Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Tuna-1 bölgesinde toplam doğal gaz rezervi miktarı 405 milyar metreküpü buldu'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fatih Sondaj Gemisi'nde (EPA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fatih Sondaj Gemisi'nde (EPA)
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Tuna-1 bölgesinde toplam doğal gaz rezervi miktarı 405 milyar metreküpü buldu'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fatih Sondaj Gemisi'nde (EPA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fatih Sondaj Gemisi'nde (EPA)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Test, analiz ve detaylı mühendislik çalışmaları sonunda keşfettiğimiz rezerv 85 milyar metreküp daha ilave edildi. Böylece Sakarya sahasının Tuna-1 bölgesinde toplam doğalgaz rezervi miktarı 405 milyar metreküpü buldu. 405 milyar metreküplük doğalgazı burada kurulacak platform vasıtasıyla topraklarımıza ulaştıracak ve ülkemizin tamamına hizmet veren sisteme entegre edeceğiz" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fatih Sondaj Gemisinin yönetim odasında incelemelerde bulundu. Erdoğan ardından Sakarya gaz sahasında sondaj faaliyetini tamamlama talimatını vererek butona bastı. Fatih gemisinde yerli ve milli imkanlarla üretilen uzaktan kumandalı ileri teknoloji denizaltı robotu KAŞİF’i inceleyen Erdoğan çalışanlara teşekkür etti. Erdoğan’a Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez eşlik etti.

"Doğalgaz rezervi miktarı 405 milyar metreküpü buldu"
Erdoğan grup toplantısında müjdesini verdiği Karadeniz’deki yeni rezerv miktarını açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bilindiği gibi Fatih Sondaj Gemimizi İstanbul'un fethinin 567'nci yıl dönümü olan 29 Mayıs’ta Haydarpaşa limanından Karadeniz’e uğurlamıştık. 20 Temmuz’da Sakarya sahasının şu anda bulunduğu yerdeki Tuna -1 kuyusunda sondaja başlamıştı. Yapılan çalışmalar sonucunda deniz tabanının altındaki kuyunun ilk 2 katmanında 320 milyar metreküplük doğalgaz bulunduğu müjdesini 21 Ağustos’ta milletimize ilan etmiştik. Bu tarihten sonra sondaj faaliyetlerine devam eden gemimiz 4 bin 445 metre derinliğe kadar ulaştı. Test, analiz ve detaylı mühendislik çalışmaları sonunda keşfettiğimiz rezerve 85 milyar metreküp daha ilave edildi. Böylece Sakarya sahasının Tuna-1 bölgesinde toplam doğalgaz rezervi miktarı 405 milyar metreküpü buldu. Bu kuyudaki çalışma önceden planladığı şekilde 4 bin 775 metre derinliğe ulaşmasıyla sona erdi" dedi.

"Hedefimiz; 2023 yılında bu gazı ülkemizin kullanımına sunmaktır"
Fatih Sondaj Gemisinin Filyos limanındaki bakım ve teknik hazırlık safhalarının ardından önümüzdeki aydan itibaren sondaj faaliyetlerine yine Sakarya sahasındaki Türkali- 1 kuyusunda devam edeceğini ifade eden Erdoğan, Türkali-1 kuyusundan da çok kısa sürede sevindirici haberler beklendiğini bildirdi. Erdoğan, "Tuna- 1 kuyusunda keşfettiğimiz 405 milyar metreküplük doğalgazı burada kurulacak platform vasıtasıyla topraklarımıza ulaştıracak ve ülkemizin tamamına hizmet veren sisteme entegre edeceğiz. Hedefimiz; 2023 yılında bu gazı ülkemizin kullanımına sunmaktır. Böylece Türkiye tarihindeki en büyük hidrokarbon kaynağına kavuşmuş olacaktır. İnşallah Akdeniz ve Karadeniz’de yeni sondajlardan alacağımız müjdelerle bu kaynağı daha da genişleteceğiz. Halen Yavuz Sondaj Gemimiz, Barbaros Hayrettin ve Oruç Reis Sismik Araştırma Gemilerimizle birlikte Akdeniz’de faaliyetler sürdürüyor" diye konuştu.

