Lübnan’da 17 Ekim protestolarının birinci yıl dönümü: Ülkeyi kuşatan finansal, siyasi ve yaşamsal krizler

Geçen yılın ekim ayında Beyrut’un merkezinde düzenlenen bir gösteri. (Reuters)
Geçen yılın ekim ayında Beyrut’un merkezinde düzenlenen bir gösteri. (Reuters)
TT

Lübnan’da 17 Ekim protestolarının birinci yıl dönümü: Ülkeyi kuşatan finansal, siyasi ve yaşamsal krizler

Geçen yılın ekim ayında Beyrut’un merkezinde düzenlenen bir gösteri. (Reuters)
Geçen yılın ekim ayında Beyrut’un merkezinde düzenlenen bir gösteri. (Reuters)

Lübnan’da halkı kalabalık bir şekilde sokaklara döken hareketin başladığı 17 Ekim’in üzerinden bir yıl geçti. Söz konusu dönemde kuzeyden güneye Lübnanlılar siyasi sınıfta değişiklik yapılmasını, yolsuzluk yapanların hesap vermesini ve çalınan paraların geri alınmasını talep ederek ‘herkes derken herkes’ sloganı attılar. İktidara mensup olan tüm tarafları yaşam koşullarının kötüleşmesinden sorumlu tuttular.
Söz konusu hareket artık başladığı güce sahip değil. ‘Devrim meydanları’ olarak bilinen sahaların çoğu artık boş. Artık bazı aktivistler, ekonomik krizlerin Lübnan’da şiddetlendiği zamanlarda vatandaşları harekete geçirme, bir araya getirme ve hatta onlar için birleşik bir vizyon sunma yeteneği olmaksızın bir bakanın kararını, bir başkanın davranışını veya bir bankanın uygulamasını protesto etmek için zaman zaman toplanıyor.
Geçen ekim ayında hareketi WhatsApp vergisi ateşlemiş, bir yıl içerisinde birçok benzer kıvılcım patlak vermişti. Öyle ki önemli parasal, finansal ve ekonomik değişkenler hakkında açıklamalarda bulunan ekonomist Velid Ebu Süleyman’a göre söz konusu dönemde yakın olan çöküş, bugün gerçek haline geldi.
Ebu Süleyman, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Lübnan’ın 17 Ekim ayaklanmasından bir yıl sonra bugün ‘parasal, siyasi, ekonomik ve finansal olmak üzere dört boyutlu bir krizden mustarip bir ülke’ haline dönüştüğüne dikkat çekti. “Gıda ve ilaç ithal etmek için gereken dövizin olmaması nedeniyle sağlık ve gıda güvenliği tehdit altında” dedi.
Velid Ebu Süleyman, birincisi nakit olan temel değişkenlere dikkat çektiği açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Bugün, dolar için 3 fiyat mevcut; resmi fiyat (bin 515 lira), bankanın para çekme fiyatı (3 bin 900) ve bir kereden fazla 10 bine ulaşan ve halihazırda 8 bin aralığında olan karaborsa fiyatı… Bu olgu, kaos ve krizi yansıtan olumsuz bir göstergedir.
Finansal değişkenlikler de var. Devletin gelirleri yıl içinde yüzde 50 azaldı. Bu, özellikle kamu çalışanlarına karşı yükümlülüklere ve Lübnan Elektrik Kurumu’nun yakıt ithalatı devam ettiği için harcamaları azalmayan devletin bütçe açığına yansıyacak.”
Ekonomist Ebu Süleyman ekonomiye ilişkin yaptığı değerlendirmede işsizlik oranının yüzde 30’dan yüzde 40’a çıktığına ve hatta bazı bölgelerde bu oranın aşıldığına dikkat çekti. Süleyman’a göre geçen ekim ayında Lübnan’da yaklaşık bir milyon kişi olan yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısında artış yaşandı ve bugün iki milyonu aştı.
Gayri safi yurtiçi milli hasılada en az yüzde 30’luk bir düşüş yaşandı. Bazı ticaret ve turizm kuruluşları kapatıldı ve ekonominin bel kemiği olan bankacılık sektörü neredeyse iflas noktasına geldi. Tüm bu faktörlere bir de koronavirüs salgını eklendi.
Tüm bunlara rağmen harekette yer alan çoğu grup, bugün eylemlerin birinci yıl dönümünde vatandaşların geniş katılımını beklemiyor.
Halk hareketinde aktif bir aktivist olan Bidaye Vatan grubu kurucularından Anthony ed-Duveyhi, “17 Ekim 2019 tarihindeki sahneyi kesinlikle görmeyeceğiz” açıklamasında bulundu. Şarku’l Avsat’a konuşan Duveyhi geçen yıl ekim ayında patlak veren intifadanın yıl dönümünde insanların sokaklara inmesine engel olan birçok etken olduğunu söyledi.
Duveyhi, koronavirüs salgınının ve ayaklanmanın merkezi olarak kabul edilen bazı bölgelerin kapatılması kararının, hareketin yıl dönümünü kutlamak için insanların sokaklara inmesini engelleyebilecek faktörler arasında yer adığını belirtti. Aktivist ayrıca harekete mensup grupların ‘insanlara güven veren iktidar önerisine alternatif bir öneri sunamamalarının’ da bir diğer neden olduğunu vurgularken çeşitli grupların bunun farkına vardığını ve insanlara alternatifler sunarak bunun üstesinden gelmeye çalıştıklarını kaydetti.
Anthony ed-Duveyhi, ayaklanmanın ‘mezhep liderlerini yıktığına ve ‘herkes derken herkes’ sloganını yükselterek korkuları dağıttığını’ söyledi. “Değişim, özellikle tüm kurumlara nüfuz eden bir sisteme ve 30 yıl hüküm süren bir otoriteye karşı ise uzun bir soluk gerektiriyor” ifadesini kullandı.

