Cezayir, Fas'taki Libya diyaloğunu neden görmezden geldi?

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, Trablus’ta yaşanan krizlere çözüm sağlamak için Tunus’ta düzenlenecek oturumları memnuniyetle karşıladı

Fas'ın Bouznika şehrinde Libya diyaloğu gerçekleştirildi (Getty)
Fas'ın Bouznika şehrinde Libya diyaloğu gerçekleştirildi (Getty)
TT

Cezayir, Fas'taki Libya diyaloğunu neden görmezden geldi?

Fas'ın Bouznika şehrinde Libya diyaloğu gerçekleştirildi (Getty)
Fas'ın Bouznika şehrinde Libya diyaloğu gerçekleştirildi (Getty)

Ali Yahya
Cezayir, Fas'ın Bouznika şehrinde gerçekleştirilen Libya diyaloğuna dair dikkat çekici umursamazlığının aksine, Tunus'ta Libyalılar arasında yapılması planlanan diyalog oturumlarını memnuniyetle karşıladı. Bu umursamazlık, Libya krizini Cezayir ile Fas arasındaki bölgesel liderlik rekabeti kapsamında ciddi bir konuya dönüştürdü.

Tunus’taki diyaloğa dair memnuniyet
Tunuslu mevkidaşı Kays Said ile telefon görüşmesinde bulunan Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, Libya krizine çözüm sağlamak için önümüzdeki Kasım ayında Tunus’ta düzenlenecek olan oturumları memnuniyetle karşıladı. Aynı zamanda ülkesinin her zaman Tunus'un yanında olduğunu vurguladı.
Cezayir cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, Cezayir'in Libya krizine yönelik tutumunun sabit ve net olduğunu, Libya halkının iradesinin baz alınacağı barışçıl ve siyasi bir çözümün benimsenmesi gerektiğini ifade etti. Tunus’un Birleşmiş Milletler himayesindeki diyaloğa yapacağı ev sahipliğini tebrik eden Cezayir, Trablus Büyükelçisi Malik Hicazi’nin açıklamaları vesilesiyle, söz konusu diyaloğa katılma arzusunu dile getirdi. Hicazi, bu açıklamaları Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Dışişleri Bakanı Muhammed Seyyale ile toplantısı sırasında gerçekleştirdi.

Bouznika'daki oturumlar bir yana
Bazı taraflar, Cezayir'in Fas'ın Bouznika şehrinde düzenlenen Libya diyaloğu oturumlarına yönelik tutumunda bir soğukluk olduğunu kaydetti; Cezayirli yetkililerin bu görüşmelerden bahsetmediği, Kahire diyaloğunda da aynı tutumun gösterildiği bildirildi. Ancak Cezayir’in bu sessizliği, Fas ile arasındaki gerilimden ziyade Libya krizini çözme çabalarına olan müdahalesizliğinden kaynaklanıyor.
Diğer yandan, Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita, Libyalılara diyaloğu sürdürme yolunda başka arabulucular bulmaya çalışarak enerjilerini boşa harcamama, masadaki sorunlara çözüm bulmaya odaklanma çağrısında bulundu. Burita, “Dış müdahaleler, meseleleri karmaşık bir hale getiriyor. Zirâ Libya, bugün maalesef diğer ülkelerin elindeki siyasi kumar haline geldi” ifadelerine başvurdu.

Libyalıları canlandırmak
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, Hukuk ve Siyaset Bilimi Profesörü Mebruk Kahi, Cezayir için önemli olanın Libyalılara can olacak, ülkelerini himaye edecek bir çözüme ulaşmak olduğunu, girişimin nereden geleceğinin önemli olmadığını dile getirdi. Cezayir'in Bouznika’daki oturumlar hakkında yorum yapmamasının birkaç sebepten kaynaklandığını söyleyen Kahi, bunlardan en önemlisinin Fas’a bu konudaki çabalarına Cezayir tarafından müdahale edildiğini söyleme fırsatı bırakmamak olduğunu belirtti. Aynı zamanda, Bouznika'da bir araya gelenlerin sahadaki gerçek aktörler olmadığını, bunun da bu diyalogların hiçbir şey ifade etmeyeceği anlamına geldiğini dile getiren Kahi, Fas’ın Cezayir ile koordinasyon içinde olmadığını da ekledi.
Tunus'un ise Libya dosyasıyla doğrudan ilgilendiğini ve Cezayir ile koordinasyon içerisinde bulunduğunu hatırlatan Kahi, kendi topraklarında Libyalı kilit isimlere ev sahipliği yapan Tunus’un Libya krizi konusundaki çözüme yönelik yaklaşımının Cezayir’in önerdiği ile uyumlu olduğunu da vurguladı. Aynı zamanda Libya dosyası üzerinden Cezayir ile Fas arasında bir liderlik mücadelesi olduğundan söz edilemeyeceğinin altını çizdi.
Jeostratejik açıdan bakıldığında, gerçekten de Libya kriziyle doğrudan ilgisi bulunmayan Fas, Birleşik Arap Emirlikleri ve Körfez ülkelerinin aksine Berlin Konferansı’na davet edilmediği için karşı karşıya kaldığı izolasyondan kurtulmaya çalışıyor.