"Sismik araştırma gemilerimiz kendi alanlarının en modern donanımlarına sahiptir"
Kanunu Sondaj Gemisinin Karadeniz’deki sondaj faaliyeti için yola çıktığını kaydeden Erdoğan, "Yıl sonuna kadar fiilen kuyu açmaya başlayacak. Hepsi Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına ait sondaj gemilerimiz; dünyadaki toplam derin deniz sondaj filosunun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor. Sismik araştırma gemilerimiz kendi alanlarının en modern donanımlarına sahiptir. Fatih Sondaj Gemimiz ekipmanın ve ekibin millileştirilmesi yolunda önemli bir adımdı" açıklamasında bulundu.
Fatih Sondaj Gemisi’nin ekipmanın ve ekibin millileştirilmesi yolunda önemli bir adım olduğunu, şimdi yeni bir adım daha atarak uzaktan kumandalı ileri teknoloji ürünü denizaltı robotunu da yerli ve milli imkanlarla petrol sektörüne kazandırdıklarını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “'Kaşif' adını verdiğimiz bu denizaltı robotu sayesinde yüzlerce metre derinlikteki ihtiyaç duyulan elektrik ihtiyacını ve video görüntülerini uzaktan kumandayla hiçbir riske girmeden elde edebileceğiz. Denizaltı robotumuzun ülkemize hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu.
Türkiye’nin keşfettiği hidrokarbon kaynaklarının ekonomik değer olarak çok önemli olduğunun altını çizen Erdoğan, şunları kaydetti:
“Çünkü, Türkiye bu konuda net ithalatçı bir ülkedir. Rusya, İran ve Azerbaycan’dan doğal gaz, Cezayir, Katar, Nijerya, Amerika gibi yerlerden de sıvılaştırılmış doğal gaz ithal ediyoruz. Ülkemizin çeşitli yerlerinde küçük miktarlarda petrol ve doğal gaz çıkıyor olmakla beraber, bunlar toplum olarak toplamda tüketimimiz içinde bir hayli yetersiz düzeydedir. Karadeniz’de keşfettiğimiz rezerv, ülkemizin bugüne kadar ki en büyük hidrokarbon kaynağıdır. Devamının da geleceğine inandığım bu keşiflerle inşallah ülkemizin doğal gazda dışarıya bağlılığı önemli ölçüde azalacaktır. Bu aynı zamanda milletimize daha ucuz doğal gaz hizmeti verebileceğimiz anlamına da geliyor. Çünkü, Türkiye sahip olduğu bu güçlü altyapı sayesinde sondaj çalışmalarını dışarıdan kiralamaya göre gerçekten çok uygun bir maliyetle, en önemlisi de güvenle gerçekleştiriyor. Gazın kalitesinin yüksekliği, işletme maliyetlerinin de minimum seviyede olacağına işaret ediyor. Kalkınma ve büyüme çabamızın en büyük kalemini oluşturan petrol ve doğal gazda dışarıya ödediğimiz rakam azaldıkça bu hizmetleri milletimize daha hesaplı bir şekilde sunabileceğiz. Böylece ülkemizde kalan kaynağı da yatırıma, üretime, istihdama yönlendirme imkanına kavuşacağız. Ancak, bu keşfin en az miktarı ve değeri kadar önemli kabul ettiğim bir diğer hususta; Türkiye’nin yürüttüğü tarihi istiklal ve istikbal mücadelesi sürecinde milletimize büyük bir moral vermiş olmasıdır. Yıllarca gıptayla baktığımız hidrokarbon zenginliklerine, artık ülkemizin de sahip olabileceğini görmemiz inşallah diğer alanlardaki mücadelelerimizin başarıya ulaşacağının da işaretidir.”