Güney hareketi devam ediyor
Lübnan’ın güneyindeki en-Nebatiyye hareketinden aktivist Ahmed İsmail de aynı etkenlere dikkati çekerek ‘koronavirüs salgını ve gruplar arasında birleşik bir vizyon eksikliğinin, insanların 17 Ekim’i anmak için sokaklara çıkmasının önündeki engeller olduğunu’ kaydetti.
İsmail, güney hareketinin özellikle de bölgeyi kontrol eden Hizbullah ve Emel Hareketi’ne karşı ‘korkuyu kırarak 17 Ekim’den önce duyulmayan sesleri açığa çıkarmayı başarması dolayısıyla’ özel bir öneme sahip olduğunu vurguladı. Ahmed İsmail ayrıca “Güney hareketinin devam etmesi, intifadanın tamamının devamlılığı için bir temel ve hayati bir gerekliliktir” değerlendirmesinde bulundu.
Siyasi ve ekonomik durum değişmediği sürece güney hareketinin devam edeceğini ve gücünün artacağını belirten İsmail, “Çünkü bölgesel partiler ve iktidar, vatandaşlara çektikleri acıların nedenleri konusunda ikna edici gerekçeler sunamayacak” dedi.

Başarı ve başarısızlık
17 Ekim hareketine katılan aktivist ve üniversite profesörü Basil Salih, hareketin karamsarlık, iyimserlik, başarı ve başarısızlık ilkelerine tabi olmadığı görüşünde. Salih, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Bu, mezhep merkezli rejimi devirmeyi amaçlayan 2011 hareketinin istasyonlarının ortaya çıktığı otoriteyle, ardından Ekim 2019’a kadar çöp krizinin ateşlediği 2015 hareketiyle mücadele etmek için birikmiş bağlamda meydana gelen bir olaydır.”
Basil Salih, eski istasyonlardaki hareketin ivmelenmesinin iktidarın yolsuzluk, devletin yağmalanması ve vatandaşları kuşatan krizlere çözüm bulunamamasının doğal bir sonucu olduğunu belirtti. Profesör sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hareket ortaya temelde vergi uygulama politikasına ve insanların cebine el atan zihniyete itiraz olarak çıktı. Devleti yıkmayı başardı. Yani sokaklara dökülme amacına ulaştı.”
Hükümetin devrilmesinin ardından hareketin gücünün azaldığına dikkati çeken Basil Salih, ‘koronavirüs, otoritenin protestoculara karşı hesap verebilirlikten uzak şekilde uyguladığı şiddet, değişim güçlerinin net bir proje ve bölgelerde genişletilmiş ademi merkeziyetçi bir örgütsel kapasite ile siyasi bir cephe tesis edememesi’ gibi diğer faktörlerin varlığına da dikkat çekti. “Kaçınılmaz olarak yönetimle çatışmalar yaşanacaktır ve bu daha radikal olacaktır. Çünkü rejim sona ermiştir ve geriye kalan, onu yeniden üretmeye çalışan sistemin güçleridir” dedi.