Tebbun’un uyarısı
Bir hafta önce Savunma Bakanlığı’nı ziyaret eden Tebbun, Libya'nın kanserin tümüne yayıldığı bir vücuda benzediğini, sakinleştiricilerle tedavi edildiğini bildirdi. Cezayir’in bu konudaki sesinin önde gelenler arasında duyulmaya başladığını, bunun da halkın meşruiyetine dönüş sayıldığını söyleyen Tebbun, tehditlerin hala mevcut olduğunu belirtti. “Berlin Konferansı’nda açıkça konuşmuştuk. Libya'da halkın kabulünü kazanan bir çözüm gerçekleşmediği taktirde, Suriye'deki duruma benzer bir felakete doğru gidiliyor” açıklamalarında bulunan Tebbun, Libya'daki çatışmanın büyük güçler arasında yaşandığına, aynı güçlerin Suriye'de de savaştığına dikkat çekti.
“Libyalı taraflar arasındaki herhangi bir kayma, ülkeyi Akdeniz’in kapılarındaki yeni bir Somali’ye dönüştürebilir” değerlendirmesinde bulunan Tebbun, yangının tüm Libya halkının katılacağı yasama seçimleriyle hızlıca söndürülmesi gerektiğinin altını çizdi.

Libya’nın şaşkınlığı
Libyalı insan hakları savunucusu Halid Buzneyn es-Sakit, Mağrip ülkelerinin Libya meselesindeki odak noktası olma girişimine şaşırdığını dile getirdi. Söz konusu ülkeler böyle bir tutum sergilerken Libya’nın istikrara kavuşmasının mümkün olmadığını dile getiren Buzneyn, açıklamalarına şu sözlerle devam etti:
“Diyalog oturumlarını kimin yöneteceği konusundaki mücadelenin bir tarafa bırakılması, Libyalılara yardım teklif edilmesi gerekiyor. Libya devletindeki zayıflığın Mısır, Tunus, Fas ve Cezayir gibi komşu ülkeler tarafından sömürülmesinin sebebi nedir? Bu ülkelerin çözüm için el ele vermesi, bölge istikrarı ve Libya devletinin egemenliğinin himaye edilmesi için anahtar görevi görmeleri, gerekiyor.”
Gözle görülmeyen en ciddi meselenin her ülkenin Libya'daki kararı kontrol altına almaya ve onunla olan ortak çıkarlarında kendine pay elde etmeye yönelik şahsi politikası olduğunu söyleyen Buzneyn, “Ülke başkanı henüz seçilmediği ve Libyalıların iradesiyle yeni bir anayasa yazılmadığı sürece bu politikaları gayrimeşru yollarla uyguladıklarını düşünüyorum. Ancak bunlar gerçekleştiğinde komşu ülkelerle yapılan anlaşmalar meşru ve kabul edilebilir olacaktır” açıklamalarında bulundu.



Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.


SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
TT

SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, dün yaptığı açıklamada, güçlerin 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığını teyit ederek, bu anlaşmanın özgürlük, adalet ve eşitlikten yararlanan demokratik, ademi merkeziyetçi bir Suriye devleti inşa etmenin temeli olduğunu belirtti.

Esed rejiminin devrilmesinin yıldönümünde X platformunda açıklamada bulunan Abdi, mevcut sürecin herkese ortak bir sorumluluk yüklediğini ve Suriye halkının çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ifade etti.

Abdi “Mevcut durum, herkese ortak bir ulusal sorumluluk ve Suriyelilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan kapsamlı bir diyalog yüklemektedir. Halkın iradesiyle, özgürlük, adalet ve eşitlik değerleriyle güçlendirilmiş, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmenin temeli olarak 10 Mart Anlaşması'na olan sarsılmaz bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz" dedi.

SDG, geçen ay kendilerine bağlı bir askeri komitenin, Suriye hükümetinden bir heyeti, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka iline bağlı Tabka kentinde kabul ettiğini bildirmişti.

SDG, yaptığı açıklamada, son dönemde farklı yerlerde tutuklanan Suriye hükümet güçlerine bağlı bazı tutukluları "iyi niyet göstergesi" olarak teslim ettiğini doğruladı.