"Ülkemizin ve Kıbrıs Türklerinin haklarını yok sayan hiçbir plana, hiçbir girişime, hiçbir oldubittiye izin vermemekte kararlıyız"
Dünyada son bir asırda yaşanan çatışmaların çoğunun hidrokarbon kaynaklarına sahip olabilmek için çıktığını ya da çıkartıldığını söyleyen Erdoğan, “Türkiye bu çatışmaların tamamen dışında kalarak, kendi emeği ve gayretiyle bugün bulunduğu yere gelmiştir. Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarını paylaşım mücadelesinden Türkiye’yi dışlama çabalarına rıza göstermeyerek, yeni bir dönemin kapısını açtık. Ülkemizin ve Kıbrıs Türklerinin haklarını yok sayan hiçbir plana, hiçbir girişime, hiçbir oldubittiye izin vermemekte kararlıyız. Buradan bir kez daha tekrarlıyorum; bizim kimsenin hakkında, hukukunda, özellikle de toprağında gözümüz yoktur. Biz sadece kendi haklarımızın müdafaası içerisindeyiz. Bu mücadeleyi başarıya ulaştırmak için diplomasinin tüm yollarıyla birlikte gücümüzün tamamını kullanmakta kararlıyız. Doğu Akdeniz’de barışı, huzuru, istikrarı egemen kılmanın yolu Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarına saygılı olmaktan, tanımaktan, teslim etmekten geçiyor. Bunun dışındaki hiçbir zorbalığa ve komedi düzeyine varan oyunlara ‘eyvallah’ etmeyeceğiz. Avrupa Birliği’nin bu konuda Yunanistan ve Rum kesiminin adeta ‘esiri’ haline gelmiş olması en çok kendisine zarar veriyor. Ülkemize, bugüne kadar savunduğu tüm değerleri hiçe sayma pahasına uyguladığı çifte standart sebebiyle Avrupa Birliği’nin güvenilirliği zaten azalmıştı. Şayet, halihazırdaki tartışmalarda Doğu Akdeniz’de adil bir tutum takınmaz ise bu durum artık Avrupa Birliği’nin sonunun geldiğinin ilanı olacaktır” şeklinde konuştu.
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) çıkma kararı alması sonrası, AB’nin güç kaybettiğine değinen Erdoğan, Türkiye’nin Avrupa’yla ilişkilerini geliştirmekten yana olduğunu söyledi. Karadeniz ve Akdeniz’de hidrokarbon kaynağı aramaya devam edileceğinin altını çizen Erdoğan, “Irkçılık ve İslam düşmanlığı bataklığında çırpınan, İngiltere’nin ayrılmasıyla güç kaybeden AB doğal kaynakların acil bölüşümü konusunda devre dışı kalmasının yükünü taşıyamaz. Biz her şeye rağmen Avrupa ile kadim tarihi geçmişe sahip siyasi, ekonomik, kültürel ilişkilerimizi geliştirerek sürdürmekten yanayız. Burada cevap bekleyen tek soru; AB’nin bunu isteyip, istememesidir. Salgının da etkisiyle küresel ve bölgesel düzeyde yeni yapılanma sürecinden geçildiği kritik dönemde bunun cevabını AB’den başka verebilecek merci yoktur. Türkiye olarak, biz kendi işimize bakıyoruz. Öyle de devam edeceğiz. Karadeniz ve Akdeniz’de hidrokarbon kaynakları aramayı sürdüreceğiz. Suriye, Libya, Azerbaycan’da hakkın ve haklının yanında durmayı sürdüreceğiz. Sınırlarımız içinde ve dışında terör örgütleriyle mücadelemizi kesintisiz bir şekilde yürütmeyi sürdüreceğiz. Ekonomimizi; üretim, ihracat, istihdam odaklı büyütmeyi sürdüreceğiz. Dünyanın neresinde olursa olsun, gözünü ve kalbini ülkemize yöneltmiş tüm mazlum ve mağdurlara el uzatmayı sürdüreceğiz. Milletimize hak ettiği hizmetleri getirmeyi, dev projeleri hayata geçirmeyi ve yenilerini devreye almayı sürdüreceğiz. Bu uğurda gerekirse canımızı ortaya koymak dahil, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağız. Türkiye’yi girdiği bu yoldan döndürmeye, artık ne darbeler ne ekonomik tuzaklar ne siyasi ayak oyunları ne de içi boş tehditler kafi gelir. Son yıllardaki girdiğimiz mücadelelerde, elde ettiğimiz başarıların gerisinde milletimizin sergilediği sağlam birlik ve beraberlik ile devletimizin tüm kurumlarıyla ahenk içinde çalışması vardır. İnşallah, bu güzel tabloyu bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. 2023 hedeflerimize ulaşana, bizden sonraki nesillere 2053 vizyonunu hayata geçirebilecekleri büyük ve güçlü bir Türkiye bırakana kadar durmayacağız, duraksamayacağız” ifadelerine yer verdi.
Öte yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Osmanlı’da zafer kazanan donanma gemilerine asılan sancak hediye edildi.