Yürüyüşler ve kutlamalar hazırlık aşamasında
Diğer yandan çeşitli gruplar, devrim meydanları olarak bilinen farklı alanlarda 17 Ekim’i anmak için hazırlanırken kuzeyde, Trablusşam şehrinden Kurnat es-Sevda’ya, çeşitli durak ve alanlarda yürüyüşler başlatılacak. Beyrut’ta doğudaki Cil ed-Dib, merkezdeki Riyad es-Sulh ve Şehitler meydanlarında kutlamalar düzenlenecek, Merkez Bankası’na doğru yürüyüş gerçekleştirilecek.
Aynı şekilde güneyde, Sur şehrinde yürüyüş, en-Nebatiyye ve Sayda’da etkinlikler ve kutlamalar yapılacak. Ülkenin doğusundaki bazı gruplar ise Baalbek’te ve Cebel-i Lübnan’daki Aley’de koronavirüs salgını nedeniyle gösterilerini ertelediler.



Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu’ndan Mukalla Limanı’na gelen askeri teçhizata “sınırlı” saldırı

Arap Koalisyonu tarafından yayınlanan ve sınırlı saldırının hedef alınan askeri teçhizatı belgeleyen videodan bir kare
Arap Koalisyonu tarafından yayınlanan ve sınırlı saldırının hedef alınan askeri teçhizatı belgeleyen videodan bir kare
TT

Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu’ndan Mukalla Limanı’na gelen askeri teçhizata “sınırlı” saldırı

Arap Koalisyonu tarafından yayınlanan ve sınırlı saldırının hedef alınan askeri teçhizatı belgeleyen videodan bir kare
Arap Koalisyonu tarafından yayınlanan ve sınırlı saldırının hedef alınan askeri teçhizatı belgeleyen videodan bir kare

Yemen'de meşru hükümete destek veren Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap Koalisyonu Ortak Kuvvetler Komutanlığı, Mukalla Limanı’nda dışarıdan verilen askeri desteği hedef alan ‘sınırlı’ bir hava saldırısı düzenlediğini duyurdu.

Arap Koalisyonu Ortak Kuvvetler Komutanlığı Sözcüsü Tümgeneral el-Maliki, yaptığı açıklamada, “Geçtiğimiz cumartesi ve pazar günü, iki geminin Koalisyon Ortak Kuvvetler Komutanlığı'ndan resmi izin almadan Fuceyra Limanı’ndan Mukalla Limanı’na girerken görüldü. İki geminin mürettebatı, izleme sistemlerini devre dışı bıraktı ve çatışmayı körüklemek amacıyla Yemen'in doğu illerindeki (Hadramut ve el-Mahra) Güney Geçiş Konseyi (GGK) güçlerini desteklemek için büyük miktarda silah ve savaş aracı indirdi. Bu eylem, ateşkese ve barışçıl bir çözüm arayışına karşı yapılmış açık bir ihlaldir. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 2216 sayılı kararı da ihlal edilmiştir.” İfadelerini kullandı.

