nin çeşitli seçim listeleri 180'den fazla sandalye kazandı.

Çerçeve’nin güçlü seçim performansının işaretlerinden biri, 46 sandalye kazanan Sudani’nin “Yeniden İnşa ve Kalkınma Koalisyonu” listesinin, Koordinasyon Çerçevesi ile rekabet etme fikrinden vazgeçerek hızla bu yapıya entegre olmasıydı. Bu durum bilhassa Koalisyon’un, desteklediği ve aday gösterdiği başbakanların seçimlere katılmak için siyasi ittifaklar kurmalarını engelleyen bir taahhütte bulunmalarını şart koşan Çerçeve’nin isteklerine karşı kurulmuş olduğu göz önüne alındığında oldukça önemliydi. Çerçeve’nin bu şartının arkasında, başbakanların kendi siyasi güçlerini oluşturmalarını ve Şii oylarının çok sayıda rakip arasında dağılmasını önlemek yatıyor.

Bu halk desteği değil sadece bir seçim zaferidir

Ancak, bu seçim zaferini bazı Koordinasyon Çerçevesi gruplarının pazarlamaya çalıştığı yapay bağlamda değil, doğru ve dolaysız bağlamında anlamak önemlidir. Bu zafer, çeşitli taraflı yasal, teknik ve mali faktörlerin amacına ulaşmasıyla gerçekleşti. İyi yönetim performansıyla veya toplumun olumlu sonuçlarını hissettiği ve bunun sonucunda Koordinasyon Çerçevesi'ni seçimlerde ödüllendirdiği yönetişimdeki net bir iyileşmeyle ilgisi yoktu.

2023'te Koordinasyon Çerçevesi iktidarda olanlar başta olmak üzere, cömertçe harcama yapabilecek mali imkanlara sahip büyük partilerin çıkarlarına hizmet eden, daha küçük ve mali açıdan dezavantajlı partileri ise dışlayan adaletsiz bir seçim yasasını meclisten geçirdi.

Buna ilave olarak birçok gözlemcinin belirttiği gibi, bu etkili partiler tarafından seçim merkezlerinin önünde bile yaygın olarak oy satın alınması söz konusuydu. Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı. Ayrıca bu etkili partiler, ülke çapında başarılı kampanyalar yürütebilecek devasa, pahalı ve deneyimli kampanya aygıtlarına da sahip.

Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı

Irak'ta “Sivil Güçler” olarak adlandırılan muhalif güçler, bu avantajların hiçbirine sahip değil; bu da onları neredeyse her seçimde yapısal olarak zayıf bir konumda bırakıyor. Bu güçler, tek çatı altında birleşme ve sınırlı seçim etkisine sahip, sınırlı bir elit kitleye hitap eden mevcut muhalif söylem yerine, sıradan Iraklıların dikkatini çekecek net bir muhalif seçim söylemi oluşturmakta sürekli yetersiz kaldığı için daha da zayıflıyor.

Sivil Güçler ayrıca bu seçimlere yönelik boykottan da zarar gördü. Zira seçimleri boykot edenler genellikle iktidarın dizginlerini elinde tutan muktedir partilerden memnun değiller ve bu nedenle mantıksal olarak, oy kullansalar muhalefet partilerine oy verme olasılıkları daha yüksek olurdu. Yüksek Seçim Komisyonu ise uluslararası standartlara aykırı ve hatalı bir formül kullanarak seçimlere katılım oranını (yüzde 56) şişirmeye devam ediyor. Seçim Komisyonu, oy kullanma oranlarını, oy kullanma hakkına sahip Iraklıların toplam sayısı yerine, kayıtlı seçmenlerin sayısına göre fiilen oy kullanan seçmenleri sayarak hesaplıyor.

Seçim sonrası hesaplar

Koordinasyon Çerçevesi’nin halihazırda yaşadığı ve iktidardaki tekeline herhangi bir rakibin olmadığı anlamına gelen zafer coşkusunun ötesinde, en zorlu meydan okumalar hükümetin kurulmasının ardından yakında başlayacak. Yeni hükümetin, Koordinasyon Çerçevesi’nin kontrolü altındaki yeni meclis tarafından, alışıldık ve “tek sepet” anlaşması olarak bilinen kota anlaşması yoluyla hızla onaylanması bekleniyor. Yani üç başkanlık (meclis, hükümet ve cumhurbaşkanlığı) için adayların aynı anda kabul edileceği ve onaylanacağı tahmin ediliyor. Bu süreç ayrıca Şii, Sünni ve Kürt siyasi grupları arasında, üç başkanlık pozisyonu için adayları ve diğer yüksek mevkilerin kota sistemine göre nasıl dağıtılacağını belirleyecek “büyük bir siyasi anlaşma” yapılmasını da içeriyor. Buna ek olarak, söz konusu gruplar arasındaki siyasi anlaşmaya dayanarak kurulacak hükümetin programı da belirlenecek (bu, hükümet kurulduktan sonra nadiren uyulan, ancak bu grupların seçmenlerine ihtiyaçlarının dikkate alındığı konusunda güvence vermek için halkla ilişkiler açısından faydalı bir anlaşmadır).