Trump’ın Çin drone’u yasağı ABD’lileri kızdırdı: İşimizi kaybedeceğiz

ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
TT

Trump’ın Çin drone’u yasağı ABD’lileri kızdırdı: İşimizi kaybedeceğiz

ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)
ABD Temsilciler Meclisi'nin Çin Komünist Partisi özel komitesi de drone yasağı kararına destek verdiğini duyurdu (Reuters)

ABD'nin Çin malı drone'ları yasaklaması, bu cihazları ticari amaçlı kullanan Amerikalıları kızdırdı.

ABD Federal İletişim Komisyonu’nun (FCC) dün açıkladığı kararla yabancı üretim insansız hava araçlarının (İHA) ülkede satışı yasaklandı.

Ayrıca Çinli drone devi SZ DJI Technology ve Autel Robotics'in tüm iletişim ve video gözetim ekipmanları da yasak kapsamına alındı.

Bu kararla şirketlerin, iştiraklerinin ve ortaklarının ABD'de yeni drone ekipmanı ithal etmesi veya bunları satması yasaklanmış oldu.

Çin yapımı İHA’ların yasaklanması yönündeki çabalar 2017’de başlamıştı. Amerikan ordusu, siber güvenlik endişeleri nedeniyle askerlere DJI’nın drone’larını kullanmama emri vermişti.

Washington yönetimi, DJI drone’larının Çin yönetimi adına veri topladığını öne sürerken Pekin yönetimiyse iddiaları reddediyor.

ABD, DJI’yı “Çin askeri şirketi” diye de nitelemişti. Firma ise bu kategorilendirmenin iptali için açtığı davayı kaybetmişti.

DJI, ABD devletinin yürüteceği bağımsız incelemelere açık olduklarını, internet bağlantısı olmadan kullanılabilen drone’larla toplanan verilerin yerel merkezlerde depolandığını savunmuştu.

Çinli drone devi, kararın ardından yaptığı açıklamada öne sürülen güvenlik endişelerinin asılsız olduğunu iddia etti.

Diğer yandan yasak, sözkonusu İHA’ları ticari amaçlarla kullanan kişilerin tepkisini çekti. Wall Street Journal’ın aktardığına göre DJI üretimi drone’lar, ABD'deki ticari, hobi amaçlı ve yerel yönetimlerin kullandığı İHA’ların yaklaşık yüzde 70 ila 90’ını oluşturuyor.

Birçok drone kullanıcısının DJI parçalarını stoklamaya başladığı belirtiliyor. Ayrıca geçimlerini drone’lardan sağlayan kişilerin kararın iptali için Beyaz Saray ve ABD Kongresi’ne talepte bulunduğu aktarılıyor.

Drone ve uçak eğitimleri veren Pilot Institute'un kurucu ortağı Greg Reverdiau, DJI yasağıyla ilgili 8 bin kişinin katıldığı bir anket düzenlediklerini söylüyor.

Katılımcıların yüzde 43’ü yasağın şirketleri üzerinde "son derece olumsuz" veya "işlerini sona erdirebilecek bir etki" yaratacağını söylüyor. Yaklaşık yüzde 58’iyse DJI drone’ları olmadan sadece iki yıl veya daha kısa süre işlerini sürdürebileceklerini belirtiyor.

Reverdiau, Donald Trump yönetiminin yasağını eleştirerek şunları söylüyor:

İnsanlar DJI drone'larını Çin malı olduğu için satın almıyor. Bunları piyasada erişilebilir, yüksek kapasiteli ve uygun fiyatlı oldukları için tercih ediyorlar.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Newsweek


Japonya, vatandaşlık alma kurallarını zorlaştırıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Japonya, vatandaşlık alma kurallarını zorlaştırıyor

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Yabancılara yönelik daha sıkı denetim için kapsamlı bir siyasi hamlenin parçası olarak Japonya, vatandaşlık almak için gereken ikamet süresini 10 yıla çıkarıyor ve dil şartı ekliyor.