Tümgeneral Maliki, Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Reşad el-Alimi’nin Arap Koalisyonu güçlerine yönelik Hadramut ve el-Mahra’daki sivilleri korumak için gerekli tüm askeri önlemleri alması yönündeki talebine dayanarak güvenliği ve istikrarı tehdit eden bu silahların oluşturduğu tehlike ve gerginlik çerçevesinde bu kararı aldıklarını açıkladı.

Arap Koalisyonu Hava Kuvvetleri, bu sabah, Mukalla Limanı’nda iki gemiden indirilen silah ve savaş araçlarını hedef alan sınırlı bir askeri operasyon gerçekleştirdi. Bu operasyon, uluslararası insani hukuk ve geleneksel kurallar çerçevesinde ve hiçbir yan hasar meydana gelmeyecek şekilde belgelendikten sonra gerçekleştirildi.

Tümgeneral Maliki, Arap Koalisyonu’nun Hadramaut ve el-Mahra'da gerilimi azaltmaya ve sükuneti sağlamaya devam edeceğini, meşru Yemen hükümeti ve koalisyonla koordinasyon sağlanmadan herhangi ülkenin Yemen’deki herhangi bir gruba askeri destek sağlamasını engelleyeceğini, böylece Suudi Arabistan ve Arap Koalisyonu’nun güvenlik ve istikrarı sağlama ve çatışmanın yayılmasını önleme çabalarının başarıya ulaşmasının amaçlandığını vurguladı.


İsrail askerleri Filistinli işçileri rüşvet karşılığında askeri kontrol noktalarından geçirdi

İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)
İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)
TT

İsrail askerleri Filistinli işçileri rüşvet karşılığında askeri kontrol noktalarından geçirdi

İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)
İsrailli askerler, Batı Şeria ile Kudüs arasındaki Kalandiya Kontrol Noktası’nda bekleyen Filistinlileri izliyor. (EPA)

İsrail askerî ve adli polisinin yürüttüğü soruşturmalar, Batı Şeria’daki Filistinlilerin İsrail’e çalışmak amacıyla girebilmek için askerî kontrol noktalarında görev yapan İsrail askerlerine rüşvet verdiğini ortaya koydu.

Soruşturmaya yakın kaynaklar, “bu tür rüşvetlerin ürkütücü bir boyuta ulaştığını” ileri sürerek, bunun “silahlı unsurların İsrail kentlerine sızmasına ve saldırılar düzenlemesine imkân tanıdığını” savundu.

Üç kontrol noktası belirlendi

Şarku’l Avsat’ın Yediot Aharonot gazetesinden aktardığı habere göre aralarında subay rütbesi taşıyan askerlerin de bulunduğu kişiler, yaptıklarının İsrail içinde saldırılara yol açabileceğini bilmelerine rağmen, para karşılığında geçiş ve kaçak giriş organize etti.

ergvfre
İsrailli duvarın yanında, El Halil yakınlarında zeytin toplayan bir Filistinli. (Reuters)

Haberde, kaçak geçişlerde kullanılan üç askerî kontrol noktasının tespit edildiği belirtildi. Bunlardan birinin Ofer Kontrol Noktası, diğer ikisinin ise Biddu ve Aksa kasabaları yakınında, üçüncüsünün ise Şuafat çevresinde bulunduğu, söz konusu noktaların tamamının Kudüs’ün kuzeyinde yer aldığı kaydedildi. Soruşturmalara göre, geçen cuma günü Bisan saldırısını düzenleyen ve iki İsraillinin ölümü, dört kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan saldırının faili Ahmed Ebu’r-Rab’ın da İsrail’e bu kontrol noktalarından birinden girdiği iddia edildi.

Rüşvetin yöntemi ve tutarları

Habere göre Filistinliler, rüşveti kimlik kartının içine koyarak ya da araç durdurulup yolcular indirildiğinde arka koltuğa bırakılan bir zarfla veriyordu. Zarfı alan subayın, işçileri tekrar araca bindirerek geçişe izin verdiği belirtildi.