Çoğunluğu elde ettiği seçim zaferiyle, Çerçeve, gelecekte kendisine bir zorluk oluşturmayacak veya kendisinden bağımsız hareket edemeyecek, tamamen kontrolü altında, ona boyun eğmiş zayıf bir başbakan geleneğini yerleştirme yolunda ilerliyor (bu bağlamda, Ekim 2020 protestolarının devirdiği eski Başbakan Adil Abdulmehdi, Çerçeve’nin aradığı ideal model sayılıyor, ancak Sudani'de bu aradığını bulamadı). Çerçeve, Sudani'nin görev süresini ister yeni ve daha sıkı koşullar altında uzatmaya karar versin, ister yeni bir başbakan seçsin ki bu şu anda daha muhtemel görünüyor, yeni hükümet ve onu destekleyen Çerçeve, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması ve İslam Cumhuriyeti'nin Irak'taki baskın etkisine son verilmesi gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı.

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle) ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle)

Yeni hükümet, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı

Önümüzdeki günlerde ABD Başkanı’nın Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya Bağdat'ı ziyaret edecek. Başkan Donald Trump ile görüşmesinin ardından yaptığı ayrıntılı paylaşımdan da açıkça görüldüğü gibi, fraksiyonların dağıtılması konusunu gündeme getirecek. Savaya paylaşımında, Irak'ın silahın devletin elinde toplanması konusunda bir yol ayrımında olduğunu, Irak devletinin ekonomik refah beklentileri de dahil olmak üzere gelecekteki başarısının veya başarısızlığının, milis grupları silahsızlandırma gücüne bağlı olacağını belirtti. Irak'taki en önemli İran yanlısı silahlı örgüt olan Nuceba Hareketi'nin liderinin bu açıklamaya yönelik öfkeli tepkisi özellikle dikkat çekiciydi. Genel Sekreteri Şeyh Ekrem el-Kabi, Irak hükümetinin Savaya'nın “açık müdahalesi” olarak nitelendirdiği bu açıklamalarını reddetmemesi halinde, “İslami Direniş'in onu susturacağını ve efendilerine geri göndereceğini” açıkladı.

Washington ile muğlak ilişki

Savaya'nın ülkeye yapacağı beklenen ziyaretin önemi, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile Sudani arasında ekim ayında, Irak genel seçimlerinden yaklaşık 20 gün önce yapılan telefon görüşmesinin ardından yayınlanan Amerikan bildirisinde belirtildiği gibi, “İran destekli milislerin silahsızlandırılmasının gerekliliği” ile ilgili Amerikan pozisyonundaki önemli bir boşluğu doldurması olasılığında gizli. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu boşluk, Irak'ın bu milisleri dağıtma yönündeki ABD talebine uymaması durumunda ortaya çıkacak sonuçların ne olacağının bilinmemesinden kaynaklanıyor. Eğer varsa bu sonuçların ne olacağının açıklanması bir fark yaratacak ve Irak'ın resmi tutumunu ve Amerikan talebine nasıl yanıt vereceğini önemli ölçüde etkileyecektir.

Trump yönetimindeki ABD, şu ana kadar Irak'taki İran nüfuzuna son verme gerekliliği konusunda net ve kararlı (ve önceki yönetimlerin aksine açık) bir dil kullanmakla yetiniyor. Bu nüfuzun temel direği olarak silahlı fraksiyonların dağıtılmasının gerekliliğini vurguluyor. Ancak, bu doğrudan Amerikan talepleri, netliklerine rağmen Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar.

Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)

Bu doğrudan Amerikan talepleri netliklerine rağmen, Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar

Bu muğlaklık, Irak’ın olası bir reddiyle başa çıkmak konusunda gerçek bir Amerikan planının olmamasından ve ABD'nin ekonomik ve mali baskı uygulamak gibi daha ileri gitmeden siyasi ve medyatik baskısıyla yetinmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu senaryo, Koordinasyon Çerçevesi ve ona bağlı silahlı fraksiyonlar için olduğu kadar, bu çatışmayı büyük bir bekleyişle takip eden İran için de en iyi seçenek olarak kabul ediliyor.

Önümüzdeki yeni Irak hükümetinin kurulmasına kadarki dönemde, belirsiz ABD-Irak ilişkilerinin geleceği, çatışmaya doğru mu ilerleyeceği yoksa mevcut muğlak durumunda mı kalacağı yönünde daha da netleşecektir. Bu durum, özellikle Trump yönetiminin bu ilişkinin geleceğini olumlu veya olumsuz yönde belirleyecek somut adımlar atmadan, siyasi açıklamalar, açık uçlu talepler ve aleni suçlamaların ötesinde Irak için hiçbir planı olmadığı ortaya çıkarsa geçerlidir. Koordinasyon Çerçevesi, iki taraf arasındaki ilişkinin olduğu gibi, yani muğlak, birçok olasılığa açık ve çözümsüz kalmasını istiyor, çünkü bu, İslam Cumhuriyeti ile özel ve haksız ittifakını sürdürmesine olanak tanırken, aynı zamanda Amerikan kayıtsızlığından da faydalanmasını sağlıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.