Gelecek yılın hemen başlarında yürürlüğe girebilecek olan göçmenlik kurallarındaki bu revizyon, iktidar koalisyonundaki Nippon Ishin partisinin mevcut standartları çok gevşek bulması ve Başbakan Sanae Takaiçi'nin resmi bir inceleme emri vermesi üzerine geliyor.

Japonya'nın Mainichi gazetesi'nin haberine göre, Takaiçi'nin Liberal Demokrat Parti'sinin 4 Aralık'taki toplantısında özetlenen öneride görüldüğü üzere, vatandaşlığın onaylanması sadece ikamet süresine değil, aynı zamanda "iyi hal" ve başvuranın kişisel veya eş geliri ya da becerileri yoluyla istikrarlı bir geçim sağlama kabiliyetine de bağlı olacak. Ayrıca yetkililere nihai kararı vermede geniş bir takdir yetkisi bırakılacak.

Nippon Ishin, 17 Eylül'de Adalet Bakanlığı'na, yabancı uyruklu sakinlerin sayısını sınırlayacak ve yurttaşlığa kabul edilmiş kişilerin vatandaşlıklarının iptal edilebileceği koşulları belirleyecek daha sert önlemler alınması yönünde bir öneri sunmuştu.

Radikal sağcı Sanseito partisiyse daha da ileri giderek, hükümeti yabancıları etnik Japon nüfusunun önüne koymakla suçlarken, kendi iktidarında Japon vatandaşlığına kabul edilmiş kişilerin (kikajin) yasama meclisi adaylığına engel olacağını açıklamıştı.

Hükümet, önerilen kurallara istisnalar getirmeyi planlıyor; bu sayede, Japonya'da birkaç yıldır müsabakalara çıkan sporcular gibi bazı başvuru sahipleri, 10 yıllık ikamet şartını karşılamasalar bile vatandaşlık alabilecek.

Adalet Bakanlığı verilerine göre Japon hükümeti 2024'te 12 bin 248 vatandaşlık başvurusu aldı ve bunların 8 bin 863'ü yıl içinde onaylandı.

Yerel medyaya göre hükümet ayrıca kalıcı ikamet başvurusunda bulunanlar için Japonca dil yeterliliğini ve yurttaşlık eğitimini zorunlu hale getirmeyi de düşünüyor.

Görsel kaldırıldı.
Sanae Takaiçi'nin koalisyon ortağı, Japonya'daki yabancı sakin sayısına sınırlama getirmek istiyor (Reuters)

Önerilen kuralların ülkede yoğun bir çevrimiçi tartışmaya yol açtığı bildiriliyor.

Destekçiler bunları uzun süreli ikamet edenler için makul bulurken, eleştirmenler Takaiçi'nin muhafazakar hükümetinin, Japonya'nın ciddi işgücü sıkıntısıyla karşı karşıya olduğu bir dönemde göçmenliğe yeni engeller yarattığını savunuyor.

The Asahi Shimbun, hükümet kaynaklarına atıfta bulunarak, planın yabancı sakinleri "temel toplumsal bilgi, özellikle dil becerileri"yle donatmayı amaçladığını bildirdi.

Gazeteye göre önerilen ve şimdilik "sosyal içerme programı" diye adlandırılan plan, yabancılarla yerel topluluklar arasındaki yanlış anlamaları ve sürtüşmeleri azaltıp "artan yabancı düşmanlığını dizginlemeyi" amaçlıyor.

Girişim, yerel okullara kaydolmadan önce Japonca yeterliliği sınırlı olan çocuklar için destek önlemlerini içerecek.

2015'te Japonya'da yaklaşık 2,23 milyon yabancı sakin vardı. Haziran 2025 itibarıyla bu sayı yaklaşık 3,95 milyona ulaştı, yani yabancılar nüfusun yaklaşık yüzde 3'ünü oluşturuyor. Bu yabancıların yaklaşık 930 bini ülkede kalıcı ikamet sahibi oldu.