İkinci İntifada’nın ardından, 2002 yılından itibaren İsrail, 1967 öncesi sınırlar ile Batı Şeria arasında (Yeşil Hat) Filistinlilerin geçişini engellemek amacıyla bir güvenlik duvarı inşa etti. Toplam uzunluğu 770 kilometreyi bulan duvarın yaklaşık 142 kilometrelik bölümü Doğu Kudüs çevresinde yer alıyor ve yüksekliği sekiz metreyi buluyor. Ancak çevresel gerekçeler ve anlaşmazlıklar nedeniyle bazı bölümleri hâlâ tamamlanmış değil.

rg
Ramallah yakınlarındaki İsrail’e ait Atara Kontrol Noktası’nda bekleyen araçlar (AFP)

Gazze savaşının başlamasıyla birlikte İsrail’in yaklaşık 150 bin Filistinli işçinin çalışma izinlerini iptal etmesi, ciddi bir ekonomik krize yol açtı. Bunun üzerine on binlerce işçi kontrol noktalarını aşmaya veya yüksek duvarı tırmanarak geçmeye çalıştı.

Hbaere göre bazı durumlarda minibüslerdeki her yolcu için 50 şekel (yaklaşık 16 dolar) rüşvet ödendi. Bazı vakalarda bir binek aracın geçirilmesi karşılığında  bin 500 şekel (yaklaşık 470 dolar) verildi. Bir olayda ise Filistinli bir iş insanının, polis aracıyla İsrail’e sokulması karşılığında 5 bin  şekel (yaklaşık bin 560 dolar) ödediği belirtildi.

Kaçak geçişlerin bir bölümünün Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim birimleri içinden yapıldığı, bazı askerlerin sahte resmî çalışma izinleri düzenlediği ve bu tür izinlerin sayısının yaklaşık 300 olduğu tahmin ediliyor.

Telegram kayıtları ve genişleyen soruşturma

İbranice basında yer alan bilgilere göre, rüşvet teklifleri başlangıçta Filistinlilerden gelse de zamanla İsrailli askerlerin de para karşılığı geçiş teklif etmeye başladığı ifade edildi. Sürecin ilerlemesiyle birlikte kaçak geçişlerin askerler ile Filistinli kaçakçılar arasında Telegram üzerinden kurulan ağlar aracılığıyla organize edildiği aktarıldı.

Kayıtlara geçen görüşmelerde, İsrailli bir subayın ödemeyi mutlaka nakit istediği ortaya çıktı. Üst rütbeli bir subayın şüphelenerek gizli soruşturma başlatmasıyla, sadece rüşvet ağının değil, iki askerî birlik arasındaki rekabet nedeniyle bir birliğin diğerini yetersiz göstermek amacıyla kasıtlı olarak Filistinlileri geçirdiği de tespit edildi.

dfrgt
İsrail güvenlik güçleri, Filistin’in Kefr Kaddum köyü yakınlarında Filistinli göstericilerle karşı karşıya. (AFP)

Soruşturma, sadece kaçak geçişlerle sınırlı kalmadı. Sivil idareye bağlı sağlık biriminde görev yapmış eski bir çalışanın, Filistinlilerin sağlık durumlarına dair bilgilerini kullanarak nadir bulunan ilaçları temin edip sattığı, evinde yapılan aramada büyük miktarda ilaç ele geçirildiği bildirildi.

Ordu kaynakları, bu dosyalar kapsamında onlarca asker ve subayın gözaltına alındığını, haklarında yargı süreci başlatılarak cezalandırılacaklarını açıkladı.


Suriye’de yeni gerilim sinyali: İran, rejim kalıntılarını yeniden mi örgütlüyor?

Dördüncü Tümen iddiaları Suriye gündeminde
Dördüncü Tümen iddiaları Suriye gündeminde
TT

Suriye’de yeni gerilim sinyali: İran, rejim kalıntılarını yeniden mi örgütlüyor?

Dördüncü Tümen iddiaları Suriye gündeminde
Dördüncü Tümen iddiaları Suriye gündeminde

Suriye Televizyonu sitesinin haberine göre İran, Aralık ayının başından bu yana, Beşşar Esad’ın firari kardeşi Mahir Esad’ın denetiminde bulunan ve İran’la bağlantılı Dördüncü Tümen’in kalıntılarını yeniden örgütleyerek Suriye’deki durumu tırmandırmaya çalışıyor.