BM, bağışçı fonlarında keskin düşüş yaşanması üzerine insani yardım çağrısını yarı yarıya azalttı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yaşanan kıtlık sırasında, bir hayır kurumunun aşevinden yemek almayı bekleyen Filistinli bir kız çocuğu (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yaşanan kıtlık sırasında, bir hayır kurumunun aşevinden yemek almayı bekleyen Filistinli bir kız çocuğu (Reuters)
TT

BM, bağışçı fonlarında keskin düşüş yaşanması üzerine insani yardım çağrısını yarı yarıya azalttı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yaşanan kıtlık sırasında, bir hayır kurumunun aşevinden yemek almayı bekleyen Filistinli bir kız çocuğu (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta yaşanan kıtlık sırasında, bir hayır kurumunun aşevinden yemek almayı bekleyen Filistinli bir kız çocuğu (Reuters)

Birleşmiş Milletler (BM) bugün, önümüzdeki yıl için insani yardım çağrısını bu yılki hedefinin yaklaşık yarısına düşürdü. Bu adım, bağışçı finansmanının gerilediğinin ve insani ihtiyaçların benzeri görülmemiş biçimde arttığının açık bir itirafı olarak değerlendiriliyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre BM, 23 milyar dolarlık yardım çağrısının, fon yetersizliği nedeniyle yalnızca en acil durumlara odaklanmak zorunda kalacağı ve bu nedenle on milyonlarca en savunmasız kişinin destek dışında kalacağını açıkladı.

Bu gelişme, insani yardım kuruluşlarının, çatışma bölgelerindeki güvenlik koşullarının kötüleşmesi ve saha personelinin ihtiyaç sahiplerine ulaşmakta yaşadığı güçlükler gibi ek zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemde geldi.

BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Tom Fletcher, düzenlediği basın toplantısında, “Finansman kesintileri, bizi bu zor ve acı verici kararları almaya zorluyor. Büyük bir yük altındayız, kaynaklarımız ciddi şekilde yetersiz ve saldırılara maruz kalıyoruz. Dünyayı temsilen yangının ortasına bir ambulans sürüyoruz ve aynı anda yangını söndürmemiz bekleniyor… ama su tankı boş” ifadelerini kullandı.

Geçen yıl BM, 2025 yılı için yaklaşık 47 milyar dolar toplamayı hedefliyordu. Ancak bu rakam, ABD Başkanı Donald Trump ve Almanya gibi diğer Batılı bağışçıların yardım kesintilerini açıklamasının ardından düşürüldü.

Kasım verilerine göre BM bugüne kadar yalnızca 12 milyar dolar topladı; bu, son on yılın en düşük insani yardım finansmanı seviyesini oluşturuyor ve bildirilen ihtiyaçların ancak dörtte birinden biraz fazlasını karşılıyor.

2026 yılı için belirlenen 23 milyar dolarlık yeni yardım çağrısı, öncelikli ve hayati tehdit altında olan 87 milyon kişiyi hedefliyor. Ancak BM, dünyada yaklaşık 250 milyon kişinin acil yardıma ihtiyaç duyduğunu ve teorik olarak 33 milyar dolarlık finansmanla 135 milyon kişiye ulaşılabileceğini belirtiyor.

En büyük tek seferlik yardım çağrısı 4 milyar dolar ile işgal altındaki Filistin topraklarına yönlendirilmiş durumda. Bunun büyük kısmı, son iki yıldır İsrail ile Hamas arasında süren çatışmalar nedeniyle yıkıma uğrayan Gazze Şeridi’ne ayrıldı. Gazze Şeridi’nde yaklaşık 2,3 milyon kişi, barınaksız ve neredeyse tamamen yardımlara bağımlı olarak ciddi bir insani çöküş içinde yaşıyor.

Gazze Şeridi’ni, insani yardım ihtiyacı açısından Sudan ve Suriye izliyor.

Fletcher, insani yardım kuruluşlarının karşı karşıya olduğu ‘karanlık tabloya’ dikkat çekerek, açlığın yayılması, hastalıkların artışı ve şiddet seviyelerinin benzeri görülmemiş biçimde yükselmesi gibi sorunlara işaret etti.

Fletcher, “Yardım çağrısı, savaşlar, iklim felaketleri, depremler, salgınlar ve mahsul kayıpları gibi en zorlu kriz bölgelerinde hayat kurtarmaya odaklanıyor” dedi.

BM insani yardım ajansları, çoğunluğu Batılı ülkelerden gelen gönüllü bağışlara dayanıyor ve ABD, en büyük bağışçı konumunda bulunuyor. BM verilerine göre ABD, 2025 yılına kadar yardımda lider konumunu koruyacak olsa da, katkısı büyük ölçüde azaldı.