Independent Türkçe 


Ukrayna savaşı, Finlandiya'nın rengeyiklerini nasıl etkiledi?

Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
TT

Ukrayna savaşı, Finlandiya'nın rengeyiklerini nasıl etkiledi?

Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)
Finlandiya'nın en kuzeyindeki Laponya bölgesi, turistlere "Noel Baba'nın resmi evi" diye pazarlanıyor (AFP)

Ukrayna savaşı, Avrupa'daki pek çok ülkeyi olası bir çatışma ihtimali nedeniyle tedirgin ederken kıtanın kuzeyinde bambaşka bir sorun yaşanıyor.

Finlandiya'daki rengeyiklerinin ölüm oranındaki artışta Rusya'nın açtığı savaşın etkili olduğu öne sürülüyor.

Ülkenin kuzeyindeki Kuusamo'da 400 yılı aşkın süredir bu boynuzlu hayvanları yetiştiren bir aileye mensup olan Juha Kujala, son zamanlarda neredeyse her gün bir rengeyiği ölüsü gördüğünü söylüyor. 

Rusya sınırlarına 40 kilometre mesafedeki çiftliğinde turistleri ağırlayan Kujala, bu durumdan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i sorumlu tutuyor:

Ukrayna savaşından sonra durum daha kötüleşti. Kurtlar Rus tarafından geliyor. Ukrayna'da insan avladıkları için orada kurt avlayacak kimse kalmadı. Gerçekten çok çok üzücü. Kurtlar durmaksızın öldürüyor. Sayıları o kadar fazla ki buradaki tüm sistemi tehdit ediyorlar. Bir şeyler yapmazsak birkaç yıla burada rengeyiği kalmaz. Bu çok üzücü çünkü rengeyiği yetiştiriciliği, Finlandiya tarihinin en eski geçim kaynaklarından biri.

Rusya'dan gelen kurtların rengeyiklerini öldürdüğünü öne süren tek kişi Kujala değil.

Bölgede şu teori yaygın şekilde dile getiriliyor: Finlandiya yakınlarındaki Rus topraklarında yaşayan avcılar Ukrayna savaşına katıldığı için kurtlarla birlikte ayılar, vaşaklar ve kutup porsuklarının da sayısı dizginlenmiyor ve bu hayvanlar Finlandiya'daki rengeyiklerini öldürüyor.

Rus medyasındaysa odunculuk endüstrisinin doğal dengeyi bozduğuna yönelik haberler var. 

Resmi rakamlara göre bir yıl içinde Finlandiya'daki kurt sayısı 295'ten 430'a çıktı. 

Bu yıl kurtlar tarafından öldürülen rengeyiği sayısında geçen seneye göre yüzde 70'lik bir artış yaşandığı ve 1950 civarında hayvanın yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. 

Ukrayna savaşının Moskova'ya yönelik tepkileri artırdığı ülkede ortaya çıkan "Rus kurtları" fikrini inceleyen bilim insanlarından Katja Holmala, "Bence bu gerçekçi bir teori olabilir" diyor.

Holmala, devlete bağlı Doğal Kaynaklar Enstitüsü'nde çalışan araştırma ekibinin, daha önce Finlandiya'daki kurtlarda görülmeyen DNA izlerini bulduğunu açıklıyor. 

Savaş öncesinde Rus devletinin avcılara kurt başına ödül verdiğini ancak son yıllarda komşu ülkede öldürülen kurt sayısının çok azaldığını sözlerine ekliyor. 

İstihbarat uzmanı John Helin de Finlandiya yakınlarındaki Rus topraklarındaki işsizliğin, o bölgelerdeki erkekleri orduya yazılmaya yönelttiğini söylüyor. 

Rengeyiklerini korumak isteyen Finlandiya devleti, nesli kritik tehlike altında görülen kurtların avlanmasına daha geniş çapta izin vermeye hazırlanıyor.

Doğal çevreyi koruma yanlılarıysa konuya dair endişelerini dile getiriyor. 

Kujala onlara tepkili:

Bu kişiler gelip burada bizim hayatımızı yaşasın da rengeyiklerini kaybettiğimizde çektiğimiz acıyı görsün.
 

Independent Türkçe, CNN, AFP