Site, bölgesel güvenlik kaynaklarına dayandırdığı haberinde, İran’ın bu süreçte Dördüncü Tümen’in eski komutanlarından Gıyath Dalla’nın yanı sıra eski Askerî İstihbarat Başkanı Tümgeneral Kemal Hasan ve Dördüncü Tümen’de görev yapmış Tümgeneral Gassan Bilal’i kullandığını aktardı.

Kaynaklara göre, son aylarda Irak sınırındaki kamplarda, Lübnan’ın Hermel bölgesinde ve Suriye’nin doğusunda PKK bağlantılı grupların kontrolündeki alanlarda onlarca eski Dördüncü Tümen ve askerî istihbarat subayını barındıran İran Devrim Muhafızları, bu isimlerin Suriye’ye geri dönmesini ve Esad rejiminin eski unsurlarını yeniden toparlayarak yeni bir güvenlik operasyonları dalgası başlatmayı hedefliyor.

fevfe
Arakçi ile Esad’ı bir araya getiren son görüşmeden bir kare (Arşiv_ İran Dışişleri Bakanlığı)

Öte yandan New York Times gazetesi de yakın zamanda yayımladığı bir haberde, bu hareketliliğe katılan kişilerle yapılan röportajlara ve aralarındaki yazışmalara dayanarak, eski rejim kadrolarının Suriye’de yeniden nüfuz tesis etmeye kararlı olduklarını yazdı. Haberde, 13 yılı aşkın süredir devam eden iç savaşın ardından ülkede hâlâ ciddi gerilimlerin sürdüğüne dikkat çekildi.

Gazete ayrıca, Esad rejiminin bazı eski üst düzey isimlerinin sürgünde silahlı bir isyan hareketi inşa etmeye çalıştığına, bunlardan birinin ise Washington’da milyonlarca dolarlık bir lobi faaliyeti yürüttüğüne dair güvenilir bilgilere ulaşıldığını aktardı. Bu girişimlerin, Esad’ın mensubu olduğu ve birçok üst düzey askerî ve güvenlik yetkilisinin geldiği Alevi topluluğunun kalesi sayılan Suriye kıyı bölgesinde kontrol sağlamayı hedeflediği belirtildi.

gt
Dördüncü Tümen Generali Gıyath Süleyman Dalla (Sosyal Medya)

Şarku’l Avsat’ın Suriye Televizyonu’ndan aktardığı bilgilere göre İran’ın Suriye’de gerilimi tırmandırmaktaki temel hedeflerinden biri, İran sınırına bitişik Irak sahasında üzerindeki Amerikan baskısını hafifletmek. ABD’nin Bağdat’a gönderdiği özel temsilcinin, Iraklı silahlı gruplara kendilerini feshetmeleri yönünde baskı yaptığına dikkat çekilirken, Suriye’deki bir tırmanmanın bu çabaları oyalayıcı bir unsur olarak kullanılması amaçlanıyor.

xvfg
İran Devrim Muhafızları’na bağlı Fatimiyun unsurları, Suriye’nin doğusundaki Deyrizor’da (Arşiv)

Habere göre, önümüzdeki dönemde Lübnan Hizbullahı üzerindeki silahsızlanma baskısının artması ve buna paralel olarak İran’a yönelik muhtemel yeni bir İsrail saldırısının gündeme gelmesi bekleniyor.

Esad rejiminin kalıntılarının yeniden sahaya sürülmesi, Tahran ve Hizbullah’a daha geniş bir manevra alanı kazandıracak ve yalnızca savunmada kalmak yerine daha esnek hamleler yapabilmelerine imkân tanıyacak. Ayrıca bu unsurların, İsrail’in olası askerî hareketlerini önceden tespit etmek amacıyla istihbarat ve gözetleme faaliyetlerinde kullanılabileceği değerlendiriliyor.